Geçtiğimiz hafta içinde yerel basında yer alan bir haber, artık rant uğruna bu toprakların yüzyılların birikimini yansıtan belleğinin de yok edilmeye çalışıldığını ispatlıyordu. Habere göre İzmir’in Aliağa ilçesinde bulunan ve Dünya’nın en eski kentlerinden biri olan Kyme Antik Kenti’nin de içinde yer aldığı Çakmaklı Mahallesi’nde hazırlanan liman amaçlı imar planları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanarak askıya çıkarılmıştı.
Kyme Antik Kenti MÖ VIII. yüzyılda Gediz (Hermos) vadisi ile Bakırçay (Kaikos) arasında kalan alanı ve Midilli (Lesbos) adasını kapsayan; o dönem Aiolis Bölgesi olarak nitelendirilen bölgede, Nemrut Körfezi’nin Namura Koyu’nda yer alıyor. İki tepeye yayıldığı anlaşılan Kyme, en büyük Aiolis kenti… Kymelilerin deniz yoluyla yaptıkları ticaret ve tarım ekonomileri için en önemli iki unsurdu. Kentin kuruluşu ile ilgili birçok efsane var. Yunan tarihçi ve coğrafyacı Strabon’a göre kentin adı Amazon Kyme’den geliyor ve bu nedenle de kentte basılan gümüş sikkelerde kurucusuna atfen Kyme’nin yüzü tasvir edilmiş. Kentin Amazon Kyme ile olan bağlantısı, Antik Yunan tarihçisi Diodoros ile Bizanslı coğrafyacı Stephanus Byzantinus tarafından da desteklenmiş. Bunun yanı sıra Kyme’nin, civar Aiol yerleşimlerinden yola çıkarak günümüz Yunanistan’ının orta kuzeyinde yaşayan Aiol halkının MÖ 11. yüzyıl ortalarında yerleşimiyle kurulduğu da düşünülüyor. Kentin kuruluşu ile ilgili çok sayıda iddia var ama kesin olan önemli bir nokta var. Kyme bir liman kenti ve yüzyıllar boyunca Anadolu için önemli bir ticaret merkezi olmuş. Ayrıca bir değiş-tokuş aracı olarak paranın kullanıldığı Anadolu’daki ilk kentlerden de biri…
Liman uğruna Arkeolojik SİT alanının derecesi de düşürüldü
Uzun bir süreden beri bu göz kamaştırıcı zengin tarihine rağmen bu antik kent Aliağa’daki endüstriyel kuruluşların baskısı ile yok edilmeye ve bölgede bu endüstriyel tesisler için bir liman yapılmaya çalışılıyor. Bu liman girişimleri de yeni değil. Liman inşaatının yapılacağı alan İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 30.09.1990 gün ve 2253 sayılı kararı ile I. ve III. derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmişti. Kyme Antik Kenti de III. derece sit alanının içinde kalıyor. Ayrıca limanın yapılmak istendiği alanın doğusu ve güneydoğusunda 1.Derece Arkeolojik Sit Alanı bulunuyor. Antik kent ve limanın bitişiğindeki 1. derece arkeolojik sit alanı, İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 28.03.2019 tarihli 11049 sayılı kararı ile 1. dereceden 3. dereceye düşürüldü ve böylece antik kentin üzerinde liman yapılmasının önü açılmış oldu. Bu karardan sonra liman amaçlı imar planı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlattırıldı.
Bu planın açıklama raporlarında, itiraf gibi ifadeler de yer alıyor:
“Korunması Gerekli Kültür Varlıkları ve Arkeolojik Sit Alanları Planlama alanının bir kısmı, İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 30.09.1990 gün ve 2253 sayılı kara 31 Aralık ile I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilen Kyme Antik Kentinin, III. Derece kısmı içinde kalmaktadır. Planlama alanının güney doğu ucunda planlama sınırının dışında 1.Derece Arkeolojik Sit Alanı bulunmaktadır.”
Bakanlık tarafından hazırlanan bu son plan 22 Mart 2022’ye kadar askıda kalacak. Üçüncü Derece Arkeolojik Sit alanı içinde ve birinci derece sit alanı sınırında yer alan son planlar itirazlar göz önüne alınmazsa veya yargıdan dönmezse 3 bin yıllık antik kentin zarar görmesi; hatta yok olması kaçınılmaz…
Ülkemiz son dönemde kapitalist sistemin artan bir çevre saldırısı altında… Hemen hemen her bölgemizde doğal ve tarihi sit alanlarının dereceleri değiştirilerek imara açılıyor ve bu bölgeler yabancı ve yerli sermayeye pazarlanıyor. Aliağa’da Kyme antik kenti de bunun bir örneği. Üstelik bu bölgede sadece doğal alanlar, tabiat parkları, ormanlar, zeytinlik alanlar, mera alanları yok edilmiyor, bir antik kentte sadece para uğruna yok ediliyor. Kyme Antik Kenti’ni yok edecek bu imar planı ile Anadolu topraklarının binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirası da ranta kurban edilmek isteniyor. 2019’dan bu yana ulaşmak istedikleri bu emelleri için son adım ise bakanlık tarafından hazırlanan ve 22 Mart’a kadar askıda kalacak olan bu imar planı… Şimdi bu plana başta Şehir Plancıları Odası olmak üzere meslek odaları ve Aliağalılar itiraz edecek. İtirazları dikkate alınmazsa yargıya taşıyacaklar.
Bugün Kyme Antik Kenti’nde yaşananlar, zengin bir tarihe ve kültüre sahip Anadolu’nun başka köşelerinde diğer antik kent kalıntıları üzerinde de yaşanabilir. Para uğruna bu kadim toprakların yüzyıllarca yılın ürünü olan tarihi hafızası ve kültürü artık yok edilmek isteniyor. Geçmişin zengin mirasını gelecek kuşaklara aktarabilmek için, şimdi dayanışma zamanı…
Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat 2021 yılı enerji fiyatlarındaki artışları yayımladı. CHP Manisa Milletvekili Vehbi Bakırlıoğlu da Avrupa’daki enerji fiyatları ile Türkiye’deki enerji fiyatlarını karşılaştırdı.
Buna göre, Türkiye Avrupa ülkeleri içerisinde enerji fiyatları en çok artan ülke oldu. Rusya-Ukrayna savaşı öncesinde başlayan artışın hızlanması beklenirken Türkiye, Avrupa Birliği ile uyumlaştırılan enflasyon endeksine göre (HICP) yüzde 89.6 ile Avrupa birincisi.
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi Vehbi Bakırlıoğlu’nun yaptığı karşılaştırmaya göre, Avrupa’da enerji enflasyon oranı, Uyumlaştırılmış Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (HICP) ilk kez 1997’de yayımlanmasından bu yana en yüksek seviyede.
AB enerji enflasyonu ortalaması yüzde 27. Ocak ayında enerji enflasyonu aralık ayına göre 2.4 puan arttı. Türkiye HICP endeksine göre yüzde 89.6 ile Avrupa’da enerji fiyatları en çok artan ülke konumunda. Türkiye’yi, yüzde 67 ile Belçika ve yüzde 58.4 ile Hollanda izliyor. Almanya ve Fransa’da ise artış yüzde 20’lerde.
Enerjinin alt bileşenlerine bakıldığında ise en fazla artış yüzde 40.7 ile doğalgazda yaşandı. Doğalgazdaki ortalama artış ocak ayında bir önceki aya göre 13.5 puan arttı.
AB’nin 15 puan üzerinde
Gazda önemli bir artış olsa da AKP temsilcilerinin aktardığı gibi yüzde 300’lük artışlar söz konusu değil. Belçika, Bulgaristan, Danimarka ve Yunanistan’daki artış uyumlandırılmış endekse göre yüzde 100’ün üzerinde. Türkiye, yüzde 55.7’lik artışla AB ortalamasının 15 puan üstünde ve 11’nci sırada.
Elektrik fiyatlarındaki artışta AB ortalaması yüzde 23.7. En fazla artış yüzde 110 ile Hollanda’da yaşandı. Türkiye yüzde 95.5’le ikinci sırada.
Akaryakıttaki AB ortalama artışı yüzde 26. Türkiye’deki artış ise yüzde 110. AB ortalamasının neredeyse dört katı.
AB’de Ocak 2022 enflasyonu ise yüzde 5.6 olarak gerçekleşti. Türkiye’de enflasyon TÜİK’in açıkladığına göre yüzde 48.
İthalat için ödenen tutar yüzde 236 arttı
Öte yandan Türkiye’nin enerji ithalatı için ödediği tutar, ocakta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 236 artarak 8 milyar 824 milyon dolara yükseldi.
Türkiye İstatistik Kurumu ve Ticaret Bakanlığı’nın oluşturduğu geçici dış ticaret istatistiklerine göre, ocakta Türkiye’nin toplam ithalatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 54,2 artarak 27 milyar 848 milyon dolar oldu.
Bu tutarın 8 milyar 824 milyon dolarlık kısmını, enerji ithalatı diye özetlenen ‘mineral yakıtlar, mineral yağlar ve bunların damıtılmasından elde edilen ürünler, bitümenli maddeler, mineral mumlar’ oluşturdu.Geçen yılın ocak ayında bu rakam 2 milyar 625 milyon dolardı.
Bu dönemde, sanayi üretimindeki artış, küresel piyasalarda enerji fiyatlarının yükselmesi ve Türk Lirası’nın dolar karşısında yüzde 50’ye yakın değer kaybıyla ülkede ithalat faturası da fırladı.
Ham petrol ithalatı da ocakta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 43,8 artarak 2 milyon 609 bin 752 tona çıktı.
Rusya Devlet BaşkanıVladimir Putin‘in Ukrayna saldırısına devam ederken Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulayan Batı ülkelerine karşılık olarak nükleer caydırıcı kuvvetleri alarma geçirdi. Putin’in alarmının ardından Rusya’nın müttefiki Belarus referandumla topraklarında nükleer silah bulundurma konusundaki tarafsızlığı garanti eden maddeyi kaldırabilecek. Bugün kesin olmayan sonuçlara göre halk oylamasında değişikliklere ‘evet’ oyu verenlerin yüzde 65,16, ‘hayır’ oyu verenlerin ise yüzde 10,07 oldu.
Belarus Merkez Seçim Komisyonu Başkanı İgor Karpenko, halk oylamasına 6 milyon 815 bin 667 seçmenin yüzde 78,63’ünün katıldığını bildirdi. Karpenko, “Oylamaya seçmenin yarıdan fazlası katıldığı için referandum geçerlidir” dedi.
Söz konusu sonuçla birlikte Belarus Anayasası’nın Ağustos 1991’de Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan etmesi sonrasında nükleer tarafsızlığı garanti eden 18’inci maddesinin kaldırılması sağlanacak.
AA’dan Ali Cura’nın aktardığına göre; Karpenko, 3 Mart’ta referandumun kesin sonuçlarını açıklayacaklarını söyledi. Kesin sonuçların açıklanmasının ardından 10 gün sonra söz konusu değişiklikler ve ilaveler anayasada yer alacak.
Referandumla anayasada değişikliğin önü açıldı
Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko’nun geçen ay imzaladığı karar ile yapılan referandumun kabul edilmesi halinde anayasada bazı değişiklikler yapılacak.
Devlet yapısına ilişkin sorunları etkileyecek olan anayasa değişikliklerine göre, Belarus Halk Meclisi, ülkede demokrasinin en yüksek temsil organı haline gelecek, toplumda istikrar ve sağlamlaştırma işlevi görecek.
Cumhurbaşkanı en üst düzey yetkili olarak kalmaya devam ederken, bu pozisyon için şartlar eskisine göre ağırlaşıyor. En az 20 yıl ülkede yaşamış, mevcut anayasadaki gibi 35 değil, 40 yaşını geçen, yabancı vatandaşlığı veya başka ülkede oturumu olmayanlar cumhurbaşkanı adayı olabilecek. Bir kişi iki dönemden fazla cumhurbaşkanı olamayacak.
Evlilik ve aile ilişkilerinin anayasal bakımdan sağlamlaştırılmasına yönelik değişikliğe göre, devlet tarafından evliliğin “erkek ve kadının birleşmesi olarak” korunması açıklığa kavuşturuluyor. Değişikliğin kabul edilmesi halinde, ebeveynler çocuklarını sosyal açıdan faydalı işlere hazırlamak, kültür ve yasalara, Belarus tarihi ve ulusal geleneklerine saygı göstermeyi aşılamak ile yükümlü hale gelecek.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Twitter hesabından Somali‘deki kuraklığın 4,3 milyon kişiyi etkilediğini, 540 bin kişinin ise göç etmek zorunda kaldığını duyurdu.
23 Kasım 2021’de “acil durum ilan edilen ülkede, yeterli yağışın alınamaması ve yüksek sıcaklıklar, çeşitli afetlere sebep olmuştu.
UNDP, bölgenin insani yardım, afet uyarı sistemi, su kaynakları ve mera alanlarının koruması konularında acil yardım ve yatırıma ihtiyaç duyduğunu ifade etti.
4.3 million people are affected by the current drought in Somalia.
540,000 of them have been newly displaced.
Funding is urgently needed for:
🌍 humanitarian assistance 💧 water reservoirs 🌴 rangeland protection 🚨 disaster warning systems pic.twitter.com/FfRHHbsUQv
Global karbon emisyonunun yalnızca yüzde 0.08’ini oluşturan Somali, iklim krizine karşı dünyanın en kırılgan ülkesi. Yıllardır açlık, susuzluk ve afetlerle zor durumda kalan bölgeye BM 25 milyon dolarlık yardım yaptığını da açıklamıştı.
Somali’de büyük ölçüde hayvanlara bağımlı yaşayan insanlar, su kaynaklarının yetersizliği sebebiyle hem hayvanlarına hem de kendilerine yemek bulmakta ciddi zorluklar yaşıyor.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ‘nin belirttiğine göre nüfusun %60’ının kırsal bölgelerde göçebe veya yarı göçebe şekilde yaşadığı ülkede, bu yüzyılın sonunda ortalama sıcaklığın üç derece artması öngörülüyor.
Ordu Çevre Derneği tarafından 2019 yılında Ordu 1. İdare Mahkemesine açılan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ÇED olumlu kararının iptali için açtığı dava sonuçlandı. Ordu’ya bağlı Altınordu İlçesi, Düz, Şarkiye, Bahçelievler, Akyazı ve Durugöl Mahallelerinde Ordu Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı tarafından yapılması planlanan “Kıyı Düzenleme ve Rekreaktif Amaçlı Dolgu” projesinin ‘ÇED olumlu’ kararına ilişkin olarak mahkeme, raporun yeterli niteliklere haiz olmadığını söyledi.
Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada, “Üç yıl sonra da olsa, kısmi zararlar verilmiş olsa da sonunda haklı davamız sonuçlandı. Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin önceki projelerine açtığımız davaların da lehimize sonuçlandığı düşünüldüğünde Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin projelerinin hukuka ve ekolojik standartlara uygun olmadığı anlaşılacaktır” denildi.
Önce yürütme durdurma sonra karar
ORÇEV Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada mahkemenin yürütme durdurma kararından sonra yapılan duruşmadan hemen sonra kararın verilmesi oldukça önemli denildi. Yürütmeyi durdurma kararından sonra 21 Şubat’ta duruşma gerçekleştirildi. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Mahkeme, ekolojik yıkımı görüp yasa gereği kararını verdi. Karar 23 Şubat 2022 Çarşamba günü açıklandı. Bu önemli bir karar. Kıyı dolgu projesi, mahkeme devam ederken uygulama çalışmaları sürüyordu. Her gün zarar veriliyordu. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı ve hemen ardından kesin karar, Ordu’nun kıyılarının korunmasını sağladı. Ordu Büyükşehir Belediyesi önceki ve bu karardan ders çıkararak projelerini hukuka ve ekolojik duruma göre ve halkla değerlendirerek yapar umarız.”
Mahkemenin gerekçeli kararı
Mahkeme kararında ÇED Raporu’nda dolgu projesi ile oluşturulacak yeni mekanın Altınordu kentinin mevcut ve planlarla öngörülen mekânsal yapısı ile ilişkisini kurmak için bilgi altyapısının yetersiz olduğu belirtildi.
Mahkeme projenin etki alanına yönelik etütlerin eksik olduğunun altını çizerken, etki alanı dışına taşan veya etki alanını dahi kapsamayan etütlerin bir kısmının uygun ölçekli haritalarda yapılmadığını, etütlerde, proje alanı ile etki alanının bir bütün olarak ele alınmadığını ve bu iki alana yönelik üretilmesi beklenen veriler ya il geneli verilerinden derlendiği ya da sadece proje sınırları içerisinde bakıldığını bildirdi.
Bu yönleriyle, ÇED Raporu’nun bütünlük sergilemediği belirtilerek olumlu veya olumsuz etkileri tamamlayabilmek için yeterli veri tabanı oluşmadığına işaret edildi. Kararda son olarak şu ifadelere yer verildi:
“Kent kültürü ve alan içindeki yaya sirkülasyonuna yönelik riskleri değerlendirmediği, tipik dolgu alanı planlaması yaklaşımıyla, kentle çok ilişkisi kurulmadan, bütünlüğü ve tutarlılığı proje sınırları içerisinde aramakla hazırlandığı görülmekle, kıyı bilimleri, ulaşım ve trafik planlama, jeoloji mühendisliği ve şehir planlama açısından yerinde olmayan dava konusu çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararında hukuka uyarlılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
ORÇEV, 1 Mart’ta saat 13.15’te Ordu Büyükşehir Belediyesi önünde, belediyenin mahkeme kararlarına uymadığı için anayasal suç işlediği yönünde basın açıklaması yapacak.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın(UAEA) açıklamasında, UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi’nin Ukrayna’daki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerine yer verildi.
Grossi, Ukrayna Ulusal Nükleer Denetleme Kurumu (SNRIU) yetkililerinin Kiev ve Kharkiv’deki radyoaktif atık depolama tesislere ilişkin bilgi paylaşımında bulunduğunu aktardı.
Radyoaktif sızıntı olup olmadığı bilinmiyor
Kiev’deki radyoaktif atık depolama tesisinin bulunduğu yerleşkeye füzelerin isabet ettiğini belirten Grossi, Ukraynalı muhataplarının burada radyoaktif sızıntı olup olmadığı ya da hasarın boyutlarına ilişkin henüz bilgi paylaşımında bulunmadığını aktardı.
Rafael Mariano Grossi- Fotoğraf: AA
AA’dan Aşkın Kıyağan’ın aktardığına göre; Grossi, gece boyu süren bombardımandan ötürü personelin sığınaklarda kaldığını, ancak sabah saatlerinde söz konusu tesisteki denetim mekanizmasını yeniden çalışır hale getirdiklerini, ilerleyen günlerde tesislere ilişkin durumun daha net bir şekilde anlaşılacağını kaydetti.
Kharkiv’deki benzer bir tesisin elektrik trafosunun zarar gördüğünü aktaran Grossi, bu tesise yönelik de radyoaktif bir sızıntı olup olmadığına ilişkin herhangi bir raporun henüz kendilerine ulaşmadığını vurguladı.
Söz konusu tesislerin atık radyoaktif malzemelerin depolanması için kullanıldığına işaret eden Grossi, bu tesislerin yüksek düzeyde radyoaktif atık içermemesine rağmen, depolanan radyoaktif atıkların yine de ciddi bir radyolojik etkiye yol açabileceğini dile getirerek, bu nedenle bu unsurların korunmasının önemine dikkati çekti.
Nükleer tesislerin korunması vurgusu
Grossi, radyoaktif madde içeren tesislerin çatışmalar sırasında zarar görmesinin, insan sağlığı ve çevre için ciddi sonuçlar doğurma potansiyeline sahip olduğunu belirterek, “Bir kez daha, tüm tarafları bu tesislerin emniyetini ve güvenliğini tehdit edebilecek herhangi bir askeri veya diğer eylemden kaçınmaya acilen ve şiddetle çağrıda bulunuyorum” ifadelerini kullandı.
UAEA’nın Ukrayna’daki gelişmeleri özellikle nükleer tesislerin emniyet ve güvenliğini göz önünde bulundurarak izlemeye devam ettiğini belirterek, Ukraynalı muhataplarıyla bu ülkedeki gelişmeler üzerine düzenli bilgi akışı sağlandığını kaydetti.
Ne olmuştu?
Rusya‘nın Ukrayna’yı işgali, kasıtlı veya kasıtsız askeri saldırılar veya nükleer tesislere siber saldırılar da dahil olmak üzere birçok nükleer tehdit oluşturuyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, NATO’nun “saldırgan açıklamaları” üzerine orduya ülkenin nükleer caydırıcı güçlerini yüksek alarma geçirme talimatı vermişti. NATO ve ABD Putin’in kararına tepki göstermiş, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Putin’in nükleer açıklamasını “tehlikeli ve sorumsuzca” olarak nitelendirmişti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Putin’in nükleer güç uyarısıyla tehdit ürettiği belirtilmişti.
Dr. Jim Green‘in theecologist.org‘da yayımlanan yazısında savaş zamanında nükleer reaktörleri güvenli bir şekilde çalıştırmanın bariz zorluğuna, güvenlik önlemlerinin denetiminin imkansızlığı da eklendiğini belirtmiş ve eklemişti:
“Sonuncu ve en önemlisi de çatışmanın nükleer bir savaşa dönüşme olasılığı. Nükleer enerjiye sahip ülkeler savaşa girip nükleer santralleri kasıtlı veya kazara askeri saldırı riskine soktuğunda ve böylece Çernobil büyüklüğünde bir felaket riski yarattığında neler olacağını öğrenmek üzereyiz.”
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması ve bunlara bağlı olarak 2053 yılına kadar karbon nötr bir ülke olmayı hedeflemesi, ülkemizde konuya farklı açılardan yaklaşan bütüncül bir iklim politikasının geliştirilmesi gerektirmekte. Bu gelişmeler doğrultusunda, 21-25 Şubat 2022’de Konya’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yedi farklı komisyondan oluşan Türkiye’nin ilk “İklim Şurası” düzenlendi.
Komisyonların içerdiği konulara göre Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yanı sıra çeşitli bakanlıklardan ve ilgili paydaşlardan da temsilciler vardı. Bu komisyonlarda biri, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni temsilen benim de katkıda bulunduğum “Yeşil Finansman ve Karbon Fiyatlama Komisyonu” idi.
Karbon fiyatlamasında kota tartışması
Türkiye’de karbon fiyatlandırma çalışmaları, Avrupa Birliği’ne (AB) kıyasla yeni sayılır ve henüz uygulamada bir karbon fiyatlandırma politikası yok. 2011 yılında mülga Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayımladığı İklim Değişikliği Eylem Planı, 2011-2023 yıllarını kapsamakta ve sayısal bir azaltım yükümlülüğü içermemekte. Diğer taraftan, sera gazı emisyonlarını kontrol altına almak için öncelikli hedeflerin ve alanların neler olduğu belirtilmekte, maliyet etkin bir piyasa mekanizması olan Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulmasının ve bu sistemin küresel/bölgesel ETS’lere bağlanmasının önemine vurgu yapılmakta. Bakanlık bünyesinde 2015 yılından beri hazırlıklar devam etmekte.
Yeşil Finansman ve Karbon Fiyatlama Komisyonu’nda, ETS pilot uygulama süresi, ETS’den elde edilen gelirlerin nasıl kullanılacağı ve ETS tarafından regüle edilen şirketlerin neden oldukları emisyonların çifte karbon fiyatlandırılmasını önlemek için olası bir karbon vergisinden muaf tutulması gerektiği en çok tartışılan konulardan bazıları idi. Şirketlerin yaklaşımı, ETS’nin uygulanmaya başlaması ile elde edilen gelirin yüzde 100’ün onlara geri verilmesi yönündeydi. Hükümet, ETS’den iki farklı şekilde gelir elde edebilir: Birincisi, müzayede usulu ile kotaların (kirlilik hakkı da diyebiliriz) kirletici şirketlere hükümetin ilgili kurumu aracılığı ile satılmasıdır. Belli bir miktara kadar kotalar, şirketlere bedelsiz de dağıtılabilir ve o miktarı aşan kısım hükümet tarafından müzayede usulü ile satılabilir.
Kotaların tespit edilmesinde Türkiye’nin yıllar boyunca alacağı azaltım yükümlülüklerinin kesinleşmesi belirleyici olacak. Kotalarını aşan şirketlerin farklı alternatifleri vardır; üretimlerini azaltarak daha az emisyona neden olmak, kotalarını aşmaları halinde belirlenen cezayı ödemek, kotalarını bitirmemiş şirketlerden kota satın almak, teknolojiye ve inovasyona yatırım yaparak daha az emisyona neden olmak. Bu alternatiflerden hangi alternatif, şirket için daha az maliyetli ise şirketin o alternatifi tercih etmesi beklenir ve bu nedenle ETS maliyet etkin bir karbon fiyatlandırma yöntemi olarak kabul edilir. İkincisi ise, kotaların alım- satımından şirketlerin elde ettiği gelirler üzerinden alınacak vergilerdir. Hükümet, bu gelirleri vergiye tabii tutabilir. Türkiye’de ETS’nin tam olarak nasıl tasarlanacağı, pilot sürenin ne kadar olacağı, bu süreden sonra ne kadar süren fazlarda uygulanacağı, kotaların nasıl dağıtılacağı henüz tam olarak belli değil.
‘Adil Geçiş’ göz ardı edilmemeli
ETS’den elde edilen gelirlerin tamamının ETS tarafından regüle edilen şirketlere verilmesi, şirketlerin bir cebinden parayı alıp, diğer cebine koymak anlamına gelir. Elbette, şirketlerin kendi bünyelerinde yeşil dönüşümü gerçekleştirmek için finansal kaynağa ihtiyaçları var. ETS’nin bu anlamda yeşil dönüşümü sağlamak için bir motivasyon aracı olacağı şüphesiz.
Ama diğer taraftan, şirketlerin yol açmış olduğu hava kirliliği gibi dışsal maliyetlerin bedeline toplum ve devlet katlanmakta ve bu maliyetler çok ciddi meblağlar olabilmekte. Ayrıca bu maliyetler, bütçe kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını da engelleyebilmekte. Örneğin, hava kirliliğinin yol açmış olduğu sağlık sorunlarının giderilmesi, bütçede ilave bir sağlık harcamasına neden olmakta ve vergi gelirlerinin daha verimli başka alanlarda kullanılmasını önleyerek fırsat maliyeti sorununa yol açmakta. Bu nedenle şirketler, ETS gelirleri ile sadece yeşil dönüşümü sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda neden oldukları dışsal maliyetlerin en azından bir kısmına da katlanmalı ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın benimsediği adil geçişe katkıda bulunmalıdır.
Bu nedenle, ETS’den elde edilen gelirin bir kısmının devlet bütçesine aktarılması önemli. Aktarılan gelirler, düşük karbonlu ekonomiye geçerken başta adil geçişin sağlanması, iklim değişikliğine dair farkındalık oluşturmak eğitimler verilmesi, hava kirliliği kaynaklı sağlık sorunlarının giderilmesi, düşük gelirlileri olası bir karbon vergisi dahil karbon fiyatlandırma politikalarının gerileyici etkilerinden korumak için kullanılmalıdır. Her ne kadar bizim bütçe ilkelerimizden biri, “adem-i tahsis” ilkesi yani bir kamu gelirinin bir kamu harcamasına tahsis edilmemesi olsa da bu ilkeyi çiğnemeden, kamu harcamaları bölümüne öngörülen harcamalar miktarında Bütçe Kanunu ile ilave yapmak yasal açıdan mümkündür. Şirketlerin neden olduğu kirlilik nedeniyle mağdur olan düşük gelirli ve/veya kırılgan grupların mağduriyetini gidermek hem devletin hem de şirketlerin sosyal sorumluluğudur.
Şirketlerin arzu ettiği şekilde gelirin yüzde yüzü onlara verilirse, ETS Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın benimsediği adil geçişi göz ardı ederek ancak bir yere kadar amacına hizmet eder. ETS’nin amacı karbonu fiyatlandırarak şirketlerin neden oldukları kirliliğin bedelini ödemelerini, orta vadede düşük ya da sıfır emisyona yol açan şirketler haline gelmelerini sağlayarak iklim değişikliği ile mücadele etmektir.
Rusya‘nın Ukrayna‘ya yönelik başlattığı işgalin üç ve dördüncü gününe denk gelen hafta sonu hareketli geçti. Cumartesi ve Pazar günleri bir yandan Kiev, Harkov ve Luhansk’a yönelik, özellikle de petrol depoları ve doğal gaz hatlarına yönelik bombalama devam etti.
Ukrayna’nın güneyindeki Nova Kahovka şehri, Rusya’nın kontrolüne geçti. Nova Kahovka küçük bir şehir ancak Kırım yarımadasını su kanallarıyla besleyen Dinyeper Nehri üzerinde bulunması nedeniyle stratejik bir önemi bulunuyor.
Ukrayna İçişleri Bakanlığı, Rus askerlerinin ülkenin ikinci büyük kenti olan Harkov’a girdiğini de açıkladı. İçişleri Bakanlığı danışmanı Anton Geraşchenko, kuzeydoğudaki Harkov’un kent merkezinde ve Hydropark bölgesinde çatışmalar yaşandığını bildirdi. Kentin kontrolü akşam
saatlerinde yeniden Ukraynalı birliklere geçti.
Pazar günü akşam saatlerinde ise savaşan taraflardan masaya oturma kararı geldi. Ukrayna Devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Rusya ile müzakerelerin Belarus-Ukrayna sınırında, Gomel kentinde yapılacağı ve heyetlerin ön koşulsuz buluşacağı açıklandı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelensky, müzakerelerin Rus uçaklarının ulaşamayacağı İstanbul; Bakü, Varşova veya Budapeşte’de yapılmasını istemiş, ancak bu Rus tarafınca kabul görmemişti. Rusya’nın Minsk teklifini de Ukrayna kabul etmemişti.
Karar, Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelensky’nin Belarus lideri Aleksander Lukaşenko ile görüşmesinden hemen sonra alındı. Zelenskiy haberi Telegram hesabından duyurdu. Daha önce görüşmelerin bu ülkede yapılması için Rusya’dan gelen çağrıyı reddeden Ukrayna lideri, Belarus’un müzakereler için “güvenli bir alan oluşturacağına” güvenmek istediğini söyledi.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba, “Rus ordusu peş peşe mağlubiyet yaşadıktan sonra bize ön şartsız görüşme yapabileceklerini bildirdiler. Bu şimdiden Ukrayna için bir zaferdir” dedi.
Rus müzakere heyetindeki Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko ise “Mesele nerede toplanılacağı değil, çantada ne ile gidileceğidir. Biz barışı konuşmaya hazırız, akan kanların durdurulmasının koşullarını görüşmeye hazırız” diye konuştu.
Zelensky: Sonuç çıkacağına inanmıyorum
Rus heyetiyle toplantıdan sonuç çıkacağına çok inanmadığını belirten Zelensky ise “Bırakalım denesinler” dedi. Zelensky, paylaştığı video mesajda “Böylece hiçbir Ukrayna vatandaşı, başkan olarak, küçük bir şans bile olsa, savaşı durdurmaya çalıştığımdan şüphe duymasın” şeklinde konuştu.
Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, günün erken saatlerinde Ukrayna ile müzakerelere başlansa bile Rusya’nın savaşı sürdüreceğini söylemiş; “Dün olduğu gibi askeri operasyonların askıya alınmayacağı konusunda Ukrayna’yı uyardık” demişti.
Putin’den nükleer caydırıcı güç açıklaması
Müzakere kararının açıklanmasının hemen öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesine yönelik ağır yaptırımlar ve “NATO ülkelerinden gelen saldırgan açıklamaların ardından orduya, nükleer caydırıcı güçleri yüksek alarma geçirme emri” verdiğini açıkladı.
Bu, Rusya’nın Stratejik Füze Kuvvetleri için en yüksek alarm seviyesi. Rusya’nın, Ukrayna savaşı nedeniyle Başkan Putin’in özel savaş durumuna geçirilmesi emrini verdiği nükleer silah envanterinde 6 bin 255 başlık bulunduğu tahmin ediliyor.
Putin üst düzey askeri yetkililere hitaben yaptığı konuşmada, Batılı ülkelerin Rusya’ya karşı “dostça olmayan eylemler” gerçekleştirdiğini ve “gayrimeşru yaptırımlar” uyguladığını belirtti.
Askeri uzmanlar, Putin’in, ülkesine yönelik ABD’nin başlattığı yaptırımlara AB’nin de katılarak Rusya’yı ve lideri Putin’i tüm dünyadan izole ederek yalnızlaştırmak ve ekonomik olarak cezalandırma tavrına yönelik olarak “nükleer kartı”nı oynadığını belirtiyor.
ABD ise Putin’in, nükleer alarm kararını eleştirdi. Ülkenin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, “Bu, Putin’in bu savaşı tamamen kabul edilemez bir şekilde tırmanmayı sürdürdüğü ve eylemlerini mümkün olan en güçlü şekilde durdurmaya devam etmemiz gerektiği anlamına geliyor” dedi.
Yaptırımlar ağırlaştırıldı
AB, ABD ve müttefikleri, bazı belirlenmiş Rus bankalarını uluslararası ödeme sistemi SWIFT‘ten çıkarmak konusunda anlaştı. Almanya hükümet sözcüsü kararın, söz konusu kurumları uluslararası finansal sistemden çıkarmayı ve küresel operasyonlarını da büyük ölçüde kısıtlamayı amaçladığını belirtti.
SWIFT, paranın hızlı bir biçimde, sınır tanımadan bir yerden bir yere gönderilmesini sağlayan uluslararası mali yapılanmayı ifade ediyor. Rusya, petrol ve doğal gaz ihracatı için büyük ölçüde SWIFT sistemine bağlı.
Alman sözcü, etkilenecek bankaların “uluslararası toplum tarafından halihazırda yaptırım uygulanan tüm bankalar” olduğunu belirtirken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, müttefik ülkelerin Rusya Merkez Bankası‘nın varlıklarını felç ederek “savaş paralarını kullanan” Rusya’yı durduracağını kaydetti. Batılı ülkeler ayrıca işlemleri dondurarak, merkez bankasının varlıklarını tasfiye etmesini önlemeyi de kabul ettiler.
Yaptırımlar, ABD, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği ve Kanada tarafından kabul edildi. Rusya Merkez Bankası’nın yaklaşık 650 milyar dolarlık rezervi bulunuyor.
Leyen ve AB Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, Birlik’in Rusya ve Belarus’a karşı alındığını açıkladığı diğer yaptırım kararları da şöyle:
AB, özel jetler de dahil olmak üzere Rusya’nın tüm sivil hava araçlarına, hava sahasını kapatacak.
Rus devlet medyası Russia Today ve Sputnik’in AB’deki yayınları engellenecek.
Ukrayna’nın işgalindeki sorumluluğundan dolayı Belarus’a da yaptırımlar
uygulanacak.
First, we are shutting down the EU airspace for Russian-owned, Russian registered or Russian-controlled aircraft.
They won’t be able to land in, take off or overfly the territory of the EU.
G7 ülkeleri tarafından yayınlanan ortak bildiride de “Seçilen Rus bankalarının SWIFT mesajlaşma sisteminden çıkarılmasını taahhüt ediyoruz. Böylece Rus bankalarının uluslararası finansal sistemden kopması sağlanacaktır” denildi.
Japonya‘nın da Rusya’yı uluslararası finansal sistemden çıkarma kararının ardından Beyaz Saray’dan, “Japonya’nın Rusya’yı uluslararası finansal sistemden çıkararak, Avrupa Komisyonu, Fransa, Almanya, İtalya, Birleşik Krallık, Kanada ve ABD’nin yanında yer almasını memnuniyetle karşılıyoruz” açıklaması yapıldı.
ABD, ayrılıkçı yönetimlerin bulunduğu Donetsk ve Luhansk‘la tüm ticari ve finansal ilişkileri yasaklamış, bu bu bölgelerden ithalat ya da ihracat yapılmasını engellemişti. Rus bankaları Vnesheconombank (VEB) ve Promsvyazbank (PSB) ile 42 iştirakini yaptırım listesine alan ve
bu kuruluşların ABD’deki varlıkları dondurulan Biden yönetimi, ABD’li bireyler ve işletmelerle herhangi bir işlem yapmalarını da yasakladı.
Ayrıca, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yakın çevresindeki beş kişi yaptırım listesine eklendi. Kuzey Akım 2 projesini yapan firma ile yetkilileri de yaptırım kapsamına alındı.
AB, tarihinde ilk kez savaştaki bir ülkeye silah gönderiyor
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Rusya saldırısı nedeniyle Ukrayna ordusuna gönderilecek silah, mühimmat ve yakıt gibi askeri yardımların yolda olduğunu söyledi.
“Bu Kremlin’in, Putin’in savaşı. Bu Rus halkının savaşı değil” diyen Michel,
Ukraynalıların ülkelerini, özgürlüklerini ve demokrasiyi savunduğunu belirtti.
Michel, bunun aynı zamanda Avrupa demokrasisi ve özgürlüğünün de savunması olduğunu kaydetti:
“Bunları siz Ukraynalılar savunuyorsunuz. Bu nedenle biz AB içinde bu tarihi meydan okumaya karşı dik duruyoruz. Sadece sözlerle değil, somut ve acil eylemlerle yanınızdayız. Sizi ve ülkenizi desteklemek için ortaklarımızla savaş karşıtı bir koalisyon oluşturduk. Giderek daha fazla ülke ve lider uluslararası hukukun savunması için seslerini yükseltiyor. Savunma amaçlı askeri ekipmanın acilen teslim edilmesini organize ediyoruz. Silahlar, mühimmat, roketler ve yakıt Ukrayna askerleri için yolda.”
Michel, aynı zamanda ciddi miktarda insani yardımın Ukraynalılara gönderileceğini bildirdi.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bugün AB’nin tarihinde ilk kez savaştaki bir ülke için silah alımı ve teslimatını finanse edeceklerini açıklamıştı.
ABD ve tek tek batılı ülkelerden Ukrayna’ya giden askeri yardımlar ise artıyor. ABD mali yardımı arttırırken Hollanda ve Almanya gibi AB ülkeleri de Ukrayna’ya uçaksavar ve tanksavar füzeleriyle askeri mühimmat yolluyor.
We are stepping up our support for Ukraine.
For the first time, the EU will finance the purchase and delivery of weapons and equipment to a country under attack.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından Moskova‘ya karşı tavrını sertleştiren Almanya ise , Ukrayna’ya tanksavar ve Stinger füzeleri gönderme kararı aldı, hava sahasını Rus uçaklarına kapattı, yeni enerji planlarını devreye soktu. Alman hükümeti, dış politika ve savunma alanlarında da geleneksel politikasını da değiştiriyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Federal Meclis‘in pazar günü düzenlediği olağanüstü oturumda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i çok sert ifadelerle hedef aldı, Ukrayna’ya güçlü dayanışma mesajları verdi, hükümetin atacağı yeni adımları açıkladı.
“Putin bir Rus İmparatorluğu inşa etmek istiyor. Bunda artık hiç şüphe yok” diyen Scholz, saldırıyı “Avrupa kıtasının tarihinde yeni bir milat” olarak nitelendirdi.
Scholz, son gelişmeler ışığında Almanya’nın politikalarında değişimin kaçınılmaz olduğunu belirterek, “Özgürlüklerimizi ve demokrasimizi koruyabilmemiz için artık güvenliğimize çok daha ciddi yatırım yapmamız gerektiği çok açık” dedi.
Bu nedenle hükümetinin 100 milyar euro tutarında özel bir kaynak oluşturma kararı aldığını anlatan Almanya Şansölyesi, 26 Şubat’ta da Alman ordusunun stoklarından 1000 tanksavar ve 500 Stinger füzesi gönderme kararı almıştı.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz
Almanya’nın Ukrayna’ya silah gönderme kararı vermesi, Berlin‘in izlediği siyasette önemli bir değişiklik anlamına geliyor. Kriz bölgelerine öldürücü silahlar gönderilmemesi yönünde bir tutum izleyen Alman hükümeti, bu nedenle Ukrayna’ya da silah sevkiyatını bu güne dek reddediyordu. Scholz, Alman ordusunun savunma kabiliyeti ve yetkinliğinin hızlı bir şekilde
güçlendirileceğini, Almanya’nın bundan sonra NATO’nun gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH)yüzde 2’sinin savunmaya ayrılması kriterini karşılayacağını açıkladı.
Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi (SDP) ile koalisyon yapan Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) bugüne kadar buna karşı çıkmış ve NATO’nun gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sinin savunma bütçesine ayrılması talebinin karşılanacağı koalisyon protokolünde açık bir şekilde
belirtilmemişti.
Almanya’nın halen savunma harcamaları gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 1,55’i düzeyinde bulunuyor.
BP, Rus enerji devi Rosneft’teki hisselerini devrediyor
İngiltere merkezli çok uluslu petrol şirketi BP, Rusya’nın devlet kontrolündeki enerji devi Rosneft‘teki hisselerini elinden çıkaracağını açıkladı. BP Genel Müdürü Helge Lund imzalı açıklamada “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, tüm bölge için trajik sonuçları olan saldırganca bir
eylemdir” denildi.
Açıklamada “BP 30 yılı aşkın süredir Rusya’da mükemmel Rus iş ortakları ile birlikte çalışıyor. Ancak bu askeri eylem temel bir değişikliği temsil ediyor. BP yönetim kurulu, derinlemesine bir süreç sonunda, devlet şirketi Rosneft’le bağının devam edemeyeceği kararını almıştır” ifadeleri yer aldı.
Birleşik Krallık da Rusya’ya yönelik yaptırımları kapsamında beş Rus bankasının ve üç Rus milyarderin ülkedeki varlıklarını donduruldu. İngiliz Başbakan Boris Johnson, bunun yaptırımların ilk kısmı olduğu ve olası işgal durumunda daha fazla yaptırımın da masada olduğunu söylemişti.
İngiltere Ticaret Bakanı Anne-Marie Trevelyani, yaptırımların
genişleyeceğini, yeni yaptırımlarının yüksek teknoloji alanlarını kapsayabileceğini söyledi. Dışişleri Bakanı Liz Truss ise, İngiliz halkının savaşa katılmak için bireysel olarak Ukrayna’ya gitmeyi seçmesi halinde, “eğer yapmak istedikleri buysa, onları kesinlikle destekleyeceğini” söyledi.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, yabancı gönüllülerin savaşmak için Ukrayna’ya gelmesi çağrısında bulunmuş ve onlar için “uluslararası birlik” kurulduğunu açıklamış, ABD’den aşırı sağcı kimi grupların Ukrayna’ya gitmek istedikleri yönünde basında haberler yer almıştı.
Türkiye Montrö’yü uygulayacak
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna topraklarındaki durumun “savaşa dönüştüğünü” ve Montrö Sözleşmesi‘nin “bütün hükümlerini şeffaf bir şekilde uygulayacaklarını” söyledi.
CNN Türk‘te katıldığı canlı yayında açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ile ayrı ayrı telefonda görüştüğünü belirterek her iki mevkidaşının da iki ülke arasında yapılacak görüşmeyi teyit ettiğini bildirdi.
Bakan Çavuşoğlu ayrıca, Ukrayna’dan tahliye edilmek isteyen yaklaşık 6 bin 600 Türk vatandaşını çıkarmak için gayret gösterdiklerini ve çatışmalar başlamadan önce tahliye için Harkov bölgesine ilave seferler konması yönünde Türk Hava Yollarından (THY) talepte bulunulduğunu söyledi.
400 bine yakın Ukraynalı ülkeden kaçtı
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği‘ne (UNHCR) göre, savaş nedeniyle Ukrayna’dan kaçan insan sayısı 368.000’e ulaştı. Çatışmanın başlamasından bu yana 150 binden fazla kişi Polonya‘ya girerken, 43 binden fazla Ukraynalı Rusya’nın işgalinden sonraki üç gün içinde Romanya‘ya kaçtı.
Bu arada BM’ye bağlı kurumlar ve insani yardım kuruluşları, “riskli hale gelen güvenlik durumu nedeniyle” Ukrayna’daki operasyonları askıya almaya karar verdi. BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi, BM ve ortaklarının ülke genelinde varlıklarını sürdüreceklerini ve “durum izin verdiğinde” çalışmaya devam edeceklerini açıkladı.
Facebook ve Google’dan reklamlara yasak
Facebook’un sahibi şirket Meta ve Google firmaları, Rusya devlet medyasının reklam yayınlamasını ve bundan para kazanmasını yasakladı.
Facebook, Rus devlet medyasının sosyal medya patformunda para kazanmasını yasakladığı açıkladı. Sosyal medya devinin güvenlik politikası başkanı Nathaniel Gleicher, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Artık Rus devlet medyasının dünyanın herhangi bir yerinde reklam yayınlamasını veya platformumuzda para kazanmasını yasaklıyoruz” dedi. Nathaniel Gleicher, Facebook’un, “Rus devlet medyasına etiket uygulamaya devam edeceğini” de sözlerine ekledi.
1/ We are now prohibiting Russian state media from running ads or monetizing on our platform anywhere in the world. We also continue to apply labels to additional Russian state media. These changes have already begun rolling out and will continue into the weekend.
Google da Rusya devleti bağlantılı yayın organlarının para kazanmasını engelleme kararı aldı. Google Sözcüsü Michael Aciman, Rus devlet medyasının reklamlarla içerikten para kazanma özelliğini tüm platformlarında engelleyeceklerini duyurdu. Aciman, ‘olağanüstü durum’ sebebiyle, Russia Today kanalının yanı sıra Rus devleti tarafından
finanse edilen tüm yayın kuruluşlarının, YouTube‘a reklam vermek de dahil olmak üzere Google hizmetlerinde reklam yayınlayamayacağını açıkladı. Aciman, “Yeni gelişmeleri aktif olarak izliyoruz ve gerekirse ek adımlar atacağız” dedi.
Fotoğraf: Jim Wilson -New York Times
Starlink Ukrayna üzerinde
Amerikan uzay mekiği ve roket üreticisi SpaceX‘in kurucusu Elon Musk, uydu interneti sistemi projesi Starlink‘i Ukrayna’da kullanıma açtığını duyurdu.
Ukrayna Dijital Dönüşüm Bakanı Mihaylo Fedorov, resmi Twitter hesabından Musk‘ı etiketleyerek “Siz Mars‘ı kolonize etmeye çalışırken, Rusya Ukrayna’yı işgal etmeye çalışıyor! Roketleriniz uzaydan başarılı bir şekilde dünyaya inerken, Rus roketleri Ukraynalı sivil halkın üzerine iniyor! Sizden Starlink istasyonlarınızı Ukrayna’ya sağlamanızı ve aklı başında Rusları ayağa kaldırmanızı talep ediyoruz” demişti.
Musk, Fedorov‘un paylaşımına “Starlink hizmeti şu anda Ukrayna’da aktif. Daha çok terminal de yolda” yanıtını verdi.
Marmaris Kent KonseyiMuğla‘daki talana karşı çıkmak adına kentteki milletvekillerini, siyasi partilerin il başkanlarıyla Marmaris ilçe başkanlarını mücadelelerine destek olmaya davet etti.
Söz konusu çevre tehdidine karşı alınması gereken tavrın ve mücadele şeklinin nasıl olması konusunda fikir ve eylem birliği oluşturmak amacıyla 26 Şubat’ta gerçekleştirilen toplantıya Memleket Partisi, Sol Parti, TİP, TKP, HDP, Yeşiller ve Sol Parti il ve ilçe başkanları katıldı.
“Korumak ve yaşatmak için değil sadece rant ve talan anlayışıyla denizlerimiz, ormanlarımız, koylarımız ve tarım alanlarımız büyük bir tehdit altında” diyerek mücadele mesajı veren Marmaris Kent Konseyi, gerçekleştirilen toplantı sonrası çevre mücadelesi özelinde kente sahip çıkmak adına Marmaris Kent Konseyi kolaylaştırıcılığında ‘Ekolojik Mücadele Birliği’ adında katılan partilerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurulması kararı alındığını duyurdu.
Gereksinimler paydaşlıkla giderilecek
Oluşturulan komisyonun, ilde gerçekleşen çevre talanlarına karşı verilecek mücadelenin yöntemi ve alınması gereken tutumu birlikte planlayacaklarının belirtildiği açıklamada çalışmalarda ortaya çıkan teknik ve hukuki gereksinimin yine aynı paydaşlığın kaynaklarından sağlanacağı ifade edildi. Marmaris Kent Konseyi’nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Gerek dava açma, gerekse alan kullanma ve eylemlerin ortak kararla yapılması konusunda, komisyonu oluşturan öznelerin kendi bağımsız tutumlarını geliştirme hakkı saklı kalmak koşuluyla, birlikte değerlendirme ve tutum geliştirmeyi önemseyecekleri konusunda mutabık kalınmıştır. Yani rant ve kişisel çıkar gözeterek bir araya gelenlere karşı kent halkı adına, doğanın ve toplumsal çıkarın tarafında mücadele birlikteliği oluşturulmuştur.”
Marie Chureau is a 19 years old French activist from Paris, but currently living in Berlin because of her third year of university. She is a member of Youth for Climate France, which is the French part of the Fridays for Future movement, and she is also a member of the Global Youth and Mayors Forum of the C40, which is an organization composedly 14 youth activists and mayors from round the world, to work about making the cities sustainable. I asked her about the climate crisis and activism.
Atlas Sarrafoğlu: What was the reason you decided to become a climate activist? What kind of strikes do you do in your country?
Marie Chureau: I study in Paris, but my family lives in the west of France, near the Atlantic Ocean. I grew up by the sea with my grandparents, and I see year after year the changes in the landscape, for example; some beaches are no longer accessible because of erosion and rising water. My grandparents live on an island, and this island could disappear in 2050. 2050 is 30 years from now, I will be 48 years old. I was terrified when I heard that, so I started to read up on it, to read scientific reports. I was revolted and terrified, and at the same time, big mobilizations for the climate were starting to emerge all over Europe. It gave me a lot of hope, to see that I was not alone in my anguish, so I organized climate marches in the small town where I lived. It was a real success, my whole school and a lot of other high school students came.
Then we realized that there were similar demonstrations in all the cities of France at the same time! So we decided to create Youth for Climate France to better coordinate.
Youth for Climate France is a movement of young people, for young people, and it’s not a coincidence: we are inhabited by the emergency, and this at an increasingly young age: the majority of Youth for Climate members are between 15 and 17 years old, some are even 12. We were born with this constant concern. I am often asked why I decided to get involved. The reason is simple: we have no choice. For more than 50 years, scientists from all over the world have been warning about the climate and social crisis, but nothing changes; leaders continue to turn a deaf ear, industrialists continue to pollute while exploiting living things. So no, it should not be up to children to mobilize, but since adults are not doing their job, we take our responsibilities and fight for a better world. Because it is urgent to act, because I don’t want to have to explain to the next generations that we did nothing to stop this crisis.
What are the effects of the climate crisis in France?
We are experiencing more and more heat waves, the mountains are getting less and less snow, and the rising water level may cause damage to the French coastline within 20-30 years, but for the moment, France is rather spared. However, some populations are more affected than others: for example, the most precarious people suffer much more from pollution and heat waves than rich people who have the means to protect themselves.
What is the perception of your government regarding the climate crisis?
I think that the government doesn’t care about the current ecological crisis. The whole ecological policy is based on communication: the president and the ministers make very nice speeches, saying that we have to “make the planet green again”, but as Greta Thunberg would say, it’s just “blah blah blah”.
For example: Last year, President Macron decided to create a “citizens’ convention for the climate”. The idea was to draw 150 French people representative of society (in gender, employment, age, etc.), and have them work with scientists to come up with 150 measures that would allow a decrease of at least 40% of greenhouse gas emissions by 2030. I thought it was a great idea: it was a great example of democracy (because climate change involves major changes, and we need democracy to enforce those changes). It also proved that once we explain the situation to people, thanks to scientists explaining the issues, they can find solutions. There were even some climate skeptics who changed their minds and proposed some very radical measures!
In the end, the citizens proposed 149 very comprehensive measures, and President Macron had promised to transfer all these measures to the parliament to be voted on. In the end, Macron and his government proposed to the parliament only the 24 weakest measures….. Knowing that afterwards, some of these 24 measures have been removed. As a result, today only 14% of the measures have been implemented, and nothing has moved forward.
‘Goverment is not inactive, it is criminal’
The highest French court has condemned the French state for “climate inaction”. But in fact, the government is not inactive, since this would mean that it is doing nothing wrong or right. No, it is criminal: the state clearly assumes to encourage climate change projects.
For example, a few years ago, the current Minister of Ecology was a member of parliament. She had passed a law banning the use of a pesticide that kills bees. And today, now that she is a minister, she has passed a law to re-authorize the use of this pesticide. Or, the French state is currently encouraging the oil company Total to pursue the creation of the EACOP. This is a huge pipeline project that would cross Tanzania and Uganda, destroy the biodiversity of the whole area, force families to leave their homes, and emit 34 million tons of CO2 per year.
France is therefore criminal at the moment, especially since, as a western country, its way of life is the cause of the current ecological crisis. France pollutes a lot and has a responsibility towards countries that pollute little but which nevertheless suffer very concretely the consequences of global warming today.
What do you think is the solution to protect your people from the impacts of climate change?
One thing I know for sure is that we will not get through this without solidarity. Climate change is going to increase extreme events, and we need to be united to overcome what is happening to us.
And in order to create solidarity, we need to create links, with all the struggles, with all the people who are fighting for a better world.
I also think that information plays a big role. Today, everyone knows that there is a climate crisis underway, but in concrete terms, few people know how this crisis really affects people around the world, and how it will impact us in France. The French media play a real role of disinformation in France: for example, during the 36 hours following the release of the latest IPCC report, only 1% of the time of all TV channels was devoted to this report. So part of our role is also to take the time to inform, to make as many people as possible aware, because knowledge is power.
What does “climate justice” mean to you?
For me, climate justice, that is to say the idea of fighting for viable conditions for all, is inseparable from social justice. Indeed, behind the ecological fight, there is a social fight, because not everyone is affected in the same way by the consequences of climate change. As I said above, precarious people, racialized people, women, are in the front line of global warming.
And therefore it would be useless to obtain a viable planet, if inequalities persist behind it, especially when we see that the richest 10% of the planet are responsible for 52% of CO2 emissions.
‘Western countries must stop giving lessons’
I would also add that fighting for climate justice is also fighting for a decolonial ecology. Today, the ecological problem is linked to the behavior of Western countries, yet they continue to dump their waste in the countries of the South like the 7th Continent in Oceania, they continue to exploit workers for resources, and continue to destroy biodiversity in other countries for their own wealth. So this must also stop, the Western countries must stop giving lessons and take care of their own countries.
What do you personally do in your fight against the climate crisis? and please tell us about what it is that makes you feel hopeful about the future?
I started my activism by organizing climate marches, then my commitment evolved. Today, with Youth for Climate, we do various actions: “punch” actions to stop for a while an anti-ecological activity and to alert on this subject, awareness raising actions, marches, ecology courses, … In fact, our activities are very varied and rich, since they can correspond to everyone, and all have the same goal: to alert and raise awareness on what is happening.
I think what makes me hopeful is our generation. I mean, we’ve never seen a generation so united, so committed, not only on ecology, but also on many other fights like feminism, on anti-racism. In France, many people say that young people have lost interest in politics, that they vote less: maybe, but on the other hand, they are very committed, and they fight concretely for a better present and future, it’s another way of doing politics, maybe even more noble. And that gives me a lot of hope. To be involved in youth collectives, it really does a lot of good, because we share our anxieties, our hopes, we are not alone. And in the face of what is happening, we really need to be united.
If you had a microphone to address the world leaders, what would you say to them about the climate crisis?
That’s a hard question haha. I don’t know what I would want to tell them, because I don’t trust them, I don’t even know if I would want to talk to them. We tried to talk to them, to convince them, but nothing worked. They are too deep in their perception of an old world, where money is worth more than anything. I’m angry, because we shouldn’t have to do all this, I mean, I volunteer for Youth for Climate at least 2-3 hours a day, and I’m jeopardizing my studies, while they are elected and paid to take care of the population. Taking some people’s money over the people is not taking care of the people.
So I don’t know, I would tell them that their time is up, that change is coming, that we are ready, and that we will destroy their old world.
What is your perception of the future in regards to the climate crisis? How do you envision yourself in 2030?
I would be lying if I said I wasn’t afraid. Honestly, even though I read the scientific forecasts, and I know more or less what to expect in 2030, I can’t imagine the situation. All I see, because a concrete example that touches me, is my grandparents’ island sunken. I think I try not to think about it too much so that I don’t get eco-anxiety. I know that I will dedicate my life to this fight, because it is the fight of our generation, and if we don’t act, nobody will.