Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Daha ne bekliyorsunuz?

0

Her geçen gün utanmazca, son on yılların en büyük karını açıklayan ve gezegeni mahvetmekte birinci sırayı elden bırakmayan fosil yakıt şirketlerine karşı harekete geçmek için…

Dünyayı, hayvanlar için bir işkencehaneye ve mezbahaya çeviren hayvan endüstrisinin devasa şirketlerinin faaliyetlerinin durdurulması mücadelesi için…

Her gün seyahat etmeniz için özendirilip, size önerilen yerleri görmezseniz eksik öleceğiniz hissine kapılmanızı sağlayan ve hatta sizden önce oralara giden arkadaşlarınıza haset etmenize yol açan ve karbon ayak izine en büyük katkıyı sağlayan, popüler turizm şeytanlığıyla hesaplaşmak için…

Yediğiniz her endüstriyel hayvansal ürünle katkıda bulunduğunuz, canlı öğüten acımasız makinelerin  çarklarına içeriden bakmak için…

Mermer, taş ocağı ve altın madeni şirketlerinin sonlu doğayı sonsuz gibi mahvetme seyrinize bir son vermek için…

Yenilenebilir enerji kaynakları varken, devlet destekli şirketlerin kirli ve tehlikeli enerji ısrarına dur diyebilmek için…

Yangınların aktif olarak önlemesini yapabilecek Orman Genel Müdürlüğünün liyakat sahibi bireylerden oluşması ve çok daha nitelikli bir hale getirilmesi talebi için…

Hemen her gün bir kadın cinayeti işlenirken İstanbul Sözleşmesi’ni eylemsel olarak sahiplenmek için…

İnsanlara etnik kökeni, dili, rengi ve mültecilik konumundan dolayı bunca acı çektirilmesine göz yummamak için…

Siz yeterli besleniyor olabilseniz bile dünyanın birçok köşesindeki insanın su ve gıdaya erişebilmesi için…

Silah tacirlerinin dünyadaki sorunları kaşıyıp çıkarttığı savaşlarda insanların, diğer canlıların ölmemesi ve doğanın tahrip olmaması için…

Günde 12 saat çalıştığı halde karnını bile doyuramayan işçilerle empati kurup, onun da bir sosyal hayatı olmasına dair diğerkâmcı davranmak için…

En önemlisi de bütün söz hakkınız elinizden alınıp söz söyleme hakkınız beş yılda bir yapılan seçimlere indirgenmiş ve hiçe sayılan neoliberal siyasete karşı, birey haysiyetinizi elinize alacağınız doğrudan demokratik bir siyaset için…

Daha ne bekliyoruz acaba? Tüm bu olanlar aslında olmuyormuş gibi davranmayı mı yeğliyoruz? Psikolojik yarılmamızı böyle mi gidermeye çalışıyoruz? Krizle mücadele etmek bir avuç insan tarafından yürütülüp o da başarısızlığa mahkum olduğu için, sorunlara daha çok odaklanıp uğraş halinde olmak yerine at gözlüklerimizi takıp gündelik hayatımıza devam mı ediyoruz?

‘Feci ama ciddi değil!’

Birinci Dünya Savaşı’nın ortalarında bir zaman, Alman ve Avusturya ordu karargahları arasında cereyan eden telgraflaşmaya dair bir anekdot nakledilir: Almanlar “Bizim cephede durum ciddi ama feci değil” diye bir mesaj gönderir. Avusturyalılar da cevap verir: “Bizim cephedeyse durum feci, ancak ciddi değil.”[1]

Bu anekdotun sonradan uydurulmuş olması kuvvetle muhtemeldir ancak dünya sosyal ve ekolojik krizi karşısında insanlığın şu anki vurdumduymazlığını açıklamak için müthiş alegorik bir örnek. Kafka o müthiş tespitinde şöyle diyor: “Bir kere şerri kabul edip özümsedikten sonra, şer bizden kendisine inanmamızı talep etmez.”

Bu şerri durum karşısında ne yapmamız gerektiğine dair bir reçete sunacak değilim ancak insan kafasını gömdüğü kumdan çekip çıkarıp etrafında olup bitenle yüzleşmek ve buna dair bir şeyler yapmak isterse hem bireysel hem de kolektif anlamda yapabileceklerinin sınırı yok bence. İnsan şer anlamında bir potansiyele sahip olduğu gibi – en azından şu anda görünen bu – hayır anlamında da büyük bir potansiyele sahiptir. Yeter ki adım atsın ve bu adımın da daha sonra düş kırıklığına uğramamak için hemen çığ gibi büyüyeceğine dair saf bir hayale kapılmadan hareket etsin! Ayrıca bunu ivedilikle yapmak zorundayız. Çünkü bizi bu çöküşten kurtaracak bir Godot yok!

*

[1] Slavoj Zizek, Antroposene Hoşgeldiniz, Encore Yayınları 2012, syf.13

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.