Köşe YazılarıManşetYazarlar

Covid-19 en kötüsü değil

0

Bir yılı aşan bir süreden beri dünya Covid-19 pandemisinin pençesinde. Ülkelerin ve bilim insanlarının tüm çabaları henüz bir sonuç verebilmiş değil. 14 Mart tarihi itibarıyla Worldometers sitesinin rakamlarına göre 120.083.250 kişi Covid-19 oldu ve hastalığa yakalananların 2.660.293’ü yaşamını yitirdi. Aynı siteye göre 20.733.828 kişi tedavi altında ve bunların 89.295’nin durumu kritik…

Toplum bağışıklığını sağlamak için dünyada son birkaç aydır uygulanmaya çalışılan aşılama çalışmaları ise kelimenin tam anlamıyla ağır-aksak ve aşıya ulaşımda eşitlikten çok uzak bir ortamda sürdürülmeye çalışılıyor. İşte böyle bir ortamda, geçtiğimiz hafta içinde Covid-19’a karşı ilk aşılardan birini geliştiren Alman BioNTech biyoteknoloji firmasının kurucu ortaklarından Prof. Dr. Uğur Şahin’den oldukça ilginç bir açıklama geldi. Açıklamasının ilk bölümünde Şahin, gelecekte Covid-19’dan daha kötü pandemilerle karşılaşacağımızı söylüyor ve buna hazırlıklı olmamız gerektiğini belirtiyor.

Yeni pandemiler sırada

Aslında küresel iklim krizi nedeniyle değişen iklim, flora ve faunaların ve doğal yaşamla insan arasındaki mesafenin her gün daha da azalmasının gelecekte daha da tehlikeli yeni pandemilerin nedeni olacağı artık bir sır değil. Temel çözümü ise küresel iklim krizinin bir an önce durdurulmasından geçiyor. Ama önümüzdeki dönemde kapitalizmin tüketim uğruna ekolojik tahribata devam edeceği, bunun sonucunda da yeni salgınların gündeme geleceği çok açık. Tabii Şahin bunu tartışmıyor ve hazır olmanın ne anlama geldiğini kendi bakış açısı içinde belirtiyor.

Bloomberg’de yer alan röportajında Prof. Dr. Şahin aşı geliştirmenin yanı sıra ‘üretim kapasitesine’ de dikkat çekiyor. Şahin’e göre bu pandeminin bize gösterdiği en önemli durum, aşı geliştirdikten sonra tüm insanları üç ay içinde aşılayabilecek üretim kapasitesine sahip olmamız gerekiyor olması. Şahin başlangıçta düşük olan üretim kapasitelerini 2022 içinde 3 milyar doza çıkartmaya çalışacaklarını da belirtiyor.

Aşıların tamamı zengin ülkelere 

Ancak röportajda söylemedikleri de var.  Covid-19’a karşı Dünya Sağlık Örgütü’nden acil kullanım onayı alan ilk aşıyı üreten BioNTech firması, Pfizer ile kurduğu ortaklık ile 2021 üretiminin neredeyse tamamını zengin merkez kapitalist ülkelere sattı. Kamuoyuna yansıyan rakamlara göre 2021 yılı içinde ABD’ye 200, Avrupa Birliği ülkelerine ise 400 milyon doz aşı satan Pfizer/BioNTech’in Dünya Sağlık Örgütü’nün orta gelirli ve fakir ülkelerin aşıya erişimi için kurduğu COVAX sistemine verdiği aşı miktarı ise sadece 40 milyon doz. Yani bu grupta olan ve toplam nüfusları 6 milyara yaklaşan ülkelere 2021 yılı için sadece 20 milyon insanı aşılayabilecek sayıda aşı tahsis etmişler. 

Aşının ücretine gelince ülkeye göre değişmekle birlikte 30 ile 40 $ arası bir rakam olduğu kamuoyuna yansıdı. Yine şirketin başlangıçta aşı için 54 Euro’ya ulaşan daha da yüksek bir ücret talep ettiği Almanya’da kamuoyuna yansımıştı. Diğer taraftan BioNTech hisselerinin aşının zengin ülkelere satılmasından sonra başlayan Frankfurt Borsası’nda yükselişi ise devam ediyor. Şahin ve diğer aşı üreticisi şirketler Covid-19 aşıları üzerindeki patentin kaldırılmasına ve dünyanın her tarafında üretilmesine ise şiddetle karşı çıkıyorlar. Dünya Ticaret Örgütü de onları destekliyor. Yani Şahin’in başlangıçta ‘insancıl’ görünen önerisi temelde kapitalist sistemin içinde yer alıyor,  aşı üreticileri bir an önce toplum bağışıklığını sağlayarak bir an önce pandemiyi bitirmekten çok, daha fazla üretimle daha çok kar peşindeler…

Geliştirilmesi kadar hızla üretilmesi de gerekir

Geliştirilmesi ve üretimden dağıtıma kadar son yaşadığımız olaylar aşının stratejik bir ürün olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Şahin’in haklı olduğu nokta, aşının geliştirilmesinin yanı sıra geliştirilen aşının hızla üretilebilmesinin de önemli olduğu konusu. Bu alandaki kapasite de aşının toplumların ortak ürünü olduğu unutulmadan önümüzdeki kısa dönem içinde geliştirilmeli.

Ülkemiz ise son on yıl içinde tam tersini yaptı. 27 Mayıs 1928’de kurulan ve 1930’dan bu yana aşı üreten; 1983’de adı ‘Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı’na dönüştürülen Sağlık Bakanlığı’na bağlı Hıfzıssıhha Enstitümüz, bu iktidar tarafından ‘sağlıkta dönüşüm politikalarının’ içinde 2011 yılında kapatıldı. Yani gelişmiş ülkeler aşı geliştirme ve üretimi açısından alt yapılarını güçlendirirken, ülkemiz tek kurulu sistemini de ortadan kaldırdı. Bunun sonucunda bugün geldiğimiz nokta ortada: Türkiye parasıyla bile vatandaşı için yeterli aşıya ulaşamayan ülkeler arasında. İnsanımız henüz Dünya Sağlık Örgütü’nden ‘acil kullanım onayı’ almamış, bu onayı almak için bir teşebbüsü bile olmayan tek çeşit aşıya mahkûm edilmiş durumda.

Refik Saydam Hıfzısıhha Kurumu tekrar açılmalı

Son günlerde bu aşının da tedarikinde yaşanan sorunlar nedeniyle  aşılama da son hafta içinde çok yavaşladı; toplam yapılan aşı sayısı 11.023.539, iki doz aşı yapılanların sayısı ise sadece 3.128.429… Yani tam aşılılar nüfusumuzun %4’üne bile ulaşmıyor henüz.  Türk Tabipleri Birliği’nin de Ocak ayında kamuoyu ile paylaştığı açıklamasında belirtildiği gibi:

“Yaşadığımız bu zorlukları bir daha yaşamamak için yabancı sermayeye bağımlı olmadan kendi aşımızı kendimiz üretebilmeliyiz. Çünkü dünya tarihi aynı zamanda salgın hastalık tarihidir. Önümüzdeki yıllarda kapitalizmin ve ülke yönetimlerinin salgın hastalıklardan ders çıkarmayacağı bugüne kadar gelinen noktada aşikâr bir sonuçtur. Dünyada biyolojik ve ekolojik tahribatın önü alınmadığı sürece salgınlar devam edecektir. Bu salgınlardan korunmak için toplumcu, kamusal koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik vermek bir zorunluluk halidir. Koruyucu sağlık ve her şeye rağmen sağlıklı bir gelecek için aşı önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de somut bir aşı politikamızın olması ve kendi aşımızı üretmemiz birer zorunluluktur. Tüm bu gerekçelerle ülkemizin yıllarca aşı ihtiyacını karşılamış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumu gerekli donanım sağlanarak tekrar açılmalıdır.”

Evet, Covid-19 en kötüsü değil, küresel iklim krizinin önüne geçemediğimiz sürece daha tehlikeli pandemilerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Artık yeni pandemi ile karşılaşmamız için İspanyol gribinden bugüne olduğu gibi üzerinden 100 yıl geçmesi gerekmeyecek.

Bu pandemi içinde şu ana kadar yaşadıklarımız da kapitalist sistemin bundan ders çıkartmadığı, çıkartmayacağı ve aksine aşı sömürüsü gibi faydalanma yollarını arayacağını gösteriyor. O zaman ülke olarak yapmamız gereken ilk iş, bir an önce Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumunu yeni donanımlarla tekrar açmak ve gelecek için somut bir aşı geliştirme ve üretim politikası geliştirmek. Bunu yaparken de kapitalist sistemin direncine karşı geliştirilen aşıların patent yasalarının dışında bırakılması ve insanlığın ortak malı olabilmesi için uluslararası boyutta mücadele etmeyi de unutmamamız gerekiyor.

You may also like

Comments

Comments are closed.