ManşetKöşe YazılarıYazarlar

Kanal İstanbul’da ‘görünmeyen’ risk: Asbest

0

Geçen haftaki yazımda halk sağlığı bakışı ile Kanal İstanbul çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporunu değerlendirmiş ve bir halk sağlıkçı olarak neden ÇED raporuna itiraz ettiğimi özetlemiştim. Aynı günlerde Sözcü Gazetesi’nden Çiğdem Toker de yazısında diğer olumsuzlukların yanı sıra farklı bir tehlikeye dikkat çekti. Toker hazırlanan ÇED raporunun hiçbir yerinde kanal güzergâhında asbest riski olup olmadığı konusunda bir bilgi olmadığını belirtmişti. Bu yazıdan sonra daha önce on gün içinde okuduğum ÇED raporuna hızlıca tekrar göz attım. Hakikaten ekleri dışında 1600 sayfalık raporun hiçbir yerinde tek kelimeyle bile asbestten bahsedilmiyordu. Oysa 45 kilometre uzunluğuna, 275 metre genişliğine ve 21 metre derinliğine sahip bir kanalın güzergâhı boyunca hiç asbest olmaması daha önceki deneyimlerimize aykırı bir durumdu…

Bilindiği gibi asbest; doğada yaygın olarak bulunan ve işlenerek endüstride kullanılabilecek elyaf haline getirilen lif şeklindeki kristalize silikat minerallerinden oluşuyor. Eski çağlardan beri asbestin iyi bir yalıtkan olduğu biliniyor. Isıya, sürtünmeye, asit ve alkali ortama karşı dayanıklı, yüksek gerilme direnci, yalıtkan ve elastik özelliğe sahip lifli yapıda olması nedeniyle 1930’lu yıllardan itibaren uzun yıllar boyunca endüstride, konutlarda, gemi yapımında, enerji ve kimya sektöründe yaygın olarak kullanılan asbest, tüm dünyada 3000’i aşan ürünün yapısına girmiş durumda. Ülkemizde de uzun yıllar boyunca hem kırsal hem de kentsel alanda yoğun olarak kullanıldı.

Daha çok amyant adı ile tanınan asbest, halk arasında beyaz toprak olarak da biliniyor. Mineralojik özelliklerine göre ‘Serpantin’ ve ‘Amfibol’ olmak üzere iki türü bulunan asbestin amfibol grubunun yapısındaki mineraller ve fiziksel özelliği nedeniyle hastalık yapıcı etkisi diğerlerinden fazla… Bilimsel kanıtlara göre asbest insanlarda plevral (akciğer zarı) hastalıkları, akciğer fibrozisi ve başta akciğer kanserleri olmak üzere kanserlere neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) asbest liflerini Grup 1 kanserojen maddeler listesine almış; yani asbest lifleri insanlarda kesin olarak kanserojen olduğunu bildirdi. Ekim 2006′da Dünya Sağlık Örgütü ‘Asbestle Bağlantılı Hastalıkların Ortadan Kaldırılması’ başlıklı bir politika metni benimsedi. Bu politika metni ile örgüt; asbestle bağlantılı hastalıkların ortadan kaldırılabilmesi için en etkin yolun her tür asbestin kullanımına son vermek olacağını tüm üye ülkelere bildirdi.

Kanal İstanbul projesine geri dönersek, ülkemizin sayılı asbest uzmanlarından olan ve birçok önemli endüstriyel tesisimizin asbestten arınmasını sağlayan bir dostumla konuştum; kanal güzergâhındaki asbest tehlikesini… Kendisinin de ÇED raporuna itiraz ettiğini ve itirazının tamamen asbest tehditi üzerine olduğunu belirtti… Dostumun Çevre ve Jeoloji Mühendisleri odaları ile de paylaştığı asbest tehditi ile ilgili ana itiraz noktaları şunlar:

ÇED Raporuna İtiraz Dilekçesi

  • Açıklanan ÇED raporunda 20 metreden fazla derinlik 55 kilometre uzunluk ve 200 metre genişlikte olacak kanalda hafriyat kazılarında ve güzergâh üstünde kaldığı için yıkılacak fabrika ve binalarda asbest çıkma ihtimali yok sayılmıştır.
  • ÇED raporunun 2 Proje ve Etki Alanlarının Mevcut Kirlilik Yükü başlığında toprakta hiçbir asbest analizi yapılmadığı açıkça yazılmaktadır. Toprakta sadece ağır metal bakılmış, asbest tespiti yapılmamıştır. Diğer yandan diğer kirlilik yükü çalışmaları da yetersizdir. Üstelik bu çalışmaları yapan ekipte hiç asbest uzmanı yer almamıştır. Oysa çevresel asbest riski açısından Amasya, Diyarbakır, Eskişehir ve birçok ilimizde asbestli alanlar olduğu bilinmektedir. MTA Raporu’na göre İstanbul’da da asbest olduğu belirlenmiştir.

MTA’nın ülkemizdeki çevresel asbest bulunan bölgelerle ilgili haritası, bu haritada İstanbul’da da çevresel asbest olan alanlar olduğu işaretlenmiş.  (kaynak: http://www.mta.gov.tr/v3.0/sayfalar/hizmetler/images/b_h/asbest.jpg erişim tarihi: 09.01.2020)
  • Alınması gereken numuneler sondaj yolu ile kanalın geçeceği güzergahta, genişliği 275 metre 20 metre derinliğinden ve kanal uzunluğundan alınan numuneler olmalı ve bu numunelerde asbest aranmış olması gereklidir. Bu analizler hiç yapılmamıştır. Sadece yüzeysel toprak örnekleri ve dip çamurunda analizler yapılmış; onlarda da asbeste bakılmamıştır.
  • Gerek Kanal İstanbul projesi için yıkılacak binalarda gerekse kanala yakın yerleşimlerdeki kentsel dönüşüm projelerinde çok büyük olasılıkla çıkabilecek asbest riskinin nasıl yönetileceğine ÇED raporunda yer verilmemiştir. Bu bölgede yapılmış bir asbest envanteri ve asbest riski planı da yoktur.
  • İstanbul büyük deprem bekleyen fay hatlarının kesişme noktasındadır. Fay hatlarında asbest içeren elementlerin fazlası ile var olduğu bilinmesine karşın ÇED raporunda fay hatlarında da asbest aranmamıştır. Asbest Analiz raporları yoktur.
  • Kanal İstanbul projesinde asbeste proje yapım aşamasında tespit edilmesi durumundan sadece asbest atık kabul eden bertaraf tesislerinin ( İstaç, İzaydaş, Ekolojik Enerji A.Ş) uzaklıkları, asbest kabul kapasiteleri ÇED raporunda hiç belirtilmemiştir. Olası tehlikeli atıklar için de bertaraf tesislerinin kapasite kabul miktarları belirtilmemiştir.
  • ÇED Raporu hazırlama aşamasında kurum ve kuruluşlardan görüş istenmesine karşı, asbest ile ilgili bakanlık Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olup bu bakanlığa bağlı İsgüm müdürlüğünün görüşüne yer dahi verilmemiştir.

Asbest uzmanı dostumun asbestle ilgili itirazının önemli noktaları bunlar… Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verdiği dilekçe sonuç ve istem bölümü ise şöyle bitiyor:

İnsan, sağlıklı ve dengeli bir çevreden yararlanabildiği ölçüde varlığını ve gelişmesini sürdürebilir. Kanal İstanbul projesi doğal çevreyi değiştirerek olumsuz etkileyecek, çevre ve tüm canlıların sağlığını bozacak bir proje olduğundan ÇED raporunda ASBEST gibi en tehlikeli bir madde yok sayıldığından “Sağlıklı bir Çevrede Yaşama Hakkı” ihlal edildiğinden, Anayasal yetkilerimi kullanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 11. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde süresinde ÇED Raporuna itiraz ediyor, proje için ÇED RAPORUNA OLUMSUZ Kararı verilmesini talep ediyorum.”

Hafta içinde yüz yüze görüştüğüm asbest uzmanı dostum; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın itiraz dilekçelerini dikkate alacağından oldukça umutsuz. Ama verdiği asbest tehlikesi ile ilgili dilekçe dikkate alınmadığı anda ÇED raporunun iptali için mahkemeye gitmekte kararlı… Ayrıca başta Çevre ve Jeoloji Mühendisleri odaları olmak üzere meslek odalarının büyük bir çoğunluğunun da Kanal İstanbul güzergahındaki asbest tehditi ile ilgili olarak yasal işlemler başlatacağını umuyor. Böyle bir davada ilgili mahkemenin asbest tehditi ile ilgili hiçbir değerlendirmenin yer almadığı ÇED raporunu iptal edeceğinden ise emin… ‘Eğer mahkeme iptal etmezse; asbest tehditi dikkate alınmadan uygulanmaya çalışılan bir projeye hiçbir finans kurumu kredi vermez’ diyor…

Kanal İstanbul daha çok tartışılacak; İstanbul’un son tatlı su kaynaklarını, ormanlarını yok etmesiyle, Marmara Denizi’ni öldürmesiyle, yaratacağı nüfus sorunları, afet yönetimine getireceği devasa sorunlarla… Şimdi de bunlara  başka bir soru ekleniyor; güzergah boyunca asbest sorununun olup olmadığı.  Varsa, ki olması çok kuvvetli bir olasılık;  8-10 yıllık bir süre içinde bölgede ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilecek… Bilim ve doğanın yasaları bu kanalın yapılmamasını gerektiriyor. Sadece yeni bir imar rantı alanı açma uğruna kimsenin havamızı, suyumuzu, toprağımızı, tarım alanlarımızı, ekosistemlerimizi yıkmaya; çevre ve insan sağlığını risk altında bırakmaya hakkı yok… Bunun için toplumun her kesiminden, her meslek grubundan insanlar olarak hiç ara vermeden bilimsel ve hukuksal temelde çalışmaya devam etmemiz gerekiyor…

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.