Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Avrupa Parlamentosunda ‘Filistin için Özgürlük’ diyen genç, o anları anlatıyor-Cemre Nayır

0

Bundan 3 ay önce, aylardır Avrupa Parlamentosu seçimleri kapsamında dijital kampanya gönüllülüğü yaptığım Genç Avrupa Yeşilleri’nin discord kanalında, Avrupa Gençlik Forumu’nun düzenleyeceği bir etkinliğe 10 kişilik bir delegasyon için çağrı açıldı. Brüksel’de 4 gün geçirilecek, Avrupa gençliğinin siyasete daha aktif katılımının, oy vermenin öneminin konuşulduğu çeşitli atölyeler düzenlenecekti. Başvurdum ve delegasyona seçildim, hemen ardından oldukça yoğun ve stresli bir vize randevu, vize alma dönemi başladı. Oradaki arkadaşlarla da uzun uzun bu vize süreçlerinin ne kadar acımasız ve yorucu olduğunu konuştuk.

Biz gençler çok ağır zamanlardan geçiyor, çok ağır fırsat eşitsizliklerine maruz kalıyoruz. AB sınırları içindeki gençlerle karşılaştırıldığında gerçekten büyük bir eşitsizlik olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz, özellikle yeşil siyaset gibi ülkemizde alanı oldukça dar olan ve yıllardır baskılara maruz kalan bir alanla uğraşmaya çalıştığınızda bunu daha net görüyorsunuz. Bir de ben yeşil siyasete ve yeşil düşünceye odaklanan ilk nesilim ailemde ve yoksul bir aileden geliyorum. Bunu da hesaba katınca yapmaya çalıştığım her çalışmada birkaç kat daha fazla çabalamam gerekiyor.

Neyse aylar birbirini kovaladı bu arada ve etkinlik zamanı geldi. Ucu ucuna yetiştiğim pasaport ve yolculuktan sonra bir şekilde yolumu buldum, bu sırada bir süredir konuşuyorduk hâlihazırda Brüksel’de olan yeşil arkadaşlarla, aklımızda iklim adaleti, Filistin meselesi vardı hep. Acaba etkinlikte bu konulardan bahsetsek mi, bir şey yapılabilir mi diye düşünedurduk. Etkinlik gününe kadar yaptığımız tek plan orada Hakan Ozan’ın kefiyesini ödünç almak ve yas tutar gibi siyah giyinerek etkinliğe katılma planı vardı.

İlk gün, Avrupa’nın her yerinden gelen çeşitli gençlik örgütleriyle karşılaştım, tanıştım. Kimilerinde kefiye vardı, kimileri kefiye giyip Avrupa Parlamentosunda düzenlenen etkinliklere gelmeyi fazla radikal buluyordu, kimileri dümdüz Siyonist yanlısı veya direkt Siyonistti. Çok doğal, pek çeşitli bir ortam fakat genel olarak Gazze’de yapılanların soykırım olduğunda hemfikir olan koca bir çoğunluk vardı, Filistin’i destekleyen binden fazla genç aynı odada, ilk gün, etkinliğin açılışı için toplanmıştı. O gün tanışıp konuştuğum onlarca insandan ne kadar kalabalık olduklarını hayal etmeye başladım ancak ertesi günkü kapanış oturumuna kadar gerçekten ne kadar fazla olduğumuzu kestirmem mümkün değilmiş.

Etkinliğin kapanış günü, yani ertesi gün, ara ara konuştuğum ve bir tür eylem yapma fikrimin olduğunu konuştuğum herkes bir miktar beni desteklemeye başladı. Günün sonuna doğru kapanış oturuma yaklaştığımızda kefiye giyenlerin sayısı sanki biraz daha çoğalmıştı. İçeri alınmadan önce benimle birlikte slogan atmak isteyen kimse olur mu diye etrafa sormaya başladım, kimse benimle birlikte gelmek istemedi. Çekincelerinin daha ciddi nedenleri varmış ancak ben şahsen ayrıkotu olduğum bir yerde, yabancı bir sahadaydım. Yıllardır soykırımın fonlandığı kararların birbiri ardına alındığı, birkaç parlamenter dışında ezici bir çoğunluğun bu soykırıma destek olduğu bir alandaydım. Meclis oturumlarının yapıldığı yerde, Hemicycle denen yerdeydim ve bana destek olan yeni bulduğum dostlarımın hepsinin kaybedecek çok şeyi vardı muhtemelen.

Protesto anı gelip çattı. Tam olarak nerede ne söyleyeceğime karar vermem mümkün değildi çünkü hangi an hangi konuşma olacağını bilmem mümkün değildi, fakat bağlamın çok uygun olduğu bir kayıt oynatıldı. AB gençliğinin ne kadar ayrıcalıklı, ne kadar şanslı olduğuyla böbürlenilen ve övünülen bir video. Konuşma bitti, bir alkış tufanı, bütün bu anlatılanların ne kadar boş hikâyeler olduğunu bilen de biliyordu aynı zamanda. Sloganın vaktinin geldiğini hissettim. Önceden video çekmek için hazırlanan iki arkadaşıma haber verdim ve ses azalır azalmaz sloganımı atmaya başladım. O an da dahil kimse umursamayacak, sonra beni yaka paça dışarı çıkacaklar diye çok gergindim.

“Peki ya Gazze’de ölen siviller ne olacak, Filistin’de ölenler ne olacak? Onların hakkı yok mu, onların yaşama hakkı yok mu? Onların var olma hakkı yok mu? Filistin’e özgürlük! Filistin’e özgürlük!” Birkaç kere daha kendi kendime tekrar ettikten sonra beklemediğim bir anda parlamentodaki yüzlerce genç sloganıma katılmaya başladı.

“Filistin’e özgürlük!”

“Filistin’e özgürlük!”

“Filistin’e özgürlük!”

Hemen ardından, EUDY (European Union of Deaf Youth = Avrupa Genç Sağırlar Birliği) başkanı Lydia, destek mesajını sürdürmek için işaret diliyle “Filistin’e özgürlük” demeyi öğretti tüm salona. Bu anlamlı dayanışma sürerken, hepimiz bütün farklılıklarımızla birlikte dayanışmayı öğrenir ve birbirimize öğretirken, bir başka adını anmak istemediğim gençlik grubu Lydia’nın sözünü kesti ve protestoyu protesto etti. Avrupa Parlamentosunun ve bu gençlik etkinliğinin konusunun bu olmadığını ve kendilerinin her zaman olduğu gibi yeniden güvende olmadıklarını iddia eden grubun başkanı salonu terk etti, ve bunu yaparken de yüzlerce kişiyi hedef gösterdi – üzerine yaptıkları paylaşımlarda benim de videomu kullanarak, beni de hedef gösterdi.

Ve tabii ki tüm salondan tepkiyle karşılandı, üst üste bu grupla ilgili kınama mesajları geldi. “Disruptive action” yani aksatma eylemimden sonra program yürütücülerinin bir açıklama yapması gerekti. Avrupa demokrasisinin tam olarak bu olduğunu ve her söze saygı duyulması gerektiği mesajını verirken alt metinde dayanışmayı bozan gruba karşı verilen tepkiye de bir söz dokundurma vardı. Bunu etkinlikten saatler sonra Gençlik Forumu başkan yardımcısının yaptığı paylaşımlarda kullandığı mağduriyet devşirme dilinde gördük ve birçok gençlik grubu buna da ayrıca tepki verdi.

Tüm bu süreçte şansım biraz yaver gitti de o alana girebildim. Kazandığım bu ayrıcalığı o an söylenmesi gereken bir sözü söylemek için kullanmasaydım boşuna gitmiş olacaktım. Sürekli kalbimde ve aklımda olan bütün zulme uğrayan halkların acısı o an “elalem ne der, elalem ne yapar” korkuma ağır bastı. Biliyorum hepimiz korkuyoruz çoğu zaman. Ses çıkarırsak, zorla kazandığımız üç kuruşu da, hayatın içinde zorla koruduğumuz yerimizi de elimizden alırlarsa diye çok korkuyoruz. Muhtemelen arkadaşlarım da aynı korkuyu yaşadı ve bunda utanılacak hiçbir şey yok, bazen yalnız olduğumuzu düşünürüz ve o an susmamız gerekir belki. Fakat o an çevremde yeni bulduğum arkadaşlarımdan aldığım cesaretle sesimi hemen çıkarmak ve olabildiğince güçlü haykırmak istedim, hakkı gasp edilen Filistin gençleri, hakkı gasp edilen Filistin halkı için. Ve bu ses sadece onlar için değil, hakkı gasp edilen herkes içindi.

Yıllardır tüm Filistin’de olanlar iklim adaletiyle, ırk adaletiyle, sosyal adaletle, sömürüye karşı verilen mücadeleyle ilgili. Ezilen milyarların, ezen binlere karşı dimdik durma çabasının en çarpıcı örneği bu mesele. Bu yüzden her zaman olduğundan daha fazla yan yana durmalıyız, bunu en iyi, geleceğin mimarları olan biz gençler yapmalıyız. Bunu başkasından bekleyemeyiz. Sadece kendi çıkarını düşünen ve dünyayı biraz bile değiştirmeye cüreti olmayan bir sürü parlamenterin meclisinde tüm gençliğe, tüm Avrupa’ya, tüm dünyaya haykırdım. Çünkü bu sesi çıkaracak olan aslında bizleriz. Biz aslında o kadar da yalnız değiliz. Barışı, adaleti, dostluğu özleyen ve bunun hasretiyle yanıp tutuşan milyarlarca genciz. O gün bunu çok net gördüm. Korkup sinmenin zamanı çoktan bitti, dayanışmanın zamanı şimdi. Biliyorum hepimiz bir yerlerde bir haksızlığa karşı ya öfke duyuyoruz, ya da bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunu hep birlikte yapmanın zamanı çoktan geldi. Avrupa Parlamentosunun balkon demirlerine astığım kefiye, bunun simgesidir. Ortak mücadelemizin ve barışa duyduğumuz hasretin simgesidir. Sevgi ve cesaretle!

Genç Yeşiller’den Avrupa Parlamentosu’nda Özgür Filistin protestosu

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.