Kültür-SanatManşet

13. Ölüm yılı anısına; Neşe, Hüzün ve Coşku: Madam Anahit – Ercüment Gürçay

0
Madam Anahit

“Kollarıyla size sarılan, tutunan bir bebek gibidir. Anlatacak çok şeyi vardır ama konuşmayı bilmez; sadece derin derin nefes alır yüreğinizin üzerinde… Körüğünü her çekişinizde kendi iç çekişlerinizi anımsarsınız, hiç konuşmadan saatlerce sadece müziği paylaşırsınız…” diye anlatmışlar bu tanrısal sesli çalgıyı, akordeonu. Neşe, hüzün ve coşkunun sesi de demişler akordeonun sesine.


MADAM ANAHİT’ İN ANISINA (1926/ 2003) HATIRLA… paylaşan: ercumentgr

Beyoğlu’ nda uzun yıllar çaldığı, yoldaşı-sırdaşı kabul ettiği akordeonuyla adı özdeşleşen; 77 yıl “neşe, hüzün ve coşkuyla” yüklü bir hayat yaşayan Madam Anahit bu dünyadan gideli 13 yıl olmuş.

Birileri yazmalı. Hakkında bir şey yazılmadan kimse bu dünyadan göçüp gitmemeli” yazmış ya Bitlisli William Saroyan, çok şey yazıldı Madam’a da dair. Ben de onun için yazılanlardan ve kendi tanıklıklarımdan bir derleme yapmaya çalıştım.

Madam Anahit

Madam Anahit

Anahit Yulanda Varan”. Çiçek Pasajı’ nın yakasındaki gülle, dudaklarına bol gelen o kırmızı rujla, kocaman gözlükleriyle, tizlerde kısalıveren o buruk sesiyle, tiril tiril elbiseleriyle en çok da akordeonuyla unutulmaz simgesi; Beyoğlu sokak müzisyenlerinin atası, yaratıcısı…

Beyoğlu’nda bilinen adıyla “akordeoncu kadın” Madam Anahit 1926’da Talimhane’de eski Niagora Manavı’nın karşısındaki evde dünyaya gelmiş. Ermeni cemaatinin tanınan bir ailesinden geliyor, annesinin babası hazine-i hazıra’da müfettiş, kardeşi genç yaşta intihar etmiş bir din adamı, Vosge Apeğa; öyle vaazlar verirmiş ki kiliseden çıt çıkmaz, söyledikleri günlerce konuşulurmuş evlerde. 1953 de alkolden (!) vefat etmiş. Liseyi ermeni Katolik Anaratoğutyun’ da bitirmiş yani şimdiki İstanbul Sanat Merkezi, en çok şapelini severmiş okulun. Yazları sıkça gittiği büyük adada bir gün Rum komşularının oğlu Yorgo’ya âşık olmuş. Yorgo akordeon çalıyor… Annesi ısrarlarına dayanamayıp Anahit’e akordeon almış 1944’ de. Yüksek kaldırımın zamanın ünlü dükkânı Papa Jorj’dan 170 liraya. İlk heyecanla Saint Antuan’a dua etmeye gitmişler ana-kız; akordeon kucağında… O günden ölümüne 77 yaşına kadar hiç kucağından inmedi akordeonu… 29 Ağustos 2013 Pazartesi günü 77 yaşında mide kanseri ve kalp yetmezliği nedeniyle uzun yıllar yaşadığı Beyoğlu’ da hayata veda etti…

Piyano tutkunu olan annesinin izinden yürüyen Madam Anahit 16 yaşındayken Ermeni Eseyan Lisesi ikinci sınıfındayken, okul korosuna katılarak, yaşamının son anına kadar müzikle olan tutkulu yolculuğuna başladı. Liseden mezun olunca, akordeon çalan bir Rum’a âşık olmasıyla ilgi duyduğu bu enstrümana sarılarak ölene dek bırakmadı. Eşinin ölümünden sonra, iki çocuğuna bakmak amacıyla düğün, davet vb. topluluklarda ekmek parası kazanmak için akordeon çalmaya başladı.

Madam Anahit; ölümüne yol açan mide kanseri hastalığındayken bile ara sıra da olsa Nevizade’ye 50 yıldır yaptığı gibi akordeon çalmaya gidermiş. Beyoğlu’nun değişen çehresi, değişen müzik anlayışı ile beraber artık masalara çağrılmasa da; esnaf Madam Anahit’e pekiyi davranmasa da; darbuka sesleri arasında, o kaba gürültülerin, hoyrat seslerin arasında duyulmasa, görülmese de son anına kadar akordeonuyla Çiçek Pasajı’ nın göğe açılan tavanında akordeonunun sesi yankılanmış madamın. Cenazesinde de otuz kişi varmış sadece!

24

Herkes beni akordeoncu kadın diye bilir. Ben Madam Anahit. Aşağı yukarı 40 yıldır Çiçek Pasajı’nda akordeon çalarım. Arada bir otellere, düğünlere çağırırlarsa giderim. Doğma büyüme İstanbulluyum. Taksim’de 1926 yılında doğdum. Şimdi de bildiğiniz gibi Tarlabaşı’ nda oturuyorum. Yazları Heybeli Ada’da kalırdık. Orada bir çocuk vardı; Yorgo. Güzel akordeon çalardı, ondan özendim o tarihlerde. Yani 1943 yılıydı sanırım. Yüksek Kaldırım’da Papa Yorgi isminde biri vardı, müzik aleti, nota, vs. satardı. Ondan Hohner marka, kullanılmış, beyaz renkli bir akordeon aldık. Fiyatı 170 liraydı. Çok heyecanlanmıştım, hemen St. Antoin’ a gidip adak yaptım, mum diktim. St. Antoine güzel evliyadır.

İlk kocam çok değerli bir müzisyendi. Nora idi adı. Akordeon, kontrbas, piyano çalardı. Samsun, Ankara gemilerinde çaldı uzun bir süre. Büyükdere’de Beyaz Park’ta çaldı. O zamanlar Zehra Bilir vardı, ne günlerdi… İlk kocamla 17 sene evli kaldım. Çok sinirliydi, her şeyime karışırdı; yok küpe takma, yok şunu giyme… Baktım olmuyor, boşadım onu. Sonra ‘Solak Hüseyin’ diye bir müzisyen vardı. O da iyiydi, onunla evli kaldım bir süre. Onu da boşadım, tekrar evlendim, yine olmadı. Dördüncü kez yine ilk kocama döndüm. E ‘boşandığına varma’ derler ama n’apıcaksın, o da öldü. Çok içerdi, bilirsiniz müzisyenler nasıl içer.

Şimdi bir talibim var. Kim biliyor musunuz? Fahrettin Aslan’ın şoförü. 15 yıldır severmiş beni. N’apalım, kısmet artık. Tabii yıllar geçiyor. Birçok ünlü kişi ile tanıştım bu süre içinde. En çok rahmetli Ayhan Işık’ı severdim. O da beni severdi, gelir dinlerdi beni. Sonra Cüneyt Arkın, onun oynadığı filmlerde rol de aldım; ‘Babanın Suçu’, ‘Adalet’, sonra ‘Yalancı Yârim’, ‘Cennet Çocukları’, ‘Kadın ve Şarap’, bir de ‘Faize Hücum’ var, sonra ‘Bay Alkolü Takdimimdir ’de oynadım. Tabii bu filmlerde biraz rol gereği, biraz figüran olarak yer aldım. Lütfen, bu kekleri sizin için yaptım. Konuşmaya daldım, lütfen yabancılık çekmeyin. Şimdi size Edith Piaf’ dan ‘La vien rose’u çalayım… diye anlatmış kendini Madam Anahit, ‘Son Yüzler’ isimli kitabında Cezmi Ersöz’ e .

Bir röportajında, hayranı olduğu Johnny Weismuller’in filmine gitmenin kendisi için hayal olduğu bir dönemde, aktörün İstanbul’a gelerek, Çiçek Pasajı’nda birlikte dans ederek, gazetelere manşet olmalarını anlatır.

Hollanda Televizyonu’nda yaşam öyküsü yayımlanmış olan Madam Anahit daha birçok belgesele de konu oldu. Birçok filmde rol aldı, müzik kliplerinde oynadı.

Son günlerine kadar makyajını eksik etmeyen Madam, dört gardırobu dolduran elbiselerini de özenle korumuş.

İlhan Berk çok güzel anlatmış Madam Anahit’i

Madam Anahit akordeonu, Balık Pazarı’nı, dört kocasını, dört kedisini sevdi.

Dünya o zaman kısır değildi, kırk yapraklı bir güldü.

Akordeonu Büyükada’da daha dondurmasını yiye yiye giden bir çocukken gördü.

İçinden bir günbatımı geçmiş gibi duydu.

On birinde akordeonu eline aldığında hemen Saint Antoine’ a gitti, adak yaptı.

Saint- Antoine güzel evliyadır.

Her sabah uyandığında onu yanında buldu.

İlk derslerini kısa gülüşlü kısa kirpikli M. Artepenon’ dan aldı.

Daha on yedisinde Hristaki Pasajı’na düştüğünde uzun akordeonunu, uzun kirpiklerini düşürmesini bildi.

Göğsünün ilk düğmesini o gün açtı, bir daha da kapamadı.

Bir süre ağaç kokan Yorgo ile gitti geldi.

Artık sık sık âşık oluyordu, hepsini de akordeonundan buluyordu.

Memelerini ilkin çok sinirli çok uçucu çok kırılgan ilk kocasına dokundurdu.

Adını yavaş yavaş her yere yazdı: la vie en rose.

Cüneyt Arkın ile ilk dekolteli ”babanın suçu” ve ”kadın ve şarap” ı çevirdi.

Ama en çok Ayhan Işık’ı sevdi. o da onu sevdi.

Dünya değişmeye başladığında hep ıslık çala çala dolaşan solak Hüseyin’i gördü. bir türlü unutamadı.

Hüseyin’i kar altındaki Uludağ’a benzetiyordu.

Kırk beşinde daha teni şeker ırmak kokuyordur.

Saçlarında her zaman firketeler, çifte topuzlar ve dur durak bilmeyen iki perçemi bıraktı.

Üçüncü kez evlendiğinde komodinin üstündeki dalyanın suyunu her gün değiştirdi.

Uzun zaman İsa’ya benzeyen bir çocuğu olsun diye düşündü.

Dördüncü kocasının ellerini sevdi. Doğal kendi halinde bir yumruğu olduğunu gördü.

Kedileri sevmeye o zaman başladı. Artık gazetelere hep kedilerle poz verdi.

Şimdi?

Şimdi en çok sevdiği çiçek: Filbahri. En çok sevdiği şarkı: mani oluyor halimi takrire hicabım.”

***

Madam’ ın ölümüyle Beyoğlu’nda bir dönem kapanmıştır. Aslında Madam Anahit ’in son günleri Beyoğlu’nun bir anlamda yüz değiştirmesi, biçim değiştirmesiyle açıklanabilir. Beyoğlu artık eski Beyoğlu değil. Kaldırımları, binalarının değişen cephesi, sokaklarıyla geçmişini özlemle hatırlayan, ölümünü bekleyen yaşlı bir insan gibi Beyoğlu…

Madam bir söyleşide Çiçek Pasajı için duyduğu kaygıyı anlatır: Balat Surp Hreşdagabed Kilisesi`nde oturmuşum, yalan dünya, yanımda Jamanak Gazetesi`nden Lili Koç vardı. Surp Astvadzadzin`in günü, hastaları iyi eden gün, çok kuvvetlidir Balat`ta ki Meryemana. O günlerde pasaj satılmıştı. Aldılar, otel yapacaklar. Ben her oturuşta ağlardım pasaj yıkılacak diye. O gün Meryemana`nın önünden üç kez geçtik Lili Koç ile. Bana bir makale yazmıştı ertesi gün Jamanak Gazetesi’nin birinci sayfasında, sende bu din, iman varken, 100 tane pasaj yıkılmaz üzülme` diye, hayatta unutmam. Ve hakikaten yazdığı gibide çıktı. Sahte tapu dediler, bozdular, pasajın satışı gerçekleşmedi. Ben de yaşıyorum, pasaj da hala yaşıyor. Umarım yaşamaya da devam eder.”

Çiçek Pasajı bu değişime, yıkıma daha ne kadar dayanır bilinmez; ama 29 Ağustos 2003 günü sessiz sedasız terk ettiği Beyoğlu’nda Madam Anahit’in, Beyoğlu’nun tek kadın sokak çalgıcısı ve Çiçek Pasajı’nın biricik kızının akordeonunun sesi şimdilerde Balkan göçmeni küçük kızların akordeonundan yayılan seslerle Beyoğlu’nda yaşamaya devam ediyor…

26

 

Ercüment Gürçay

You may also like

Comments

Comments are closed.