Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Türkiye’deki zeytinlik alanların enerji ve maden başta olmak üzere çeşitli yatırımlara açılması amacıyla hazırlanan yasa tasarısı meclis sanayi komisyonundan geçti.
Zeytinlik alanların yasal statüsü 1939 yılında çıkarılan 3573 sayılı kanunla düzenlenmiş. Zeytinlik alanları yağma ve talandan koruyan çeşitli hükümler içeren bu yasanın değiştirilmesi için daha önce 6 kez Meclis’te görüşme yapılmış ancak her defasında değişiklik önerileri reddedilmişti.
Şimdi Meclis’te 7. kez görüşülecek.
Tasarı her ne kadar zeytinlik alanlar üzerinden tartışılsa da içerdiği sakıncalar sadece zeytinlik alanlar ile sınırlı değil. Tasarıdaki değişiklik önerileri ile zeytinlik alanlar dışında iki önemli doğal alanın daha yatırımlara açılması öngörülüyor.
Tasarıda yer alan Madde 26 kıyıları, Madde 30 ise meraları koruyan kanunda değişikler yapılmasını öngörüyor. Bu iki maddede yer alan değişiklik önerileri de komisyondan ve meclisten geçerse kıyılarımız ve meralarımız da inşaat yatırımlarına peşkeş çekilerek tahrip edilecek.
“Zeytin ağacını kes, inşaat yap” tehlikesi hala var
Getirilmek istenen tasarıda dekar başına en az 15 ağaç bulunmayan yerler zeytinlik olarak kabul edilmiyordu. Gelen tepkiler üzerine bu madde yasa değişikliği önerisinden çıkarıldı. Ayrıca “zeytinlik alanlara konut, konaklama tesisi ve turizm tesisi yapılamayacak” hükmü eklendi. Tasarı zeytin ağacını izinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına 4 bin TL para cezası verilmesini de öngörüyor. Bu değişiklikler iktidar medyası tarafından zeytinlik alanlar için bir koruma sağlayacakmış gibi yansıtıldı. Ama gerçek durum öyle olmayacaktır.
Üzerinde düşünülmesi gereken sorun şu: Parasını ödemeyi göze alarak bir zeytinlik alandaki ağaçlar kesilir ve zaman içinde imar değişiklikleri ile o alan zeytinlik statüsünden çıkarılırsa, o alana “konut, konaklama tesisi ve turizm tesisi yapılamaz” hükmünün bir geçerliliği kalır mı? Kanımca kalmayacak.
4. Madde kabul edildi
Yasa tasarısının en tehlikeli maddesi olan 4. Madde ufak tefek eklemelerle kabul edildi.
Bu madde ile yürürlükteki 3573 numaralı kanunun 20. Maddesinde değişiklik yapılıyor.
20. madde de şu hüküm yer alıyordu: “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.”
Görüldüğü gibi bu hüküm bir zeytinlik alanda kimyevi atık oluşturmayan bir zeytinyağı işletmesi veya benzeri bir başka gıda işletmesi haricinde herhangi bir inşaat ya da sanayi yatırımına izin vermiyordu.
Meclis’e sunulan yasa değişikliği tasarısında ise yukarıdaki cümlenin bir benzeri dile getirildikten sonra ‘ancak’ diye başlayan bir cümle var ve şöyle deniliyor: “ancak, alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu yetkisini gerektiğinde valiliklere devredebilir.”
Özetle zeytinlik alanlarda yapılacak yatırımlara Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir; bakanlık bu yetkisini gerektiğinde valiliklere devredebilir ve valinin başkanlık ettiği “Zeytinlik Sahaları Koruma Kurulu”nun kararı ile de zeytinlik alanlar enerji ve madencilik gibi yatırımlara açılabiliyor deniliyor. Bürokratlardan oluşan bir kurulun yatırım izni veya onayı gibi konularda doğa, çevre ya da yaşam hakkını savunan kararlar alması ülkemizin içinde olduğu şartlarda mümkün değil.
Tasarı Meclis’te kabul edilirse ne olacak?
Komisyondan geçen değişiklikler Meclis Genel Kurulu’nda da kabul edilirse milyonlarca zeytin ağacının ve o ağaçların yer aldığı ve ilişki içinde olduğu doğal hayatın büyük zarar göreceği açıktır. Kıyı ve mera alanlarını yatırımlara açacak hükümlerin de kabul edilmesi durumunda ülkemizin doğal hayatını koruma altına alan yasal mevzuatta büyük bir boşluk açılmış olacak. Bu boşluk beton, kimyasal kirlilik ve doğal hayatın ölümü ile dolacaktır.
Üstelik sırada OHAL fırsat bilinerek çıkarılmayı bekleyen “Biyoçeşitlilik Yasa Tasarısı” var ve onu daha nelerin takip edeceğini de bilmiyoruz henüz.
Doğal hayatın tahribi, kirlilik, su varlıklarındaki azalma gibi sorunlar çözümü çok kolay olan sorunlar değil ve siyasal iktidar bu sorunların farkında olmak şöyle dursun büyütmek için elinden geleni yapmaya yeminli gibi davranıyor.
Zeytinlik alanlarımızı, kıyılarımızı ve meralarımızı yatırımlara açan yasa tasarısı kabul edilirse Türkiye bu yüzyılın ortalarını görebilen ülkelerden biri olmayacak.
Bilmek sadece neler yapabileceklerimizi bilmek anlamına gelmez; neleri yapmamamız gerektiğini bilmek anlamına da gelir ve bu ülkenin bütün bir siyasal pratiği bu iki şeyden sadece birini bilmek üzerine inşa edilmiş gibi.
Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Bülent Şık