DoğaEkolojiİklim KriziManşet

[2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü] Türkiye, 60 yılda 260’dan fazla sulak alanını kaybetti

0

Tüm dünyada sulak alanların önemi ve korunmasına yönelik bir farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü bu sene “Sulak Alanları Onarma Zamanı” temasıyla ele alınıyor.

1997’den bu yana kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü’nde bilim insanları son 50 yılda tüm dünyadaki sulak alanların en az yüzde 35’ini kaybettiğimizin altını çiziyor.

Türkiye, sulak alanların korunmasını amaçlayan uluslararası bir sözleşme olan Ramsar Sözleşmesi’ne 1994 yılında imza attı ve Akyatan GölüBurdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Meke Maarı, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Uluabat Gölü, Yumurtalık Lagünü’nü Ramsar Alanı olarak tescil ederek ulusal sınırları içindeki bu sulak alanları korumayı ve akıllı kullanımını sağlamayı uluslararası düzeyde taahhüt etti.

Fotoğraf: DHA

Fakat uzmanlar Türkiye’de son 60 yılda 260’tan fazla gölün, derenin, sulak alanın işlevsiz hale geldiğini ya da kuruduğunu, ayrıca 2023 yılı ocak ayı itibariyle sulak alanlarımızdaki su kayıplarının ortalamasının yüzde 75’in üzerinde olduğunu belirtiyor.

Sulak alanlar, dünyadaki hayvanların yüzde 10’undan fazlasının evi

Küresel ısınma ve diğer uzun vadeli iklim değişikliği eğilimlerinin de devam edeceğine değinen ve yaşanan kuraklık nedeniyle üç aylık yağışlarda Türkiye’deki tüm bölgelerin normallerinin altında yağış aldığına değinen Doğa Derneği, etkili olan kuraklığın sulak alanları da etkilediğini de belirtti.

Suyun, tüm canlılar için ulaşılabilir temel bir hak olarak planlanması gerektiğinin altını çizen dernek, şunları kaydetti:

Sulak alanların yok oluşunda tek etken dünya genelinde devam eden kuraklık değil. Tarımsal sulama ve temiz su kaynaklarının sanayi ve madenlerde kullanılması ciddi bir problem. Türkiye’de su kullanımının yaklaşık yüzde 73’ü sulamada kullanılıyor.

Yanlış su politikalarının bir sonucu olarak sulu tarım uygulamaları devam ediyor.

Sulak alanlarla birlikte yüksek biyolojik çeşitliliğin de yok edildiğini aktaran dernek, hem Anadolu hem de dünya için öneme sahip sulak alanların var olma hakkının Anayasal güvence altına alınması gerektiğini ifade etti.

Sulak alanların alarm verdiğini vurgulayan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 1970-2018 yılları arasında dünya geneli yaban hayatı popülasyonlarında ortalama yüzde 69’lik bir düşüş yaşandığını, ancak en büyük azalmanın yüzde 83 ile sulak alan türlerinde meydana geldiğini belirtti.

Dünyanın yüzde altısını kapsayan sulak alanların dünyadaki bilinen hayvan türlerinin yüzde 10’undan fazlasına ve tüm balıkların yüzde 50’sine ev sahipliği yaptığını kaydetti.

TEMA Vakfı, sulak alanların, yeryüzünün en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ekosistemleri olduğunu hatırlatarak, biyoçeşitliliğin yaşamı mümkün kılan bir unsur olduğunu belirtti.

Vakıf, sulak alanlardaki kültürel ve biyolojik zenginliğimize sahip çıkma çağrısında bulundu.

‘Sulak alanlar, iklim kriziyle mücadelede önemli bir müttefik’

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Aslı Pasinli, sulak alanların; nehirler, göller, bataklıklar, sulak çayırlar, sazlıklar, turbalıklar, taşkın düzlükleri, tuzlalar, deniz çayırı yatakları, mangrovlar, mercanlar, gelgit anında altı metreden derin olmayan deniz kıyısı gibi geniş bir yelpazeyi içerdiğini söyledi.

Küresel iklim değişikliğiyle artan aşırı hava olaylarını önlemede kıyı sulak alanların kritik öneme sahip olduğunu vurgulayan Pasinli, “Dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde altısını kaplayan sulak alanlar dünyadaki karbonun yüzde 14,5’ini tutmaları sayesinde iklim krizine karşı en değerli müttefiklerimizden.” görüşünü paylaştı.

Pasinli, sulak alanların iklim kriziyle mücadeledeki rolüne ilişkin şunları söyledi:

“Uzun kuraklıkların ardından bir yıllık yağışın birkaç günde yağdığına tanık oluyoruz. Sulak alanlar bu tür aşırı iklim olaylarını dengelemek, aşırı yağışları depolamak açısından çok önemli. Bir nevi sünger işlevi görerek taşkınların, sellerin önüne geçiyor. Ayrıca sulak alanların sürdürülebilir balıkçılık ve turizm olanakları ile yerel ekonomiye katkı sağladıklarını da unutmamalıyız. Sulak alanların bu işlev ve katkıları, uzmanlar tarafından ‘sulak alanların ekosistem hizmetleri’ olarak tanımlanıyor.”

En hızlı ekosistem kay sulak alanlarda yaşanıyor

Sulak alan sistemlerinin hem tatlı su kaynakları hem de biyoçeşitlilik açısından öneminin altını çizen Pasinli, bu alanların tüm dünyada bilinen hayvan türlerinin yüzde 10’undan fazlasına ve tüm balık türlerinin yüzde 50’sine ev sahipliği yaptığını, aynı zamanda tatlı su deposu ve karbon yutağı işlevi gördüğünü, özellikle turbalık ve ormanlık sulak alanların karbon emicileri olarak çok büyük öneme sahip olduğunu kaydetti.

Yeryüzünde en hızlı kaybın yaşandığı ekosistemlerin sulak alanlar olduğunu ve bu kayıp nedeniyle su kaynaklarının kalitesinde düşüşler yaşandığını bildiren Pasinli, “WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu‘na göre, 1970-2018 yılları arasında dünya genelinde izlenen yaban hayatı popülasyonlarında ortalama yüzde 69’luk bir düşüş yaşanırken, en büyük azalma yüzde 83 ile sulak alan türlerinde meydana geldi.” diye konuştu.

Türkiye’de kirlilikten etkilenen başlıca sulak alanların Büyük Menderes Nehri, Eğirdir Gölü, Bafa Gölü, Tuz Gölü, Gediz Deltası, Uluabat Gölü, Beyşehir Gölü, Eber Gölü, Burdur Gölü ve Göksu Deltası olduğunu ifade eden Pasinli, Ergene, Büyük Menderes, Marmara gibi sanayinin yoğun olduğu nehir havzalarında da sanayi üretiminden kaynaklı kirliliğin önlenmesi için en kısa sürede harekete geçilmesi gerektiğini dile getirdi.

Türkiye’de tatlı suyun yüzde 73’ü tarımda kullanılıyor. Sulama yöntemlerinin damla sulama gibi su tasarruflu yöntemlere geçmesi, sulak alanların ekosistem hizmetlerini korumaya katkı sağlayacağı gibi, çiftçiler için de iklim değişikliğinin özellikle kuraklık gibi etkilerine karşı bir nevi sigorta hizmeti görecek. Doğada suyun doğduğu ve geçtiği doğal alanları koruyarak, tarımda salma sulamanın neden olduğu kayıpların önüne geçilerek ve modern sulamaya geçiş için gerekli altyapı oluşturularak, sanayide suyu kirletmeden verimli kullanarak, denetimlerde sıfır tolerans yaklaşımını benimseyerek, kentlerde dağıtım kayıplarını ve kaçakları önleyerek, evlerde tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek suyumuza sahip çıkmak mümkün. Susuzluk bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk. Su biterse herkes susar.

‘Tuz Gölü can çekişiyor’

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilgül Karadeniz, 2050’ye kadar Akdeniz Havzası’ndaki deniz seviyesinin 9,8 ila 25,6 santimetre yükselebileceğine dair tahminler bulunduğuna, tuzlu deniz suyunun kıyı sulak alanlarıyla karışmasının sulak alanların kalitesini tamamen değiştireceğine ve bu alanlara bağlı yaşayan tüm canlıların olumsuz etkileneceğine dikkati çekti.

Ramsar Sözleşmesi ile oluşturulan sekreteryanın 2018 yılında yayımladığı bir rapora atıfta bulunan Karadeniz, yapılaşma, kirlilik, kuruma, aşırı kullanım gibi faktörlerin sulak alanlar üzerindeki etkisine ilişkin şu bilgileri aktardı:

“(Raporda) Son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların yüzde 87’sinin ve 1970 yılından bu yana da yüzde 35’inin yok olduğu belirtiliyor. Türkiye’de ise 1960’lardan bu yana sulak alanların yarısı nicelik ve kalite açısından sağlıklı yapılarını kaybetmiş durumda. Bir başka deyişle 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alan, ekolojik işlevini yitirmiş.”

Karadeniz, iki farklı jeolojik dönemdeki volkanik patlamaların etkisiyle oluşan Meke Gölü’nün tamamen kuruduğunu, Tuz Gölü’nün de kritik durumda olan bir başka sulak alan olduğunu işaret ederek “Yeraltı sularının ve gölü besleyen yüzey sularının tarımsal amaçlarla, akıl dışı bir şekilde kullanılması sonucu Tuz Gölü can çekişiyor.” dedi.

Tüm doğal sistemlerde olduğu gibi sulak alan ekosistemlerinde de doğal süreçler bozulduğunda aynı sistemi tekrar oluşturmanın mümkün olmadığını ifade eden Karadeniz, bozulan ekosistemlerde sulak alan restorasyonu gibi faaliyetlerin gerçekleştirilebildiğini fakat önemli olanın sulak alanların doğal süreçlerinin korunması olduğunu kaydetti.

500 bin imza toplandı

Change.org Türkiye de Sulak Alanlar Günü dolayısıyla Türkiye’de yaşanan kuraklık tehlikesi ve sulak alan kaybının, iklim krizinin de etkisiyle giderek büyüdüğünü aktardı. “Sulak alanların korunması için bir an önce harekete geçilmeli” diyen platform, bu alanların korunmasına yönelik kampanyaları bir araya getirdi.

Türkiye’de 26 yıldır kutlanan bu günde, Change.org/SulakAlanlar adresinde sulak alanların korumasına yönelik kampanyalar yürüten bireyler ve kurumlar, Türkiye’deki kuraklık tehlikesine ve sulak alan kaybına dikkat çekti. Sulak alan kampanyalarına bugüne kadar yaklaşık 500 bin imza atıldı.
‣ ‘Sulak alanlar yağmur ormanlarından sonra en zengin ekosistemler’
‣ Doğa Derneği: Yanlış su ve tarım politikaları ivedilikle değişmeli
‣ 50 yılda Marmara Denizi kadar su kütlesi kurudu

‘İçme-Kullanma Suyunun ve Nemin Kaynağı, İklimin Düzenleyicisi ve Sigortası’

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, sulak alanlarına önemine dair şu açıklamada bulundu:

“Sulak alanlar, bulundukları ortamda bir sünger gibi suyu emerek toplama özellikleri, yer altı suyunu beslemeleri ve yüzey akışa geçen suyun hızını azaltma özellikleri ile sel taşkınlarını ciddi ölçüde azaltırlar. Yine baraj ve gölet gibi suni sulak alanlar afet riskini azaltmanın yanı sıra özellikle kış aylarında olmak üzere su kuşları için önemli bir beslenme, konaklama ve üreme alanlarıdır.

Sulak alanların, yağmur ormanlarından sonra biyolojik olarak en üretken ekosistemler olduğunu kaydeden Kesici, bu ekosistemlerin gerek ekolojik dengenin sağlanmasında, gerekse biyolojik çeşitliliğin korunmasında büyük önem taşımalarının yanı sıra yöre ve ülke ekonomisine çok büyük katkıları da bulunduğunu belirtti.

Eşine az rastlanır veya sıra dışı biyo-coğrafi bölgedeki sulak alanlara ait nadirlik ve tipiklik bakımından özgül bir örnek oluşturması ve kayda değer miktarda az rastlanan, sadece oraya özgü endemik ve yaşamları tehlikeye düşen veya tehlike altında olan bitki-hayvan türlerinin ortamı olmasının yanı sıra canlı toplulukları bakımından özgül bir değere sahipse, uluslararası sulak alan kabul edilmektedir. Sulak alanlar, içme-kullanma suyunun, nemin kaynağı, iklimin düzenleyicisi ve sigortasıdır.

Kuraklık afet planı oluşturulmalı

Türkiye’de kuraklıkla ilgili afet yönetim planı yapılsın talebiyle imza kampanyası yürüten Can Suyumuz ekibi, “Bugün 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü. Peki sulak alanlarımız ne kadar önemsiyor ve koruyoruz? Ülkemiz kuraklığın etkisinin çokça görüldüğü ve her geçen gün bu etkinin altına girdiği bir ülke. Sulak alanlarımız, temiz su alanlarımız, göllerimiz kuraklık tehdidiyle karşı karşıya” diye uyardı.

Karadeniz bölgesinde bu amaç doğrultusunda bir imza kampanyası başlattıklarını aktaran ekip, “Bölgemiz sulak bir alan olarak görülse de yaşanan iklim değişikliği nedeniyle kuraklık riski burada da mevcut” dedi. “Biz de bu bilinci oluşturmak amacıyla Can Suyumuz ekibi olarak Türkiye’de kuraklığa kırmızı alarm veriyoruz. Bu amaç doğrultusunda da isteğimiz kuraklık ile ilgili afet planı oluşturulması. Bu afet planı sayesinde kuraklığın etkileri azaltılarak sulak alanlarımız korunacaktır.”

‣ Dünya Sulak Alanlar Günü’nde Türkiye’nin sulak alanları ne durumda?
‣ Sulak alanlar için acil koruma çağrısı: Sulak alanlarla birlikte türler de yok oluyor

Van Çevre Derneği (Van Çevder) Başkanı Ali Kalçık, “Van Gölü havzası gibi çok önemli sulak alanların olması doğanın bize büyük armağanıdır. Hem oksijen deposu, hem binlerce canlının yaşam ve üreme alanı ve de en önemlisi doğal arıtmalardır” diyerek Van’da ormanların yetersizliği nedeniyle kişi başına düşen yeşil alanların bir metrenin altında olduğuna dikkati çekti.

Yol yapımları, dolgu imara açılmış, tarımsal amaçla dönüştürülmüş alanlar… Bu gibi yanlış uygulamalar sonucu bu değerimiz bitme noktasına geldi. Zaten sulak alanlar küresel ısınma kaynaklı büyük ölçüde kurudu.

Kalçık, bu nedenle Van Çevder olarak yürüttükleri kampanya ile Van Gölü’nün özel çevre koruma bölgesi ilan edilmesini ve iklim uyum planı yapılmasını talep ettiklerini iletti.

‘Bizden yüce ve kadim sistemleri yok ediyoruz’

Başlattığı kampanya ile Tuz Gölü’nü kurtarmak için eylem planı yapılmasını talep eden Deniz Yazıcı ise Dünya Sulak Alanlar Günü’ne ilişkin açıklamasında “Dünyamız şu anda üç boyutlu bir gezegensel kriz içerisinde: iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kirlilik. Sulak alanları restore etmek ve korumak bu sorunların hepsine birer çözüm sunuyor. Doğa harikası olan bu yapılar 10 santigrat dereceye kadar yerel havayı soğutabiliyor, bir sürü farklı aileden canlıya ev sahipliği yapabiliyor ve doğal bir su filtreleme sistemi olarak çalışıyorlar” diye aktardı.

Günümüzde bir sürü sulak alan “ıslah” ediliyor, kurutuluyor ve yok ediliyor; sonucunda nehirlerimiz ve göllerimiz kirleniyor, tarım arazilerimiz kuruyor, bu yapılara bağlı yaşayan canlılar yavaş yavaş yok oluyor… Peki bizim kazancımız ne? Eşmekaya Sazlığı ve Tuz Gölü’nden de görülebileceği üzere bizim kazancımız kurak tarım alanları, harap olan ekmek tekneleri, yok olan milli değerler… Bizden yüce ve kadim sistemleri yok ediyoruz, yaratanın sessiz kullarına saldırıyoruz ve bize bahşedilmiş bu cenneti katlediyoruz.

Yazıcı, iyilik ve güzellik için de çalışmak isteyen insanları bu Sulak Alanlar gününde doğayla barışık bir hayatı hayal etmeye ve bu yıl doğanın sesi olmaya çağırdı.

More in Doğa

You may also like

Comments

Comments are closed.