COP27Editörün Seçtikleriİklim KriziManşet

[Şarm El Şeyh’ten COP27 Notları -1] Kızıldeniz’in balıkları da bizi görecek mi?

0

İklim müzakerelerinin yıllık buluşması olan Taraflar Konferansı, 27. kez, bu kez Mısır’ın başkanlığında yapılıyor. COP27, dün Mısır’ın Sina yarımadasının en güneyinde, Kızıldeniz kıyısında bulunan Şarm El Şeyh kentinde başladı. Açılış toplantısında neler konuşulduğundan kısaca söz edeceğim.

Ama önce, neden buradayız?

Sina Çölü’nde, Kızıldeniz kıyısındaki kumsalın ve mercan kayalıklarının hatırına kurulmuş bu devasa tatil beldesi, sık sık uluslararası konferanslara da ev sahipliği yapıyor. İklim COP’larında da beş yılda bir başkanlık sırası Afrika bölgesine geldiğinden, bu kez Mısır ev sahibi. Daha önce sıra Afrika’ya geldiğinde Fas (Marakeş, 2001 ve 2016), Güney Afrika (Durban, 2011) ve Kenya (Nairobi, 2006) ev sahipliği yapmıştı. Ancak bu kez Mısır, önceki Afrika ev sahiplerinin aksine, 196 ülkeden gelen ve sayıları 45 bini bulan iklim değişikliği ülke delegelerini, uluslararası kuruluş temsilcilerini, gözlemcileri ve gazetecileri, 107 milyon nüfuslu ülkenin “yaşayan” büyük kentlerinden birinde ağırlamak yerine (Kahire veya İskenderiye olabilirdi, örneğin), onlara bir Kızıldeniz rivierası sunmayı tercih etti.

Kahire’ye karayoluyla 500 kilometre ve sayısız kontrol noktası uzaklıkta bulunan Şarm El-Şeyh’te yerel bir sivil toplum (hatta turizm dışında meşgalesi olan bir yerel halk) pek bulunmadığından ve tabii Kahire’den kalkıp gelmek isteyenlere de izin verilmediğinden, dünyanın her yerinden uçan iklim bürokratları, uzmanları ve aktivistleri kendi aralarında toplanmış oldular. Mısır, daha önce başka ülkelerin de denediği (Meksika ve Katar, örneğin) sivil toplum katılımının iyice zorlaştırıldığı bir iklim zirvesi yaratmanın “mükemmel” bir örneğini vermek üzere olabilir.

30 yılda nereden nereye?

Kalkıp buralara gelmişken şehrin ve kıyıların merak uyandıran yanları neler sorusunu bu yazının sonuna ve gelecek yazılara bırakıp, tam 30 yıl önce, 1992’de Rio’da BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzalandığından bu yana 27. kez toplanan bu iklim konferansları boyunca iklim krizi nereden nereye tırmandı, önce ona bir bakalım:

  • Yeryüzünde son on yılın küresel sıcaklık ortalaması sanayi öncesi döneme göre 1,1 derece daha yüksek, hatta 2016 ve 2020’de 1,25 dereceyi gördük. 1992’de, sıcaklık artışı henüz 0,5 derece civarındaydı. Bu gidişle 1,5 dereceyi 2030’dan önce göreceğimiz neredeyse kesinleşti.
  • Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu bu yıl 422 ppm’ye kadar çıktı. 1992’de henüz 355 ppm idi. Yılda 2,5 ppm artış sürerse 1992’de henüz ancak uğursuz bir kehanet olan, çünkü 2 dereceyi garanti edeceği hesaplanan 450 ppm’yi 2033’te görebiliriz.
  • Kuzey Kutbu bölgesinde deniz üzerindeki donmuş alanın yüzölçümü 1992’de 7,5 milyon kilometre kare iken bu yıl 4 milyon kilometre kare ölçüldü. Yani 30 yılda Arktik’teki deniz buzunun neredeyse yarısı eridi. Bu da yeryüzünün çok daha fazla ısı emmesine neden oluyor.
Pakistan diye bir ülke var mı?
  • Bütün bunlara neden olan insan faaliyetlerine gelirsek… Fosil yakıtların yakılmasından ve sanayiden kaynaklanan karbondioksit emisyonları (ormansızlaşma ve diğer sera gazları hariç) 2021’de 36,5 milyar tona yükseldi ve artış sürüyor. Bu miktar 1992’de henüz 22,5 milyar tondu. Yani 30 yılda müzakereci ülkeler toplam karbondioksit emisyonlarını yüzde 62 artırmışlar. Bu da aynı dönemde kömür, petrol ve gaz üretiminin ve tüketiminin bu oranda arttığı anlamına geliyor. Bu yüzden de fosil yakıt şirketleri son 50 yıldır günde 3 milyar dolar kâr elde etmeye devam ediyorlar. Hatta geçen yıldan bu yana kârları hayal edemeyecekleri kadar artmış durumda.
  • Nihayet iklim felaketleri… Sadece son bir yılda yaşananları hatırlayalım: Devasa Pakistan, Nijerya ve Avustralya sellerini, Avrupa’da nehirlerin kurumasına neden olan son yılların en ağır kuraklığını, İngiltere’de sıcaklıkların bu yaz 40 dereceyi bulduğu haberlere yansısa da asıl en çok Çin’i kasıp kavuran sıcak dalgalarını, Afrika’da 146 milyon insanı açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakan kuraklık felaketini… 1992’de henüz bu felaketler çok daha seyrek ve henüz sadece en hassas bölgelerde yaşanıyordu.

pakistan sel

Ülkeler 30 senedir iklim değişikliğini durdurmaya çalışırken kriz bu kadar ağırlaştığına göre hiçbir şey değişmedi diyebilir miyiz? Greta Thunberg’in “bla bla bla” dediği havanda su dövme yarışlarının hangi boyutlara vardığını sonraki yazılara bırakarak, birkaç sene önceye göre hangi ilerlemeleri kaydettiğimizi not edelim:

Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinin taraf olduğu Paris Anlaşması diye bir metin var elimizde; bütün ülkeler küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutma hedefini ve kömür kullanımını azaltmayı kabul etti; yenilenebilir enerji kullanımının çok kolaylaşması ve ucuzlaması sayesinde enerji dönüşümü başladı, kömürden çıkan ve çıkmayı hedefleyen ülkeler epey arttı, hatta büyük ülkeler metan emisyonlarını azaltma sözü bile verdi. Ama işte bütün bunlar henüz çok az, çok yavaş… O yüzden de hem emisyonlar hem sıcaklık hem de felaketler hızla artıyor.

Bu tabloya bakınca bütün bu konferanslar ne işe yarıyor, 30 senede ancak krizin varlığını kabul etmişler, ama krize kriz gibi davranmaya başlamamışlar denebilir. Üstelik atılan adımları geri almak için hiçbir fırsat da kaçırılmıyor. Maalesef öyle… Her sene aynı uyarıları yapmaktan dünyanın bütün iklim aktivistlerinin, bilim insanlarının ve uzmanların dilinde tüy bitti. Bu yüzden de iş, dünyanın en ünlü sanat eserlerinin üzerine çorba boca etmeye kadar vardı. Ama yine de elimizdeki tek iklim diplomasisi fırsatını izlemeye, hükümetleri işe yarar bir iklim eylemine zorlamaya devam… Kaybedecek zaman yok.

COP27’in açılışında neler konuşuldu?

Dün, Şarm El Şeyh’teki büyük konferans merkezinin “Ramses” genel kurul salonunda yapılan COP27 açılış toplantısı, 1,5 saat gecikmeyle 11:30 sularında başladı. Gecikmenin nedeni gündeme nelerin alınacağına ilişkin anlaşmazlığın sabana kadar sürmesiydi deniyor. Başlıca anlaşmazlık noktası ise “kayıp ve zararların finansmanı” meselesi gibi görünüyor. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ve özellikle de az gelişmiş ülkelerin yaşadıkları iklim felaketlerinden dolayı açılan yaralarını sarması için finansman sağlaması anlamına gelen bu konu, gelişmiş ülkeler tarafından hem yeni bir para meselesi olduğu hem de iklim krizinin ortaya çıkmasındaki sorumluluklarını tamamen kabul ettikleri gibi algılanacağını düşündükleri için tıkanmıştı. Neyse ki gelişmekte olan ülkeler en nihayet konuyu gündeme sokmayı başardılar. Ancak bir dipnotla: Bu finansman mekanizması “sorumluluk ve tazminat olarak anlaşılamaz.” Anlaşılan gelişmiş ülkelerin kaygılarını gidermek için bu formül bulunmuş. Bu “güvence” dipnotu işe yarar bir finansman mekanizması yaratmayı sağlar mı göreceğiz. Pakistan’da bu yaz yaşanan söylenen sellerden oluşan ve 30 milyar doları bulacağı söylenen kayıp ve zararı telafi edecek bir mekanizma yaratılabilecek mi örneğin? Bana biraz zor geliyor…

Açılışla ilgili iki üç detay daha verip geçelim: Bu senenin COP başkanı Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü (Sameh Shoukry) oldu. Glasgow’da yapılan COP26’ya damgasını vuran Alok Sharma kendi başarılarını epey vurguladığı (Glasgow sayesinde 1,5 derece hedefimiz var artık dedi, örneğin) bir konuşmadan sonra görevi Şükrü’ye devretti. Şükrü açılış konuşmasında bunun bir “uygulama COP’u” olacağını söyledi. Hadi inşallah! Bir diğer yeni isim, ilk COP’unu yaşayan BM İklim Değişikliği’nin (UNFCCC) yeni sekreteri Granada’Simon Stiel idi. Açılış konuşmasında ilerlemeyi bloke etmeye çalışan ülkelere izin vermeyeceklerini söyleyen Stiel’in, selefleri Figueres ve Espinosa kadar etkili bir figür olmasını, bu iddiasını yerine getirip getirmeyeceği belirleyebilir. Açılışta ayrıca IPCC Başkanı Dr. Hoesung Lee konuştu ve özellikle adaptasyon finansmanının önemine vurgu yaptı.

Mercan resiflerindeki rengarenk balıklar

Açılış gününün sonunda, akşamın geç saatlerinde, müzakere gruplarının ve gözlemci kuruluş temsilcilerinin yaptıkları konuşmaları ikinci yazıya bırakıp, Şarm El Şeyh’e gelen delegelerin bir yolunu bulup görmeye can attığı rengarenk mercan resiflerine ve bu resiflerde dolaşan balıklara gelelim. Çünkü Kızıldeniz’de, dünyanın en uzun mercan resiflerinden biri mevcut. Bu resiflerde 350’den fazla mercan türü yaşıyor ve bunların yüzde 15’i buraya özgü, yani endemik.

Mısır’ın, piramitleri ve Kızıldeniz’deki balıkları görmeye gelen turistler üzerinde yükselen turizm endüstrisinden yıllık kazancı ise 21 milyar dolar civarında. Şu anda konaklamadan taksiye, hatta yeme içmeye kadar her şeyde “normal turistlerin” en az iki katını ödeterek bizim de katkıda bulunmamızı sağlıyorlar bu gelire, sağ olsunlar. Başka ülkelerde yapılan önceki COP’lardan tamamen farklı olarak, çölün ortasındaki, “dışarısı” olmayan, dolayısıyla etrafta bir bakkal bile bulamayacağınız konferans merkezinde sattıkları sandviç ve kahve için istedikleri fiyatın İstanbul Havalimanı ölçülerinde olduğunu söyleyeyim de durumun vahametini anlayın. Yani fiyatları artıran sadece turizm tesisleri veya şehirdeki esnaf değil, merkezi bir karar söz konusu.

İşte bu turizm cennetinde karmaşık cümlelerle devam edip giden müzakereleri izlerken aklınızın bir köşesinde hafta sonu Köpekbalığı Koyu’ndaki mercan resiflerine uğrayıp o rengarenk balıkları görebilir miyim acaba düşüncesi dolaşıyor.

Sonra tabii hemen aklınıza IPCC’nin 1,5 derece raporu geliyor. Bilim insanları küresel sıcaklık artışı 1,5 dereceye ulaşırsa (yani sadece 8-10 sene sonra) dünyadaki bütün mercan resiflerinin yüzde 70’inin, içinde yaşayan balıklarla ve bütün diğer canlılarla birlikte yok olacağını söylüyordu. Küresel ısınma 2 dereceye ulaştığında ise tamamının…

Isınmanın 1,5 dereceye varmasına en fazla 10 yıl kaldı. Bu kafayla gidersek 2050’den önce 2 dereceyi de göreceğiz. O zaman Kızıldeniz’de mercan resifi kalacak mı?

Ama zaten burada bu yok oluş başlamış bile. Küresel ısınma ve turizm endüstrisi el ele verip 2005’ten bu yana mercan resiflerinin yüzde 15’ini yok etmiş. (Her profesyonel dalışın yarım santim mercan resifinin kırılmasına neden olduğu hesaplanmış, örneğin.)

Yine de bizi buralara getiren Mısır hükümeti sağ olsun, iklim delegeleri olarak vakit bulabilirsek, o rengarenk resifleri ve balıkları daha da geç olmadan görebiliriz. Peki ya balıklar bizi?

More in COP27

You may also like

Comments

Comments are closed.