Ana Sayfa Blog Sayfa 990

Gülistan Doku’nun kaybolmasından sorumlu tutulan Abarakov gözaltına alındı

Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, Munzur Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü 2. sınıf öğrencisi Gülistan Doku’nun kaybolmasına ilişkin soruşturma kapsamında Doku’nun görüştüğü son kişi olduğu tespit edilen  Zeynal Abarakov gözaltına alındı.

AA’nın aktardığına göre; Abarakov, başsavcılığın talimatıyla Antalya‘nın Alanya ilçesinde gözaltına alındı. Alanya İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürülen Zeynal Abarakov’un ifadesinin, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden soruşturmanın yürütüldüğü Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca alınacağı öğrenildi.

Ne olmuştu?

Munzur Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Gülistan Doku‘dan, 5 Ocak 2020 tarihinde kaldığı yurttan ayrılmasının ardından haber alınmamasının üzerinden iki yıl geçti.

Gülistan Doku, olay günü kaldığı Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Kız Yurdu’na geri dönmemişti. Aile memleketleri Diyarbakır’dan Tunceli’ye gelerek 6 Ocak 2020’de emniyete kayıp başvurusunda bulunmuştu.  MOBESE görüntülerinde okuldan çıktıktan sonra bindiği minübüsten indikten sonra bir daha izine rastlanamayan genç kadın için ailesi ve kadın örgütleri barajın boşaltılmasını istemişti.

Doku için suda başlatılan ilk arama çalışmaları 6 Temmuz’da durdurudu. Ailenin talebi üzerine 22 Temmuz’da gerçekleştirilen su tahliye çalışmaları sonucunda baraj suyu minimum seviyeye düşürülerek tekrar su altı arama çalışmaları başladı.  18 Ağustos ise, Doku’ya dair herhangi bir ize ulaşılamadığı için arama çalışmaları tekrar sonlandırıldı. 

Doku ailesinin kızlarının kaybından sorumlu tuttukları ve tutuklanmasını istedikleri Zeinal A. ise ifadesi alınarak serbest bırakıldı.

Soruşturmayı yürüten Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, Doku’nun soruşturma dosyası kapsamında Erzincan, Bingöl, Elazığ ve Erzurum gibi çevre illerin cumhuriyet savcılıkları ve kolluk birimlerine talimat yazısı göndermişti. Başsavcılık, söz konusu talimat yazısında, soruşturmaya esas olarak, 5 Ocak 2020’den itibaren savcılıklar ve kolluk birimlerinden kimliği tespit edilemeyen buluntu kadın cansız bedenleriyle ilgili soruşturma kaydı ve müracaatın bulunup bulunmadığına ilişkin evrak talep etmişti.

Soruşturma kapsamında savcılıkça Doku’nun son görüştüğü kişi olan Zeynal Abarakov ve genç kızın son görüştüğü diğer kişilerin bilgisine başvurulmuştu.

Gülistan Doku’nun annesi Bedriye Doku, kayıp kızı için TBMM‘de araştırma komisyonu kurulması çağrısında bulunmuştu.

Anne Bedriye Doku, “AKP milletvekillerine sesleniyorum; Gülistan’a bir komisyon kursun. CHPMHPHDP, İYİ Parti ‘tamam’ dedi; bir AKP kaldı. Ben onlara rica ediyorum, minnet ediyorum. Başınızı yastığa koyuyorsunuz ya ‘Bu anne nasıl yatıyor’ diye düşünün. Allah şahidim olsun, yemekle gözyaşını beraber yiyorum” demişti.

Silvia Federici ve Angela Davis’ten Aysel Tuğluk’a özgürlük mesajı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmekte iken tutuklanan, beş yılı aşkın süredir Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulan ve cezaevinde demans teşhisi konulan Aysel Tuğluk’a feminist yazar, filozof ve akademisyen Silvia Federici ile feminist yazar, aktivist ve akademisyen Angela Davis’ten destek geldi.

‘Aysel Tuğluk’a Özgürlük İçin 1000 Kadın‘ın imzasıyla başlayan ve kısa sürede 54 ülkeden 6 bin kadının imzasına ulaşan kampanya kapsamında Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çeken Federici ve Davis, Aysel Tuğluk’un bir an önce serbest bırakılması çağrısı yaptı.

Silvia Federici:  Aysel Tuğluk hayranlığımızı, saygımızı ve özgür olmayı hak ediyor

Silvia Federici’nin çağrısı şöyle:

“Aysel Tuğluk’un devam eden tutukluluğu karşısında öfkelerini dile getiren 1000+ kadınla dayanışma içinde olduğumu ifade etmek için buradayım. Onun tek suçu on yıllardır süren silahlı çatışmaya barışçı çözüm talep etmektir.

Sadece ülkelerinde, ata topraklarında özgür insanlar olarak yaşamayı amaçladıkları için hapiste olan yeni Kürt kadınlar kuşağı ve müttefikleri ile tam dayanışma içindeyim. Erdoğan rejimine ve “barış süreci” denilen süreci bozmasına karşı çıktıklarını ifade etme cesaretini gösteren Aysel gibi kadınların cezaevinde tutulmasını kabul edemeyiz.

Aysel parlamentonun demokratik olarak seçilmiş bir üyesiydi ve Kürt halkının liderlerinden olduğunu kanıtlamış biridir. Hapse atılmış olması gerçekten de skandaldır. Mahpusluğunu daha da büyük bir eziyet haline getiren ve daha da kabul edilmez kılan; ölümcül bir hastalığa yakalanmış olması ve sağlığının hızla kötüleşmesidir. Bugün Türkiye’nin cezaevlerinde tutulmakta olan ölümcül derecede hasta birçok siyasi tutsak gibi Aysel Tuğluk’un da hemen salıverilmesi ve halkıyla yeniden kucaklaşması ve kendisine arkadaşlarının ve ailesinin bakmasına izin verilmesi şarttır. Yüzlerce ve yüzlerce genç kadına büyük esin kaynağı olmuş bir kadına böyle davranılmasını kabul edemeyiz. Aysel Tuğluk hayranlığımızı ve saygımızı hak ediyor. Aysel Tuğluk özgür olmayı hak ediyor.”

Angela Davis: Aysel Tuğluk zalimane ve insanlık dışı cezanın hedefinde

Angela Davis’in çağrısı ise şöyle:

“Kürtler için adalet istedikleri ve bölgedeki şiddetli çatışmaya barışçıl çözüm çağrısı yaptıkları için zulme uğrayan Türkiye’deki kız kardeşlerime desteğimi ifade etmek istiyorum. Yüzlerce Kürt kadının şiddet içermeyen politik eylemleri nedeniyle cezaevinde olmasını kabul edemeyiz.

Bu kadınlar arasında halkının seçilmiş temsilcisiyken yaptığı konuşmalar nedeniyle yargılanıp hüküm giyen Aysel Tuğluk gibi eski milletvekilleri de var. Aysel partisinin ilk eş başkanı, bir insan hakları savunucusu ve barış savaşçısıdır. Şimdi de hızla yaşamını söndüren tedavisi olmayan bir hastalığın pençesinde cezaevinde çürümeye mahkûm edilmektedir. Düzmece tıbbî raporlarla demir parmaklıklar arkasında tutulmaktadır.

İnsanî ilkelere göre Aysel Tuğluk’un dünyaya kendi yatağında ve sevdiklerinin arasında veda edebileceği evine dönmek üzere serbest bırakılması gerektiği açıktır. Aysel Tuğluk şiddete başvurmayan bir barış savaşçısı olduğu için bu zalimane ve insanlık dışı cezanın hedefinde. O yeni ve cesur Kürt kadın liderler dalgasının parçası. Aysel Tuğluk benim kız kardeşim ve ben her zaman kız kardeşlerimin yanında dururum.”

‘Yaşama hakkına sahip çıkıyoruz’

‘Aysel Tuğluk’a Özgürlük’ için yola çıkan, ABD, Almanya, Finlandiya, Hindistan ve Lübnan gibi dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden ve Türkiye’nin her köşesinden binlerce kadın da Aysel Tuğluk’un yaşadığı ağır hastalığa ilişkin yetkili sağlık kurumlarının hazırladığı ‘cezaevinde kalamaz’ raporlarının dikkate alınması, Tuğluk hakkında hukuka, insan haklarına uygun bir karar verilmesi ve derhal serbest bırakılarak tedavi olmasının sağlanması taleplerini yinelediler. Aysel Tuğluk İçin Binlerce Kadın tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Hasta mahpusların tahliyesi ulusal ve uluslararası mevzuatın ve sözleşmelerin gereğidir. Herkesin evinde ve sevdiklerinin arasında yaşama ve tedavi görme hakkı vardır. Hasta mahpusların sağlığa erişim haklarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.”

Sağlık hakkının, yaşama hakkı ile bir bütün olduğunu ve yaşama hakkına sahip çıktıklarını belirten kadınlar açıklamalarında, “Adalet Bakanlığının ve Adli Tıp Kurumunun siyasi saiklerle değil bilimsel raporlar temelinde, hukuka ve insan haklarına uygun biçimde hareket etmesinin zorunluluk olduğunu hatırlatıyoruz” dediler.

Kadınlar Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu’na dilekçe yolladılar

Aysel Tuğluk’un cezaevinde kapalı kalacağı her günün hastalığının daha ağır bir seyir almasına ve sağlığının geri dönülemez biçimde zarar görmesine yol açtığına da değinilen açıklamada son olarak şu ifadeler kullanıldı:

“Biz kadınlar, başta Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu olmak üzere tüm kurumlara hukuki ve etik görevlerini ve Aysel Tuğluk’un hayatıyla ilişkili sorumluluklarını hatırlatmak için dilekçelerimizi yolluyoruz ve bu hukuksuzluğu görünür kılmak için eylemlerimize ve mücadelemize devam ediyoruz. Sizleri de bu sürecin takipçisi ve destekçisi olmaya çağırıyoruz.”

Çevre Bakanı, yabancı inşaat yatırımcılarını Türkiye’ye çağırdı: Sizi korur, kollarız

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Fransa‘nın Cannes şehrinde 31.Uluslararası Gayrimenkul Fuarı-MIPIM kapsamında Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği’nce (GYODER)  düzenlenen uluslararası yatırımcı kahvaltısına katıldı.

Burada katılımcılara hitap eden Kurum, Türkiye’nin  inşaat sektöründe dünyanın ikinci büyük ülkesi olduğunu belirtti; “Dünyanın en büyük 250 müteahhidi listesinde Türkiye, Çin’den sonra 44 müteahhitle ikinci, ABD ise üçüncü sırada yer almaktadır” dedi.

Yatırımcıların ilgisini korumak için yeni düzenlemeler yapılacağını belirten Bakan, “Yatırımcının korunduğu, kollandığı bir anlayışla süreci yürütmeye gayret gösteriyoruz. Gayrimenkul sektörünün sadece konut ve ofisten ibaret olduğu algısını değiştirmek istiyoruz” diye konuştu.

‘Kaynaklar sonsuz değil’

Türkiye’de her beş yılda bir gayrimenkulde artışlar olduğunu anlatan Bakan Kurum, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ve Emlak Konut Genel Müdürlüğü ile Türkiye’nin geleceğini inşa ettiğini, Türkiye’de son 20 yılda 1,2 milyona yaklaşan sayıda konut ürettiğini belirtti.

Bakan, sosyal konut dışında sosyal donatılarla da gerek iklim değişikliği ile mücadele, gerekse şehirlerin altyapılarının düzenlemesi adına projeler yürüttüklerini, sosyal konut üretimi amacıyla 109 ülkeye destek verdiklerini belirtti.

Dünyanın, “Kaynakların sonsuz olmadığını” anladığını kaydeden Kurum, “Önümüzde yeni bir yol var. Gayrimenkul yatırımında çevreyi, insanı, doğayı merkeze alan şehirler yapmak zorundayız” dedi.

‘Yatırımcılara ülkemiz, gönlümüz sonuna kadar açık’

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması‘na taraf olma kararıyla, şehircilik çalışmalarında yeni ve tarihi bir döneme girildiğini anlatan Kurum, 2053’te “net sıfır emisyon” hedefine ulaşmak için çalışacağını söyledi. Yeşil Kalkınma Devrimi hedefiyle yeni yatırımları yapmak zorunda olduklarına işaret eden Kurum, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gerek yeşil alanların artırılması, gerek iklim değişikliği ile uyum kapsamında yerel yönetimlerle yaptığımız çalışmalar, sanayide yeşil dönüşümün ön planda tutulduğu fırsatların olduğunu anlatan süreci yürütmek istiyoruz. İklim dostu, yeşil dönüşümü önemsiyoruz. Burada da yatırımcılarımıza kullandıkları her malzemede geri dönüşümü önceliklendirmelerini istiyoruz.  Yatırımcılara ülkemiz, gönlümüz sonuna kadar açık.”

Nebati: Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi al aşağı ederiz

Cannes’da dün konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de  Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin, yatırımcıları “tek durak ofis” yaklaşımıyla ağırlamaya hazır olduğunu belirterek, “Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız”  demişti.

En sevmediği konunun, yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasi olduğunu söyleyen Nebati, “Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde hızlı adımlar atıyoruz” diye konuşmuştu.

CHP’li Gök’ten İklim Şurası önergesi: Fosil yakıttan çıkışı öncelemeyen yol haritasıyla iklim krizi nasıl aşılacak?

CHP’li Ankara Milletvekili Levent Gök, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması üzere Şubat’ta gerçekleştirilen İklim Şurası‘ndan çıkan tavsiye kararında, doğal gaz, fosil yakıt kullanımı ve nükleer santrallere yapılan desteğe ilişkin soru önergesi verdi.

21 ile 25 Şubat 2022 tarihlerinde Konya’da gerçekleştirilen İklim Şurası çevre aktivistleri tarafından “Halkı kanser edenler İklim Şurası düzenliyorlar” şeklinde eleştirilmişti.

Gök’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına 8 Mart’ta verdiği soru önergesinde Şura boyunca fosil yakıtların kullanımının sonlandırılmasına ilişkin herhangi bir karar çıkmaması eleştirildi.

‘İklim Şurası kamuoyunda büyük hayal kırıklığı yarattı’

“İklim Şurası düzenleme sürecindeki eksiklikler ve alınan tavsiye kararlarının beklentileri karşılamaması sebebiyle kamuoyunda büyük hayal kırıklığı yaratmıştır” diyen Gök, çalışmalarda çevre ve iklim alanlarının paydaşı olan meslek odaları ve STK’ların temsil edilmediğini yineledi. Şura’nın güncel iklim krizinin gerçeklerinden oldukça uzağa konumlandığını belirten CHP’li vekil, şu ifadeleri kullandı:

“Söz konusu kararların ülkemizin içerisinde bulunduğu iklim ve çevre sorunlarını daha da derinleştireceği öngörülmekte, İklim Şurası’nın Türkiye’yi 2053 sıfır emisyon ve benzeri hedeflere götüremeyeceği anlaşılmaktadır. Temiz enerji üretiminin öncelendiği, havayı, suyu ve toprağı kirleten bütün etkenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik dünya gerçeklerine uygun bir yol haritası belirlenmeden, gerçekçi politikalar oluşturulmadan iklim krizinin aşılması mümkün olamayacaktır.”

Levent Gök, yazılı olarak yanıtlanması üzere Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a şu soruları yöneltti

  1. İklim Şurası bitiminde Şura Sonuç Bildirgesi’nin Bakanlığınız için bir yol haritası olacağını ifade ettiniz. Fosil yakıtlardan çıkışa ilişkin herhangi bir tavsiye içermeyen, temiz enerji üretimini öncelemeyen bir yol haritası ile bütün dünyanın mücadele ettiği iklim krizi nasıl aşılacaktır?
  2. İklim Şurası’na çevre alanının paydaşı olan meslek odaları, STK’lar ve TBMM Çevre Komisyonu üyelerinin davet edilmemiş olmasının sebepleri nelerdir?
  3. Ülkemizdeki enerji enflasyonunun yüksek değerlerde seyretmesinin temel sebebi enerjide dışa bağımlılığımızdır. Şura sonuç bildirgesinde emisyon azaltıcı olduğu iddiasıyla doğalgaz ve nükleer yöntemlerin desteklenmesine yönelik tavsiye kararının uygulanmasıyla dışa bağımlılığımız nasıl azaltılacak, enerji fiyatları nasıl düşürülecektir?
  4. TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması ruhuna ve hükümlerine aykırı bir strateji öneren İklim Şurası Sonuç Metni’nin uygulamalarda ortaya çıkaracağı çelişkiler nasıl giderilecektir?
  5. Türkiye’nin altına imza koyduğu uluslararası anlaşmalara ve güncel iklim sorunlarına gerçekçi çözümler getirilmesine yönelik herhangi bir adım atılması düşünülmekte midir?

Ne olmuştu?

Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedefi konusunda atılacak adımların ve hazırlanan İklim Kanunu‘nun altyapısını oluşturacak olan İklim Şurası, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum‘un üniversite gençlerinin sorularını yanıtladığı Gençlik Oturumu ile başlamıştı.

25 Şubat’a kadar devam eden Şura’da Kurum, “Buradan çıkacak kararlarla 50 yılımızın, 100 yılımızın, geleceğimizin yol haritasını belirleyeceğiz” demişti.  İklim ve çevre alanında çalışan kurumların temsilcileri Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşması için gerekli politika önerilerini 10 madde halinde sunmuştu. Çeşitli sivil toplum kuruluşları, sosyal medyada #İklimŞurası etiketiyle itirazlarını iletmişti.

İklim Şurası komisyon toplantılarına katılan uzmanlar, fosil yakıt kullanımı sınırlandırılmadan iklim hedeflerine ulaşılamayacağı uyarısı yapmıştı.

Sivil toplum ve düşünce kuruluşları, komisyonlarda katılımcı bir süreçle alınan politika önceliklerinin, Şura sonucunda ortaya çıkan tavsiye kararlarına yansımadığını ve komisyonlar üzerinden iletilmeyen yeni kararların da son metne eklendiğini belirtmişti.

Kömürden çıkışı konu edinen madde,  komisyonda itiraz edilmeden kabul edilmişti. Benzer şekilde, nükleer ve doğal gaz kaynaklarının elektrik üretimdeki payının artırılmasına yönelik öneriler, ilgili komisyonda yapılan oylama sonucunda çoğunluğun oyu ile çıkarılmış, ancak son açıklanan kararlarda yine de yer almıştı. 

Doğalgaz aramalarının artırılması hiçbir şekilde komisyonlarda görüşülmezken, Şura’nın nihai tavsiye kararlarında yer almıştı.

Komisyon başkanları tarafından, katılımcılarla üzerinde uzlaşılan maddelere son gün ekleme yapılmayacağı veya üzerinde oynayamayacağı garantisi verilmiş, sadece önceliklendirme yapılacağı belirtilmişti. Ancak son çıkan tavsiye kararları, bunun aksi yönünde olmuştu. 

İklim Şurası’nda Sera Gazı Azaltım-1 (SGA-1) Komisyonu ve genel kurul üyesi olarak görev yapan, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) İklim Değişikliği Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin de Yeşil Gazete‘de kaleme aldığı yazısında İklim Şurası Politika Tavsiye Kararları‘nın katılımcı komisyon çalışmasının sonuçlarını ve meselenin özünü derinden etkileyen değişiklikler yapılması, fosil yakıttan çıkışı ötelemesi ve nükleer enerjinin artırılması projeksiyonu nedenleriyle Türkiye’nin gelecekteki iklim politikalarına zarar vereceği için kabul edilemeyeceğini söylemişti.

İklim Şurası’nın kapanış oturumunda genel kurula sunulan Sera Gazı Azaltım -1 Komisyonu (Enerji – Ulaştırma – Sanayi) Taslak Politika Kararları oylamasında kararların bütününe “Hayır” oyu veren Şahin yazısında, oyunun gerekçelerini kaleme almıştı. 

Marmara Gölü için ‘köprüden önce son çıkış’: Göle su vermezseniz kaybediyoruz

Geçen ağustos ayında tamamen kuruyan Manisa‘daki Marmara Gölü şu anda sadece yağmur sularıyla can buluyor. Göl çevresinde yaşayan ve balıkçılıktan geçimini sağlayan halk, gölün kurumasıyla göç etmek zorunda kalıyor. Gölün kuruması, balıkların yok olmasına kuşların gölü terk etmesine neden oluyor. Göl kıyısındaki sosyo-ekonomik yaşam ve biyoçeşitlilik bu yok oluştan olumsuz etkileniyor. Su verilmeden bir yaz daha geçirirse göl tamamen yok olacak.

‘Başka Marmara Gölü yok’

Gölün ana besleme kaynağı olan su, DSİ tarafından inşa edilen Gördes Barajı’nda tutuluyor. Gölü beslemek için inşa edilen besleme kanallarından göle su verilmiyor. Gölün kuruması ve balıkçılığın tamamen sona ermesi nedeniyle insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakları ihlal ediliyor.

Göldeki suyun yoğun olduğu dönemlerde senede ortalama 90 ton balık çıkardıklarını belirten Gölmarmara ve Çevresi Su Ürünleri Kooperatifi üyesi Rafet Kerse 2016 yılında su tutmaya başlayan Gördes Barajı’ndan sonra olanları şöyle anlatıyor:

“Gölün ana kaynağı Gördes Çayı’ydı. Gördes Çayı Gördes Barajı’nda tutulunca gölümüz 2021 yılında tamamen kurudu. Bizim balıkçılık faaliyetlerimiz 2019 Ağustos ayında sona erdi. Bir yetkili Marmara Gölü’ne gelip de demiyor ki, Marmara Gölü neden kurudu? Kuraklık yüzünden çok mağduruz, göç etmek zorunda bırakılıyoruz ama gideceğimiz başka bir Marmara Gölü yok. Gölümüze su verilmesini, eski haline kavuşmasını istiyoruz” dedi.

Doğa Derneği: Devlet Su İşleri’ni göreve çağırıyoruz

Çalışmalarını Marmara Gölü üzerinde yoğunlaştıran Doğa Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, yetkililerin görevini yapmadıklarını belirtti. Gölün kurutulmasıyla ekosistemin ve biyoçeşitliliğin göz ardı edildiğini ifade eden Kılıç şunları söyledi:

“2017 yılında Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ilan edip koruma altına alınan Marmara Gölü, sonraki üç yıl içinde kurutuluyor. Marmara Gölü için çalışan tüm kamu kuruluşlarının göldeki yok oluşu sessizce izlediklerini, buradaki kuşların ve üreticilerin çığlığını duymadıklarını görüyoruz. Devlet Su İşleri’ni göreve çağırıyoruz. Gördes Barajı’ndan ve asıl amacı gölü beslemek olan Ahmetli Regülatörü’nden göle su verilmeli. Bir yaz mevsimini daha su verilmeden geçirirse, Marmara Gölü sadece coğrafya kitaplarında kalır, burada yaşayan canlıları ve yerel kültürü yok etmiş olursunuz.”

79 yaşındaki barış annesine 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi

Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Aileler ile Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği’ne (MEBYA-DER) yönelik soruşturma kapsamında yargılandığı davanın dördüncü duruşmasında barış annesi Meryem Soylu, “silahlı örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi, Soylu’nun üyesi olduğu derneğe aidat ödemesini suç delili saydı. “PKK’li örgüt mensuplarının cenaze ve taziyelerine ve dernek tarafından yapılan basın açıklamaları gibi etkinliklere” katıldığı belirtilen Soylu hakkında “örgütün manevi kanadında rol oynadığına” ilişkin “gizli tanık” beyanı bulunduğu da aktarıldı.

Tutuksuz yargılanan Soylu’nun avukatı Muhittin Muğuç, müvekkilinin üye olduğu derneğin PKK adına faaliyet yürüttüğüne ilişkin dosyada herhangi somut bir delil mevcut olmadığını belirtti.

Muğuç, “Derneğin kurulma amacı Türkiye’de insanların ölülerine ve mezarlarına yönelik yapılan saldırılardır. Müvekkilim dernek içinde faaliyet yürütürken örgüt adına hareket etmemiştir. Katıldığı basın açıklamaları ifade özgürlüğü kapsamındadır” savunmasını yaparak Soylu’nun beraatini istedi.

Hapis kararını oy birliği ile alan mahkeme heyeti, tutuklama emri çıkarmadı. Karara bir hafta içinde itiraz edilebilecek.

Barış annesi 79 yaşındaki Meltem Soylu, geçen yıl Mart ayında Muhlise Karagüzel (60) ve Hatun Aslan (71) ile ev baskını yapılarak gözaltına alınmıştı. Karagüzel, geçtiğimiz hafta kalp krizi geçirmesine ve tedavisi bitmemesine rağmen cezaevine geri gönderildi.

Uluslararası Sürdürülebilir Kentler Zirvesi yarın Kadıköy’de yapılacak

Uluslararası Sürdürülebilir Kentler Birliği (ICLEI) zirvesi 18 Mart’ta Kadıköy Belediyesi Kozyatağı Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Yeşil şehir yatırım finansmanı, iklim krizi ile mücadelede uluslararası girişimler gibi konuların ele alınacağı Sürdürülebilir Kentler Zirvesi’nde küresel ve ulusal aktörler bir araya gelecek, zirve sonunda belediye başkanlarının imzalayacağı “Kadıköy Bildirgesi” açıklanacak.

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, ICLEI Genel Sekreteri Gino Van Begin ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in çağrısı ile gerçekleşen zirve, ICLEI’nin şimdiye kadar Türkiye’deki en geniş kapsamlı etkinliği olacak.

Küresel bir ağ olan Uluslararası Sürdürülebilir Kentler Birliği’nin (ICLEI), 125’ten fazla ülkede aktif görev yapıyor ve 2,500’ün üzerinde yerel ve bölgesel yönetim ile birlikte çalışıyor.

Zirvenin çağrı metninde, kentlerde hızlı nüfus artışının ve kaynakların kontrolsüz kullanımının başta çevre olmak üzere pek çok soruna yol açtığının altı çizilirken, kentlerde yoğunlaşan nüfus grupları arasındaki sosyoekonomik ayrımın arttığı  vurgulandı. Kentsel yoksulluk ve kentsel güvenlik gibi sorunların da yaşam kalitesini olumsuz etkilediği belirtilen metinde, “Dünyanın geleceği konusunda büyüyen riskler her seviyede kamu yöneticilerinin de harekete geçmesi gerektiğini gösteriyor” denildi.

Finlandiya, İsveç, Almanya gibi ülkelerdeki kentlerin belediye başkanlarının yanında Türkiye’den de kent yöneticileri, kentlerindeki deneyimlerini paylaşacak; sürdürülebilirlik stratejileri konusunda iyi uygulamaları ele alırken sürdürülebilirlik hedeflerinin nasıl hayata geçirilebileceğini tartışacak.

Birleşmiş Milletler ve çeşitli uluslararası kent birliklerinin de katılacağı zirvede sürüdürlebilir şehirler için finans kuruluşlarının öneri ve çözümleri de konuşulacak.

Zirve cuma saat 09:30’dan itibaren TV Kadıköy‘ün YouTube kanalından canlı yayınlanacak.

WWF-Türkiye’den Denizlerin Koruyucuları: Küçük Ölçekli Balıkçılar belgeseli

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) denizlerin karşı karşıya olduğu tehditlere dikkat çekmek üzere bir belgesel film hazırladı. ‘Denizlerin Koruyucuları: Küçük Ölçekli Balıkçılar’ belgeselinde, izleyici İzmir Mordoğan’daki balıkçıların mücadelesine şahitlik ediyor. Belgeselde Mordoğanlı balıkçıların günlük yaşamları, mücadeleleri, denizle ilişkileri ve hayata geçirdikleri örnek ortak yönetim modeli anlatılıyor.

Türkiye‘nin denizlerindeki balık stokları hızla tükeniyor, deniz ekosistemleri hızla kirleniyor ve tahrip oluyor. Bu yok oluş, sadece bir çevre sorunu değil; aynı zamanda Türkiye’deki 13 bin küçük ölçekli tekne ile geleneksel balıkçılık zanaatını sürdüren aileler için geçim kaynağı olması nedeniyle sosyo-ekonomik açıdan da büyük öneme sahip. Küçük ölçekli balıkçılar, Türkiye’deki balıkçı filosunun yaklaşık yüzde 90’ını oluşturmalarına karşın toplam avın sadece yüzde 10’undan faydalanabiliyor.

Küçük ölçekli balıkçılar iklimle ilgili sorunları doğrudan yaşıyor

Denizlerin doğal koruyucuları küçük ölçekli balıkçılar, iklim ile ilgili sorunları doğrudan yaşıyor, her gün denizlerimizdeki değişimi gözlemliyor ve bu değişimden en çok onlar etkileniyor.

2022 BM Uluslararası Geleneksel Balıkçılık Yılı

Küçük ölçekli balıkçılar ile yaklaşık beş senedir işbirliği içinde ortak faaliyetler yürüten WWF-Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Uluslararası Geleneksel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yılı“nda (2022), özel bir belgesel film hazırladı. Belgesel “denizlerin koruyucu”larının karşı karşıya bulundukları zorluklara ve balıkçılığın sürdürülebilirliğinde üstlendikleri role dikkat çekmeyi amaçlıyor.

‘Denizlerin Koruyucuları: Küçük Ölçekli Balıkçılar’ belgeselinde, Mordoğan Balıkçı Kooperatifi’nin kuruluş süreci, Mordoğanlı küçük ölçekli balıkçıların günlük yaşamları, mücadeleleri ve deniz ile ilişkileri anlatılıyor. Belgesel ayrıca küçük ölçekli balıkçıların sürdürülebilir balıkçılık açısından önemini vurguluyor.

Belgesel, doğa koruma kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler, basın mensupları ve iş dünyasının katılımıyla düzenlenen lansman etkinliğinde tanıtıldı. Mordoğanlı balıkçıların katılımıyla gerçekleşen etkinlikte önce belgesel gösterimi yapıldı, ardından WWF-Türkiye Balıkçılık Uzmanı, Küçük Ölçekli Balıkçılık Ortak Yönetimi Projesi Koordinatörü Timuçin Dinçer, Mordoğan Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Mustafa Babayiğit, Mordoğan Su Ürünleri Eski Başkanı Yasedin Çidem, Mordoğanlı balıkçı Zeynep Karaca ve belgeselin yönetmeni Bahriye Kabadayı Dal’ın katıldığı bir söyleşi düzenlendi.

Aslı Pasinli: Denizleri canlı tutmak küçük ölçekli balıkçılar ile mümkün

WWF Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli

Etkinlikte konuşma yapan WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, “Küçük ölçekli balıkçılık gerek balıkçılıkla geçimini sağlayan toplumların refahı, gerekse deniz ekosisteminin sağlığının korunması açısından kilit bir role sahip. WWF-Türkiye olarak, Küçük Ölçekli Balıkçılık Ortak Yönetimi projemiz kapsamında; balıkçılar, yerel paydaşlar, bilim insanları, karar alıcılar ve STK’lar arasındaki iletişimi ve ilişkileri kuvvetlendirerek çalışıyoruz. Amacımız balıkçılıkla geçinen kıyı topluluklarının geçimini sağladığı balık stoklarını çoğaltma ve uzun vadede gıda ve gelir kaynaklarını güvence altına alma yönündeki çabalarına katkı sağlamak” dedi. Aslı Pasinli sözlerini şöyle sürdürdü:

“Küçük ölçekli balıkçılık, gerek bu işle geçimini sağlayan kıyı topluluklarının refahı, gerekse deniz ekosistemlerinin korunması açısından kilit bir role sahip. Biliyoruz ki denizleri canlı tutmak küçük ölçekli balıkçılar ile mümkün. Balıkçılığın sürdürülebilir hale getirilmesi için en akılcı yöntem olarak karşımıza çıkan ortak yönetim yaklaşımını anlatan filmimizin bu yöndeki çabalara katkıda bulunmasını, bu yaklaşımın müsilaj ve sürdürülebilir olmayan balıkçılık faaliyetleri gibi denizlerimizdeki acil çözüm bekleyen diğer konularda da katılımcı bir araç olarak benimsenmesini diliyorum. Mavi bir gelecek ortak yönetim ile #BirlikteMümkün

Yedi bakanlıkta ve TÜİK’te onlarca görevden alma ve atama yapıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bakanlıklarda ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) da dahil olmak üzere çeşitli kurumlarda onlarca ismin görevden alındığı ve atamaların yapıldığının duyurulduğu kararname Resmi Gazete’de yayımlandı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığında onlarca isim görevden alınarak yeni atamalar yapıldı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında atamalar

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında açık bulunan Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ikinci ve üçüncü maddeleri gereğince Aytaç Yüksel’in atandığı duyuruldu. Yine aynı bakanlıkta Yüksek Fen Kurulu Üyeliğine söz konusu maddeler gereğince Muzaffer Yıldırım atandı.

Dışişleri Bakanlığına onlarca isim atandı

Dışişleri Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ahmet Mustafa Geden ile Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Habip Asan da görevden alındı.

Dışişleri Bakanlığında açık bulunan Teftiş Kurulu Üyeliğine Ali Kemal Aydın, Ahmet Ergin ve Ferda Akkerman atanırken Dış Politika Danışma Kuruluğu Üyeliğine Rauf Engin Soysal, Murat Salim Esenli, Şakir Özkan Torunlar, Salih Mutlu Şen, Ayşe Berris Ekinci isimleri atandı. Bakanlıkta ayrıca bu isimlerin dışında 21 farklı bürokrat da atandı.

TÜİK’e atandıktan sekiz ay sonra görevden alındılar

Türkiye İstatistik Kurumu’nda, Başkan Yardımcıları Umut Serhat İdman ve  Nurettin Kaya üç sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ikinci maddesi gereğince görevden alındı. İdman ve Kaya, Abdullah Yüksel ile birlikte TÜİK başkan yardımcılığına 6 Ağustos 2021’de atanmıştı. 2 Mart 2021’de atanan TÜİK Başkanı Erdal Dinçer de henüz bir yılını doldurmadan 29 Ocak’ta görevden alınmıştı.

Yeni rektör ataması

 İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörlüğüne, Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar atandı.

Diyanet İşleri Başkanlığında müftü atamaları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan diğer atama kararlarına göre ise, Diyanet İşleri Başkanlığında açık bulunan Ağrı İl Müftülüğüne Celal Büyük, Bursa İl Müftülüğüne Diyarbakır İl Müftüsü Yavuz Selim Karabayır, Diyarbakır İl Müftülüğüne Muş İl Müftüsü Lütfü İmamoğlu, Muş İl Müftülüğüne İbrahim Halil Demir, Yalova İl Müftülüğüne Karabük İl Müftüsü İlyas Yılmaztürk, Karabük İl Müftülüğüne Aydın İl Müftüsü Ercan Aksu, Aydın İl Müftülüğüne Artvin İl Müftüsü Hasan Güneş, Artvin İl Müftülüğüne Mesut Harmancı atandı.

 Ticaret Bakan Yardımcılığına ise Özgür Volkan Ağar atandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Eskişehir İl Müdürü Alper Sezer görevinden alındı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında açık bulunan İş Başmüfettişliğine, İş Müfettişi Necdet Aktay getirildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında açık bulunan İş Müfettişliklerine, yapılan yeterlik sınavında başarı gösteren iş müfettiş yardımcıları Murat Ramazan İltar, Sadık Ortakcı ve Mahmut Keskin atandı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Bingöl İl Kültür ve Turizm Müdürü Kasım Barman görevden alındı, yerine Selahattin Yazar getirildi. Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne Cengiz Ekici, Van İl Kültür ve Turizm İl Müdürlüğüne Erol Uslu atandı. Milli Eğitim Bakanlığı Iğdır İl Milli Eğitim Müdürü Hakan Gönen görevden alındı, yerine Servet Canlı getirildi.

Uluslararası Adalet Divanı’ndan Putin’e: Saldırıları acilen durdurun

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üç haftayı geride bıraktı.

Birleşmiş Milletler‘in (BM) en üst mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Rusya’nın derhal Ukrayna‘daki askeri operasyonlarını durdurması çağrısında bulundu. 

Ukrayna, Uluslararası Adalet Divanı‘na başvurmuş ve yargıçlarından Rusya’nın ülkedeki şiddetli işgaline son vermesini talep eden bir tedbir kararı vermelerini istemişti.

Karar büyük ölçüde sembolik olsa da Ukrayna hükümeti tarafından memnuniyetle karşılandı.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ICJ‘nin bu açıklamasını “ülkesinin kazandığı bir zafer” olarak tanımladı, Rusya’nın bu kadara uymadığı takdirde daha fazla yalnız kalacağını belirtti. Zelenski, “Rus ekonomisi hala askeri gücünü koruyabiliyor. Bu yüzden Rusya’ya karşı yeni yaptırım paketlerine ihtiyaç var. Dünya artık Rusya’nın bir terör devleti haline geldiğini resmen kabul etmeli” dedi.

Zelenski, gece yayımlandığı konuşmada, dünya liderlerinden Rus liderlere daha fazla yaptırım uygulamalarını ve savaşı sona erdirmesi için hükümete baskı yapılmasına yardımcı olmalarını istedi.

Taraflar arasındaki müzakerelere ilşikin konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Ukrayna’nın tarafsız ülke olması ve silahsızlandırması için barış görüşmelerine hazırız” ifadesin kullandı ve Batı’nın küresel hakimiyet kurma ve Rusya’yı parçalama girişiminde başarılı olmayacağını söyledi.

Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov da Ukrayna’nın Avusturya ve İsveç’e benzer bir statüye sahip tarafsız bir devlet haline gelmesinin müzakerelerde tartışıldığını ve bunun bir uzlaşma olarak değerlendirilebileceğini söyledi.

Bu statü, Ukrayna’nın bir ordusu olmasına izin verse de, ülkede yabancı üs ve birliklerin bulunmasına izin vermiyor.

Rusya ile barış görüşmelerine katılan Ukrayna Cumhurbaşkanlığı ofisi başkanı Mikhail Podolyak ise Twitter paylaşımında, “Müzakerelerdeki pozisyonumuz gayet net; yasal güvenceye alınmış güvenlik garantileri, ateşkes; Rus askerlerinin çekilmesi. Bu da ancak Ukrayna ve Rusya  liderleri arasında doğrudan diyalogla mümkündür” açıklamasını yaptı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Moskova‘da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada, “Türkiye başından beri net bir tutum sergilemiş; dengeli, objektif ve hukuktan yana tutumunu göstermiştir. Her ki tarafla da konuşabilen bir ülke olarak dürüst bir arabuluculuk ve kolaylaştırıcı rolümüzü tüm zorluklara rağmen sürdürdük. Montrö Sözleşmesi’ni her zaman olduğu gibi yine tam olarak uygulayacağımızı açıkladık” açıklamasında bulundu.

“Türkiye’nin dengeli tutumu bizim için çok kıymetli” diyen Lavrov, “Ukrayna konusunda Ankara pragmatik bir çizgi izliyor, yaklaşımı son derece dengeli. Rusya’ya karşı tek taraflı yaptırımlara katılmadı” ifadesini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da Çavuşoğlu ile yaptığı telefon konuşmasında Türkiye’ye Ukrayna’ya yardımları için teşekkür etti.

BM Güvenlik Konseyi‘nin bugün öğleden  sonra acil toplanacağı duyuruldu. Toplantıya ABD ve konseyin diğer beş Avrupalı ​​üyesi (İngiltere, Fransa, Arnavutluk, İrlanda ve Norveç) tarafından çağrı yapıldı. Toplantıda BM kurumlarının, Ukrayna’daki kötüleşen insani durum ve üç milyondan fazla mültecinin durumu hakkında konseye bilgi vermesi bekleniyor. Rusya, Çin, ABD, İngiltere ve Fransa konseyin daimi üyeleri.

Mauripol’de sivillerin sığındığı bina vuruldu

Mariupol belediye meclisi dün yaklaşık 11 bin kişinin kuşatma altındaki şehirden ayrıldığını söyledi. Rus güçlerinin kuşatması altındaki kentte iki haftadır ısı, gıda ve temiz suya erişim yok. Toplu tahliye için tekrarlanan bazı girişimler, Rus kuvvetlerinin saldırısı sonucu başarısız olmuştu.

Belediye, Mauripol’de sivillerin bombalardan kaçarak şehirdeki bir tiyatro binasına sığındığını söyledi. Dün bir Rus hava saldırısının binayı vurduğu ve büyük ölçüde tahrip ettiği görüntüler yayımlandı. Görüntülerde binanın ortasındaki bir moloz yığınından alevler yükseliyor. İçeride yüzlerce sivilin olduğu tahmin ediliyor. 

Yetkililer, neredeyse sürekli devam eden bombardımanlar hasarın boyutunu incelemeyi zorlaştırdığı için saldırıda kaç kişinin öldüğü veya yaralandığının belli olmadığını söyledi. 

Zelenski ve Ukrayna Başbakan Yardımcısı Iryna Vereshchuk dün Rusya’yı insani yardım otobüslerine ateş etmek ve tahliye için belirlenen toplanma noktalarını hedef almakla suçladı.

Ukrayna başsavcısı İrina Venediktova Facebook paylaşımında, Rus saldırıları sırasında 103 çocuğun hayatını kaybettiğini, Rus saldırılarının isabet ettiği 400 eğitim tesisinden 59’unun hasar gördüğünü açıkladı.

Ukrayna’dan yapılan açıklamaya göre, geçen hafta Rus askerleri tarafından kaçırıldığı bildirilen Melitopol belediye başkanı, Ukrayna’nın esir aldığı dokuz silahlı Rus askerini serbest bırakmasının ardından serbest bırakıldı.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)binlerce Ukraynalı gazetecinin koruyucu ekipman veya eğitim olmadan savaş muhabiri haline geldiğini belirterek Ukraynalı gazetecilerin korunmasına yardımcı olmak için vücut zırhı ve kask gönderdiğini söyledi.  UNESCO ayrıca tehlikeli bölgelerden tahliye edilmesi gereken gazeteciler için bir yardım hattını da finanse edecek.

Ukrayna’daki savaşta bu zaman kadar yabancı ülkelerden giden üç gazeteci hayatını kaybetti. ABD’ligazeteci Bernard Renaudt‘nun ardından dün Fox News için çalışan iki muhabir de araçlarına yapılan saldırı sonnucu yaşamını yitirmişti.

Polonya‘nın başkenti Varşova’nın ana tren istasyonu olan Warszawa Centralna, şehirdeki Ukraynalı mülteciler için bir merkez haline geldi. Mülteciler kente geldiklerinde kendilerine yardım etmek için çalışan 3 binden fazla gönüllüye, yiyecek ve suya ulaşabiliyor.

Amerikan istihbaratına göre, savaşın başlamasından bu yana 7 binden fazla Rus askeri öldü. Bu, 20 yılda Irak ve Afganistan‘da öldürülen Amerikan askerlerinin sayısından daha fazla.

Uydu görüntüleri ve Rus birliklerinin video görüntülerinin dikkatli bir şekilde incelenmesi sonucunda oluşan bilginin kesin olmadığı aktarıldı. Ukrayna, en son 13 bin 500 Rus askerin öldüğünü duyururken, Rusya da en son 498 askerin öldğünü açıklamıştı.