Ana Sayfa Blog Sayfa 972

Enes Kara dosyasında Elazığ valisi ve yardımcısına yönelik suç duyurusu sonuçsuz kaldı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Elazığ’da kaldığı cemaat yurdunda maruz bırakıldığı baskıları bir video ile anlatarak yaşamına son veren Enes Kara’nın ölümüne ilişkin dosyayı kapattı.

Ocak ayında Kara‘nın ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda gördüğü baskıları ve gelecek kaygısını anlattığı video gündeme oturmuş, Halkın Kurtuluşu Partisi (HKP) Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı‘na konuya ilişkin İçişleri Bakanı, Elazığ valisi, cemaat yurdu sorumlusu ve yurttan sorumlu vali yardımcısı ile ilgili suç duyurusunda bulunmuştu.

Cumhuriyet’in özel haberine göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Elazığ valisi ve sorumlu vali yardımcısı hakkındaki iddiaların “soyut ve genel nitelikte” bulunduğunu ve somut bilgi ve belgeye dayanmadığına hükmederek dosyanın işleme konulmaması kararını verdi.

Ne olmuştu?

Elazığ’daki Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Enes Kara, kaldığı cemaat yurdunda yaşadığı sıkıntılar, gelecek kaygısı ve ailesinin baskıları nedeniyle yaşamına son vermesinin ardından tarikat ve cemaat yurtları tekrar gündeme gelmişti.

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), Nur cemaati yurdu sorumluları, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Elazığ Valisi Dr. Ömer Toraman ve Yurtlardan sorumlu Vali Yardımcısı hakkında, görevi kötüye kullanma, intihara yönlendirme ve Anayasa’nın 2. ve 24. maddesine aykırılık; Enes’in babası Mehmet Kara hakkında da intihara yönlendirme ve çocuk koruma kanununa aykırılık gerekçesiyle Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.

Elazığ Valiliği, kentteki eylem ve etkinlikleri 15 gün süreyle yasaklamış Enes Kara’nın çektiği videoya yayın yasağı getirilmişti. Mehmet Kara, “Evladımı ölüme sürükleyen cemaat değil, etrafındaki ateist arkadaşları oldu” açıklamasını yapmış, olayı haberleştiren gazeteci Faik Akgün tehdit edilmişti.

Ankara’da Eko İklim Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi başladı

Eko İklim Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi, Ankara Ticaret Odası (ATO) Congresium’da başladı. ATO’nun öncülük ettiği ve iki gün sürecek Eko İklim Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi, ATO Congresium’da başladı. Tiyatro oyuncusu Altan Erkekli’nin sunduğu zirvenin açılış töreninde, iklim değişikliğine ilişkin farkındalık yaratmak amacıyla dans gösterileri yapıldı. Program başında katılımcılara iklim değişikliğinin doğurduğu sonuçlarla ilgili kısa bir film gösterisi izletildi. Son olarak gençlerden oluşan bir grup, iklim değişikliği ile ilgili kısa bir tiyatro gösterisi sergiledi.

Programda, sanatçılar Beren Saat ve Kenan Doğulu, “İklim Elçisi” olarak seçildi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sanatçılara plaketlerini verdi. Beren Saat kadın haklarından eğitimde fırsat eşitliğine, zeytinlik sahalarından iklim sebepli göçlere kadar birçok konuda bürokratlara seslendi. Plaketini alan Kenan Doğulu, müzik yasağına ilişkin bürokratlara seslendi. Doğulu, “Müzik yasağının kalkmasını rica ediyorum, bütün müzik camiası, müzik emekçileri çok zor durumdalar” dedi.

Eko İklim Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi’nde, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Fatma Şahin, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu Başkanı Memiş Kütükçü ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle konuştu.

‘İklim değişikliği üretim, atık yönetimi, tüketim kalıplarında kapsamlı bir dönüşüm ihtiyacını beraberinde getiriyor’

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran açılış konuşmasında “Soluyacak hava, içecek su, yiyecek gıda bulamayacak kadar hayati riskleri barındıran iklim değişikliği yaşamın her alanını tehdit etmesi nedeniyle çağımızın en acil sorunu durumda” diyerek Paris İklim Anlaşması’na değinerek anlaşmanın başta ekonomik sistem olmak üzere sosyal, kültürel ve ekolojik sistemde büyük değişimleri öngördüğüne dikkat çekti.

2050’de karbon nötr kıta olmayı hedefleyen Avrupa Birliği’nin (AB) de bu hedefe ulaşmak için Yeşil Mutabakatı devreye soktuğunu ifade eden Baran, “Mutabakat hem bir çevre politikası hem de kapsamlı bir makroekonomik programı içeriyor. Çevre ve geleceğimizi ilgilendiren bir sorun olduğu kadar ticaret rekabet konusu da olan iklim değişikliği üretim, atık yönetimi, tüketim kalıplarında kapsamlı bir dönüşüm ihtiyacını beraberinde getiriyor” dedi.

“İlk defa bu kadar çok paydaşlı ve geniş bir mutabakatla iklim değişikliğine karşı farkındalık ve dönüşüm için sivil bir hareket başlattık” diyen Gürsel Baran, zirvede iklim değişikliği konusunun tüm detaylarıyla ele alınacağını dile getirdi. Baran şöyle konuştu:

Dünya Paris İklim Anlaşması‘nı ve AB’nin Yeşil Mutabakatı temelleri üzerine yeni bir toplumsal düzene doğru yeniden şekilleniyor. Yeşil dönüşümü gerçekleştirdiğimiz takdirde mevcut avantajlara bir yenisini daha ekleyerek dünyanın lojistik ve tedarik merkezi olabilecek durumdayız.”

Varank: Dünyayı yaşanabilir bir hale getirmemiz mümkün değil

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda üzerine düşeni yaptığını söyledi. Ancak Türkiye’de onlar çevre kuruluşu ve aktivisti Türkiye’nin gerek yönetmeliklerle gerekse kömürlü termik ve nükleer santral projeleriyle mücadele ediyorlar. Birçok aktivist Şubat’ta düzenlenen İklim Şurası’nı da “hayal kırıklığı” olarak nitelendirmişti. Öte yandan dün paylaşılan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de Türkiye’nin son otuz yılda toplam sera gazı emisyonunun yüzde 138’in üzerinde artış gösterdiğini ortaya koymuştu. Bu rakam Paris İklim Anlaşması’na 2016’da imza koyan Türkiye’nin bu geçen süre içerisinde emisyon oranlarının da arttığını ortaya koydu. TÜİK’in verilerine göre geçen sürede (2016-2020) emisyonlar yaklaşık 23,9 milyon ton CO2 artış gösterdi.

The Climate Action Tracker (İklim Eylem Takipçisi, CAT) tarafından 22 Ekim 2021’de paylaşılan son analizlerde ise Türkiye’nin iklim hedefleri ve politikaları “kritik olarak yetersiz” olarak değerlendirilmişti. CAT’ın “Kritik Derecede Yetersiz” notu, Türkiye’nin iklim politikalarının ve taahhütlerinin asgari düzeyde eylem yansıttığını veya hiç önlem almadığını ve Paris Anlaşması ile hiçbir şekilde uyumlu olmadığını gösteriyor. Ancak Varank dünkü konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye olarak karbon nötr bir ülke oluştursak bile diğer ülkelerin o adımları atmaması durumunda dünyayı yaşanabilir bir hale getirmemiz mümkün değil. Ülkelerin hepsinin sorumluluk alması lazım. Enerji başta olmak üzere israfın en aza indirildiği, karbon ayak izinin olmadığı bir yapıya dönüşüm olmazsa olmazımızdır. Biz ülke olarak bu konuda kararlılığımızı, Paris İklim Antlaşması’nı imzalayarak TBMM’de onaylayarak gösterdik. Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum konusunda da gerekli tüm hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.”

“Milli teknoloji hamlesi vizyonu doğrultusunda başlattığımız TOGG projesi bu hamlelerin başında geliyor. Zamanında doğru teknolojiye yatırım yaparak hayata geçirdiğimiz bu proje sayesinde otomotiv sektöründe rekabetçiliğimizi arttıracağız. TOGG, sektördeki yeşil dönüşümün öncüsü olacak. Gerek fabrikanın inşası ve aracın geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar devam edecek. TOGG’un piyasaya çıkmasıyla bu farkındalık artacak” diyen Varank şöyle konuştu:

“Elektrikli araç yatırımlarının tam gaz devam ettiğini görüyoruz. Kocaeli’nde bu ay itibariyle Ford Otosan tam elektrikli araçlarının üretimine başlayacak. Yine bunun gibi birçok marka da ülkemize gelmek için fırsat kolluyor. Elektrikli araçlar konusunda ülkemizin global bir üretim üssü olacak. Şarj alt yapılarıyla ilgili ihtiyaçlar, yüksek hızlı şarj istasyonlarının yaygınlaşması için Bakanlık olarak destek programları hazırladık. 81 ilin tamamında bin 500’ün üzerinde yüksek hızlı şarj istasyonlarının kurulması için toplamda 300 milyon TL’lik bir destek vereceğiz. Tamamını hibe olarak firmalarımıza, bu alanda yatırım yapacak vatandaşlarımıza vereceğiz. Türkiye’yi bir yıl içinde şarj istasyonlarıyla donatmış olacağız.”

Oktay: Gerekli tüm adımları atıyoruz

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, zirveye video mesaj gönderdi. Mesajında, dünyanın dört bir yanında küresel iklim değişikliği kaynaklı salgınlar, afetler ve krizlerin maalesef her geçen gün etkisini arttırdığını belirten Oktay, şunları kaydetti:

“Hiç kuşkusuz, küresel ısınma ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği fenomeni insanlık tarihindeki en ciddi meydan okumaların başında geliyor. Bugün yaşanan sıkıntının ana kaynağı olan sera gazı emisyonunda tarihsel bir sorumluluğumuz bulunmasa da bu olumsuzluklardan etkilenen ülkelerden biri olarak, dünyamızın ortak geleceğine dair sorumluluk taşıyor olmanın bilinciyle gerekli tüm adımları atıyoruz.”

Mansur Yavaş: Tedbir alınmazsa 2050’de yılda 23 trilyon dolarlık ekonomik kayıp yaşanacak

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise aşırı hava olaylarına değinerek iklim değişikliğine karşı tedbir alınması gerektiğini söyledi:

“Günümüzde iklim değişikliğiyle birlikte alışılmışın dışından olaylara tanık olmaktayız; orman yangıları ve sel felaketlerindeki artış, kuralık süresinin ve şiddetinin uzaması, ekosistemdeki bozulmalar, maddi ve manevi olarak tüm yaşamımızı olumsuz etkilemektedir. Eğer bu konularda tedbir alınmazsa 2050’ye geldiğimizde yılda 23 trilyon dolarlık ekonomik kaybın yaşanacağı tahmin ediliyor.”

‘Bir mahallede yağmur yağarken hemen yanında sel götürüyor’

Kentlerin bu durumlara hazırlıksız olması, altyapı yatırımlarının kentleşme sürecinin, planlamanın iklim krizine uygun yapılmamış olmasının söz konusu ekonomik maliyetleri daha da artıracağına değinen Yavaş, “Ankara’da bu bina dahil gördüğümüz ne kadar beton bina varsa Ankara’daki arazinin sadece yüzde 3’ünü teşkil ediyor. Düşünün sadece yüzde 3’e sıkışmış durumda. Bu sıkışmış şehirleşme modelinin Ankara’ya ne kadar zarar verdiğini yaşayarak görüyoruz. Bir mahallede yağmur yağarken hemen yanında sel seli götürüyor, diğerinde günlük güneşlik hava durumu var” şeklinde konuştu.

‘İklim değişikliğine uyumlu yaklaşımlar ortaya konulamadığı için çok fazla can kayıpları da yaşadık’

“Orman yangınları, sel felaketleri ve kuraklıktan yaşanılan manevi etkinin bizler için parasal bir karşılığı yoktur” ifadelerini kullanan Mansur Yavaş, “Geçtiğimiz yıllarda iklim değişikliğine uyumlu yaklaşımlar ortaya konulamadığı için çok fazla can kayıpları da yaşadık. Paris İklim Anlaşması’na ülkemiz geçen yıl katılmış TBMM’de ortak akılla ve oybirliği ile taraf olmuştur. Bu karar Meclis’te oy birliği ile alınan nadir kararlar arasında yerini almıştır. İklim değişikliği hepimizin ortak sorunudur ve ortak çözüm bulunması da zorunludur” dedi.

Kömürlü termik santrallere de değinen Yavaş, “AB ve İngiltere kömürlü termik santraller ortadan kalkıyor. Bizler de Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak bu dönüşümü önemseyen projelere imza atıyoruz. Türkiye’nin uluslararası standartlarda dönüştürülmüş ilk yüzde 100 yerli otobüsüyle yenilebilir enerji ve çevre teknoloji merkezimizde, yeşil alanlarımızda ve su kaynaklarının etkin kullanımı için yaptığımız faaliyetlerde kentimize ve aslında tüm insanlığa katkı sunuyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Bugünün kısır gündeminden kurtularak burada olduğu gibi yarını konuşmaya başlamalıyız’

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da Paris İklim Anlaşması ve ülkelerin net sıfır hedeflerine değinerek şunları söyledi:

“Bu sene finansal sistemde de bir nevi yeşillenme yılı olacak. AB’nin yeşil yatırım standartlarına ilişkin sınıflandırma çalışması bu süreci şekillendirecek. Yeşil yatırımların finansal sisteme erişimi ucuzlayacak ve kolaylaşacak. Artık bankalar şirketlerden karbon ve su ayak izni belgelendirmelerini talep edecek. Atık üretim planları standartlara uygun mu diye araştırılacak. Yabancı tasarruflar daha fazla yeşil yatırım imkanı arayacağından Türkiye’nin büyüme ve istihdam gündeminin önceliği de yeşil yatırımlar olacak. Yeşil sanayi devrimini kaçırmamak için ortak akla ve konuşmaya ihtiyaç var.”

“Bugünün kısır gündeminden kurtularak burada olduğu gibi yarını konuşmaya başlamalıyız” diyen Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu:

“Yeşil Mutabakat süreci Türkiye’nin yeni bir kalkınma ve zenginleşme gündemi olarak kabul görmeli. Kömürden çıkış için ülkemiz koşullarına uygun bir takvim belirlenmesi de bu sürecin önemli bir parçası olacak. Elbette kolay değil ama hepsi yapılabilir. Öncelikle firmalarımızın karbon salımlarını azaltmalarını teşvik edecek bir karbon vergilemesi sistemine ihtiyaç bulunmaktadır. Uzun süreden beri ekonomide böyle yapılsa bir reform gündemine de hepimizin ihtiyacı var. Özetle Atlantik’in iki yakasında yeni bir dünya şekillenmektedir, bu açıdan gerçek bir dönüm noktasındayız, yeni bir teknolojik sıçramanın eşiğindeyiz. Yaşam biçimimizi değiştireceğiz.”

‘Dünyayı kurtarmazsak önümüzdeki dönem dünya iklim mülteciliğiyle mücadele etmek zorunda kalacak’

Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu Başkanı Memiş Kütükçü de “Ortak evimiz dünyamızı ortak bir sorumlulukla kurtarmazsak önümüzdeki dönem bütün dünya iklim mülteciliğiyle mücadele etmek zorunda kalacak. İktisadi, üretim faaliyetlerini içine alacak şekilde bir kalkınma meselesi haline gelmiştir. 81 ilde sayıları 365’e ulaşan organize sanayi bölgelerinin üst kuruluşu olarak bu konuda daha güçlü bir sorumluluk bilinciyle hareket etmekte kararlıyız. Hedefimiz, organize sanayi bölgelerinde bin 372 megawata ulaşmış olan yenilenebilir enerji yatırımlarını 2030’a kadar iki katına çıkarmak” dedi.

‘Ekonomi iklimi bozuyor, iklim de geldiği koşullar itibariyle ekonomiyi bozuyor’

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle de “Eko İklim iki başlık, ikisi birbirini etkileyen iki değer. Ekonomi iklimi bozuyor, iklimde geldiği koşullar itibariyle ekonomiyi bozuyor. Sürdürülebilirlik ve dijitalleşme bu iki ana başlık içinde yaşadığımız düzen. Gelinen noktada hepimiz sorumluyuz hiç kimse masum değil” dedi.

Gülle, “Dünyayı bundan sonra eski haline getirmekte zorlanabiliriz ama en azından bundan sonra yapacaklarımızda bir paydaş olabiliriz” şeklinde konuştu.

Zirveye Beren Saat ve Kenan Doğulu damgasını vurdu

Öte yandan zirvede sanatçı Beren Saat ve Kenan Doğulu’nun konuşması gündem oldu. Saat, “Öğrencilik dönemimde başörtüsünün üstüne peruk takmak zorunda kalan sınıf arkadaşlarım oldu ve geçen yıllar içinde eğitim eşitliğinin sağlanmasına hepimiz çok sevindik” dedi ve şunları aktardı

  • Fakat sonrasında ‘kadının giysisi siyasete malzeme yapılıyor, eğitim sistemimiz geriliyor, kadın bakanlığı kapatılıyor, kadınlar haklarını sistematik bir şekilde kaybediyor’ diye rahatsızlıklarımızı dile getirdiğimizde ‘köprülere, yollara bak ne kadar iyi çalışılıyor’ cevabını aldık.
  • Basında, sanatta sansüre isyan ettiğimizde ‘yüzümüzü hep Batı’ya döndük şimdi birazcık da Doğu’ya bakalım’ denildi. O günlerde harekete geçebilecek pek çok kişi göz yumduğu için bugün ülkemizin en değerli üniversiteleri saygınlığını yitiriyor.
  • Öğrenciler derslerine karınlarını doyuramadan giriyor. Türkiye teknolojide, bilişimde dünyanın gerisinde kalıyor ve kadın cinayetlerinde her yıl yüzlerce kadının yaşam hakkı elinden alınıyor.
  • Türkiye sanatta sporda kan kaybetmeye başladı. Yetkin akademisyenler öğrencilerine erişemiyor. Kadınlar korkmuş, gençler hayalsizleşmiş, insanlarımız gittikçe kültürsüzleşmiştir.
  • Şimdi benzer isyanlarımız iklim için. Gezegenimiz yangınlarla, sellerle bizi uyarmaya çalışıyor. Müsilaj bir üniversite öğrencisinin aydınlık zihninin üzerini kaplamaya çalışan baş örtüsü üzeri peruk gibi berrak denizin üzerinde duruyor.
  • Dünyanın her yerinde çocuklar her fırsatta ‘geleceğimi kirletmeyin’ diye seslerini duyurmaya çalışıyor. Ve büyükleri olarak biz göz yummaya devam edersek savaşlar nedeniyle göç etmek zorunda kalan çocuklara iklim sebebiyle göç etmek zorunda kalan çocuklar da eklenecek.
  • Dünya Bankası’nın çalışmasına göre 2050’ye kadar 216 milyon insanın su ve gıda kıtlıkları ve aşırı hava olayları nedeniyle göç etmesi bekleniyor.
  • Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açması sebebiyle yaşadıklarını birazcık düşünün. Barınma sağlık ve eğitim haklarından mahrum kalan çocukları düşünün. Sokaklarımızda yaşanan çatışmaları da hatırlayalım veya Türk misafirperverliğimizin böyle bir durumdan nasıl sınandığını…
  • Kıtlık, kuraklık, eşitsizlik, ırkçılık çocuklarımızın kaderi olmasın. Berrak denizlerle çevrili bereketli Anadolu toprağının sağlıklı, umutlu Atatürk çocuklarını zeytinleriyle besleyebildiği yarınlar için lütfen göz yummayalım.

Kenan Doğulu ise konuşmasında müzik emekçilerini zor durumda bıraktığını söyleyerek, yetkililerden gece saat 00.00’da bitmek zorunda kalan müzik yasağının kaldırılmasını istedi.

Montrö bildirisi davasında ara karar: Emekli amirallerin yurt dışı çıkış yasağı kaldırıldı

Montrö Bildirisi‘ni yayımlayan 103 emekli amiralin ‘devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma’ suçundan yargılandığı davanın yeni duruşması dün Ankara‘da görüldü. Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi, savunma yapan sanıklar hakkındaki adli kontrol kararlarını kaldırdı.

Amirallerin 12 yıla kadar hapis istemiyle tutuksuz yargılandığı davanın iki celsesi görüldü. Sanıklardan Ali Sadi Ünsal, Arif Vehbi Alpman, Nazım Çubukçu ve Turgay Erdağ önceki gün savunma yaptılar.

İkinci celsede savunma yapan amirallerden Ahmet Serdar Akınsel, Montrö Boğazlar Sözleşmesi‘ne ilişkin tartıştırmalar nedeniyle görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak için açıklamaya imza attığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini söyledi.

Bildirinin, fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Akınsel, iddia edilen suçu işleme yetkisine sahip olmadığını belirterek beraat talep etti.

Duruşma 27 Haziran’a ertelendi.

Ne olmuştu?

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un “Bir Cumhurbaşkanı Montrö’yü de feshedebilir mi?” sorusuna “Teknik olarak evet” yanıtını vermesi kamuoyunda tartışma başlatmıştı. Emekli 103 amiral bir bildiri yayımlayarak, gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşıladıklarını belirtmiş; Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı‘nın “takke ve cübbe” giydiği bir fotoğraf eleştirilmişti.

Bildiriye sert tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamasının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 4 Nisan’da  “Montrö Bildirisi” ile ilgili TCK’nın 316/1 maddesinde yer alan “Devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” suçundan re’sen soruşturma başlatmıştı.

Başsavcılık, 6 Aralık 2021’de 103 sanık hakkında, “devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” suçundan 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası talebiyle iddianame düzenlemişti.

[Patili Günler] Köpek temizliği ve bakımı

Köpek bakımı ve temizliği ile ilgili pek çok soru ile karşılaşıyorum uzun süredir, en iyisi yazayım derli toplu dursun, iyi okumalar.

Elimde tarak ve makas, küvette boylu boyunca uzanmış yatan ve keyif yapan Köpük efendi! Bir o yanı kesiyorum, bir bu yanı, makası tarağa dik olarak tuttuğumda makas izinin en az olduğunu gördüm 3 saati aşkın tıraş deneyimimde.

Sonunda yıkama, kurulama, kurutma ve temizlik işlemleri, tutuk bir bel, ağrıdan kıpırdatılamayan 2 kol, 2 hafta hissiz takılan başına buyruk yüzük parmağı ve kırpık bir köpek. Tıraş deneyimim bana çok şey kattı ve hiç şüphesiz tek bir düşünce “köpek kuaförleri o parayı son kuruşuna kadar hak ediyorlar”, nokta!

Bir köpeğin yapılması gereken bakımları nelerdir?

Köpeğinizin tıpkı sizin gibi çeşitli periyotlarda bakımları vardır ve bu bakımları düzenli yapmadığınızda hem fiziksel, hem ruhsal sağlığı ve hem de birlikte yaşayan diğer canlıların sağlıkları bozulabilir. Özellikle bir köpekle evinizi ve hayatınızı paylaşıyorsanız bu bakımlar köpek insanı olarak en temel yükümlülüklerinizdendir.

Kırpık Köpük
  • Günlük bakımlar: Gezinme sonrası pati, karın, göğüs altı ve popo temizliği, ağız ve diş temizliği, göz bakımı, köpeğiniz Pug gibi kıvrımlı bir cins ise kıvrım aralarının günlük temizliği
  • Haftalık bakımlar: Kulak bakımı, köpeğin türüne göre de değişmesi koşulu ile haftada 2-3 defa olmak üzere tüy tarama
  • Aylık bakımlar: Tırnak bakımı, aylık banyo (kış mevsiminde süre 1,5-2 aya kadar çekilebilir)
  • Üç ayda bir: Gerekiyorsa anal kese temizliği
  • Altı ayda bir: Köpeğiniz çift kürklü değilse ve tüylerinin tıraş edilme gerekliliği bulunuyorsa tıraş
  • Tüm bunlara ek olarak kullandığı yatağın, yastığın, eşyaların ve bulunduğu yerlerin düzenli temizliği ve bakımı

Yapılmasını önerdiğim bu maddeler fazla görünüyor olsalar da ezici ve sıkıcı şeyler değiller. Hatta aslında her biri köpeğinizle yoğun temasın sağlandığı eşsiz anlar, birinin sizin saçınızı okşaması, taraması gibi bir his.

Yukarıda sayılan maddeler yapılırsa eksiksiz bakım sağlanmış olacaktır, lakin tüm maddelerin yapılması da şart değildir ve öncelik/gereklilik sıralaması köpeğin cinsine ve ihtiyacına göre değişiklik gösterebilir.

Örneğin; bir Husky için tüy tarama ilk sırada gelirken, Cocker için kulak bakımı, Pug için kıvrım arası, King-Charles için göz bakımı alabilir önceliği. Şimdi kısa kısa detaylandıralım; nasıl yapılmalı?

Pati, karın, göğüs altı ve popo temizliği

Günlük dışarı çıkıp gelmelerinizin arkasını izleyen aktivite olmalı, silmek, yahut ıslak mendil kullanmak aynı sonucu elde etmenizi maalesef ki sağlamayacaktır. Günlük bakımlarınız için, uygun fiyatlı bir köpek şampuanı, bebek şampuanı veya yalnızca su kullanabilirsiniz.

Dikkat etmeniz gereken nokta köpeğinizi güzelce kurulamak, hatta mümkünse kurutmak. Islakken bir yere yatmasını engellerseniz köpeğiniz hareket ederken daha hızlı kuruyacaktır.

Ağız ve diş temizliği

Köpekler için üretilmiş diş macunu ve uygun fiyata temin edebileceğiniz bir parmak fırça ya da yumuşak uçlu bir çocuk diş fırçası kullanabilirsiniz.

Köpeğiniz dişlerinin fırçalanmasına alışık değilse ilk seferde bütün dişlerini fırçalamaya çalışmayın, önce fırçayı tanımasına olanak tanıyın, mesela 1 dişine değdirip çekin ve sonraki günlerde yavaş yavaş alıştırın.

Göz bakımı

Gözleri çok akan bir köpeğiniz yoksa sabahları yüzünü yıkamanız yeterli olacaktır, gözyaşı kanalları geniş bir ırk ise (Cocker gibi) gözlerini temiz ıslak bir pamukla günlük olarak silebilirsiniz.

Şayet ciddi anlamda sorun yaşayan bir ırk ise günlük çay pansumanı yapmaktan fayda göreceksiniz. Özellikle adaçayı ile göz banyosu yararlı olacaktır.

Köpeklerde göz bakımı

Kıvrım aralarının günlük temizliği

Kıvrımlı bir köpeğiniz varsa kıvrım aralarını nemli bir pamukla silip ardından kurulamanız ve bu temizliği günlük rutininize oturtmanız köpeğinizin sağlığını korurken kokusunun da azalmasını sağlayacaktır.

Tüy Tarama: Köpeğinizin tüyüne ve ihtiyacınıza uygun bir tarak ile köpeğinizi belirli periyotlarla düzenli olarak taramanız, ölü tüylerin ayıklanmasını sağlayacağı gibi tüy sağlığına olumlu yönde etki edecektir.

Kulak bakımı

Köpeğinizin kulaklarını haftalık olarak kontrol etmeli, önce ıslak pamukla sonra kuru ve yumuşak bir peçete/havlu ile kurumalısınız. Aylık banyo esnasında vazelinli pamukla tıkamanız kulağına su kaçmasını engelleyecektir.

Uzun kulaklı cinslerde, kulakların mümkünse gün aşırı 10’ar dakika kadar havalandırılması özellikle uzun kulaklılarda görülen kulak iltihabı rahatsızlığına karşı önlem almanızı sağlayacaktır.

Tırnak bakımı

Bu işlemi özellikle veterinerinize veya kuaförünüze gittiğinizde yaptırabilirsiniz ancak evde kendiniz yapmak isterseniz köpekler için olan tırnak makaslarından edinip, tırnağın yalnızca uçlarından, damara gelmeyecek ve kanatmayacak şekilde kesmeniz yeterlidir.

Banyo yaptırılırken nelere dikkat edilmeli?

Yaz ve bahar mevsimlerinde ayda bir, kış mevsiminde ise 1,5 ile 2 ay arasında değişen periyotlarla yaptırılması köpeğinizin derisinin ph dengesini korumak adına yeterli süredir. Köpeklerin ter bezleri derilerinde olmadığından köpekler dış etkenler sebebi haricinde pek kirlenmezler.

Özellikle tüylerinin yağ dengesinin korunması, köpeklere dış etken geçirgenlikleri bakımından bir katman oluşturacağından, önemlidir. Köpeğinizin tüylerinin yağlanmasına izin vermelisiniz. Bu yağ siz dışarıda gezerken üzerine gelen suların tüylerinden kayıp gitmesini sağlayacaktır ve siz bunu gözlemleyebileceksiniz.

Yağ dengesinin korunması adına köpeğinizin banyosu iyi bir köpek şampuanı ile yaptırılmalıdır. Banyo öncesinde kulaklarını vazelinli pamukla tıkamalı, gözlerine ve kulaklarına su kaçırmamaya dikkat etmelisiniz.

Banyo sonrası güzelce kurulamalı ve saç kurutma makinesinin düşük ayarı ile uzaktan tutarak köpeğinizi tamamen kurutmalısınız, kurutma makinesi gözlere ve kulaklara doğrudan tutulmamalıdır. Banyo sonrası köpeğinizin 1-2 gün daha fazla kokması ve daha fazla tüy dökmesi normaldir, korkmayın yanlış bir şey yapmadınız!

Anal kese temizliği

Bu işlemi veterinerinize yaptırmanızda yarar var, yine de bazı veterinerler köpek sahiplerine bu işlemin detaylarını öğretebiliyorlar. Detaylarını veterinerinizle konuşmanız faydalı olacaktır.

Köpeklerde tıraş

Tüyler köpeğinizi soğuktan olduğu gibi sıcaktan da koruyan katmanlarıdır. Bu nedenle bizim sandığımız gibi yazın sıcağında o tüylerle pişmiyorlar! Tüyleri onlara doğal klima etkisi yaratıyor. Özellikle bu nedenle Husky gibi çift kürklü köpeklerin tıraş edilmemesi gerekirken, diğer köpeklerin tüy dökme durumları, tüy uzunluk ve temizlik durumları ihtiyaç oluşturuyorsa tıraş edilmeli, aksi halde doğaları ne ise o şekilde bırakılmalıdırlar.

Örneğin; bizim tıraş ettirme nedenlerimizden biri; sokaktan gelip, karınlarını yıkadığımızda kısa tüylü olduklarında hemen kurumaları, uzun tüylü olduklarında ise karın bölgelerinin zor kuruması nedeniyle üşütmeleri, yahut mantara elverişli ortam oluşmasıdır. Ancak yazımın başında da belirttiğim gibi güvendiğiniz bir yerde, bir bilene yaptırın bu işi derim.

…ve ek olarak; köpeğinizin kullandığı ürünleri, yerleri temiz tutmaya özen göstermelisiniz. Ayrıca; köpeğinizin beslenmesinin de düzgün ve doğru bir biçimde yapılmasının, parazit uygulamalarının düzenli olmasının da köpeğinizin kokusunda bir hayli etkili olacağını unutmamanız gerekir.

Tüm bakımları düzenli yapılan ve beslenmesi düzgün olan bir köpeğin kokuyor olması az rastlanan bir durumdur. Şayet tüm bunlara rağmen sorununuz devam ediyorsa veterinerinize danışmanızda, özellikle ağız bakımı ve kan testleri yaptırmanızda fayda var.

Şunu da belirtmeden edemeyeceğim; bir köpek bir evde yeniyse (yani sizinle o evde en az 6 ay geçirmemişse) tüm bunları yapmanıza rağmen kokuyor olması “normaldir”. Köpeğin evinize, size, düzeninize, havaya, suya alışmaya, yani psikolojik hazırlığa ihtiyacı vardır. Bu nedenle ona zaman vermeli ve bakımlarını aksatmadan sürdürmelisiniz.

14 yıl sokakta baktığımız kızım; “Balım”, hayatımda gördüğüm en akıllı köpekti ve bir gün banyosunu izledim. Toprağı kazıyor, temiz toprağa ulaşıyor, temiz toprakta yatıp yuvarlanıp, her yerini toprağa buladıktan sonra çam ağacının dikenlerinde kendisini tarayarak temizliyor. İçgüdünün doğa ile birleşmesinin şahaneliği karşısında bir defa daha aşık oldum doğaya, yaşama, köpeğe!

 

 

Duygu Er

Çeşme Turizm Projesi’ne bilirkişi raporu: Tahribatı geri döndürülemez boyutta olacak

Çeşme’deki turizm tesisleri ve kullanım alanları projesine karşı açılan davalardan birinin bilirkişi raporu 25 Mart’ta çıktı. 25 Ocak 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla alanda Turizm Geliştirme Bölgesi ilan edilmesi ve birçok parsel için acele kamulaştırma izni verilmesinin iptali için açılan davanın bilirkişi raporu projede kamu yararı olmadığını ve çevrede geri dönülemez şekilde tahribata neden olacağını ortaya koydu.

İzmir’in Kanal İstanbul’u olarak bilinen Çeşme Turizm Projesi’ne karşı açılan davanın bilirkişi keşfi beş kişiden oluşan uzman isimlerin bulunduğu bir heyet tarafından 27 Ekim 2021’de gerçekleştirilmişti. Bilirkişi raporu Çeşme’deki projenin yapılması durumunda ortaya çıkabilecek çevre tahribatını gözler önüne serdi.

‘Doğanın tahribi insanlık açısından yıkımı getirir’

Bilirkişi kurulu raporda, dava konusu olan Çeşme Kültür ve Turizm Koruma, Geliştirme Bölgesi (KTKGB) projesinde ilişkin olarak farklı turizm yaklaşımlarına yer vererek “Turizm, döviz ve ulusal gelir artırma hedefleri ihmal edilmeden, ülkenin genel dinlence planlaması içinde sürdürülebilir/gelecek nesillere aktarılabilir bir olgu olarak ele alınmalı, dinlence ve turizm eylemleri birlikte geliştirilirken koruma konusu da mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda turizmin kaynağını oluşturan doğal çevreler ve kültürümüzün zenginliğini yansıtan tarihi değerlerimiz korunarak turizmin hizmetine sunulmalı, konu kıyıda ise kıyı planlarının bir parçası olarak ele alınmalıdır” dedi.

“Doğanın tahribi insanlık açısından yıkımı getirmektedir” vurgusu yapılan raporda söz konusu proje ölçeğinde bir planda alınacak kararların doğal ve tarihsel değerlerin ve çevrenin korunması ve iktisadi gelişme hedefleriyle bütünleştirilmesiyle sağlanacak kamusal yararlara kısa erimli yararlar ve çözümlerin uzun erimli hedef çözüm ve yararlarla bütünleşmesi yoluyla kamusal yararın güçlendirilmesinin beklendiği belirtilerek Çeşme’de bu duyarlılığın gösterilmediği ifade edildi.

Bilirkişi raporunda “Dava konusu alan son 40 yıllık süre içinde defalarca yeniden ve yeniden planlanmış, bu plan ve kararlarla ilgili olarak Danıştay’ın iptal kararlarına karşın, aynı alanlarda ve iptal gerekçelerine fazla dikkat edilmeden yeni planlar yapılmış ve kararlar alınmıştır” sözlerine yer verildi.

‘Kesinlikle yapılaşmaya açılmamalı’

Aynı zamanda Çeşme’deki proje kapsamına giren kara bölümü içinde kalan alanın yüzde 65’inin yapılaşmaya, kullanmaya ve geliştirmeye kesinlikle açılmamasını gerektiren bir nitelikte olduğu belirtildi. Söz konusu bölgenin koruma alanları kapsamında kaldığı vurgulandı.

‘Projenin sınırlarının belirlenmesi gerek’

Çeşme’deki projede sınır belirleme işlemiyle ilgili olarak ise davalı idarenin keşif sırasında sık sık davanın planla ilgili olmadığını ve bir sınır davası olduğunu, ancak planlama çalışması yapıldıktan sonra plana karşı dava açılmasının gerektiğini söylediği bildirildi. Bunun aksine bilirkişi raporunda idarenin söylemlerinin geçerli olmadığı, her idari işlemde olduğu gibi projedeki sınır belileme işleminin de idari bir işlem olarak dava konusu olabileceğine yer verildi. Projenin sınırlarının belirlenmesi gerektiğine ayrıca vurgu yapıldı.

Mülki ve yönetsel açıdan yıllar öncesinden belirlenmiş bir alanda, özel bir statü ve yetki alanı oluşturmanın söz konusu olması durumunda bunun desteklenmesi için gerekçe raporlarının olması gerektiği ifade edilen bilirkişi raporunda şu sözlere yer verildi:

“Davalı bakanlığın bu denli geniş alanları tümüyle kendi yetki alanına almasının gerekçesi ‘bölge bütünlüğünün sağlanarak’ işlerin hızlı yürütülmesi ile sınırlıdır; çünkü var olan ‘gerekçe raporları’ ciddi gerekçelere dayanmamaktadır.”

Bilirkişi Kurulu tarafından ayrıca alana ilişkin sınır belirleme raporunun son derece yetersiz olduğu vurgulanarak raporun ciddi bilimsel araştırmalara dayanmadığına, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığına ve yüzeysel bir belge olduğuna dikkat çekildi.

Söz konusu alanlardaki yetkilerin tümünün tek bir bakanlığa aktarılmasının rasyonelinin anlaşılamadığının ifade edildiği raporda, sınırların belirlenmesi işleminin kamu yararına ve planlama ilkelerine uygun olmadığının altı çizildi.

‘Çevre tahribatı geri dönülemez bir duruma evrilecek’

Çeşme KTKGB planlama alanının 16.140 hektarlık bir bölgeyi kaplandığının belirtildiği bilirkişi raporunda ayrıca Çeşme’de son 30 yılda tarım alanları ve orman alanlarında ciddi kayıpların söz konusu olduğuna ve yapılı alanların yüzde 231 oranda arttığına dikkat çekildi. Bölgede görülen turizm yatırımlarının gerçekleşmesi durumunda bu doğal çevre tahribatının geri dönülemez bir duruma evrileceği de ayrıca belirtildi. 

Alana ilişkin olarak hazırlanan Kapsam Belirleme Raporu’nda ise koruma alanları sayılırken orman, tarım merak sulak alanlar ve zeytinliklerle baraj koruma kuşaklarının gelişme/kullanma alanı olarak imarlı alanlar haline getirilebilecek alanlar listesine sokulduğu ifade edildi. Buna bağlı olarak bu alanların imara açılmasının öngörüldüğü ve dolayısıyla koruma ve kullanma dengesinin koruma alanları aleyhinde bozulacağı belirtildi. 

200 bin kişilik ek nüfus

Raporda ek olarak alanın günlük en fazla yüz bin kişiye hizmet vermesinin öngörülmesi dolayısıyla planda hedeflenen nüfusun üzerinde bir nüfus ataması yapılacağı ve böylelikle korunması gereken pek çok hassas bölgenin bulunduğu alan için yapılan nüfus atamasının tehdit edici düzeyde olduğu bildirildi. Alanda sürekli bulunacak 80 bin kişilik nüfusun çevrede yaşayacak 200 bin kişilik ek nüfusu da beraberinde getireceği tahmini yapılan raporda alanda yükselecek nüfus miktarının toplamda 300 bin civarında olacağı söylendi. Bu nedenlerle yarımadadaki mevcut su kaynaklarının ve altyapının tümüyle yetersiz kalacağı ve çevrenin de bu gelişmeden geri dönülemez biçimde son derece olumsuz etkileneceği vurgulandı.

’Su açığı dayanılmaz boyutlara çıkacak’

Çeşme KKTG Bölgesi’nin yapılaşma ve diğer habitat tahribatlarından uzak tutularak ekolojik niteliklerinin ve bütünlüğünün korunmasının yerel ekonomi, kamu ve ülke çıkarına olduğu ifade edilen raporda şunlara yer verildi:

“İZSU raporlarına göre Çeşme-Karaburun bölgesindeki su kaynaklarının, yakın zamanda işletmeye alınacak ve Çeşme ilçesine içme-kullanma suyu sağlayacak ek yerüstü suyu kaynakları projelerinin devreye alınması ve kalite sorunlarına rağmen yeraltı suyu kaynaklarının kullanılmaya devam edilmesi durumunda bile, ilçenin gelecekteki nüfus artışı sebepli su açığını dahi karşılamada yetersiz kalacağı belirtilmektedir. Çeşme KTKGB’nin bu durumu çok daha dayanılmaz boyutlara çıkartacağı açıktır.”

‘İklim değişikliği yeni riskler getirecek’

Raporda ayrıca iklim değişikliğine de değinilerek görüşler paylaşıldı. Bu bağlamda bilirkişi raporunda Ege Bölgesi’nde hava sıcaklıklarındaki artışlarla beklenen hidroloji, tarımsal ve ekolojik kuraklık ile çorak koşulların mevcut durumda bile kısıtlı olan su kaynakları üzerindeki baskıların daha da artmasına neden olacağının tahmin edildiği belirtildi. İklim değişikliğinin su miktarı ve kalitesiyle ilgili sorunların armasına neden olacağı ve bölge su kaynakları için yeni riskler getireceği ifade edildi. Bölgede yapılması planlanan projenin de mevcut problemlere ek baskılar oluşturacağı vurgulandı.

Çevresel tahribat ve sera gazı emisyonu

Projeyle birlikte oluşacak ek nüfusun ihtiyaç duyacağı suyun deniz suyu arıtma tesisi ile üretileceğinin planlandığına da değinilen raporda, bu tesislerin çevresel sorunlar oluşturduğuna dikkat çekildi. Bu sorunlar arasında konsantre ve atıkların bertarafı sürecinde oluşan tahribat ve yüksek enerji ihtiyacından doğan sera gazlarının iklim değişikliği üzerindeki etkisi, ağır metaller deşarj edilen deniz ekosistemine verilecek zararlar yer aldı. 

Su kaynağında önemli risk ve olumsuzluklara neden olacak

Ek olarak projenin hayata geçirilmesiyle bölgede oluşacak ek yük ve baskıların ilçenin en önemli iki içme-kullanma suyu kaynağından birisi olan Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı için hem su miktarı hem de su kalitesi açısından önemli risklere ve olumsuzlara sebep olacağına da dikkat çekildi.

Golf sahaları ve termal turizmin çevreye maliyeti

Bölgede bir de golf turizminin yer alacağına değinilen raporda, golf sahalarının su ihtiyaçlarına işaret edilerek 20 adet golf sahası için gerekli olan toplam sulama suyu miktarının Kutlu Aktaş Barajı’nın ortalama üretim kapasitesini dahi aştığı ifade edildi. Bölgede yer alacak termal turizme ilişkin ise jeotermal su kaynaklarının sondajı, kullanımı ve deşarjının uygun standartlarda yapılmaması durumunda çevresel sorunlara yol açtığına dikkat çekildi. 

‘Bölgenin arkeolojik yönden belgelenmesi ve korunması hayati önem taşıyor’

Bölgede ayrıca 11 adet birinci derece, iki adet ikinci derece, beş adet üçüncü derece  olmak üzere 20 adet arkeolojik sit alanı bulunuyor. Henüz araştırılmamış alanlarla birlikte arkeolojik alan sayısının artması ise ihtimal dahilinde. Bu nedenle raporda arkeolojik alanların korunması gerektiğine vurgu yapılarak arkeolojik potansiyelin bölgede oldukça yüksek olduğuna değinildi. Söz konusu alanın turizm bölgesi olarak belirlenmeden önce bölgede sistematik arkeolojik yüzey araştırmaları ile kültürel mirasın etkin biçimde belgelenmesi gerektiğinin ve korunmasının da hayati bir önem taşıdığının altı çizildi. 

Bargilya Sulak Alanı’na yapı ruhsatı veren Milas Belediyesi: Bakanlık ve Valilik uygun gördüğü için vermek zorundaydık

Besim Tibuk ve Ali Ağaoğlu ortaklığındaki şirketin, flamingoların cenneti olarak bilinen Bargilya Tuzla Sulak Alanı kıyısında 480 bin metrekarelik alanda yaklaşık 16 bin kişilik tatil köyüne yapı ruhsatı veren Milas Belediyesi‘nin Başkanı Muhammet Tokat basın açıklaması yaptı.

Tokat, projeye verilen ÇED olumlu kararına karşı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) açtığı davaya müdahil olduklarını söyleyerek “Mahkemenin ÇED olumlu kararını iptal etmesi halinde biz de derhal yapı ruhsatını iptal edeceğiz” dedi.

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) ve TMMOB, geçen haftalarda Bargilya Tuzla Sulak Alanı’nda yapılmak istenen projeye karşı Milas Belediyesi önünde toplanarak basın açıklaması yapmış, Belediye Başkanı Tokat, “Projeye karşı durulmamalı” demişti.

Son zamanlarda yapı ruhsatına dair getirilen eleştirilere karşı Belediye Başkanı Tokat, “Bölgemiz için aynı çevre duyarlılığında olduğumuzu bilmenizi istiyoruz” dedi.

Bugüne kadar çevre bilinciyle hareket ettiklerini söyleyen Tokat, “Sırf görevimizin bize yüklediği sorumluluklar noktasında farklı düşünüyoruz diye ya da süreçlerin işletilmesindeki tarz farklılıkları nedeniyle kimse bizi çevre düşmanlığı ve hainlikle suçlayamaz” şeklinde konuştu.

İmar planının 1997’de yapıldığını, alanın 2007’de kamulaştırıldığını söyleyen Tokat, planlama bölgesinin 2019’da ‘Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan‘, doğal ve arkeolojik sit alanı olarak belirlendiğini de ekledi.

2021’de verilen ÇED olumlu kararıyla tüm yetkilerin Bakanlığa geçtiğini belirten Tokat, Milas Belediyesi tarafından verilen yapı ruhsatının projenin 1. etabındaki tek parseli, bu parselin de 21 blok, bir soyalş tesis ve bir istinat duvarını kaldığını söyledi.

Biz sürecin son halkasıyız

Tokat, yapı ruhsatının onayını başka kurumlara da sorarak verdiklerini ve vermedikleri takdirde iki ay içinde yetkinin Bakanlığa geçeceğini, bu durumda Milas belediye ve halkının sürecin tamamen dışında kalacağını söyledi.

Tokat’ın ruhsat sürecine dair açıklamasından önemli noktalar şöyle:

  • “Konu Belediyemizce uzun süre araştırılıp tartışılmış, ilgili kurum, STK ve odalarla istişare edilmiştir.Yapı ruhsatı verilirken ilgili kanun ve yönetmeliklerin aradığı tüm işlemler titizlikle yerine getirilmiştir.
  • Yasal zorunluluk nedeniyle Tarım ve Orman Bakanlığı‘na görüş sorulmuş ve uygun görüşü alınmıştır. MUSKİ Genel Müdürlüğü de onay vermiştir. Bu süreçlerin sonunda tüm aşamalar geçilmiş, iş yağı ruhsatı bizim önümüze gelmiştir. Yani biz sürecin son halkasıyız.

Belediyeyi sürecin içinde tutma çabası içindeydik

  • Kanun ‘Belediye ve Valiliklerce ruhsat ve eklerde yanlış veya eksik bulunmadıysa yapı ruhsatı müracaattan itibaren 30 gün içinde verilir’ diyor. Buradaki hüküm kesin ve idareye bir takdir yetkisi bırakmıyor, buna aykırı davranmak da suçtur.
  • Bu belgelerden biri olumsuz olsaydı yapı ruhsatını vermemiz söz konusu olamazdı. ÇED Olumlu kararı da kaldırılmadığı veya iptal edilmediği sürece, yapı ruhsatı işleminin durdurulması da yasal olarak mümkün değil.
  • Bakanlar Kurulu tarafından 2012’de turizm alanı ilan edilmesiyle Milas Belediye’sinini tüm planlama yetkileri elinden alınmış oldu. Bizat benim kararımla bu karara dava açtık. Turizme karşı olduğumuz için değil, bölgenin özellikleri düşünüldüğünde Milas Belediyesi’nin yetkilerini geri alması ve sürecin içinde kalmasını amaçladık.
  • Biz de bu konuda çok duyarlıyız. ÇED Olumlu kararına karşı açılan davada TMMOB’un yanında müdahil olunması talimatını bizzat ben verdim. Davanın kazanılması için elimizden gelen katkıyı veriyoruz, vereceğiz.

Bu açıklamaların ardından, Belediye’nin çevre örgütlerine ve Akbelen Ormanı direnişine destek verdiği için soruşturma geçirdiğiniaktaran Tokat, “Çevre ve çevrecilere verdiğimiz destek sebebiyle böyle saldırılara maruz kalırken çevre düşmanı ilan edilmek akıllara zarar, vicdanları yaralayan bir durumdur. Bu süreçte en yakınlarımızın bizlere yönelik güvensiz yaklaşımları beni daha da derinden yaralamıştır” dedi.

Tokat sözlerini, “Üzerimize düşen görev ve sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Bize ve ekibimize güvenmenizi ve desteğinizi bekliyoruz. Bizi anlayan ve destek veren herkese yürekten teşekkür ediyorum” diyerek bitirdi.

Muğlalı çevreciler vazgeçmiyor: Ağaoğlu’nun Bargilya Sulak Alanı’na inşaat projesi iptal edilsin

Milas-Bodrum Havalimanı’nın da bulunduğu bölge, bir sulak alan ve yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapıyor. 1997’de tüm çabalara rağmen havalimanının yapımı engellenemedi. Şimdi de Milas’ın kuş cenneti olan Boğaziçi Tuzla Sulak alanı da konutlaşma uğruna yok edilmek isteniyor. Çok sayıda çevre örgütü ve sivil toplum kuruluşu projeye tepki gösteriyor.

Tuzla Sulak Alanı, hem Önemli Kuş Alanı hem de Önemli Doğa Alanı kriterlerine sahip. Alan gerek uluslararası mevzuat (Ramsar, Bern, Barcelona ve Biyoçeşitlilik Sözleşmeleri) gerekse ulusal mevzuat (Çevre Kanunu, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik) ile koruma altında.

Bargilya Tuzlası yok olmasın

 

Manavgat’ta kuş gözleminden izlenimler: Yangının ardından yanlış müdahale edilen alanlarda can yok

Antalya Manavgat Kuş Gözlem Kampı, 25-27 Mart’ta Türkiye‘nin her yerinden 80 kuş gözlemcisinin katılımıyla gerçekleşti.

Denizkent ve Nehir Ağzı mevkilerinde gözlemcilerin üç gün boyunca gördüğü 120 tür içinde, ender görülebilen dağ cılıbıtı, poyraz kuşu, tarakdiş, kır baykuşu ve büyük cılıbıt da yer aldı. Gözlemciler, poyraz kuşunun en son 2021’de, dağ cılıbıtının 2020’de görüldüğünü belirtti.

Veteriner, kuş gözlemcisi ve fotoğrafçı Gökçe Coşkun‘un öncülüğünde gerçekleşen kampa Türkiye’nin en fazla kuş türünü kayda almış deneyimli kuş gözlemcisi Emin Yoğurtçuoğlu da katıldı.

Yoğurtçuğlu ile yangından bir yıl sonra bölgedeki kuş varlığı ve bitki örtüsünün durumunu konuştuk.

Yanlış müdahele edilmiş alanlarda can yok

– 2021 yılında Akdeniz’de yayılan büyük yangınla Manavgat’ta da geniş ormanlık alanlar yok oldu. Yangının ardından neler gözlemlediniz alanda? Kuş varlığı yangından nasıl etkilendi?

Yangının ardından yanlış ve apar topar müdahele edilmiş, ağaçları kesilip toprak zemininde sürüklenmiş alanlarda can yok. Adeta bir deprem felaketinin ardına bakar gibi gezdik, içimiz acıdı.

Yangın ve orman bilimi uzmanlarından bazıları, yanan odunların toprak üzerinde bırakılması, denetimsiz kesilmemesi konusunda uyarılar yapmıştı; Akdeniz ağaçlarının kendini yenilemek için kesilmemesi gerektiğini belirtmişti. Ağaçların kesilebileceğini söyleyen uzmanlar bile, en azından kesilen odunların toprağın üzerinde sürünmemesi gerektiğini, bunun bitki örtüsünü yok edip sellere yol açabileceğini ifade etmişti.

Biz orada, ağaçları kesilen ormanın zemininde traktörlerin, ağır iş makinelerinin izlerini gördük. Toprak yer yer taraçalandırılmış, kürenmiş. Daha da kötüsü, yanan ormanlara ulaşmak için dokunulmaması gereken dağlar geçilip yollar yapılmış, her yere makineler girmiş.

Bu yerlerde herhangi bir hayat belirtisi yoktu. Koca koca parseller devasa alanlar yandı burada. Bu bölgelerde gezerken içimiz yandı. Bunların geri dönüşü, alelacele yapılan kesimlerin, hataların telafisi çok uzun zamanlar alacak. Ayrıca en yakın büyük yağışta sel riski de var.

Bu faaliyetler yapıldığında başında mutlaka birer ormancı, ekoloji uzmanı olmalı. Ormanda yaşayan ve sadece ağaç gövdesine ihtiyaç duyan hayvanlar var. Besin piramidi de en küçük hayvandan başlar, yanan odunların kurtlanacağı gerekçesiyle kesilmesi gerektiğini belirtenler var, oysaki kurt olması orada hayatın başladığının belirtisi. Bunlara yapılacak yanlış müdahelelerle sirkülasyon bozulabilir, kim bilir neler yok edilebilir.

– Bütün bunlar bölgedeki kuş varlığını nasıl etkiliyor?

Dokunulmayan yerlerde hayat geri geliyor, kesilmemiş orman tabanında kızılçamlar kendini yenilemeye çalışıyor. Yangın, bu bitki örtüsünün, Akdeniz makilerinin alışkın olduğu, tabiat döngüsünün parçası olan bir olay. Müdahele edilmemiş alanların canlandığı, yanmış odunların dibinden yeni hayatın fışkırdığı görülüyor. Tabii daha baharın başındayız. Kuşlar, yanmış ama kesilmemiş ağaçlara geri dönmeye başlamış. Orman sahasının içinde kendini yangından korumuş ve kesilmemiş kızılçamlar var. Üremek için ağaç gövdesine ihtiyaç duyan kuşlar burada yuvalayacaklar. Ağaçkakanlar, baykuşlar gördük: Bunlar iyiye işaret.

Çok nadir bazı türlerin de etkilenmediğini gördük; nadir görülen kuşlara rastladık, bu bizi şaşırttı. Uzun zamandır kimse görmemişti, o kuşları da bulduk. Tabii sayı olarak azlar, ama bu bize hayvanların da bu döngüye alışarak yaşamayı bildiğini gösteriyor.

– İklim krizi etkileriyle Akdeniz havzasında geçen yıl yaşanana benzer orman yangınları yaşama riskimiz katlanarak artıyor. Önümüzdeki yıllarda da bu tip yangınlar tekrarlanırsa bölgedeki kuş popülasyonu, bitki örtüsü ve diğer hayvanlar nasıl zarar görecek? Buna dair nasıl önlemler alınmalı?

Yangın tekrarlanırsa belki daha da kötü olacak, kuşların geri döndüğünü gördük ama rahat etmiyoruz şu an. Buradaki çalışmalarda, yanmış ağaçlara kütük ve kereste gözüyle bakılıyor. Normalde senelerce yaşayacak, belki hiç kesilmeyecek ağaçlar yanmışlığı bahane edilerek apar topar kesilmiş.

Ormanları korumak ve kurtarmak istiyoruz ama yöntemleri bilmiyoruz. Hatta ormanlarımızı, bitkilerimizi hiç tanımıyoruz. Bu yüzden ekolojik açıdan değil, maddi açıdan hareket ediliyor. Vatandaşlar da durumlardan habersiz. Yanlış uygulamalar doğruymuş gibi anlatılıyor, bu konuda ciddi oturup konuşulmalı. Şu an maalesef bunun ve olması gerekenin uzağındayız. Kesinlikle bazı parseller bırakılmalı, burada çalışacak insanlar bulunmalı.

Bilinçlenmeliyiz. İnsanlar diğer canlıların buraya nasıl geri döndüğünü anlar ve görürse sonraki senelerde yangınlar daha iyi yönetilebilir.

Doğal varlıklar konusunda elimizde çok az veri var

Çok hassas kuş türlerini görmek iç rahatlatıcı fakat toplu bir yok oluş durumunda yaygın görülen hayvanlar da etkileniyor; ve hem özel hem de yaygın türlerin popülasyonu konusunda elimizde net veriler yok. Bu yüzden değişimi gözlemek de zor.

Örneğin Anadolu sıvacıkuşunun (Sitta krueperi) dünya dağılımının yüzde 70’inin Türkiye’de olduğu biliniyor. Bu kuş türü, ladin, ardıç, kızılçam ormanlarında yaşıyor. Yani yangının ardından ciddi oranda azaldığını tahmin edebiliyoruz ama elimizde bir veri yok.

– Bu verilerin toplanması ve türlerin daha iyi gözlenmesi için neler yapılmalı?

Bakanlık geçtiğimiz yıllarda, çok nadir ve hassas türlere dair eylem planları hazırladı, bu olumlu. Ama tabii neyin nadir neyin az olduğuna da dikkatli karar verilmeli. Öncelikle hassas türler gözetilmeli ama söylediğimiz gibi, yaygın türler de ciddi şekilde etkileniyor..

Kendi istekleriyle düzenli olarak gözlem ve sayım yapan kuş gözlemcisi arkadaşlarımız var. Biz de kuş gözlemciliğini bu yüzden geliştirmek, yaygınlaştırmak istiyoruz; insanlar tanısın, bilsin ki koruma alanında ilerleme kaydedelim. Doğa Koruma ve Milli Parklar da, belki vatandaşların da dahil edildiği projeler geliştirebilir.

Rüzgar ve güneş 2021’de küresel elektrik üretiminin onda birini karşılayarak rekor kırdı

Bugün yayınlanan Ember raporu, elektrik üretiminde en hızlı büyüyen kaynaklar olan rüzgar ve güneşin 2021’de küresel elektrik üretimindeki payının yüzde 10’u yakalayarak rekor kırdığını ortaya koyuyor. Önemli bir kilometre taşı teşkil eden bu seviyeye şu anda dünyada 50 ülke ulaştı. Genel olarak, 2021’de küresel elektriğinin yüzde 38’i temiz kaynaklardan üretilirken, kömüre dayalı üretimin seviyesi yüzde 36’da kaldı.

Ember’ın küresel lideri Dave Jones yaptığı açıklamada “Rüzgar ve güneş artık burada” dedi ve ekledi:

“Mevcut enerji sistemini yeniden şekillendirecek süreç başladı. İçinde bulunduğumuz on yıllık dönemde, küresel emisyon artışlarını tersine çevirmek ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için bu kaynakların yıldırım hızında konuşlandırılması gerekiyor.”

Ember’in üçüncü yıllık Küresel Enerji Raporu, ayrıntılı verilerle birlikte bugün yayınlandı. Rapor, 209 ülke için 2000’den 2020’ye kadarki elektrik üretimini kapsarken, küresel enerji talebinin yüzde 93’ünü temsil eden 75 ülke için 2021’ye dair en son verilere yer veriyor.

Paris Anlaşması’ndan bu yana dünyada rüzgar ve güneşin payı iki katına çıktı

Rapor, 2021’de dünyanın en büyük beş ekonomisi de dahil olmak üzere 50 ülkenin elektrik üretiminde rüzgar ve güneşin payının yüzde ona ulaştığını ortaya koyuyor. Bu seviyeyi yedi yeni ülke 2021’de ilk kez geçti: Çin, Japonya, Moğolistan, Vietnam, Arjantin, Macaristan ve El Salvador. Dünya genelinde, Paris Anlaşması‘nın imzalandığı 2015’ten bu yana rüzgar ve güneşin payı iki katına çıktı.

En hızlı dönüşüm, elektrik talebinin yüzde onunun sadece son iki yılda fosil yakıtlardan rüzgar ve güneşe kaydığı Hollanda, Avustralya ve Vietnam‘da gerçekleşti. 2021’de yüzde 52 ile Danimarka’nın başını çektiği on ülke, elektriğinin dörtte birinden fazlasını rüzgar ve güneşten üretti ve yüksek miktarda değişken yenilenebilir enerjinin şebekeye başarıyla entegre edilebileceğini gösterdi.

Yeniden sıçrayan elektrik talebi CO2 ve kömürde rekor artışa yol açtı

Salgından sonra yeniden yükselişe geçen elektrik talebi, 2021’de şimdiye kadarki en büyük yıllık artışı (+1.414 TWh) gösterdi. Bu, küresel elektrik talebine yeni bir Hindistan eklemekle eşdeğer. Rüzgar ve güneş enerjisi üretimindeki rekor büyümeye rağmen, 2021’de elektrik talebindeki küresel artışın sadece yüzde 29’u bu iki kaynaktan, geri kalanı ise fosil yakıtlardan karşılandı.

Sonuç olarak, 2021’de, kömür enerjisi 1985’ten bu yana en hızlı büyümeyi gösterdi (yüzde 9) ve 10.042 TWh ile tüm zamanların en yüksek seviyesine yükseldi. Ancak 2021’de sadece yüzde bir artan küresel doğalgaz üretimi, kömürdeki rekor artışa yetişemedi. 2021’de fosil yakıtlardaki artış, 2018’deki bir önceki rekoru yüzde üç ile geçerek küresel enerji sektörünün CO2 emisyonlarını tüm zamanların en yüksek oranına ilerletti.

‘Rüzgar ve güneş enerjisindeki hızlı büyüme oranlarının sürdürülmesi gerekiyor’

Rüzgar ve güneş üretimi 2021’de yüzde 17 büyüdü. Enerji sektörünü bir buçuk derece hedefine yönlendirmek için, rüzgar ve güneş enerjisinin 2030’a kadar her yıl, son on yılın ortalaması olan yüzde 20’lik bileşik büyüme oranlarını yakalaması gerekiyor.

Ember’ın küresel lideri Dave Jones, “Temiz elektriğin artık muazzam bir ölçekte inşa edilmesi gerekiyor” diyor ve son olarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Liderler, yüzde 100 temiz elektrik üretimine ne kadar hızlı geçmeleri gerektiğini ancak fark ediyorlar.”

Kadına ve sağlıkçılara yönelik şiddete dair teklif Adalet Komisyonu’nda kabul edildi

Adalet Komisyonunda, kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini ilişkin düzenlemeleri içeren Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kabul edildi. Teklife göre, Türk Ceza Kanunu’ndaki takdiri indirim nedenleri sınırlandırılacak. Failin pişmanlık içermeyen davranışları, takdiri indirim nedeni olarak kabul edilmeyecek.

CHP milletvekillerinin teklifin geneli üzerindeki görüşmelere geçildi. Görüşmelerde teklifin geneli üzerine konuşan CHP Milletvekili Turan Aydoğan, Türkiye’nin ana sorunlarından birinin kadın erkek eşitliği temelinde net bir politik iradenin bulunmaması olduğunu söyledi.

Politik irade olmadığı sürece bu kanun teklifiyle beraber 100 tane daha kanun yapılsa hiçbir şeyin değişmeyeceğini söyleyen Aydoğan, “Kadını süje tanımı içerisine alıyorsunuz ama suçu ‘kadına karşı işlenen suç’ tanımının ötesinde, kadına karşı şiddet ya da cinsiyet temelli şiddet tarifinden uzaklaştırıyorsunuz. Aslında getirdiğiniz yer, tamamen kadını iyice zora sokacak bir yasal düzenleme” dedi.

Kadına ve sağlıkçılara yönelik şiddete ilişkin yasa teklifinde komisyon tartışması

HDP Milletvekili Züleyha Gülüm de mobbingleri, kadına yönelik cinsel tacizleri, işverenin tacizini, diğer işçilerin tacizini binlerce kadının dava konusu ve yargılama konusu yapamamasına değinerek bunun nedenini şöyle açıkladı:

“Çünkü siz yargıya taşıdığınızda yargılanan kadın oluyor. Toplum yargılıyor, yetmiyor; kadı yargılıyor, yetmiyor; basın hedef gösteriyor.”

‘Düzenlemeler zaten İstanbul Sözleşmesi’nde yer alıyordu’

İYİ Parti Milletvekili Ayhan Erel ise Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi‘nden çekilmesini eleştirerek, “Teklif genel olarak değerlendirildiğinde kadına yönelik şiddeti önlemenin felsefesine ters düştüğü izlenimi uyandırmaktadır. Kadına şiddeti ölüm sonrası olarak değerlendiren bu zihniyet, vatandaşa büyük işler yapıyorum havasında algı yönetimi yapmaktadır” dedi.

Af Örgütü 2021 İnsan Hakları Raporu: Türkiye, kadınları hayati bir sözleşmeden yoksun bıraktı

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan Avukat Yelda Koçak da kadına yönelik şiddete dair düzenlemelerin zaten İstanbul Sözleşmesi’nde yer aldığını ifade ederek “İstanbul Sözleşmesi, örf adet gelenek görenek sözde namus gibi keyfi uygulamaların kadına yönelik şiddette indirim gerekçesi olmaması gerektiğini söylüyordu. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırıp sonra İstanbul Sözleşmesi içindeki bazı şeylerin vaadinde bulunmak, düzenlemenin getirdiklerinin yanı sıra götürecekleri de akıllara getiriyor. O da Medeni Kanun’a müdahaledir, nafaka hakkının kaldırılmasıdır, boşanma usulünün erkekler lehine değiştirilmesidir. Böyle düzenlemeleri öne sürüp medeni hakların gasp edilmesini perdelemeye çalışıyorlar. Önce İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar imza atsınlar” çağrısında bulunmuştu.

EŞİK: Yamalı bohça haline getirilen yasaların kadınlara bir faydası yok

‘Kanun teklifi yetersiz’

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı da daha önce kanun teklifinin yetersiz olduğuna dikkat çekmiş, sağlıkta şiddetin katalog suçlar kapsamına alınmasını yıllardır önerdiklerini ama caydırıcı cezaların tek başına sorunu çözmeyeceğini vurgulamıştı. Fincancı, “Sağlıkta dönüşümün sonucudur şiddet. Dolayısıyla sağlıkta dönüşüme ilişkin somut adımlar atılmadığında, koruyucu sağlık hizmetleri güçlendirilmediğinde, kışkırtılmış sağlık talebini çekilmediğinde şiddeti önleme olanağı maalesef yok” demişti.

Teklif neleri kapsıyor?

Failin salt indirim almaya yönelik kılık ve kıyafetine özen göstermesi, takım elbise giymesi, kravat takması gibi duruşmadaki şekli tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmayacak. Takdiri indirim uygulanması halinde ise gerekçeleri kararda mutlaka gösterilecek.

Kadına karşı şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanabilmesi amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit, işkence ve eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezası artırılacak.

Kasten öldürme suçunun kadına karşı işlenmesi hali bu suçun nitelikli halleri arasına alınacak. Kasten öldürme suçunda ceza müebbet iken bu suçun kadına karşı işlenmesi halinde verilecek ceza ağırlaştırılmış müebbet hapse çıkarılacak.

Kasten yaralama suçunda ceza alt sınırı altı ay

Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek kasten yaralama suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezanın alt sınırı 4 aydan 6 ay hapse yükseltilecek.

İşkence suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezanın 3 yıl olan alt sınırı 5 yıl hapse çıkarılacak.

Eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi halinde cezanın 2 yıl olan alt sınırı 2 yıl 6 ay hapse yükseltilecek.

Hayata, vücut veya cinsel dokunulmazlığa yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden bahisle işlenen tehdit suçunun mağdurunun kadın olması halinde cezanın 6 ay olan alt sınırı 9 ay hapse çıkarılacak.

Israrlı takip

Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunun konusunun sağlık hizmetleri olması durumunda verilecek ceza altıda biri oranına kadar artırılacak.

Israrlı takip olarak nitelendirilen fiiller müstakil bir suç haline getirilecek. Israrlı bir şekilde fiziken takip etmek ya da haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle bir kimse üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olan faile 6 aydan iki yıla kadar hapis cezası verilecek.

Israrlı takip suçunun, çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşandığı eşe karşı işlenmesi; mağdurun okulunu, iş yerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına neden olması; hakkında uzaklaştırma ya da konuta, okula veya iş yerine yaklaşmama tedbirine karar verilen fail tarafından işlenmesi halinde faile bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilecek. Bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olacak.

Tutuklamada katalog suç düzenlemesi

Teklifle kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu ile sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçları tutuklamaya ilişkin katalog suçlar arasına alınacak.

Kasten yaralama suçunun, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi ya da canavarca hisle işlenmesi halleri de katalog suç olacak.

Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı maddesinde değişiklik yapılacak. Düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçu ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçları madde kapsamına dahil edilecek. Böylelikle soruşturma ve kovuşturma evrelerinde özellikle şiddet mağduru kadınların, istemleri halinde baro tarafından görevlendirilecek avukatın hukuki yardım ve desteğinden ücretsiz şekilde faydalanmaları sağlanacak ve hak arama yollarını etkin bir şekilde kullanabilmelerine imkan tanınacak.

Israrlı takip suçunda uzlaştırma hükümleri

Sağlık çalışanlarıyla ilgili Mesleki Sorumluluk Kurulu oluşturuluyor.
Teklife göre, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanacak. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilecek. Kurul, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilecek.

Kamu kurum ve kuruluşları ve devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilecek.

Teklifle ayrıca Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun üyeleri ve karar alma süreçleri de düzenlenecek.

Bu düzenleme haklarında kesinleşmiş bir soruşturma izni verilenler bakımından uygulanmayacak ve soruşturma veya kovuşturmalara devam edilecek.

Kamu kurum ve kuruluşları ve devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yapmış oldukları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı açılan rücu davalarından, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yargılaması devam edenler bakımından karar verilmek üzere Mesleki Sorumluluk Kurulu’na başvurması için davacıya iki aylık süre verilecek. Başvuru yapılmaması halinde dava usulden reddedilecek.

Ordu Gölköy’deki HES için imar değişikliği kararı mahkemeden döndü

Ordu‘nun Gölköy ilçesindeki Çetilli, Çatak, Gölköy mahallelerini kapsayan Kardelen hidroelektirik santrali (HES) için hazırlanan 1/5000 ölçekli nazım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar plan değişikliklerinin onaylanmasına dair karar Ordu 1. İdare Mahkemesi tarafından bozuldu.

Hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bozulan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğünün kararına ilişkin açıklama yapan Ordu Çevre Derneği yönetim kurulu tarafından şu ifadeler kullanıldı:

“Bu imar değişikliği konulu ikinci HES davamız. Korgan Çiftlik Mahallesi’nde de aynı biçimde imar değişikliği davamız vardı. Onu da kazandık. Bu dava ikincisi. Bu da lehimize sonuçlandı. HES yapılmak istenen yerdeki dere Gölköy ilçesinin içinde geçen dere. Deredeki su o kadar az ki, HES yapıldığında bölge olumsuz etkilenecekti. Bilirkişi heyeti raporunda bu da belirtiliyordu. Gölköy’ün içinden başlayarak Gölköy, Çatak ve Çetilli mahallelerini kapsayan imar değişikliği bozuldu. Artık burada HES yapılamayacak.”

‘ÇED’in süresi doluyor’

Yapılan açıklamada şirketin HES için aldığı ÇED’in süresinin de bittiği belirtilerek, “HES şirketinin aldığı ÇED’in süresi doluyor. Bu süre içinde çalışmaya başlamadığında ÇED iptal ediliyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bu konuda yazdığımız yazıya yanıt da geldi. Ordu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nde yerinde inceleme yapıp rapor göndermelerini istiyor. Şu an HES şirketinin bölgede bir çalışması yok. Hem mahkeme kararıyla hem de ÇED’in süresinin bitmesi nedeniyle artık HES tehlikesi kalmadı” denildi.