Ana Sayfa Blog Sayfa 90

DSİ, inci kefalinin üreme alanına kepçelerle girdi

Özel haber: Salih SERTKAL

*
Dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan ve endemik bir balık türü olan inci kefalinin milyonlarca yumurta bıraktığı dere yatağına Devlet Su İşleri (DSİ) iş makineleri ile girdi.

Aslında inci kefalinin ürüme dönemi olduğu için 15 Nisan ve 15 Temmuz tarihlerinde Van Gölü havzasında avlanma yasağı uygulanarak balık türünün neslini sürdürmesi amaçlanıyor.

Ancak Devlet Su İşleri Van Bölge Müdürlüğü tarafından inci kefalinin en önemli üreme alanlarından biri olan Akköprü Deresi’ne iş makineleriyle girildi. Balıkların göç yolu olan ve üremek için milyonlarca yumurta bıraktığı derede ‘dere temizliği’ adı altında bir balık katliamına imza atılıyor.

Dere yatakları, balıkların üreme alanları

İnci kefali, tuzlu ve sodalı suda yaşayabilen bir balık türü ve bu dönemde neslini sürdürmek için gölden çıkıp, tatlı su yataklarına doğru göç ediyor.

Dere ve akarsulardan Van Gölü’ne akan tatlı suların akışının tersine yüzerek tatlı sulara geçen inci kefalleri, yumurtalarını bu tatlı su yataklarına bırakıp yeniden göle dönüyor.

Yumurtaların dere yataklarına bırakılmasının sonrasındaki süreçte yavru inci kefalleri de annelerinin izinde göle dönüp, yolculuğunu tamamlayarak bir üreme sezonunu daha tamamlamış oluyor.

‘DSİ bir skandala imza attı, çalışmalar derhal durmalı’

Konuya ilişkin Yeşil Gazete’ye konuşan Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, “İnci kefali, diğer adıyla uçan balıklar, şehrin en önemli simgelerinden biridir. Bunun için tüm kesimlerin buna hassasiyetle yaklaşması gerekiyor. Van Gölü’ne havzadan doğru 111 dere, nehir suyu akmakta. Ve inci kefalinin üreme dönemi olan 15 Nisan-15 Temmuz tarihlerinde bu dere yataklarına inci kefali milyarlarca yumurta bırakıyor. Dere yatakları yok edilirse suları farklı gerekçelerle kurutulursa inci kefali diye bir tür kalmayacak” dedi ve ekledi:

“Dünyada balıkların içinden göç ettiği başka bir şehir yok. Çalışmanın yapıldığı Akköprü Deresi bu balık türünün en önemli üreme alanlarından biridir. Bir taraftan av yasağı kapsamında kırsal mahallelerde denetimler yapılırken; diğer taraftan da kentin merkezinde kepçelerle kamyonlarla balığın üreme alına girilmiş çalışma yürütülüyor. DSİ burada bir skandala imza atmış bulunmakta.”

Dr. Akkuş, yapılan çalışmanın bir an önce durdurulmasını ve konuya ilişkin soruşturma açılması gerektiğini söyledi.

‘DSİ eliyle bir katliama imza atılmış DSİ suç işlemiştir’

DSİ eliyle yapılan çalışmanın bir balık katliamı olduğuna dikkat çeken Van Çevre Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (ÇEV-DER) Ali Kalçık ise “ DSİ şunu çok iyi biliyor ki; şu dönem inci kefalinin üreme dönemi ve en önemli üreme alanı da göle doğru akan tatlı su taşıyan Akköprü Deresi gibi dere yataklarıdır. Bunu bilmesine rağmen bu dönemde bunu yapıyorsa bunda bir art niyet vardır ve suç işliyor bu durumda. DSİ öncelikle gitsin kendi sorumluluğunda olan ve çöp deryasına dönmüş olan Şamran Kanalı’nı temizlesin” diyerek yapılan çalışmaya tepki gösterdi.

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’na göre küresel hedeflerden oldukça uzağız

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, Birleşmiş Milletler‘e üye devletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) konusundaki ilerlemelerini değerlendiren ve izleyen yıllık bir yayındır.

Bu rapor, Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (SDSN) ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Dönüşüm Merkezi‘ndeki bağımsız uzmanlar tarafından hazırlanır. İlk rapor SKA’ların 2015 yılındaki kabulünden sonra 2016 yılında hazırlanmıştır. Rapor ülkelerin küresel hedeflere doğru nasıl ilerlediği hakkında kapsamlı veriler ve içgörüler sağlar.

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nda neler var?

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu şunları içerir:

  • Küresel ve Bölgesel Değerlendirmeler: 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nın küresel ilerlemesi hakkında genel bir bakış sunar ve başarı alanları ile acil eylem gerektiren alanları vurgular. Ayrıca, dünyanın farklı bölgelerinin performansını gösteren bölgesel özetler de verir.
  • Ülke Profilleri: Her sene, her bir Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’na yönelik ülkelerin ilerlemesini özetleyen detaylı ülke profilleri yayımlanır. Bu, ülkelerin belirli alanlarda nasıl ilerlediğini veya geri kaldığını belirlemeye yardımcı olur.
  • Tematik Bölümler: Belirli temalar veya Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları hakkında derinlemesine analiz ve içgörüler sunan bölümler içerir. Örneğin, bu senenin raporu Amaç 17 (Küresel Ortaklıklar) ve Amaç 2 (Açlığa Son) üzerine odaklanmaktadır.
  • Ana Bulgular ve Eğilimler: Rapor, 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amacı hedeflerinin ne kadarının karşılanmasının beklendiği, ülkeler arasındaki farklılıklar ve kırılgan ülkelerin karşılaştığı zorluklar gibi önemli eğilimleri ve bulguları vurgular.
  • Politika Önerileri: Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşma sürecini hızlandırmaya yardımcı olacak uygulanabilir öneriler sunar; mali reformlar, uluslararası işbirliği ve belirli sektörlere yönelik eylemler için öneriler içerir.

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kuruluşlar için ilerlemeyi izlemek, zorlukları belirlemek ve Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi‘nde belirlenen iddialı hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirmek amacıyla önemli bir araçtır. Bu yılki Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, beş önemli bulguyu ortaya koyuyor.

İlerleme neredeyse durma noktasına geldi

Küresel olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın sadece yüzde 16’sının 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi öngörülüyor, geri kalan yüzde 84’ünde ise sınırlı ilerleme kaydedilmesi ya da gerilemeler yaşanması bekleniyor. 2020 yılından bu yana küresel ölçekte Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşma yolunda ilerleme neredeyse durma noktasına geldi.

Özellikle, Amaç 2 (Açlığa Son), Amaç 11 (Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar), Amaç 14 (Sudaki Yaşam), Amaç 15 (Karasal Yaşam) ve Amaç 16 (Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar) ciddi şekilde geride kalıyor.

 

2015 yılından bu yana en fazla düşüş yaşayan beş Sürdürülebilir Kalkınma Amacı hedefi şöyledir: Obezite oranı (Amaç 2 altında), basın özgürlüğü (Amaç 16 altında), Kırmızı Liste Endeksi (Amaç 15 altında), sürdürülebilir azot yönetimi (Amaç 2 altında) ve doğumda yaşam beklentisi (Amaç 3 altında).

Temel altyapı ve hizmetlere erişimle ilgili hedefler, Amaç 9 (Sanayi, Yenilik ve Altyapı) gibi, daha olumlu eğilimler göstermektedir, ancak ilerlemeler hala yavaş ve ülkeler arasında da oldukça eşitsiz dağılmıştır.

 

İskandinav ülkeleri lider konumda

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma hızları farklı ülke grupları arasında büyük farklılıklar göstermektedir. İskandinav ülkeleri, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada bir kez daha ön planda kalırken, BRICS ülkeleri de önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak, daha yoksul ve daha kırılgan ülkeler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları konusunda önemli ölçüde geride kalmaktadır.

Avrupa ülkeleri ve özellikle İskandinav ülkeleri, 2024 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Endeksi’nde yine lider konumdadır. Finlandiya en üst sırada yer alırken İsveç ikinci, Danimarka, Almanya ve Fransa sırasıyla üçüncü, dördüncü ve beşinci sırada yer almaktadır. Ancak, bu ülkeler bile çeşitli Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını başarmada önemli engellerle karşılaşmaktadır.

2015 yılından itibaren BRICS (Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve BRICS+ ülkeleri (Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri), küresel ortalamaya göre Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda daha fazla ilerleme kaydetmiştir. Ayrıca Doğu ve Güney Asya, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada en önemli ilerlemeleri kaydeden bölge olarak tanımlanmıştır. Ancak, 2015 yılından bu yana, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada ülkelerin ortalama performansı ile en yoksul ve kırılgan ülkeler arasındaki fark artmıştır.

Küresel finansmanın önceliklendirilmesi gerekiyor

Sürdürülebilir kalkınma, yatırım için uzun vadeli bir zorluk olmaya devam etmektedir. Küresel finansal mimarinin reform edilmesi giderek daha acil hale gelmiştir. İnsanlık temiz hava ve su gibi ulus devletlerin ötesine geçen birçok vazgeçilmez ortak mal ve hizmete ihtiyaç duymaktadır.

Düşük gelirli ve düşük-orta gelirli ülkeler, büyük ölçekli yatırımlar yapmak ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmak için hızlı erişilebilir, uygun maliyetli ve uzun vadeli sermayeye ihtiyaç duyar. Gerekli fonları sağlamak için yeni örgütlerin kurulması, yeni küresel finansman yöntemlerinin uygulanması (küresel vergilendirme dahil) ve evrensel kaliteli eğitime erişim gibi alanlara küresel finansmanın önceliklendirilmesi gerekecektir.

İş birlikleri ve çok taraflılık geliştirilmeli

Küresel zorluklar uluslararası iş birliği gerektirir. Barbados; Birleşmiş Milletler temelli çok taraflılığa en büyük bağlılığı gösterirken, kolayca tahmin edilebileceği üzere Amerika Birleşik Devletleri (ABD) en düşük bağlılığı göstermektedir. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını etkili bir şekilde ele almak için, ilerlemeyi ölçen ve izleyen bir sisteme ihtiyaç vardır.

Aynı şekilde, çok taraflılığı geliştirmek için de aynı metrikler ve izleme mekanizmaları gereklidir. Raporun Birleşmiş Milletler temelli çok taraflılığa destek endeksi, ülkelerin Birleşmiş Milletler sistemiyle olan ilişkilerini değerlendirir. Bu sıralamadaki ilk beş ülke şunlardır: Barbados, Antigua ve Barbuda, Uruguay, Mauritius ve Maldivler. Buna karşılık ABD, Somali, Güney Sudan, İsrail ve Kuzey Kore de en düşük sıralamaya sahip ülkelerdir.

600 milyon insan açlıkla karşı karşıya

Gıda ve arazi sistemlerine ilişkin Sürdürülebilir Kalkınma Amacı hedefleri beklendiği gibi iyiye gitmemektedir. Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, sürdürülebilir gıda ve arazi sistemlerine ulaşmak için üç potansiyel yolu değerlendirir.

2030 yılına kadar dünya genelinde yaklaşık 600 milyon insanın açlık çekeceği ve obezite oranlarının artmakta olduğu bilinmektedir. Ayrıca, yıllık küresel sera gazı salımlarının yaklaşık dörtte biri; tarım, ormancılık ve diğer arazi kullanımı faaliyetlerine atfedilebilir. Mevcut eğilimler devam ederse, ülkeler arasındaki sera gazı azaltım, biyolojik çeşitlilik ve su kalitesi hedefleri açısından mevcut farkın artacağı görülmüştür.

Mevcut taahhütleri yerine getirmek durumu iyileştirebilir

Mevcut ulusal taahhütlere doğru ilerlemek durumu kısmen iyileştirecektir, ancak bu bile büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır. Raporun önerdiği “küresel sürdürülebilirlik” yolu, önemli ilerlemelerin mümkün olduğunu göstermektedir, ancak birkaç temel değişiklik gerektirmektedir:

  • Aşırı tüketimi en aza indirmek ve kültürel tercihlere uygun diyet değişiklikleri ile hayvansal protein alımını sınırlamak;
  • Ürün ve talebin yoğun olduğu bölgelerde verimliliği artırmak için kaynak tahsis etmek;
  • Ormansızlaşmayı etkili bir şekilde durdurmak için kapsamlı, güçlü ve şeffaf izleme sistemleri kurmak.

Bu strateji, 2030 yılına kadar 100 milyon hektara kadar orman alanının tahribatını önleyecek ve 2050 yılına kadar 100 gigaton karbondioksit salımını azaltacaktır. Tarımda bir yandan istihdam ve üretimi artırırken diğer yandan aşırı gübre kullanımından kaynaklanan su kirliliğinden kaçınmak ve açlığı ortadan kaldırma çabalarında kapsayıcılığı artırmak için daha fazla çaba gerekecektir.

Türkiye 167 ülke arasında 72. sırada

Ülkemiz ise geçen seneye göre değerlendirilen 167 ülke arasında 72. sıradaki yerini korudu. Amaç 1 (Yoksulluğa Son) ve Amaç 9 (Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı) alanlarında yeterli gelişme sağlarken Amaç 13 (İklim Eylemi) alanında oldukça kötüye gittik.

İklim eylemi alanında zaten olumlu olmayan karnemizin daha da kötüye gitmesi bu alanda daha fazla çaba göstermemiz gerektiği şeklinde algılanabilir.

Karnemizin kötü olduğu Amaç 5 (Cinsiyet Eşitliği), Amaç 15 (Karasal Yaşam) ve Amaç 16 (Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar) alanlarında da ilerleme kaydetmemişiz. Karnemizin kötü olduğu Amaç 4 (Nitelikli Eğitim), Amaç 8 (İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme), Amaç 10 (Eşitsizliklerin Azaltılması) ve Amaç 14 (Sudaki Yaşam) alanlarında ise iyileşme sağlamış olduğumuzu görmek güzel.

Ancak genel anlamda sonuçlara bakıldığında 17 başlıktan sadece ikisinde amaçlara ulaşabilecek bir çabamız var ve diğer amaçlarda hedeften oldukça uzağız, bu bakımdan da gidilecek çok yolumuz var.

Hedeflere ulaşmaktan çok uzağız

Sürdürülebilir Kalkınma Raporu 2024 insanlık açısından oldukça üzücü bilgiler veriyor. 2015 yılında ortaya koyduğumuz ve 2030 yılına kadar yerine getirmeye çalıştığımız Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan hala oldukça uzağız.

2030 yılına artık çok kısa bir zaman kaldı ve bu alandaki çabamızın çok daha kuvvetlenmesi gerekiyor. Hem küresel bağlamda hem de ülkemizde henüz Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın ne olduğunu içselleştirmeye çalışırken zaman hızla akıp gidiyor.

Sürdürülebilirliği herkesin kartvizitlerine yazdığı bir ünvan olmaktan öteye taşıyarak gerçek anlamında algılamak ve uygulamak için fazla vaktimiz kalmadı. Daha çok çalışmalıyız.

Dört ilde orman yangınları devam ediyor, Çanakkale’deki yangın kontrol altında

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı‘nın son açıklamasına göre Uşak, Manisa, Balıkesir ve İzmir‘deki yangınlara müdahaleler devam ediyor. 575 hektar alanın hasar gördüğü Çanakkale‘de ise yangın kontrol altına alındı.

Uşak’taki yangın köyleri tehdit ediyor

Dün (18 Haziran) Uşak’ın Köprübaşı Köyü‘nde başlayan ve rüzgarın etkisiyle ekili tarım arazilerine ve ormanlık alana yayılan yangın henüz kontrol altına alınamadı.

Uşak Vali Vekili Önder Can, “Uşak merkez bağlı Köprübaşı, Kıran ve Akbulak Köyü ekili arazileri ve hasat yapılan bölge civarında yangın ihbarı alındı, aşırı sıcaklık ve sık sık yön değiştiren rüzgar nedeniyle bu yangın ormanlık alanlara da sıçradı. Çevre mahalle ve köyleri tehdit edecek şekilde büyüdü” dedi.

Köprübaşı köyüne bağlı Hacışerifler Mahallesi‘nde 6 hane, Velibeyler Mahallesi‘nde 10 hane, Karaköse Köyü Çamurak Mahallesi‘nde ise 10 hane tedbiren tahliye edildi. Ancak evlerin zarar görmediği bildirildi.

Yangına Jandarma ve Denizli Orman Bölge Müdürlüğü bünyesindeki 4 helikopter, 131 iş makinesi, su tankerler, destek araçları, 495 personel ve itfaiye araçları ile müdahale ediliyor. AFAD ekipleri de yangın söndürme çalışmalarına katıldı.

Yangının biçerdöverden çıkan kıvılcım sonucu başladığı iddia ediliyor ancak henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Uşak Valiliği, yangın tehlikesi nedeniyle ormanlık alanlara 500 metre mesafedeki tarlalarda hasadın 21.00-06.00 saatleri arasında yapılmasını bildirdi.

İzmir’deki yangın makilik alanda başladı

İzmir’in Çeşme-Karaburun ilçesinde çıkan yangın kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Makilik alanda 15.00’a doğru başlayan yangına İzmir Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri 3 uçak, 1 helikopter, 11 arazöz, 3 su ikmal aracı ve 3 dozer ile müdahale ediyor.

Yangının ardından Bergama ilçesinde de Asklepios Ören yerinin yakınlarındaki çam fıstığı ağaçlarının bulunduğu bölgede bir yangın çıktı. Yangın Orman Bölge Müdürlüğü ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin müdahalesiyle söndürüldü.

Manisa’da müdahale devam ediyor

Manisa-Soma’daki yangına ise Orman İşletme Müdürlüğü ve Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin itfaiye ekipleri havadan ve karardan müdahale ediyor.

Bölgede 8 uçak, 2 helikopter, 20 arazöz, 7 su ikmal aracı ve 4 dozer sevk edildiği bildirildi. Yangının çıkış sebebine dair henüz açıklama yapılmadı.

Ayvalık’ta çöplükte başlayan yangın ormana yayıldı

Balıkesir Ayvalık‘ta ise bir çöplükte çıkan yangın, orman alanına sıçradı. Yangına hem karadan hem de Edremit Orman İşletme Müdürlüğü‘nün iki uçak ve bir helikopteri ile havadan müdahale ediliyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi‘nin itfaiye ekipleri ve Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi (BASKİ) de söndürme çalışmalarına destek oluyor.

Çanakkale’de 575 hektar yangından etkilendi

Bakan Yumaklı’nın son yaptığı açıklamaya göre Çanakkale’nin Eceabat ilçesinde çıkan yangın kontrol altına alındı.

Yoğun rüzgar nedeniyle yangının yeniden yayılma ihtimaline karşın bölgeyi iki kere daha kontrol ettiklerini söyleyen Yumaklı, yangından etkilenen alanın 575 hektar olduğunu açıkladı. Bu alanın 340 hektarı ormanlık alan, kalanı ise kırsal alan.

Bölgedeki soğutma çalışmaları devam ederken tarihi alanların ziyarete aşamalı olarak açılacağı ve Boğaz trafiğine devam edildiği bildirildi.

Yumaklı, Çanakkale’de önümüzdeki beş gün boyunca mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıklar ve rüzgar görüleceği için çiftçilerin çalışma saatlerinin gündüz saat 11.00’e kadar düzenlendiğini söyledi.

 

Küresel Hava Durumu Raporu: Havada kirlilik ve ölüm var

Sağlık Etkileri Enstitüsü‘nün (HEI) 2024 Küresel Hava Durumu raporu, dünya genelinde hava kalitesinin durumunu ve hava kirliliğinin sağlık etkilerini analiz etti.

UNICEF iş birliği ile hazırlanan Küresel Hava Durumu raporu, 1990-2021 yıllarında 200’den fazla ülke ve bölgede havadaki kirlilik seviyelerini ve kirlilikle bağlantılı hastalık verilerini paylaşıyor.

8,1 milyon ölüme yol açtı

Rapor, 2021 yılında dünya çapında 8,1 milyon insanın ölümüne yol açan hava kirliliğinin yüksek tansiyondan sonra en yaygın ikinci ölüm riski olduğunu gösteriyor.

Hava kirliliğinin yol açtığı hastalıkların yüzde 90’ını kalp hastalıkları, felç, diyabet, akciğer kanseri ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar oluşturuyor.

‘Hava kirliliği kanser riskini artırıyor’
Hava kirliliği yüzünden dünyada her yıl 1 milyondan fazla kişi ölüyor

Dış mekanlardaki ince partikül madde (PM2.5), ev içi hava kirliliği, ozon (O3) ve nitrojen dioksit (NO2) gibi maddelerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini gösteren rapor, hava kirliliğine bağlı ölümlerin yüzde 90’ından fazlasının (7,8 milyon kişi), ortamdaki PM2.5 ve ev hava kirliliğinden kaynaklandığını söylüyor.

Görsel: Ülkelere göre PM2.5 konsantrasyonu (Küresel Hava Durumu Raporu)

Çapı 2,5 mikrometreden küçük olan bu partiküller akciğerlerde kalabiliyor, kan dolaşımına karışabiliyor, organ sistemlerini etkileyebiliyor ve birçok bulaşıcı olmayan hastalığı tetikleyebiliyor.

HEI başkanı Dr. Elena Craft, “Hava kirliliğinin sağlık açısından çok büyük etkileri var. Hava kalitesinin ve küresel halk sağlığının iyileştirilmesinin pratik ve ulaşılabilir olduğunu biliyoruz” dedi.

Hava kirliliği raporu: 134 ülkenin 120’si kirli hava soluyor
[İklim Masası] ‘Görünmez katil’ hava kirliliği İstanbul’u tehdit ediyor
Türkiye’de hava kirliliği ulusal limit değerin üzerinde

İklim değişikliği hava kirliliğine bağlıölümleri tetikliyor

Hava kirliliğini inceleyen raporda çapında en çok sağlık sorununa yol açan maddenin PM2.5 olduğu tespit edildi. PM2.5 ise ulaşım, endüstriyel faaliyetler, kömür santrali gibi yerlerde fosil yakıtların ve biyokütlenin yakılmasıyla açığa çıkıyor.

Bu emisyonlar yalnızca insanların sağlığına zarar vermiyor, aynı zamanda gezegeni ısıtan sera gazlarına da katkıda bulunuyor. En savunmasız topluluklar ise hem iklim değişikliğinden hem de hava kirliliğinden orantısız şekilde zarar görüyor.

Diğer yandan küresel ısınma, yüksek NO2 seviyelerine sahip bölgelerde ozon seviyelerinin yükselmesine ve hava kirliliğinin sağlık etkilerinin ağırlaşmasına yol açabilir.

Trafik egzozu, önemli bir NO2 kaynağı. Özellikle yüksek gelirli ülkelerde ve yüksek nüfuslu kentlerde insanlar daha çok NO2’ye maruz kalıyor. Bu da sağlık risklerinin artması anlamına geliyor. NO2’nin aynı zamanda çocukluk çağı astımına yol açtığı biliniyor.

Raporun baş yazarlarından Pallavi Pant, raporun gözler önüne serdiği eşitsizliklere dikkat çekerek “Bu rapor, hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ve yükünün büyük bölümünü küçük çocuklar, yaşlı nüfus ve düşük-orta gelirli ülkelerin taşıdığını net bir şekilde hatırlatıyor” dedi.

Çocuklar yüksek risk altında

Rapor, beş yaşın altındaki çocukların önde gelen risk grupları arasında olduğuna dikkat çekiyor. Hava kirliliğinin zararları anne karnından başlayıp ömür boyu sürebiliyor. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı, astım ve akciğer hastalıkları, beş yaş altındaki çocukların hayatını tehdit eden faktörler arasında.

Küresel çocuk ölümlerine bakıldığında ise kötü beslenmeden sonra en önemli ikinci ölüm riskini hava kirliliği oluşturuyor.

Hava kirliliğine maruz kalan bebeklerde mental hastalık riski artıyor

Verilere göre 2021 yılında beş yaşın atlındaki çocuklarda hava kirliliğine bağlı 700 binden fazla ölüm yaşandı. Bu sayı, küresel çocuk ölümlerinini yüzde 15’ine denk geliyor. Bu ölümlerin 500 bininin, Afrika ve Asya‘da kirletici yakıtlarla kapalı mekanlarda yemek pişirilmesinden kaynaklanan ev içi hava kirliliği ile ilişkili olması dikkat çekti.

Afrika’da beş yaş altı çocuklarda hava kirliliğine bağlı ölüm oranı, yüksek gelirli ülkeler göre 100 kat daha fazla.

Hava kalitesini iyileştirmek mümkün

Yemek pişirmek için temiz enerjiye erişimin iyileştirilmesi, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve sağlıklı beslenmeye erişimin sağlanması hava kirliliği kaynaklı ölümleri azaltmaya yardımcı olabilir. 2000 yılından bu yana ev içinde hava kirliliğini azaltmaya yönelik çabaların sonucunda çocuk ölüm oranları yüzde 53 düştü.

Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın en savunmasız bölgelerinde hava kirliliği izleme ağlarının kurulması, daha sıkı hava kalitesi politikalarının uygulanması ve fosil yakıt kullanan araç kullanımının azaltılması da hava kalitesini ve halk sağlığını iyileştirebilir.

 

 

Gücücek Koyu’nda izinsiz rezidans projesine itirazlar devam ediyor

Dün (18 Haziran), Çeşme‘nin Gücücek Koyu‘ndaki inşaat hazırlıklarını protesto etmek için bir araya gelen halk, kıyıda el ele insan kordonu yaparak “Koyları ranta kurban etmeyeceğiz. Kıyılar halkındır” dedi.

Gücücek Koyu Koruma Derneği başkanı Av. Seher Gacar, protestolar esnasında yapılan basın açıklamasında “Rant için, para için doğaya kıymayı kendilerine hak gören vicdan mahrumları durmadıkça biz de durmayacağız; birlikte olmaya, dayanışmaya, doğayı savunmaya, Gücücek’i korumaya devam edeceğiz” dedi.

‘El değmemiş özel koy’ olarak satışa sunuldu

Biva Yatırım Şirketi‘nin BİVARSA Gayrimenkul inşaat firmasının rezidans projesi için başlayan inşaata daha önce Çeşme Çevre Platformu ve Gücücek Doğayı Koruma Derneği tepki göstererek Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü‘ne dilekçe verdi.

Ardından Biva Yatırım A.Ş., yazılı bir açıklama ile Gücücek Koyu’nun kamuya ait kalacağını bildirdi. Ancak BİVARSA Gayrimenkul, Gücücek Koyu’nu ‘özel koy’ olarak lanse edip bölgenin ‘el değmemiş’ doğasını satışa sundu.

Tarım ve doğal sit alanında yapılaşma istenmiyor

İnşaat yapılmak istenen bölge 1990’larda doğal sit alanı ilan edildi ve bölge yapılaşmaya kapatıldı.

Bölgenin imar planı kapsamında olmadığına dikkat çeken halk, Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın geçen yılki protestolardan sonra Gücücek Koyu‘nu bakanlığın 5 yıldızlı halk plajları kapsamına dahil ettiğini ve Turizm Bakanlığı‘na tahsis ettiğini hatırlattı.

Üzüm, enginar, kavun, zeytin gibi birçok bitkinin yetiştiği Ovacık Mahallesi’nin Çeşme’nin tarım deposu olduğuna dikkat çeken aktivistler, “Ovacık’ta rezidans yetişmez, boşuna dikmeyin” dedi.

‘İzin garantisi nereden geliyor?’

Şirketinin rezidans inşaatı için resmi izni olmadığını söyleyen aktivistler, doğal sit alanı ve tarım arazisi olan bölgede rezidans satışlarının başlamasına şu sözlerle tepki verdi:

“Proje alanı imar planı kapsamında değil…Kurumların bu plan değişikliklerini yapacağı, bu izinleri vereceğine olan bu güven nereden geliyor? Bu inşaat şirketi devlet kurumlarının üzerinde midir ki başvuru yapılmadan yapılacak başvuru sonucunu garanti edebiliyorlar? Devletin kurumlarını şaibe altında bırakan bu şirkete öncelikle devletimiz haddini bildirmelidir.”

Şirketin iş makineleriyle gelip sondaja başlamasının ardından yetkililere haber veren halk, kontrole gelen jandarma ve belediye ekiplerinin de imar izninin olmadığını tespit ettiğini ve araçları araziden ulaştırdığını söyledi.

‘Doğal yaşamı savunan herkes çevrecidir’

Çeşme Yarımada Çevre Derneği başkanı Ahmet Güler, Çeşme ve yarımadanın Türkiye’de henüz tamamıyla ranta kurban olmamış ender bir bölge olduğuna dikkat çekerek sermayenin gözünü  bu bölgeye çevirdiğini, ancak betona ve ranta karşı mücadeleye devam edeceklerini belirtti.

Güler, “Çevreciler her şeye karşı diyerek bizi marjinalleştirmeye çalışıyorlar. Doğal yaşamı savunan anayasanın verdiği haklar çerçevesinde temiz bir ortamda yaşamak isteyen ve bu isteğini dışa vuran herkes çevrecidir” dedi.

“Halk çıktığı zaman karşısında hiçbir güç duramaz, Gücücek Koyu’nda da on yıldır koruma mücadelesi verilmektedir ve gelecekte de verilecektir” diyen Güler, halkı çevre değerlerine sahip çıkmaya davet etti.

Basın açıklamasında Ankara’ya seslenen aktivistler, “Lütfen Ovacık’ı rezidans kanserinden uzak tutun, Ovacık ve Gücücek’in betona boğulmasına izin vermeyin, tarım arazilerini imara açmayın” dedi.

Yurttaşlar kıyılara sahip çıkıyor: Kıyılar özel mülk değil, hepimizin ortak yaşam alanıdır!
Kıyı hareketleri birleşiyor: Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı kuruldu
Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı’ndan tüm kıyılar için ticarileştirmeye karşı çağrı

İsviçreli kadınların tarihi AİHM zaferinde hükümet geri adım attı

Bir grup 64 yaş ve üzeri İsviçreli kadının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nde (AİHM) kazandığı tarihi davadan sonra İsviçre hükümeti geri attı. Davacı kadınlar kendilerine ihanet eden hükümete mahkeme kararını uygulama çağrısı yaptı.

KlimaSeniorinnen olarak bilinen 2000’in üzerinde kadın, daha öne İsviçre mahkemelerinde dava açmış ancak sonuç alamamıştı. Ardından AİHM’ye başvuran grup, nisan ayında mahkemeye çıkarak sera gazı emisyonlarıyla mücadele konusunda hükümetin yetersiz kaldığını ve bunun insan hakkı ihlali anlamına geldiğini savundu.

AİHM kadınları haklı bularak tarihi bir karara imza attı ve iklim değişikliğine yönelik politikaların vatandaşları koruma görevine dahil olduğunu söyledi. Eylemsizlik ise bu görevin ihlali anlamına geliyor.

KlimaSeniorinnen ve Greenpeace, politikacıları insan haklarının demokrasinin temeli olduğunu hatırlatan bir dilekçe için 22 bin imza topladı.

‣ İsviçreli kadınlardan AİHM’de dava: Hükümetin iklim değişikliği politikası yaşam hakkımızı ihlal ediyor
AİHM’nin iklim kararı, insan hakkı ihlallerine işaret ediyor

Karar İsviçre’yi karıştırdı

İsviçre Halk Partisi, mahkemeyi yetkilerinin dışına çıkmakla suçlarken ülkenin Avrupa Konseyi’nden ayrılması için çağrıda bulundu.

Ulusal parlamentonun alt meclisi, 12 Haziran’da İsviçre’nin emisyonlarını azaltmak için yeterince çalıştığını ve daha fazla eyleme gerek olmadığını söyleyerek mahkeme kararının geçersiz olması için bir oylama yaptı. Oylamada 111 kişi kararın uygulanmamasına yönelik oy kullanırken 72 kişi kararı destekledi.

Üst meclis de oylama sonucu lehinde açıklama yaparak AİHM kararının “kabul edilemez ve orantısız yargı aktivizmi” olduğunu bildiren önergeyi kabul etti.

12 Haziran’daki tartışmalarda politikacılar kadın aktivistlerle alay etti. Sağcı popülist İsviçre Halk Partisi’nden Jean-Luc Addor, “Bu iklim büyükleri, çocuklarımızın keyifli koşullarda yaşadıklarını inkar etmeye çalışan görünüşte sağlıklı bir grup boomer” dedi.

‘Parlamento yanlış bir mesaj veriyor’

Meclis oylaması federal hükümet için bağlayıcı olmasa da siyasetçilerin 46 ülke için emsal niteliğinde olan AİHM’nin kararına tepkileri endişeye yol açtı.

The Guardian‘ın aktardığına göre Zürih Üniversitesi‘nden hukukçu Corina Heri, “Bu, hukukun üstünlüğü açısından korkunç bir durum” diyerek eyaletlerin hangi karara uyacaklarını seçmelerinin ülke içinde parçalanmaya yol açacağını söyledi.

Lozan Üniversitesi‘nden hukuk profesörü Evelyne Schmid ise “Parlamento üyeleri ve diğer herkes bu kararı eleştirebilir. Bu meşrudur ve mahkemeler anlaşmazlıkları çözmek için vardır. Ancak resmi bir kurumu aşırı yargı aktivizmi ile suçlayan parlamento sorunlu bir mesaj veriyor” dedi.

Avrupa Konseyi sözcüsü Andrew Cut ise genellikle üye devletlerin AİHM’nin kararını uygulamayı reddetmediğini ancak bakanlar komitesinin davayı mahkemeye geri göndermesinin mümkün olduğunu söyledi. Bu prosedür daha önce yalnızca iki kere gerçekleştirildi.

Eğer İsviçre bu yola başvurursa AİHM’nin meşruiyeti ve eylem kapsamı zarar görecek. Bu durum yalnızca iklim davaları için değil, demokrasi ve hukukun üstünlüğü anlayışı için de bir sorun anlamına geliyor.

Fotoğraf: Christian Hartmann

Meclisin deklarasyonu bir ‘ihanet’

EuroNews kaynaklarının aktardığına göre KlimaSeniorinnen’in eş başkanı Rosmarie Wydler-Wälti, İsviçreli siyasetçilerin tutumunu “ihanet” olarak değerlendirdi. Eş başkan, meclisteki tartışmalar için “Bu deklarasyon biz yaşlı kadınlara ve küresel ısınmanın gerçek sonuçlarından acı çeken herkese bir ihanettir” dedi.

Wydler-Wälti ayrıca anayasal bir devlete yakışmayan bildirinin iklim değişikliğinin herkesi etkileyen bir bilimsel gerçek olduğunu ve iklim korumasının insan haklarının bir parçası olduğunu reddettiğini söyledi.

Bilim insanları küresel ısınmanın özellikle yaşlılar için büyük bir risk olduğunu söylüyor. Giderek artan sıcak dalgalarının yaşlılarda hastalıklara ve ölümlere yol açtığı vurgulanıyor.

KlimaSeniorinnen üyelerinin üçte biri 75 yaşın üzerinde ve bir kısmı dava süreci başladığından bu yana hayatını kaybetti.

Sıcak dalgaları birkaç ayda yüzlerce can aldı, sağlık çalışanları endişeli

Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsündeki Salda Gölü’ne asfalt döküldü

Burdur‘daki Salda Gölü‘ne dökülen asfalt endişelere yol açtı. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Erol Kesici, gölün batısına dökülen asfaltın göl ekosistemi için bir felakete yol açacağına dair uyardı.

Asfaltın kanserojen içeriği hakkında uyaran Kesici, yağmur yağdıkça asfaltın göldeki kumların beyaz rengini yok edeceğini söylüyor. Asfaltın dökümü sırasında yayılan duman ve dumanın solunması da göl çevresindeki havaya, toprağa, suya ve canlı ortamına zarar verecek. Asfalt atıklarının suya karışması ise göldeki canlıların ve su ekosisteminin sağlığı için oldukça riskli.

Yapılaşmaya açılan koruma bölgesi

Salda Gölü, 2019 yılında 824 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. Gölün magnezyum yüklü beyaz kayaçlarının Mars gezegeninin yüzey özellikleri ile benzerlik göstermesi ve bölgenin kritik türlere ev sahipliği yapması nedeniyle Salda Gölü’nün UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi için başvuru yapıldı.

Salda Gölü ile Mars’taki Jezero Krateri arasında nasıl bir benzerlik var?
Salda için UNESCO’ya başvuru yapıldı

Göl, 75’i Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altında olan türler olmak üzere 301 bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Göl ekosisteminin insan faaliyetlerinden korunması gerektiğine dair uyarılara yapılıyordu.

Ancak 2020 yılında 1/25000 ölçekli plan ile o zamanki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak belirlenen alanın bir bölümünü yapılaşmaya açtı. Kayadibi ve Doğanbaba köyleri arasındaki bölgede 15 kilometrelik alana yol yapıldı. 

Yolun yapıldığı bölge, magnezyum ve demir açısından zengin koyu renkli mineraller barındıran gölde oluşmuş kayaçların yer aldığı çökellerden oluşuyor.

Kesici, “her biri canlılık özelliği içeren tohumlardan oluşan beyaz kayaçların ve tortu çökellerin bulunduğu” bölgeye ayakkabıyla bile basılmaması gerektiğini söylemişti. Ancak uyarılar dikkate alınmadı ve Salda Gölü’nün suyu ve beyaz kayaçları kararıyor.

Salda Gölü’ne kepçelerle su kuyusu kazıldı
‘Salda Gölü’nde kararma ve salyalaşmalar artıyor’
‣ Salda Gölü: Endemik bitkiler çapalandı, göl insan akınına uğradı
Bir yanda millet bahçesi, öbür yanda Mars araştırması

Valilik, ‘bisiklet yolu için onarım yapılıyor’ dedi

Burdur Valiliği, Salda Gölü’nün kıyısında mevcut yola müdahale edilmeden zeminin bozulduğu bölgelerde aynı platform ölçülerinde iyileştirme çalışması yapıldığını açıkladı. Paylaşımlı bisiklet yolu olarak kullanıma sunulan yola zemin bozukluklarının onarılması için sıcak asfalt döküldüğünü, yeni bir yol çalışmasının yapılmadığını belirtti.

Çevre Haftası kapsamında düzenlenen etkinliklerde ‘çevre farkındalığı’ için  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Burdur İl Müdürlüğü personelleri de bu asfalt yolda pedal çevirmişti. İl müdürü Ali Zeren ise “Korunan bir alanın da kullanılabilir olduğunu göstermiş olduk. Aynı zamanda sağlıklı bir yaşam temasını öne çıkardık” şeklinde açıklama yapmıştı.

Asfalt kaldırılmalı

Gölün ve çevresinin ekosistemini koruyabilmek için asfaltın kaldırılması gerektiğini söyleyen Kesici’ye göre yolun asfalt yerine daha uzun ömürlü olan çimento betonu ile onarılması hem ekosistem ile daha uyumlu bir seçenek hem de yakıt tasarrufunu sağlayabilir.

Kesici, betonun asfalttan daha maliyetli olduğunu ancak Salda Gölü konusunda masraftan kaçılmaması gerektiğini ve Salda Gölü’nün parayla ölçülemeyecek kadar değerli olduğunu vurguladı.

 

Çanakkale’de yangın: Bir köy tahliye edildi, Boğaz trafiği durduruldu

Çanakkale‘nin Eceabat ilçesindeki bir tarım arazisinde çıkan yangın ormanlık alana sıçradı. Yangına havadan ve karadan müdahaleler devam ediyor.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Eceabat’e bağlı Kumköy yakınlarındaki Akbaş mevkiinde çıkan yangının anız yakılması nedeniyle başladığının tespit edildiğini bildirdi. Ekili arazide çıkan yangın rüzgarın etkisiyle kısa sürede ormanlık alana yayıldı.

Bir köy tahliye edildi

Yangın nedeniyle tedbir amaçlı olarak bölgedeki Büyükanafarta Köyü tahliye edildi, vatandaşlar Özel İdare, AFAD ve İl Sağlık Müdürlüğü ekipleri tarafından Eceabat Gençlik Konuk Evi‘ne yerleştirildi.

Çanakkale Valiliği, rüzgarın kuvvetli olması nedeniyle yangının büyüme riski olduğunu söyleyerek çevre köyleri de uyardı.

Valilik, yangın söndürmek için ekiplerin koordine bir şekilde çalıştığını bildirerek şehitlik bölgesindeki turistleri ve bölge halkını yangın riskine karşı uyardı. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı‘na girişler ikinci bir duyuruya kadar durduruldu.

Yumaklı, X hesabından “Çanakkale-Ecebat yangınına müdahalemiz sürüyor. Yine anız yakılmasıyla başlayan ve ormana sirayet eden yangına; 9 Uçak, 6 Helikopter, 67 kara aracımız ve 362 Ormanın Kahramanı’mızla müdahale ediyoruz” diyerek bilgilendirdi.

Gemi trafiği tek yönlü olarak kapatıldı

Kumköy ve Büyükanafarta köyleri arasındaki yol araç trafiğine kapatıldı. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlükleri’nin açıklamasıyla Çanakkale Boğazı’nda da gemi trafiği kuzey-güney tek yönde geçici olarak durduruldu. Gemi trafiği güney-kuzey tek yönlü olarak devam ediyor.

NTV‘nin meteoroloji kaynaklarına göre bölgede yağış beklentisi yok ve rüzgarın poyraz yönünden sert esmesi yangına müdahale çabalarını zorlaştırıyor. Ancak gece saatlerinde rüzgar hızının azalması azalacak. Yangın devam ederse güneye doğru ilerlemesi bekleniyor.

 

Dünya Adalar Mirası: ‘Ada yolları yaya yoludur’

Adalılar halkının talepleri yok sayılarak 15 Haziran‘da seferlerine başlaması planlanan elektrikli minibüslere karşı protestolar devam ediyor.

Bugün (18 Haziran) Dünya Mirası Adalar girişimi bir basın açıklaması yaparak taleplerini yeniden dile getirdi ve “İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve İstanbul Emniyeti‘nden vatandaşa şiddet uygulamak yerine yasayı uygulamalarını” istedi.

‘Adalar imar, inşaat ve ranta teslim’

Adalar’ın Unesco Dünya Miras Listesine girmesi için gönüllü çalışmalar yapan Dünya Mirası Adalar girişimi, basın açıklamasında Adalar’da 1/5000 ve 1/1000 Koruma İmar Planları kapsamında birçok bağ-bahçe alanının arsaya dönüştürülerek imara açılmasına dikkat çekti. 

Minibüslerin Adalar’a girişini bölgenin imar, inşaat ve ranta teslim edilmesinin bir parçası olarak gören girişim, kamu idarelerinden 27 Mayıs’ta gerçekleştirilen halk toplantısı doğrultusunda alınan kararların uygulanmasını ve yasaların uygulanmasını talep etti.

Yetkililerden resmi açıklama bekleniyor

27 Mayıs toplantısında Adalılar’a ulaşım sorununu görüşmek üzere Adalar Belediyesi Ulaşım Çalıştayı yapılacağı ve halkın rızası olmadan minibüslerin çalıştırılmayacağı sözü verildi.

Ancak minibüslerin 15 Haziran’da seferlerine başlaması planlandı ve halkın seferlerin başlangıcı ile ilgili sorularına yetkililerden yanıt gelmedi. Adalılar, kaldırılmasını istedikleri azmanbüsler için ilettikleri binlerce şikayet dilekçesine rağmen seferlerine başlayan araçlar konusunda yetkililerden resmi bir açıklama bekliyor.

Minibüslerin seferlerine başlamasına tepki göstermek için 15 Haziran’da bir araya gelen halk, minibüslerin önünü kesti. Eylemlerde dokuz vatandaş gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldı.

Dünya Adalar Mirası, basın açıklamasında adada 12 binden fazla yasadışı araç varken ve bu araçların bir bölümü korsan taksicilik yapıp vergisiz ve haksız kazanç sağlarken hiçbir kurumun işlem yapmamasına da tepki gösterdi.  

Minibüslü toplu ulaşıma karşı eylem yapan Adalılara gözaltı
Adalılar serbest: Yaya bölgesinde yaya olarak durduğumuz için gözaltına alındık

‘Ulaşım hakkı değil, yasaları çiğnemek’

Halkın tepkisine rağmen minibüslerin çalışmaya başladı. Hatta İETT, bayramda mezarlığa gitmek isteyenlere mevcut araçları tahsis etmek yerine minibüsleri tahsis etti.

Yürüyecek durumda olmayan kişilerin, engellilerin ve yaşlıların araç kullanma hakkı bulunuyor. Bölgedeki üç yolculuk tescilli İBB taksilerini örnek gösteren halk, adada ulaşım için yeterince imkan bulunduğunu ve yürümek yerine minibüse binmenin bir ulaşım hakkı değil, ‘yasaları çiğnemek’ olduğunu vurguluyor.

Adalar’da yaya yollarının korunması ve motorlu yaşıtların yasaklanması yönündeki yasal düzenlemeler yıllardır yürürlükte. 1984 yılından beri sit alanı olarak korunan Adalar’da Koruma Bölge Kanunu uyarınca kamu hizmetlerinin dışında (ambulans, itfaiye, ambulans gibi) elektrikli veya fosil yakıtlı motorlu taşıt kullanımı yasak. Statüsü Atatürk tarafından belirlenen bölge, Türkiye’nin yasalarla güvence altına alınan tek yaya bölgesi.

Yayaları, evleri ve ormanları tehdit ediyor

İETT’nin elektrikli minibüsleri adanın sit statüsünü ve yaya ulaşımını tehdit ediyor.

Adalılar, yolları ambulansların ve minibüslerin yan yana geçmesi için uygun olmayan Adalar’da elektrikli minibüslerin bataryalarının da tehlike oluşturduğuna dikkat çekiyor. Elektrikli minibüslerde yaşanabilecek olası bir batarya yangını, bir kısmı ahşap olan ada evlerini ve Adalar’ın yüzde 60’ını kaplayan orman alanlarını yok edebilir.

Orman Şefliği‘nin paylaştığı bilgilere göre olası bir kuvvetli rüzgar altında başlayacak bir yangın, Büyükada’nın ormanlarını ve köşklerini iki buçuk saat içinde kül edebilir.

Adalar Sivil İnisiyatifi’nden minibüs tepkisi: ‘Yürünebilir Adalar istiyoruz’
Azmanbüsler: Hizmet değil tahribat
İBB ‘azmanbüsleri’ savundu, Adalılar Özgür Özel’e açık mektup gönderdi

Bir zamanların cenneti İznik Gölü, can çekişiyor

Video haber: Ufuk ÇERİ

*

Bursa‘ya bağlı Orhangazi ve İznik illerine sınırı olan İznik Gölü, binlerce yıldır bölgenin doğal ve kültürel yaşamının merkezlerinden biri oldu. İznik Gölü, yaklaşık olarak 32 kilometrekarelik bir alanı kaplayan, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Genişlik ve derinlik bakımından önemli bir su kaynağı olan göl, yer altı kaynaklarından da besleniyor.

Tarihi boyunca, İznik Gölü bölge için hayati bir rol oynadı. Antik çağlarda da bu önemini koruyan göl, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yaparak, çevresindeki yerleşimler için yaşam alanı oldu. Bizans İmparatorluğu, göl çevresinde surlar inşa edip, gölü doğal bir savunma hattı olarak kullandı. Ayrıca, İznik Gölü çevresinde Bizans dönemine ait birçok kilise ve manastır bulunuyor.

Ancak, son yıllarda İznik Gölü, suların çekilmesi ve kirlilik ile gündeme geliyor. Özellikle kirlilik sorunu, göl ekosisteminin sağlığını ciddi şekilde etkiliyor. Endüstriyel faaliyetler, tarım ilaçları ve evsel atıkların arıtılmadan deşarj edilmesi gibi sebepler göldeki su kalitesini olumsuz etkiliyor. Bunun sonucunda da suyun kirlenmesine, göl ekosisteminde yaşayan canlı türlerinin azalmasına ve hatta bazılarının yok olmasına neden oluyor.

Bitki ve hayvan türleri yok oluyor

Gölü etkileyen bir diğer önemli etken ise suların çekilmesi. Gölün su seviyesinin düşmesi, hem suyun kalitesini olumsuz etkiliyor hem de göl çevresinde yaşayan bitki ve hayvan türlerinin habitatını yok ediyor. Özellikle sanayi ve tarımsal sulama gibi insan etkinlikleri, göl üzerindeki bu baskıyı artırıyor.

Bir diğer kaygı verici husus ise azalan balık sayıları. İznik Gölü, yüzyıllardır bir balıkçılık merkezi olmuştu. Ancak kirlilik ve habitat kaybı nedeniyle balık popülasyonları hızla azalıyor. Bu durum, hem ekonomik hem de ekolojik açıdan bölge için önemli bir tehdit oluşturuyor.

İznik Gölü’nün teknik özelliklerinden tarihine, kirlenmesinden su çekilmesine kadar birçok boyutu, gölün doğal mirasını ve günümüzde karşı karşıya olduğu tehditleri gözler önüne seriyor. Bu değerli su kütlesi, sadece bölge halkı için değil, aynı zamanda ulusal ve hatta uluslararası düzeyde önemli bir ekolojik ve kültürel varlık. Bu nedenle, gölün korunması ve yeniden canlandırılması için acil önlemler alınması gerekiyor.

Ayrıca, göl çevresindeki kuş türlerinin sayısında da ciddi bir azalma gözlemleniyor. Göçmen kuşların dinlenme ve beslenme alanı olarak önemli olan İznik Gölü, kuş türlerinin göç rotalarındaki önemini kaybediyor. Bu da bölgenin biyoçeşitliliği ve ekosistem dengesi için kaygı verici bir durum.

Göl çevresindeki fabrikaların neden olduğu tehdit artarken, yeni fabrikaların kurulması planlanıyor. Geçtiğimiz ay, Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) bir iştiraki olan HEKTAŞ Ticaret Türk A.Ş, Bursa, Orhangazi’de İznik Gölü’ne yakın bir noktada “Tarım ilaçları etken madde üretimi, tehlikesiz atıktan bakır sülfat üretimi ve kimyevi gübre üretim tesisi” kurma girişimlerine başladı.

Yüzlerce metre çekilen İznik Gölü’nün yanı başında yeni tehdit
Halk İznik Gölü’ne sahip çıktı: ‘Göl, artık S.O.S. veriyor’

‘İznik Gölü’nü atık alanı olarak kullanmaktan vazgeçin’

25 Nisan 2024 günü çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) sürecinde halkı bilgilendirme toplantısı yapıldı. Halkın katılım toplantısında İznik Çevre ve Yaşam Platformu öncülüğünde bir araya gelen yurttaşlar “İznik Gölü’nü atık alanı olarak kullanmaktan vazgeçin” diyerek Hektaş’ı protesto etti.

Bursa Valiliği, HEKTAŞ fabrikası tarafından Orhangazi’de planlanan kimyasal gübre ve ilaç tesisleri ile ilgili başlatılan ÇED süreci hakkında bir ilan yayımladı.

Valilik, projenin İznik Gölü’nün kısa ve orta mesafeli koruma alanına girdiği ve proje alanına 3 km mesafe içerisinde vasıflı zeytinlik alanlarının bulunduğu gerekçesiyle ÇED sürecinin sonlandırıldığını açıkladı.

‘Vatanseverlik, toprağa, taşa sahip çıkmak, doğal kaynaklara sahip çıkmaktır’

İznik Gölü ve çevresinde yaşayan vatandaşlar, gölün korunması için bir araya gelerek gölün tahribatına karşı mücadele ediyor.

Emekli öğretmen Mehtap Kanlıoğlu, 15 yıldır İznik’te yaşıyor.

İznik Gölü’nün sadece bir su kütlesi olmadığını belirten Kanlıoğlu, “Bu göl aynı zamanda bütün İznik Ovası’nı besleyen hayati bir kaynak. Fakat göl çevresinde yapılaşma ve sanayileşme çok fazla. Tarımsal kirlilik de var” diyor.

Mehtap Kanlıoğlu

İklim kriziyle birlikte, göl ve çevresi üzerindeki baskıların arttığını belirten Kanlıoğlu, “Dünya bu konuda hassas davranıyor. Fakat bizler elimizdeki kıymetli şu gölümüze sahip çıkmıyoruz. Hektaş diye bir firma burada göl kenarında gübre üretecekti. Geçen ay biz ÇED toplantısında ona karşı durduk. Bu kadar değerli tarım alanlarında ve sulak alanlarda bu tür işletmelerin yapılması hiç doğru değil” diye konuşuyor: “Vatanseverlik, toprağa, taşa sahip çıkmak, doğal kaynaklara sahip çıkmaktır.”

‘İşimi, gücümü, her şeyi İstanbul’da bırakarak buraya yerleştim’

Ceren Tuncer de 17 yıl önce İznik’e taşınmış. Bölgeyi neden seçtiğini şöyle ifade ediyor:

“İstanbul’dan İznik cennet olarak göründü bana. İşimi, gücümü, her şeyi İstanbul’da bırakarak buraya yerleştim. Buraya yerleştiğim ilk yıllarda kendimce ‘herhalde öldüm ve cennete geldim’ diyordum.”

Gölün günden güne kirlendiğini söyleyen Tuncer şunları anlatıyor: “Gölün ilk geldiğim yıllarda su seviyesi yüksekti. Hatta liman tarafında köprü vardı, altından kanolarla geçiş yapılırdı. Böyle bir yerdi ve bu suların çekilmesi küresel iklim krizi yüzünden olduğu kadar gölün etrafında kurulmuş Asil Çelik ve Cargill gibi firmaların suyu kullanmasıyla da hem kirlendi hem var olan yeraltı sularını çekme yöntemiyle gölün suyunu engelliyorlar. Aynı zamanda tarımda yapılan yanlış sulama yöntemleri de bu bölgede suları hem kirletiyor hem de suların azalmasına sebep oluyor.”

Ceren Tuncer

‘İnsanlar bu sulardan zehirlenmeye, hastalıklar kapmaya başladı’

Tuncer, gölün birçok açıdan kirletildiğini söylüyor: “Sadece sanayi değil pikniğe gelenler bile gölü çok fazla kirletiyor. Benim 10 yaşında olan kızım daha önce gönül rahatlığıyla göle giriyordu. Artık giremiyor. İnsanlar bu sulardan zehirlenmeye, hastalıklar kapmaya başladı. Çünkü göl etrafının kirletilmesinin haricinde zirai ilaçlarla kirletilme de çok fazla oldu. Özellikle çiftçiler bütün zirai ilaçları, ilaç kutularını doğrudan derelere atıyorlar. Çöpleri derelere boşaltıyorlar.”

‘İnsanlar nedeniyle göl yok oluyor’

Arkeolag Gülay Sert de İznik Gölü sakinlerinden.

Gölün çevresinde ilk yerleşimin 7 bin yıl önce olduğunu söyleyen Sert, “Ilıpınar denilen Orhangazi yakınlarında bir köy var. İlk yerleşim yeri orasıdır” bilgisini veriyor.

Evliya Çelebi‘nin de eserlerinde İznik Gölü’nden bahsettiğini belirten Sert, “O dönem göl çevresinde beş tane köy olduğunu söyler Evliya Çelebi. Köy halkının çamaşırlarını sabun kullanmadan göl suyunda yıkadığından, gölde 70 çeşit balık yaşadığından bahseder. Şimdi bunlardan hiçbirine rastlamıyoruz. Gölde çamaşır yıkayamazsınız. Gölde yetmiş çeşit balık yok. Göl, insanlar nedeniyle yok oluyor” diyor.

Gülay Sert

‘Burası bir jeosit alanı’

Arkeolog Sert, konuştuğumuz yerdeki kayalaşmayı da şu şekilde anlatıyor:

“Burası bir jeosit alanı. Jeosit,  o dönemde yaşayan bütün flora ve faunayı bize gösterebilecek, dünyanın yaşını, dünyanın oluşumunu bize anlatacak bir kayalık alan demek. Bu, tarih boyunca yaşanan hava ısınmaları, iklim değişimleri sonucu kıyıdaki kumların buharlaşması nedeniyle içindeki kalkerin çökmesi sonucu oluşmuş ve burada bütün olduğu gibi fosilleşmiş.

Neden önemli burası?

Çünkü bu tür oluşumlar genelde büyük deniz kıyılarında olur. Burası dünyadaki çok ender birkaç yerden birisidir. Göl kıyısında oluşanlardan sadece iki tane Amerika’da ve Yeni Zelanda’da tespit edilmiş. Bizim ülkemizde de İznik’te tespit edilmiş. Bu tür yerlerin korunması gerekiyor. Jeosit alanı olarak korunması, doğa bilimleri ve de jeologlar tarafından derslerde işlenmesi gerekiyor.

Ama işleniyor mu? Bakın en ufak bir uyarı levhası bile yok.”

‘Kirlendiği için gölde oksijen kalmadı’

İznik Gölü 2023 yaz aylarında turkuaz renk almıştı. Gölün turkuaz rengine dönüşmesinin gölün hastalanması anlamına geldiğini söyleyen Sert, “Gölün içindeki algler, planktonlar nefes alacak halde kalmayıp gölün yüzeyine çıktı. Çünkü göl kirlendi. Kirlendiği için gölde oksijen kalmadı. Göl canlıları suyun yüzeyine çıkmaya başladı” diyor.

‘Yoğun kimyasal ilaç kullanılıyor’

Sert, göl suyunun kirlenmesinde en büyük etkiyi büyük sanayi kuruluşlarının ve yanlış tarım uygulamalarının oluşturduğuna dikkat çekiyor:

“Cargill gerçekten tam bir ahtapot gibi gölün kenarında durmuş, bütün kollarını yaymış, hem gölün havzasını hem de gölün içini kirleten bir yapıya sahip. Onu gönderemedik. Şimdi Hektaş diye bir oluşum var.

O da uğraşıyor burada sanayi tesisi kurmak için. Bu sanayi tesisinin kurulması için dünyada, ülkemizde hiç mi yer yok? Ayrıca tarımla uğraşan vatandaşlar da yoğun kimyasal ilaç kullanıyor. Mesela zeytinler ilaçlanıyor. Köylü o tankerlerini gelip gölde yıkıyor. Zirai ilaçlarının atıklarını göle döküyor. Aşırı derecede bir gübre kullanımı var. O gübre kullanımı da yeraltı suyuyla göle gidiyor. ”

‘Türkiye’de kaydedilmiş kuşların yarısından fazlası bu gölü kullanıyordu’

Göl sularının çekilmesi sebebiyle, göl üzerinde uçan kuş sayısı da azalmış durumda.

Kuş gözlemcisi Coşkun Sancar, dört yıl önce kuş fotoğrafı çektiği yerlerden, suların çekilmesi nedeniyle artık fotoğraf çekemediğini anlatıyor:

“Kıyı neredeyse 100 metre çekildi. Göl kuruyor. Gölün kuruması birçok şeyi etkilediği gibi kuşlar için de sıkıntı doğuruyor. Daha anlaşılır olması için sayılara dökersek, Türkiye’de 500 kuş türü tespit edildi. Bunların 350’sinin fotoğrafını çektim. Sadece İznik’te fotoğrafladığım kuş türü 250. Yani Türkiye’de kaydedilmiş kuşların yarısından fazlası bu gölü kullanıyordu.”

Kıyı kuşlarının gölü kullanabilmesi için uygun zemin olması gerektiğini belirten Sancar, göl çekildikçe kıyı kuşlarının kullanacak alan bulamadığını vurguluyor:

Kuşun burayı kullanması için su olması lazım. Su ile karışık habitat olması lazım. Kuş otun içine konamaz. Kuş kullanacak alan bulamıyor. Ötücüler, küçük ötücüler, saz kuşlarında bir azalma olacağını zannetmiyorum ama kıyı kuşları açısından göl şu anda iyi bir alan olmaktan çıktı.”

İznik Gölü
Coşkun Sancar

‘Bugüne kadar bu baskıları taşımış bu göl ama artık taşıyamıyor’

Gölün beslendiği kaynakların da kesintiye uğradığını söyleyen Sancar, “Barajların yapılacağını duyuyoruz. Bu göl yeraltı sularıyla beslenen bir yapısı var siz yukarı baraj yaparsanız göle gelecek suyu kesmiş oluyorsunuz. Yani musluğu kapatıyorsunuz yukarıda. ayrıca gölün çevresindeki yapılaşmalara çok dikkat edilmesi lazım. bugüne kadar bu baskıları taşımış bu göl. Ama artık taşıyamıyor. Bundan sonra çok daha dikkatli olmamız lazım” diye konuşuyor.

‘Çocukluğumda bu gölden su içerdik’

İznik Gölü çevresinde bulunan Göllüce Köyü sakini Ahmet Bektaş ile konuşuyoruz.

Kendisi doğma-büyüme Göllüceli. 70 yaşında olduğunu söyleyen Bektaş, gölün eski halini anlatmaya başlıyor:

“Gölün şimdiki hali artık yüreğimi dağılıyor. Eskiden göl asfaltın kenarına kadar sularını bırakırdı. Göle akan derelerden ellerimizle balık tutardık. Göl üretkendi, verimliydi. Şimdi ne olduğunu bilim insanları bilir. Sanırım ranttan, talandan oldu. Suyun fazla kullanılması, gelen suyun gölü beslememesi nedeniyle göl can çekişiyor. eskiden kıyılarda balıklar oynuyordu. Hepsi tarihte mazide kaldı. Çocukluğumda bu gölden su içerdik, çay demlerdik. Şu an girilmez raporu var.”

Göllüceli Ahmet Bektaş, İznik Gölü, Orhangazi, Bursa
Ahmet Bektaş

Bektaş, konuşmasını göl üzerine yazdığı şiir ile sonlandırıyor:

“Dünyada yoktur eşin benzerin.
Bilirim doğaldı eski hallerin.
Seyrine doyulmaz turkuaz renginin,
Göz önünde ölüyor İznik gölü,
Gün ve gün soluyor İznik’in gülü.
Bir haller oldu son yıllarda boyuna,
Hançerini saplamış Cargill böğrüne,
Can özün akar borularla Gemlik’e,
Göz önünde ölüyor İznik gölü,
Gün ve gün soluyor İznik’in gülü.”