Ana Sayfa Blog Sayfa 898

Gezi Direnişi’nin dokuzuncu yılında da polis müdahalesi: Karanlık gider Gezi kalır

Taksim Dayanışması çağrısıyla Gezi Direnişi’nin dokuzuncu yılında anma için vatandaşlar dün akşam saat 19.00’da Taksim’de bir araya geldi.

Gezi Parkı bariyerlerle çevrildi. Vatandaşlar TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın bulunduğu İpek Sokak’ta buluştular. 

Polis tarafından İstiklal’de yürüyüş yapılmasına izin verilmezken biber gazlı müdahale gerçekleştirildi. 170 kişi gözaltına alınırken, bu kişilerden ikisi çocuk, beşi gazeteciydi.

Polis müdahalesi: Yaralamalar, gazeteci ve çocuk gözaltıları

Öte yandan Evrensel’in aktardığına göre; TMMOB binasına giren kitlenin çıkışı polis tarafından engellendi. Binanın kapılarını zorlayan polis kitleyi gözaltına almaya çalıştı. Polis, dışarıda kalan kitleyi de darp ederek gözaltına aldı. Müdahale sırasında yaralananlar oldu. Yaralılara ilk müdahale TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda yapıldı.

Gazeteciler, Evrensel’den Meltem Akyol, BirGün’den Gökay Başkan, Halk TV’den Ozan Demiriz, Flaş TV’den Dilan Polat, Sevda Doğan ve Derin Aydoğdu da gözaltına alınan isimler arasındaydı. Sınır Tanımayan Gazeteciler‘den (RSF) Erol Önderoğlu, gazetecilerin hedef alınmasına tepki gösterdi:

“Eylemlerde gazetecilerin tanıklığından rahatsız olanlar Beyoğlu’nda yine medyayı hedef aldı.”

Gözaltıların büyük çoğunluğu ve gazeteciler gece boyu süren ifadelerin ardından serbest bırakıldı. 

Vatan Emniyet’te işkence sesleri

Vatan Emniyet‘in önünde avukatlar sabah saatlerinde yaptığı açıklamada gözaltında bulunanların büyük çoğunluğunun serbest bırakıldığını ancak dört kişinin güvenlik şube içerisindeki bir odada işkenceye maruz kaldıklarına tanık olduklarını anlattı:

“4 kişi güvenlik şubede bir odaya götürüldü, içeriden ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganları geldi. Biz de oradaydık. Amirler de geldi. Omuzla kapıyı açmaya çalıştılar, kapıyı açın diye ısrarla talep ettik. Ancak açmadılar. İşkence sesleri gelmeye devam etti. Biz bir odada ifadedeyken yan odada işkenceye devam ettiler.”

TMMOB, İstanbul Valiliği’ne “Taksim’de bulunan Makina Mühendisleri Odamıza ait bina içerisine sığınan yurttaşlarımızın çıkışına izin verilmemekte ve bina kapısını koruyan kepenkler polis tarafından zorlanmaktadır. İstanbul Valiliği bu duruma bir son vermeli ve binamızın etrafındaki abluka kaldırılmalıdır” çağrısı yaptı. Görüşmelerin ardından MMO’da mahsur kalan kitle gruplar halinde dışarı çıktı.

Öte yandan Harbiye’den Taksim’e yürümek isteyen TİP’li öğrencilere de polis müdahale etti. Taksim’in girişinde engellenen 50’den genç darbedilerek gözaltına alındı. Etrafta müdahaleyi izleyen vatandaşlar da polis tarafından müdahaleye maruz kaldı.

Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenlerin aileleri, Gezi davasında tutuklananların aileleri, Cumartesi Anneleri, HDP Milletvekilleri Oya Ersoy, Musa Piroğlu, TİP Milletvekilleri Sera Kadıgil, Ahmet Şık, HDP İstanbul İl Eş Başkanı İlknur Birol, Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros da alana gelenler arasında yer aldı.

Sokağın girişini kapatan polise kitle “Aç, aç; barikatı aç” sloganıyla tepki gösterdi.

‘Karanlık gider, Gezi kalır’

Polisin engellemeleri nedeniyle Gezi Parkı yerine İstiklal Caddesi’nde okunan basın açıklaması ise şöyleydi:

“Karanlık gider, Gezi kalır!
Herkes biliyor geminin su aldığını
Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini

Hepimiz, biliyor ve görüyoruz. Yaşıyor ve hatırlıyoruz. Sesimiz ve bedenimizle, geçmişimiz ve geleceğimizle sahip çıkıyoruz!

Bu ülkenin tarihinde ender rastlanacak bir ruhla halkın kendi olduğu, kendini bulduğu, parkından, meydanlarından yola çıkarak bedenine, yaşamına, ülkesine, geleceğine sahip çıktığı o tarihi anların, Gezi’nin suretini tarihe aksettirdiği o takvim yaprağında, Gezi Direnişi’nin dokuzuncu yıl dönümünde burada buluşan ya da buluşamayan; ve 2013’ün Mayıs’ı Haziran’a bağlayan 31 Mayıs’ı hayatının en güzel günü olarak yaşayan milyonlar olarak;

Hakkın, hukukun yok sayıldığı, adaletin ayaklar altına alındığı partili hakimlerinizin mahkemelerinde ‘ağırlaştırılmış müebbet’ cezaları verip, delilsiz, tanıksız zindanlara attığınız yoldaşlarımızla;

Gezi Davası’nda verilen hapis cezaları: Kavala, Yapıcı, Kahraman…

Taksim Dayanışması sekreteryası adına Taksim Meydanı ve Gezi parkı için davalar açan, imzalar toplayan, basın açıklamaları yapan, dönemin Başbakanıyla, Başbakan Yardımcısıyla, Kamu Ombudsmanı ile onların talebi üzerine görüşmelere katılan Mücella Yapıcı’ya, Tayfun Kahraman’a ve Can Atalay’a buradan selamlarımızı ve dayanışma duygularımızı iletiyoruz…

Sürekli değişen suçlamalar ve inandırıcılığı kalmayan yargılamalarla beş yıla varan keyfi tutukluluğu devam eden Osman Kavala ve onunla birlikte iktidarın Gezi’yi kriminalize etme girişiminin mağdurları; Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Hakan Altınay’a yaşatılan bu kötülüğe Gezi’nin dayanışmacı ruhuyla karşı duracağımıza ve bu hukuksuzluk son buluncaya kadar seslerini duyuracağımıza söz veriyoruz.

Gezi’de hayatını kaybedenler…

Bedenimizle, ruhumuzla; hapislerde bıraktıklarımız, kaybettiklerimiz ve sonsuza kadar yaşatacaklarımızla; Ali İsmail’le, Abdo Can’le, Mehmet’le, Hasan Ferit’le, Medeni’yle, Ahmet’le, Ethem’le ve Berkin’imizle; aşkımız ve direngenliğimizle bu yalancı düzene karşı bir kez daha Gezi Parkı’nın sahiciliğine sarılıyoruz…

Ve bugün burada, önceki Gezi anmalarında açıkladığımız tutumumuzu bir kez daha hatırlatıyoruz;

‘Taksim Dayanışması; yaptığı açıklamalar, yayımladığı bilimsel raporlar, topladığı on binlerce imza ve kazandığı davalarla Gezi Parkı’nın çivi çakılamaz bir kent mirası olduğunu ispatlamış, Haziran direnişi ile milyonlarca yurttaş bu durumu tescil etmişti. Dünyada örneği az görülebilir biçimde ülkenin 80 ilinde milyonlarca yurttaş bu tartışmaya aktif müdahil olmuş, Gezi’de simgeleşen talepler şehirlerin caddelerini ve parklarını aylar boyunca demokrasi şölenine dönüştürmüştü.

Bu nedenle, hala Gezi parkı üzerinden provokasyon yapmak isteyenlere karşı, mimarlığın ve şehirciliğin bilimsel gerçeklerini benimseyen, hukukun defalarca verdiği kararları ve yaşanabilir kent talebini dikkate alan, bu ülkenin tarihini ve toplumsal barışını dert edinen, aklını ve izanını kaybetmemiş bütün yurttaşlarımıza seslenmek istiyoruz!

‘Çatışmadan medet umanlara karşı uyanık olalım’

Tarihin ileriye doğru yürüyüşünü durdurabileceğini düşünenlere, suyun tersine akacağına inananlara, rant ve siyasal ikbal uğruna gerilimden, çatışmadan medet umanlara karşı uyanık olalım.

Kavganın, hakaretin, öfkenin olağan, makbul bir siyaset yapma yöntemi ve seçim yatırımı haline getirilmesine; Gezi Parkı’nın yurttaşların kutuplaştırılacağı yeni bir araca dönüştürülmesine, her haksızlıkta her hukuksuzlukta sesini çıkaran, mağdurların sözü olan, özverili mücadeleleriyle simge olmuş bu ülkenin güzel insanlarının hapishanelerde tutulmasına izin vermeyelim.’

‘Siyasal iktidara teslim olmuş bir yargı düzeneği’

Evrensel hukuk bir yana hakkaniyet duygusunu bile kaybetmiş ve siyasal iktidara teslim olmuş bir yargı düzeneği üzerinden;

Milyonluk tazminat davaları, kayyum atamaları, seçilme yasakları, itiraz edenden slogan atana, derdini anlatandan tweet paylaşana, haberi yazandan, ekrana taşıyanına kadar herkesi sindirme çabası içinde olanlar;

Seçimlerde kutuplaştırmadan oy arttırma hedefli ‘Kobani‘ davasında şimdi de Gezi’den ‘Darbe kalkışması‘ davasını eklemekten siyasi çıkar umarak arkadaşlarımızı sağlık ve yaşam sorunları devasa boyutlara ulaşmış hapishanelerde tutuklu yargılayanlar,

‘Halkın neşesini çalmaktan medet umanlar büyük yanılıyor’

‘Yoga’ yapılmasına bile tahammülü olmayıp festivalleri, konserleri yasaklayanlar, halkın sadece bugününü değil geleceğini ve daha da önemlisi neşesini çalmaktan medet umanlar büyük yanılıyor.

Çünkü, Haziran direnişine yol açan Gezi Parkı tarihsel misyonunu tamamladı. Koca bir yaşama sahip çıkabilmek için öncelikle üç beş ağaca sahip çıkmak gerektiğini; kent yağmasını engellemenin özel yaşama müdahaleye itirazla eş anlamlı olduğunu; dereleri HES, her yeri maden ve taş ocağı; şehirleri beton yığınağı haline getirmeye çalışan rant siyasetine karşı çıkmanın yaşamsal olduğunu göstermekle kalmadı, herkesle birlikte bunlara karşı direnmenin coşkusunu da yaşattı.

Artık herkes biliyor. Kimisi farklı kaygılarla sessiz kalıp görmezden gelse de Gezi’de sahip çıkılan değerlerin karşısında insanlıkla örtüşmeyen bir anlayış çaresizlikle çırpınıyor.

‘İş makinası ve çimento kamyonlarından çok daha fazla şeye ihtiyacınız olacak’

Buradan herkese bir kez daha açıklıkla ifade ediyoruz. Gezi Parkı’nda simgeleşen irade ile baş edebilmeniz için ‘iş makinası ve çimento kamyonlarından’ çok daha fazla şeye ihtiyacınız olacak.

Bu ülkede kaç lise, kaç üniversite varsa, deresine sahip çıkan kaç köy, ‘bedenime karışma‘ diyen kaç kadın, ‘dilimi, kimliğimi, varlığımı inkar etme‘ diyen kaç Kürt varsa, ‘inancımı sorgulama‘ diyen kaç Alevi, ‘acımı reddetme’ diyen kaç Ermeni, ‘yönelimimi kabul et‘ diyen kaç LGBTI+ birey varsa, bu pahalılıkta bu ücretlerle yaşanmaz diyen kaç işçi, ürünü elinde kalan ne kadar çiftçi varsa o kadar Gezi Parkı çıkacak karşınıza.

Delilsiz, tanıksız, mesnetsiz yargılamalarla hapislere doldurduğunuz insanlara yaşattığınız hukuksuzluğun hiç kimseyi sindiremeyeceğini görecek, kendi hukuksuzluğunuzun karanlığında yol alamaz hale geldiğinizi yaşayarak hissedeceksiniz!

Bazen İstanbul’da bazen Diyarbakır’da bazen Artvin Cerattepe’de göreceksiniz Gezi’yi. ‘Her yerdeyiz’ diyenlerin sözüne sadık kaldıklarını yaşayarak öğreneceksiniz. Liselerde sırtını döneni de olacak, Boğaziçi kampüslerindeki gibi kararlı nöbetlerle üniversiteleri talancılara dar edenleri de. Bazen bir şarkının son nakaratında, bazen bir filmin ilk sahnesinde karşılaşacaksınız Gezi ile…

‘Köleliğe mahkum ettiğiniz taşeron işçinin de Gezi Parkı’na uğramış olduğunun farkına varacaksınız’

Gelmeyen turist için öfkelenen esnafın dükkan önünün Gezi Parkı’na ne kadar benzediğine şaşacaksınız. Ürününün karşılığını alamayan köylünün de, köleliğe mahkum ettiğiniz ‘taşeron’ işçinin de Gezi Parkı’na uğramış olduğunun farkına varacaksınız.

Kadınların her an Gezi Parkı’ndan dönüyormuş gibi yaşadıklarını ve davrandıklarını herkes gibi zaten siz de çok iyi biliyorsunuz.

Çünkü Gezi Parkı, Topçu Kışlası görünümlü rezidans ve alışveriş merkezi haline getirmek isteyenlerin iştahını kabartacak bir ‘kupon arazi’ olmaktan çoktan çıktı. Hatta Gezi, Park olarak bile tanımlanamaz artık. Binlerce beton bina ile kuşatılmış Taksim meydanı etrafındaki tek yeşil alan, gölgesinde oturabilecek ağaç barındıran tek park olduğu doğru. Ama daha büyük bir hakikati var artık o parkın. Uğruna ‘Ağırlaştırılmış müebbet cezaları alarak hapis yatan dostlarının yanı sıra, insanım diyenlerin görebilecekleri suretler, duyabilecekleri ağıtlar arasında, on dördünde, yirmi birinde toprağa düşmüş, oradaki ağaçlara can suyu olmuş gençlerin anıtları duruyor o parkta.

‘Gezi direnişinden darbe çıkarmaya çalışmak beyhude bir çabadır!’

İşte bu nedenle ve bir kez daha gür bir sesle haykırıyoruz;
Ülkenin demokrasi şöleni olarak tarihe geçecek olan Gezi direnişinden ‘Darbe’ çıkarmaya çalışmak beyhude bir çabadır!

Osman Kavala, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Hakan Altınay’ı seçim hesaplarınıza malzeme yaparak hapiste tutmaktan vazgeçin…

Arkadaşlarımızı Gezi’nin Taksim Dayanışması’nın güler yüzlü temsilcilerini Ayşe Mücella Yapıcı’yı, Tayfun Kahraman’ı ve Şerafettin Can Atalay’ı serbest bırakın!

Özcesi; düşün yakamızdan, ülkemizi ve milyonlarca yurttaşımızı rahat bırakın…

Herkes bilsin ki; Karanlık gider GEZİ kalır!
Herkes bilsin ki; Hapislik biter mücadele kazanır!
Herkes biliyor, Her yer Taksim Her yer Direniş!”

Aydos’taki millet bahçesi projesine itiraz edildi: Mahalleyi yılanlar bastı

İstanbul Anadolu yakasında, Kartal ile Sultanbeyli ilçeleri arasında uzanan Aydos Ormanı’nda yapılması planlanan Millet Bahçesi projesine karşı doğa mücadelesi devam ediyor. Aydos Ormanı Savunması (AOS) Sancaktepe Belediyesi tarafından ihale edilmiş olan alan için bugün belediyeye giderek ormanda Millet Bahçesi projesi kararına itirazda bulundu.

Bin 324 kişinin imzaladığı dilekçeyle vatandaşlar ormanda yapılacak çalışmanın zararlarının geniş katılımlı bağımsız yetkililer tarafından değerlendirilmesini ve durdurulmasını talep etti. 

İlgili haber: Aydos Ormanı’nda Millet Bahçesi: Ağaç sayısından çok tahribat var

‘İhale hangi yasal zemine sığıyor?’

Bugün 13.30 sularında Sancaktepe Belediyesi önünde gerçekleştirilen eylemde Aydoslular “Aydos bahçe değil ormandır, orman kalmalıdır” yazılı pankart açtılar. Dilekçede şu ifadelere yer verildi:

“İstanbul Orman Müdürlüğü’ne bağlı, Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğü sınırları içinde, Samandıra Mahallesi Aydos Ormanı içerisinde bulunan alanda TOKİ tarafından ihalesi yapılan ‘Millet Bahçesi’ projesine bölge halkı ve doğa severler ile ‘Hayır’ diyoruz.

Orman Bölge Müdürlüğü’ne bağlı devlet ormanı olan alan, hali hazırda mesire alanları yönetmeliği çerçevesinde D tipi mesire alanı olarak Sancaktepe Belediyesi’ne 20 yıllık süreyle kiraya verilmesi söz konusu iken TOKİ tarafından ‘Millet Bahçesi’ olarak ihale edilebilmesi hangi yasal zemine sığmaktadır?”

Aydoslular ormanın ‘Muhafaza Ormanı’ olarak bütünlüğüne zarar verecek her faaliyetten uzak tutulmasını istiyorlar. 

‘Yılanlar mahalleyi bastı’

Aydoslular dozerlerin ve iş makinalarının girdiği ormanda yaşanan tahribatların ardından yılanların ve kirpilerin mahalleleri bastığını aktardı:

“Bitki örtüsü alınan yerlerden sonra yılanlar, kirpiler mahalleleri bastı.”

Aydos Ormanı Savunması tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada ise şunlar aktarıldı:

“TOKİ tarafından ihalesi yapılan ‘Millet Bahçesi Projesi’ ile 225 bin metrekare alanın, ormanın bütünlüğünü kaybetmesine yol açarak yerini betona ve restoran, kafe, büfe, kıraathane, kreş gibi yapılara terk etmesi planlanmış,  iki aydır  ormanın içinde altyapı için künkler döşenmiştir. 25 Mayıs 2022 tarihinde Veysel Karani Mezarlığı arkasında kreş yapımı için iş makinaları ormanın içinde çalışmalara başlamış, bu vesile ile de bitki örtüsü, fidanlar, bu alanda yaşayan ve ev sahibi olan birçok canlı yok edilmiş ya da yuvasından edilmiştir. Bizler bölgede yaşayan insanlar olarak, yoğun yerleşimler yüzünden giderek küçülen, bölüne parçalana elimizde kalmış son ormanlarımızdan olan, çok sayıda endemik türe ev sahipliği yapan   Aydos Ormanı’nın bütünlüğünün bozulmasını, içinde yaşayan canlıların zarar görmesini istemiyoruz.

 Aydos Ormanı’nda Millet Bahçesi yapılma projesine karşı adli süreci başlatmış bulunuyor ve tüm halkımızı bu süreçte yanımızda olmaya davet ediyoruz.”

AOS, Millet Bahçesi projesine itiraza karşılık olarak belediye yetkililerinin kendilerine projede kararlı olduklarını söylediklerini bildirdi.

Brezilya’da sel ve heyelan: 93 kişi hayatını kaybetti, 20 kişi hala kayıp

Brezilya‘nın Pernambuco eyaletinde geçen hafta başlayan ve hafta sonunda da devam eden aşırı yağış, bölgede sel ve heyelana neden oldu. 93 kişi hayatını kaybetti. 20’den fazla kişi ise kayıp.

Brezilya, kış aylarından bu yana bir dizi sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Şubat ayında Petrópolis kentinde heyelan ve sel felaketi sonucu 233 kişi hayatını kaybetmişti.

BBC Türkçe’nin haberine göre; geçen ay, Rio de Janeiro kentinde de sel sonucu 102 kişi yaşamını yitirdi.

Pernambuco’nun başkenti Recife‘te Cuma gecesi kaydedilen yağış miktarı, Mayıs ayının tamamı için öngörülenin yüzde 70’ine ulaşmıştı.

Pazar gününe kadar devam eden yağış, bölgedeki nehirlerin taşmasına ve heyelanlara yol açtı.

İlgili haber: Brezilya’da sel: Barajlar yıkıldı, kentler su altında kaldı
Fotoğraf: Diogo Duarte/AA

Sel bilançosu: Ölümler, kayıplar ve evsizlik

Fransız haber ajansı AFP, Pazar günü yağışın yavaşlamasıyla yaklaşık bin 200 arama kurtarma personelinin tekne ve helikopterlerle bölgeyi tarayarak kayıp olan kişilerin yerini saptamak için çalışmalara koyulduğunu aktardı.

AFP’ye göre Pernambuco yetkilileri Pazar akşamı en az 56 kişinin kaybolduğunu, dört bin kişinin ise evsiz kaldığını açıklamıştı. Pernambuco Valisi Paulo Camara, “Henüz tam sayıyı bilmiyoruz ama hala kayıp kişiler olduğunu düşünüyoruz. Onları bulana kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz” diye konuştu.

Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ise sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada yakınlarını kaybedenlere başsağlığı diledi, bölgeye 211 milyar dolar destek sağlanacağını bildirdi.

Fotoğraf: Diego Nigro/Reuters

Güney Amerika ülkelerinden Kolombiya‘da da Şubat ayından bu yana meydana gelen heyelanlarda en az 30 kişi hayatını kaybetmişti. Ekvador‘da ise Ocak’ta yaşanan heyelan sırasında 11 kişi yaşamını yitirdi.

İklim krizi ve aşırı hava olayları

Bilim insanları Güney Amerika‘da yaşanan aşırı hava olaylarının okyanusta sıcak yüzey suyunun güçlü rüzgarlarla Güney Amerika’dan uzaklaşmasına ve böylece soğumaya yol açan La Nina hava durumundan ve iklim krizinden dolayı artığını düşünüyor.

Öte yandan Brezilya basından G1’in bildirdiğine göre; 1975’te Recife’de meydana gelen selde 107 kişi ölmüştü ve son yaşanan selde gerçekleşen ölüm sayısı ise 93 oldu.

Fotoğraf: AA

Son açıklamalara göre altı binden fazla kişinin evsiz kalmasına sebep olan sel sonrası toprak kayması da yaşanmasıyla felaket, uzmanlara göre 21. yüzyılda Recife’nin de bulunduğu Pernambuco eyaletinde şimdiye kadar kaydedilen en büyük felaket haline geldi.

İlgili haber: Brezilya Amazonları’nda ormansızlaştırma beş kat arttı

2021’in sonbaharında etkisini daha da artıran okyanus-atmosferik döngü La Niña nedeniyle Atlantik Okyanusu’ndaki yüzey suyu 1 derece civarında ısındı. Bu nedenle de Güney Yarımküre‘deki ülkeler sık sık aşırı yağmur ile buna bağlı sel ve fırtına gibi olaylarla karşılaşıyor.

Şu anda sel baskınlarıyla boğuşan Brezilya, 2021’i kuraklıkla boğuşarak geçirdi. Büyük sel baskınlarından şiddetli su kıtlığına kadar aşırı hava koşulları yıl boyunca pek çok yerleşim yerindeki toplulukları olumsuz etkiledi. Geçen ekimde ülkenin batısındaki Amazon’da aynı adı taşıyan eyaletten geçen Acre Nehri de önce taşmış ve yüzbinlerce insanın evini terk etmesine neden olan bir sele yol açmış, ardından su, tarihin en düşük seviyesine düşerek bölge tarihindeki en kötü ikinci kuraklığa neden olmuştu.

İklim krizi ve aşırı hava olayları

İklim krizinin yol açtığı aşırı hava olayları, 2021’de milyonlarca kişiyi sefalete sürüklemişti. Christian Aid tarafından yayımlanan ‘2021’in Maliyeti: İklim değişikliğinden kaynaklanan çöküş yılı’ isimli raporda, iklim değişikliğiyle ilişkili ve her biri 1,5 milyar doları aşkın hasara neden olan 10 aşırı hava olayı ele alınmıştı.

Fotoğraf: Reuters

Rapora göre, en büyük zararı iklim değişikliğine katkısı olmayan yoksul ülkeler gördü. Bu felaketler arasında, Ağustos 2021’de ABD’de 95 kişinin hayatını kaybettiği 65 milyar dolarlık maliyet yaratan Ida Kasırgası yer alıyor. Temmuz 2021’de Avrupa‘da 240 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketinde ise 43 milyar dolarlık hasar oluştu. Çin‘deki Henan eyaletindeki sel felaketi ise 320 kişinin yaşamını yitirmesine, bir milyonu aşkın kişinin göç etmesine ve 17,5 milyar dolarlık yıkıma yol açmıştı.

Metin Lokumcu ölümünün 11’inci yılında anılıyor: Hopa’dan Gezi’ye bu dava bizim

Artvin Hopa’da 31 Mayıs 2011’de, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mitingi öncesinde “Suyuma, çayıma, doğama dokunma” protestosunda polis saldırısı ve biber gazından etkilendiği için hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu, ölümünün 11’inci yılında Hopa’da anılıyor.

Hopa halkı, doğa ve yaşam savuncusu Metin Lokumcu için bugün 16.30’da Hopa Parkı‘nda buluştu.

Kalabalık, alkışlar ve “Hepimiz Hopalı hepimiz eşkıyayız” sloganı eşliğinde Lokumcu’nun öldürüldüğü meydana yürüyor. Grup 18.00’da Lokumcu’nun Dereiçi Köyü’ndeki mezarına gidecek.

Hopa Belediyesi ve Kemalpaşa Belediyesi de öğle saatlerinde mezarı başında Lokumcu’yu andı.

Geçen 11 yıl

Lokumcu’nun ölümüne ilişkin dava tam 10 yıl sonra başlamış, ilk duruşmada Trabzon Adliyesi önünde söz alan Hopa Halkevleri başkanı Kamil Ustabaş şöyle demişti:

O gün Hopalılar suyun , doğasına sahip çıkmak için haykırıyordu. Metin Lokumcu da onun için oradaydı. Polisin aşırı saldırısıyla Metin Lokumcu hocamızı aramızdan aldılar.

O dönemde emri ben verdim diyenler, gazı az kullandılar diyenler Metin hocamızın katilidir. Bu davayı Trabzon’a getirenler o emri verenlerin yargılanmasını istemeyenlerdir. Bizim adalet mücadelemiz emri verenlerin de yargılandığı ve cezalandırıldığı zamana kadar devam edecektir. Değil Trabzon’a, fizana kaçırsanız da adalet mücadelemiz sürecek.

Hopa’yı savaş alanına çeviren polis saldırısı, Erdoğan’ın mitingi öncesi nde protestocuların HES’leri protesto ederek, ’Su haktır, satılamaz’ pankartı açmasının üzerine başlamıştı.

Göstericilerden ve polislerden yaralananlarla, biber gazından etkilenen çok sayıda kişiye ambulanslarda ve hastanede tıbbi müdahale yapılmış, ancak 54 yaşındaki Metin Lokumcu kalp krizi geçirmiş ve kurtarılamamıştı.

Dönemin başbakanı Erdoğan, Metin Lokumcu’nun ölümünden sonra ‘Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş’ ifadelerini kullanmıştı.

Lokumcu’nun ailesi, İçişleri Bakanlığı aleyhine tazminat davası açmış, Bakanlık, savunmasında “Eyleme katılan tazminat isteyemez” demişti.

2020’de Anayasa Mahkemesi Lokumcu’yu öldüren polis saldırısını ve sonucunda meydana gelen yaralanmaları “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” olarak nitelendirdi.

Adli Tıp, soruşturmasını ancak dokuz yıl sonra tamamladı ve hazırladığı raporda biber gazına maruz kalınmasının kronik kalp hastalığını tetikleyen bir faktör olduğunu açıklayarak Lokumcu’nun polis saldırısı sonucu öldüğünü doğruladı.

Lokumcu’yu öldürenlerin yargılandığı dava hala sonuçlanmadı.

İlk defa 2021’de Ağır Ceza davası olarak görülen davanın son duruşması 8 Nisan’da yapıldı. Bir sonraki duruşması ise 1 Temmuz’da görülecek.

Aralarında dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da bulunduğu 13 polis ‘taksirle ölüme neden olma’ suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.

Sanıklardan dönemin Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü, bir duruşmada ‘grubun olay çıkardığı yönündeki anonslar üzerine dönemin Hopa Kaymakamının talimatıyla alana gittiği’ savunmasını vermişti.

Lokumcu‘nun öldürüldüğü güne ait paylaşılan yeni görüntülerde de eylem sırasında sivil giyimli bir kişinin polislere “Sakin olun, birlik düzeninizi alın, gücümüzü gösterecek şekilde durun” talimatı verdiği ve polislerin bu talimatla gaz fişeği attıkları görülmüştü.

 

 

 

Canan Kaftancıoğlu Silivri’ye götürüldü: Gezi direnişi kutlu olsun

Yargıtay tarafından 4 yıl 11 aylık hapis cezası onanan ve “siyasi yasak” kararı getirilen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, bu sabah Çağlayan Adliyesi’ne giderek teslim oldu.

Adliye önünde CHP il ve ilçe örgütlerinden çok sayıda kişinin destek verdiği Kaftancıoğlu, ilk açıklamasında Gezi Direnişi‘nin dokuzuncu yılını kutladı:

“Bugün Gezi’nin yıl dönümü. Gezi direnişi kutlu olsun.”

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan‘ın sembol hareketini yaparak selam veren Kaftancıoğlu, işlemlerin ardından Silivri Cezaevi‘ne götürüldü.

İlgili haber: Yargıtay, Canan Kaftancıoğlu’nun cezasını onadı, CHP vekilleri İstanbul yolunda

Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, Kaftancıoğlu’na beş ayrı suçtan verilen toplam 9 yıl 8 ay 20 günlük hapis cezasının 4 yıl 11 ay 20 günlük kısmını 12 Mayıs’ta onamıştı.

Son kararla Kaftancıoğlu’na “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret” suçundan 1 yıl 6 ay 20 gün, “Devleti alenen aşağılamak” suçundan  1 yıl 8 ay ve “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 1 yıl 9 ay ceza verildi.

Kaftancıoğlu’na ‘silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ ve ‘halkı kin ve düşmanlığı alenen tahrik etmek’ suçlarından verilen cezaları ise suçların unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle bozuldu.

Kaftancıoğlu’nun üç günlük gözetim sonrası denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilmesi gerekiyor. Ancak “siyasi yasak” kararı, Kaftancıoğlu’nun 4 yıl 11 ay 20 gün boyunca siyasi eylemlerini engelliyor.

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Kaftancıoğlu’na, “Türkiye’deki siyasal özgürlükler açısından net, üzücü bir göstergedir. Desteğim onunla” diyerek dayanışma mesajı yolladı.

Size benzemek en korktuğum şey

Adliye’ye gitmeden önce Twitter’dan paylaşım yapan Kaftancıoğlu, bir kullanıcının tweetine “İnatla bana “devlet düşmanı” yakıştırması yaparak algı oluşturmaya çalışan trol ve troliçeler; eğer bir şeye düşman olacaksam AKP’ye düşman olurdum ki onu bile olamam. Ruhumda yok çünkü, aynen sizlere bile düşman olamadığım gibi” yanıtını verdi ve ardından şunları ekledi:

Düşmanlık sizde kalsın, nereden gelirse gelsin yanlış olanı eleştiri hakkı bende. İftira,hakaret,küfür, yalan dolanla iş yapanlara düşmanlık edersem eğer size benzerim ki hayatta en korktuğum şey bu olsa gerek. Canlı, doğa ve vatan sevgimi ölçmeye ise ne aklınız ne de ufkunuz yeter.”

Kemal Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde bulunanlara verilen cezalara değinerek Kaftancıoğlu’na verilen cezaya tepki gösteren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da şunları kaydetti:

“Bir yanda bir söz, bir tweet yüzünden açılan, ağır cezalar istenen davalar diğer yandan ana muhalefet partisinin genel başkanını linç eden, hayatına kastetmeye yeltenen kişilere verilen komik cezalar.

Hangi hukuk, hangi adalet, hangi vicdan?”

 

 

Dünyanın en yaşlı ağacı Şili’de: Beş bin yaşından daha büyük olabilir

Güney Şili’de “büyük büyükbaba” olarak bilinen bir çam ağacı, beş binyıldan daha yaşlı olabilir. Bilim insanları, alışılmadık derecede büyük gövdesi nedeniyle ağaç halkalarına dayanarak kesin bir yaş belirleyemedi, ancak yapılan tüm araştırmalar, bunun dünyanın en yaşlı ağacı olduğunu gösteriyor.

Paris’teki İklim ve Çevre Bilimleri Laboratuvarı’nda çalışan Şilili bir bilim insanı olan Dr Jonathan Barichivich tarafından yürütülen araştırma, alerce milenario olarak da bilinen bir Patagonya selvi ağacının 5.484 yaşında olabileceğini öne sürüyor.

Mart ayında Şili’nin çevre bakanı olan, Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli üyesi Maisa Rojas da, haberi “muhteşem bir bilimsel keşif” olarak nitelendirdi.

İspanyolca’da alerce olarak bilinen Patagonya selvi Fitzroya cupressoides , dev sekoyalar ve sekoyalarla aynı aileye ait olan Şili ve Arjantin‘e özgü bir kozalaklı ağaç.

Bu ağaçlar inanılmaz derecede yavaş büyüyor ve boyları 45-50 metreye, gövde çaplarıysa dört metreye ulaşabiliyor.

Geçen yıl ağaçtan bir örnek alan Barichivich hem kullandığı aletler hem de gövde büyüklüğü nedeniyle çekirdeğe ulaşamamıştı. Daha sonra çevresel faktörleri hesaba katarak için bilgisayar modellerini ve yaşını belirlemek için çeşitli varyasyonlar kullandı. Büyüme halkalarının tam sayımını henüz yapılmadığı için, yaş tahmini henüz resmi olarak bir dergide yayımlanmadı. Ancak kesinlik kazanması ve bulguların kanıtlanması halinde  Alerce Milenario, Kalifornia‘da Methuselah olarak bilinen ve şu anda en yaşlı ağaç olduğu düşünülen 4.853 yıllık bir bristelcone çamını geride bırakacak.

Jonathan Barichivich, “Kullandığımız yöntemde, tüm olası büyüme yörüngelerinin yüzde 80’i bize bu ağacın 5.000 yıldan daha yaşlı olduğunu söylüyor. Ağacın daha genç olma ihtimali sadece yüzde 20” dedi.

İnsan uygarlığının sayısız döneminde hayatta kalmayı başarmış olsa da ağacın Alerce Costero Ulusal Parkı‘ndaki geleceğinden endişe duyduğunu da aktaran Barichivich , her yıl binlerce insanın onu ziyarete geldiğini, ağacın köklerine bastığını ve hatta kabuk parçalarını eve götürdüğünü aktardı: “Bir hayvanat bahçesinde korkunç koşullarda sergilenen bir örnek gibi..”

Çay üreticileri, ÇAYKUR’un devreden çıkmasıyla özel şirketlerin insafına kalacak

Türkiye‘nin yüzde doksanı her gün çay içiyor.

BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2018 verilerine göre Türkiye, çay üreticisi üretici ülkeler arasında dünyada 6’ıncı sırada, çay tüketiminde ise birinci sırada yer alıyor.

Doğu Karadeniz’in ana geçim kaynağı olan çay tarımı, ülkemizde 781 bin dekar alanda 201 binden fazla üretici tarafından yapılıyor.

Türkiye için hem ekonomik hem de sosyokültürel olarak bu kadar önemli olan çay tarımında ise işçiler, sektördeki politikalar ve eşitsizlikler nedeniyle sıkıntılarla boğuşuyor.

Çay üretimi, özellikle Karadeniz’de aynı zamanda bir aile mesleği.
Ailedeki her üyenin çalıştığı ve üreticilerin sahip olduğu alanın toplam çay alanlarının yüzde 56’sını oluşturduğu bu sektördeki sorunlar, yüz binleri olumsuz etkiliyor.

Çay çiftçisinin en önemli problemlerinden biri, çay alım fiyatının düşüklüğü.

Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) çay üreticilerinin sorunlarını yeniden gündeme getirdiği bir açıklama yayımlayarak, ÇAYKUR’un özel şirketler lehine piyasadan çekilmesine karşı birlikte ses yükseltme çağrısında bulundu.

Kamuya ait fabrikalar kurulsun

Devletin şeker pancarında olduğu gibi, taban fiyat uygulamasını çay için de terk etmesinin ardından, çay sektöründe de piyasanın özel sektörün isteklerine göre şekillendiğini aktaran Çiftçi-Sen, “Kamu, çay üreticilerinin ve çalışanlarının söz ve karar sahibi olduğu yaş çay işleme fabrikaları kurmalıdır” açıklamasını yapıyor.

Karadeniz’in ekonomik kaderini belirleyen çay üretimi politikaları, Türkiye’de  1949-1973 yılları arasında Tekel Genel Müdürlüğü ve Tarım Bakanlığı iş birliği ile sürdürülmüştü. 12 Mart darbesinden sonra çıkartılan yasa ile çay tarımının üretimi ve pazarlanması dahil tüm faaliyetleri Çay Kurumu Genel Müdürlüğü’ne devredildi.

1980 darbesiardından uygulanmaya başlayan neoliberal politikaların uzantısı olarak bu müdürlük “ÇAYKUR” adında “Kamu İktisadi Kuruluşu”
na dönüştürüldü, 1984 yılında değiştirilen Çay Kanunu ile de çay tarımı, üretimi, işletmesi ve satışı serbest bırakıldı: Bunun sonucunda ise günümüze kadar devam eden şekilde özel sektörün çay işleme fabrikaları hızla
çoğaldı.

Çaydaki sorunlar tüketiciye de yansıyacak

Diğer tarımsal ürünlerinde olduğu gibi devletin taban fiyat
uygulamalarından vazgeçmesiyle ÇAYKUR da çay alımını azalttı ve 2017 yılında Varlık Fonu’na devredildi.

Bunun ardından kurum, 2019 yılında 1 milyar 559 milyon lira zarar etmiş,  konuyu meclis gündemine taşıyan HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu, bu zararın özelleştirmeye zemin hazırlamak için bilinçli olarak yapıldığını iddia etmişti.

Varlık Fonu’na devredilene kadar kar eden ama sonra zarara giren kurumun, en büyük harcamasının reklam olduğunu söyleyen Kenanoğlu “Dünyanın en büyük çay tükticisi olan ülkede çay satmak için 36 milyon 367 bin TL’lik reklam yapıldığını belirtmiş, bu zararın sorumlularının kim olduğunu sormuştu.

Bu devri Tekel’in ve şeker fabrikalarının özeleştirilmelerine benzeten Çiftçi-Sen, ÇAYKUR’un tamamen devreden çıkartılmasıyla piyasanın özel sektöre bırakılacağının altını çizdi:

“Çay politikaları böyle giderse yaşanacak sonuç bellidir: Üreticiler şirketlerin insafına bırakılmış olacak, işlenerek tüketicilere ulaştırılan ürünlerin
fiyatlarında ise olağan üstü artışlar olacak ve yoksulların çaya erişimi zorlaşacaktır.”

2021 yılında kilosu 35,87lira olan çayın tüketici fiyatları bir yılda yüzde 10,3 artmıştı.

Mayıs 2022’de ÇAYKUR yaş çay alım fiyatlarını açıkladıktan hemen sonra kuru çay satış fiyatına %43,7 oranında zam yapıldı.

Bu durumun çay şirketlerine yaradığını dile getiren Sendika’nın çay üretimi için talepleri ise şunlar:

  • Çay alım fiyatı “maliyet+kâr+insanca yaşam” payı hesaplanarak belirlenmeli.
  • Kamu, çay üreticilerinin ve çalışanlarının söz ve karar sahibi olduğu yaş çay işleme fabrikaları kurmalı.
  • Demokratik, katılımcı kooperatif yasası çıkartılarak var olan kooperatiflerin şirket gibi değil, demokratik bir şekilde yönetilmesi sağlanmalı, bu tür kooperatiflere özel destek verilmelidir.
  • Şirketler yaş çay alımı yaparken üreticilerin örgütleriyle pazarlık masasına oturmalı.
  • Üreticilerin taleplerini karşılayacak bir Çay Kanunu çıkarılmalı

Çay emekçisi örgütleri Nisan ayında Artvin, Rize, Trabzon, Giresun‘da stantlar kurarak, üreticiler ve vatandaşlar için imza kampanyası düzenlemiş, taleplerinin karşılanmasını istemişti.

Gübre ve girdi fiyatlarının sübvanse edilmesi, mevsimlik işçilerin kadroya alınması, özel sektörün taban fiyat altında çay alımının yasaklanması gibi talepleri için toplanan imzaları ÇAYKUR Genel Müdürlüğü’ne yürüyüşle iletmek isteyen işçilere karşı Rize Valiliği, ilde gösteri yasağı ilane etmişti.

İlgili haber: Rize’de çay emekçilerinin yürüyüşüne karşı Valilik eylem yasağı getirdi: Gerekçe ‘milli güvenlik’

 

Müze Gazhane’de ilk ‘ileri dönüşüm’ festivali 4-5 Haziran’da

Sürdürülebilir sosyal etki platformu Upcyle İstanbul, ileri dönüşüm ve kaynakların verimli kullanımı konusunda bilinç oluşturmak, atıkların değerlendirilerek tekrar kullanıma kazandırılabileceğini sanat ve tasarım aracılığıyla göstermek için 4-5 Haziran’da Müze Gazhane‘de Upcycle İstanbul Art and Design Festivali‘ni düzenlenecek.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin desteklediği ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) da stand açacağı festivalde atıklarla üretilen sanat eserlerin yerleştirilmeleri, çocuklar için ayrı faaliyet alanları, sürdürülebilir moda sergisi, canlı performans ve konserler gibi pek çok etkinlik yer alacak.

Bilal Yılmaz, Ilgın Seymen, Alper Aydın, Murat Fesih Avcıbaşı, Gamze Eskinazi, Yasemin Sayınsoy  gibi sanatçıların ileri dönüşüm kavramından ilham alarak atıklardan dönüştürdüğü eserlerinin sergileneceği ve performans sanatçısı Gülhatun Yıldırım’ın canlı performans ile katılacağı festivalde bir Upcycle Bazaar da kurulacak. Festival, üniversite öğrencilerinin sürdürülebilir moda sergisi, Piknik Works’ten Oğul Öztunç tarafından tasarlanan ileri dönüşüm sahnesinde atık malzemelerden enstrümanlarla müzik yapan Fungistanbul konseri gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapacak.

Recycle (geri dönüşüm) kavramından türetilen Upcycle (ileri dönüşüm), eskimiş ve artık kullanılmayan bir eşyanın, esas amacından farklı bir işlev kazandırarak tekrar kullanılması anlamına geliyor.

Festival programı

4 Haziran Cumartesi

MEYDAN

12.00-19.00
-Upcycle Bazaar
-Sanat Yerleştirmeleri
-WWF Market Fix&Play
-İSTAÇ Çocuk Etkinlikleri
-Radio Voyage Müzik Yayını

13.00-17.00
Canlı Performans Gülhatun Yıldırım

18.00-19.00
Fungistanbul Konseri
Atık Malzemelerden Enstrümanlarla Müzik Performansı

T ATÖLYE
13.00-14.00 / Denimle Özgün Çalışmalar Atölyesi, Denim Trip
16.00-17.00 / Bokashi Kompostu Atölyesi, Kokopelli Şehirde

H GÖLGELİK
12.00-19.00
Sürdürülebilir Moda Sergisi

ÇEVRİMİÇİ
Upcycle İstanbul Talks Harvard Business Review Youtube Kanalı

5 Haziran Pazar

MEYDAN

12.00-19.00
*Upcycle Bazaar
*Sanat Yerleştirmeleri
*WWF Market Fix&Play
*İSTAÇ Çocuk Etkinlikleri
*Radio Voyage Müzik Yayını

T ATÖLYE
12.00-13.00 / İleri Dönüşüm Minyatür Robot Yapımı Atölyesi, Bite Size Robot
14.00-15.00 / İleri Dönüşüm Çanta Yapımı Atölyesi, %100 İstanbul
17.00-18.00 / Tekstil Atıklarından Broş Yapımı Atölyesi

H GÖLGELİK
12.00-19.00
Sürdürülebilir Moda Sergisi

ÇEVRİMİÇİ
Upcycle İstanbul Talks Harvard Business Review Youtube Kanalı

AB, Rusya petrolüne yüzde 90 ambargo için uzlaştı

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin liderlerinin iki gün sürecek liderler zirvesinin ilk gününde, Rusya‘dan ithal edilen petrole ambargo kararı çıktı.

Brüksel’de dün başlayan zirvenin ilk gününün en önemli gündem maddesi Rusya-Ukrayna savaşı ve Rusya’ya yönelik yeni yaptırımlar oldu. Daha önce de Rusya’dan kömür ithalatına kademeli ambargo kararı alan AB ülkeleri, Rusya petrolüne de kısmi ambargo uygulama karar aldı.

Toplantı sonrası konuşan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Bu anlaşma Rusya’dan AB’ye petrol ithalatını yıl sonuna kadar yaklaşık yüzde 90 azaltacak” dedi. Von der Leyen, Rusya’dan boru hattıyla alınan yüzde 10 oranındaki petrol konusunu da ileride tekrar değerlendireceklerini söyledi.

Altıncı yaptırım paketi,  ham petrol ve diğer petrol ürünlerini de kapsayacak.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel de sosyal medyadan bir mesaj paylaşarak “yaptırımların doğrudan doğruya Rusya’dan yapılan petrol ithalatının yüzde 75’ini etkileyeceğini, bu yıl sonuna kadar da Avrupa’nın Rusya’dan aldığı petrolün yüzde 90’ının yasaklanacağını” duyurdu.

Michel, yeni yaptırımlarla Rusya’nın “savaş makinasının” finansmanında kullandığı gelirlerinin önemli oranda azalacağını söyledi.

AB petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 25’ini, doğal gaz ihtiyacının da yaklaşık yüzde 40’ını Rusya’dan sağlıyor.

Macaristan başta olmak üzere bazı AB üyeleri Rusya’dan petrol ithalatının yasaklanmasına karşı çıkıyordu. Bu ülkeyle birlikte Slovakya ve Çekya da şimdilik petrol ithalatı yasağından muaf tutuldu. Üç ülkeye ne kadar ek süre verileceği ise şimdilik belli değil.

AB Zirvesi sırasında Schuman Meydanı’nda bir araya gelen göstericiler, Ukrayna bayrakları taşıyarak, ‘Rus gaz ve petrolüne hayır”, “Soykırımı finanse etmek nasıl bir duygu?”, “Avrupa cesur ol”, “Rusya’dan petrol ve gaz alma” yazılı afişler açtı. Fotoğraf: AA

Öte yandan, Rusya’nın en büyük bankalarından Sberbank‘ın para transfer sistemi SWIFT’ten çıkarılması ve Rusya devlet televizyonlarının yasaklanmasının da yaptırımlar arasında yer almasına, Ukrayna’nın yeniden inşasının desteklenmesi için de mali destek verilmesine karar verildi.

Rusya, Hollanda’ya gazı kesiyor

Bu arada, Rusya devlet şirketi Gazprom, Hollanda’nın devlet doğalgaz şirketi GasTerra ruble ile ödeme yapmayı reddettiği için bugünden itibaren bu ülkeye doğalgaz tedarikini durduracağını açıkladı.

Moskova, “Rusya’ya dostça davranmayan” ülkelerin enerji faturalarını ruble ile ödemesini talep etmişti. Gas Terra ise bunu kabul etmemişti.

Türkiye’de ani sıcaklık artışı iki binin üzerinde heyelana neden oldu

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Katı Yer Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolga Görüm, bu kış Türkiye’de geçmiş kışlara göre yüksek miktarda yağan karın, sıcaklıkların ani yükselişi nedeniyle sebep olduğu heyelanlara dikkat çekti.

Ülkenin özellikle doğu ve kuzey kesimleri, Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz bölümleri, İstanbul da dahil olmak üzere yoğun kar etkisinde kaldığını hatırlatan Görüm, mart ayında sıcaklıkların ani ve anormal artışıyla meydana gelen ani kar erimelerinin çok sayıda heyelan yaşandığını kaydetti

Görüm, artan sıcaklıklarla birlikte başlayan heyelanların özellikle batıdan başlayıp doğuya doğru seyrettiğine dikkati çekti:

“Türkiye’de mart ayının sonunda nisan ayının başlarına doğru yaklaşık olarak 322 yerleşim bölgesinde 2 binin üzerinde heyelan geliştiğini tespit ettik. Bu heyelanlar yoğun bir şekilde Ordu‘da, Samsun‘da, Trabzon’da birçok yerleşim yerini etkilediği gibi tamamen yapılara hasar vererek kullanılmaz hale de getirdi. Bu alandaki özellikle heyelan problemi, geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda kar erimesinin tetiklediği heyelanlar önceki yıllara göre yaklaşık 20 kat daha fazla. Türkiye’de bu yıl kış mevsiminde yaşanan heyelan olaylarında üç kişi hayatını kaybetti. Heyelanların Doğu Karadeniz’e doğru çok yoğun bir şekilde arttığını tespit ettik.”

Bolu Dağı kapanmıştı

Doç. Dr. Görüm, artan sıcakların biriken karları hızlı şekilde erittiğine dikkati çekerek, “Bu durum heyelanlara sebep olabiliyor. Yakın zamanda Bolu Dağı Tüneli’ndeki heyelan olayı da bir kar erimesiyle tetiklenen heyelandır. Bu durum bir gün trafik aksaklığına neden oldu. Aslında kimsenin beklemediği bir olaydı. Çünkü yoğun kar yağışından sonraki bu ani sıcaklık artışları çok büyük problemler oluşturdu” diye konuştu.

Heyelanlarla ilgili haritalandırma yaptıklarını ve erken uyarı sistemlerine katkıda bulunmayı hedeflediklerini de anlatan Görüm, “Heyelanlarla birlikte toprak kalınlığı, toprak özellikleri, yamaç eğimleri değişebiliyor. Dolayısıyla bunları da dikkate alan erken uyarı sistemleri bu tip envanterler ile hayata geçirilerek gelecekte heyelanların hangi koşullarda tetiklenebileceğini tahmin etmek bizler için hayati öneme sahip” dedi.

İklim değişikliğinin etkisi

Türkiye’de de dünyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi küresel iklim değişikliğinin etkileriyle yağış rejiminin değişiyor. Geçen kış olduğu gibi yoğun kar yağışı alındığı dönemlerin ardından gelen ani ve aşırı sıcaklıklar,  kar sularının ani ve hızlı erimesine ve bu da heyelanlara yol açıyor.

Bu hafta Brezilya‘nın Pernambuco eyaletinde geçen hafta başlayan ve hafta sonunda devam eden aşırı yağış da, bölgede sel ve heyelana neden oldu. Yetkililer, en az 79 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Çok sayıda kişi ise kayıp.

Bilim insanları Güney Amerika‘da yaşanan aşırı hava olaylarının okyanusta sıcak yüzey suyunun güçlü rüzgarlarla kıtadan uzaklaşmasına ve böylece soğumaya yol açan La Nina hava durumundan ve iklim değişikliğinden dolayı artığını düşünüyor.

Uzmanlar bu tür felaketlerin önümüzdeki yıllarda artabileceği uyarısında bulunuyor.