Ana Sayfa Blog Sayfa 880

Maden sahasını gezen protokol, İkizköylüleri görünce yolunu değiştirdi: Kömür değil temiz enerji istiyoruz!

Muğla İkizköy’de Akbelen Ormanı‘nda kömür madeni yapmak isteyen YK Enerji ortaklarından LİMAK Holding‘in sahibi Nihat Özdemir, beraberindeki protokol ile birlikte Işıkdere maden sahasını ve Akbelen Ormanı’nı ziyaret etti.

Haberi alan İkizköylüler ve Çamköylüler pankartlarıyla birlikte Işıkdere’nin girişinde toplanınca heyet, yolu değiştirerek alana başka bir taraftan giriş yaptı.

Önce Tarım Bakanı ve Enerji Bakanı’nın geldiği haberini alan köylüler, daha sonra düzeltme ile başka bir protokol ile resmi ziyaret yapıldığını öğrendi. Köylüler, Bakanlara hitaben açıklama yapsa da, tüm söylemlerinin aynı heyet için de geçerli olduğunu aktardı.

İkizköylülerin aktardığına göre güvenlik şeflerinin uzun telefon görüşmeleri sonucu heyet, üç günlük hummalı bir çalışmayla açılan yolu değil, başka bir yolu kullandı. Köylüler pankartlarla güvenlik girişinde eylem yaparken saha üstünde ise helikopter uçtu.

İkizköylüler, “Biz buraya onları karşılamak, derdimizi anlatmk için toplandık. Sayın bakanlar maden sahasına arka taraftan geçtiler, ama bizim yanımızdan geçmediler. Biz onlara derdimizi anlatamadık” dedi:

“Burada kömür sahasının daha da ilerlemesini istemiyoruz. Bunda kararlıyız.

Bizim kömüre değil temiz enerjiye ihtiyacımız var. Bizim toprağa, meycveye sebzeye hububata ihtiyacımız var! Lütfen bizi anlayın, bizi dinleyin, derdimize deva olun!

Daha sonra YK Enerji Linyit Direktörlüğü önüne giden halk, “Akbelen Ormanı’nı vermeyeceğiz!” sloganlarıyla burada da Bakanlara seslendi:

“Bu ormanları artık madenlere peşkeş çekmeyelim, kömüre feda etmeyelim. Ormanları satan bakan değil, koruyan bakan olarak dursun yanımızda, tüm Türkiye’nin karşısında. Ormanın önünde bizimle dursun, satan değil koruyan bakan görelim bundan sonra. Aynı şey enerji bakanı için de geçerli. Bakın başımıza güneş geçti, artık güneşten alalım enerjiyi kömürden değil, toprağın altından değil; ormanı, zeytinleri yok ederek değil!”

 

İstanbul Sözleşmesi davası: Burada köle mi yoksa yurttaş mı olduğumuza karar vereceksiniz

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) çağrısıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için yaklaşık 200 davanın 16’sının üçüncü duruşması görüldü. Savcı, mütalaasını açıklayarak, “Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya aykırılığı incelesin. Heyet aksi kanaatte ise Cumhurbaşkanlığı kararı iptal edilsin” dedi.

Bugün yurdun dört bir yanından kadın, erkek şiddetine kurban giden kadınların yakınları, kadın ve LGBTİ+ hak savunucuları, avukatlar ve siyasi parti temsilcileri Danıştay’daki üçüncü duruşmaya katılmak için Ankara’ya geldi.

Sabah 9.00’da Ankara’da Danıştay önünde yapılan basın açıklamasının ardından duruşma başladı. Sözleşme’nin feshine dair kararın iptali için açılan davaların üçüncü duruşması öncesi yapılan basın açıklamasında yine “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz” vurgusu yapıldı.

Duruşmaya Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın Komisyonu, CHP Kadın Kolları, İyi Partili Kadınlar, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, EŞİK, İlerici kadınlar, Kadın Meclisleri, Türkiye İşçi Partili Kadınlar, Mersin Kadın Platformu ve birçok barodan avukat katılım sağladı.

Duruşmada barolardan, derneklerden ve siyasi partilerden avukat, sözcü ve milletvekilleri söz alarak Sözleşme’nin savunmasını yapmaya devam ediyorlar. 

İlgili haber: İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için binlerce kadın ikinci defa Ankara’da

TGS: Hiçbirimizin can güvenliğinin olmadığı hissi ağır geliyor

Davacılardan biri olan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’ndan Avukat Ülkü Şahin duruşmada “Bu salonda 500 kadın daha olabilirdi, bu ülkede cinskırım var. TGS 70 yıldır olduğu gibi kamunun yararını gözeterek bu davayı açmıştır. Gazeteciler kadın cinayeti ve LGBTİ+ cinayet haberleri yapmak istemiyor. Bir gazeteci, ‘Her gün 3-4 kadın cinayeti haberi düşüyor ajanslara. Psikolojim kaldırmıyor. Kabuslar görmeye başladım. Hiçbirimizin can güvenliğinin olmadığı hissi ağır geliyor’ diye tazminatını dahi almadan 15 yıldır çalıştığı gazeteden ayrılmak zorunda kaldı. Böyle bir sözleşmede yüksek kamu yararı olduğuna kuşku yoktur. Ancak sözleşmeden çıkılmasında kamu yararı var mıdır? Sözleşmeyi feshetmek anayasaya aykırıdır. Kadın gazeteciler ve LGBTİ+lar cinayet haberlerinden bıktı” dedi. 

‘Aklımızla dalga geçiyorlar’

Avukat Selin Nakıpoğlu ise üç celsedir adalet arayışı ve eşitlik talebiyle salonu doldurduklarını belirterek hemen herkesin İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesi kararının anayasaya aykırı olduğunu söylediğini belirtti. 

İlgili haber: İstanbul Sözleşmesi davası: Savcı fesih kararının iptali talebini yineledi

Nakıpoğlu, “Karşı taraf hiçbir platformda karşımızda çıkma cesareti gösteremedi. Ancak bizi çok iyi takip ettiklerini biliyoruz. ‘Sözleşme işe yaramıyordu, sözleşme olduğunda dahi cinayetler yaşanıyordu’ diyorlar. Yanlış. Sözleşme hiçbir zaman uygulanmadı ki. Aklımızla dalga geçiyorlar. Kadın hakları evrenseldir. Kadınlar 6284 sayılı kanundan yararlanmıyorlar. Kadınlara bütüncül destek sunulamıyor” dedi. 

Avukat Hülya Gülbahar da fesihin asla kabul edilmeyeceğini belirterek kararı“Bu tarihin akışını Türkiye açısından da dünya açısından da tersine çevirme girişimidir” şeklinde tanımladı. Gülbahar, “Acılarımızın ve tecrübelerimizin küçümsenmesine tahammülümüz yok. Biz dünyanın her yerinde mücadele ediyoruz. Bir gecede bir insanın ‘Ben inanmıyorum, ben istemiyorum’ demesini kabul etmiyoruz. Çok taraflı bir sözleşmenin tek taraflı feshedilmesi komik kaçıyor. Yüksek mahkemedeyiz yüzlerinize bakınca ne kadar zor durumda olduğunuzu görüyorum. Bu çıkış işlemi doğrudan anayasaya aykırıdır” şeklinde konuştu.

‘O bize sürtük diyor ama’

Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına konuşan partinin İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “’Bir yüzükle yola çıktım ben’ diyen ve bugün karun kadar zengin olan Erdoğan hala siyasal İslamcı olduğunu bir grup yobaza ispatlamak için bir gecede bu sözleşmeden çıktı” dedi. 

Kadıgil’in sözlerinin üzerine Mahkeme Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına yönelik hakaretamiz ifadeleri kullanmaması üzerine uyarı geldi. Kadıgil’in uyarıya yanıtı ise salonda alkışlarla karşılandı:

“O bize sürtük diyor ama”

‘Biz tebaa değiliz, kul değiliz, eşit yurttaşlarız’

İlerici Kadınlar Derneği’nden (İKD) Umut Kurum ise “Biz laik bir ülkedeysek tebaa değiliz, kul değiliz, eşit yurttaşlarız. Burada kul mu, köle mi yoksa yurttaş mı olduğumuza karar vereceksiniz” dedi. İKD Avukatı Fulya Durak ise Sözleşme’yi şu sözlerle savundu:

“Biz Sözleşme’nin gereklerini yerine getirmekte hala çok gerilerdeyiz. Türkiye’nin görevi  İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek değildir. Bu çekilme kararı en başta Anayasa’mızla çelişmektedir.”

‘Yaşam hakkımıza yönelik bir saldırı’

Avukat Candan Dumrul da “Kadınlar sadece bir uluslararası sözleşmeden çıkıldığı için muhalefet etmiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilinmesi bizzat yaşam hakkımıza yönelik bir saldırı” diyerek kararı eleştirdi.

Siyasette çözülemeyen bir konunun yargı eliyle çözülmeye çalışıldığını ifade eden Dumrul, “Temel insan haklarına ilişkin bir konuda, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadınlara ‘sürtük’ denilmesi cüretini getirdi” dedi ve ekledi:

“İstanbul Sözleşmesi kadınların Magna Carta‘sıdır. Kadınların yaşam hakkına müdahale anlamına gelen bu çekilme kararı, çocukların istismarına kadınların öldürülmesine yol açıyor ve kamu yararına aykırıdır. İstanbul Sözleşmesi’ni alacağız, uygulatacağız”

Öldürülen kadınların isimleri salonda okundu

Manisa Barosu’ndan Avukat Ebru Kara, 2022’nin ilk altı ayında erkek şiddetine maruz kaldığı için hayatını kaybeden kadınların isimlerini duruşmada okudu. Kara, 168 kadını anarak tek tek isimlerini okudu. Anmanın ardından salondan alkış sesleri ve sloganlar yükseldi, saygı duruşunda bulunuldu.

Manisa Barosu’ndan Avukat Beril Aras  daO kadar ciddi ve önemli bir konu ki kadına şiddet meselasi gerekirse yüzlerce kez tekrar edeceğiz. Çünkü bazı kesimlerce önemsenmiyor, üstü örtülmek isteniyor, kapalı kapılar ardında kalsın isteniyor” şeklinde savunma yaptı. 

Mersin Barosu Avukatı Fatma Demircioğlu, Arzu Günay ve Hatice Us da İstanbul Sözleşmesi’nin eşit ve özgüce yaşam hakkına dair en önemki düzenleme olduğunu belirterek “Vereceğiniz karar kadınların, çocukların LGBTİ+’ların en büyük yaşam güvencesi olacak” denildi. 

Savcı, mütalaasını açıklayarak, “Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya aykırılığı incelesin. Heyet aksi kanaatte ise Cumhurbaşkanlığı kararı iptal edilsin” dedi. Davaların dördüncü duruşması 23 Haziran’da görülecek.

Pixar’ın son animasyonu ‘Işıkyılı’, eşcinsel kahramanlar nedeniyle 14 ülkede yasaklandı

Disney-Pixar‘ın yakında gösterime girecek animasyon filmi Işıkyılı,  (Lightyear) eşcinsellerin öpüştüğü bir sahne içerdiği için bugüne dek 14 ülkede yasaklandı.

Çizgi film, son olarak dün “ülkenin medya standartlarını ihlal etmesi nedeniyle” Birleşik Arap Emirlikleri‘nde (BAE) yasaklandı. Filmin 16 Haziran Perşembe günü vizyona girmesi planlanıyordu.

Ortadoğu coğrafyasındaki diğer bazı ülkeler gibi, BAE de eşcinsel ilişkileri yasadışı ilan eden Müslüman ağırlıklı bir ülke. Disney‘in Suudi Arabistan, Lübnan, Kuveyt, Mısır, Endonezya ve Malezya’nın da aralarında bulunduğu 14 Ortadoğu ve Asya ülkesinde Işıkyılı’nın yayımlanmasını sağlayamadığı bildirildi.

Çin haber kaynaklarına göre, bu ülkenin bazı ‘kırpmalar isteğini” Disney’in reddetmesi üzerine, filmin  bu ülkede de gösterime girmesi beklenmiyor.

Chris Evans‘ın Oyuncak Hikayesi (Toy Story) filmlerindeki Buzz Lightyear karakterini seslendirdiği filmde, aktris Uzo Aduba‘nın seslendirdiği Hawthorne karakteriyle ilişkide olduğu kadın arasında kısa bir öpüşme yaşanıyor.

Evans, pazartesi günü filmin Londra’da düzenlenen galasında, eşcinsellerin öpüşmesine yapılan bu itirazların “sinir bozucu” olduğunu söyledi.  Aktör, “Toplumsal kapsayıcılık kapasitesinde ileri doğru adımlar atan bir şeyin parçası olmamız harika ancak olması gereken yere hâlâ gelemeyen yerlerin varlığı sinir bozucu” dedi.

https://www.youtube.com/watch?v=0evgqKV0DhI

 

Yapımcı Galyn Susman da etkinlikte Disney’in filmden hiçbir şeyi, “özellikle de Buzz’ın yaptığı tercihlerle neyi yitirdiğini gösteren sevgi dolu ve ilham verici ilişki gibi önemli bir şeyi” kırpmayacağını söyledi.

Personelin, Disney’in Florida‘daki “Eşcinsel Deme” diye bilinen yasa tasarısına verdiği yanıtı eleştiren açık bir mektup yayımlaması üzerine Pixar martta eşcinsellerin öpüşmesini filme yeniden eklemişti.

162 milyon sterlin (yaklaşık 3 milyar 380 milyon TL) bütçeli Işıkyılı’nın Disney için büyük bir gelir kaynağı olması bekleniyor. Analistler filmin ilk hafta sonunda 82 milyon sterlinden (yaklaşık 1 milyar 700 milyon TL) fazla hasılat elde edebileceğini tahmin ediyor.

Disney/Marvel‘ın bu yıl piyasaya sürdüğü Doktor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığında (Doctor Strange in the Multiverse of Madness) filminin Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde gösterime girmesi de LGBT+ içeriği sebebiyle reddedilmişti.

Guterres, Avusturya’daki konferansta yeni fosil yakıt yatırımlarını eleştirdi: Hayal görüyorsunuz

1992’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) anlaşmasının imzalandığı Dünya Zirvesi, 30’uncu yıldönümünde Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenleniyor.

Konferansta video mesajı paylaşılan BM Genel Sekreteri António Guterres, “Ukrayna‘daki savaşın şiddetlendirdiği enerji krizi, büyük ekonomilerin fosil yakıt kulanımını tehlikeli bir şekilde ikiye katladığını gördü” dedi ve hükümetlere temiz enerji ‘derhal ve daha agresif bir şekilde’ benimsenmezse gezegen için felaket olacağı konusunda uyardı.

Birleşmiş Milletler’in Stockholm İnsan Çevresi Konferansı‘nı düzenlemesinin üzerinden elli yıl geçtiğine dikkat çeken Guterres, “Ancak o zamandan beri çevre konusundaki vaatlerimizin çok azı yerine getirildi” dedi:

“Geçen yıl, küresel  karbondioksit emisyonları, düşmesi gerekirken yüzde 6 arttı. Açık konuşayım: Ulusal iklim vaatlerinin çoğu yeterince iyi değil.

Yenilenebilir enerjiyi “21’inci  yüzyılın barış planı” olarak nitelendiren Guterres, dünyanın “iklim kaosu” ile karşı karşıya olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Geçmişte yenilenebilir enerjiye büyük yatırım yapmış olsaydık, şimdi fosil yakıt piyasalarının istikrarsızlığının insafına bu kadar dramatik bir şekilde düşmemeliydik.

Fosil yakıt arama ve üretim altyapısı için yeni fonlar isteyenler hayal görüyor: Bu, sadece savaş, kirlilik ve iklim felaketi belasını daha da besler.”

Bu yılki konferansta, dünyaya ‘barış ve sürdürülebilir bir gelecek için’ umut olduğuna dair güçlü bir sinyal göndermek hedefleniyor.

Ana konular ise Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş nedeniyle yaşanan enerji sorunu ve bağımlılığı azaltmak için fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçilmesinin önemi oldu.

Konferansa Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Kıdemli Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) Başkanı Michael Regan’ın yanı sıra çok sayıda üst düzey davetli katıldı.

Van der Bellen konuşmasında, savaşın fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş için önemli bir uyarı olduğuna, bu nedenle yenilenebilir enerjiye çok daha fazla yatırım yapılması gerektiğine dikkati çekti.

 

Konferansta Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş nedeniyle yaşanan enerji sorununa dikkat çekilerek enerji alanındaki bağımlılığı azaltmak için fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçilmesinin önemi vurgulandı.

 

Bilirkişi: Aydın’da planlanan yeni JES için ÇED raporu yeterli değil

Aydın‘da Kızılcaköy, Dereağzı, İncirliova’da yapılması planlanan JES için düzenlenen ÇED Olumlu kararının  iptali için Aydın 1.İdare Mahkemesi’nde devam eden davada bilirkişi raporu sunuldu.

Bilirkişi raporu ile….Sonuç olarak, Aydın İli, Efeler ve İncirliova İlçeleri Kızılcaköy, Dereağzı ve Gerenkova Mahalleleri mevkiinde ….. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Sarı Zeybek JES (54 MWe) projesi ile ilgili olarak, ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi gereği tesis edilen 20.04.2020 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararına esas teşkil eden ÇED Raporunun yeterli olmadığı ortak görüş ve kanaatine varıldığı…” açıklandı.

Çevre ve Dayanışma Derneği ile bölge halkı tarafından açılan Sarızeybek JES projesine Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce 20 Nisan’da Nisan 2020 tarihinde  “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu” kararının verilmişti. Kızılcaköy Çevre ve Dayanışma Derneği ile bölge halkı tarafından açılan iptal davasında, atanan bilirkişilerin yaptığı keşfin raporu geçen gün mahkemeye sunuldu.

Yer altı suları, tarım alanları ve zeytinliklere zarar verecek

Harita, jeoloji ve hidroloji, jeofizik , makine, çevre ve ziraat mühendislikleri açısından bölgenin değerlendirildiği bilirkişi raporunda,  imar planı konusunda üç kurumun olumsuz görüş verdiği, santral ve ruhsat sahasının yerleşim yerlerine yakınlığı, dağ tarafının tamamen zeytin ağaçları ile kaplı olması, projenin yer altı su ve yer üstü kaynaklarıyla tarım alanlarını ve zeytinlikleri  olumsuz etkileyeceği belirtildi. Bilirkişiler raporda “Sonuç olarak ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararına esas teşkil eden ÇED Raporunun yeterli olmadığı ortak görüş ve kanaatine varılmıştır” dedi.

Mahkeme, bundan sonra itirazları da değerlendirerek karar verecek.

 

Bartın Platformu’ndan Amasra’daki termik santrale karşı destek çağrısı

Bartın Amasra‘da çevre aktivistlerinin 15 yıllık mücadelesiyle bölgeye termik santral yapması defalarca yargı kararlarıyla engellenen Hattat Holding’in, yıllar sonra kömür çıkarmak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurması sonrası Lavvar Tesisi için verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının ardından Bartın Platformu dava açtı. Zonguldak İdare Mahkemesi’ne açılan dava sonrası Bartın Platformu vatandaşları destek için Gömü Köyü’nde yapılacak mahkeme keşfine çağırdı. 

Bartın Platformu tarafından yapılan açıklamada Hattat Holding bu kez de “Ben termik santral yapmayacağım, kömür çıkaracağım” demeye başladığı belirtilerek eleştirildi. Ayrıca şirketin bununla da yetinmediği ifade edilerek şirketin ocaktan çıkacak kömürü yıkayıp kalorisini yükseltecek Lavvar Tesisi için Bakanlığın aldığı ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı eleştirildi. Platform tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“‘Termik santral işi bitmişti bu da neyin nesi’ diyen dostlarımız için süreci şöyle özetleyebiliriz. Bizler Bartın-Amasra halkını temsilen 2002 davacı ile açtığımız davalarda;

  • Hema Termik Santral ÇED olumlu kararını,
  • Termik santrale kömür getirilecek Hema dolgu ve rıhtım alanı (liman) ÇED olumlu kararını,
  • Lavvar ÇED gerekli değil kararı ile Lavvar ÇED olumlu kararlarını,
  • 1/100 bin, 1/25 bin, 1/5bin ve 1/bin ölçekli termik santrale yer veren Çevre Düzeni Plan ve uygulama imar planı değişikliklerini,
  • Bartın Mahalli Çevre Kurulu’nun termik santral kül sahası olarak ayrılması için onlarca hektar ormanı yok edecek şekilde verdiği kararı,
  • En son Hattat Holding’in Amasra’da termik santral kurup elektrik üretmesine izin veren enerji üretim lisansını mahkemelerde iptal ettirmiştik.”

Söz konusu lavvar tesisine verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararına açılan davanın nedeni ise yinelenerek şu sözlerle özetlendi:

İptal edilen ÇED’ler ve ‘hukuksuz’ mahkeme kararları

“Mahkemeler daha önce lavvar için verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını da, ‘ÇED olumlu’ kararını da iptal etmişti. İdarenin şimdi bu tür bir kararı yeniden vermesi, mahkeme kararını yok sayması anlamına geliyor. İdarenin verdiği hukuksuz karardan dönmesi için bu davayı açtık.

Bakanlık tarafından ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilen Lavvar ÇED’ine baktığımızda, proje ömrünün sadece bir yıl, yanlış okumadınız, sadece bir yıl olduğu yazıyor. Aynı başvuruda 2045’e kadar 56 milyon ton işletilebilir rezervin tüvenan olarak çıkarılacağı ve yıkama işleminden sonra 43,5 milyon ton satılabilir kömür elde edileceği yazarken, 23 yıl boyunca çalışacak olan ve 56 milyon ton kömür işleyecek olan lavvar tesisinin ömrü projede sadece bir yıl olarak veriliyor. En azından 2045’e kadar çalışacak bir maden tesisinde lavvar tesisinin proje ömrü nasıl bir yıl olabileceğini soracak yetkililerimiz olmadığı için, bu soruyu dava açarak biz sorduk.

‘Bir milyon 755 bin metrekare orman alanını yok edecek’

Orman Genel Müdürlüğü de şirkete bu işlem için sadece 53 bin 574 metrekare orman alanı tahsis edebileceğini bildirmiş. Proje süresince, bin 755 dönümü, bir milyon 755 bin metrekare orman alanının yok edileceği anlamına geliyor. İşte Hattat Holding bu gerçeği saklamak için, lavvar tesisinin ömrünü sadece bir yıllık olarak göstermiş ve bakanlık bürokratları da bu hileyi görmemezlikten gelmiştir.”

Son olarak platform tarafından yapılan açıklamada iktidara şu çağrıda bulunuldu:

“Termikçi Hattat gidecek, Amasra B sahasını Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) işletecek, gençlerimiz daha iyi koşullarda iş sahibi olacak ve böylece yöre insanın ve ülkemizin ortak hazinesi taş kömürü gerçek değerini bulacak.”

Ne olmuştu?

1999: Hattat Holding, Bartın’da termik santral açma niyetleriyle ilgili olarak ilk kez açıklamalarda bulundu.

2005: Hattat Holding taş kömürü çıkarmak için Türkiye Taş Kömürü Kurumu’ndan Amasra-B sahasını kiraladı.

2006: Termik santral için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan (EPDK), HEMA (Hattat Enerji ve Maden A.Ş.) adına üretim lisansı alındı.

2009: Tarlaağzı ve Gömü köylerinde santraller için ilk ÇED başvurusunu Kasım 2009’da yaptı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eksik evrak gerekçesiyle geri çevirdi.

2010: HEMA Elektrik Üretim AŞ. Amasra Termik Santrali ve Batı Karadeniz Elektrik Üretim AŞ. Bartın Termik Santrali için ÇED başvurusu yapıldı.

İçerisinde Bartınlıların, kadın örgütlerinin, belediye temsilcilerinin, meslek odalarının ve sendikaların Bartın Platformu kuruldu.

24 ve 25 Kasım 2010 tarihlerindeki iki ayrı ÇED Halkın Katılımı Toplantısı binlerce insanın protestosuyla engellendi. 29 Kasım Ankara’daki toplantıya bin kişi katıldı.

2011: 22 Nisan 2011’de yapılan “Bartın’da Yaşıyorum, Yaşayacağım” mitingine 10 bin kişi katıldı.

2012: Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, Haziran 2012’de, Delikliburun mevkiinin santraller için uygun olmadığını belirterek ÇED süreçlerini durdurdu.

Aralık 2012’de Bartın Termik Santrali ile aynı koordinata Hema Entegre Termik Santrali yapmak için yeniden ÇED başvurusu yapıldı.

2013: 19 Şubat 2013 tarihinde Hema Entegre Termik Santrali ÇED sürecinde yapılmak istenen Halkın Katılımı toplantısı gene halkın tepkisiyle engellendi.

2014: 2014 yılında askıya çıkarılan Hema Entegre Termik Santralinin ÇED başvurusuna 42 bin itiraz dilekçesi verildi.

2016: Termik santral ÇED olumlu kararına karşı 2019 kişiyle iptal davası açıldı. ÇED Olumlu kararı 2018’de Danıştay 14. Dairesi tarafından iptal edildi.

2019: Aynı yere farklı adla yeniden ÇED başvurusu yapıldı. 1/100 bin ölçekli plan değişikliği Kasım’2019’da Danıştay 6. Dairesi tarafından durduruldu.

2020: Zonguldak İdare Mahkemesi 17 Eylül 2020’de termik santral için yapılan 1/5000 ve 1/1000 planlarındaki değişiklikleri de iptal etti.

2020: 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği kararı Danıştay 6’ncı Dairesi tarafından bozuldu. Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi.

2021: 1/25 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı’ndaki değişiklikler Ankara 5’inci İdare Dairesi tarafından iptal edildi.

2022: Hattat Holding, termik santral planı iptal edilen bölgede 17 yıl sonra kömür tesisi yapmak için Bakanlığa başvurup ÇED Gerekli Değildir kararı aldırdı. Bartın Platformu, kararın iptali için 300 kişilik dilekçe ile davacı oldu.

‘Yeni dezenformasyon yasası’yla enflasyon yüzde 100 demek suç olabilir’

Hukukçu Kerem Altıparmak, “sosyal medya yasası” olarak bilinen ve TBMM‘de görüşmeleri devam eden yeni “dezenformasyon” yasası”nın bugüne kadar çıkarılan konuyla ilgili tüm yasalardan daha vahim olduğunu söyledi.

Sosyal medya hesabından bir dizi paylaşım yapan Av. Altıparmak “Yeni sosyal medya düzenlemesinin ne getirdiği tam anlaşıldı mı emin değilim” diyerek örnekler verdi:

“Bunu bir örnekle açıklamak iyi olabilir. Yasa geçtiğinde enflasyon %100 demek suç olabilir. Dahası eğer bunu anonim hesabınızdan derseniz Twitter sizin bilgilerinizi Savcılığa bildirmek zorunda.

Bugüne kadar getirilenlerin en vahimi

Bir başka örnek vereyim. Anonim hesaptan kolluğun şiddet kullandığına dair bir bilgi paylaştınız. Savcılık bunun yalan haber olduğuna karar verirse, Twitter’ın ulusal temsilcisine bu kişinin kimlik bilgilerini bildir diyecek. Twitter bildirmezse Twitter’a erişim engellenecek.”

Altıparmak, aynı durumun seçimler sırasında da gerçekleşebileceği uyarısı yaptı:

“Seçimde yolsuzluk olduğunu söylediniz diyelim. Savcı da bunun yalan haber olduğuna karar verdi. Ve Twitter talep edilen bilgileri vermedi. Seçim günü en çok 4 saat içinde Twitter engellenebilir.”

Ne sosyal medyada ne de muhalefet tarafında bu gelenin ne kadar vahim olabileceğinin görülmediğini düşündüğünü belirten Altıparmak, “Gerçekten bugüne kadar yapılan tüm düzenlemelerden daha vahim bir şey yoldaki” dedi.

Marmara Kültürleri Ağı’nın ilk Mavi Masa buluşması: Sait Faik, ben Deniz ve sen

Adaları ve Boğazları ile Marmara Kültürleri Ağı‘nın ilk Mavi Masa Buluşması “Sait Faik, ben Deniz ve sen” 11 Haziran Cumartesi günü Sait Faik Müze Evi‘nin bahçesinde gerçekleşti. Sabah çocuk atölyeleriyle başlayan etkinlik öğleden sonra sunuşlarla devam etti. Marmara’yı temsil eden mavi masaların etrafında Sait Faik’in denizini, adasını, balığını ve balıkçılarını konuşmak için vatandaşlar #BenimMarmaram diyerek bir araya geldi.

Şubat 2022’den beri çalışmalarına devam eden Marmara Kültürleri Ağı ilk fiziksel etkinliğini hafta sonu gerçekleştirdi. Burgazada’da başlayan etkinlikler yaz boyunca Marmara Adaları’nda ve Çanakkale’de devam edecek.

Çocuk atölyelerine 5-11 yaş aralığında yirmiye yakın çocuk katıldı. Burgazada’da yaşayan Hollandalı sanatçı Koenraad Marinus van Lier çocuklarla bir mozaik atölyesi düzenledi. Atık seramik, taş ve cam parçalarını doğadan toplayan sanatçı hazırladığı çizim üzerinde çocuklarla beraber bu parçaları bir araya getirerek balık figürünü tamamladı.

Sevgi Çekiç’in verdiği baskı atölyesindeyse çocuklar üzerinde farklı figürler olan ahşap baskıları kullanarak kendilerine kumaş çantalar tasarladılar. Ümit Uçay tarafından düzenlenen seramik atölyesinin küçük katılımcıları kendi tasarladıkları ya da kalıpları kullanarak seramik hamurundan kestikleri figürleri atölye sonrasında kurumak üzere evlerine götürdüler. Bir diğer atölye olan kitap kurdu kukla atölyesindeyse çocuklar Zeynep Soref’le birlikte kendi kuklalarını ürettiler.

Ümit Uçay’ın etkinliğin anı defterine düştüğü nottan bir alıntı:

“Üzerimizde Sevgili Sait Faik’in gözleri, miniklerimin güzel yürekleri, deniz, balıklar ve saf yağmur damlaları eşliğinde mis gibi bir gün…”

Başlayan sunuşlar Cem Erciyes moderatörlüğünde yürütüldü. Katılımcılar önce Tilbe Saran’dan “Kaşıkadası’nda” okumasını dinlediler. Sait Faik’in bir gece vakti Burgaz’dan Kaşıkadası’na gidişini anlattığı bu öykünün seslendirilmesiyle etkinliğin ikinci kısmı başladı. Ardından Marmara Yaşasın İnisiyatifi‘nden İlksen Dinçer Baş  “Sait Faik Eserlerinde Çevresel Hafızanın İşlevi” başlıklı sunuşunu gerçekleştirdi. Öncesindeyse 26-29 Mayıs tarihleri arasında Marmara Yaşasın olarak yaptıkları Marmara Kervanı deneyimini dinleyicilere aktardı. Sait Faik’in doğa algısını birkaç eseri üzerinden seçkilerle aktaran İlksen Dinçer Baş yazarın kendi deyişiyle bizi götürmek istediği “yeni, mesut, iyi ve güzel bir dünyanın” işaretlerini kitaplarından örneklerle dile getirdi. Medarı Maişet Motoru’nda anlatılan balık avı ve Alemdağ’da Var Bir Yılan kitaplarından seçtiği kısımları okuyarak yazarın eserlerindeki çevresel hafızanın çevre eylemcilerinin bakış açısını ve mücadele ruhunu nasıl beslediğini paylaştı.

Son sunuş Sait Faik Müzesi küratörü Sevengül Sönmez tarafından gerçekleştirildi. Müzenin dönüşüm hikayesine de bir parça değinen Sönmez bu sunuş için araştırdığı deniz ve edebiyat ilişkisini anlatan bazı kaynakları paylaştı. Halikarnas Balıkçısı, Rıfat Ilgaz, Behçet Necatigil, Buket Uzuner, Zaven Biberyan, Enis Batur, Ferit Edgü, Nazlı Eray ve Ahmet Büke gibi isimlerin eserlerinde karşılaştığımız deniz anlatısına örnekler verdi.

Etkinliğin sonunda müzenin dönüşümüne dair gelen sorular üzerinden diğer yazarların evlerinin mevcut durumu tartışıldı. Sait Faik gibi pek çok yazarın Adalar’da ve İstanbul’da bulunan evlerinin oldukça bakımsız olduğu ve bir an önce müdahale edilmesi gerektiği vurgulandı.

Etkinlik sonunda yapılan ankette katılımcılar Mavi Masa Buluşması’nın üzerlerindeki etkisini “kapsayıcı, paylaşımcı, ilham verici, düşündürücü, hatırlatıcı, ümit verici, keyifli, ferah, sakin” gibi kelimelerle ifade ettiler.

AP komiteleri, ‘AB taksonomisi’ndeki gaz ve nükleeri veto etti

Avrupa Parlamentosu’nun Ekonomi ve Mali İşler (ECON) ve Çevre (ENVI) Komitelerindeki milletvekilleri, doğal gaz ve nükleerin AB Taksonomisi’nde yer almasını veto etti.

Önümüzdeki günlerde Avrupa Parlamentosu, doğal gazla ve nükleerin, yatırım amaçlı çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin bir listesini oluşturan AB sınıflandırma sistemi olan AB Taksonomisi  kapsamında yeşil olarak etiketlenip etiketlenmeyeceğine karar verecek.

 Avrupa Yeşil Mutabakatı‘nın temel aracı olması ve etkisinin Avrupa sınırlarının da dışına çıkması beklenen taksonomi (sınıflandırma) çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetleri belirleyen bir sınıflandırma sistemi oluşturuyor. Bu kapsamda faaliyetlerin altı çevresel hedefe yönelik etkisi performans kriterlerine dayandırılarak değerlendiriliyor: İklim değişikliğini hafifletme; iklim değişikliğine uyum; su ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması; döngüsel ekonomiye geçiş, suyu koruma ve geri dönüşüm; kirliliğin önlenmesi ve kontrolü. Başka bir deyişle, Taksonomi, neyin “yeşil” olarak kabul edilebileceğini ve neyin olamayacağını açıklayan bir mekanizma.

Komite üyelerinin çoğunluğunun bugünkü oylamada karşı oy kullanması, temmuz ayının ilk haftasında yapılması planlanan Genel Kurul için güçlü bir sinyal oluşturuyor. Teklifi veto etmek için 705 milletvekilinin 353’ünün ret oyu gerekiyor.

‘Yeşil yıkama yapmamalıyız’

Bazı milletvekillerinin ve uzmanların kararla ilgili görüşleri şöyle:

Christophe Hansen (EPP  Milletvekili Lüksemburg): Bizim için gaz ve nükleeri sürdürülebilir olarak nitelendirmek ve yeşil finansmanın bu projeleri finanse etmesine izin vermek kabul edilemez. Önümüzdeki yıllarda gaza ve nükleere ihtiyacımız olmayacak demiyorum ama bizim bakış açımıza göre bunu yapmak için sürdürülebilir finansmanı kötüye kullanmamalıyız veya yeşil badana yapmamalıyız.

Emma Wiesner (Renew milletvekili-İsveç): Fosil gazla ilgili sürdürülebilir hiçbir şey yok ve bu yüzden bu tasarıya itiraz etmek benim için çok kolay.

‘Bilimsel bir rezalet’

Markus Ferber (EPP milletvekili-Almanya): Piyasanın nükleer ve gazı sürdürülebilir olarak sınıflandıran yeşil standartlara karşı iştahı yok. Bu, Avrupa Komisyonu‘nun sürdürülebilir finans söz konusu olduğunda piyasa ihtiyaçlarını tamamen görmezden geldiğini bir kez daha gösteriyor.”

Paul Tang (Sosyalist ve Demokratlar Milletvekili -Hollanda): Yasal yeşil badanayı önlemek için partiler arası bir ittifakımız var, çünkü fosil gazı ve nükleeri bir sürdürülebilir enerji biçimi olarak tanıttığınızda olan budur.

Sebastien Godinot (WWF Avrupa Politika Ofisi Sürdürülebilir finans Başkanı): Fosil gazı sürdürülebilir olarak etiketlemek bilimsel bir rezalettir ve güneş ve rüzgardan milyarlarca Euro’luk yatırımı alıp götürebilir. Birçok yatırımcı ve banka gazın Taksonomide “yeşil” olarak etiketlenmesini istemiyor. Parlamento reddetmezse bu yeşil badanalı yasa, AB hukukuna girecek ve tüm AB taksonomisinin güvenilirliğini yok edecektir.”

Monique Goyens (Avrupa Tüketici Örgütü /BEUC Genel Direktörü): Tüketiciler için AB Taksonomisi’nin amacı, yatırım seçeneklerinin sürdürülebilirlik özelliklerini karşılaştırmak için bir araç sağlamaktır. Güvenilir ve karşılaştırılabilir bilgi sağlaması beklenir. Fosil gazı ve nükleeri sürdürülebilir olarak tanıtan bu Yasa ile bunun tam tersi bir dezenformasyon aracı haline gelecek.”

‘Kirlilik, doğurganlığı azaltıyor, penisleri küçültüyor’

Epidemiyolog ve çevre uzmanı Dr. Shanna Swan‘ın  yazdığı ‘Count Down’ adlı kitapta, modern dünyanın insanların üreme gelişimini değiştirdiğini ve türümüzün geleceğini tehdit ettiğini savunuluyor.

Endüstriyel kimyasallar ile doğurganlık ve penis uzunluğu arasındaki bağlantıyı da inceleyen kitapta, kirliliğin daha yüksek erektil disfonksiyon oranlarına, doğurganlığın azalmasına ve küçük penisli doğan bebeklerin sayısının artmasına yol açtığı belirtiliyor.

Swan, kitapta durumu “küresel bir varoluşsal kriz” olarak nitelendirerek, “Dünyanın bazı bölgelerinde, ortalama yirmili yaşlardaki ortalama bir anne, bugün 35 yaşındaki büyükannesinden daha az doğurgan. Çevremizdeki kimyasallar ve modern dünyamızdaki sağlıksız yaşam tarzı uygulamaları, hormonal dengemizi bozuyor ve çeşitli derecelerde üreme tahribatına neden oluyor.” diyor.

Euronews‘in aktardığına göre, kitapta insanların bir türün tehlikede olup olmadığını belirlemek için kullanılan beş olası kriterden üçünü karşıladığına değiniliyor. Dr Swan, “Tehdit koşulları için yalnızca bir tanesi yeterliyken insanlar için mevcut durumda en az üç tanesini karşılıyor” diye konuşuyor.

Plastik baş suçlu

Dr Swan’ın araştırmasına göre, bu bozulmaya, endokrin hormonunun nasıl üretildiğini etkileyebilen, plastik üretiminde kullanılan kimyasallar olan ftalatlar neden oluyor.

Bu kimyasal grubu, bir maddenin esnekliğini artırmaya yardımcı olmak için kullanılıyor. Oyuncaklarda, gıda ambalajlarında, deterjanlarda, kozmetik ürünlerinde ve daha birçok üründe bulunabiliyorlar. Dr Swan, bu maddelerin insan gelişimine kökten zarar verdiğini düşünüyor: “Bebekler artık dünyaya anne karnında maruz kaldıkları maddeler nedeniyle kimyasallarla kirlenmiş olarak giriyorlar”

Dr. Swan’ın 2017’de yaptığı, çalışmasında , yaklaşık 45.000 sağlıklı erkeği kapsayan 185 araştırmayı inceleyen Dr Swan ve ekibi, Batı ülkelerindeki erkekler arasındaki sperm sayısının 1973 ile 2011 arasında yüzde 59 düştüğü sonucuna varmıştı.