Ana Sayfa Blog Sayfa 863

Savcılık, Pınar Gültekin davasındaki ‘haksız tahrik indirimi’ ve beraat kararını istinafa taşındı

Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı, Pınar Gültekin‘i katleden Cemal Metin Avcı’ya uygulanan ‘haksız tahrik’ indirimi ve ‘suça yardım etmek ve suç delillerini gizlemekten’yargılanan aile üyelerine verilen beraat kararını, İstinaf Mahkemesi‘ne taşıdığını duyurdu.

Cemal Metin Avcı hakkında istenen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, suçun ‘canavarca işlenmediği’ kanaatiyle ‘haksız tahrik indirimi’ uygulanarak 23 yıla düşürülmüştü.

İlgili haber: Pınar Gültekin için 13 duruşmadır beklenen adalet, gelmedi: Katile ‘haksız tahrik’ indirimi, kardeşine beraat
İlgili haber: Pınar Gültekin kararına çifte itiraz

27 yaşındaki Pınar Gültekin’i boğduktan ve henüz hayattayken yaktıktan sonra üzerine beton döken katil için uygulanan indirimin gerekçesi ise şöyle açıklanmıştı:

“Sanığın maktule yönelik yakma fiilini gerçekleştirmedeki amacının eziyet çektirmeye yönelik olmayıp maktulün cesedini yok ederek yakalanmaktan kurtulma ve suç delillerini yok etmeye yönelik olduğu gözetildiğinde mahkeme sonuç cezaya etkisi olmamakla birlikte koşulları oluşmadığından söz konusu unsurun somut olayda gerçekleşmediğini kabul etmiştir.”

Maktül ‘haksız’mış, katil ‘öfkeli’ymiş

Mahkeme heyeti, Pınar Gültekin’in katil Cemal Metin Avcı’yı ‘tehdit ettiğini’ ifade ederek gerekçeli kararında şu ifadelere de yer vermişti:

“Maktulün söz konusu haksız fiil içeren davranışlarından duyduğu öfke ile maktule yönelik söz konusu suçu işlediği dikkate alındığında haksız tahrik hükümlerinin uygulama şartlarının tamamının gerçekleştiriği kuşkuya yer verilmeyecek şekilde sabittir.”

Kararın ardından Avcı’nın avukatı Ali Abdullah Erinan da uygulanan indirimi şu ifadelerle savunmuş, Gültekin’i Avcı’yı tehdit etmekle suçlamıştı: “Olayı itiraf eden yer gösteren vicdani sorumluluk hisseden bir kişinin canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak bir insanı öldürmesi de mümkün değildir.”

Bu dil kadın katillerini yüreklendiriyor

Gültekin ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, yazılı bir açıklama yaparak, karara tepki gösterdi, şunları yazarak cinayeti ve dava sürecini bir kez daha anlattı:

  • “Gelinen noktada karşı yanın dosya içeriği ve münderecatı ile örtüşmeyen, manipülatif açıklamaları ile mahkemenin açıkça hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz kararına ilişkin açıklama yapma zarureti hasıl olmuştur.
  • Mahkemeleri yok sayan bir hukukçunun dün akşam katıldığı bir yayında, dosya ile ilgili yeterli bilgi sahibi olmadan uygulanan haksız tahrik indirimi doğrudur, mahkemeleri eleştiremezsiniz, mahkemeleri yok sayamazsınız’ şeklindeki beyanları müvekkil aileyi ziyadesiyle üzmüştür.

Bu dil, diri diri yakıldığı adli tıp raporlarıyla sabit olan, üzerine beton dökülerek dere yatağına atılan, hunharca ve vahşice katledilen Pınar Gültekin’in ölümünü ve bütün kadın cinayetlerini meşrulaştırmaya matuf ‘erkek egemen ve eril’ bir dildir.

Bu dil hunharca ve vahşice işlenen bu cinayeti ve sanığı yargılamak yerine, maktulenin özel hayatını yargılama konusu yapan bir dildir.

Bu dil kadın katillerini yüreklendiren bir dildir. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili asıl mücadele edilmesi gereken bu dildir.

Üniversite öğrencisi olan biricik kızları canice katledilen müvekkiller bu incitici, sorumsuz ve sorunlu dili en basit tabiriyle kınamaktadır.

İlgili haber: Adli Tıp Raporu kesinleştirdi: Pınar Gültekin yaşarken yakılmış
  • “Gerekçeli karar henüz tarafımıza tebliğ edilmemiş olup belirtmek isteriz ki bahsi geçen karar hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsizdir. Gerekçe kendi içerisinde ciddi çelişkiler barındırmaktadır.
  • Mahkemenin gerekçesi, dosya münderecatı ve delil durumuyla örtüşmemektedir. Mahkeme, sanık savunmalarının tamamına itibar edip onların savunmalarına kutsiyet atfederken tarafımızın ve müvekkillerin beyanlarının hiçbirisine itibar etmemiştir.
  • Dahası, Mahkeme, beyanlarımızın yerinde olmadığını ortaya koyma gayesi ile yerleşik Yargıtay içtihatlarının aksine olağanüstü bir gayret içerisine girmiştir.
  • Bu durumu şaşkınlıkla ve üzülerek müşahede etmekteyiz. Hem beraat gerekçeleri hem haksız tahrik gerekçeleri hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsizdir.
  •  Söz konusu gerekçeli kararın basına yansıtılarak üniversite öğrencisi ve hayatının baharındaki genç bir kadının hunharca ve vahşice katledilmesine meşruiyet kazandırılmaya çalışılması sebebiyle şu açıklamayı yapma zarureti hasıl olmuştur:

‘Ezber ve kurgu savunmalar’

  • “Müteveffa Pınar Gültekin 16.07.2020 tarihinde Cemal Metin Avcı tarafından hayatının baharında sevdiklerinden ve yaşamından koparılarak canavarca hisle, eziyet çektirilerek ve tasarlanmak suretiyle katledilmiş, kaybolmasının üzerinden beş gün geçtikten sonra ormanlık bir alanda varilin içerisinde cesedine ulaşılmış, tüm kamuoyu müteveffa Pınar Gültekin’in acısını derin bir şekilde hissetmiş ve bu canice işlenen, işlendiğini gizlemek için türlü yollara başvurulan cinayeti lanetlemiştir. Cemal Metin Avcı, etkisiz hale getirdiği Pınar Gültekin’i demir bir varilin içerisine koyarak odun parçaları ve benzin kullanmak suretiyle önce evin içerisinde, ardından bahçede yakmıştır. Ardından söz konusu varilin üzerine beton dökülerek varilin üzeri betonlaştırılmıştır. Varilin kapağı iyice daraltıldıktan sonra da Dirgeme-Gülağzı yolunun kenarındaki çalılıklar içerisine atılmıştır.
  • Ayrıca Cemal Metin Avcı, telefonunun en son bağ evinden yani cinayetin yaşandığı yerden sinyal vermemesi için 45 dakika kadar uzak bir noktaya gitmiş, burada baz ve sinyal kaydı oluşsun diye çabalamıştır. Ardından SIM kart kırılmış, telefon da birden fazla parçaya ayrılarak farklı noktalara bırakılmıştır. Diğer bir ifade ile cinayetin her bir aşaması detaylı bir şekilde önceden planlanmıştır.
  • Türkiye’de kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusunda haksız tahrik kurumu kötüye kullanılmakta olup yakın geçmişimiz bu örneklerle doludur. Failler çoğu zaman ezber ve kurgu mahiyetindeki beyanlarla haksız tahrik savunması yapmakta, böylece almaları muhtemel cezaları minimize etmeye çalışmakta; ayrıca katledilen kadınları kötü göstermeye çalışmaktadır. Ne yazık ki, Pınar Gültekin davasında da bunun tipik bir örneği yaşanmıştır. Cemal Metin Avcı, aşamalarda değiştirmiş olduğu üç farklı haksız tahrik savunması yapmış olup az önce de belirttiğimiz üzere bu savunma ezber ve kurgudan ibarettir.
Fotoğraf: Alper Şaşmaz / csgorselarsiv.org

‘Delilden yoksun iddialara itibar eden mahkeme’

  • Cemal Metin Avcı soruşturma aşamasında ailesinin ilişkiyi öğrenmesi konusunda Pınar Gültekin’in şantaj ve tehdit ile kendisinden para istediğini ve bu sebepten öldürdüğünü iddia etmiş; iddianamenin kabulünden sonra Cemal Metin Avcı tarafından mahkemeye mektup yazılarak hemcinsi ile zorla ilişkiye sokulduğunu ve bunun videoya çekildiğini, Pınar Gültekin’in de bu konuda kendisinden para istediğini ve bu sebepten öldürdüğünü iddia etmiş; ayrıca son olarak 09.11.2020 tarihli duruşmada da kendisine bıçak çekildiğini ve bıçağın kolunu kestiğini, bu nedenle Pınar Gültekin’i öldürdüğünü ileri sürmüştür. Kendisine çapraz sorgu sırasında sorulan ısrarlı sorularımıza da “bıçaklamasaydı asla öldürmeyecektim” diyerek haksız tahrik savunmasını bıçak olgusuna dayandırmıştır.
  • Cemal Metin Avcı’nın hukuki mesnetten ve aynı zamandan delilden ve hatta emareden yoksun iddiaları üzerine Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Apple’dan birtakım bilgi ve belgelerin temin edilmesi için Amerika Birleşik Devletleri ile adli istinabe işine girişilmiş ve Pınar Gültekin’in ölüm tarihinden iki sene öncesine kadarki tüm geçmişi (video, ses kaydı, mail, yazışma vs.) dosyaya eklenmek istenmiş, diğer bir ifade ile Pınar Gültekin’in özel hayatı araştırılmıştır. Bu hususta tarafımızca defaatle itirazlarda bulunulmuş ve maktulenin özel hayatının yargılama konusu edilemeyeceği ifade edilmiştir. Apple’dan gönderilen yazı cevabına göre Cemal Metin Avcı ile ilgili, Cemal Metin Avcı’nın ileri sürdüğü iddiaların hiçbiri maktulenin hesaplarında bulunamamıştır. Cemal Metin Avcı veyahut müdafileri tarafından da bugüne kadar bu şekilde herhangi bir delil dosyaya ibraz edilmemiş, sadece söylemlerle yetinilmiştir. Belirtmek isteriz ki, eğer gerçekten bu iddialar gerçek olsa idi söz konusu iddialara ilişkin deliller mutlaka mahkemeye sunulurdu.
  • Sanığın sorgusunun yapıldığı celsede tarafımızca sanığa çapraz sorgu işlemi uygulanmış ve sanık aslında maktule ile konuşmak istediğini ancak maktulenin kendisini bıçakladığını, bıçaklanmasaydı öldürmeyeceğini söyleyerek üçüncü kez haksız tahrik savunması yapmış ve bu sefer bıçak olgusuna dayanmak istemiştir. Ancak dosyaya yansıyan tüm delillere göre ortada ne bıçak ne de bıçaklama hadisesi vardır. Zira Cemal Metin Avcı hakkında düzenlenen 21.07.2020 tarihli Genel Adli Muayene Raporuna göre bıçaklanma yarası bulunmamaktadır. Dahası, sanığın adli muayene işlemlerini gerçekleştiren hekim 09.11.2020 tarihli ilk celsede dinlenmiş olup sanıkta kesici-delici alet yaralanması olmadığını ifade etmiştir.

Görüldüğü üzere, sanığın üç farklı şekilde ileri sürdüğü haksız tahrik savunmasını tevsik edecek nitelikte herhangi bir delil bulunmamaktadır. Sanığın savunmasında arkasına sığındığı tanık C. T.’nin beyanı danışıklı ve muvazaalı olup tanığın TCK m. 272’de yer alan “yalan tanıklık” suçunu işlemesi sebebiyle tarafımızca tanık hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulmuştur. Dosya kapsamında gerek soruşturma aşamasında gerekse kovuşturma aşamasında onlarca tanık dinlenmiş olup tüm tanıklardan farklı yönde beyanda bulunan tek tanık C. T.’dir. Şantaj ve tehdit iddiası onlarca tanığa sorulmuş, bu iddialar hepsi tarafından reddedilmiştir.

Sırf sanık istedi diye Gültekin’in özel hayatı yargı konusu yapıldı

  • “Her ne kadar fail Cemal Metin Avcı tarafından müteveffanın kız kardeşi S. G.’nin kolluk aşamasındaki beyanlarına atıf yapılmaktaysa da, kolluk aşamasında S. G.’nin bilgi sahibi sıfatıyla beyanlarına başvurulmuş olup S. G., 09.11.2020 tarihli ilk celsede “Kolluktaki beyanları kabul etmiyorum, ben şoktaydım, önüme ne verdilerse imzaladım, benim kesinlikle böyle beyanım yoktur. Kafalarına göre ifade yazdılar” şeklinde ifadede bulunmuş ve soruşturma aşamasında kolluk personelinin ifadesini manipüle ettiğini açık yüreklilikle anlatmıştır.
  • Aksine onlarca tanık beyanı varken tek bir tanık anlatımı ile -ki danışıklı ve muvazaalıdır- haksız tahrik kurumunu uygulamak, kurumun getiriliş amacına dahi uygun olmayıp tamamen garabet mahiyetinde bir uygulamadır. Kaldı ki, sanığın kendisi dahi sürekli değişen haksız tahrik savunmalarında ve bıçaklama iddiasında bulunurken ilk başta dermeyan etmiş olduğu haksız tahrik savunmasına itibar edilmesi ve aksine onlarca tanık beyanı varken bu tanık beyanlarının görmezden gelinmesi de usule uygun değildir.
  • Arkadaşlık ilişkisi yaşayan iki kişi arasında para alışverişi sadece ve sadece 8 bin TL olup bu da müvekkilin verdiği paraların iadesi ve kiraya ilişkindir. Nitekim maktule, dönem dönem cafelerde çalışmış ve reklamlarda oynamış olup 8 bin TL gibi bir parasının bulunması gayet doğaldır. Dahası, günümüz şartlarında iki kişi arasındaki 8.000 TL tutarındaki para transferi son derece normal olup bu miktar ile şantaj yapılmasının beklenmesi de hayatın olağan akışına, mantık ve fizik kurallarına aykırıdır. 8 bin TL tutarındaki alışveriş, haksız tahrike delil olamayacaktır.
  • Sanık, kendisinin hemcinsi ile girmiş olduğu cinsel ilişkisinin videosu üzerinden kendisine şantaj yapıldığını ileri sürmekteyse de sanığın bu konuda hiçbir zaman adli makamlara şikayette bulunmadığını da kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz. Sanık iddiasına ilişkin hiçbir bilgi veyahut belge sunamamıştır. Dahası, sırf sanık istediği için müteveffanın mailleri dahi incelenmiş; ancak maillerde de böyle bir hadise bulunamamıştır. Sanığın kendi maillerini değil de müteveffanın maillerini inceletmesi bir başka garabet olarak karşımıza çıkmaktadır.

  • Başta da söylediğimiz üzere, amaç hayatının baharında diri diri yakılarak canice katledilen ve beton dökülerek dere yatağına atılan maktule Pınar Gültekin’i kötü göstermektir. ŞAYET ORTADA GERÇEKTEN BİR HAKSIZ TAHRİK VARSA; NİÇİN BAHSİ GEÇEN HERHANGİ BİR VİDEO, KAYIT, BİLGİ , BELGE SANIKLAR VE MÜDAFİLERİ TARAFINDAN DOSYAYA SUNULMAMIŞTIR? Bütün özel yazışmaları muhafaza eden sanık niçin böyle bir şantaj ve tehdit video, bilgi, mesajını dosyaya sunamamıştır? Hakeze maktule Pınar Gültekin’in telefonu Amerika Birleşik Devletleri’ne yazılan müzekkereye cevaben apple şifresinin verilmesi üzerine mahkemece Siber Suçlar’a gönderilmiş ve Siber Suçlar tarafından geriye etkili 2 yıl için yapılan inceleme neticesinde, sanığın iddia ettiği haksız tahrike konu olan video, mesaj, kayıt herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı mahkemeye bildirilmiştir.

Ortada iddia edilen mesaj, video, kayıt yokken sadece sanık ifadesi ve onlarca aksi tanık beyanı varken bir tanığın danışıklı muvazaalı ifadesine dayanarak haksız tahrik kurumunu uygulamak hukuken ve fiilen kabul edilemez mahiyettedir.

  • Adli Tıp 3. Üst Kurulu’nun raporlarına göre Pınar Gültekin’in hayatta iken yangına maruz kaldığı, diğer bir ifade ile yakıldığı sırada hayatta olduğu tartışmasızdır. MAHKEMENİN HENÜZ CANLIYKEN DİRİ DİRİ YAKILDIĞI ADLİ TIP RAPORLARIYLA SABİT OLAN MAKTULE PINAR GÜLTEKİN’İN ÖLDÜRÜLMESİNİN CANAVARCA HİSLE VE EZİYET ÇEKTİRİLEREK OLMADIĞI ŞEKLİNDEKİ TESPİTİ DAHİ TEK BAŞINA BU MAHKEMENİN İMZA ATTIĞI HUKUKSUZ KARARIN VAHAMETİNİN NET BİR GÖSTERGESİDİR.

  • Varil, Cemal Metin Avcı ve Mertcan Avcı tarafından birlikte yakılmış, dahası Cemal Metin Avcı olay yerini bir süreliğine terk ettiğinde Mertcan Avcı olay yerinde kalarak yangını kontrol etmeye devam etmiştir. Mertcan Avcı, abisinin eylemine suç genel teorisine göre ortak hakimiyet kurmuş olmasına rağmen hakkında beraat kararı tesis edilmiş, hukuk bir kez daha katledilmiştir. Hatırlatmak isteriz ki, Cemal Metin Avcı, kardeşine “bozuk kokoreçleri yakıyordum” dediğini iddia etmiş, bu söylem de Mertcan Avcı tarafından tekrarlanmıştır. O halde, mahkemenin bu akıl tutulması mahiyetindeki ve o esnada öldürülmeye çalışılan Pınar Gültekin ile adeta dalga geçen savunmaya itibar ettiği anlamı ortaya çıkmaktadır. Sözde bozulan kokoreçler neden çöpe atılmamakta, atıl/kadük bir bağ evinde yakılmaktadır? O güne kadar orada hiç kokoreç yakılmamışken o gün yakıldığı iddiası neden Mertcan Avcı tarafından sorgulanmamıştır? Bu iddiaya inanmak akıl almaz bir tutumdur.
  • Cemal Metin Avcı, henüz suçunu itiraf etmemişken, polis, kamuoyu ve kolluk hadiseyi bilmiyorken, 20.07.2020 tarihinde gece 22:30 sularında, sanıklar Eda Karagün (Avcı), Ayten Avcı, Selim Avcı ve Şükrü Gökan Orhan atıl/kadük bağ evine gitmiş ve evi kontrol etmiştir. Bağ evine gitmeden önce Cemal Metin Avcı’nın avukatı D. U. ile ofisinde görüşen şahıslar, ofisten çıkıp bağ evine gitmiş, bağ evindeyken de D. U. ile uzunca görüşmeler gerçekleştirmişlerdir (D. U., yargılamaya tanık sıfatı ile çağrılmış; ancak tanıklıktan çekinme hakkını kullanmıştır). Cinayetin itirafından önce bağ evine toplu halde neden gittiklerine dair sürekli birbiriyle çelişen ifadeler veren ve “boya badana için gidildi” şeklinde akla-mantığa aykırı iddialar ileri süren, ifadeleri noktası virgülüne aynı olan bu şahıslar hakkında da Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, tarafımızca işbu karara itiraz edilmiş ve itirazımız da reddedilmiştir.

Dört reddi hakim taleebimiz de reddedildi

  • Olağan kanun yolları tükenmiş olmasına rağmen tarafımızca olağanüstü kanun yolu olan ve CMK m. 309’da yer alan Kanun Yararına Bozma’ya başvurulmuş, talebimiz Adalet Bakanlığı tarafından haklı görülerek dosya Yargıtay’a gönderilmiş ve Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından ret kararı bozulmuştur. Söz konusu bozma kararının ardından Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bahsi geçen şahıslar hakkında TCK m. 281 uyarınca “Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme” suçundan kamu davası açılmış, savcılık makamınca esas hakkında mütalaada bahsi geçen şahısların cezalandırılması istenmiş; ancak Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanıkların birbirleri ile çelişen ve hatta kendi içinde de hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında değişen mesnetsiz savunmalarına itibar edilerek herhangi bir cezai işlem uygulanmama yoluna gidilmiştir.
İlgili haber: Pınar Gültekin’in annesi hakkında dava açıldı
İlgili haber: Pınar Gültekin cinayetinde tutuklu Mertcan Avcı tahliye edildi

Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tarafsız ve bağımsız olmadığı, bütün duruşma zabıtlarına da yansıdığı üzere tarafımızca defaatle dile getirilmiştir, her defasında haykırılmıştır.

Mahkemenin acılı aileye yaklaşımı (ailenin defalarca duruşmadan kovulması ve anne Şefika Gültekin’in Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet edilmesi ve bu nedenle halihazırda yargılanması), ABD’ye müzekkere yazılarak maktulenin ölüm tarihinden iki sene öncesine kadar tüm özel hayatının araştırılmaya çalışılması, cinayette müşterek fail olan (bir diğer ifade ile ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan) Mertcan Avcı’nın yargı teamüllerine aykırı şekilde, henüz sorgusu yapılmadan adli kontrol hükümleri dahi uygulanmaksızın tensiben tahliye edilmiş olması gibi hususlar sebebiyle Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin tarafsız olmadığı gerekçesiyle tarafımızca dört kere hakimin reddi kurumuna başvurulmuş, ayrıca 28.05.2021 ve 08.04.2022 tarihlerinde HSK’ya şikayet edilmiştir. Hakimin reddi taleplerimiz ve buna ilişkin itirazlarımız da reddedilmiştir. HSK şikayetlerimiz ile ilgili olarak tarafımıza herhangi bir dönüş henüz olmamıştır.

  • Görüldüğü üzere, Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tarafsız ve bağımsız olmadığı, kamu vicdanına ve dosyadaki maddi delillere örtüşmeyecek şekilde haksız tahrik hükümleri uygulayabileceği ve hatta beraat kararı verebileceği, bir başka anlatımla bize göre açıkça hukuksuz olan beraat kararlarını verebileceği tarafımızca önceden tahayyül edilmiş ve bu durum hemen hemen her celsede tarafımızca mahkeme heyetinin yüzüne karşı açıkça söylenmiştir.
  • Soruşturmanın ilk gününden günümüze kadar mevcut hukuki düzen içerisinde hukuki açıdan başvurulabilecek – olağanüstü kanun yolları dahil- adli ve idari her türlü yola başvurulmuştur. Ancak gelinen aşamada açıkça hukuk garabeti mahiyetindeki karar tesis edilmiştir. Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin işbu kararına karşı gerek tarafımızca, gerek Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gerekse Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Adaletin tecelli edeceği, maddi gerçeğin ortaya çıkacağı hakkaniyet zemininde bir kararın istinaf ve temyiz aşamasında verileceğini umut ediyoruz. Gereğini kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.”

Erzincan İliç’te siyanür sızıntısı olan madenin faaliyetleri durduruldu

Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı 2010’dan beri faaliyette olan Çöpler Köyü’ndeki Çöpler Altın Madeni tesisindeki faaliyetler durduruldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre; Erzincan İliç’te boru hatlarındaki arıza nedeniyle çevre kirliliğine neden olan altın madeninin faaliyeti durduruldu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İlave çevresel iyileştirme çalışmalarının tamamlandığı Bakanlığımız Denetim ekiplerince tespit edilene kadar tesisin çalışmasına izin verilmeyecek”

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı madencilik firmasına 16 milyon 441 bin Türk lirası idari para cezası kesildiğini ve suç duyurusu yapıldığını açıklamıştı.

İlgili haber:  Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Maden işletmesinin atıkları çevreye yıllardır büyük zararlar veriyor. Madenin bölgeye getirdiği son çevre felaketi ise içerisindeki sıvıda siyanür olan boruların birisinin kırılması sonucu yaşanmıştı. 21 Haziran’da madenin borularından biri kırılmış ve 20 ton civarında siyanür bulunan solüsyonun borulardan çevreye yayıldığı bildirilmişti. 

İlgili haber: Erzincan halkı siyanür soluyor

Olay gününe ilişkin jandarma tutanağında ise yırtılan boru içerisinde yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun liç sahasına ve yola aktığı belirtilmişti.

İlgili haber: Erzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi
Şirketten açıklama ancak günler sonra bugün gelmişti. Şirket sosyal medyada yapılan paylaşımları yalanlarken siyanürün sızdığı iddiasını ise doğrulamıştı.
İlgili haber: Siyanür saçan maden şirketinin buharlaştırıcıları mecliste
Maden işletmesinin çevreyi kirletmesi gerekçesiyle Anagold Madencilik hakkında soruşturma başlatıldı. Cumhuriyet Başsavcılığı sızıntı iddialarıyla ilgili “çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesi” hükmünü içeren 182’nci maddesinde düzenlenen “çevrenin taksirle kirletilmesi” suçuyla soruşturma başlatmıştı. 
İlgili haber: HDP’li Kenanoğlu Bakanlığa Erzincan’da siyanür saçan madeni sordu

Konuya ilişkin 24 Haziran’da Erzincan Valiliği tarafından yapılan açıklamada ise tam olarak şu ifadelere yer verilmişti:

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, İzleme ve Denetim Daire Başkanı Başkanlığında, İl Müdürlüğümüz teknik personellerince sahada gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılmış, yapılan tespitte bölgedeki mevsimsel akış gösteren hiçbir devreye karışma olmadığı, Fırat havzasına gözlemsel olarak ulaşmadığı tespit edilmiştir.”

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu tarafından dün yapılan açıklamada ise Valilik tarafından olayın gerçekleşmesinin üstünden 4 gün geçtikten sonra yapılan açıklamada ‘hiçbir dereye karışma olmadığı, Fırat Havzasına gözlemsel olarak ulaşmadığı tespit edilmiştir’ denilmektedir. Burada öncelikli olarak sorgulanması gereken Erzincan Valiliğinin açıklama yapması için neden 4 gün beklediği ve bu süre içerisinde neler yaptığıdır” denilmişti.

Ne olmuştu?

2020’de siyanürlü atık barajı çevresinde gerçekleşen toplu kuş ölümlerinden sahibi şirket sorumlu tutulmuştu. Tesiste artırımın olması halinde Fırat Nehri’ni öldüreceği söylenmiş, çevre aktivistleri tarafından tepki gösterilmişti.

İasos Antik kentine liman için ÇED onayı verildi

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Kıyıkışlacık köyünde yapılmak istenen 2. Maden Yükleme Limanı‘nın Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci sona erdi ve ÇED onayı verildi.

Bölge halkı ve yerel STK’lerin karşı çıktığı proje için Muğla Valiliği 28 Aralık 2020 tarihinde “ÇED gerekli değildir” kararı vermiş, halkın eylemleri ve dava açılmasının ardından karar geçen mayıs ayında kaldırılmıştı.

Haziran sonunda yapılmak istenilen Halkın Bilgilendirme Toplantısı da yörede yaşayan vatandaşların tepkileri sonucu iptal olmuştu.

İlgili haber: Muğlalılar maden yükleme limanı projesine tepkili: ÇED toplantısı engellendi

Yük Tahmil ve Tahliye İskelesi ve Dip Tarama Projesi, Ayyıldız Madencilik ve Yükleme A.Ş. tarafından gerçekleştirilmek isteniyor. Güllük Körfezi içerisinde yapılmak istenen proje alanının kıyısında İasos Antik Kenti bulunuyor.

HAlkın Katılımı Toplantısı öncesinde konuşan bölge halkından Neşe Tuncer “Burada limanı yapmak demek sadece insanın değil, doğal ortamın ekolojinin, hayvanların kuşların hepsinin yok edilmesi yaşamlarının sona ermesi demektir. Güllük körfezinde bir liman baş belası iken ikinci bir liman ile burada yaşamı kabusa çevirmek isteyenlere izin vermeyeceğiz” demişti.

Limanın Güllük Körfezi’nde geçimini balıkçılıkla sağlayan yüzlerce kişinin de işsiz kalmasına yol açacağı belirtiliyor.  Doğal ve tarihi varlıklarının yanı sıra eşsiz bir turizm alanı olan koyda  liman olarak planlanan alanda deniz dibi taraması da yapılacak. Böylece denizdeki doğal varlıklar ve tarihi eserler de yok olacak.

Dava açılacak

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından geçen cuma onaylanan ÇED raporuyla ilgili İasos Mahalle Meclisi Derneği’nden yapılan açıklamada, “30 gün içinde açılacak idari davayla yaşam alanlarımızı savunmaya devam edeceğiz” denildi.   

 

Boğaziçi Direnişi’nde 540’ıncı gün!

Bugün itibarıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan rektörler Melih Bulu ve Naci İnci’ye ve bu kişilerin yaptıkları atamalara itiraz eden akademisyenlerin protesto eylemi 540’ıncı gününü doldurdu.

Rektör İnci’nin ilgili kurullarının hiçbirini muhatap almadan ve  şeffaf olmayan bir şekilde Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının üç yüz beşinci, 30 Temmuz günü gerçekleştirilen oylamada akademisyenlerin yüzde 95 oranında rektör adaylığına karşı olduğu açıklanan İnci’nin Matematik Bölümü tam zamanlı öğretim üyesi Mohan Ravichandran’ı hiçbir gerekçe göstermeden görevden almasının ise iki yüz yirmi dördüncü gününde, akademisyenler yine sırtlarını rektörlük binasına döndü.

Fotoğraf: Can Candan

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri haftanın her iş günü olduğu gibi bugün de 12:15’te #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek arkalarını 367’inci kez rektörlük binasına döndüler.

Fotoğraf: Can Candan

Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “Kabul Etmiyoruz”, “Vazgeçmiyoruz” ve “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite” yazan dövizler taşıdılar.

‘Zenginlerin aşırı kârına uygulanacak vergilerle yoksulların gıda krizi hafifletilebilir’

Fiona Harvey (The Guardian), Rory Challands (Al Jazeera), Manka Behl ve Sunil Warrier‘ın (Times of India) Oxfam Uluslararası İcra Direktörü Gabriel Bucher ile yaptığı bu röportaj, Yeşil Gazete’nin de parçası olduğu küresel gazetecilik ağı Covering Climate Now (CCNow)  işbirliğinin bir parçasıdır.

*

Oxfam‘ın Yönetici Direktörü Gabriela Bucher, Covid-19 pandemisi sürecinde ve sonrasında büyük karlar elde eden gıda, fosil yakıt ve ilaç şirketlerine aşırı kazanç vergisi getirilmesi gerektiğini söylüyor.

Bu fazla gelir üzerinden küresel çapta uygulanacak yüzde 90’lık bir vergi, yaklaşık 490 milyar dolar getirebilir: Bucher bunun, yüz milyonlarca insan için felaket seviyesine varan gıda krizini çözmek ve dünyanın sürdürülebilir gıda sistemleri kurmasına giden yolun taşlarını döşemek için kullanılabileceğini söylüyor:

“Karşı karşıya olduğumuz gıda krizi son derece ciddi ve muhtemelen benzeri görülmemiş. Acilen hayat kurtarmak için yeterli fon yok ve aynı zamanda uzun vadede temel nedenlerle de ilişkili. Hızlı hareket etmezsek, devam edecek ve gerçekten felaket seviyelere ulaşacak.”

Bucher, gelişmiş ülkelerdeki yoksulların geçim krizini ve gelişmekte olan dünyadaki yapı açlığını hafifletmek için beklenmedik bir verginin kullanılabileceğini savunuyor.

Fosil yakıt, gıda ve ilaç sektörüne işaret ederek “Büyük şirketlerin çok önemli karlar elde ettiğini ve bunları pandemi sırasında elde ettiğini biliyoruz” şeklinde konuşan Bucher, “Pandemi sırasında ne kadar fazla kâr olduğunu hesapladık ve fazla kârı vergilendirmek, hem daha zengin ülkelerdeki en çok etkilenen nüfus için kaynak üretecek hem de yardım açısından taahhütleri yerine getirebilecek ve dünyanın en kötü acısına karşılık vermektir” diyor.

Oxfam’ın verilerine göre gıda ve enerji milyarderleri, iki yıl öncesine göre 453 milyar dolar daha zengin.

“Böyle bir vergi, gıda sistemini gelecekteki krizlere karşı desteklemek için fon da üretecektir. Bu aynı zamanda daha uzun vadeli gıda güvenliği sorunlarını da etkileyecektir. Çünkü şimdi önemli olan hayat kurtarmak, ancak aynı zamanda toplulukların dirençli olmasını sağlayacak sistemleri yaratmak da çok önemli.”

Gabriela Bucher

Oxfam’a göre, yaklaşık 200 milyon insan ciddi açlık ve hatta kıtlıkla karşı karşıya, özellikle Afrika Boynuzu, Afganistan ve Yemen çok kötü etkilendi.

Afrika Boynuzu’nda son 40 yılın daha kötü bir kuraklık da dahil olmak üzere iklim krizinin yol açtığı aşırı hava koşulları; birçok ülkenin gıda rezervlerini tükettiği pandemi süreci ve artan fosil yakıt ve gübre maliyeti ile birleşti.

Büyük bir tahıl, yağ ve gübre üreticisi olan Ukrayna’daki savaş, felaketi daha da artırdı.

Bucher, “Bu aynı anda birçok krizin birleşimi; bir polikriz” diyot: “Yaşam maliyeti krizi diyoruz, dünya çapında böyle anılıyor. Ancak en yoksul ülkelerdeki birçok insan için bu, gerçekten hayatta kalma mücadelesidir.”

İlgili haber: Türkiye’de gelir adaletsizliği: En zenginler toplam gelirin yarısını, en yoksullar yüzde 6’sını alıyor

Bucher ayrıca, bu hafta Almanya‘da bir araya gelen G7 ülkelerinin liderlerini, en yoksul ülkelerin borç geri ödemelerini iki yıl süreyle askıya almaya çağırdı.

Gelişmekte olan ülkeler, aldıkları borçlara hızla eklenen faiz ücretleri ile karşı karşıya kalıyor ve birçoğu, pandemi sonrası ekonomilerini canlandırmakla ve yükselen enflasyonla başa çıkamazken; temerrüt tehlikesiyle karşı karşıya.

İlgili haber: Gıda krizine çözüm olarak yeşil ekonomi ilkeleri

“Bazı ülkeler borç konusunda gerçek bir stres yaşıyor, ayrıca zengin dünyadaki faiz oranlarındaki değişiklikler, borcun daha pahalı hale geldiği anlamına geliyor. Bu nedenle, bu hafta G7 liderlerini, 2022 ve 2023  borç geri ödemelerini iptal etmeyi gerçekten düşünmeye çağırıyoruz; bu yoksul ülkeler için 43 milyar dolar ediyor. Şu an birçok insanın içinde olduğu kıtlığı yenmek ve güvenli geçim kaynakları için daha uzun vadede yatırım yapabilmek için harcanabilecek para.”

Dünya çapında en az 2 bin 700 milyarder var, ancak servet vergileri ülkelerin toplam vergi gelirlerinin yalnızca yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturuyor.

Oxfam’a göre, pandemi ve gıda krizi yalnızca gıda sektöründe en az 62 yeni milyarder yarattı.

Dünyanın en zengin yüzde 1’i, en yoksul yüzde 50’nin iki katı kadar sera gazı emisyonu üretiyor.

“Aşırı zenginlik ve servetin sürdürülebilir bir gezegenle uyumlu olduğunu düşünmüyoruz. 2022’de sahip olduğumuz seviyede bir gıda krizinin olması ahlaki olarak kabul edilebilir değil ve hepimizin sorumluluk alıp harekete geçmemiz gerekiyor.”

Bucher, sorunun kaynakların dağılımında ve tüketimde olduğunu söylüyor:

“İnsanların açlıktan öldüğü bir dünyada yaşayamayız. Yeterli kaynak var. Yeterli yiyecek var. Dünyanın bir yerindeki eylemlerimizin dünyanın diğer tarafında etkileri olduğunu anlamalıyız. İklim krizi, bunun en açık şekilde göründüğü yer.”

Bingöl’de madene verilen ‘ÇED Olumlu’ kararına karşı köylüler mücadeleye başladı

Haber: Fırat BULUT

 *

Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Eskikavak, İlbey, Cevizli, Aysaklı köylerini kapsayacak maden projesine karşı bir araya gelen köylüler ‘mücadele’ kararı aldı.
Bingöl Metal Madencilik şirketi tarafından yapılması planlanan “Kompleks Cevher (Kurşun Çinko Gümüş) Maden Ocağı Projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 9 Haziran 2022’de ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu‘ kararı verdi.

Bakanlığın sitesinde yer alan bilgilere göre yaklaşık 500 hektarlık bir alanda kurulacak maden ocağı ile yıllık 25 bin ton cevher ve 37 bin 500 ton pasa üretileceği öngörülüyor.

Kurşun-Çinko-Gümüş maden ocağı projesinin ilk gündeme geldiği 2011’den başlayarak basın açıklaması, panel, protesto eylemleri ile planlanan projenin Peri Vadisi‘nde ekolojik yıkıma yol açacağı uyarısında bulunan köylüler ve sivil toplum kuruluşları Bakanlığın proje için ‘ÇED Olumlu’ kararı vermesi üzerine harekete geçti.

Eskikavak-Arek Köyü Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği öncülüğünde projeden etkilenecek köylüler ve sivil toplum kuruluşları toplantılar gerçekleştirerek projeye karşı mücadeleyi yükseltme kararı aldı.

Eskikavak Arek Köyü Çevre Koruma ve Güzelleştirme Dernek Başkanı İbrahim Kudiş, köylülerle yapılan toplantı sonrası yazılı açıklama yayınlayarak duyarlılık çağrısında bulundu.

Maden projesinin daha önce iptal edildiğinin hatırlatıldığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bingöl Metal Madencilik A.Ş tarafından bölgemizde planlanan maden çıkarma çalışmasına karşı 2018 tarihinde Erzurum Bölge Mahkemesi’nde açtığımız dava neticesinde mahkeme tarafından projeyi durdurma kararı verilmiştir. Mahkemenin tayin ettiği bilirkişi heyetinin hazırladığı rapora göre maden çalışmasının bölgede yaşamı yok edeceği açıkça ifade edilmiştir.”

‘Yaşam alanlarımızdan vazgeçmeyeceğiz’

Maden şirketinin mahkeme kararına rağmen ranttan vazgeçmediği belirtilerek “Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da ÇED Olumlu kararı vererek rantı tercih etmiştir. Bu durumu kabul etmemiz mümkün değildir. Her türlü hukuki ve meşru mücadelemizi hep birlikte vereceğiz. Yaşam alanlarımızdan vazgeçmeyeceğiz ve her türlü mücadeleyi yürüteceğiz” denildi.

Köylüler adına yapılan ortak açıklamada bölgedeki yaban yaşamına da dikkat çekilerek şöyle denildi:

“Bölgede mezarlarımız var, anılarımız, hayallerimiz var; ötesi bizimle birlikte yaşayan canlılar var. Bütün bunların ranta kurban edilmesini istemiyoruz. Dayanışma içerisinde olan köylüler ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte, bölgemizi 26 ton dinamitle yok edecek bir projeyi kabul etmiyoruz.”

‘Bu bir vahşet, vazgeçin’

Açıklamanın devamında “Bölgenin bir yanı kuzey fay hattı, diğer tarafı Özaltın baraj kapsamında. Hangi mantık, hangi hukuk, hangi adalet bu duruma müsaade ediyor anlamak mümkün değildir. Bingöl Metal Madencilik şirketinin yetkilerine sesleniyoruz; bu bir vahşettir bundan vazgeçin biz haklıyız kazanacağız” denildi.

‘Baraj, HES ve madencilik faaliyetleri bölgenin ekolojik dengesi ve kültürel mirasını yok etti’

Kompleks Cevher Ocağı projesi ilk olarak 2011’de Bingöl Valiliği’nin ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı vermesi ile gündeme gelmişti. Daha sonra şirket kapasite artışı için başvuruda bulundu. Bingöl Valiliği, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından 2014’te kapasite artışı için de ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilmişti. Buna karşı yörede yaşayan dört yurttaş tarafından dava açılmış, Erzurum İdare Mahkemesi 2018’de ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararlarını iptal ederek projeyi durdurmuştu.

Kiğı’ya bağlı Eskikavak Köyü’ndeki maden projesine dair yerel mahkemenin verdiği iptal kararı 2019’da Danıştay 6. Dairesi tarafından onandı.

Yargı sürecinde dosyanın gönüllü avukatlığını yapan Dersim Barosu önceki Başkanı Barış Yıldırım da proje için ÇED Olumlu Raporu verilmesine tepki gösterdi. Sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi :

“Bingöl’de inşa edilen Baraj ve HES’ler ile yürütülen madencilik faaliyetleri adeta bölgenin tüm ekolojik dengesini ve kültürel mirasını yok etti… Bingöl Kiğı Eskikavak Köyü’nde planlanan madencilik projeleri için verilen ÇED kararlarına karşı açtığımız davalarda iptal kararları almıştık… Şimdi de ‘ÇED Olumlu’ kararı alınmış. Yörede tescilli yapılar bulunuyor. Ülkemizin en büyük su toplama havzasına sahip nehri Fırat’ın ana kolları ya Munzur ve Bingöl Dağları’dan hayat buluyor ya da ilimiz sınırlarında birleşiyor… Fırat havzası ekolojik önemi ve kültürel mirası ile evrensel ölçekte bir sahadır… İlk medeniyetlere beşiklik etmiş bir alan…”

Proje alanı içerisinde Şeytan Dağları ve Perisuyu Önemli Doğa Alanı (ÖDA) ve Önemli Kuş Alanı (ÖKA) içerisinde bulunuyor. ÇED alanlarına yaklaşık bin 700 metre mesafede Görgeç Kalesi, ÇED Alanı 1. poligona yaklaşık bin 960 metre mesafede kuzey istikametinde Topraklı Manastırı ve ÇED Alanı 2. poligona yaklaşık 3 bin 450 metre mesafede manastır bulunuyor.

Peri Vadisi’nde endemik bitki türleri, nesli tükenme tehlikesi altında olan yaban keçisi, çengel boynuzlu dağ keçisi, vaşak gibi türler başta olmak üzere çok sayıda yaban hayvanı bulunuyor.

Gazi Koşusu’nda ayağı kırılan yarış atı Dollar Man öldürüldü

Veliefendi Hipodromu’nda dün düzenlenen 96. Gazi Koşusu‘nu Özcan Yıldırım‘ın jokeyliğini yaptığı Secret Power adlı at kazanırken, yarış sırasında gerçekleşen bir kazada ayağı kırılan üç yaşındaki Dollar Man öldürüldü.

Yarış, Covid-19 pandemisi nedeniyle iki yıldır seyirciye kapalıydı.

Bu yıl yaklaşık 40 bin kişinin takip ettiği yarışta, 10 numaralı Dollar Man, 1600 geçilirken sakatlandı. Yarışı bırakmak zorunda kalan hayvanın jokeyi Kadir Tokaçoğlu sakatlanan atının üstünden inerek koşuya devam etmedi. Yarışın tamamlanmasının ardından kontrolleri  yapılan atın arka ayak bileğinde kırık olduğu anlaşıldı.

#AtYarışıZulümdür

Yapılan kontroller sonrası sahibi Ender Karaman‘ın isteğiyle hayvanın “uyutulmasına” karar verildi.

Konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklama yapan gazeteci ve vegan aktivist Zülâl Kalkandelen şunları söyledi:

“Bu haberi medyada göremezsiniz. Çünkü yarış pistlerinde can veren atları kimse umursamaz! Bugün Gazi Koşusu’nda 3 yaşındaki at #DollarMan sakatlandı, iğneyle öldürüldü! #AtYarışıZulümdür”

Atların vücutlarındaki 205 kemiğin 80’inin bulunduğu bacaklarında kırılma veya benzeri bir travma oluşması halinde uyku da dahil olmak üzere günün çoğunu ayakta geçirdikleri için, iyileşme süreçleri daha zor ve uzun oluyor.

Ancak zahmetli de olsa iyileşmeleri mümkün. SakatlanaDn bir atın öldürülüp öldürülmeyeceğinin tek karar mercii ise sahibi. Sahibi ata bakmayı sürdürmek isterse, normal şartlarda ayağı/bacağı kırılan bir atı öldürmek için hiçbir neden bulunmuyor.

 

İtalya’da tarihi kuraklık: Acil durum ilan edildi

İtalya, son yılların en ciddi kuraklığıyla karşı karşıya. Ocak ile mayıs ayları arasında, 1800’lü yıllardan bu yana en düşük yağış rekorunun kırıldığı ülkenin en uzun nehri Po‘da su seviyesi son 70 yılın en düşük seviyesine geriledi.

Geçen kış bölgenin aldığı kar yağışı da mevsimsel ortalamanın yüzde 50 altında gerçekleşmişti. Bu, 20 yılın en düşük seviyesi. Nehri beslemek için rezervuar görevi gören Alpler‘in buzulları da her yıl küçülüyor. Po Nehri’nin doğduğu, Fransa sınırına yakın bir dağ olan Monte Viso’da, permafrost eriyor ve kayaların parçalanmasına neden oluyor.

İlgili haber: İklim Krizi: İtalya’nın en uzun nehri Po kuruyor, tarım alanlarını deniz suyu basıyor

Ülkedeki Tarım Üreticileri Konfederasyonu da bu yıl yüzde 30 ile yüzde 40’lık ürün kaybı beklediklerini duyurdu. Bu nedenle, tarım sektöründe ekonomik kaybın 3 milyar Euroyu bulacağı tahmin ediliyor.

Milano Belediye Başkanı Giuseppe Sala ise birçok kuraklık tedbiri aldıklarını açıkladı. Tedbirler arasında kentteki süs havuzlarının suyunun kesilmesi, yeni dikilen ağaçlar dışında kamuya ait alanlardaki çimler ve yeşil alanları sulayan fıskiyelerin kapatılması bulunuyor.

Sala vatandaşlardan da bitkileri temizlemek ve sulamak için içme suyu kullanımını en aza indirmelerini istedi.

Yeni sıcak dalgası uyarısı

Kuraklık nedeniyle Milano’nda da içerisinde yer aldığı Lombardiya bölgesinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini belirten Sala, sıcaklıkların haftalardır 30 santigrat derecenin üzerinde olduğunu ve yakın zamanda yeni bir sıcak dalgasının beklendiğini söyledi.

“Kuraklık acil durumu devam ediyor ve önlemler alınmalı” diyerek herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini belirten Belediye Başkanı, ayrıca enerji tüketimini azaltmak ve dolayısıyla elektrik kesintisi riskini azaltmak için ofis, dükkan ve evlerdeki klimaların 26 derece ve üzerinde tutulması gerektiğini de kaydetti.

Başpiskopostan yağmur duası

Bu arada Başpiskopos Mario Delpini de Milono’nun eteklerindeki çiftçi topluluklarına hizmet eden üç kiliseyi ziyaret etti, kilise görevlileriyle birlikte yağmur duasına çıktı.

Aziz Martin Olearo di Mediglia Kilisesi’nin önündeki bir tarlayı kutsamak için kutsal suyu kullanan Delpini, insanın doğayla ilişki biçimindeki savurganlığa dikkat çekerek, doğal kaynakların israfı ve sömürülmesinden kaçınılması gerektiğini söyledi.

Öte yandan, olağandışı sıcaklık ve yağış eksikliği İtalya’daki krizin şu andaki sorumlusu olsa da, İtalya Ulusal İstatistik Kurumu’nun (ISTAT) tahminlerine göre, ülkedeki su dağıtım altyapısının büyük ölçüde eski ve bakımsız olması nedeni de mevcut su sıkıntısında büyük rol oynuyor. Kurum,  her yıl dağıtım şebekelerindeki içme suyunun yüzde 42’sinin borulardaki sızıntılar nedeniyle kaybedildiğini açıkladı.

 

 

 

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı Çöpler Köyü’ndeki Çöpler Altın Madeni 2010’dan beri faaliyette. Maden işletmesinin atıkları çevreye yıllardır büyük zararlar veriyor. Madenin bölgeye getirdiği son çevre felaketi ise içerisindeki sıvıda siyanür olan boruların birisinin kırılması sonucu yaşandı. 21 Haziran’da madenin borularından biri kırıldı ve 20 ton civarında siyanür bulunan solüsyonun borulardan çevreye yayıldığı bildirildi. Olay gününe ilişkin jandarma tutanağında ise yırtılan boru içerisinde yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun liç sahasına ve yola aktığı belirtildi. Şirketten açıklama ancak günler sonra gelebildi. Şirket sosyal medya yapılan paylaşımları yalanlarken siyanürün sızdığı iddiasını ise doğruladı.

Maden yıllardır vatandaşlar ve ekosistem için büyük çevre ve sağlık sorunları silsilesine neden oluyor. Konu birçok kez gündeme getirilmesine rağmen herhangi bir gelişme de yaşanmış değil. Üzerine bir de kapasite artışı için ÇED raporları alındı.

İlgili haber: Erzincan halkı siyanür soluyor

Anagold bünyesindeki Alacer Gold ve AKP’ye yakın bir şirket olan Çalık Holding yaşamı zehirleyen madenin sahibi. Konuyla ilgili olarak doğa mücadelecileri yıllardır seslerini duyurmaya çalışıyor, hukuki yollara başvurarak ekosistemde gerçekleştirilen yıkımların önüne geçmenin yollarını arıyor.

Anagold’a soruşturma: Çevrenin taksirle kirletilmesi…

Maden işletmesinin çevreyi kirletmesi iddiasıyla Anagold Madencilik hakkında soruşturma başlatıldı. Cumhuriyet Başsavcılığı sızıntı iddialarıyla ilgili “çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesi” hükmünü içeren 182’nci maddesinde düzenlenen “çevrenin taksirle kirletilmesi” suçuyla soruşturma başlattı. 

Öte yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı madencilik firmasına 16 milyon 441 bin Türk lirası idari para cezası kesildiğini ve suç duyurusu yapıldığını açıkladı. 

İlgili haber: Erzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi

Anagold Madencilik bugün internet sitesi üzerinden konuya ilişkin bir açıklama yayımladı. Açıklamada “Anagold’un faaliyetleri ile ilgili bazı yanlış bilgiler kasıtlı olarak yayılmaktadır. Maalesef gerçeklerle ilgili yaratılan kafa karışıklığı, şahsi mali avantaj sağlamaya çalışan kişilerin yaptığı yanlış ve kasıtlı bilgilendirmelerinin sonucudur” denildi. 

Şirket siyanür sızdığını doğruladı

Proses tesisleri ve Atık Depolama Tesisi’nin (ADT) en yüksek dünya standartlarında inşa edildiğini iddiasıyla açıklamaya başlayan şirket ADT’lerin ne kadar güvenli inşa edildiğinden, siyanür sızıntısına kadar değindiği bir açıklamada bulundu:

  • “ADT bir kütle dolgu barajıdır, yani duvarı sıkıştırılmış kaya ile inşa edilmiştir. Duvar tamamen sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş olup, o kadar kalındır ki duvarın kendisi duvar arkasında depolanan atıklardan daha ağırdır.  Bu tip ADT’ler son derece güvenlidir ve depremlere dayanacak şekilde tasarlanmıştır. 
  • ADT’nin tasarlandığı şekilde inşa edilmesini sağlamak için, ADT’nin yapımı sırasında, inşaat faaliyetleri bağımsız bir mühendislik firması tarafından denetlenmiştir. 
  • ADT’nin tabanı sızıntıyı önlemek için çoklu astar katmanları ile kaplanmıştır. ADT taban kaplaması kusursuz durumdadır, herhangi bir hasar veya sızıntı mevcut değildir. 

  • ADT’deki su geri kazanılarak maden proses tesisine verilir ve bu da temiz su kullanma ihtiyacını azaltır. 
  • Tüm madencilik ve proses operasyonlarının (ADT dahil) çevresindeki yüzey ve yeraltı suları düzenli olarak izlenmekte ve örneklendirmektedir. Yüzey ve yeraltı sularında hiçbir zaman kirlenme söz konusu olmamıştır. 
  • Hiçbir proses veya maden atığı çevreye veya nehre atılarak bertaraf edilmemektedir. ADT’de sülfürik asit bulunmamaktadır ve çamur içerisindeki siyanür de nötralize edilmektedir. Bu atık aslında asidik olmayıp tam tersi hafif alkali niteliktedir. 

  • Maden sahasından asla siyanür deşarjı olmamıştır. 
  • 21 Haziran 2022 günü maden operasyon sahasında seyreltilmiş siyanür içeren bir solüsyon döküntüsü meydana gelmiştir. Döküntü hızlı bir şekilde temizlenmiş ve bu olay derhal Bakanlığa bildirilmiştir. Maden sahasında gerçekleşen solüsyon döküntüsünün içerisindeki toplam siyanür miktarı yaklaşık sekiz kilogramdır. Sosyal medyada yer alan asılsız iddialara göre tonlarca siyanür döküntüsü olduğu ve Fırat Nehri’ni etkilediği iddiaları tamamen yanlıştır. 
  • Atmosfere siyanür deşarjı yoktur. Siyanürle işlem yapılmayan otoklavlardan gerçekleşen emisyonun, mevzuata uygun olup olmadığının teyit edilmesi için Bakanlıkça görevlendirilen akredite laboratuvarlar tarafından ölçümler yapılmakta ve sonuçlar aynı Bakanlık tarafından incelenip onaylanmaktadır. 
  • Onaylanmış 2. Kapasite Artışı ÇED’i madenin mevcut alanından yaklaşık 60 hektar bir genişlemeye izin vermektedir. 
  • Anagold devletten sonra bölgedeki en büyük işveren ve yatırımcı olup ilgili mevzuat ve uluslararası standartlara tamamen uygun bir şekilde faaliyetlerini sürdüreceğini taahhüt ederek Türkiye ekonomisine ve yerel ekonomiye değer katmaya devam edecektir.”

Jandarma tutanağında ise olay günü yaşananlarla ilgili tam olarak şu cümlelere yer verildi:

“Liç (yığın) sahasının Çöpler Komplex Altın Maden sahasının Güneydoğu istikametinde Sabırlı Köyü’ne kuş uçuşu yaklaşık 1,5 km mesafede olduğu görüldü. İsmi geçen şirket yetkililerinden alınan …’e göre 21.06.2022 günü saat 2.13 sıralarından ADR birimi tarafından Liç (yığın) sahasında madeni cevherden ayrıştırmak için kullanılan siyanürlü solüsyonu borularlar vasıtasıyla damlama yöntemi ile İliç sahası üzerindeki cevhere damlatıldığı, söz konusu işlem devam ederken sistem üzerinden basınç kaybı algılandığı ve tespiti için ilgili birimin derhal olaya müdahale ettiği 21.06.2022 saat 2.45’te algılanan basınç kaybının 28 nolu LİFT bölümünde siyanürlü solüsyonun pompalandığı boruda meydana gelen yırtılmadan kaynaklandığı, saat 5.00 sıralarında tespit edildiğini ve tespite müteakip derhal siyanürlü solüsyonu borular vasıtası ile pompalanması işleminin durdurulduğu yapılan incelemede LİFT28 bölgesinde yırtılan boru içerisinde yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun eğime bağlı olarak LİFT27, LİFT26, LİFT 25 ve liç sahası doğu erişim yoluna aktığı, hiç sahası altında döşeli bulunan membranın söz konusu yolda bittiği ve siyanürlü solüsyonu bir kısmının eğime bağlı olarak söz konusu yola aktığı beyan edilerek….”

İlgili haber: Siyanür saçan maden şirketinin buharlaştırıcıları mecliste

Valilik: Fırat havzasına gözlemsel olarak ulaşmadığı tespit edilmiştir

Konuya ilişkin 24 Haziran’da Erzincan Valiliği tarafından yapılan açıklamada ise tam olarak şu ifadelere yer verildi:

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, İzleme ve Denetim Daire Başkanı Başkanlığında, İl Müdürlüğümüz teknik personellerince sahada gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılmış, yapılan tespitte bölgedeki mevsimsel akış gösteren hiçbir devreye karışma olmadığı, Fırat havzasına gözlemsel olarak ulaşmadığı tespit edilmiştir.”

İliç’te yıllar süren çevre mücadelesinde öne çıkan bir vatandaş olan Sedat Cezayirlioğlu da konuyu çok kez gündeme getirmeye çalışmış ve tehditler aldığını söylemişti. 

TMMOB: Valilik açıklama için neden dört gün bekledi?

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu tarafından dün yapılan açıklamada ise Valilik tarafından olayın gerçekleşmesinin üstünden 4 gün geçtikten sonra yapılan açıklamada ‘hiçbir dereye karışma olmadığı, Fırat Havzasına gözlemsel olarak ulaşmadığı tespit edilmiştir’ denilmektedir. Burada öncelikli olarak sorgulanması gereken Erzincan Valiliğinin açıklama yapması için neden 4 gün beklediği ve bu süre içerisinde neler yaptığıdır” denildi ve şunlar eklendi:

“Tutanaklar incelendiğinde sızıntı saat 02:45 itibarıyla fark edilmiş olup saat 05:00 sularında yapılan müdahaleyle solüsyon akışının durdurulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda solüsyonun en az 3 saat süreyle zemin tarafından emildiği düşünülebilir. Bu nedenle siyanürlü solüsyonun çevreye ve yeraltı sularına etkileri derhal tespit edilmeli ve gerekli önlemler acilen alınmalıdır. Elde edilebilen teknik bilginin eksikliğine rağmen, bu denli tehlikeli kimyasalların sadece muhafaza edildikleri alanların değil, taşındıkları hatlarda da çevreye verebilecekleri zarar göz önünde bulundurulmalı, olası sızıntı ve deşarjlara karşın gerekli tedbirler önceden alınmalıdır. Geçtiğimiz aylarda kapasite artırımı için başvuruda bulunan şirketin, bu duyarlılıkla mı  kapasite artışına gideceği konusuda ayrı bir sorundur.”

İlgili haber: HDP’li Kenanoğlu Bakanlığa Erzincan’da siyanür saçan madeni sordu

“Yandaşları kollayan politikalar, yetersiz örgüt yapısı, denetim elemanı sayısındaki eksiklik, liyakatsiz atamalar ve kayırmacılık gibi nedenlerle ortada bir denetim mekanizmasından bahsetmek mümkün değildir” denilen açıklamada anti demokratik baskıcı ortamın sivil denetimi de engellediği, yaşamın her alanında ranta dayalı standardı düşük doğa ve insan karşıtı uygulamaların artarak devam ettiği ifade edildi. 

‘İliç kazası bir ilk değildir, son da olmayacak’

Ayrıca TMMOB’nin açıklamasında “Üzülerek ifade etmek zorundayız ki; İliç kazası bir ilk değildir, son da olmayacaktır. Bu tür olaylarla ilgili Odamız tarafından yapılan açıklamalar ve çalışmalar incelendiğinde yaşananların, kamu çıkarlarından uzak, kaynakları, doğayı, halkı ve insanı esas almak yerine, yandaşı koruyan mevcut yanlış ekonomik politikalar devam ettiği sürece, devlet denetim mekanizmaları olması gereken yapı ve işleyişe kavuşturulmadığı sürece, kamu mekanizmaların yanında toplumsal denetim mekanizmaları çalıştırılmadığı sürece bu tür kazalarla karşılaşmaya devam edilecektir” ifadeleri kullanıldı. 

Çöpler Altın Madeni Tesisi’nde kullanılan buharlaştırma makinaları: Evaporatörler.

Erzincan siyanür soluyor

2001’de sondaj çalışmalarına başlanan maden işletmesinde 2010’da siyanürle altın üretimine geçildi. 2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı. 2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

İlgili haber: Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.

Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı. 2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı. 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

‘Kesinlikle yasaklanmalı’

TTB’den 25 Mayıs 2021’de konuya ilişkin paylaşılan raporda “Siyanürlü madencilik faaliyeti dört ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir. Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır” ifadelerine yer verilmişti.

Türk Toraks Derneği tarafından 24 Temmuz 2017’de bildirilen görüşte ise tesiste kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından riskli olduğunun altı çizilmişti. Türk Toraks Derneği tarafından verilen görüşte “Bazıları (örneğin kuvars içeren kum) sadece çalışan sağlığı açısından risk oluşturmakta iken (silik, silikozise yol açmaktadır, kanserojen olduğu bilinmektedir); çoğu madde başta çalışan sağlığı olmak üzere, çevredeki insanlar, ekolojik yaşam üzerinde olumsuz etki potansiyeline sahiptirler” denildi.

İşletmenin çalışma süresince hiçbir risk olmayacağı varsayımında bulunması durumunda dahi maden işletmeciliği sona erdikten sonra bu atıkların ortadan kaldırılamadıkları için mevcut tehlikenin varlığını ilelebet süreceği söylenen görüşte, “Bölgenin Fırat Nehri‘ne yakınlığı göz önüne alındığında olası bir sızıntı, yıkım riskinin yol açabileceği çevresel bir felaketin ne boyutlara ulaşacağını öngörmek mümkün değildir” ifadelerine yer verildi son olarak şunlar aktarıldı:

Çevre sağlığı ve hava kirliliği bağlamında işletmede kullanılacak dizel yakıtların yaratacağı çevre kirliliğinin boyutunun da devama miktarlarda olduğu gözlemlenmektedir. Bölgenin aktif fay hatlarına ve Fırat Nehri’ni besleyen su kaynaklarına yakın olması nedeniyle oluşabilecek bir kaç/afet durumunda olumsuz etkilerin Fırat Nehri havzasındaki tüm coğrafyayı ve ekosistemini etkileyebilecek potansiyele sahip olduğu gözükmektedir.”

İTÜ’den Prof. Dr. İsmail Duman’ın ÇED raporuna ilişkin görüşü de diğer iki görüşle benzer nitelikte: 

“Fare zehri olarak da bilinen Arsen’in akut etkisi, aşırı miktarda alındığında öldürücü olmasıdır. Kronik etkileri ise şöyledir: cilt kanseriduyu bozukluğurefleks kaybı ve depresyonkansızlıkkalp yetmezliğikan kanserilenf sistemi kanserkaraciğer tümörüdoğuştan sakatlıklargelişmesini tamamlamadan doğan bebeklerakciğer kanseriböbrek yetmezliği ve akıl hastalıkları

Öte yandan madende saatte 460,65 metreküp su kullanıldığı belirtiliyor. Tesis ayrıca büyük miktarlarda karbondioksit atmosfere salıyor. Raporda karbondioksit (CO2) miktarına ilişkin olarak şu ifadeler yer alıyor:

“Düşük pH seviyesinde cevherdeki karbonatlar asitle reaksiyona girerek CO2 açığa çıkarmaktadır. Asitlendirme prosesi ile büyük miktarlarda CO2 açığa çıkmakta ve böylece otoklavda daha az CO2 açığa çıkarak BO ünitesinde oksijen kullanımı verimini kuvvetlendirmektedir.”

Ne olmuştu?

2020’de siyanürlü atık barajı çevresinde gerçekleşen toplu kuş ölümlerinden sahibi şirket sorumlu tutulmuştu. Tesiste artırımın olması halinde Fırat Nehri’ni öldüreceği söylenmiş, çevre aktivistleri tarafından tepki gösterilmişti.

Almanya’dan sonra Fransa: Kapatılan kömürlü santral ‘enerji krizi’ gerekçesiyle yeniden açılacak

Fransa, “Ukrayna’daki gelişmeler ve enerji pazarındaki gerilim” yüzünden ülkenin doğusundaki Moselle kentinde, kömürle elektrik üreten Saint-Avold santralini önümüzdeki kış yeniden devreye sokmayı planlıyor.

Enerji Bakanlığı‘ndan yapılan açıklamada, “önümüzdeki kış ihtiyaç olduğu takdirde Saint-Avold tesisini çalıştırabilme imkanını elimizde tutmak istiyoruz” denildi.

Santral, 31 Mart’ta tamamen kapatılmıştı.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un küresel ısınmayla mücadele kapsamında ülkedeki kömür santrallerini tamamen kapatılması yolundaki taahhüdüne uyacağı yinelendi.

Açıklamada, ülkede kömürle üretilen elektriğin, toplam elektrik kaynakları içinde yüzde 1’inin altında kalacağı güvencesi verildi.

Almanya’da da kömür yeniden

Almanya‘da da Ekonomi Bakanı Robert Habeck,  geçen hafta Rusya‘dan ithal edilen doğal gaz kullanımını sınırlandırarak oluşacak açığı kömür kullanımıyla kapatmaya çalışacaklarını açıklamıştı.

Almanya en kirletici fosil yakıt olan kömürün enerji üretiminde kullanımını 2030’da tamamen durdurmayı planlıyordu.

Yeşiller Partisi eş başkanı olan Habeck durumun çok ciddi olduğunun altını çizerek karar için “Bu çok acı, ama doğal gaz kullanımının azaltılması bu durumda tek kelimeyle gerekli” demişti. 

Şirketlerden halka enerji tüketimini azaltma çağrısı

Yeniden kömürlü santrali açmaya hazırlanan Fransa’da ise üç büyük enerji şirketi; TotalEnergies, EDF ve Engie, Fransızlara enerji tüketimlerini “derhal” azaltma çağrısında bulundu.

Üç şirketin yöneticilerinin Journal Du Dimanche gazetesinde yayımlanan ortak bildirisinde, Fransa dahil Avrupa enerji sisteminde aylardır ciddi sorunlar yaşandığı, bazı ülkelere doğru Rus gazının boru hattıyla teslimatının ciddi şekilde azaldığı ve Avrupa düzeyindeki gaz stoku bakımından alarm seviyesinin yüksek olduğu kaydedildi.

Bildiride, bazı Avrupa ülkelerinde halihazırda sert tedbirler alınmasının yanı sıra iklim koşullarının ve kuraklığın hidrolik enerji üretimine etkisine değinildi. “Bu sorunların doğurduğu fiyat artışı sosyal ve politik uyumumuzu tehdit ediyor ve ailelerin alım gücünü çok fazla etkiliyor” denilen bildiride, “en iyi enerjinin, tüketilmeyen enerji” olduğu vurgulandı.