Ana Sayfa Blog Sayfa 838

Mersin’deki ‘yalnız ağaç katliamı’ için üç gözaltı

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin Özgecan Aslan Barış Meydanı’ndaki kauçuk ağacının köküne asit enjekte edilerek kuruttuğu tespit edilen üç kişi gözaltına alındı.  Kent halkında ve Türkiye kamuoyunda büyük tepki uyandıran olayla ilgili soruşturmayı yürüten polis, ağacı zehirleyen iki kişinin belediye çalışanı ve CHP gençlik kolları üyesi olduğunu açıkladı. Belediyeden bir daire başkanı da talimat verdiği iddiasıyla iki saldırganla birlikte savcılığa sevk edildi.

Mersin’in simge mekanlarından biri olan Özgecan Aslan Barış Meydanı’nın beton alanında yalnız başına yaşayan kauçuk ağacı beş gün içinde hastalanıp solunca ağacın kökünün matkapla delindiği ve köküne asit enjekte edildiği belirlenmişti.

Mersin polisi, çevredeki esnafın ve karakolun güvenlik kameralarını inceleyerek ağacı köküne yakın bir yerden dokuz delik açarak içeriye asit enjekte eden iki kişiyi belirledi. Ağaca zehirli madde enjekte eden şahsın Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde şoför olarak çalışan Y.S olduğu, bu kişiye CHP Toroslar İlçe Gençlik Kolları Başkanı ve belediye çalışanı Oğuzhan Ç.’nin eşlik ettiği belirlendi. Şahısların olay günü kullandıkları aracın da Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin kiralık araç envanterinde kayıtlı olduğu ortaya çıktı.

Saldırgan iki kişi, ikamet adreslerinde gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar  ifadelerinde Mersin Büyükşehir Belediyesi Tarım Hizmetleri Daire Başkanı Serdar Gökçek’ten talimat aldıklarını söylemeleri üzerine Gökçek de Emniyet’e çağrıldı.

Ağacı matkapla delerek köküne asit vermek ve bu şekilde kurumasına neden olmakla suçlanan üç kişi, polisteki ifadelerinin ardından savcılığa çıkarıldı.

Meclis’te de gündeme geldi

Özgecan Aslan Barış Meydanı’ndaki yalnız ağaca saldırı, Mersin Büyükşehir Belediyesinin meclis oturumunda da gündeme geldi. MHP’li meclis üyesi Mehmet Topkara, “Mersinliler bir sorunun yanıtını bekliyor. Ağacı kim zehirledi? O alanda konserler yapıldığı, ağacın konser alanını etkilediği ve
bu nedenle Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından zehirletildiği de iddia ediliyor” dedi.

CHP’li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ise, ağacın iyileştirilmesi çalışmalarına başlandığını ve soruşturmanın sürdüğünü söylemekle yetindi.

Avustralya’nın çevrenin kötüleşen sağlığına ilişkin en önemli raporu: Biyolojik çeşitlilik giderek azalacak

Avustralya hükümetinin bugün yayımlanan beş yıllık Ulusal Çevre Durumu Raporu‘na göre, iklim değişikliği hem Avustralya hem de dünyada ekosistemler üzerindeki baskıları artırıyor.

Rapora göre Avustralya’da listelenen tehdit altındaki türlerin sayısının 2016’dan bu yana yüzde 8 arttı ve önümüzdeki on yıllarda daha fazla türün neslinin tükenmesi bekleniyor.

Avustralya, 1995’ten beri her beş yılda bir  nehirleri, okyanusları, havayı, buzları, karaları ve kentsel alanları kapsayan ulusal çevre durumu raporunda Avustralya’nın çevre ve mirasının her yönünü değerlendiriyor. Son rapor 2017’de yayınlanmıştı.

Bu beş yılı değerlendiren raporun temel bulguları, baş yazarlar tarafından şöyle sıralandı:

Çevre bozuluyor

Değerlendirmelere göre ülkenin doğal bitki örtüsü, toprak, sulak alanlar, resifler, nehirler ve biyolojik çeşitlilik miktarında ve durumunda sürekli düşüşler oldu. Bu kaynakların hepsi, yiyecek, temiz su, kültürel bağlantılar ve daha fazlasını sağlayarak Avustralyalılara yaşam sunuyor.

Haziran 2021’de tehdit altında olarak listelenen bitki ve hayvan türlerinin sayısı 2016’da 1.774’ten 1.918’e yükseldi. Miğferli kakadu ve Woorrentinta (zıplayan fare), yakın zamanda nesli tükenmekte olanlar arasında yer alıyor.

Avustralya’nın kıyıları da aşırı hava olayları ve karada yaşayan istilacı türlerin tehdidi altında.

Kıyıya yakın resifler; kötü su kalitesi, istilacı türler ve deniz ısı dalgaları nedeniyle genel olarak kötü durumda. Murray Darling Havzası da dahil olmak üzere iç su sistemleri artan baskı altında.

Ulusal arazi boşalması yüksek; son beş yılda Queensland ve Yeni Güney Galler‘de geniş alanlar boşaldı. Doğal bitki örtüsünün temizlenmesi, habitat kaybının ve parçalanmanın önemli bir nedeni ve bu tehdit altındaki türlerin çoğu ulusal listeye dahil edildi.

İklim değişikliği her ekosistemi tehdit ediyor

İklim değişikliği, arazi boşalması, istilacı türler, kirlilik ve kentsel genişlemeden kaynaklı halihazırdaki hasarıi, geçmişteki hasarla birleştiriyor.

Mevsimsel yangın süreleri uzuyor; orman yangını mevsimi şimdi neredeyse sekiz aya kadar sürüyor. Aşırı olaylar, ekosistemleri daha önce hiç belgelenmemiş şekillerde de etkiliyor.

Örneğin, 2019-2020 orman yangınlarının aşağı yönlü etkileri ,kıyı ağızlarına bir dizi kirletici madde getirdi ve bunlar nehir ağzı habitat kalitesini etkileyen ilk orman yangınları oldu.

Aşırı hava olaylarının yoğunluğu ve sıklığı değişiyor. Son beş yılda sel, kuraklık, orman yangınları, fırtınalar ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı olaylar Avustralya’nın her yerini etkiledi.

Yerli toplulukların bilgi ve yönetimi, değişim sağlamaya yardımcı oluyor

Bu, arazi yönetimi organizasyonları ve devlet daireleri tarafından hayati bilgi olarak kabul edilen geleneksel yangın yönetimini içeriyor.

Örneğin, yerli korucular, ulusal korunan alan mülkünün yüzde 44’ünü yönetiyor ve federal hükümetin yerli korucular programı kapsamında 2 binden fazla korucu finanse ediliyor.

Yerli toplulukları güçlendirmek ve onların bilgi sistemlerinin çevresel ve sosyal sonuçları iyileştirmesini sağlamak için ise hala çalışmalara ihtiyaç var.

Çevre yönetimi iyi koordine edilmemiş

Avustralya’nın yatırımları, ciddi çevresel zorluklarla orantılı değil.

Herhangi bir koruma statüsü altına alınan kara ve deniz alanı artmış olsa da, genel kapsamda koruma seviyesi düşüyor.

Karada kentsel genişleme ve denizde aşırı avlanma sebebiyle korunan alanlar dışındaki doğal yaşam alanlarının miktarı ve kalitesi azaldı.

En önemli orman ve ormanlık habitat kaybına sahip beş kentsel alan olan Brisbane, Gold Coast to Tweed Heads, Townsville, Sunshine Coast ve Sydney‘de 2000 ve 2017 yılları arasında en az 20 bin 212 hektar yok edildi. Yalnızca Queensland‘de 12 bin 923 hektar yok edildi.

Avustralya ayrıca biyoçeşitliliği korumanın maliyetli yollarına giderek daha fazla güveniyor: Bunlar habitatın restorasyonu, tehdit altındaki türlerin yeniden yerleştirilmesi, yer değiştirme (bir türün tehdit altındaki bir habitattan daha güvenli olana taşınması) ve ex situ koruma (bir hayvanat bahçesindeki, botanik bahçesindeki veya genetik materyali koruyarak türlerin korunması) gibi uygulamaları kapsıyor.

Çevresel gerileme ve yıkım, refaha zarar veriyor

Bu raporda, örneğin orman yangını dumanından kaynaklanan çevresel hasarın insan sağlığı üzerindeki doğrudan etkileri belgelendi.

Sağlıklı bir çevrenin ruh sağlığı ve esenliği üzerindeki dolaylı yararlarını ölçmek daha zor, ancak ortaya çıkan kanıtlar, çevrelerini değerlerine ve kültürlerine göre yöneten insanların (yerli korucular ve topluluklar gibi), refahı iyileştirdiğini gösteriyor.

Hem ulusal hem de küresel finansal riskleri temsil eden iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla birlikte, çevresel yıkım da ülke ekonomisine milyarlarca dolara mal oluyor.

İklim değişikliği ekosistemleri sert bir şekilde vuruyor

Bu rapor, iklim değişikliğinin etkilerinin gelecekte olacağından bahseden önceki raporlardan farklı olarak, tropiklerden kutuplara kadar zaten belirgin olan önemli iklim zararlarını da belgeledi.

Rapor ilk kez aşırı olaylara ayrılmış yeni bir bölüm sunuyor: Bu olayların birçoğu iklim değişikliği nedeniyle daha yoğun, yaygın yaşanıyor.

Son beş yıldaki aşırı sel, kuraklık, sıcak hava dalgaları, fırtınalar ve orman yangınlarının ulusal etkilerinin de belgelendiği rapora göre milyonlarca hayvanın öldürülmesi ve yaşam alanlarının yakılması, çok geniş resif alanlarının ağartılması ve insanların geçim kaynaklarının, evlerinin yok olması gibi anlık etkiler de yer aldı. Bunların daha uzun vadeli etkilerinin sürdüğü de belirtildi.

Raporun yazarları değerlendirmelerinde şöyle dedi:

Aşırı koşullar, habitat kaybı ve istilacı türler tarafından zaten tehdit edilen türler üzerinde büyük stres yaratmaktadır.

Önümüzdeki on yıllarda daha fazla türün yok olmasını bekliyoruz.

Rapora göre 2018’deki aşırı sıcak dalgası, 23binden fazla gözlüklü uçan tilkiyi öldürdü. 2019’da türler ‘savunmasız’dan ‘nesli tükenmekte’ olana doğru listelendi.

Birçok Avustralya ekosistemi, orman yangınları gibi aşırı “doğal” olaylardan kurtulmak için çeşitli gelişmeler gösterdi. Ancak son olayların sıklığı, yoğunluğu ve birleşik etkileri, onların yakın evrimsel tarihleri ​​boyunca deneyimlediklerinden çok daha fazla.

Örneğin denizdeki ısı dalgaları 2016, 2017, 2020 ve 2022’de Great Barrier Reef‘te toplu mercan ağarmasına neden oldu. Bu tür sık ​​rahatsızlıklar, iyileşmek için çok az zaman bırakıyor.

Pek çok ekolojik teori artık sıklıkla bozulan ekosistemlerin, yalnızca hızlı yaşayan ve hızlı çoğalabilen türlerin gelişip yaşayabileceği “ıskartaya çıkmış” bir statüye geçeceğini öne sürüyor.

Bu trend, ekosistem yapısında ve işlevinde derin değişimler getirecektir.

Bu aynı zamanda ekosistemleri nasıl yönettiğimizi ve onlara hangi bağlamda güveneceğimizi de değiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor: Onlardan nasıl hasat aldığımız, avlandığımız ve başka şekillerde faydalandığımız da dahil.

İklim streslerinin yanı sıra habitat kaybı ve bozulması, Avustralya’da karada yaşayan türler için ana tehdit olmaya devam ediyor ve tehdit altındaki türlerin yaklaşık yüzde 70’ini etkiliyor.

Avustralya’nın okaliptüs ormanlık alanlarının üçte birinden fazlası kapsamlı bir şekilde yok oldu ve durum diğer bazı büyük bitki örtüsü grupları için daha bile kötü.

Uzmanlar 20 yıl içinde, yönetim büyük ölçüde iyileştirilmediği takdirde, King Island kahverengi dikenli gagası ve turuncu karınlı papağan gibi yedi Avustralyalı memeli ve on Avustralyalı kuşun neslinin tükeneceğini söylüyor.

Bazı güzel haberler

Rapor ayrıca, yatırımların ve sıkı çalışmaların nerede fark yarattığını da vurguluyor.

Bireyler, sivil toplum kuruluşları ve işletmeler, koruma için önemli arazi parçalarını giderek daha fazla satın alıyor ve yönetiyor. Örneğin, Avustralya Yaban Hayatı Koruma Kurumu, tehdit altındaki birçok türü aktif olarak koruyan yaklaşık 6,5 milyon hektarı ortaklaşa yönetiyor.

Bu gibi başarıları temel alarak hükümetin, endüstriden önemli fonlar ve taahhütlerle desteklenen yeni ortaklıkları ve yenilikleri teşvik edilebileceği belirtiliyor.

Ayrıca, daha fazla ulusal liderlik tarafından desteklenen hükümetler ve hükümet dışı sektörler arasında daha fazla işbirliğine ihtiyaç var. Buna Yyrli ve yerel topluluklarla birlikte dinleme ve birlikte çözümler geliştirme, yerli ve Batılı bilimsel bilgiler üzerine inşa etme ve onlardan öğrenme gibi eğilimler dahil ediliyor:

“İlerlemeyi ölçmek için daha fazla çaba ve kaynağa ihtiyacımız var. Özellikle tüm eyaletlerde doğal ve kültürel varlıklarımızın sağlığı ve üstündeki baskılar konusunda tutarlı izleme ve raporlama yapılmalı. Düşüşleri tersine çevirmek ve daha güçlü, daha dirençli bir ülke oluşturmak istiyorsak, bu tür çabalar çok önemlidir.”

Şırnak’taki ağaç kıyımı için 300 avukat bölgeye gidiyor

Şırnak Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, kentin çeperinde “askeri operasyonlar” gerekçesiyle iki yıla yakın bir zamandır süren ağaç katliamının önüne geçebilmek için hukukçuların bölgeye gideceğini açıkladı.

Ağaç kıyımıyla bölgenin insansızlaştırılmak istendiği belirten Dilsiz, “Bu talan böyle devam ederse bir yaşam alanımız kalmayacak” dedi.

Bölgede kesilen yüzlerce ağaç, tır ve kamyonlarla farklı kentlere taşınıyor.

Şırnak’ta ağaçlarla dolu kamyon konvoyu: Ağaç katliamı devam ediyor
Şırnak Barosu, ağaç kıyımına karşı mücadeleyi sürdürüyor: Ağaçlar, ticarete ve rant aracına dönüştü

Gerekçe tanıdık: Güvenlik

Baro Başkanlığı görevine gelir gelmez kentteki doğa katliamına karşı çalışmalarına başladıklarını kaydeden Dilsiz, bölgede kurulan maden ocaklarının, onlarca köyü besleyen Nerdüş Çayı‘nı kirlettiğini de tespit ettiklerini belirtti:

“Bölgemizde ‘güvenlik’ gerekçesiyle yakılan, kesilen ve tahrip edilen orman alanlarıyla ilgili yeni bir sürecin başladığını gözlemledik. Yeni süreçle beraber Çevre ve Kent Komisyonumuzla bu alandaki çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Kıyım ‘bölgede’ olunca duyarlılık gösterilmiyor

Yapılan çalışmalar neticesinde orman alanlarının hiçbir şekilde prosedürlere uyulmadan yerel işbirlikçilere peşkeş çekildiğini gördük. Bunun da ‘güvenlik’ gerekçesiyle yapıldığını öğrendik. Bizlerin ve çevre aktivistlerinin sahaya çıkıp gözlem yapmasına izin verilmiyor. Ciddi anlamda bir doğa katliamı gerçekleşiyor.”

Şırnak’ta korucular eliyle ağaç kıyımı sürüyor

Rojhat Dilsiz, bölgede yaşanan doğa katliamına karşı kamuoyundaki duyarsızlığa da dikkat çekti; “Güvenlik’ gerekçesi öne sürülünce gözler kör, kulaklar sağır oluyor. Ulusal ve uluslararası kuruluşlar nasıl ki Kazdağları ve benzer talanlar söz konusu olduğunda tepkilerini ortaya koydularsa, bölgemizde yaşanan katliama da karşı olmalarını istiyoruz. Doğa savunucularının buraya da duyarlılık göstermesini ve bizlere destek olmasını istiyoruz. Maalesef bugüne kadar bu duyarlılık gösterilmedi” dedi.

Şırnak Barosu, ekolojik yıkıma karşı harekete geçmeleri için Greenpeace, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ve Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) gibi kuruluşlara başvurmuş; baronun başvurusuna yanıt veren Greenpeace, “Konu maalesef uzmanlık alanlarımızın dışında,” demişti.

 

 

Tamamen kuruyan Tecer Gölü, tuz tabakasından ibaret kaldı

Sivas‘ta ilçe merkezine beş kilometre uzaklıkta yer alan ve yerel halkın Kellah Gölü olarak adlandırdığı Tecer Gölü, yazın etkisini göstermesi ve sıcaklar yüzünden tamamen kurudu.

Haziran’dan itibaren suların çekildiği gölden geriye ise beyaz tuz tabakası kaldı.

Kuş cennetiydi 

Ulaş Muhtarlar Derneği Başkanı ve aynı zamanda çiftçi olan 58 yaşındaki Vahap Seyhan, gölün 90’lı yıllarda yavaş yavaş kurumaya başladığını belirterek, AA‘ya şunları anlattı:

“1990’dan önce gölde müthiş bir canlılık vardı. Muazzam bir doğa harikasıydı, kuş cenneti gibi çok güzel bir yerdi burası. Angut, ördek, turna gibi yerli ve göçmen kuşlara ev sahipliği yapardı. Buradaki kamışlardan gölü göremezdik. Hatta çocukluğumuzda buraya gelir yıkanırdık.”

Seyhan, 2000’li yıllarda eski canlılığına kavuşturmak için dönemin belediyesi tarafından Tecer Dağı‘ndan borular vasıtasıyla göle su bağlandığına dikkati çekerek, “Bu su birkaç sene idare etti. 2008’den sonra o su da yetmemeye başladı. Küresel ısınmaya bağlı mevsim değişikliklerinden dolayı gölümüz en son bu hale geldi. Kış mevsiminde yarım metre kadar su oluyor, altıncı aydan sonra da tamamen kuruyor ve yüzeyinde sadece tuz tabakası kalıyor” diye konuştu.

Gölün tuzlu yapısından dolayı içme suyu ve tarım, hayvancılıkta kullanılmadığını vurgulayan Seyhan, çok eski zamanlarda ilçe halkının günlük tuz ihtiyacını gölden karşıladığını sözlerine ekledi.

 

Nero isimli köpeği öldüren Alp Erkin, hayvan hakkı savunucularından şikayetçi oldu

Nero isimli köpeği silahla vurarak öldüren Alp Erkin’in şikayetçi olması üzerine açılan hakaret davasının bugün İstanbul 8’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında, hayvan hakları savunucusu Nazım Hikmet Arpag savunma yaptı.

Arpag, sosyal medyada Nero’nun ölümü ile ilgili yaptığı bir paylaşım yüzünden hakkında açılan dava sebebi ile üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile yargılanıyor.

Alp Erkin, Temmuz 2020’de, Sarıyer’de Nero isimli köpeği yaşadığı yerin bahçesinde ateşli silahla vurarak öldürmüş ancak hakkında meşru müdafaa kapsamında takipsizlik kararı verilmişti.

Erkin, verilen takipsizlik kararına dayanarak Nero’nun ölümüne ilişkin paylaşım yaparak tepki gösteren kişiler hakkında şikayetçi olmuştu. Erkin’in Arpag’a ait olan “katil yaşam düşmanı #alperkintutuklansın” paylaşımını göstererek hakaret suçundan şikayetçi olması üzerine açılan davanın duruşması bugün görüldü.

Esas dosya olan Gebze 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2022/106 esas sayılı dosyasının duruşması ise 30 Eylül 2022’de saat 11.30’da görülecek. Hayvan hakkı savunucuları, bu duruşmaya katılım çağrısı yaptı.

Alp Erkin, Nero’nun bakımını üstlenen ve Nero için adaletin sağlanması adına çaba gösteren ancak sonuç alamayan Deniz Özula hakkında da ‘iftira’ suçundan şikayetçi olmuş ve iki hafta önce de bu dosyanın duruşması görülmüştü. Bu dosyanın bir sonraki duruşması ise Aralık 2022’de görülecek.

Yaşamı savunanlar yargılanıyor

Duruşmada verdiği ilk ifadeyi tekrarlayan Arpag, “Nero’yu öldüren kişiye ceza verilmeyip Nero’nun yaşam hakkını savunan kişilerin yargılanması hem bizi üzüyor hem de adalete olan güveni sarsıyor” dedi.

Davayı takip eden hayvan hakları savunucuları ve sivil toplum kuruluşları dava sonrası yaptıkları açıklamada şunları söyledi:

Diğer hayvanlar insanlar tarafından öldürülürken, işkenceye uğrarken, yaşam hakları yok sayılırken yargı organlarını kişisel hırsları için meşgul eden; hayvan hakları savunucularını susturmaya ve sindirmeye yönelik hareket etmekten çekinmeyenlere karşı susmayacak, Nero’nun öldürüldüğü gerçeğini her yerde hatırlatacak, hayvanları ve yaşamı savunmaktan geri durmayacağız.

“Hayvan hakları savunucusu sivil toplum kuruluşları olarak bu davayı takip etmeye devam edecek, Nazım Hikmet Arpag’ın yanında olacağız. Nero ve insan eliyle yaşamı elinden alınmış tüm diğer hayvanlar ile onları savunmaktan vazgeçmeyen tüm aktivistler için bir kez daha adalet talep ediyor, bu yıldırma politikalarına karşı susmayacağımızı ve hayvanlar için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha duyuruyoruz.”

Hak savunucuları, Nero’nun öldürülmesi ile ilgili açılan ve takipsizlik ile sonuçlanan davanın Anayasa Mahkemesi’ne taşındığını hatırlatarak Anayasa Mahkemesi’nden Nero için adil bir karar çıkmasını umduklarını belirtti.

Açıklamayı, Animal Save Türkiye, Burak Özgüner Hayvan Hakları Çalışma Merkezi (BUR-HAK), Dört Ayaklı Şehir, Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Hayvan Hakları ve Etiği Derneği, Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği (HAYKURDER), Hayvan Özgürlüğü İnsiyatifi, Kuzey Ormanları Savunması, Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı, Türkiye Vegan Derneği (TVD), Veganizm Özgürlüktür, Yaşamdan Yana Derneği, Yunuslara Özgürlük Platformu imzaladı.

Ne olmuştu?

Alp Erkin, Nero isimli köpeği eşini ısırdığı gerekçesiyle, yaşadığı bahçeye girerek, başından vurarak öldürmüştü.

Olay anını gösteren kamera görüntülerinin sosyal medyada yayınlanmasının ardından Alp Erkin büyük tepki görmüştü ve birçok hak savunucusu sosyal medya aracılığıyla olaya tepkisini dile getirerek Alp Erkin’in tutuklanmasını talep etmişti.

Başlatılan soruşturmada savcı Alp Erkin’in meşru müdafaada bulunduğunu belirterek dosyayı kapatmış, bunun üzerine Alp Erkin avukatı vasıtasıyla sosyal medyada tepkisini dile getiren tüm hak savunucuları hakkında şikayetçi olarak uzlaştırma aşamasında kendilerinden para talep etmiş, ödeme yapmayı kabul etmeyen savunucular hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılmıştı.

 

Boğaziçi’li 284 akademisyenden görevden uzaklaştırılan dört profesöre destek

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri Haziran’da görevden uzaklaştırılan ve haklarında disiplin soruşturması açılan dört meslektaşlarını desteklediklerini bu sabah yayımladıkları bir açıklama ile duyurdular.

Haziran’da Boğaziçi Üniversitesi Bilgi Teknolojileri Kurulu (BTK) üyesi dört öğretim üyesi Prof. Dr. Yavuz Akpınar, Prof. Dr. Emre Otay, Prof. Dr. İbrahim Semiz ve Prof. Dr. Tuna Tuğcu hakkında ceza ve disiplin soruşturmaları açılmış ve bu gerekçeyle üç ay süre ile görevden uzaklaştırılmıştı.

284 akademisyen soruşturmayı kınadı

Görevden uzaklaştırılan Akpınar, Otay ve Semiz 8 Temmuz günü göreve iade edilirken, Tuğcu’nun görevden uzaklaştırılma kararı ve dört öğretim üyesi ve bir Bilgi İşlem Merkezi (BİM) çalışanı hakkındaki disiplin soruşturması halen devam ediyor.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri tarafından 27 Haziran ve 8 Temmuz tarihleri arasında imzaya açılan ve 284 akademisyen tarafından imzalanan açıklamada şu ifadeler yer alıyordu:

“BTK üyesi dört hocamız Bilgi İşlem Merkezi (BİM) adına yeni yapılan hizmet alımlarında öğretim üyeleri, idari personel, öğrenciler ve mezunlara ait kişisel verilere yönelik KVKK açısından ciddi zafiyetler içeren sözleşme girişimlerini fark etmiş; görevleri gereği bunu rektörlüğe bildirmek ve çözüm önermek için kurulu toplamaya hazırlanırken rektör tarafından görevden alınmışlardır. Görevlerinin gereğini yapan hocalarımızın önce bazı basın-yayın organlarında hedef gösterilmelerini, BTK dahil tüm kurul ve komisyon görevlerinden alınmalarını, hemen ardından haklarında ceza ve disiplin soruşturması açılarak görevden uzaklaştırılmalarını kabul edilemez buluyor ve şiddetle kınıyoruz.

‘Rektörlüğün tavrı, üniversitenin tüm paydaşlarının kişi özgürlüğü ve güvenliğini tehlikeye sokuyor’

Görevlerinden uzaklaştırılan öğretim üyelerimiz ve BİM çalışanları, uzmanlıkları ve sorumlulukları doğrultusunda üniversitemizin bütün mensuplarının menfaatlerini korumaya yönelik hareket etmişlerdir. Rektörlük, konunun uzmanı hocalarımızın uyarılarını dikkate almak yerine, hocalarımız ve ilgili BİM çalışanları üzerinde baskı oluşturarak peşinen cezalandırma yoluna gitmiştir. Rektörlüğün bu tavrı, sadece hocalarımızın ve BİM çalışanlarının özlük haklarını ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda üniversitenin tüm paydaşlarının kişi özgürlüğü ve güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Bu tür uygulamaların, üniversitemizin bilgi birikimini yansıtan kurul ve komisyonlarını devreden çıkararak kamu zararına yol açacağı açıktır.

Feshedilen BTK üyesi hocalarımız, uzun yıllardır aldıkları idari görevlerde göstermiş oldukları özverili çalışmaları ile üniversitemize hizmet etmiş, üniversite kamuoyunda ve uzmanlık alanlarında akademik saygınlıkları tartışılmaz akademisyenlerdir. Çalışma arkadaşlarımız Prof. Dr. Yavuz Akpınar, Prof. Dr. Emre Otay, Prof. Dr. İbrahim Semiz ve Prof. Dr. Tuna Tuğcu ile, görevinden uzaklaştırılan BİM Teknik Müdür Yardımcısı Levent Altay’a ve diğer BİM çalışanlarına Üniversitemizin veri güvenliğini korumak için göstermiş oldukları özveriden dolayı teşekkürlerimizi sunar, kendilerine olan güven ve desteğimizi vurgulamak isteriz.”

27 Haziran ve 8 Temmuz tarihleri arasında imzaya açılan açıklamayı 284 Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni destekliyor:

  • A. Özgün Konca, Doç. Dr.
  • Ahmet Ersoy, Doç. Dr.
  • Ahu Ersözlü, Öğr. Gör.
  • Albert Ali Salah, Adjunct Prof. Dr.
  • Ali Saysel, Prof. Dr.
  • Ali İzzet Tekcan, Prof. Dr.
  • Ali Rıza Kaylan, Emeritus Prof. Dr.
  • Ali Tamer Ünal, Doç. Dr.
  • Alpar Sevgen, Emeritus Prof. Dr.
  • Alpay Özcan, Doç. Dr.
  • Alper Yağcı, Dr. Öğr. Üyesi
  • Arkadaş Özakın, Dr. Öğr. Üyesi
  • Arzu Çelik, Prof. Dr.
  • Arzu Öztürkmen, Prof. Dr.
  • Arzu Tektaş, Prof. Dr.
  • Arzucan Özgür, Doç. Dr.
  • Aslı Göksel, Prof. Dr. emekli
  • Aslı Özyar, Prof. Dr.
  • Aslı Sencer, Prof. Dr.
  • Aslı Tekinay, Prof. Dr.
  • Asude Küçük, Öğr. Gör. emekli
  • Aşkın Ankay, Doç. Dr.
  • Aybek Korugan, Doç. Dr.
  • Ayfer Akşit Hortaçsu, Dr. Öğr. Üyesi emekli
  • Ayfer Bartu Candan, Doç. Dr.
  • Ayhan Koç, Prof. Dr. emekli
  • Aylin Alkaç, Dr. Öğr. Gör.
  •  Aylin Vartanyan, Öğr. Gör. emekli
  • Aysun Dizdar, Öğr. Gör. emekli
  •  Ayşe Caner, Doç. Dr.
  • Ayşe Gürel, Prof. Dr.
  • Ayşe Mumcu, Prof. Dr.
  • Ayşe Yeliz Kaçamak, Dr. Öğr. Üyesi
  • Ayşe Zeynep Sabuncu, Doç. Dr.
  • Ayşecan Boduroğlu, Prof. Dr.
  • Ayşegül Metindoğan, Dr. Öğr. Üyesi
  • Ayşegül Toker, Prof. Dr.
  • Ayşegün Soysal, Dr. Öğr. Gör.
  • Ayşın Baytan Ertüzün, Prof. Dr.
  • B. Atay Özgövde, Dr. Öğr. Üyesi
  • Balkız Öztürk, Prof. Dr.
  • Banu İyisan, Dr. Öğr. Üyesi
  •  Barış Karapınar, Doç. Dr., kısmi zamanlı
  • Başak Taraktaş, Dr. Öğr. Üyesi
  • Begüm Özkaynak, Prof. Dr.
  • Belgin Tekçe, Prof. Dr. emekli
  • Belkıs Halfon, Prof. Dr. emekli
  • Bengü Börkan, Doç. Dr.
  • Berat Haznedaroğlu, Dr. Öğr. Üyesi
  •  Berk Gökberk, Dr. Öğr. Üyesi
  • Betül Kırdar, Prof. Dr. emekli
  •  Betül Tanbay, Prof. Dr.
  •  Bilge Ataca, Prof. Dr. emekli
  • Biray Kolluoğlu, Prof. Dr.
  • Bora Garipcan, Prof. Dr.
  • Burak Güçlü, Prof. Dr.
  • Burçay Erus, Doç. Dr.
  • Burçin Ünlü, Prof. Dr.
  • Bülent Küçük, Doç. Dr.
  • Bülent Sankur, Emeritus Prof. Dr.
  • C. Can Aydıner, Doç. Dr.
  • Can Candan, Öğr. Gör.
  • Can Özturan, Prof. Dr.
  • Can Yücesoy, Prof. Dr.
  • Çağdaş Kalafat, Dr. Öğr. Gör.
  • Cem Ersoy, Prof. Dr.
  • Cem Say, Prof. Dr.
  • Cem Yalçın Yıldırım, Prof. Dr.
  • Cengiz Kırlı, Prof. Dr.
  • Cevza Sevgen, Emeritus Prof. Dr.
  • Ceyda Arslan Kechriotis, Dr. Öğr. Gör.
  • Ceylan Engin, Dr. Öğr. Üyesi
  • Ceyhun Elgin, Prof. Dr.
  • Cüneyt Argun Genç, Öğr. Gör.
  • Çağrı Karakurt, Prof. Dr.
  • Çiğdem Kafesçioğlu, Prof. Dr.
  •  Deniz Albayrak Kaymak, Doç. Dr.
  • Deniz Tahiroğlu, Dr. Öğr. Üyesi
  •  Derin Terzioğlu, Doç. Dr.
  • Devrim Güven, Dr. Öğr. Üyesi
  • Didem Gündoğdu, Dr. Öğr. Gör.
  • Dilek Çalgan, Prof. Dr. emekli
  • Dilek Çınar, Doç. Dr.
  • Diler Öner, Prof. Dr.
  • Doğan Ulus, Dr. Öğr. Üyesi
  • Duygu Umutlu, Dr. Öğr. Üyesi
  • Duygu Avcı Semiz, Prof. Dr.
  • Ebru Diriker, Prof. Dr.
  • Ebru Zeynep Muğaloğlu, Doç. Dr.
  • Ekin Özman, Prof. Dr.
  • Elif Türkoğlu, Öğr. Gör.
  • Elif Ünlü, Doç. Dr.
  • Elif Deniz Alakavuk, Dr. Öğr. Üyesi, emekli
  • Emek Ayşe Yıldız, Öğr. Gör.
  • Emine Adadan, Prof. Dr.
  • Emine Erktin, Prof. Dr.
  • Emre Ugur, Doç. Dr.
  • Engin Ader, Doç. Dr.
  •  Erdal Şafak, Prof. Dr. emekli
  •  Eren Soyak, Öğr. Gör.
  • Erhan Altunel, Öğr. Gör. emekli
  •  Erhan Gülmez, Prof. Dr.
  •  Erol Köroğlu, Doç. Dr.
  •  Ersan Demiralp, Prof. Dr.
  • Eser Taylan, Emeritus Prof. Dr.
  • Esin Öztürk Işık, Doç. Dr.
  • Esra Mungan, Dr. Öğr. Üyesi
  • Evinç Doğan, Dr. Öğr. Üyesi
  • Evren Samur, Doç. Dr.
  • Fatih Altuğ, Dr. Öğr. Üyesi
  • Fatma B. Yılmaz, Prof. Dr.
  • Fatma Gök, Prof. Dr.
  • Fatma Taşkent Anğ, Öğr. Gör.
  • Fatma Başak Aydemir, Dr. Öğr. Üyesi
  • Fatoş Erkman, Prof. Dr.
  • Ferhan Çeçen, Prof. Dr.
  • Fetiye Erbil, Öğr. Gör.
  • Feyza Çorapçı, Prof. Dr.
  • Fırat İlker, Dr. Öğr. Üyesi
  • Fikret Adaman, Prof. Dr.
  • Gaye İlhan Demiryol, Dr. Öğr. Üyesi
  • Gaye Defne Ceyhan, Dr. Öğr. Üyesi
  • Gizem Toska, Dr. Öğr. Gör.
  • Gökhan Özertan, Prof. Dr.
  • Gönenç Yücel, Doç. Dr.
  • Gözde Ünal, Doç. Dr.
  • Gülay Taşseven, Öğr. Gör.
  • Gülcan Erçetin, Prof. Dr.
  • Gülden Asugman, Prof. Dr.
  • Güler Fişek, Emeritus Prof. Dr.
  • Gülin Vardar, Dr. Öğr. Üyesi
  • Gülistan Gürsel Bilgin, Dr. Öğr. Üyesi
  • Gülseren Karagöz Akar, Doç. Dr.
  • Günizi Kartal, Dr. Öğr. Üyesi
  • Güzin Akın, Doç. Dr.
  • Güzver Yıldıran, Prof. Dr. emekli
  • H. Gökhan Akay, Doç. Dr.
  • H. Birkan Yılmaz, Dr. Öğr. Üyesi
  • Hakan Ertürk, Prof. Dr.
  • Hakan Yılmaz, Prof. Dr.
  • Halim Kara, Prof. Dr.
  • Haluk Bingöl, Prof. Dr.
  • Hamdi Erkunt, Dr. Öğr. Üyesi
  • Hayat Kabasakal, Prof. Dr.
  • Hayrullah Karabulut, Prof. Dr.
  • Hilmi Luş, Prof. Dr.
  • Irmak Ertör, Dr. Öğr. Gör.
  • Irmak Çiçek Gezek, Öğr. Gör.
  • H. Işıl Bozma, Prof. Dr.
  • İ. Ercan Alp, Prof. Dr. emekli
  • İbrahim Yaman, Doç. Dr.
  • İlhan Or, Prof. Dr. emekli
  • İnci M. Baytaş, Dr. Öğr. Üyesi
  • İpek Seyalıoğlu, Öğr. Gör.
  • K. Kıvanç Karaman, Doç. Dr.
  • Kadri Özçaldıran, Prof. Dr.
  • Kemal Akoğlu, Dr. Öğr. Üyesi
  • Kerem Uğuz, Doç. Dr.
  • Kıvanç İnelmen, Prof. Dr.
  • Kuyaş Buğra, Prof. Dr. emekli
  • Kuban Altınel, Prof. Dr.
  • Kutlu Ülgen, Prof. Dr.
  • Lale Akarun, Prof. Dr.
  • Levent Yıldıran, Doç. Dr.
  • Leyla Martı, Prof. Dr.
  • Maria D. Alvarez, Prof. Dr.
  • Mehmed Özkan, Prof. Dr.
  • Mehmet C. Çamurdan, Prof. Dr.
  • Mehmet Nafi Artemel, Dr. Öğr. Üyesi
  • Mehtap Işık, Dr. Öğr. Üyesi
  • Melis Günekan, Dr. Öğr. Gör.
  • Meltem Ahıska, Prof. Dr.
  • Mert Arslanalp, Dr. Öğr. Üyesi
  • Metin Ercan, Prof. Dr.
  • Mine Eder, Prof. Dr.
  • Mine Göl Güven, Doç. Dr.
  • Mohan Ravichandran, Dr. Öğr. Üyesi
  • Murat Akan, Doç. Dr.
  • Murat Gülsoy, Prof. Dr.
  • Murat Koyuncu, Doç. Dr.
  • Murat Yılmaz, Doç. Dr.
  • Mustafa Kemal Ruhi, Dr. Öğr. Üyesi
  • Mutlu Şen Akbulut, Dr. Öğr. Gör.
  • Müge Taşkın Aydın, Doç. Dr.
  • Nadim Copty, Prof. Dr.
  • Nalan Babür, Dr. Öğr. Üyesi
  • Naz Zeynep Atay Gök, Prof. Dr.
  • Nazım Çapkın, Öğr. Gör.
  • Nazlı Somel, Dr. Öğr. Gör.
  • Necati Aras, Prof. Dr.
  • Nesrin Okay, Prof. Dr.
  • Nesrin Özören, Prof. Dr.
  • Neş’e Bilgin, Prof. Dr. emekli
  • Nevra Necipoğlu, Prof. Dr.
  • Nihal Yeniad, Dr. Öğr. Üyesi
  • Nihan Nugay, Prof. Dr.
  • Nilgün Fırat, Dr. Öğr. Gör.
  • Nilüfer Özyurt Zihnioğlu, Prof. Dr.
  • Nilsun Ince, Prof. Dr.
  • Nisan Selekler-Gökşen, Prof. Dr.
  • Nüket Esen, Prof. Dr. emekli
  • Nükhet Sirman, Prof. Dr. emekli
  • Nuri Ersoy, Prof. Dr.
  • Oğuz Ak, Dr. Öğr. Gör.
  • Oğuz Tosun, Emeritus Prof. Dr.
  • Oktay Demircan, Doç. Dr.
  • Olcay Coşkun, Prof. Dr.
  • Olcay Akyıldız, Dr. Öğr. Üyesi
  • Orhan Torul, Doç. Dr.
  • Orhan Yenigün, Prof. Dr.
  • Osman Akşit, Dr. Öğr. Üyesi
  • Osman Sabri Kıratlı, Doç. Dr.
  • Oya Pancaroğlu, Prof. Dr.
  • Öner Hortaçsu, Emeritus Prof. Dr.
  • Özcan Vardar, Öğr. Gör.
  • Özlem Beyarslan, Doç. Dr.
  • Özlem Durmaz İncel, Doç. Dr.
  • Özlem Ünlühisarcıklı, Prof. Dr.
  • Özgür Kocatürk, Doç. Dr.
  • Pemra Doruker, Prof. Dr. emekli
  • Pınar Pektaş, Öğr. Gör.
  • Pınar Sayıt, Öğr. Gör. emekli
  • Ramazan Yıldırım, Prof. Dr.
  • Raşit Bilgin, Prof. Dr.
  • Refik Güllü, Prof. Dr.
  • Rıfat Okçabol, Prof. Dr.
  • Saygun Gökarıksel, Dr. Öğr. Üyesi
  • Seda Binbaşgil, Öğr. Gör.
  • Sema Sakarya, Prof. Dr. emekli
  • Semih Ergintav, Prof. Dr.
  • Semih Türkoğlu, Öğr. Gör.
  • Senem Yıldız, Doç. Dr.
  • Serkan Arıkan, Doç. Dr.
  • Sevda Bekman, Prof. Dr. emekli
  • Sevda Yerdelen Damar, Doç. Dr.
  • Sevil Akaygün, Doç. Dr.
  • Sibel Tatar, Doç. Dr.
  • Sinan Erensü, Dr. Öğr. Üyesi
  • Sinan Işık, Dr. Öğr. Gör.
  • Sinan Öncü, Dr. Öğr. Üyesi
  • Sumru Özsoy, Emeritus Prof. Dr.
  • Susan Üsküdarlı, Dr. Öğr. Üyesi
  • Şebnem Yalçın, Dr. Öğr. Üyesi
  • Şemsa Özar, Prof. Dr. emekli
  • Şenol Mutlu, Prof. Dr.
  • T. Burak Gürel, Prof. Dr.
  • Taner Bilgiç, Prof. Dr.
  • Teoman Turgut, Prof. Dr.
  • Tınaz Ekim Aşıcı, Prof. Dr.
  • Tolga Sütlü, Dr. Öğr. Üyesi
  • Tolga Emre, Doç. Dr.
  • Tuna Kuyucu, Doç. Dr.
  • Tunga Güngör, Prof. Dr.
  • Turgut Nugay, Prof. Dr.
  • Tülay Gençtürk Demircioğlu, Doç. Dr.
  • Türkan Haliloğlu, Prof. Dr.
  • Ulaş Tezel, Doç. Dr.
  • Umut Türem, Doç. Dr.
  • Ülker Bilgin, Öğr. Gör. emekli
  • Ümit Bilge, Prof. Dr.
  • Ümit Işlak, Doç. Dr.
  • Ünal Zenginobuz, Prof. Dr.
  • Üstün Ergüder, Emeritus Prof. Dr.
  • V. Erkcan Özcan, Prof. Dr.
  • Veysel Öztürk, Dr. Öğr. Üyesi
  • Volkan Çıdam, Dr. Öğr. Üyesi
  • Yağmur Denizhan, Prof. Dr.
  • Yaman Barlas, Prof. Dr. emekli
  • Yasemin Palanduz Kahya, Prof. Dr.
  • Yasemin Sohtorik İlkmen, Dr. Öğr. Üyesi
  • Yeşim Arat, Prof. Dr.
  • Yeşim İmamoğlu, Dr. Öğr. Üyesi
  • Yücel Terzibaşoğlu, Doç. Dr.
  • Yıldız Silier, Dr. Öğr. Üyesi
  • Z. Caner Taşkın, Prof. Dr.
  • Z. Hande Sart, Doç. Dr.
  • Zafer Yenal, Prof. Dr.
  • Zeynep Gambetti, Doç. Dr. emekli
  • Zeynep Kadirbeyoğlu, Doç. Dr.
  • Zeynep Oktay, Dr. Öğr. Üyesi
  • Zeynep Uysal, Doç. Dr.
  • Zeynep B. Erdiller Yatmaz, Doç. Dr.
  • Zeynep İlsen Önsan, Emeritus Prof. Dr.
  • Zühre Aksoy, Doç. Dr.

[Ankara’nın iklim gündemi- 5] Çevre bu dönem de siyasete kurban gitti: ‘Rafa kaldır’ komisyonu!

ANKARA- Siyasi vaatlerin her seçim döneminde ana malzemelerinden biri olan ancak seçim sonrasında ilk unutulan alan, çevre konusu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 27’inci dönem 5’inci yasama yılında da siyasete kurban gitti.

TBMM Çevre Komisyonu, Meclis’in açıldığı 1 Ekim 2021’den kapandığı 2 Temmuz 2022’ye kadar sadece üç kez toplandı.

Üç toplantı da, AKP’nin verdiği iki yasa teklifinin görüşülmesi ve komisyon gündemi için gerçekleşti.

İki teklif, bir açıklama hatrına toplandı

Bu toplantılarda, AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 74 milletvekilinin verdiği Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; AK Parti Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve 94 milletvekili’nin verdiği Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi görüşülerek Komisyon tarafından kabul edildi ve Genel Kurul’a sevk edildi.

AKP’nin verdiği iki teklifin yanı sıra Çevre Komisyonu, Komisyon Başkanı AKP’li Muhammet Balta‘nın, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan‘ın açıklamasında geçen bazı ifadelerine ilişkin açıklama yapması gerekçesiyle toplandı.

AK Parti’nin iki teklifi

AKP’li milletvekilleri tarafından verilen tekliflerin ilkinde; Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü tarafından inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin maksat oranlarının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi, değiştirilmesi veya kaldırılabilmesi, Çevre Kanunu‘na çevre yönetimi hizmeti tanımının eklenmesi, kıyılarımızda müsilaj sorununun yeniden yaşanmaması ve kirliliğe sebebiyet veren faaliyetlerin engellenmesi amacıyla denizi kirleten deniz araçlarına, deniz kıyısı tesislerine ve denize atık boşaltan tesislere yeni yükümlülük ve yaptırımlar getirilmesi amaçlandı.

İkinci teklifle ise Nükleer Düzenleme Kurumu‘nun yetki ve sorumluluklarının ve nükleer hadiselerden kaynaklanan nükleer zararlar hakkındaki hukuki sorumlulukların ve Kurumun ilgili diğer kurum ve kuruluşlar ile ilişkilerinin belirlenmesi amaçlandı.

Muhalefetin teklifleri tozlu raflarda

27’inci Dönem 4’üncü yasama yılının kapanışından 5’inci yasama yılı bitimine kadar TBMM Çevre Komisyonu, muhalefetin çevrenin korunmasına dair verdiği hiçbir teklifi ise gündemine almadı.

Sadece bu yasama döneminde HDP ve CHP milletvekillerinden sekiz teklif Meclis Başkanlığı‘na sunuldu.

TBMM Başkanlığı bu teklifleri Çevre Komisyonu’na havale etti. Ancak her biri Komisyonun tozlu raflarına kaldırıldı.

Komisyon, 2018 seçimlerinden bu yana geçen beş  yasama döneminde ise toplam 124 kanun teklifini gündemine bile almadı.

Üç teklif HDP’den

Komisyonun gündemine almadığı sekiz kanun teklifinin üçü HDP milletvekilleri tarafından verildi.

HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi verdi. Bu tekliflerde çevreye zarar verenler için ceza kanununda öngörülen cezaların artırılması ile atık su altyapı tesisleri ile arıtma tesislerinin elektrik enerjisi giderlerinin Hazine tarafından karşılanması amaçlanmıştı.

HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü ise, Geri Dönüşümü Sağlama, Ekolojik Değer ve Dengeleri Koruma Kurumu Kurulması amacıyla  Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi vermişti.

Sadece bu yasama döneminde muhalefet milletvekillerince verilmiş diğer kanun teklifleri şöyle:

Madencilik faaliyetine sınırlama talebi:

CHP Uşak Milletvekili Özkan Yalım‘ın verdiği Çevre Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, su ve atık arıtma tesislerinin enerji giderlerinin Hazine tarafından karşılanması amaçlandı.

CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin‘in Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi Teklif ile, özel çevre koruma bölgeleri; arkeolojik, doğal, tarihî, kentsel sit alanları ile yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, millî parklar ve tarım arazilerinde madencilik faaliyeti yapılmasının yasaklanması hedeflendi.

YARDIM TALEBİ:

CHP Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç ise Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alıncak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun TeklifiTeklif ile, genel hayatı etkileyen yoğun kar yağışı nedeniyle Kahramanmaraş ili ve çevresinin afet bölgesi ilan edilmesi ve meydana gelen zararların giderilmesi için yardım sağlanması amacıyla teklif verdi.

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da, maden çıkarma sahalarında gerekli çevre ile uyum çalışmalarını gerçekleştirmeyenlerin tekrar ruhsat almasının engellenerek, çevre ile uyum çalışmalarında eksik kalan masrafları ödemeyen ruhsat sahiplerinden söz konusu masrafın üç katı bedel talep edilerek caydırıcılığın arttırılması amacıyla 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi  vermişti.

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin‘in  5216 Sayılı Büyükşehir belediyesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile, Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME)‘nin çalışma usul ve esasları ile katılacak kamu kurum ve kuruluş temsilcilerinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından müştereken belirlenmesi yerine Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından belirlenmesi amaçlanmıştı.

Bakanlık 28’i orman, 51 parseli turizme açtı: Mali yeterliliğe göre değerlendirilecek

Kültür ve Turizm Bakanlığı  tarafından dün Resmi Gazete‘de yayımlanan genelgeyle ülkenin farklı bölgelerinde 51 arazi turizm amaçlı yatırımlar için tahsise açıldı.

Tahsise açılan alanların 28’i ise Hazine’ye ait ormanların bulunduğu parseller.

İzmir’de ihaleye açılan araziler – Fotoğraf: Çeşme Çevre Platformu

Yerli ve yabancı turizmciye tahsis edilen ormanlar: Öne çıkan husus ‘mali yeterlilik’

Resmi Gazete‘de yayımlanan genelgede tahsislere ilişkin de ayrıntılı bilgi ve IBAN verildi. Buna göre yabancı turizmci de içerisinde ormanlık alanların da bulunduğu parsellerin ihalelerine girebilecek.

Ayrıca ihale için verilecek tekliflerin süresi bir ay. Teklifler 19 Ağustos’a kadar Bakanlığa iletilecek.

Bakanlığın teklifi kabul etmesi için yapılacak değerlendirmede öne çıkan husus ise ‘mali yeterlilik’.

İzmir’de ihaleye açılan araziler – Fotoğraf: Çeşme Çevre Platformu

Tahsis edilen kamu taşınmazları şöyle:

Afyonkarahisar:

  • İki ayrı parsel, 4 veya 5 yıldızlı otel tesisleri için ihale ediliyor

Antalya:

  • 15 ayrı parsel, otel, tatil köyü, golf tesisi, günübirlik kullanım, personel lojmanı gibi tesisler için ihale ediliyor
  • Parsellerin içerisinde Hazine’ye ait ormanlar da bulunuyor. Antalya’nın Alanya, Serik ve Manavgat ilçelerinde yedi ayrı orman arazisi turizm için ihale ediliyor.

Aydın:

  • Kuşadası’nda bir parsel otel veya tatil köyü yapılmak üzere ihale ediliyor.

Bursa:

  • Hazine’ye ait orman alanı termal konaklama tesisine sahip bir otel yapılmak üzere ihale ediliyor.

Denizli:

  • Tavas ilçesinde Hazine’ye ait orman otel yapılmak üzere tahsis ediliyor.

Erzincan:

  • İki ayrı parsel otel tesisi için ihaleye açıldı.

Hatay:

  • Arsuz’da iki ayrı parsel yine otel için ihalede.

İzmir:

  • Çeşme, Menderes, Selçuk ilçelerinde biri kısmen orman olan beş parsel turizm için ihaleye açıldı.
İzmir’de ihaleye açılan araziler – Fotoğraf: Çeşme Çevre Platformu

Kars:

  • Sarıkamış’ta üçü de orman olan parseller ihaleye açıldı.

Mersin:

  • Silifke ve Tarsus’ta Hazineye ait dört orman turizm için ihalede.

Muğla:

  • Bodrum’da üçü orman dört parsel turizme açıldı.

Niğde:

  • Ulukışla’da Hazine’ye ait orman ihalede.

Ordu:

  • Kabadüz ilçesinde tümü orman arazisi olan dört parsel otel için ihaleye açıldı.

Trabzon:

  • Akçaabat’ta bir orman arazisi turizme açıldı.

Yalova:

  • Armutlu’da iki ormanlık alan turizm ihalesine açıldı.

‘Denize sıfır 11 farklı parsel ilana çıktı’

Çeşme Çevre Platformu tarafından Bakanlığın ihaleleriyle ilgili yapılan açıklamada “Çeşme Alaçatı’da denize sıfır üç değerli kupon arazi yerli ve yabancı turizmciye tahsis edilecek” denildi.

İzmir’in Çeşme, Menderes ve Selçuk ilçelerinde de denize sıfır 11 farklı parsel ilana çıktı. Çeşme Çevre Platformu tarafından yapılan açıklamada ihalelerle ilgili şu ifadelere yer verildi:

“Çeşme Alaçatı’nın en kıymetli 3 kamu arazilerine 3 adet 4-5 yıldızlı oteller yapılacak. Alaçatı Port civarında bir tanesi 300 yataklı, diğeri 650 yataklı ve son parsele de 1.500 yataklı otel yapılacak. İhaleye katılacak firmaların en geç 19 Ağustos 2022’ye kadar tekliflerini Bakanlığa iletmeleri gerekiyor. Bu işletmelerin kimlere tahsis edileceğine ise Kültür ve Turizm Bakanlığı karar verecek.”

‘Adrese teslim ihale’

İlanın dün yayımlanmış olmasına ve bir aylık sürede tekliflerin kabul edilmesine ve yabancı firmalara da tahsis edileceğinin duyurulmasına ilişkin olarak Platform tarafından şu eleştiriler yapıldı:

“Bin 500 yataklı bir otelin planlanması, finansmanının sağlanması, ekonomik verimlilik hesaplanması bir ay içinde olacak iş değil. Bu tür planlamalar bir ila iki sene sürüyor. ‘Yerli ve yabancılara tahsis edilecek’ denilmiş. Hangi yabancı yatırımcı bir aylık bir süre içinde tüm hazırlığını yapıp bu ihaleye katılabilir? Türkiye’de şirket kurması bile iki ila üç ay sürer. Bütün bunlar göz önüne alındığında alıcıların daha şimdiden belli olduğu, ihalenin ‘adrese teslim’ bir tahsis gibi göründüğü akıllara geliyor.”

Bakan Koca: Vakalar günlük 40 kat arttı ama kapanma olmayacak

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bugün kabine toplantısının ardından artan COVID-19 vaka sayılarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Koca, Türkiye’deki günlük vaka sayısının artışının günlük 40 katına kadar çıktığını, hastane yükünün ise 3 kat kadar arttığını söyledi ve ‘Panik havası yok” diyerek şöyle devam etti:

“Ciddi bir hastane yükümüzün olmadığını çok rahat söyleyebiliriz. Yoğun bakımlarda da bu artışların belirgin ve ciddi olmadığını görüyoruz. Artışın aynı oranda olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Avrupa’da günlük vaka sayısı yüz bini aşan ülkeler olduğunu ifade eden Bakan Koca, Türkiye’nin bu dalgayı 4-5 hafta önceden yaşamaya başladığını açıkladı:

“O ülkelerde yeni tedbirler için hazırlık yapılıyor. Türkiye’de de vaka sayısında artış söz konusu ancak yeniden kapanma olmayacak. Yeni yoğun bakımların açılmayacak. Nerede maske takılması gerektiğini, nerede kendimizi korumamız gerektiğini artık hepimiz biliyoruz. Yeniden kapatma ve benzeri durumlar olmayacak. Aşımız var, ilacımız var, tedbirlere devam.”

Bir influenza gibi düşünün

Riskli veya solunum yolu enfeksiyonu belirtisi gösterenlerin maske tedbirlerine uyması gerektiğini hatırlatan Koca, “Covid’le yaşamayı artık öğrendik” ifadelerini kullandı:

“Kişisel tedbirlere uyarak Covid’le yaşamayı artık öğrendik. Covid bitti mi? Bitecek mi? Bitmeyecek. Bir influenza gibi düşünün. Zaten son dönemde de belirtileri grip benzeri seyrediyor. Daha çok boğaz ağrısı, burun akıntısı ve ateşle seyrediyor ve beraberinde de kas ağrılarını görüyoruz. Ağır influenza tablosu gibi gelişiyor. Ama ek hastalığı olanlarda bu belirtiler daha belirgin, hastaneye yatışa kadar giden sonuçlara sebep olabiliyor. Onun için biraz daha dikkatli olmamız lazım.”

‣ Şebnem Korur Fincancı: Maske zorunluluğunun kaldırılması yaşam hakkını ihlal eden bilim dışı bir karar

Sıcaklık ‘mevsim normallerinde’: Peki ya normal, normal değilse?

Bruce Melton‘ın Climate Discovery‘de yayımlanan bu makalesi, Yeşil Gazete‘nin de parçası olduğu küresel gazetecilik ağı Covering Climate Now (CCNOW) işbirliğinin bir parçasıdır.

*

Bugün 1,2 santigrat derece olan ortalama küresel sıcaklık artışı, endüstri öncesi seviyelerin üzerinde.

Bu, Dünya‘daki iklim sistemlerinin, uygarlığımızın evrimleşmesine olanak sağlayan son 2 bin yılındaki ortalama sıcaklıktan üç kat fazla.

Bu sistemler arasında Amazon, kuzey ormanları, permafrost, sabit deniz seviyesi, buz tabakaları, deniz buzu ve Gulf Stream akıntısı var.

Bu nispeten küçük ısınma göze çok fazla gibi görünmeyebilir, ancak şu anki iklimimizi Buz Devri soğuğundan ayıran fark yalnızca 5 santigrat derecedir.

Bilimin son bulguları, bilinen iklim belirleyici kritik sistemlerin yaklaşık yarısının 2009’dan bu yana iklim değişikliği yüzünden bozulmaya başladığını gösteriyor.

Küçük bir değişiklik büyük bir sonuca yol açtığında bir eşik aşılır; temel olarak Dünya’nın sıcaklığı bu sistemlerin evrimsel sınırlarının üzerine çıktı ve kritik eşikler aşıldı.

‣ İklim değişikliğinin dört göstergesi de rekor seviyede: En sıcak yedi yılı yaşadık

Amazon yağmur ormanları, Kanada ormanları ve küresel permafrost, şu anda çökmekte olan üç Dünya sistemi.  Yılda yedi gigatonluk sera gazını tutmaktan, yaymaya geçtiler, ki bu ulaşımdan kaynaklanan tüm küresel emisyona eşdeğer.

Bu çöküş, son 2 bin yılda dünyamızın ortalama sıcaklığının 0,4 santigrat dereceden daha yüksek olmadığı 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren, normalin 0,5 ila 0,75 santigrat derece üzerine çıkan ısınma sonucu başladı.

Ancak ortalamaların kendileri yanıltıcıdır.

Örneğin, karada ısınma, okyanuslarda ısınmanın iki katıdır. Yüksek sıcaklıklar, bugünün ortalamalarının neden yanıltıcı olduğunun bir başka örneğidir.

Örneğin, ABD’de Austin, Teksas‘ta, 2017’den 2020’ye kadar Eylül ayında ortalama maksimum sıcaklık, 1966 ve 1969 arasındakinden 5,3 Fahrenhayt derece daha fazlaydı. Başka bir deyişle, Eylül başındaki normal yüksek, yani “önceki iklimimizde” (1900’lar dolaylarında) 93 derece Fahrenhayt iken, bugün 98 derece Fahrenhayttır.

Bu tür bir ısınmanın son yıllarda manşetlere taşınacağı düşünülebilir, ancak durum böyle değil ve bunun bir nedeni var: ABD Ulusal Hava Durumu Servisi (NWS), uzun süredir devam eden ve az bilinen bir istatistiksel hava durumu veri prosedürüne sahiptir ve bu, iklim krizi inkarcılığını istemeden teşvik etmeye yardımcı olur.

NWS’nin rapor ettiği “normal” sıcaklıklar, son 30 yılın ortalamalarıdır. Bu, her gece haberlerde hava durumu raporunda yayınlanan verilerdir.

Bu sözde normal sıcaklıklar, ‘önceki iklimimiz’e, yani klimimizin doğal olmayan bir şekilde ısınmaya başlamasından önceki zamana ait değildir.

Hava durumu uzmanlarından “normal” olarak duyduklarımız aslında çoğumuz için önemli ölçüde daha sıcaktır, çoğumuzun “normal” olarak düşündüğü şeyle hiçbir ilgisi yoktur ve gelişmiş uygarlığımızın evrimleştiği asıl iklimle hiçbir ilgisi yoktur.

Örnek olarak Teksas’a dönersek, Aralık 2021’de Teksas’taki aşırı sıcaklıklar sırasında 1933 aylık ortalama sıcaklık rekoru 4,7 Fahrenhayt ile kırıldı. Normalde, istikrarlı bir iklimde, (önceki normal iklimimizde) aylık ortalama sıcaklık rekorları bir veya iki Fahrenhayt’tan daha az derecelerle kırılır.

Teksas genelinde yüksek sıcaklık, Aralık ayı için eyaletin 20’inci yüzyıl yüksek sıcaklık ortalamasının 12 derece Fahrenheit üzerindeydi. Austin’in Aralık ayı ortalama yüksek sıcaklığı, 30 yıllık normalin 11,5 derece Fahrenheit üzerindeydi.

‣ Aşırı sıcaklar iklim kriziyle mi ilgili?

Normal sıcaklık verilerini değiştirmeye yönelik istatistiksel prosedür, profesyonel çevrelerde “30 yıllık normal” veya klimatolojik normaller olarak bilinir, ancak halk arasında bu hava durumu verileri bizim mevsim “normal”lerimizdir.

Bu veri manipülasyonu, tarım sektörü için 1930’larda başlayıp güncel iklim verilerine duyulan ihtiyaç, diğer endüstrilere yayılmıştır.

Buradaki fikir, tarım ve sanayi topluluklarına; sıcaklıklar, ısı dalgaları, ilk ve son donlar, donma noktasının altındaki saatler, gün/hafta/ay/yıl başına en yüksek sıcaklık, her türlü yağış kaydı ile ilgili en son ve en doğru hava durumu verilerini sağlamaktı.

Hava durumu verilerinin bu kasıtlı manipülasyonu için NWS’nin gerekçesi, “bugün neler olup bittiğinin” daha iyi anlaşılmasıdır: “Normaller (sic), uzun vadeli iklim eğilimlerini değerlendirmek yerine, değişen iklimin günlük hava deneyimimiz üzerindeki etkilerini yansıtır.

Bilimsel doğruluk için “normal” verileri değiştirme stratejisi, iklimimiz durağan olduğunda (yani şu anki gibi radikal olarak değişmediğinde) ve nüfusumuzun çok önemli bir bölümü tarım yaparken işe yaradı.

Ama bugün kesinlikle geçmişe benzemiyor. NWS’nin “normal” sıcaklıkları artırarak yaptığı şey, küresel iklim bozulmasını halkın zihninde gizliyor.

‘Normal’ sıcaklık, son 30 yılın ortalaması değil; radikal bir şekilde ısınmaya başlamadan önceki iklimimizin ortalamasıdır.

Peki, o zaman “normal” nedir?

İklim bilimi iki ana “normal” dönemi tanımlar.

Biri ‘sanayi öncesi zamanlar’dır: Bu, 1850 ile 1900 arasındaki dönemdir ve kitlesel olarak sera gazı salmaya başlamadan önceki istikrarlı iklimimizin temelini oluşturur.

Diğer dönem cise 1951 ile 1980 arasıdır. Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi bu dönemi “günümüz yetişkinlerinin çoğunun büyüdüğü, bu yüzden birçok insanın hatırlayabileceği ortak bir referans” olarak tanımlamaktadır.

1850’den 1900’e kadar olan sanayi öncesi dönemden 2 bin yıl öncesi oldukça anlamlıdır. Bu 2 bin boyunca, Dünya’nın sıcaklığı neredeyse tüm yıllarda boyunca 1850 ila 1900 ortalamasının 0,4 santigrat dereceden (0,7 Fahrenhayt derece) daha sıcak olmayacak şekilde çok sabit kaldı.

Bu, 1,2 santigrat derece üzerindeki mevcut ısınmamızın, son 2 bin yılın maksimumundan üç kat daha sıcak olduğu anlamına geliyor.

Bu 0,4 santigrat derece maksimum sıcaklık aralığı, mevcut Dünya sistemlerimizin geliştiği iklimin üst sınırını temsil eder. Aynı zamanda iklimimizin “doğal varyasyonu” olarak da bilinir. Dünyamızın sistemlerinin evrimsel sınırıdır.

Dünya’yı, iklim sistemlerinin evrimsel sınırlarının üzerinde ısıttık ve yeni iklime toleranslı türler ve mekanizmalarla yeniden evrimleşebilmeleri için şimdi çöküşe geçiyorlar.

Bu çöküş, bu normalin ötesindeki seyir, son zamanlarda hepimizin tanık olduğu iklim ve aşırı hava koşullarındaki doğrusal olmayan artışta açıkça görülmektedir.

‣ Karbondioksit seviyeleri her yıl rekor kırarken neden her yıl bir öncekinden daha sıcak olmuyor?

Bu sistemlerin çöküşü, çevresel hizmetlerin kaybına ve hatta tersine çevrilmesine neden olan iklim bozulmasıyla doğrudan ilişkilidir.

Çevre hizmetleri,  orman ürünleri veya bitkilerden oksijen üretimi gibi, ekolojilerimizin veya Dünya sistemlerimizin bize sağladığı veya bizim için yaptığı şeyler veya süreçlerdir. En önemli ve kolayca bozulan çevresel hizmetlerden biri, karbon tutma, yani Dünya sistemlerimizin karbondioksiti emme yeteneğidir.

Amazon’da, Kanada ormanlarında ve permafrost’ta ve bunların yılda yedi gigaton sera gazının makul emisyonlarında gördüğümüz gibi, bu izolasyon, bu çöküşlerle tam tersine döndü.

Çok daha önemlisi, bunlar sadece incelenecek ilk sistem çöküşleri. Dünyadaki benzer sistemler de muhtemelen çöküyor ve çöküşleri daha yeni başladı.

İklim değişikliği hakkında gerçekçi kararlar alabilmemiz için halkın ne kadar ısınma olduğunu bilmesi gerekiyor.

Amerikalılar iklim değişikliği konusunda hava durumu uzmanlarına güveniyor. Televizyondaki hava durumu uzmanları, büyük çoğunluk için iklim değişikliği hakkında en iyi ve en güvenilir bilgiyi sağlayan kişiler. Ancak, standart profesyonel prosedürleriyle, kendi hataları olmasa da, küresel iklim ısınmasının kanıtlarını maskeliyorlar.

Bugün Austin’de, yaz mevsimi(Haziran-Ağustos arası) beş yıllık ortalama yüksek sıcaklık 6 Fahrenhayt derece; 10 yıllık ortalama yüksek sıcaklık 5 Fahrenhayt derece yükseldi; ancak 30 yıllık NWS “normal”i sadece 1,6 derece Fahranheit yükselmiş görünüyor. Bu 30 yıllık ortalama alma prosedürü, sadece ısınmayı maskelemekle kalmıyor, aynı zamanda onu hafife alıyor.

Bunun, ısı dalgalarının raporlanması açısından ne anlama geldiğini bir düşünün. NWS “normal” seviyesini artırıken, sıcak hava dalgası biz zavallı, insanlara göre aşırı derecede azalıyor ve NWS’nin uzun süredir devam eden veri raporlama standartları aracılığıyla boğucu bir yetersizlik yarattığının farkında bile değiliz.

Çok daha kısa bir ortalama dönemi kullanmak için geçerli ve acil bir ihtiyaç vardır. Isınma kendi kendine düzelmeyecek, son yüz yıldır olduğu gibi sadece doğrusal olmayan bir şekilde artmaya devam edecek.

Tarihsel normal sıcaklıklarımız (NWS “normalleri” değil) gelişmiş uygarlığımızın evrimleştiği zamana aittir; bildiğimiz şekliyle insanlığı yaratan iklime.

Bu iklim, NWS tarafından ABD nüfusunun tamamına yayın yapmak için sunulan son 30 yılın sıcaklık “normallerini” kesinlikle içermez.

Gerçek normal sıcaklıklarımız, 19’uncu yüzyılın sonlarında, fosil yakıtlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarımız ve arazi kullanımı değişiklikleri Dünya’yı önemli ölçüde ısıtmaya başlamadan önceki sıcaklıklardır.

Geçmiş hava durumu istatistikleri günlük hava durumu bültenlerinden çıkarıldığında ve her 10 yılda bir giderek daha sıcak olan ‘normal’lerler değiştirildiğinde sonuç; halkın küresel iklim bozulması konusundaki farkındalığının zarar görmesi, bozulması veya basitçe silinmesidir.

Daha zarar verici olanı ise şu: Bize şu an artan sıcaklıkların normal olduğunu söyleyen aynı hava durumu uzmanı, aynı zamanda bize, evet, iklimimizin ısındığını da söylüyor.

Neredeyse hiçbirimiz tarafından fark edilmeyen bu kafa karışıklığı, hava durumu uzmanlarımızda güvensizlik, inançsızlık ve güvenilirlik kaybı yaratıyor.

Bu, halkın iklim değişikliği algısına ne yapıyor? Hava durumu uzmanlarımız bize günlük sıcaklıklarımızın normal olduğunu ama aynı zamanda iklim değişikliğinin gerçek bir sorun olduğunu söylüyorlar, neye inanacağız?

Kaç vatandaş bunun olup bittiğini, her gece hava durumu raporunda verilen “normal sıcaklıkların” normal olmadığını anlıyor?

Fotoğraf: Cristina Mittermeier

İklim değişikliği bilincinin kaybı, iklim değişikliğinin ya gerçek olmadığı ya da anlamlı olmadığı anlatısını besliyor. Isınmayı görmek için halk, bugünkü iklimimiz ile geçmişteki iklimimiz arasındaki farkı görmelidir.

Bugün nüfusumuz artık önemli ölçüde tarıma dayalı değil; buna yakın bile değil. 1900’de Amerikalıların yüzde 40’a yakını çiftliklerde yaşıyordu; bugün ise yaklaşık yüzde 1’i. NWS’nin bu bilgilerine ihtiyaç duyan sanayiciler, nüfusumuzun son derece küçük bir kısmı.

Yani bu tür güncel hava durumu verilerine ihtiyaç duyanlar, NWS’den veya diğerlerinden kolayca alabilirler, ancak geri kalanımızın “normal iklimin” gerçekten ne anlama geldiğini bilmesi gerekiyor.

İklim ısındı; çok. Bu normal değil. Hiçbiri doğal değil. Isınmanın çoğu yakın zamanda gerçekleşti, üçte ikisi son 30 yılda ve yarısı son 20 yılda; ve ısınma oranı hala artıyor. Bu ısınma ile birlikte doğrusal olmayan bir şekilde artan aşırılıklar geliyor ve Dünya sistemleri eşikleri aşarak çökmeye başlıyor.

Bugün ortalama küresel sıcaklık, Dünya sistemlerimizin evrimleştiği iklimden üç kat daha sıcak, bu sistemler şimdi çöküyor ve sıcaklık devrilme eşiğinin altına düşürülmediği sürece çökmeler dengelenmiyor.

Yapay olarak ısınan bir iklim, toplumsal olarak yok edici bir  tehdit olmasaydı elbette normalleri sürekli yeniden hesaplayın diyebilirdik. Ancak küresel ısınma farkındalığı her zamankinden daha kritik olduğunda, bu normalleri yeniden hesaplama uygulaması varoluşsal olarak tehlikelidir.

‘Normalleri’ değiştirme politikasının ortadan kaldırılması artık son derece önemlidir. NWS, iklimimiz ısındıkça kasten normal sıcaklık istatistiklerini de artırıyor. Bunu geçmişten gelen bir alışkanlık olduğu için yapıyorlar; zamanı dolması gereken bir alışkanlık.