Ana Sayfa Blog Sayfa 780

Sinpaş’a Danıştay’dan ret: Devlete karşı toprağı savunuyoruz

MUĞLA- Danıştay, Sinpaş ve Kızılbük G.Y.O.’nun Marmaris’teki dev devremülk projesine ilişkin Mahkeme tarafından verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu gerekli değildir” kararının iptali yönünde verilen kararın yürütmesinin durdurulması taleplerini reddetti.

Karar, Marmaris’teki çevrecilerin bir yıldan uzun bir süredir verdikleri mücadelenin ardından geldi. Karara ilişkin Yeşil Gazete‘ye konuşan Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyesi Halime Şaman, şunları söyledi:

“Bu karar bir kez daha şunu gösteriyor: Çok, çok çok haklıyız. Bu kentin insanları, Türkiye’deki tüm yaşam savunucuları hepsi bir araya gelmiş tek bir şey istiyorlar: Kanunlar uygulansın. Biz adeta devlete karşı toprağı savunuyoruz. Orada bulunma görevleri kamu malını korumak olan kurumlara karşı biz kamu malını koruyoruz; bu işin belki de en üzücü yanı.”

Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeleri, Kızılkum’daki otel-devremülk projesi için Muğla Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü‘nce alınan “ÇED raporu gerekli değildir” kararının iptali için dava açmıştı.

Muğla 3. İdare Mahkemesi’nce görevlendirilen bilirkişi heyeti, devasa tesis için yürütülen çalışmaların Milli Park’ı, kıyıyı, ormanı ve endemik türleri tahrip ettiği belirlemişti.

Davacılar arasında yer alan Kent Konseyi Başkanı ve Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi Sözcüsü Ufuk Beytekin, “ÇED raporunun gerekli olup olmadığına dair yargı süreci tamamlanana, alınacak kesin kararın gerekleri yerine getirilene kadar Kızılkum’daki inşaata devam edilmesi ve buna göz yumulmasının hukuğa aykırı davranış olduğu tescil edilmiş oldu” ifadelerini kulandı.

Sinpaş’ın mühürlü inşaatında gece faaliyetleri: Aktivistler suç duyurusunda bulundu

‘Zabıtayla kaçak şekilde malzeme taşıyan firma aynı şeyi söylüyor’

“Adalet daha ne yapsın?” diye soran Şaman, inşaatın izni olmamasına rağmen araçlarla gece malzeme taşındığını duyurduklarını hatırlatarak araçlarda su taşındığı iddialarına ilişkin de şunları aktardı:

“Daha dün akşam tespit ettiğimiz, sürekli malzeme taşıyan araçlar içeri girdiğinde nöbetteki arkadaşlarımız Zabıta’yı aradılar. Zabıta geldi, konuştular ve ‘Bir şey yok onlarda, su taşıyor’ dediler. Bir gün nöbetteyken arkadaşlarımız araçtakilere ne taşıdıklarını sorduklarında ‘Su taşıyoruz’ yanıtını alıyorlar. Brandayı kaldırdıklarında önde su arkada inşaat malzemesi olduğunu görüyoruz. Belediyenin Zabıtasıyla kaçak şekilde malzeme taşıyan firma aynı şeyi söylüyor.”

‘Marmaris’te herkesin bildiği bir sırrı yaşıyoruz’

Çevreciler 11 gündür Sinpaş’ın mühürlü inşaat alanında herhangi bir faaliyet gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini gözlemlemek için bölgede nöbet tutuyorlar. Şaman’a bu süreçte neler yaşandığını soruyoruz:

“Bu durumun karşısında inatla kanunların uygulanmaması için yol açan bir belediyemiz ve mahkeme kararının sorumluluk vermesine rağmen gerekli önlemleri alarak harekete geçmeyen bir valiliğimiz var. Biz Marmaris’te herkesin bildiği bir sırrı yaşıyoruz. Ama vazgeçmeyeceğiz. Çünkü Yüksek Mahkeme de bir kez daha haklılığımızı onayladı. Burada bir yapılaşama olacaksa eğer bütün kurumlar şunu bilmeli: Mevzuat ne emrediyorsa o doğrultuda yapmalı. Kimse Milli Park’ın bağrına hançer saplayamaz.”

Ne olmuştu?

Mahkeme de geçen ay “ÇED raporu gerekli değildir” kararını iptal etmişti. Bunun üzerine davalılar, Muğla Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, Sinpaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ile Kızılbük Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., temyiz yoluna gitti.

İdare Mahkemesi‘nin aldığı kararın bozulmasının yanı sıra yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay’a başvuruldu. Ardından Danıştay 6’ncı Dairesi, karara bağladığı yürütmenin durdurulması isteğini oybirliğiyle reddetti.

 

UNDP’nin 2022 İnsani Gelişme Endeksi: 10 ülkenin 9’u insani gelişmede geriliyor

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından bugün yayımlanan 2022 İnsani Gelişme Raporu’na (İGR) göre küresel çapta insani gelişim kazanımlarında gerileme yaşanıyor.

“Belirsiz Zamanlar, Huzursuz Yaşamlar: Dönüşen Dünyada Geleceğimizi Şekillendirmek” başlıklarını taşıyan rapor, daha umutlu bir geleceğe ulaşmak için belirsizlikleri fırsatlara dönüştürmeye dair önerileri tartışıyor.

Bir endişe dünyasında yaşıyoruz

UNDP’nin İnsani Gelişme Endeksi, insan refahını gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) gibi gelir odaklı göstergelerin yanı sıra uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişim ve insana yakışır yaşam standardı olmak üzere üç temel ölçümü baz aldı.

Raporda şu ifadeler yer aldı:

“Bir endişe dünyasında yaşıyoruz: Devam eden Covid-19 salgını, Ukrayna‘da ve başka yerlerde savaş, rekor kıran sıcaklıklar, yangınlar ve fırtınalar…

Her biri, dünya çapındaki yaşamları sarsan, ortaya çıkmakta olan yeni bir belirsizlik kompleksinin rahatsız edici bir tezahürü. Bunlar küresel ölçekte üç yeni etkileşim halindeki belirsizlik katmanı tarafından yönlendiriliyor: Antroposen’in (insan çağının) istikrarsızlaştırılmış gezegen sistemleri, küresel baskıları hafifletmek için kapsamlı toplumsal dönüşümlerin arayışı ve yaygın, yoğunlaşan kutuplaşma.”

Hayal kırıklığı ve yabancılaşma

Bu başlıklar şu bulgularla destekleniyor:

  • Siyasi kutuplaşmayı görmezden gelmek mümkün değil. Bu, sosyal medya ve eşitsizliklerle körükleniyor. Pek çok insan, özellikle de gençler, siyasi liderleri tarafından hüsrana uğramış hissediyor.
  • Güven, şüpheye göre geri planda kaldı. Dünya genelinde insanların yüzde 30’undan daha azı, başkalarına güvenilebileceğini düşünüyor: Bu kayıtlardaki en düşük oran.

  • Silahlı çatışmalar artıyor: İlk defa 100 milyondan fazla insan, çoğu kendi ülkelerinde olmak üzere zorla yerinden edildi.
  • Antroposen, pandemilerden, değişen iklime ve gıda güvenliğine kadar travmalar etiriyor. Bu, zihinsel sağlığımıza zarar veriyor.
  • COVID-19 bize ne beklememiz gerektiğini gösterdi. Pandeminin ilk yılında, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlananlar ve daha fazla ücretsiz işi omuzlayan kadınlar orantısız bir şekilde etkilendiğinden, depresyon ve kaygı yüzde 25’ten fazla arttı.

Türkiye’de de gelişim yavaşladı

Türkiye, İnsani Gelişme Endeksi’nde (İGE) yer alan 191 ülke arasında 48’inci sıraya yerleşti. Türkiye böylelikle, endeks sıralamasındaki en yüksek kategori olan “çok yüksek insani gelişme” kategorisinde üst üste üçüncü kez yer aldı.

Ancak dünyadaki pek çok ülke gibi Türkiye’nin de insani gelişmedeki ilerlemesi, COVID salgını ve zorlu küresel ekonomik koşullar nedeniyle, son yıllarda yavaşladı.

Türkiye’nin 1990 yılında 0,600 olan İGE değeri, yüzde 39,7 artarak 2021 yılında 0,838’e yükseldi.

1990 ve 2021 yılları arasında Türkiye’de İGE’nin her üç boyutunda da ilerlemeler görüldü: Doğuşta beklenen yaşam süresi 8,3 yıl; ortalama öğrenim süresi 4,2 yıl ve beklenen öğrenim süresi 9,3 yıl arttı. Türkiye’de kişi başına Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) ise aynı dönemde yaklaşık yüzde 139 oranında artış gösterdi.

Eşitlikte geriye düşüyor

Ancak Türkiye’nin sıralaması, İGE eşitsizliklerine uyarlandığında aşağılara düşüyor.

İGE toplumsal cinsiyet eşitliğine uyarlandığında ise erkekler kadınlara oranla daha yüksek insani gelişme seviyelerinden yararlanıyor ve Türkiye’nin sıralaması 170 ülke arasında 65’inci’liğe geriliyor.

İlk kez beton ve asfalt, Dünya’nın biyokütlesinden daha ağır basıyor.

Mikroplastikler, okyanusun en derin seviyelerine, en yüksek dağlara, akciğerlerimizi ve kanımızı kirletiyor.

Dünyadaki insanların üçte biri stresli hissediyor

İGE sıralamaları, UNDP tarafından her yıl yayımlanan İnsani Gelişme Raporu’nun önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Raporun “Belirsiz Zamanlar, Huzursuz Yaşamlar: Dönüşen Dünyada Geleceğimizi Şekillendirmek” başlıklı 2022 versiyonu, “bir krizden diğerine savrulan ve yangınları söndürmekle çok meşgul olduğu için karşılaştığı sorunların kökündeki nedenler ile mücadele edemeyen bir dünyayı” tasvir ediyor:

Güvensizlik ve kutuplaşma birbirini besleyerek çözümleri hayata geçirmek için gereken dayanışmayı engelliyor.

Raporun bulguları arasında, dünya genelinde insanların üçte birinin stresli hissettiği ve üçte birinden azının başkalarına güvendiği de yer alıyor.

İki yıldır küresel gelişmede gerileme var

UNDP, bugüne kadar ilk kez, İGE’de peş peşe iki yıldır küresel çapta gerileme olduğunu açıkladı. İnsani gelişme, 2016 yılı düzeyine gerileyerek, dünyada Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda katedilen gelişmenin büyük bölümünü tersine çevirdi.

Bu tersine dönüş neredeyse evrensel boyutta çünkü Türkiye de dahil olmak üzere ülkelerin yüzde 90’ından fazlasında İGE ya 2020 ya da 2021 yılında geriledi.

Ülkelerin yüzde 40’ından fazlasında ise İGE her iki yılda da geriledi ki, bu durum derinleşen bir krize işaret ediyor.

Rapor, dünyanın rotasında keskin bir dönüş olmazsa, daha ağır yokluklar ve adaletsizliklerin bizi beklediğini savunuyor.

UNDP Başkanı Achim Steiner, şunları söyledi:

“Dünyamız, peş peşe gelen krizlere yanıt vermeye çabalıyor. Hayat pahalılığı ve enerji krizlerinde gördük ki, fosil yakıtları sübvanse etme gibi anlık çözümlere odaklanmak çekici gelse de bugünü kurtarma taktikleri nedeniyle, yapmak zorunda olduğumuz uzun vadeli sistemik değişiklikler daha da gecikiyor.

Geleceği güvence altına almak için zaman aralığımız daraldı

Rapor, yeni bir rota çizmek için (yenilenebilir enerjiden küresel salgınlara hazırlığa uzanan) yatırım ve toplumların bu belirsiz dünyada iniş çıkışlara hazırlıklı olabilmesi için (sosyal güvenceler de dâhil olmak üzere) sigorta odaklı politikaların uygulamaya konulmasını tavsiye ediyor.

Teknolojik, ekonomik, kültürel gibi birçok biçimi olan yenilik ise, karşımıza çıkabilecek her türlü zorluğa yanıt verme kapasitemizi güçlendirebilir.

Steiner, “Belirsizliklerin tanımladığı bir dünyada, birbiriyle bağlantılı ortak sorunlarımızı çözmek için küresel dayanışma duygusunu yeniden güçlendirmemiz gerekiyor. Sistemlerimizi baştan tasarlamak, kararlı iklim eylemi ve herkes için yeni fırsatlar üzerine kurulu bir geleceği güvence altına almak için zaman aralığımız daraldı” şeklinde konuştu.

UNDP İnsani Gelişme Raporu Ofisi Direktörü ve raporun başyazarı Pedro Conceiçâo ise şöyle diyor:

“Gezegenimizi de korumamız ve insanlara daha güvenli hissetmeleri, kendi yaşamları üzerinde yeniden kontrol sahibi olmaları ve geleceğe umutla bakmaları için gerek duydukları araçları da sağlamamız gerekiyor.”

Belirsizliğin içinde yönümüzü bulabilmek için, insani gelişme çabalarımızı yoğunlaştırmalı ve insanların varlık veya sağlığını yükseltmenin ötesine bakmalıyız.

 

 

Festivaller bir bir iptal ediliyor…

Muğla Fethiye’de Milyon Fest’in iptal edilmesinin ardından özel bir mekanda düzenlenecek olan Çağdaş Fest de iptal edildi. Fethiye Kaymakamlığı, organizasyonun Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan izin alamadığını söylerken organizatör Çağdaş Adıgüzel, gerekli tüm izinlerin alındığını dile getirdi.

Festival başlamasına bir gün kala iptal edildi. İptale ilişkin Çağdaş Fest sosyal medya hesabından şu açıklama yapıldı:

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Çağdaş Fest (@cagdas.fest)’in paylaştığı bir gönderi

Çağdaş Fest, sosyal medya hesabından İl Jandarma Komutanlığı ile Tarım Orman Bakanlığı 4. Bölge Müdürlüğü’nden gerekli izinlerin alındığı organizasyonun iptal edildiğini duyurdu.

TELE 1’den Aziz Turgut Altun’un haberine göre; Fethiye Kaymakamlığı Yazı İşleri Müdürü Necla Yıldız, organizasyon firmasının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan herhangi bir izin almadığını iddia etti. Yıldız, güvenlik ve çevre yönünden değerlendirilerek uygun görülmediğini söyledi.

Yıldız, Jandarma’dan alınan izin belgesinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

“Öyle bir izin belgesi verilmedi. Açıklama yapmak Kaymakam Bey’in takdirinde. Biz gerekli yazışmaları yaptık. Kendilerine tebliği yapıldı. Çevreye zarar verileceği için izin verilmedi.

Çağdaş Fest tarafından yapılan açıklamada festivalin yapılmaması için gerekçe gösterilen ‘çevreye zarar verecek’ gerekçesine ilişkin şunlar söylendi:

“Bu güne kadar yasaklanan festivaller göz önünde bulundurulduğunda her bahaneleri doğaya tahribat gibi içeriklerdi. Lakin aynı irade Uzungöl, Babadağ, Bodrum, Marmaris gibi ülkemizin bir çok noktasında doğayı tahrip etmektedir.” 

Festivalin Organizatörü Çağdaş Adıgüzel, yasak kararının konsere bir gün kala iletildiğini belirtti.

Adıgüzel, güvenlik gerekçesine ilişkin olarak Jandarma’nın izin verdiğini belirterek alan dışı güvenliği kaymakamlığa ait olduğunu dile getirdi.  Son gün son mesai saatinde iptalin verilmesine isyan eden Adıgüzel, “Niye iptal etmişler Çevre ve şehircilik hikaye… Niye son günü beklemişler ben dilekçemi 9 Temmuz’da verdim. Daha fazla ne yapabilirim. Özel işletmeler mevzuat gereği bildirmek zorunda değil. Biz kapasite yüksek diyerek bildirdik” dedi.

Sinpaş’ın mühürlü inşaatında gece faaliyetleri: Aktivistler suç duyurusunda bulundu

Mahkeme “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararının iptaline karar vermesine rağmen, “Marmaris Kızılbük Resort Otel ve Devremülk” projesinin inşasına devam edildiğini belirten yaşam savunucuları, ilgili kurum ve firmalar hakkında suç duyurusunda bulundu.

Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyeleri, inşaattaki çalışmaları engellemedikleri gibi, tutanak altına almadıkları gerekçesiyle Marmaris Belediyesi İmar, Fen, Zabıta müdürlükleri ile Belediye Başkanı Mehmet Oktay hakkında görevi kötüye kullanma ve keyfi muamele suçlamasıyla savcılığa şikayet dilekçesi verdi.

Komite üyeleri ayrıca savcılığa verdikleri ikinci dilekçede, Kızılbük G.Y.O., ve Sinpaş A.Ş.‘nin yöneticileri ile yüklenici firma Anadolu Sinerji A.Ş. hakkında da inşaata devam ettiklerinin yanı sıra, Sermaye Piyasası Kurumu ve Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yanlış bilgi verdiklerini, dolayısıyla kamuoyunu yanılttıklarını ileri sürerek kamu davası açılmasını talep etti.

Komite üyeleri, savcılıktan Kızılkum‘daki inşaatın devam edip etmediğini tespit etmeleri için bilirkişi heyeti oluşturulmasını istedi. Savcılığa yapılan suç duyurusunda Sinpaş’ın mahkeme kararına aykırı biçimde devam ettiği inşaat faaliyetinde kullandığı malzemelerin depolandığı iki yer ve hangi araçlarla nakliye yapıldığına ilişkin video görüntülerine de yer verildi.

Komite üyeliğinin yanı sıra aynı zamanda Marmaris Kent Konseyi Başkanı olan Ufuk Beytekin, savcılığa yaptıkları suç duyurusunun ardından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Biz çok iyi biliyoruz ki yargının kararına rağmen inşaat devam ediyor ve maalesef Marmaris Belediyesi yetkilileri buna göz yumuyor. Kanunlar gereği, tesise 16 ayrı mühürleme yapması gerekirken tek mühür vuran, ruhsatları iptal etmeyen Belediye ilgilileri, inşaatın devam etmesine rağmen tutanak tutmuyor, çalışmaları engellemiyor. Her şeye rağmen haklı olduğumuzu ve kazanacağımızı biliyor, haklı direnişimizden asla vazgeçmeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.”

 

Mersin’de yangın büyüyor: Akkuyu NGS’ye 2,11 kilometre mesafede

MERSİN- Mersin’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin inşasının devam ettiği Gülnar ilçesi Büyükeceli Mahallesi’nde dün sabah saatlerinde çıkan yangın henüz kontrol altına alınamadı.

Alevler gece saatlerinde Silifke ilçesine sıçradı. AFAD‘ın açıklamasına göre Gülnar ilçesinde 450, Silifke ilçesinde ise 370 vatandaş evlerinden tahliye edildi.

Yangın nedeniyle Mersin-Antalya D-400 karayolu ulaşıma kapatıldı. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM), Silifke-Aydıncık arası bazı yol ve tünellerin de tedbir amaçlı trafiğe kapatıldığını duyurdu.

Akkuyu NGS inşaatına birkaç kilometre mesafede

NASA‘nın eşzamanlı yangın haritasına göre dün Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatına 3 kilometre mesafede başlayan yangın, 2,11 kilometre mesafeye kadar yaklaştı.

Haritada, yangıın karayollarını da sardığı görülebiliyor.

Bölgedeki ağaçların ve yeşil örtünün çoğunun yok edilmiş olmasına rağmen santralin çevresi büyük ölçüde ormanlık araziden oluşuyor. Daha önce de bölgede çok sayıda yangın çıkmıştı.

Bu yangın, akıllara yeniden “Ya Akkuyu inşaatı bitmiş olsaydı?” sorusunu getirdi.

Santral aynı zamanda aktif bir fay hattının da üzerinde.

‣ Termik santrali yangından koruyamayanlar nükleer santrali nasıl koruyacak?
‣ Akkuyu NGS, şimdiden sorun yaratıyor
‣ Pınar Demircan: Büyükeceli’deki Akkuyu NGS bizim büyük ecelimiz mi?

Gece boyunca gece görüşlü helikopterlerle havadan müdaheleye devam edilen yangında sabahın ilk ışıklarıyla yeniden söndürme uçakları da devreye sokuldu.

Çalışmalara kara ekiplerinin yanı sıra AFAD, UMKE, jandarma ve vatandaşlar da destek veriyor.

Orman Genel Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, itfaiye ve komşu illerden destek ile toplamda 29 helikopter, 11 uçak, 138 arazöz, 15 dozer ve 850 personel ile gerçekleştirilen müdahele sürüyor.

Yangına müdahele eden arazöz devrildi

Dün bir arazöz çalışmalar sırasında Delikaya Mahallesi‘nde şarampole devrildi.

Sürücü yara almadan kurtulurken, araçta sıkışan iki görevli olay yerine gelen ambulansla Silifke Devlet Hastanesi‘ne kaldırıldı.

Liz Truss’a iklim taahhütleri sınavı: Emisyonlar, enerji arzı ve yaban hayatı…

Başbakan Boris Johnson‘ın istifası sonrası Muhafazakar Parti‘de başlayan liderlik yarışını kazanan Liz Truss’ın önünde bir iklim sınavı var.

Truss’ın 2050’ye kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmak için yasal olarak bağlayıcı hedefe uygun adımlar atması gerekiyor. Konuyla ilgili İngiltere’nin tüm büyük partilerinden milletvekilleri yeni gelen başbakana bir mektupla çağrıda bulundu.

Truss net sıfır emisyonu hedefine ilişkin söz vermişti ancak yeni başbakanın kampanyasıyla Kuzey Denizi‘ndeki petrol ve gaz üretimini genişletmeyi vaat ediyor.

Başbakan hidrolik kırma yöntemine de desteğini dile getiriyor. Hidrolik kırma veya çatlatma olarak bilinen yöntem ile yerin metrelerce altındaki kayaların içinde kalmış petrol, yatay sondaj ile yüzeye çıkartılıyor. Söz konusu yöntem esnasında gaz ve su birbirine karıştırılıyor. Söz konusu yöntemin çevreye zararları da daha önce çok kez dile getirilmiş durumda.

Ayrıca Truss’ın karadaki rüzgar ve güneş enerjisi tarlalarına muhalefeti, net sıfır hedefine ulaşmak için atılması gereken adımlardan vazgeçebileceği yönünde çeşitli kaygılara yol açtı.

Truss’ın İngiltere’de Brexit için eski Fırsatlar Bakanı Jacob Rees-Mogg’u İş, Enerji ve Sanayi Stratejisi Bakanı olarak ataması da iklim aktivistleri ve enerji uzmanları arasında endişelere yol açtı.

Rees-Mogg, geçmişte iklim kriziyle mücadele etme konusunda çeşitli eleştirilerin hedefinde olan ve Kuzey Denizi’ndeki gaz arzını artırmak için enerji şirketleriyle görüştüğü belirtilen bir isim.

Jacob Rees-Mogg

Ayrıca Mogg da karada rüzgar enerjisi üretimine karşı çıkarken hidrolik kırılmayı destekliyor.

Çevreyle ilgili tüm partilerin meclis grubundan 29 milletvekili ve grup üyeleri, Truss’a bir çağrıda bulunarak net sıfırı yeniden taahhüt etmesini ve sera gazı emisyonlarını azaltacak, yükselen enerji faturalarını düşürmeye yardımcı olacak önlemleri daha ileri bir noktaya götürmesini istedi.

Guardian’ın haberine göre mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Hükümetinizin aldığı kararlar, ülke genelindeki insanların ve aslında tüm gezegenimizin yaşamları üzerinde gözle görülür bir etkiye sahip olacak. Başbakan olarak, bu ülkede 2050 veya daha kısa bir sürede net sıfıra ulaşmak için önlemleri desteklemeye devam edeceğinizi ve aynı zamanda uluslararası sahnede iklim ve doğa için küresel bir şampiyon olacağınızı umuyoruz.”

Liz Truss mektupta, şu konularda adımlar atmaya davet edildi:

  • İngiltere’nin yasal olarak bağlayıcı karbon bütçelerini karşılama yolunda ilerlemesini sağlamak,
  • Yenilenebilir enerjiyi artırmak
  • Ev yalıtımı için ulusal bir plan oluşturmak
  • Hükümetin yaban hayatı ve doğal çevreyi korumaya yönelik hedeflerini yeniden teyit etmek.
Chris Skidmore

Öte yandan tüm partilerden oluşan meclis grubunun başkanı olan ve mektubu koordine eden eski bakan Chris Skidmore, Truss’ın karbon emisyonlarını azaltma taahhütlerinden geri adım atacağı konusunda bir endişe duymadığını söyledi ve ekledi:

“İnsanların net sıfırı başlıca bir ekonomik sorun, istihdam yaratma ve seviye atlama için büyük bir fırsat olarak görmeleri konusunda kesinlikle kararlıyım. Net sıfırın bir kültür savaşı ve solcu bir proje olarak görülmemesi çok önemli. Net sıfır aslında bir ekonomik büyüme stratejisidir.”

Skidmore, iklim kriziyle ilgili diğer görüşlere bakılmaksızın politikanın Truss tarafından yönetileceğini belirtti.

“İstikamet yukarıdan belirlenir” diyen Skidmore, dışişleri bakanının kim olduğu önemli olmaksızın kolektif sorumluluğa uyacağını vurgulayarak Truss’ın net sıfırı ekonomik büyüme sağlamak için bir fırsat olarak gördüğünü aktarıyor. 

Önde gelen bir yeşil İngiliz Muhafazakar Parti temsilcisi, yatırımcı ve Muhafazakar Çevre Ağı’ndan Ben Goldsmith ise Rees-Mogg’un “doğal dünyayı korumak için bir kampanya yürütücüsü olarak henüz bir isim yapmaya çalışmadığını” söyledi. Goldsmith’e göre seçmenler yeşil politikalardan yana:

“Bu ülkedeki insanların ezici çoğunluğunun bir iklim felaketini önlemek için şimdi güçlü adımlar atmak istediği, evde doğanın restorasyonunu istedikleri ve İngiltere’nin bu konularda uluslararası çabalara öncülük etmesini bekledikleri oldukça açık. Bunu akılda tutarak, herhangi bir politikacının bu hayati gündeme sırt çevirmesi çok akıllıca bir hareket olmaz.”

Öte yandan mektupta, Truss’a İngiltere’nin geçen yıl Glasgow’da düzenlenen Cop26 iklim zirvesine ev sahipliği yaptığı hatırlatılıyor.

Liz Truss COP26’da, 2021.
COP26 beklentileri karşıladı mı?

Ayrıca yeni başbakandan ülkelerin türlerin yok oluşunu durdurma ve  2030’a kadar toprakların yüzde 30’unu koruma hedefinin taahhüt edilmesi beklenen Aralık’ta gerçekleştirilecek BM biyoçeşitlilik Cop15 zirvesine katılması talep ediliyor.  

‣COP15: Ormansızlaşma ve çölleşmeye karşı; ‘Kara. Hayat. Miras

Mektubu imzalayan parlamenterler arasında İşçi Partisi’nden Rebecca Long-Bailey ve Kim Leadbeater, Liberal Demokratlardan Wera Hobhouse ve Lady Parminter, İskoç Ulusal Partisi’nden Douglas Chapman, (Galler’den) Plaid Cymru’dan Ben Lake ve Birleşik Krallık’ın tek Yeşiller Partisi milletvekili Caroline Lucas bulunuyor. 

 

Yaban hayvanlarına adeta fiyat etiketi takılmıştı: Av turizminin iptali için dava açıldı

Vegan Derneği Türkiye ve Hayvan Hakları İzleme Komitesi, 100’den fazla hayvan türünün “av turizmitalimatı ve Merkez Av Komisyonu kararları kapsamında öldürülmesini engellemek amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı’na dava açtı. Yürütmenin acilen durdurulması ve avcılığı düzenleyen karar ve talimatların iptali istendi.

‣Bakanlıktan ‘av turizmi’ için yaban hayvanlarına fiyat etiketi…

Vegan Derneği Türkiye (TVD) ve Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP) tarafından hazırlanarak yayımlanan 2022-2023 Av Dönemi Merkez Av Komisyonu Kararı’nın, 2022-2023 Av Yılı Av Turizmi Uygulama Talimatı’nın, bu talimata bağlı Ek Kararın ve yeni Yaban Hayvanları Listesi’nin iptali için Tarım ve Orman Bakanlığı’na dava açtı.

Etiğe, hukuka ve Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle derneklerin iptalini istediği av düzenlemeleri iptal edilmezse, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin (IUCN) kırmızı listesinde “hassas” statüde listenen, nesli tehdit altındaki üveyik ve elmabaş patka gibi kuş türlerinin yanı sıra, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile ulusal mevzuat uyarınca koruma altında olan, nesli tükenen ve/veya Türkiye’ye endemik olan Anadolu yaban koyunu, yaban keçisi ve kızıl geyik gibi türler de öldürülecek.

Bu türlerin haricinde tilki, çakal, ada tavşanı ve yaban domuzu gibi kara memelilerinin yaşam hakkı da MAK kararlarıyla ellerinden alınacak.

Aynı zamanda dernekler tarafından yapılan açıklamaya göre; “Popülasyonu yeterli bir seviyeye ulaştığında avına izin verilebilir” ibaresiyle listelenen ve “Hatay dağceylanı” (Gazella gazella) ve “Urfa ceylanı” (Gazella marica) gibi global düzeyde nesli tükenen ve Türkiye’den ayrıntılı envanter çalışması olmaksızın “istilacı tür” sınıfına sokulan Yeşil Papağan ve İskender Papağanı gibi büyük şehirlere yerleşmiş ve doğallaşmış türler de, bakanlığın yeni çıkardığı ve hangi kriterlere dayandırdığı belli olmayan Yaban Hayvanları Listesi kapsamında her an öldürülme tehdidi altında olacak.

Neler öne çıkarıldı?

Dernekler dava dilekçesinde, Türkiye çapında her yıl farklı türler için av karşıtı emsal hukuki kararlar alınmasına rağmen, av katliamının av şirketleri ve bakanlık tarafından etiğe ve hukuka aykırı şekilde yine sürdürüldüğünü vurguladı.

Geçen yıl açılan iptal davaları neticesinde farklı illerdeki mahkemeler, bakanlığın sunduğu tüm savunmaları yetersiz ve tutarsız bulmuş olmasına rağmen, bu yıl bakanlığın yine hangi gerekçelerle ava izin verdiğinin açıklanması istendi.

Düzenlemelerde yer alan ve koruma altındaki türler dışında kalan yaban domuzu, bazı kuş türleri, tilki, kurt, ayı, tavşan, karaca gibi av listelerinde yer alan tüm türlerin de, nesli tükenme tehdidi altındaki hayvanlar gibi korunması için dava açılarak, yaşam hakkının tüm türler için savunulması gerektiği vurgusu yapıldı.

Hukuki argüman olarak uluslararası sözleşmeler uyarınca koruma altındaki hayvanların habitatlarına başka bir türün avlanması için dahi olsa girilmesinin yasak olduğu, bunun aynı zamanda çevrenin de tahribatı anlamına geleceği öne sürüldü.

Uzman görüşü de sunuldu

Yaban hayat uzmanı Veteriner Hekim Gökçe Coşkun’un uzman görüşleri de dava dilekçesinde sunuldu. Son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar çerçevesinde, avcılığın yaban hayvanı popülasyonları üzerindeki olumsuz etkileri, yabanda yaşayan hayvanların yaşam alanlarına silahlarla girilerek hayvanların strese sokulduğu ve pek çok türün sağlıklı üremesinin engellendiği açıklandı.

Aynı zamanda avcıların yabanda yaşayan hayvanlar ile temasları sonucu insanlara yayılan bulaşıcı hastalıklara dair Türkiye’den ve dünyadan örneklere yer verildi.

Anadolu yaban koyunu, kızıl geyik ve ceylan gibi hayvanların üretim sahalarında üretilip adeta “evcilleştirildiği”, ardından Bakanlık tarafından “zararlı” oldukları iddiasıyla ve “av turizmi” kapsamında kâr elde etme amacıyla avlanmalarına izin verildiği belirtildi.

Danıştay’dan geçen yıl karar çıkmamıştı

Açılan davada yürütmenin durdurulması kararı verilmesi, binlerce hayvanın yaşamını etkileyecek. Ancak geçtiğimiz yıl Danıştay’da Ankara Barosu ve İzmir Barosu tarafından Merkez Av Komisyonu Kararı’na ve Av Turizmi Uygulama Talimatı’na açılan davalarda av sezonu bitene kadar yürütmenin durdurulması kararı dahi verilmemişti.

Av sezonu bittikten ve hayvanlar öldürüldükten sonra geri dönüşü olmayacak bir zarar meydana geleceğinden ve açık hukuka aykırılık bulunduğundan hak savunucuları bu sefer Danıştay’dan derhal yürütmenin durdurulması kararının verilmesini bekliyorlar.

Av ihalelerine karşı da Türkiye çapında seri davalar açılacak

Bakanlık, dernekler tarafından iptali istenen düzenlemelerden biri olan Av Turizmi Uygulama Talimatı Ek Kararı uyarınca, bağlı olunan bölgelere göre avcılık şirketlerine “öldürme kotalarını” satmak üzere ihaleleri de düzenlemeye başladı.

Tür ayırt etmeksizin hayvanların yaşam hakkının satılık olamayacağından hareketle hukuki mücadelelerini sürdüren dernekler, MAK kararlarının ve Yaban Hayvan Listesi’nin yanı sıra, bu ihalelerin iptali için de önümüzdeki haftalarda barolar ve gönüllüler ile birlikte yürütmenin durdurulması talepli olarak iptal davaları açacak.

İlgili Ek Karar’da yer alan “yerli” avcı kotaları kapsamında aldıkları sertifikalar ile av sezonunun başlaması sonucu hayvanları öldürmeye başlamış iken, kotaların bir kısmı ise “devlet misafiri ve diplomat”lara ayrılmış durumda.

Boğaziçi hocalarından dersi onaylanmayan akademisyenlere destek

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki 29 bölüm, iki enstitü ve müdürü değiştirilen Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü (ATA) akademisyenleri, bugün güz dönemi dersleri onaylanmayan akademisyenlere dair ortak bir açıklama yayımladı.

Akademisyenlerin yazışma ağına gönderdikleri açıklama metninde şu ifadeler yer aldı:

“2 Ocak 2021’de Boğaziçi Üniversitesi‘ne yapılan rektör atamasının ardından başlayan süreçte, üniversitemizin temel ilkelerine aykırı olarak alınan tüm karar ve uygulamalara hukuk çerçevesinde itiraz etmekte, öte yandan eğitim ve araştırmalarımızı aksatmadan yürütmekteyiz. Ancak geldiğimiz noktada, seçilmiş dekanlarımızın, enstitü müdürlerimizin, Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK ) ve Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) temsilcilerimizin atanmaması ve/veya usulsüzce görevden alınması ile giderek daha keyfi ve dayatmacı hale gelen yönetim tarzının, üniversitemizdeki eğitim ve araştırma ortamına büyük hasar verdiğinin altını çizmek isteriz.”

Bölümlerin kurul kararıyla oluşturarak dekanlıklara ilettikleri programlara keyfi bir şekilde müdahale edildiğini aktaran akademisyenler, kurul kararlarının hiçe sayıldığını vurgulayarak “Yarı zamanlı ve emekli hocalarımızın görevlendirmeleri onaylanmamakta, sözleşmeleri iptal edilmekte, açılması planlanan dersler kapatılmakta, bölüm ve fakülte kararları olmaksızın tepeden inme dersler açılmaktadır. Uzun yıllar Boğaziçi’ne hizmet etmiş olan kıymetli emekli ve emeritus hocalarımızın birikimleri hiçe sayılmakta, kurumumuz bu yetkin bilim insanlarının eğitime katkılarından yoksun bırakılmaktadır” dedi.

Fotoğraf: Nazım Çapkın

Lisans programlarının öğrencilerin farklı bölüm ve fakültelerden dersler almalarına imkan veren bütünleşik bir yapıya sahip olduğunu aktaran akademisyenler bir bölümün programına yapılan müdahalenin lisans eğitiminin tümünü etkileyeceğine dikkat çekti. Açıklamada son olarak şu ifadelere yer verildi:

“Aşağıda belirtilen derslerin, bölümlerin uygun gördüğü hocalar tarafından açılmaması üniversitemizde nitelikli eğitim ve öğretimin aksamasına neden olacaktır.

Bu bağlamda Sonbahar 2022 akademik yarıyılının başlayabilmesi için, ekteki listedeki öğretim üyelerinin bölüm kararlarına istinaden görevlendirilmelerini talep ediyoruz.”

Bölümler:

  1. Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi
  2. Eğitim Bilimleri
  3. Temel Eğitim
  4. Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi
  5. Yabancı Diller Eğitimi
  6. Batı Dilleri ve Edebiyatları
  7. Çeviribilimi
  8. Dilbilim
  9. Felsefe
  10. Fizik
  11. Kimya
  12. Matematik
  13. Moleküler Biyoloji ve Genetik
  14. Psikoloji
  15. Sosyoloji
  16. Tarih
  17. Türk Dili ve Edebiyatı
  18. Ekonomi
  19. Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler
  20. İşletme
  21. Uluslararası Ticaret
  22. Turizm İşletmeciliği
  23. Yönetim Bilişim Sistemleri
  24. Bilgisayar  Mühendisliği
  25. Elektrik-Elektronik  Mühendisliği
  26. Endüstri  Mühendisliği
  27. İnşaat Mühendisliği
  28. Kimya Mühendisliği
  29. Makine Mühendisliği 

Enstitüler:

  1. ATA enstitüsü akademisyenleri
  2. Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü
  3. Çevre Bilimleri Enstitüsü

Mersin’de Akkuyu NGS’nin bulunduğu beldede yangın: Evler tahliye edildi

MERSİN- Mersin’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin inşasının devam ettiği Gülnar ilçesi Büyükeceli Mahallesi’nde sabah saatlerinde çıkan orman yangını rüzgarın etkisiyle büyüyor.

Yangının yerleşim yerlerine yaklaşmasıyla yakındaki mahallede bazı evler tahliye edildi.

Kaynak: NASA fire map, Akkuyu Nükleer Santrali ile yangın bölgesi arasında yalnızca üç buçuk kilometrelik mesafe bulunuyor.

Gülnar Belediye Başkanı Alpaslan Ünüvar, 30 evin tahliye edildiğini söyledi:

“Boşaltılan evler orman arazilerinde. Can kaybı yok. Rüzgar sürekli yöne değiştiriyor.”

Orman İşletme Müdürlüğü‘nün yangına 40 arazöz ve 300 personelle karadan; 5 uçak ve 3 helikopterle havadan müdahele ettiği açıklandı.

Yangına müdahele eden arazöz devrildi

Bir arazöz çalışmalar sırasında Delikaya Mahallesi‘nde şarampole devrildi.

Sürücü yara almadan kurtulurken, araçta sıkışan iki görevli olay yerine gelen ambulansla Silifke Devlet Hastanesi‘ne kaldırıldı.

Ya Akkuyu inşaatı bitmiş olsaydı?

Yangının çıktığı Karadere mevkiindeki ormanlık arazi, inşası süren Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne kilometreler mesafesinde.

Bölgedeki ağaçların ve yeşil örtünün çoğunun yok edilmiş olmasına rağmen santralin çevresi büyük ölçüde ormanlık araziden oluşuyor. Daha önce de bölgede çok sayıda yangın çıkmıştı.

Bu yangınların etkisinin, santral inşaatı bitmiş olsaydı ne olabileceğine ilişkin endişeler ise sürüyor.

Santral aynı zamanda aktif bir fay hattının da üzerinde.

‣ Termik santrali yangından koruyamayanlar nükleer santrali nasıl koruyacak?
‣ Akkuyu NGS, şimdiden sorun yaratıyor
‣ Pınar Demircan: Büyükeceli’deki Akkuyu NGS bizim büyük ecelimiz mi?

BM’den Zaporijya raporu: Güvenli bölge kurulmalı

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) Ukrayna‘da Rusya‘nın işgali altındaki Zaporijya Nükleer Santrali‘ne yaptığı teftiş ziyareti sonrası ayrıntılı bir rapor sunuldu.

Avrupa’nın en büyük nükleer santralinin etrafındaki çatışmaların derhal durdurulması gerektiğini söyleyen raporda, “Bunun için, santral çevresinde bir nükleer güvenlik ve güvenli koruma bölgesinin kurulması için ilgili tüm tarafların anlaşması gerekiyor” denildi.

Aylarca süren müzakerelerin ardından, nükleer gözlemcilerden oluşan 14 kişilik bir ekip tesise geçen hafta girebilmişti. Ukrayna’yı işgalinin ilk haftalarından beri Rus kontrolü altında olan tesiste BM görevlisi iki kişi kalacak.

Ateşle oynuyoruz

2 Eylül’de denetleme ekibinin Viyana‘ya döner dönmez havaalanında  düzenlediği toplantıda gözlemler sunuldu. Raporda ‘nükleer güvenliğin yedi başlığını’ ele almak için somut öneriler getirildi.

İlk başlık, nükleer tesislerin fiziksel bütünlüğünün ihlal edilmemesi olsa da Grossi, “Bu oldu ve olmaya devam ediyor” dedi:

“Bu tesisin aldığı ve uzmanlarım ile birlikte bizzat görebildiğim ve değerlendirebildiğim darbeler, kesinlikle kabul edilemez. Ateşle oynuyoruz ve çok, çok feci bir şey olabilir.”

Kırmızı alarm

Grossi, tesisteki tehlike derecesinin, “büyük kırmızı kod” olduğunu söyledi.

Rapor, çevre ve tesisin kendisiyle sınırlı olacak bir nükleer güvenlik ve güvenlik koruma bölgesi kurulmasını öneriyor. Diğer tavsiyeler ise bölgedeki nükleer binalardan tüm askeri araç ve teçhizatın kaldırılması, “uygun” bir çalışma ortamının yeniden kurulması ve buna ek oalrak personelin açık ve rutin sorumluluklarına geri dönmesini sağlamayı kapsıyor.

Salı günü Güvenlik Konseyi‘ne brifing veren BM Genel Sekreteri António Guterres, santral çevresindeki gerginliği azaltma gereğinin altını çizdi.

Durumla ilgili devam eden ciddi endişesini vurgulayan Guterres, Zaporijya’ya veya Ukrayna’daki herhangi bir nükleer tesise verilecek herhangi bir hasarın geniş kapsamlı bir felakete yol açabileceği konusunda bir kez daha uyardı.

“Böyle bir senaryodan kaçınmak için tüm adımlar atılmalıdır. Sağduyu ve işbirliği ileriye giden yolu yönlendirmelidir. Nükleer santralin fiziksel bütünlüğünü, emniyetini veya güvenliğini tehlikeye atabilecek herhangi bir eylem kabul edilemez.”

Tesisin tamamen sivil altyapı olarak yeniden kurma çabalarının hayati önem taşıdığını söyleyen Guterres ilk adım olarak, Rus ve Ukrayna kuvvetlerinin tesis sahasında herhangi bir askeri faaliyette bulunmama taahhüdünde bulunması gerektiğini söyledi:

“İkinci adım ise askerden arındırılmış bir bölgenin anlaşma ile güvence altına alınmasını gerektirecek. Özellikle bu, Rus kuvvetlerinin tüm askeri personel ve teçhizatı bu çevreden çekme taahhüdünü ve Ukrayna kuvvetlerinin oraya girmeme taahhüdünü içerecektir. Tesisteki operatörler sorumluluklarını yerine getirebilmeli ve iletişim sürdürülmelidir.”

Genel Sekreter ayrıca tesiste görevlendirilen IAEA müfettişlerini destekleme taahhüdü çağrısında bulundu:

“Çalışmalarını engelsiz bir şekilde yürütebileceklerine ve tesiste kalıcı nükleer  güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunacaklarına  inanıyorum. Kritik misyonlarının başarısında hepimizin payı var.”

Tarihi misyon

Misyonu yöneten IAEA başkanı Grossi, misyonu “tarihi” olarak nitelendirdi ve personelin şu anda orada olmasının “benzeri görülmemiş” olduğunu söyledi.

Çernobil ve Fukushima‘daki nükleer felaketlerin yanı sıra Irak‘taki çatışmaya atıfta bulunarak, teşkilat müfettişlerinin “zor koşullar” yaşadıklarını hatırlattı:

“Bu durumda, bir şeyin olmasını önlemek için tarihsel ve etik bir zorunluluk var. Bu mevcudiyeti kurarak ve özel bir emniyet ve güvenlik koruma bölgesini kabul ederek bunun olmasını önleme fırsatına sahibiz.”