Ana Sayfa Blog Sayfa 76

Cilo buzul tabakaları son 30 yılda 200 metreden 50 metreye düştü

Hakkari’deki 4 bin 135 rakımlı Cilo-Sat Dağları‘nda yer alan buzullar, son 30 yılda yüzde 50 oranında küçüldü.

Van Yüzüncü Yüzyıl Üniversitesi, Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, buzulların 100-200 metrelik dikey tabakasının da 50 metrelere kadar düştüğünü söyledi. Prof. Dr. Alaeddinoğlu, doğal miras olan buzulların korunması için İtalya‘daki gibi örtüyle kaplanması gerektiğini belirtti:

Erime son beş yılda hızlandı

“Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de benzer bir manzara var. Bunun en güzel örneği de Cilo’daki buzullar. Cilo buzullarının yer aldığı dağın yüksekliği 4 bin 135 metre. Cilo, Türkiye’nin ikinci en yüksek dağı. Tabii orayı özel yapan Türkiye’nin ikinci büyük dağı olması değil, üzerinde yer alan buzullar.

Orada on binlerce yıllık buzullar var. O bölgenin alt tarafında yaşı bir milyonu bulan buzullar da var. Buzul kütlesi o bölgeyi, ya da o dağı özel yapıyor, ekolojik anlamda bir doğa harikası haline getiriyor. Ancak buzullar son 30 yılda çok ciddi bir erime süresine girdi. Son 10 yıldaki erime süreci giderek hızlanıyor. Bu erime son 5 yılda daha da hızlandı. Yani dünyanın ısınmaya bağlı olarak yaşadığı toplam sıcaklıktaki artış, Cilo’da da kendini gösteriyor ve o buzullar her geçen gün biraz daha alan kaybediyor.”

Ülkenin en büyük vadi buzulu

Türkiye’de çok sık rastlanmayan kara buzulları Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde,  daimî kar sınırının üzerinde bulunuyor. Genellikle vadi buzulu ve buzyalağı buzulu tipinde olan buzulların yanı sıra, Türkiye’nin tek doruk buzulu (buzul şapkası) Ağrı Dağı’nda yer alıyor ve 10 km2‘lik alanıyla da ülkedeki en büyük buzul. Ülkenin en büyük vadi buzulu ise buzulların üçte ikisini bulunduran Güneydoğu Torosları’ndaki 8 km2 alanıyla Cilo dağlarındaki buzul silsilesi. Türkiye ayrıca üç önemli stratovolkan buzuluna da ev sahipliği yapıyor:  Ağrı Dağı doruk buzulu, Süphan Dağı vadi buzulu ve Erciyes Dağı Buzulu.

Alaeddinoğlu, Cilo’daki buzulların son 30 yılda yüzde 50’den fazla alan kaybettiğini, mevcut şu andaki alanın 500 hektarın altına düştüğünü bildirdi:

“Bu alan kaybeden yerler, bir şekilde güneşle temas eden yerler. Bu bölgelerdeki erime çok daha hızlı. Nispeten kuzey yamaçlarda kalan, yani güneş ışınlarından doğrudan maruz kalmayan bölgelerde ise buzullar nispeten tutunabiliyor. Ama bu tutunma öyle çok dirençli bir şekilde değil, çünkü buzullarda sadece alan küçülmüyor.

Aynı zamanda buzulların içinde de erimeler baş göstermiş. Çok ciddi çatlaklar, yarıklar var. Yüzeyde sağlam gibi görünen o katmanların altında boşluklar var. Bu çatlak ve boşlukların aslında bir şekilde zaman içerisinde açığa çıkmasıyla beraber, bu kez o erimenin şiddeti de artıyor.”

‘İnsanları buzuldan uzak tutmak gerekiyor’

Buzul erimelerinin bir diğer nedeninin insan kaynaklı olduğunu ifade eden Prof.  Alaeddinoğlu, insanların buzulları deneyimlemek, yüzeyinde yürümek ve buzula basmak için oraya zarar verdiklerini, alanın tamamının korunması gerektiğini kaydetti:

“Buzullar bu coğrafyanın, bu Anadolu’nun en eski tanıkları.Bu coğrafyada yaşananların tümüne tanıklık ettiler. Onlar sadece birer doğa parçası değil, bizim geçmişimiz. 2020 yılında Cilo buzulları öncelikli korunanlar listesine alınıp milli park ilan edilmişti. Bu önemli bir gelişme olsa da bununla beraber o alanın korunması noktasında farklı adımların da atılması gerekiyor.

Cilo Fest bitti, çöpler ve tuvalet atıkları milyonlarca yıllık buzulların üzerinde bırakıldı

En önemlisi de o bölgedeki buzulları korumak. 20-30 yıl sonraki insanlarımızın da bu buzulları görme hakkı var. Yüzey örtüleriyle o buzulları koruyabilir, gelecek nesiller için birer doğa harikası olarak kalmalarını sağlayabiliriz. Oraya belirli sınırlamalar, belirli kontrol edici mekanizmalar geliştirilerek, insanların o bölgeyi etkin kullanılması sağlanmalı. Buzulları değil, çevresinde bunu gözlemleyerek bunu sağlayabiliriz..

‘Dünya ısındıkça, erimeye devam edecekler’

Prof. Dr. Alaeddinoğlu, buzul erimelerinin bu şekilde devam etmesi halinde çok daha kötü durumlarla karşılaşılabileceğini de kaydetti:

“Geleceğe ilişkin bütün senaryolar sıcaklıkların artışını gösteriyor. Dolayısıyla Cilo buzulları da bundan nasibini alacak.  Sıcaklık artışı bu şekil devam ederse, 30 yılda yüzde 50’sini kaybettiğiniz alanın yüzde 50’sini daha kaybedebiliriz. Buna fırsat vermeden koruyucu tedbirler geliştirmeliyiz. Buzul erimesinin şiddeti, Hakkari bölgesinde tarımsal faaliyeti, hayvancılık ve insan faaliyetlerini etkileyebilir. Orayı bir ekolojik bir dengesinin parçası olarak düşünmek lazım.”

Buzullar yok olursa ne olur?

Cilo buzulları, artık parçalanmaya başlasa da 550 hektarlık alanıyla Türkiye’nin bütünlüğünü halen koruyan en büyük buzulları. Ancak fosil yakıt ve karbon salımı nedeniyle sıcaklıklar artmaya devam ettikçe erime de sürecek.

Buz, Dünya ve okyanuslarımız üzerinde koruyucu bir örtü görevi görüyor. Bu parlak beyaz alanlar, aşırı ısıyı uzaya geri yansıtıyor ve gezegeni daha serin tutuyor.

Dünyanın dört bir yanındaki buzulların önemli kısmı birkaç yüz ila birkaç bin yıllık bir döneme tarihleniyor ve iklimin zaman içinde nasıl değiştiğine dair en önemli ve doğru bilgi kaynakları arasında yer alıyor. Buzullarda gizli bilgiler sayesinde gezegenimizin ne kadar hızla ısındığı hakkında değerli bilgiler elde edilebiliyor.

Bugün, Dünya üzerindeki kara alanının yaklaşık %10’u buzul buzlarıyla kaplı. Bunların neredeyse %90’ı Antarktika‘da, kalan %10’u Grönland buzulunda yer alıyor.

Antarktika ve Grönland’daki hızlı buzul erimesi, okyanus akıntılarını da etkiliyor, çünkü daha sıcak okyanus sularına giren çok miktarda çok soğuk buzul eriyik suyu, okyanus akıntılarını yavaşlatıyor. Karadaki buzlar eridikçe de deniz seviyeleri yükselmeye devam ediyor. Şu anda, Grönland buz tabakası 2003’e göre dört kat daha hızlı yok oluyor ve halihazırda deniz seviyesindeki yükselmenin %20’sine katkıda bulunuyor.

Buzulların erimesinin temelinde yer alan insan faaliyetlerini azaltsak; yani karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltsak bile, dünyanın kalan buzullarının üçte birinden fazlası 2100 yılından önce eriyeceği tahmin ediliyor.

Kar ve buz örtüsü ayrıca en önemli su depoları ve tatlı su kaynaklarından.  Dünyada bütün suların yüzde 1 ila 2’si içilebilir tatlı su kaynaklarını oluşturuyor ve bunların çoğu da yeraltı suları. Yüzey suları çok daha az bir oranı oluşturuyor. Karasal buzullar ise yüzey tatlı su kaynakları açısından en değerli doğal varlıklar.

Kara buzulları neden önemli? Cilo’nun kalbi eriyor

Burdur’da kuraklık tehditi tehlikeli boyutlara ulaştı

ABD‘deki akademisyenlik görevini bıraktıktan sonra yerleştiği memleketi Burdur‘da dört yıldır susuz tarım yapan Dr. Ece Aynur Onur, kentte kuraklık tehdidinin tehlikeli boyutlara ulaştığını belirtti.

Temmuz ve ağustos aylarında kenti çok daha zor günler beklediğini ifade eden Dr. Onur, Burdur’da yaşanan susuzluğun üç önemli nedeni olduğunu kaydetti: Mermer ocaklarının denetimsiz su kullanması, kaçak sondajların önüne geçilememesi ve tarımda yanlış sulama…

[İklim Masası] İnsan kaynaklı iklim değişikliği Türkiye’de kurak alanları artıracak
Türkiye’nin yüzde 75’i kalıcı kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya
Türkiye’de kuraklık krizi büyüyecek: Bu yıl tarımsal verim azalacak, 2040’a kadar su stresi artacak

İklim değişikliğinin sonuçlarının en çok etkilediği havzalar arasında Akdeniz Havzası yer alıyor. Havza ülkelerinden biri olan Türkiye de özellikle İç ve Orta Anadolu bölgelerinde kuraklık, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde ise aşırı yağışlara bağlı sellerle boğuşuyor.

Kentin, mermer ocaklarının en yoğun olduğu illerin başında geldiğini anlatan  Onur şunları söyledi:

“Mermer bloklarının kesiminde tonlarca su harcanıyor ancak bu kullanımın kaydı ve denetimi yok. İkincisi, örneğin Karataş Gölümüz, çevresindeki yüzlerce kaçak sondaj nedeniyle tamamen kurudu. Şimdi Burdur Gölümüz de aynı tehlike ile karşı karşıya. Kaçak sondajlar 15 bin TL gibi sembolik cezalarla yasal hale getiriliyor, acilen bunun önüne geçilmeli. Üçüncüsü, Burdur ve çevresinde büyükbaş yemi olarak yetiştirilen mısır ve yoncanın dönümüne senede 700 ile 1000 ton arasında su harcanıyor.

Kuraklık tehdidi altında çok su tüketen tarım ürünlerini üretmek ne yazık ki susuzluğa, kuraklığa davetiye çıkarmak demektir. Burdur gibi kuraklık ve susuzluk yaşayan bir şehirde peyzaj düzenlemesi mutlaka sulamasız yetiştirilebilecek bitkilerle yapılmalı ve eğlence havuzları bir süreliğine de olsa devre dışı bırakılmalıdır.”

Burdur’da 4 yıldır yürüttüğü susuz tarım projesinin kentin susuzluk ve kuraklığına çare olacak çok önemli bir proje olduğunu söyleyen Dr. Ece Aynur Onur, “Kuraklığa sebep olan mısır, yonca, mermer sarmalından çıkmamızın tek yolu susuz tarım ile ekonomik değeri yüksek şifalı bitkiler ve gıda üretimi yapmaktır” dedi.

Kınalı-Malkara otoyolu için 2 milyar eurodan fazla kamu kaynağı Limak’ın cebine gidecek

Gazeteci Fatih Altaylı, bugün (10 Haziran) paylaştığı yazısında Çanakkale Köprüsü‘nde 600 milyon dolarlık iş yapan Limak-Yapı Merkezi konsorsiyumunun ek olarak 2 milyar 390 milyon 850 bin Euro daha kazanç elde edeceğini yazdı.

İş kapsamında köprü geçiş ücretinin araç başına 15 euro, otoyol geçiş ücretinin ise 0,08 euro/km olduğunu ve garanti trafiğin günde 45 bin araç geçtiğini belirten Altaylı, bugüne kadar köprüden geçen araç sayısının en fazla 14 bin olduğunu söyledi.

‘Kamu kaynakları şirkete aktarılıyor’

Ortalama bir günde ise 40 bin aracın parası, “kamu kaynaklarından yani sizin benim vergilerimden, sizin maaşlarınıza yapılmayan zamlardan” köprüyü ve otoyolu yapan şirkete ödeniyor.

18 Mart 2022’de açılan köprünün yaptım ev işletme süresi 16 yıl 2 ay 12 gün. Yani bu ödemeler 14 yıl daha devam edecek.

Altaylı’nın aktardığına göre dönemin ilgili bakanı, Çanakkale Köprüsü’ne trafik çekmek için Marmara Çevreyolu‘nun yapılacağını ve trafiğin Çanakkale Köprüsü’ne aktarılacağını söyledi.

127 kilometrelik otoyol Limak’a verildi

Ardından Kınalı-Malkara arasındaki 127 kilometrelik otoyol ihalesi için ihalesiz bir şekilde Limak-Yapı Merkezi konsorsiyumuyla anlaşıldı. Limak’ın bu iş için Hazine garantili olarak kredi aradığını söyleyen Altaylı, işletme süresinin 4,5 yıl uzatılacağını söyleyerek köprü geçişinden sağlanacak ek geliri hesapladı:

“İşletme süresinin uzatılmasıyla bu işi yapan müteahhitlere sadece köprü geçişinden sağlanacak ek gelir 45 bin araç x 15 euro x 1650 gün yani toplam 1 milyar 113 milyon 750 bir euro olacak. Otoyollardan ise 0,08 x 215 km x 45.000 araç x 1650 gün yani toplam 1 milyar 277 milyon 100 bin euro müteahhitin cebine girecektir.”

Yani toplam 2 milyar 390 bin 850 bin euro değerinde kazanç sağlanacak ki bu hesaba köprünün yapımından beri kazanılan para dahil değil. Ancak Altaylı, 127 kilometrelik otoyol maliyetinin 600 ila 650 milyon dolar civarında olduğunu aktarıyor.

Köprü-otoyol rantı patronları savaştıracak

Limak’ın diğer icraatleri neler?

Peki Limak, kaynaklarını cebine aktardığı kamu için neler yapıyor? İktidara yakınlığıyla bilinen Limak Şirketler Grubu, iştiraki olduğu YK Enerji ile birlikte Muğla‘nın Milas ilçesindeki İkizköy’ün ormanı, Akbelen Ormanı’nda doğa katliamı gerçekleştirdi. Ormanı yok eden şirkete tepki gösteren halk ise jandarmaların sert müdahalesine maruz kaldı. Ancak Limak, bölgedeki kömür talebinden geri adım atmadı.

Limak Holding‘in ihalesini aldığı diğer projeler ise şu şekilde:

  • 1915 Çanakkale Köprüsü ve Malkara – Çanakkale Otoyolu
  •  Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yerleşkesi 1.Etap
  •  Kuzey Marmara Otoyolu 6. Kısım
  • Artvin-Erzurum Yolu I. Kısım
  • Artvin-Erzurum Yolu II. Kısım
  • Artvin-Erzurum Yolu III. Kısım
  • Yusufeli Barajı ve HES
  • Çetintepe Barajı İkmali
  • Gürsöğüt 1-2 Barajı ve HES
  • Çetin Barajı ve HES
  • İstanbul Havalimanı
  • Terkos-İkitelli İsale Hattı
  • İmamoğlu Sulaması 4. Kısım
‣  TÜİK madencilik verileri artışa işaret etti: MAPEG’de kayıtlı olanlar 15 bine yaklaştı
Hakları gasp edilen işçiler Limak Holding’in giriş çıkışlarını kapattı: İşçilere gözaltı

‘Köpekleri toplatma ve öldürme’ yasası Meclis’e geliyor, hak savunucuları sokakta

AKP‘nin, Hayvan Hakları Kanunu‘nda değişiklik yaparak, sokakta yaşayan hayvanların toplatılmasını ve sahiplenme olmazsa öldürülmesini içeren kanun değişikliği teklifinin önümüzdeki hafta Meclis’e sunulması bekleniyor.

Meclis’e sunulmadan önce muhalefet partileriyle de paylaşılması planlanan ve 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘nun 13 maddesinde değişiklik yapılması öngörülen teklifte, hayvanların toplatılmasından vazgeçilmediği, barınaklara konulacak hayvanlardan “hasta” ve “tehlike arzeden”lerin öldürüleceği şeklinde bir revizyon yapıldı.

Teklifin ilk taslağında sahipsiz ve sağlıklı sokak hayvanlarının toplatılarak sahiplenen olmaması halinde bir ay içinde öldürülmesine ilişkin düzenleme hayvanseverler ve hayvan hakları aktivistlerinin büyük tepkilerine sebep olmuş, bunun üzerine AKP Grubu meseleyi “taraflarla” görüşmeye ve rapor hazırlamaya karar vermişti.

Sunum yapıldı, Erdoğan ‘uygun’ buldu

Yapılan çalışmalar bir ayı aşkın bir süre devam etti. Ancak veterinerler, hayvan hakları örgütleri ve hak savunucularından herhangi bir görüş/değerlendirme alınmadı.

Duvar‘dan Ceren Bayar‘ın aktardığına göre, söz konusu rapor tamamlanarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sunuldu. Pazartesi günü gerçekleşen AKP MYK toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “uyutma” ile ilgili itirazları hatırlatarak bilgi almak istedi. Öngörülen düzenlemelerin Erdoğan tarafından da uygun bulunması üzerine teklifin Meclis’e sunulmasına karar verildi.

Gerekçe: Sokaklar, köpekler için riskli’ymiş!

Mevcut düzenlemede sokak hayvanlarının bulundukları yerlerden alınıp kısırlaştırıldıktan ve/veya tedavileri yapıldıktan sonra alındıkları yere bırakıldıklarını hatırlatan AKP kaynakları, “Sokakta köpekler için açlık, soğuk, hayati tehlike var. Köpekleri sokaklardan almamız lazım. Hayvanların evsel atıklarla beslenmesi bile onlar için risk” dedi.

‘Mahallenin maskotu’na dokunmayacaklarmış!

AKP’ye göre, tüm hayvanlar sokaklardan toplanarak barınaklara götürülecek, ancak “Mahallenin maskotu olan, uysal, insanlara zarar vermeyen köpeklere dokunulmayacak. Sürüler halinde gezen ve insanlar için, hatta birbirleri için tehlike arz edenler toplanacak.”

Tartışmalı “öldürme” düzenlemesinin teklifte “kısmen” yer alacağını ve “tüm kesimlerin memnun olacağı” bir formül ürettiklerini belirten AKP’li yetkililer, “sadece” kuduz, bulaşıcı hastalık taşıyan, saldırgan ve rehabilite edilemeyen hayvanların bekleme süresi olmaksızın direkt öldürüleceğini belirtti.

Sokakta yaşayan hayvanlar için yasa teklifi yazılıyor: Hasta ve rehabilite edilemeyenler öldürülecek
‣ Kuduz bahanesiyle katliam yasası meşrulaşmaz: Yılda en fazla 2 vaka görülüyor
‣ Hayvan hakları savunucuları Beşiktaş’da taşlı saldırıya uğradı

Belediyelerin hayvan bakımevleri kurmak ve rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek için ayırması gereken bütçe payının yerinde kullanılıp kullanılmadığının denetleneceğini, bu bütçe farklı amaçla kullanılırsa ceza verileceğini” de  öngören taslağa göre, Tarım ve Orman Bakanlığı da aşılama, kısırlaştırma, sahiplendirme dahil tüm rehabilitasyon süreçlerinde yer alacak.

Para cezaları artırılıyor

Taslakta, kaçak hayvan üretimi yapanlara ve hayvanlarını sokağa terk edenlere uygulanan cezanın artırılarak 50 bin TL’ye kadar çıkarılması; sokakta yaşayan hayvanları kendi bölgelerinden toplayıp başka yere bırakanlara da yüksek para cezaları uygulanması öngörülüyor.

Ayrıca; çip takibi bir sistematiğe bağlanacak, sistemin sağlıklı işlemesi sağlanacak;  barınakların kalitesini artırmak için kapsamlı çalışmalar yapılacak; kısırlaştırma, aşılama ve sahiplendirme seferberliği yapılacak.

Muhalefet partilerinin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının teklifin yeni haline itiraz etmeyeceğini düşünen AKP, teklifi cuma günü muhalefet partilerine, önümüzdeki hafta da Meclis’e sunmayı planlıyor. Teklifin üzerinde uzlaşı sağlanması halinde Meclis yaz arası vermeden yasalaşacağı ifade ediliyor.

11 Temmuz’da eylem çağrısı: Köpeklerin tek tüyünü vermeyeceğiz

Hayvan hakları aktivistleri ise yasa taslağına karşı haftalardır sürdürdükleri eylemlerine hız verdi.

Ekoloji örgütleri Diyarbakır’daki yangının toplumsal ve ekolojik sonuçlarını inceledi

20 Haziran günü Diyarbakır‘ın Çınar ile Mazıdağı ilçelerinde başlayan yangının yol açtığı tahribatı inceleyen ekoloji örgütleri, yangının toplumsal ve ekolojik sonuçları üzerine bir rapor yayınladı.

15 kişinin öldüğü Diyarbakır ve Mardin’deki yangın alanı, afet bölgesi ilan edildi

Mezopotamya Ekoloji Hareketi‘nin daveti ile bir araya gelen inceleme heyeti, 25 Haziran’da yangından etkilenen Köksalan, Yücedağ ve Yazçiçeği köylerini ziyaret etti.

Amed Ekoloji Derneği, Burhaniye Çevre Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu, Ekoloji Birliği, Malatya Çevre Platformu, Mardin Çevder, Mardin Ekoloji Derneği, Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Munzur Çevre Derneği, Şırnak Ekoloji Platformu, Van Ekoloji Derneği ile Dem Parti Ekoloji ve Tarım Komisyonu temsilcilerinden oluşan heyet, gözlemlerini rapor haline getirdi.

Tarım arazileri, otlaklar ve ormanlar yandı

20 Haziran günü öğleden sonra Çınar ilçesinin Köksalan Köyü’nde başlayan yangın, rüzgarın etkisiyle hızla geniş bir alana yayıldı ve Mazıdağı ilçesine ulaştı.

Yangın, 20 bini ekili tarım alanı olmak üzere 55 bin dekarlık alanı etkiledi. Tarım alanı dışındaki bölgede ormanlık alanlar ve otlaklar da bulunuyordu. Raporda 302 keçi ve 622 koyunun hayatını kaybetti.

Yaban hayatının ne kadar zarar gördüğü hesaplanamasa da birçok ağaç, bitki topluluğu, kuş yuvası ve yaban hayvanı alevler arasında kaldı. Özellikle tavşan ve kekliklerin üreme alanı olan bölgede yangının iki türü de fazlasıyla etkilediği tahmin ediliyor.

Yangından yaralı kurtulan hayvanların tedavi edilmeden ölüme terk edildiğini söyleyen ekoloji örgütleri hayvanların tedavi ve yaşam haklarının tanınması için çağrıda bulundu.

Ekili alanların yanması köylülerin bir yıllık emeğini ve besin-geçim kaynağını kül etti. Topraktaki organik maddelerin azalması, toprak organizmasının ve yapısının bozulması ve toprağın su tutma kapasitesinin azalması yangının sonuçları arasında. Bu da halihazırda su sorunu yaşayan bölge için ciddi sorunlara yol açacak. 

Geç müdahale kayıpları arttırdı

Bölgede inceleme yapan ekipler, yangının yaş bitkilerin bulunduğu ekili alanlar, akarsular, toprak yollar veya köylülerin traktörlerle engel oluşturduğu bölgelerde durduğunu tespit etti.

AFAD, Orman İşletme Müdürlüğü, İtfaiye ve 112 Acil Sağlık ekiplerinin zamanında müdahale etmediği yangında 15 kişi hayatını kaybetti.

Havadan müdahale edilmediği için yangının yol açtığı tahribat ve kayıplar daha da arttı.

Yangında hayatını kaybeden insanların aileleri, yakınlarını yangına müdahale etmeye çalışırlarken kaybettiklerini belirtti. Aileler, bölgedeki elektrik kesintilerin ve jandarmanın ambulansları köy girişinde durdurmasının bölgedekilerin kurtarılma ihtimallerini daha da azalttığını söyledi.

Ekoloji örgütleri “Yangına bölgeden yükselen ‘durdurun’ çağrılarının yanıtsız kalması, gece görüşlü helikopterin gönderilmemiş olması kabul edilebilir bir durum değildir. Aynı zamanda yangın çıkan batıdaki illerde adeta gövde göstersine dönüşen söndürme faaliyetlerinin yapılması bölgeler arası ayrımcılığı derinleştirmektedir” diyerek yangınlara olan müdahalelerdeki bölgesel ayrımcılıklara dikkat çekti.

‘Yangının sebebi DEDAŞ’ın elektrik hatları’

Yangının bölgede elektrik dağıtımından sorumlu olan DEDAŞ‘ın elektrik hatlarındaki bakım eksiklikleri ve eskiyen altyapısı yüzünden çıktığı bildirildi. 30 yıldır yenilenmeyen ve bakımsız olduğu bildirilen elektrik direkleri daha önce de bölgede yangınlara neden olmuştu.

İnceleme ekipleri, direklerdeki OG sigortalarının yerinde olmadığını ve sigortaların iletkenlerle bypass edildiğini belirtti. Ekoloji örgütleri, raporda “Elektrik direklerinin ağaç direkler olarak kullanılmasının uygun görülmediği,  hatların geçtiği güzergâhlarda direklerin etrafında yangına karşı bir önlem alınmadığı ve yere oldukça yakın oldukları gözlemlenmiştir” dedi.

Yangın söndürme çabalarının engellendiğini söyleyen yerel halk, DEDAŞ görevlilerinin yangın sabahında bölgeye gelerek direkleri ve iletim hatlarını onararak delilleri karartmaya çalıştığını söyledi.

İnceleme komisyonu, “Çıkan yangının nedeni ve sorumluları bellidir. Üstü örtülen her suç, görünmez kılınan her gerçek, yeni yangınlara, yeni canlı ölümlerine, yeni biyoçeşitlilik kayıplarına ve yeni göçlere zemin oluşturmaktadır” diyerek sorumlulardan hesap vermelerini talep etti.

Anızdan kaynaklanmadığına dair deliller bulunuyor

Yangının çıktığı yerlerde bulunan ekili araziler incelendiğinde bir çok yerde yanmış buğdaylar olduğu tespit edildi. Bu da bölgede henüz ekinlerin toplanmadığını ve yangının anız yakmaktan kaynaklanmadığını gösterdi.

Ekoloji örgütleri, yangının anız yakımından kaynaklandığının öne sürülmesinin yerel halk arasında tartışmalara yol açacağından endişelendiklerini ancak bölge halkının yangın boyunca dayanışma içinde olduğunu belirtti ve “Yerel halk basına çıkan yanlı, şirketi ve asıl sorumluları aklayan haberlerden ve nefret dilinden şikayetidir” dedi.

Halka ve doğaya destek sağlanmalı

Ekoloji örgütlerinin ve halkın çağrısıyla yangın bölgesi geç de olsa “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” ilan edildi. İnceleme raporu, “Yangından etkilenen, can kayıpları olan halka acil olarak ekonomik ve sosyal-psikolojik destek sağlanmalıdır. Afet Bölgesi ilanının dayandırıldığı 7269 nolu yasanın arazi gaspına ya da başka hak kayıplarına sebebiyet vermeyecek şekilde köylüler aleyhine kullanılması engellenmelidir” diyerek halkın ihtiyaçları için uzun vadeli bir afet planı yapılması gerektiğini vurguladı.

Aynı şekilde bölge ekosisteminin ve bölgedeki yaşam varlığının da eski haline döndürülmesi için de çalışmalar yapılması ve bu çalışmalarda hem yaşam savunucuların hem de yerel halkın önerilerinin dikkate alınması gerektiği belirtildi.

Ekoloji örgütleri, “Toprağın dinlendirilmesine dönük zamanın ardından tarım arazileri, otlaklar ve ormanlık alanlara yönelik farklı koruyucu, iyileştirici süreçleri hayata geçirmek için çalışmalar yapılmalıdır. Orman alanları ve yaban insan müdahalesine maruz bırakılmadan yerelin ekosistemini bilen köylülerin ve uzmanların verdiği bilgilerden hareketle koruma altına alınmalı, canlı yaşamı takip edilmelidir” dedi.

Olası yangınlar için önlem alınmalı

Son olarak ekoloji örgütleri, olası yangınları önlemek için elektrik altyapısının bakımlarının düzenli olarak yapılması ve güncellenmesi gerektiğini vurguladı. Bölgedeki kuraklığı göz önünde bulundurarak gelecek yangın risklerine dikkat çeken aktivistler “Yangınlarla mücadeleni en iyi ve en doğru yöntemi yangınlar çıkmadan önleyici tedbirleri almaktır. Yangın sezonu olarak bilinen Temmuz-Ağustos ayları için özel hazırlıklar yapılmalı, yangın yolları açılmalı ve ilk müdahale ekipmanları kırsal bölgelere yerleştirilmelidir” dedi.

Raporda olası önlemlerin yanı sıra bölge halkının yangınlara müdahale ve ilk yardım konularında eğitilmesi ve yangına müdahale için gerekli destek ve teçhizatın bulundurulması da önerildi.

NATO üyelerinin askeri harcamaları gezegeni ısıtıyor

9-11 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek NATO Zirvesi‘nde 32 üye ülkelerinin liderleri bir araya geldi.

Zirvede 1949 yılında Kuzey Atlantik Anlaşması‘nın imzalanmasıyla kurulan örgütün 75. yıldönümü kutlandı.

Liderler Washington DC‘de görüşmelerine devam ederken Birleşik Krallık merkezli Transnational Institute (TNI), Tipping Point North South ve Hollanda merkezli Stop Wapenhandel‘in hazırladığı bir rapor, NATO ülkelerinin askeri bütçelerinin iklim maliyetini inceledi.

233 milyon metrik ton emisyona neden oldu

Ülkelerin askeri harcamalarının 2023 yılında 233 milyon metrik ton sera gazı emisyonuna yol açtığı hesaplandı. Bu da ekonomisi fosil yakıtlara dayanan Katar’ın yıllık emisyonlarından daha yüksek.

Raporun yazarları, “Araştırmamız askeri harcamaların sera gazı emisyonlarını arttırdığını, finansmanı iklim eyleminden uzaklaştırdığını ve  istikrarsızlığı körükleyen silah ticaretini desteklediğini gösteriyor” dedi.

Geçen yıl NATO üyeleri, askeri harcamalarını 2022 yılına oranla 126 milyar dolar daha arttırarak ordularına 1,34 trilyon dolar aktardı. Ancak bu finansmanın büyük bir emisyon maliyeti bulunuyor.

Askeri uçaklar, üsler, lojistik faaliyetleri ve askeri teçhizatın bakımları ciddi miktarda fosil yakıt tüketiyor ve kirliliğe yol açıyor.

Guardian kaynaklarının aktardığına göre TNI temsilcisi Nick Buxton, “2030 yılına kadar emisyonları ciddi oranda azaltmamız gerekiyor. Ancak dünya çapınada, özellikle de NATO ülkelerinde, en çok yatırım askeriyeye ayrılıyor” dedi.

İklim hesabında unutturulan kalem: Ordular ve Sera Gazı Emisyonları
Ordular emisyonlarını neden raporlamıyor, şeffaflık mümkün mü?

Silahlı kuvvetler küresel emisyonların yüzde 5,5’inden sorumlu

Dünya genelinde silahlı kuvvetler, toplam emisyonların en az yüzde 5,5’inden sorumlu.

32 NATO ülkesi, dünyadaki tüm ülkelerin yalnızca yüzde 16’sını oluşturuyor. Ancak küresel askeri harcamaların yüzde 55’inden NATO ülkeleri sorumlu. Amerika Birleşik Devletleri‘nin (ABD) harcamaları ise NATO harcamalarının üçte ikisini oluşturuyor.

ABD’nin 55 milyar dolarlık askeri bütçesini 16 milyar ile Polonya, 10,9 milyar ile İngiltere ve 10,7 milyar ile Almanya takip ediyor.

Üye devletlerin giderek artan askeri harcamalarının bu yıl atmosfere 31 milyon metrik ton daha emisyon salacağı tahmin ediliyor. Bu da bir yıl boyunca yaklaşık 6,7 milyon arabanın ürettiği emisyonuna denk geliyor.

ABD ordusunda bir ilk: İklim krizine karşı güvenlik tedbirleri hedefi 2050’de net sıfır emisyon

Askeri harcamaların arttırılması hedefleniyor

NATO üyeleri ulusal bütçelerinin en az yüzde 2’sini silahlı kuvvetlere ayırmayı planlıyor. Bu da 2028 yılına kadar Rusya’nın yıllık emisyonları kadar emisyon üretilmesi anlamına geliyor.

Araştırmacılar, askeri emisyonların küresel ısınmayı tetiklediğini ve iklim finansmanına ayrılabilecek paranın askeri bütçelere ayrılmasının topluluklara zarar verdiğini söylüyor. Ancak NATO yetkilileri askeri bütçelerin güvenlik için gerekli olduğunu düşünüyor.

Yazarlar, savunma harcamalarındaki artışın yalnızca ittifakın destek sözü verdiği silah üreticilerine fayda sağladığını söylüyor.

Yalnızca silah üreticilerini destekliyor

2022-2023 yılları arasında en büyük 10 küresel silah üreticisinin silah siparişleri yüzde 13’ten fazla arttı. Bu artış şirketlerin önümüzdeki yıllarda kıracağı rekor karların bir göstergesi olarak yorumlandı.

Raporun yazarları silah endüstrisinin yol açtığı emisyonları ve kirliliği azaltmak için alınan çevresel önlemlerin silah üretimindeki artışa engel olduğu gerekçesiyle görmezden gelindiğini belirtiyor.

2050 yılına kadar karbon nötr olma sözü veren NATO ise rapora ilişkin yorum taleplerini yanıtsız bıraktı.

Raporun yazarlarından Ho-Chih Lin, askeri harcamalardaki artışın iş birliğine ve ihtiyaç duyulan dönemde daha da askerileşmiş bir dünya yarattığını söyledi.

NATO’nun askeri harcamalarını kesmesi için Washington DC’de yürüyüşü  yapan aktivist grupları, Soğuk Savaş’ın bitişinden beri barış sözleri veren ve ordu harcamaları yerine sosyal harcamaları önceliklendireceğini söyleyen ABD ve Avrupa liderlerini protesto etti.

Askeri harcamalar iklim finansmanına aktarılsaydı…

Emisyonları arttıran askeri harcamalar iklim hareketi için kullanılmış olsaydı bu yılın Birleşmiş Milletler (BM) Taraflar Konferansı‘nda (COP) gelişmekte olan ülkeler için ayrılması önerilen iklim finansmanı sağlanabilirdi.

BM Çevre Programı (UNEP), 2,57 trilyon dolarlık askeri fonun düşük ve orta gelirli ülkelerin uyum maliyetlerini 7 yıl boyunca karşılayabileceğini söylüyor.

BM Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Paris Anlaşması‘nın hedeflerine ulaşabilmek için 2030 yılına kadar tüm emisyonları yüzde 43 oranında azlatmamız gerektiğini söylüyor.

Bu hedefe ulaşmak için yıllık askeri emisyonların da en az yüzde 5 oranında azaltılması gerekiyor.

Buxton, NATO üyelerine ‘iklim barışının sağlanması’ için çağrıda bulundu ve “Güvenli olmayan bir dünyada hiçbir ulus veya ittifak güvende olamaz” dedi.

NATO Şefi: İklim değişikliği, küresel güvenliğe zarar veriyor

Kent ve doğa savunucuları: JW Marriott oteli Sarıyer’in tabutu olacak

İstanbul‘un Sarıyer ilçesindeki Hacıosman kavşağında bulunan JW Marriott otelini protesto eden kent ve doğa savunucuları, dün (9 Haziran) inşaatın önünde bir araya geldi. “Makyaj sökümler çözüm olamaz” diyen aktivistler otelin bir an önce yıkılmasını talep etti.

Otel inşaatının güvenli olmadığını savunan ve yıkılmasını isteyen aktivistler, her hafta salı günü 19.00’da otelin önünde nöbet tutacaklarını duyurarak tüm kent ve doğa savunucularını dayanışmaya davet etti.

Ruhsatı iptal edilen otelin inşaatı devam ediyor

1989 yılından beri kaba inşaat halinde duran otelin ruhsatı daha önce Danıştay ve Bakanlık kararıyla iptal edilmiş ve inşaat, Sarıyer Belediyesi tarafından mühürlenmişti. Ancak 34 yıl boyunca yağmur suyu ve rüzgar gibi etkenler nedeniyle korozyona uğradığı belirtilen binanın inşaatı hızla devam ediyor.

Sarıyer Kent ve Doğa Savunucuları, “Danıştay tarafından ruhsatı iptal edilmiş bu yapının, yapı ruhsat belgesiyle binanın otele çevrilemeyeceğini, dolayısıyla inşaatın kanuni olmadığı ortada olmasına rağmen inşaatı hızla devam ediyor ve yetkili kurumlardan Sarıyer Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bir açıklama henüz gelmiş değil” diyerek bir önceki basın açıklamalarından bu yana inşaat konusunda olumlu bir gelişme yaşanmadığını söyledi.

Belediyeler göreve davet edildi

Sarıyer’de halkın çıkarlarına hizmet etmeyen her türlü yapının ve betonlaşmanın karşısında bulunduklarını söyleyen kent ve doğa savunucuları, halk sağlığını tehdit eden tüm sorunlara karşı mücadeleye devam ettiklerini vurguladı.

Bu sorunlardan biri olan ve ‘enkaz otel’ olarak adlandırılan inşaata karşı aynı ilgi ve çabanın İstanbul İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüİstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Sarıyer Belediyesi’nden de beklendiği belirtildi.

“Tek hedefi rant ve kar olanların; çevre, insan canı, eko sistem, kilitlenen ve hava kirliliği yaratan trafik, estetik gibi kaygılarının olmadığını biliyoruz” diyen aktivistler, deprem riskine dikkat çekti.

‘Depremde insanlara mezar olacak’

Sağlam raporu alan binanın sağlam olmadığı vurgulandı ve otel inşaatının önünde binanın deprem için güvenli olduğunu yazan bilgilendirme panosunun üzerine “Bu bina depreme dayanıklı değildir! Acilen yıkılmalıdır!” yazan bir sticker yapıştırıldı.

Halkın yanlış bilgilendirilmesine tepki gösteren vatandaşlar, olası bir depremde binanın hem içindeki insanlara mezar olacağını hem de enkazın Sarıyer’e ulaşımı olumsuz etkileyerek daha fazla ölüme yol açacağını söyledi.

6 Şubat depremlerinde Adıyaman‘da bulunan İsias Otel‘in yıkılmasıyla 72 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan aktivistler, “yakınlarını kaybeden ailelerin “olası kast” ile yargılanmasını istemelerinin sebebi beton kalitesinin bariz bir şekilde düşük olmasına, binaya ruhsatsız katlar eklenmesine, binaya ait zemin etüdü raporunun bulunmamasına rağmen otelin yapılmasına izin verenlerdir” diyerek aynı felaketi Sarıyer’de de yaşamak istemediklerini belirtti.

İsias Otel davasında ara karar çıktı, mahkeme ertelendi

Danıştay, zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmeliği iptal etti

Danıştay 8. Dairesi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın yayınladığı zeytinlik sahalarını maden faaliyetine açan tartışmalı Maden Yönetmeliği‘ni iptal etti.

Muğla, İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nda bilirkişi keşfinin yapılacağı gün olan 1 Mart 2022’de Maden Yönetmeliği’de yapılan ve zeytinlikleri madene açan değişikliğe karşı dokuz dernek, yedi kooperatif ve 11 kişi dava açmıştı.

Danıştay 8. Dairesi, Maden Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik ile eklenen 115. Maddenin 4. Fıkrasının iptaline karar verdi.

‣ Zeytinlikleri maden işletmelerine açan yönetmeliğe dava yağıyor
Danıştay, zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmeliği durdurdu: Kanuna ve kamu yararına aykırı

‘Zeytin Kanunu’na aykırı, hukuka uygun değil’

Danıştay kararında yönetmelikteki değişikliğin Zeytin Kanunu’na aykırı olduğu belirtilerek, “Değişikliğin, zeytinlik alanlardaki zeytinlerin sökülüp taşınması, başka yere dikilmesi, taşınmanın mümkün olmaması halinde ise doğrudan madencilik faaliyetine başlanılarak faaliyetin sonunda sahanın rehabilite edilip eski haline getirilmesi yönünde madencinin vereceği taahhütname ve davalı bakanlığın izniyle madencilik faaliyeti için yeterli olduğunu açıklayarak düzenlemenin Zeytin Kanunu’na aykırı olduğunu, yönetmelik değişikliği ile zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetine idarenin izni ve madencinin taahhütnamesi ile olanak sağlayan düzenlemenin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle değişikliği iptal etmiştir” denildi.

Doğa Derneği tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada ise “Bu süreçte zeytinliklerin yanında olan tüm kişi ve kurumlara teşekkür ederiz. Yaşamı savunmak için mücadelemize hep birlikte devam edeceğiz!” ifadeleri kullanıldı.

Ne olmuştu?

Resmi Gazete’de 1 Mart 2022’de yayımlanan yönetmelikle birlikte tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açıldı. Yönetmelik, İkizköy’deki Akbelen Ormanı‘nda açılmak istenen kömür ocağı için yapılan bilirkişi keşfi öncesinde değiştirildi. İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı yönetmelikle ilgili olarak “Sanki bizim keşfimizi bekler gibi yönetmelik değişti” demişti.

31 Mart’ta  İkizköy’ün Işıkdere mevkinde YK Enerji 17 zeytin ağacını dozerlerle sökmüş, karşı çıkan çevreciler darp edilerek gözaltına alınmıştı. Avukat İsmail Hakkı Atal, “YK Enerji ve Limak’a özel çıkarılan yönetmeliğin uygulanma kabiliyeti yoktur” ifadelerini kullanmıştı.

İkizköylülerden zeytin ağaçları için dilekçe: Yönetmelik değişikliği burası için yapılmış

Karara imza atan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı daha sonra  61 ilde 344 maden sahası için ihale açmıştı.

Zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmeliğin ardından yüzlerce maden sahası ihaleye açıldı

Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik “zeytin sahasında madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından izin verilebilmesini sağlayan Yönetmelik şöyleydi:

“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir.”

Sağanak yağışların vurduğu Erzurum’da su seti patladı, yüzlerce hayvan suya kapıldı

Erzurum‘un Tekman ilçesini vuran sağanak yağış ve sel nedeniyle Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü‘nün Dalsöğüt Mahallesi yakınlarındaki bir dere üzerine yaptığı su seti patladı.

Tekman ilçesinde günlerdir devam eden sağanak yağışlar yüzünden bölgedeki dereler taştı ve Mollamehmet, Kayaboğazı, Dalsöğüt ve Karlıca mahallelerinde tarım arazileri ve evler sular altında kaldı. Dört kişinin yaralandığı ve 19 hayvan hayatını kaybettiği bildirildi.

Selin yol açtığı hasarla mücadele eden bölgede bugün su setinin patlamasıyla köylere akan baraj sularının sel sularına karıştı. Çevre köylerde ciddi hasar meydana geldi. Evler, ahırlar ve araçlar sular altında kalırken yüzlerce hayvan da sel sularına kapıldı.

Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

‘Tahribatın nedeni patlayan su seti’

Mezopotamya Ajansı‘nın aktardığına göre bölgede yaşayan vatandaşlardan biri bu tür bir olayın ilk kez yaşandığını söyleyerek “Köylerimizde bu denli büyüklükte sel ve su taşkınları olmazdı. Bu tahribatın temel nedeni patlayan su setidir” dedi.

Dereye betonla çekilen set patlamadan önce bir sorun olmadığını ancak patlayan baraj yüzünden hayvanların sel sularına kapıldığını söyleyen vatandaş, hayvanlarını kurtarmaya çalışırken büyük bir tehlike atlattıklarını dile getirdi.

 

Yurttaşlar Filyos’u ve Gerede Çayı’nı kirleten OSB’lere tepki gösterdi

Bolu, Karabük, Çankırı, Zonguldak illerindeki sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu Çevre Dayanışma Birliği, Gerede Deri ve Karma Organize Sanayi Bölgeleri’nin (OSB) faaliyetlerinden kaynaklanan atık suların, uzun yıllardır Filyos Nehir Havzası‘nı ve Gerede Çayı‘nı ciddi biçimde kirlettiğini yeniden gündeme getirdi.

Bu durumun, çevresel dengeyi bozduğu ve bölge halkının sağlığını tehdit ettiğini dile getiren ekoloji aktivistleri, sanayi faaliyetlerinden kaynaklanan bu kirliliğin, bölgedeki ekosistemi ve tarım alanlarını da olumsuz etkilediğini aktardı.

‘Her gün tonlarca zehirli atık su, Gerede Çayı’na dökülüyor’

“Her gün tonlarca zehirli atık su Gerede Çayı’na yasa dışı olarak dökülüyor” denilen açıklamalarında yurttaşlar, “OSB’lerin faaliyetlerinden kaynaklanan atık suların nehir havzasına arıtılmadan deşarj edilmesi yetmezmiş gibi, Gerede Çayı’nın temiz suları 2020’den itibaren Ankara’ya aktarılmış ve sadece yüzde 6’sı çayın kendi havzasına bırakılmıştır. Debisi azalan ve can suyu alınan çayımız kirli sularla adeta açık kanalizasyona dönüşmüştür. Bu durum, halkımızın sağlığını tehdit ederek kötü koku, balık ölümleri ve tarımsal sulama sorunlarını beraberinde getiriyor” dedi.

Sivil toplum kuruluşları, Filyos Nehir Havzası’nın korunması ve temizlenmesi amacıyla kapsamlı atık su arıtma tesislerinin hayata geçirilmesi ve sanayi bölgelerinde sürdürülebilir üretim tekniklerinin benimsenmesi talebiyle olarak harekete geçtiklerini duyurdu:

“Havzamızın ekolojik bütünlüğünü geri kazanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Gerede Deri ve Karma OSB’lerinin atık sularının modern ve etkin bir şekilde arıtılmasını sağlayacak atık su arıtma tesisleri, su kaynaklarımızı koruyacak ve bölge halkının yaşam kalitesini artıracaktır.”

Söz konusu su varlıklarının korunması için ise şu taleplerde bulunuldu:

  • Deri OSB’de faaliyetini sürdüren tüm firmaların çevre izinleri, arıtma tesisleri tamamlanana kadar iptal edilmelidir.
  • OSB’lerde arıtma tesisleri tamamlanmadan yeni firmalara üretim izni verilmemelidir.
  • Karma OSB’de yasalara uymayan firmalara cezai yaptırımlar uygulanmalıdır.
  • Gerede Çayı’ndan yılda 240 milyon m³ su akarken sadece 15 milyon m³’ü kendi yatağına bırakılmaktadır. Bu kabul edilemez; havzanın ekolojik su ihtiyacı tekrar gözden geçirilmelidir. Nehir Havzası Koruma Planları uygulanmalıdır.
  • Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, OSB’deki sanayiciler, Gerede TSO yetkilileri, Gerede Belediyesi yetkilileri ve ASKİ ile yapılan toplantılarda alınan kararların acilen hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

Açıklamaya imzacı olan sivil toplum kuruluşları ilgili Bakanlıklarla görüştüklerini ve konunun takipçisi olacaklarını dile getirerek şunları kaydetti:

“Tüm bu görüşmeler sonucunda taraflarca kabul edilen sorunumuzun çözümü için yetkili kurumları göreve çağırıyoruz. Zamanımız kalmadı! Şimdi havzanın sesi ve birlik olma zamanı!”

İmzacı STK’lar:

  • Bolu-Karabük-Çankırı-Zonguldak illeri Sivil Toplum Kuruluşları Çevre Dayanışma Birliği
  • Bolu-Karabük-Çankırı-Zonguldak illeri Sivil Toplum Kuruluşları
  • Çevre Dayanışma Birliği
  • Doğa ve Sürdürülebilirlik Derneği
  • Eskipazar Ekonomik Kalkınma Derneği
  • Eskipazar Ekonomik Kalkınma Derneği
  • Genç Eskipazarlılar Derneği
  • Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı
  • Zonguldak Çevre Koruma Derneği
  • Kocaeli Bolulular Derneği
  • İzmir Bolulular Derneği
  • Ankara Karabüklüler Derneği
  • İstanbul Karabüklüler Derneği
  • Ankara Eskipazarlılar Derneği
  • İstanbul Eskipazarlılar Derneği
  • Eskipazar Çevre Koruma Derneği
  • Bolu TEMA Temsilciliği
  • Çankırı TEMA Temsilciliği
  • Karabük TEMA Temsilciliği
  • Gerede Köy Temsilcileri
  • Yenice Çevre Gönüllüleri
  • Çaycuma Çevre Gönüllüleri