İnsanın yeter be dediği anlar vardır. Tam öyle bir durumun içerisindeyiz. Tarihi bir konuda program konuğunun ettiği bir cümleyi bahane ederek, Aziz Nesin‘lik bir süreç işletilerek radyonun yayın lisansını iptal edilmesi aşamasına gelinmesi nedir arkadaş? Radyonun dinleyicilerinin hemen hepsinin duygularımı paylaştığını düşünüyorum hatta beni naif bulan bile olabilir.
İnsan haklarından hayvan haklarına, mülteci sorunundan Filistin-İsrail meselesine, ekolojiden ekonomiye, cinsiyet politikalarına ve daha sayamadığım birçok konuda belki de dünyanın en özenli dilini kuran bir radyoya fikir özgürlüğü çerçevesinde söylenen bir söz sebebiyle bu kadar ceza vermek traji-komik bir duruma düşmektir. Öyle ki traji-komik baskı karşısında, sinirlerini aldırmış bir insanın bile öfkelenmemesi mümkün değil. İnsandaki en büyük öfke, adalet duygusunun örselenmesinden doğar. Ortada bırakın adaleti, hukukun bile zerresi yok. Tamamen çoğunluğun keyfi bir kararı var. Ki cezaya şerh koyan üyeler de var bildiğim kadarıyla.
Can sıkıntısının bir çok anlamı var ama ben gerçekten en düz anlamıyla alıyorum burada yani bize can olan, susuzluğumuzu gideren bir kanalın kesilmesi, boğazımızın sıkılmaya çalışılması anlamında. Ama bu o kadar kolay olmayacak! Ekonomik kriz şartlarına rağmen dayanışmayla radyosunu ayakta tutan insanlar son sözü söyleyecek! Kolektif bir ruhun hareketi cezayla durdurulamaz. Ne yapar eder kendine başka formda da olsa su gibi, “kayayı delen incir” gibi bir yol bulur. Sıkılan can üretir, katlanarak büyür, kendi mecralarını yaratarak var olmaya devam eder. Kısa ve öz: Yolun açık olsun Açık Radyo!
Önemli not: Buradan, Antalya Gıda Topluluğu‘nun dolayısıyla da Antalya Ekoloji Ağı‘nın kurulmasına ilham kaynağı olmuş Açık Radyo’ya tüm topluluk ve kooperatiflerin dayanışmada bulunması çağrısı yapıyorum . Elinizden ne geliyorsa!
Bilim insanları hipopotamların (su aygırı) benzer boyutlardaki diğer canlılardan çok daha uzun süre boyunca havada kalabildiğini keşfetti.
Royal Veterinary College (RVC- Kraliyet Veteriner Koleji) tarafından yapılan yeni araştırma, bu memelilerin hızla hareket ederken bir seferde 0,3 saniyeye kadar havada kalabildiğini ortaya koydu.
Fillerden sonra yeryüzündeki en ağır ikinci hayvan olan su aygırları, bu hayvanların aksine hareket ederken daha fazla ivme kazanabiliyor.
🦛 A new study from the RVC into the movement and gaits of hippopotamuses on land has found that while they almost exclusively trot, the fastest-moving hippos become airborne for substantial periods of time. @JohnRHutchinson
— Royal Veterinary College (RVC) (@RoyalVetCollege) July 3, 2024
Peki bilim insanları bu çalışmayı neden yaptı? Araştırmacıların amacı, büyük hayvanların boyutlarının karadaki hareketlerini nasıl etkilediğine dair bilimsel anlayışı geliştirmekti.
Ayrıca, su aygırı soylarının evrimsel biyomekaniğinin yeniden yapılandırılmasını desteklemenin ve veteriner hekimlerin hareket etmekte sorun yaşayan veya topallığı olan su aygırlarını teşhis etmelerine veya izlemelerine yardımcı olmanın önemine daha geniş bir odak oluşturmaktı.
Araştırma, dünya genelindeki su aygırları için çok önemli bir zamana denk geliyor.
Euronews’ten Saskia O’Donoghue’nun aktardığına göre; şu anda, kalan iki türden, Batı Afrika‘nın ormanlarında ve sulak alanlarında yaşayan cüce su aygırı tehlike altındayken, çoğunlukla Sahra altı otlaklarda bulunan yaygın su aygırı savunmasız olarak listeleniyor.
Bilim insanları su aygırlarının uçabildiğini nasıl öğrendi?
RVC’nin araştırmasının bir parçası olarak uzmanlar, İngiltere’nin kuzeyindeki Yorkshire‘da bulunan Flamingo Land Resort‘taki padoklarında hareket eden iki su aygırının video görüntülerini izledi.
Araştırmanın başyazarı Profesör John Hutchinson, “Tamamen su aygırlarının nasıl yürüdüğünü ve koştuğunu ortaya çıkarmaya odaklanan ilk çalışmayı sunmaktan heyecan duyuyoruz” dedi ve ekledi:
“Su aygırlarının hızlı hareket ettiklerinde nasıl havalandıklarını görmek bizi çok şaşırttı – bu gerçekten etkileyici.”
RVC araştırmacıları tarafından çekilen bir videodan alınan bu karede, ağır bir su aygırı kısa süreliğine ‘uçuyor’ – Kaynak: Kraliyet Veteriner Koleji
İlginçtir ki, su aygırlarının nasıl hareket ettikleri hakkında daha önce çok az şey biliniyordu, bunun nedeni kısmen suya sadık kalmaya eğilimli olmaları ve insanlar için oluşturdukları düşünülen tehlike.
Yeni araştırma su aygırlarının yaşamlarının bazı bölümlerine bir pencere açtı ve uzmanlar bunun doğru yönde atılmış bir adım olduğu konusunda umutlu.
Flamingo Land Resort’un bilim ve koruma sorumlusu Kieran Holliday, “Bu olağanüstü yayında bu değerli verilerin toplanmasına yardımcı olabildiğimiz ve kolaylaştırabildiğimiz için çok mutluyum” dedi.
Su aygırlarının ağırlığı 3 bin 600 kg’a kadar çıkıyor ve bu da onları filden sonra en ağır kara hayvanı yapıyor.
Şu anda dünya genelinde vahşi doğada 115 bin ila 300 bin arasında su aygırı bulunuyor ve bunlar çoğunlukla Sahra altı Afrika’daki nehir ve göllerde yaşıyor.
İdare Mahkemesi, Açık Radyo‘nun lisans iptaline itiraz etmek için açtığı davada yürütmenin durdurulmasına karar verdi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu‘nun (RTÜK) 22 Mayıs toplantısında aldığı karar doğrultusunda Açık Radyo’ya yayını durdurma ve para cezası verildi. Açık Radyo 28 Haziran’da RTÜK’e yürütmeyi durdurma davası açtı.
Para cezasını ödeyen ancak teknik bir aksaklık nedeniyle yayını durduramadığını RTÜK’e bildiren Açık Radyo’nun yayın lisansı, dava sonucu beklenmeden iptal edildi.
‘Yayınımızın devamını engelleyen hukuki bir durum bulunmamaktadır’
Açık Radyo, yargısal sürece yönelik yaptığı açıklamada “davaya konu işlem, program yayınının durdurulmasına yönelik olduğundan ve uygulanması halinde telafisi güç zarar doğurabilecek nitelikte bulunduğundan, davalı idarenin savunması ve ara karar cevabı alınıp ya da savunma ve ara kararına cevap verme süresi geçip yeni bir karar verilinceye kadar, dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiş bulunmaktadır” dedi.
Yürütmeyi durdurma kararı doğrultusunda RTÜK’e müracaat ettiğini bildiren Açık Radyo, bu süreçte yayınlarının devamlılığını engelleyen hukuki bir durum bulunmadığını bildirdi.
Açık Radyo’dan destekçilerine teşekkür mesajı
Açık Radyo, yaptığı açıklamada “bugüne kadar her zaman yanımızda olan siz sevgili dinleyicilerimizin, dostlarımızın, programcılarımızın, bu süreçte katlanarak artan desteği bizler için ölçülemez değerdedir. Bu vesileyle, çeşitli mecralardaki yazılarıyla, görüşleriyle konuyu kamuoyu gündemine taşıyan, sosyal medya paylaşımlarıyla konunun daha çok kişiye ulaşmasına vesile olan, Açık Radyo’yu ziyaret eden, çeşitli yollarla tarafımıza ulaşarak duygularını ve desteklerini paylaşan herkese tek tek teşekkür etmekteyiz” dedi.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün (11 Haziran) önümüzdeki beş gün için ülke genelinde hava durumu tahminlerini yayınladı. Birçok bölgede yağışlar devam ederken Ankara, Bolu, Çankırı, Çorum, Kastamonu, Kırıkkale ve İstanbul‘da kuvvetli sağanak uyarısı yaptı.
Sarı kodlu (az tehlikeli) uyarı yapılan iller dışında Kocaeli, Afyonkarahisar, Denizli, Muğla, Adana, Antalya, Isparta, Eskişehir, Sivas, Düzce, Amasya, Artvin, Samsun ve Kars‘ta da gök gürültülü sağanak yağış (21-50 mm) bekleniyor.
Marmara‘nın güneybatısı ve Kuzey Ege kıyılarında kuvvetli rüzgar uyarısı yapıldı. Rüzgarın kuzeyden 40-60 km/saat olarak esmesi bekleniyor.
Yağışlara karşı tedbir uyarısı yapıldı
MGM, İstanbul için “yerel olarak kuvvetli sağanak ve gök gürültülü sağanak yağış beklendiğinden sel, su baskını, yıldırım, heyelan, ulaşımda aksamalar, yağış alanında kuvvetli rüzgar ve yerel küçük çaplı dolu yağışı gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalıdır” dedi.
Kastamonu, Çorum. Çankırı, Kırıkkale ve Ankara için de yağışların sebep olabileceği olumsuz durumlara karşı tedbir uyarısı yapıldı.
Ani sel, su baskını, yıldırım, yerel dolu yağışları, kuvvetli rüzgar ve hortum riskine karşı uyarıların takip edilmesi hayati önem taşıyor.
Yağmur uyarısı beklenen illerde beş günlük hava durumu raporu tahminlerine göre yağışların 4. ve 5. günlerde azalması bekleniyor. Ancak birçok bölgede kuvvetli yağışlar 15 Haziran Çarşamba gününe kadar devam edecek.
MGM’nin tahminlerine göre mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcaklıkların düşmesi beklenmiyor. Ülke genelinde sıcaklıklar, ortalamaların 2 ila 5 derece üzerinde seyredecek.
Ancak Kuzey, iç ve batı kesimlerde sıcaklıkların 2 ile 6 derece arasında düşmesi bekleniyor
İstanbul’da hava sıcaklığı 34 derece, Ankara’da ise 32 derece olacak.
Ege Denizi‘nde fırtınamsı rüzgar beklentisi var. Kuzey ve kuzeydoğudan 4 ila 6 yer yer 7, Güney Ege’de ise kuzey ve kuzeybatıdan 4 ila 6, sabah kuzeyinde 7 kuvvetinde olacak.
Merhaba sevgili Yeşil Gazete okurları ve izleyicileri,
2008’de içeriği ve çalışma biçimiyle alternatif bir medya oluşturmayı hedefleyen gönüllü yeşil aktivistler, bilim insanları, her biri kendi alanında yetkin uzmanların kurduğu Yeşil Gazete profesyonel gazetecilerin de ekibe katılmasının yarattığı sinerji sayesinde her geçen sene taş üzerine taş koyarak bu yıl 17. yaşını kutladı.
Bu 17 yıl boyunca, Yeşil Gazete’de, sadece içinde yaşadığımız insan kaynaklı küresel iklim krizinin her gün yaşadığımız yıkıcı sonuçlarını, dünya çapında gezegeni tarumar eden, dengesini bozan ekokırımları, insan dışı tüm canlılara reva görülenleri; nedenleri ve sonuçlarının ele alındığı özel, ayrıntılı dosyalarıyla, canlı yayınlarıyla, programlarıyla izlemekle kalmadınız. Yanı sıra bütün bu kırımlara karşı hem bireysel hem örgütlü olarak neler yapabileceğinize, çözüm önerilerine de ulaşabildiniz.
Ekoloji ve iklim mücadelesi yürütürken, sağlıklı bir çevre hakkına sahip çıkarken, iklim ve çevre adaletini savunurken, sürdürülebilir bir yaşamı talep ederken; sokakta yaşayan hayvanları cansiperane korumaya çalışırken, özetle demokratik bir toplum tasavvuruna sahip çıkarken hiçbir zaman yalnız olmadığınıza, Yeşil Gazete’nin her zaman yanınızda olduğuna tanıklık ettiniz.
Şimdi bizim size ihtiyacımız var.
Bağımsız ve sahipsiz; sadece hakikate, doğru ve nesnel habercilik ilkelerine bağlı bir gazete olarak, yaygın medyanın olanaklarına sahip değiliz. Dolayısıyla küçük ekibimizin ve başka hiçbir yerde bulamayacağınız nitelikli, özgün haberciliğimizin sürdürülebilirliğini sağlamak için Yeşil Gazete ailesinden başka güvenecek kimsemiz yok.
Düzenli bağışlarınız ve abone olarak yapacağınız katkıyla Yeşil Gazete’nin Türkiye medyasındaki biricikliğini ve siz okurlarımızla aramızdaki bağı güçlendirmeyi, birlikte “fark yaratma”nın uzun zamandır unuttuğumuz tadını yeniden hatırlamayı umuyoruz.
Biz de size her zaman yapmaya çalıştığımız gibi doğru, manipülasyondan uzak, iyi araştırılmış nitelikli haber ve dosyalarla, güçlü, umut veren hikayelerle, çarpıcı videolarla, uzman yazarlarımızın da katkılarıyla titiz bir habercilik anlayışını vaat ediyoruz.
Japonya’da hüküm süren sıcak dalgaları ve nemli hava koşullarının ölümlere neden olması üzerine başkent Tokyo ve çevresinde “soğutma barınakları” kuruldu.
Yetkililer de Çevre Bakanlığı‘nın en üst düzeyde ‘tehlike’ uyarısı yapması üzerine insanları fiziksel aktivitelerden kaçınmaya çağırdı.
Japon medyası çok sayıda insanın sıcak çarpması nedeniyle hastanelerde tedavi gördüğünü ve bazılarının bu nedenle hayatını kaybettiğini bildiriyor.
Ülkenin ısı çarpmasına karşı daha savunmasız olan büyük yaşlı nüfusunun refahı konusunda özellikle endişe duyuluyor. İtfaiye ve afet yönetim ajansı, haziran ayının son haftasında ısı çarpması nedeniyle hastaneye kaldırılan 2.276 kişiden yarısından fazlasının 65 yaş üstü olduğunu açıklamıştı.
Küçük çocuklar da risk altında. Bu ay, Kyoto’da dokuz çocuk, okul gezisi sırasında sıcak çarpması belirtileri görülmesinin ardından tedavi altına alındı.
Son günlerde ise hava durumuyla ilişkili en az dört ölüm bildirildi: Çimleri biçtikten sonra evinde ölü bulunan 70’li yaşlarda bir kişiyle ve güneybatı Fukuoka bölgesinde bir tarlada, etrafı havlu ve su şişeleriyle çevrili bulunan bir adamın ölü bulunmasının ardından, Japon medyası 90’lı yaşlarda bir kadının evde bayıldıktan sonra öldüğünü, 83 yaşında bir kadının ise dışarıda çalıştıktan hemen sonra yaşamını yitirdiğini bildirdi.
Kamu yayıncısı NHK Tokyo’da Pazar günü 198 kişinin sıcak çarpması şüphesiyle hastaneye kaldırıldığını söyledi.
Kurumlardan uyarı üzerine uyarı
Japonya Meteoroloji Kurumu, ülkenin 47 ilinden 26’sı için sıcak çarpması uyarısı yayımladı. Kurum, vatandaşlara, kesinlikle gerekli olmadıkça dışarı çıkmamaları, gündüz ve gece klimalarını kullanmaları ve bol su içmeleri çağrısında bulundu.
Yetkililer de ülke yeni bir sıcak hava dalgasının pençesindeyken, pazar günü sıcaklığın bu yıl ilk kez 40 dereceye ulaşmasının ardından aşırı sıcaklık uyarısı yaptı.
Japonya’nın orta kesimindeki Shizuoka‘da pazartesi günü sıcaklık 40 santigrat derece olarak ölçülürken, 244 başka yerde resmi olarak “aşırı sıcak” olarak kabul edilen 35 santigrat derece veya üzerine çıktı. Japan Times‘a göre, Shizuoka’da ölçülen sıcaklık, kayıtların tutulmaya başlandığı 1940 yılından bu yana şehirdeki en yüksek sıcaklık oldu.
Meteoroloji kurumu, bu yılın başlarında sıcaklıkların bu yaz yine ortalamanın üzerinde, hatta geçen yaz rekor sıcaklıklarını bile geçeceği uyarısında bulunmuştu.
Elektrik talebi artışına karşı önlemler alınıyor
Genellikle klimalarla donatılmış toplum merkezleri veya kütüphaneler gibi tesislere kurulan soğutma barınakları, bu yıl yerel yönetimlerin insanları aşırı sıcaklardan koruma planının bir parçası olarak hayata geçiriliyor.
Başkentin popüler bir turistik noktası olan Tokyo Kulesi’ndeki “soğutma sığınağına” başvuran 60 yaşındaki Hisako Ichiuji, ülkede hakim olan sıcak dalgasıyla ilgili “Hayati tehlike arz eden bir acil durum. Geçmişte sıcaklıklar böyle değildi. Bence kendimizi susuz bırakmamak ve böyle bir tesiste barınmak önemli” diyor.
Soğutma barınaklarına talep arttıkça Japonya’nın en büyük elektrik tedarikçisi JERA, sıcaklarla mücadele edenlere yardımcı olmak için bazı santrallerde üretimi artırdı, bakım için durdurduğu bazılarını da geri çekti. Tokyo’nun başlıca elektrik tedarikçisi olan TEPCO da beklenen talep artışına hazırlıklı olmak için başka bir elektrik şirketinden elektrik satın almak zorunda kaldı.
Ticaret Bakanı Ken Saito, salı günü hükümetin durumu “acil bir duyguyla” izlediğini ve istikrarlı elektrik tedarikini sağlamak için her türlü adımı atacağını söyledi.
Tarım Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre de tarım ve balıkçılık sektörleri artan sıcaklıkların pirinç gibi temel gıdaların kalitesini etkilediğini ve yoğun şekilde avlanan somon gibi bazı balıkların sayısını azalttığını belirtiyor.
Aşırı sıcağa bağlı ölümler altı kat arttı
Japan Times‘ın aktardığı Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, 1995 ile 1999 yılları arasında sıcak çarpmasıyla ilişkili ölümlerin sayısı yılda ortalama 201 kişiden, 2018 ile 2022 yılları arasında ortalama 1.295’e yükseldi. Gazetenin aktardığı verilere göre, ölenlerin yüzde 80 ila 90’ı 65 yaşın üzerinde.
Japonya’da kaydedilen en yüksek sıcaklık, 17 Ağustos 2020’de Hamamatsu‘nun merkezinde ve 23 Temmuz 2018’de Tokyo’nun kuzeybatısındaki Kumagaya’da 41,1°C olarak ölçüldü.
Bangladeş‘in kuzeyini vuran sel evleri süpürüp okulları kapattırdı, on binlerce insanı yerinden oldu. Afet ve Yardım bakanı Kamrul Hasan, sellerden en az 2 milyon insanın etkilendiğini söyledi.
Afet ve Yardım Bakanlığı, dün (9 Temmuz) yaptığı açıklamada önümüzdeki günlerde merkez ve güney bölgelerde daha fazla yağmur beklendiğine ve durumun daha da kötüleşebileceğine dair uyardı.
Bakanlık, yaklaşık 40 bin kişinin devlet barınaklarına sığındığını ve sel mağdurlarını tedavi etmek için 600’den fazla sağlık ekibinin görevlendirildiğini bildirdi.
Birçok yol sular altında kaldı, köprüler ve barajlar yıkıldı. Köylüler büyükbaş hayvanlarını sel sularından kurtarmaya çalışırken görüntülendi.
Yaşanan felakette sekiz kişinin hayatını kaybetmesiyle yağışlar ve sel nedeniyle geçen yılın mayıs ayından beri yaşanan can kaybı 72’ye yükseldi.
Mayıs ayının sonlarına doğru başlayan mevsimsel muson yağmurları Hindistan ve Bangladeş’te son yıllardır sık sık sele neden oluyor. Hindistan’ın Assam bölgesinden taşkın suları çekilmeye başlarken Bangladeş’in kuzeyinde hala 48 bin insan sığınma kamplarında kalıyor.
Tek boynuzlu gergedanlara ev sahipliği yapan Kaziranga Milli Parkı‘nın da sular altında kaldığı Assam’da sellerden 2 milyon kişinin etkilendiği tahmin ediliyor.
Delhi‘de banliyölerde şiddetli sağanak nedeniyle trafik aksadı, havaalanı terminalinde bir çatı çöktü; Mumbai’de yollar ve demiryolu hatları sular altında kaldı ve okullar kapatıldı.
İklim değişikliği yüzünden sular normalden fazla yükseldi
BRAC kalkınma ajansından iklim değişikliği programının başkanı Liakath Ali, “Bangladeşliler sellere alışkın ancak sular, alçak bölgelerde hızla çok yüksek seviyelere ulaştı ve insanlar barınaklara sığınmak zorunda kaldı” dedi ve bazılarının muz ağaçlarından yapılmış sallarla selden kurtulduğunu belirtti.
Sel bölgesinin yerel meclis üyesi Abdul Gafur da Bangladeş halkının selle yaşamaya alışkın olduğunu ancak bu yıl suların 2-2,5 metreye kadar yükseldiğini söyledi.
Uzmanlar yaz musonlarının yağış miktarının önemli ölçüde değişiklik gösterdiğini ve yağışları tahmin etmenin zor olduğunu söylüyor. Ancak iklim değişikliği, muson yağmurlarını daha güçlü ve düzensiz hale getiriyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğinin etkisiyle küresel muson yağışlarının 1980’lerden bu yana özellikle kuzey yarımkürede artış gösterdiğini söylüyor ve özellikle Güney Asya musonlarının ortalama yağış miktarı ile artan sera gazı emisyonları arasında bir ilişki olduğuna dikkat çekiyor.
Florida Doğa Tarihi Müzesi ve Miami‘deki Fairchild Tropikal Botanik Bahçesi‘nden araştırmacılar, ülkede doğal olarak yetişen Key Largo ağaç kaktüslerinin, kasırgalar nedeniyle oluşan tuzlu su baskınları ve toprak tükenmesi nedeniyle yok olmasına neden olduğunu açıkladı.
Şu anda yalnızca birkaç ücra Karayip adasında, Küba‘nın kuzeyinde ve Bahamalar‘ın bazı bölgelerinde görülen türün, Florida Keys’te yalnızca altı gövdeden oluşan tek bir popülasyonu bulunuyordu. Bunlar da türün hayatta kalmasını sağlamak için 2021’de bir seraya kaldırılmıştı.
O zamandan bu yana yapılan sık aramalarda, doğal olarak büyüyen Key Largo kaktüsleri bulunamadı. Florida Çevre Koruma Dairesi’nin (DEP) üzerinde çalıştığı küçük ölçekli bir yeniden dikim projesi için “geçici planlara” rağmen, bitkinin yeniden yerleşme ve üreme olasılığı da çok düşük görünüyor.
Florida Keys’in alçak adalar zincirinin yaklaşık yüzde 90’ı 1.5 metre veya daha az yükseklikte yer alıyor. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) 2100 yılına kadar okyanus seviyesinin 1.2 metreye kadar yükseleceğini öngörüyor.
Fairchild botanikçisi ve Teksas Botanik Araştırma Enstitüsü‘nün dergisinde türün düşüşünü konu alan çalışmanın baş yazarı Jennifer Possley, “Ne yazık ki, Key Largo ağaç kaktüsü, diğer alçak kıyı bitkilerinin iklim değişikliğine nasıl tepki vereceğinin habercisi olabilir” dedi.
Bilim insanları, Pilosocereus millspaughii popülasyonunun, 1992 yılında Key Tree kaktüsünden ayrı bir tür olduğunun ilk keşfedildiğinde fark ettiklerini söylüyor.
2005’te Aşağı Keys’te meydana gelen bir fırtına dalgası, su tuzluluğu ile kaktüslerin ölüm oranı arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştu. Kasırgalardan ve olağanüstü yüksek gelgitlerden kaynaklanan sonraki dalgalar, Key Largo kaktüslerinin yetiştiği kıyıya yakın toprak ve organik madde katmanlarını aşındırdı. Araştırmacılar ayrıca, başka yerlerdeki temiz içme suyundan mahrum kalan memelilerin, nem tutan bitkileri yediğini ve bunun da daha da fazla zarara yol açtığını buldu.
Çalışmanın ortak yazarı James Lange, “2011 yılında bölgede kral gelgitlerinden dolayı tuzlu su taşkınları görmeye başladık. Ancak Aşağı Keys’te su baskınlarının daha az yaygın olduğu hiçbir yerde böyle bir kaktüs otçulluğu görmemiştik” diye konuştu.
2017’de, Güney Florida’yı vuran 4’ncü kategorideki Irma Kasırgası da daha fazla kaktüsü yok etti ve bölgeyi haftalarca sular altında bıraktı. Ardından 2019’da art arda “kral gelgitleri” yaşandı ve bundan iki yıl sonra hâlâ hayatta kalan az sayıdaki kaktüs gövdesinin bölgeden “tahliye” edilmesine karar verildi.
Çevre Koruma Bakanlığı ve Florida Üniversitesi’nden araştırmacıların katkılarını içeren çalışmanın yazarları, Key Largo kaktüs ağacının yok olmasının iklim krizi nedeniyle daha fazla türün etkilenmesiyle birlikte ne beklemeleri gerektiği konusunda kendilerine daha iyi bir fikir verdiğini söylüyor.
Singapur‘da 16 böcek türünün insan tüketimi için güvenli olduğunu onaylandı. Ülkenin Gıda Ajansı’nın (SFA) yayımladığı kılavuza göre yiyecek olarak tüketilecekler hayvanlar arasında cırcır böcekleri, kurtçuklar, güve larvaları ve bir bal arısı türü bulunuyor.
Ajans, bu kararı yeni doğan “böcek endüstrisine” bağlıyor. Onayla birlikte restoranlar böcekleri menülerine ekleyebilecek.
BM de destekliyor
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) de böcek tüketimini hem insanlar hem de çiftlik hayvanları için protein almanın “çevre dostu bir yolu” olarak teşvik ediyor.
FAO, iklim açısından kritik bir dönemin içinde olan dünyada, böcek türleri hayvancılıktan çok daha sürdürülebilir bir protein kaynağı olarak değerlendiriyor:
“Böcekler, yüksek bir ‘dönüşüm oranına’ sahip, yani bitki enerjisini proteine dönüştürmede veya başka bir deyişle yediklerini kendi vücutlarına dönüştürmede verimli. Cırcır böcekleri aynı miktarda protein üretmek için sığırlardan altı kat, koyunlardan dört kat ve domuzlardan ve piliçlerden iki kat daha az yem tüketir .
Ayrıca iç mekanlarda yetiştirilebilir, daha az alan ve su kullanır ve daha düşük emisyon üretir. Kırsal ve kentsel alanlarda nispeten küçük odalarda yetiştirilebildikleri için, araziye veya hayvancılık için gereken eğitime daha az erişimi olan kişiler için bir gelir kaynağı da olabilirler.”
‘Solucanlı köfte, kurtçuklu yumurta’ menülerde
Singapur Gıda Ajansı’nın çeşitli büyüme aşamalarında yenebilmesine onay verdiği böcek türleri arasında; yetişkin aşamada dört cırcır böceği, iki çekirge, bir çekirge ve bir bal arısı türü bulunuyor. Hazırlanan kılavuzda, larval aşamada ise üç tür un kurdu, bir beyaz kurtçuk ve bir dev gergedan böceği kurtçuğu ve ayrıca iki tür güve türü yer alıyor. Kılavuza göre, ipek böceği güveleri ve ipekböcekleri (aynı türün farklı aşamaları) de yenebilir türler arasında listelenmiş.
Avustralyalı böcek ve gıda bilimcisi Skye Blacburn, “İnsan tüketimi için onaylanmış bu kadar büyük bir tür listesine sahip olduklarını görmek gerçekten şaşırtıcı” değerlendirmesi yaptı.
Straits Times‘ın aktardığına göre, House of Seafood adlı Singapurlu bir restoran zinciri , ipekböcekleri ve cırcır böcekleriyle desteklenmiş suşi, kurtçuklarla tuzlanmış yumurta yengeci ve solucanlarla kaplı köfteler olan “Minty Meatball Mayhem” dahil olmak üzere 30 böcek bazlı yiyeceği servis etmeye hazırlanıyor .
Singapur yetkililerinin ithal edilebileceğini belirttiği böcek ürünleri arasında da böcek yağı, böcek içeren pişmemiş makarna, yüzde 20’den fazla böcek içermeyen çikolata ve diğer şekerlemeler, tuzlanmış, salamura edilmiş, tütsülenmiş ve kurutulmuş arı larvaları, marine edilmiş böcek larvaları ve ipek böceği pupaları yer alıyor.
Dünya çapında 2 binden fazla böcek türü yiyecek olarak kullanılıyor
Bu yıl Scientific Reports dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, böcekler 128 ülkede yeniyor ve dünya çapında 2.205 tür yiyecek olarak kullanılıyor. Bunları çoğu başta Asya ülkeleri olmak üzere, Meksika ve Afrika ülkeleri. Tayland, Hindistan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Çin‘de yüzlerce böcek türü tüketilirken, Brezilya, Japonya ve Kamerun’da da 100 veya daha fazla tür yeniyor. Böcek ürünleri dünyanın dört bir yanındaki restoranlarda, pazarlarda, süpermarketlerde ve otomatlarda satılıyor.
Japonya’daki bir yiyecek barında satılan böcekli kurabiyeler.
Avrupa Birliği ise daha fazla böceği “yeni gıda kaynağı” olarak adlandırdığı taslak üzerinde çalışıyor, ancak bugüne kadar yalnızca dört tür onaylandı. Avustralya‘da da şu ana kadar yalnızca üç tür -bir cırcır böceği ve iki tür un kurdu- “yeni olmayan, geleneksel olmayan” gıda kaynakları olarak onaylandı. Cırcır böcekleriyle yapılan bir mısır cipsi ise ülkedeki bin okul kantininde “sağlıklı atıştırmalık” olarak satılıyor.
Arı yemek doğru mu?
Uzmanlar, arıların yok olmasının dünyanın da sonunu getireceği, temel yaşam sistemlerinin korunması için onlara ihtiyaç duyduğumuz konusunda sürekli uyarılar yaparken arıların yiyecek olarak kullanılabilmesine onay verilmesini yorumlayan Blackburn, tüketilen arıların neredeyse tamamının erkek arılar olduğu şeklinde yanıtlıyor. Erkek arıların iğnesi bulunmuyor, bu nedenle zararlı istilasıyla mücadele için genellikle kovanlardan uzaklaştırılıyorlar:
“Bu yüzden erkek arılar aslında bir besin kaynağı olarak kullanılıyor, çünkü kovanın bir yan ürünü. Bazı Afrika ve Asya ülkelerinde dişi arılar da yeniyor. Ancak onları pişirdiğinizde zehir parçalanıyor veya ‘denatüre’ oluyor. Bu hayvanlar, öğütülmüş veya sotelenmiş olarak yeniyor” dedi.
Onay vermeyen ülkelerin halkları da böcek yiyor
Singapur Gıda Ajansı’nın kılavuzuna göre, firmalar ürünlerinde böcek olup olmadığını ambalaj üzerinde açıkça belirtmek zorunda.
Ancak raflardaki bazı ürünlerde böcek kullanımı sanıldığı kadar göze batmıyor. Örneğin, Altimate Nutrition adlı Singapurlu bir şirket, turuncu ve sarı ambalajları diğer protein bar ürünlerine benzeyen ancak cırcır böcekleri içeren protein barları satmayı, “Suçluluk duymadan klasik fındıksı ve gurme lezzetin tadını çıkarın!” sloganıyla yaptığı reklamlarıyla artırmayı hedefliyor.
Ayrıca protein açısından zengin makarna, öğütülmüş böceklerden yapılan un kullanılarak yapılabilir, aynı şekilde bisküvi veya protein shake’leri için toz da yapılabilir ve bunun denetiminin nasıl yapılacağı bilinmiyor.
BBC‘ye göre de kırmızıya boyanmış herhangi bir yiyecek yediyseniz, gomalak böceklerinin kabuklarından yapılan kırmızı bir boya olan karmin yemiş olabilirsiniz: “Yoğurt ve dondurmalardan meyveli turtalara, meşrubatlara, keklere ve donutlara kadar her şeye ekleniyor. Tatlılardaki bazı parlak kabuklar, lak böceğinin salgıladığı bir reçineden yapılır ve içinde bal ve arı poleni vardır.”
Ayrıca eğer hayvan yiyorsanız, onların yediği asker sineği larvaları, ev sineği, un kurdu, ipek böceği ve çekirgeler dahil olmak üzere pek çok böceğin proteinini de vücudunuza almış oluyorsunuz.
FAO, böceklerin çiftlik hayvanları, kümes hayvanları ve balıklar için tamamlayıcı bir besin kaynağı olarak kullanılmasını da öneriyor.
SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi, ulaştırma sektörünün karbonsuz hale getirilmesinde elektrikli araçların oynadığı rolü inceleyen Ulaştırma Sektörü Dönüşümü: Elektrikli Araçların Türkiye Dağıtım Şebekelerine Entegrasyonu başlıklı raporunu yayınladı.
Artan elektrikli araç talebinin Türkiye‘deki şebeke altyapısı üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmada elektrikli mobilitenin ihtiyaç duyduğu yatırımlar ele alındı. Ayrıca kontrollü ve akıllı şarj çözümleri ve elektrikli mobilite yüklerinin elektrik şebekelerine entegrasyonu için politikalar sunuldu.
2035 yılına kadar 5 ila 11 milyon elektrikli araç trafikte olacak
2023 yılında dünyada 40 milyon elektrikli araç olduğu kaydedildi. Bu sayının 2030 yılına kadar 350 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise 2023 yılında 80 bin 735 kayıtlı elektrikli araç bulunuyor.
2035 yılına kadar Türkiye’de 5 ila 11 milyon elektrikli aracın trafikte olacağı hesaplanıyor. Bu nedenle raporda iki senaryo incelendi. Bunlardan ilki 2035 yılına kadar 11 milyon elektrikli aracın trafiğe çıkacağını öngören net sıfır senaryosu. İkincisi de 5 milyon elektrikli araç öngören baz senaryo.
Net sıfır senaryosunda binek araçların sebep olduğu emisyonlarda yüzde 41 oranında düşüş görülmesi bekleniyor. Bu da toplam karbon emisyonlarının 20 milyon ton azaltılması anlamına geliyor.
11 milyon aracın trafikte olduğu senaryoda araçların Türkiye’nin elektrik dağıtım şebekesine entegrasyonu için Orta Gerilim/Alçak Gerilim (OG/AG) trafo yatırımlarının yüzde 10 arttırılması gerekiyor. OG hattı yatırımındaki ihtiyaç ise yüzde 16 olarak hesaplandı.
Baz senaryoya göre ise OG/AG hattı yatırımlarının yüzde 5, OG hattı yatırımlarının ise yüzde 3,5 arttırılması gerekiyor.
Elektrikli mobilite yükleri için dağıtım sistemi operatörlerine sermaye tahsis edilmesi, sistem güvenilirliği arasında bir denge sağlanması, elektrikli mobilite yükleri için özel trafo kapasitesi tahsis edilmesi ve diğer yük türleri için yeni trafoların planlanması da araçların dağıtım şebekelerine entegrasyonu için önerilen yatırım stratejileri arasında.
Son olarak rapor, elektrikli araçların güvenilirlik standartları korunarak entegre olmasını sağlamak için enerji sektörü, otomotiv endüstrisi, düzenleyici kurumlar ve araştırma kurumlarından paydaşların iş birliği yapması gerektiğine dikkat çekiyor.
SHURA direktörü Alkım Bağ Güllü, Türkiye’de ulaştırma sektörünün hem sanayi ve binalardan sonra en çok enerji tüketen üçüncü sektör olduğuna hem de fosil yakıtlara bağımlılığı en yüksek sektör olduğuna dikkat çekti.
Güllü ulaşım sektörünün “Türkiye’nin karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 22’sinden sorumlu” olduğunu bu emisyonların yüzde 90’ından fazlasının karayolu taşımacılığından geldiğini söyleyerek küresel net sıfır hedeflerine ulaşırken elektrikli mobilitenin ulaşım sektörünün emisyonlarını azaltmak ve enerji verimliliğini arttırmak için önemli bir strateji olduğunu vurguladı.
Rapor, ulaşım sektörünün dönüşümü için gereken adımları şu şekilde sıralıyor:
Elektrikli araç ve şarj hizmetleri piyasasının paralel olarak hızlandırılması
E-mobilite odaklı dağıtım şebekesi yatırım stratejilerinin geliştirilmesi
Zamana ve bölgeye bağlı şarj önlemlerinin geliştirilmesi
Dağıtım şebekeleri üzerindeki e-mobilite yük etkisini sınırlandırmak için akıllı şarj mekanizmalarının planlanması, geliştirilmesi ve uygulanması
Elektrikli araç şarjı için yeni iş modellerinin değerlendirilmesi, geliştirilmesi ve uygulanması