Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları dahilinde planlanan baraj ve hidroelektrik santrallerin (HES) tümü Dersimli çevreci avukatların hukuk mücadelesi sonucu iptal edildi.
Munzur Vadisi Milli Parkı sahasında planlanan baraj ve HES’lere ilişkin açılan davalarda son olarak KonaktepeI ve Konaktepe II baraj ve hidroelektrik santrallerinin inşaatları ve projeleri iptal edildi.
Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 13 Ekim 2022’de oybirliği ile aldığı kararda “Munzur Vadisi Milli Parkı’nın Mutlak Korunma Zonu’nda inşa edilmesi planlanan dava konusu proje alınması gereken ‘kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk’ kararı açısından tamamlanması gereken çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreci tamamlanmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemlerde hukuka uygarlık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” ifadelerine yer vererek iptal kararı verdi.
Dersim Kültürel ve Doğal Mirası Koruma Sözcüsü Avukat Barış Yıldırım, 2 Aralık’ta Munzur Vadisi’nde yapılması planlanan ancak açılan davalarla durdurulan ve iptal edilen baraj ve HES projelerine ilişkin yazılı açıklamada bulundu.
Avukat Barış Yıldırım
Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları dahilinde Munzur Irmağı üzerinde Bozkaya Barajı ve HES, Kaletepe Barajı ve HES, Konaktepe Barajı ve HES I – Konaktepe HES II ve Mercan Suyu üzerinde Akyayık Barajı ve HES projelerinin planlandığını hatırlatan Yıldırım, projeleri iptal ettirmek için başlattıkları hukuki süreci anlattı.
Munzur Irmağı üzerinde yapılması planlanan en büyük proje durumundaki Konaktepe Barajı ve HES I ve Konaktepe HES II için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından 2010’da 49 yıllığına elektrik üretim lisansı verilmişti. Bunun üzerine yürütmeyi durdurma ve iptal davası açtıklarını ifade eden Yıldırım “Açılan dava üzerine Danıştay 13. Dairesi 11 Ekim 2010 tarihli ve 2010/995 Esas sayılı kararı ile: ‘Munzur Vadisi Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planı‘nın onaylanmadığı, milli park niteliğini taşıyan Munzur Vadisi’nde su kaynaklarının kullanımı ve işletilmesinin, Milli Parklar Kanunu ve ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca, ancak, ‘kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk’ koşullarının gerçekleştiğinin ilgili Bakanlıkça ortaya konulmasına bağlı olduğu v.d.” gerekçeleriyle yürütmenin durdurulmasına karar vermişti” dedi ve ekledi:
“Yürütmenin durdurulmasına ilişkin karara karşı yapılan itiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu‘nun 26 Mayıs 2011 tarih ve YD İtiraz No:2010/1147 sayılı kararında, Dairenin yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin gerekçesine katılmakla birlikte, elektrik üretim lisansının verilebilmesi için ÇED Raporu’nun da aranması gerektiği hususu belirtilmişti. Böylelikle Munzur Vadisi Milli Parkı’na yönelik Projelerin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) muafiyeti ortadan kaldırılmıştı. Müteakiben Danıştay 13. Dairesi Konaktepe Barajı ile Konaktepe HES I – Konaktepe HES IIProjesi‘nin lisansını iptal etmişti.”
‘Üstün Kamu Yararı Kararı’nın iptali Türkiye’de ilk mahiyetindedir’
Sonraki süreçte Çevre ve Orman Bakanlığı’nın planlanan baraj ve HES’ler için Milli Parklar Kanunu’nun 14. maddesi çerçevesinde “Üstün Kamu Yararı” kararı alarak izin verdiğini belirten avukat Barış Yıldırım ,açıklamanın devamında şu ifadelerle yürüttükleri hukuki mücadeleyi ve mahkeme kararlarına değindi:
“İzin kararı sonrası, izin kararı dayanak yapılarak tüm baraj ve HES projeleri ile geçmişte inşa edilen Mercan HES, Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı’na işlenmiş ve anılan plan 6 Temmuz 2012 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı’nca onaylanarak yürürlüğe girmişti.
Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde tüm baraj ve HES projelerinin yapımına izin veren Bakanlık kararının iptali amacıyla tarafımca 19/12/2011 tarihinde dava açılmıştı. Ankara 3. İdare Mahkemesi’nce yapılan yargılamada “Üstün Kamu Yararı” kararı iptal edilmiştir.
Milli Parklar Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca Milli Park olarak ilan edilen sahalarda baraj ve HES dahil tesis inşasının ön şartı Bakanlığın iznidir. Karar Milli Parklar ve Planlama Mevzuatı bakımından emsal niteliktedir. Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan tüm Baraj ve HES Projelerine dair alınan ‘Üstün Kamu Yararı’ kararının iptali Türkiye’de ilk mahiyetindedir. Böylelikle Türkiye’de bir milli parktaki baraj ve HES projelerinin tümü iptal edilmiştir.
‘Üstün Kamu Yararı‘ kararının iptali ile birlikte Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı da hükümsüz hale gelmiştir. Zira, Munzur Vadisi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı‘nın Giriş Bölümü’nde Plan’ın Bakanlığın 18/04/2011 tarihli ‘Üstün Kamu Yararı’ kararı gereğince oluşturulduğu belirtilmektedir. Konaktepe Barajı ve Konaktepe HES I – Konaktepe HES II Projesi için Bakanlar Kurulu’nca alınan ve 13 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Acele Kamulaştırma Kararı’na karşı tarafımızca açılan davalarda da önce yürütmeyi durdurma müteakiben ise Danıştay 6. Dairesi tarafından iptal kararları verilmiştir.”
Çevreci avukat Barış Yıldırım açıklamasının devamında “Ek ve sevindirici bir bilgi olarak belirtelim ki; yakın dönemde Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş. Konaktepe Barajı ve Konaktepe HES I – Konaktepe HES II’nin inşası için 27 Kasım 2020 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ÇED süreci için başvuruda bulunmuş ve fakat anılan bakanlık projenin gerçekleştirilmesinin mevzuata uygun olmadığını belirterek ÇED sürecini sonlandırmıştır. Tunceli Barosu‘nca açıklanan karar, ( Ankara 10.İdare Daire’sinin verdiği iptal kararı) gerekçesinde de Munzur Vadisi Milli Parkı’na dönük Baraj ve HES yapımına olanak veren ‘Üstün Kamu Yararı Kararı’ açtığımız dava ile iptal edildiğinden projelerin gerçekleştirilmesinin hukuken mümkün olmadığı yönünde.”
‘Munzur Vadisi Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmalı’
Yıldırım Munzur Vadisi’nin ekolojik önemine dair Yeşil Gazete’ye açıklama yaptı. Dersim’deki İksor Vadisi’nde konuşan Yıldırım, Türkiye’de 40’ın üzerinde milli park bulunduğunu ifade ederek “Bunlardan biri de Munzur Vadisi Milli Parkı, 1971’de Bakanlık Kurulu tarafından milli park olarak ilan edildi. 42 bin hektarlık bir saha. Türkiye’nin ekolojik açıdan en önemli sahası diyebiliriz . Burada aynı anda akarsu, orman, kaya, mera ve bozkır ekosistemi habitat bulmakta. Bu sebeple buradaki yaban hayatı popülasyonu çok yüksek düzeyde” dedi.
Bölgedeki flora ve fauna çeşitliliğine de dikkat çeken Yıldırım şunları söyledi:
“Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’ne göre koruma altında bulunan Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi, Yaban Keçisi, ayı, vaşak, su samuru gibi türler burda yüksek miktarda habitat buluyor. Yine Dünya’da sadece Munzur Vadisi Milli Parkı’nın temel kaynak değeri Munzur Irmağı’nda habitat bulan bir alabalık türü var, Munzur Alası.”
‘Munzur Vadisi Hollanda’dan daha fazla tür barındırıyor’
Bunlar dışında saptanmış iki bine yakın bitki türü olduğunu belirten Yıldırım, “Milli Parkı’mız flora açısından Hollanda’dan daha fazla tür barındırıyor, İngiltere ile de eşdeğer sayıda” dedi.
Munzur ekosisteminin en önemli alanlarında hala flora fauna tespiti çalışması yapılmadığını söyleyen Yıldırım, çok daha fazla türün saptanabileceğine işaret etti.
Munzur Vadisi’nin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması gerektiğini belirten avukat Barış Yıldırım, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin taraf olduğu Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme hükümlerine göre bir alanın Dünya Kültür Mirası listesine girmesi için belirlenmiş 10 tane kriter var. Tek başına birini dahi karşılarsa ilgili komite tarafından listeye alınıyor. Munzur Vadisi bu on kriterden altısını karşılıyor. Yani burası Türkiye’de ve Dünya’da aynı anda birden fazla kriteri tek başına karşılayan ender alanlardan. Bunu Munzur Üniversitesi de söylüyor fakat yıllardır bunun çalışmasını yapıyoruz fakat Dünya Kültür Mirası Listesi’ne önerilmiş değil. Munzur Üniversitesi’nin saptaması var bu noktada; biran önce Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması lazım” ifadelerini kullandı.
‘Bir taraftan kesin korunacak ilan etme çalışmaları, diğer taraftan maden projeleri’
Munzur Vadisi’nde yapılması planlanan baraj ve HES projelerinin açtıkları davalar ile iptal edildiğini tekrarlayan Yıldırım, şunları söyledi:
“Halihazırda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın buraya dair yürüttüğü bir çalışma var; Munzur Vadisi ‘kesin korunacak hassas alan’ ilan edilecek. Buna ilişkin olarak bizzat Bakan Bey [Murat Kurum] kendisi ilimizde açıklama yapmıştı, çalışmalar son noktada diye biliyoruz. ‘Kesin korunacak hassas alan’ statüsü Türkiye Cumhuriyeti mevzuatındaki en üstün doğa koruma statüsü. Fakat hal böyleyken maalesef yöremize yönelik madencilik projeleri söz konusu. Munzur Havzası’nda 43 bin hektarlık bir saha dördüncü grup maden projelerine ruhsatlandırılmış durumda. Bu projelerin de derhal iptal edilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.”
‘Fırat ekosistemi yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya’
Fırat Havzası’nda devam eden madencilik projelerinde dikkat çeken Yıldırım, “Erzincan, Bingöl, Malatya gibi yörelerde özellikle su kaynaklarının bulunduğu sahalarda kaynakların çıktığı yerlerde maden projeleri var. Bu projelere bu şekilde devam ederseniz Fırat ekosistemini yok edersiniz” uyarısında bulundu.
Fırat’ın Türkiye’nin can damarı olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Yani Türkiye’nin tatlı su kaynaklarının üçte biri Fırat Havzası’nda. Küresel iklim krizinin yaşandığı şu koşullarda bir ülkenin en büyük serveti tatlı su kaynakları. Yeryüzünde temiz suya ulaşmak artık neredeyse mümkün değil. Temiz su kaynakları yok olmak üzere. Temiz su bir çevre olgusu değil, yaşam olgusu içerisinde değerlendirilmesi gerekilen bir mesele” dedi.
Su kaynakları kirlendiğinde sadece doğadaki canlıların yaşam hakkının yok edilmediğini, aynı zamanda insanın gelecek nesillerinin de yaşam hakkının yok edildiğini dile getiren Yıldırım şunları aktardı:
“Çevre Kanunu 10. madde ‘sürdürebilir çevre’den bahsediyor. Sürdürebilir çevre bu şekilde maden projeleri ile baraj ve HES projeleriyle yok edildi. Bu şekilde bu hızla devam edilirse emin olun Türkiye’de temiz su kaynakları kalmayacak.”
Amasya Taşova‘daki Çambükü köyünde, halkın mera ve tarlalarının üzerine yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesi (OSB) için bugün yeniden jandarma korumasında bölgeye iş makineleri girdi.
Yargı sürecinin devam ettiği OSB için keşif yapılmasını beklemeden iş makinelerinin tekrar gelmesine karşı Çambükülüler de tekrar direnişe geçti.
“Kendi hukukunu çiğneyen yönetime karşı adalet” istediklerini belirten köylülerin avukatı Selim Saray “Bu kadar acele etmelerinin tek nedeni var: Seçim, seçim, seçim…” dedi.
Jandarma ile köylüler arasında kısa süreli tartışma ve gerginlik yaşanırken, bir kadın fenalaştı; köylüleri “Yeter, bu kadar olmaz. Adalet istiyoruz” diye seslendi.
OSB’nin kendisine değil, seçilen yere karşı olduğunu söyleyen köylüler, inşaatın evlerinin dibine yapıldığını ve geçimlerini sağlayacak toprakları kalmadığını söylüyor. Köy halkı, sabahın erken saatlerinde köylerine giren iş makinelerini koruyan jandarmanın kurduğu barikat önünde bekleyişlerini sürdürüyor.
Çambükü’ndeki söz konusu alan 1995’te Taşova Kaymakamlığı tarafından “Tarımı İyileştirme Projesi” kapsamında köylülere verilmiş; parselleme yapılmış ve DSİ de bölgede teraslama ve su kanalı inşa etmiş, topraklar tarıma uygun hale getirilmişti.
Kura ile dağıtılan arazide köylüler tarım yapmaya başladı, meyve ağaçları dikti. 2021’de ise Amasya Valiliği aynı bölgeyi OSB yapmak üzere tahsis etti. Köylülerin açtığı üç dava sırasında keşif yapıldı. Keşif köylünün lehine sonuçlandı, ancak iptal edildi ve 4 Kasım 2022’de yeni bir keşif yapılmasına karar verildi.
Keşif öncesi 500 jandarma, polis ile iş makinaları köye girerek köylülerin ekili tarlalarını ezdi.
Bilim insanları çarşamba günü başlayacak BM Biyoçeşitlilik Zirvesi -COP15 öncesi, uluslararası iklim ve doğa hedeflerini baltalaması nedeniyle ülkelerin ısı ve elektrik üretmek için orman biyoenerjisini kullanmayı acilen bırakması gerektiğini; bunun yerine rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması gerektiğini belirtti.
ABD Başkanı Joe Biden, Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ve Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen dahil olmak üzere dünya liderlerine hitaben yazılan mektuba göre, biyoenerji “yanlış bir şekilde ‘karbon nötr’ kabul edildi” ve birçok ülke net sıfır hedeflerine ulaşmak için orman biyokütlesine giderek daha fazla güveniyor.
“İklim ve biyoçeşitlilik için en iyi şey ormanları ayakta bırakmaktır – ve biyokütle enerjisi bunun tersini yapar” denilen mektupta, eğer küresel liderler, Montreal‘deki Cop15 toplantısında 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’unu korumayı kabul ederse, biyokütle enerjisine bağımlılığı sona erdirmeyi de taahhüt etmeleri gerektiğine vurgu yapılıyor. Çünkü bu uygulama devam ederse, Cop15’te ve iklim konferanslarında verilen taahhütlerin altının oyulabileceği belirtiliyor.
‘Biyoenerji, yeşil enerji değildir’
Mektubun baş yazarı ve Kew Gardens bilim direktörü Prof Alexandre Antonelli şunları söyledi: “Enerji güvenliğini sağlamak büyük bir toplumsal zorluk, ancak cevap değerli ormanlarımızı yakmak değil. Buna ‘yeşil enerji’ demek yanıltıcıdır ve küresel biyoçeşitlilik krizini hızlandırma riski taşır.”
Uluslararası Enerji Ajansı’nın bir raporuna göre , 2030 yılına kadar biyoenerjinin “düşük karbonlu” olarak nitelendirilen enerjinin üçte birini oluşturması bekleniyor.
Ancak biyoenerji için ağaçların kesilmesi, aksi halde karbon açısından zengin ormanlarda hapsolacak olan karbonun salınmasına neden oluyor. Bilim insanları, bunun emisyonları artırdığını ve ancak on yıllar hatta yüzyıllar sonra ağaçların yeniden büyütülmesi durumunda ödenen “karbon borcu” yarattığını söylüyor.
Elektrik için odun yakmak atmosfere gaz veya kömürden nispeten daha fazla karbon salıyor. Ağaçları hasat etmek ve taşımak için de ek enerji kullanılıyor. Uzmanların uyarılarına rağmen, yıllardır süren biyoenerji uygulaması artık koruma altındaki ormanlara da yayılıyor.
Biyokütle için en büyük odun sağlayıcıları, Kanada, Estonya ve ABD. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Tufts Üniversitesi‘nden mektubun baş yazarlarından Prof. William Moomaw şöyle konuştu.
“Ormanlarımız, sayısız tür için yaşam alanı sağlayan, gezegendeki biyolojik çeşitliliğin en fazla olduğu yerlerdir. Ayrıca, yanan fosil yakıtlardan kaynaklanan tüm küresel emisyonların yaklaşık %30’unu emiyorlar.
Orman biyoenerjisi için kesim işlemleri, güneydoğu ABD kıyı ormanlarını, Avrupa‘daki Baltık devletlerini, Kanada’daki kuzey ormanlarını ve doğu Avrupa’nın Karpatlar‘ındaki korunan orman ekosistemlerini yasa dışı bir şekilde yok ediyor. Bu ormanların hepsi yeri doldurulamaz nadir bitki türlerine, memelilere, göçmen ve yerleşik kuşlara ev sahipliği yapıyor.”
Natural Resources Defence Council (NRDC) ve Cut Carbon Not Forests Coalition‘dan (CCNF) Elly Pepper‘in değerlendirmesi ise şöyle: “Hükümetler ve biyoenerji endüstrisinin her biri, dünyadaki ormanları yok eden bir balta üzerinde birer el. Net sıfır planlarının merkezine biyokütle enerjisi gibi sahte bir yenilenebilir enerji koymaya devam etmek, 2030 yılına kadar doğayı kurtarmayı vaat eden herhangi bir küresel anlaşmayı baltalayacaktır. Dünyadaki vahşi yaşam zaten yok oluyor ve biyoenerji endüstrisi, değerli orman yaşam alanlarını yok ederek bunu hızlandırmaya yardımcı oluyor.”
Fransa’da kısa mesafeli iç hat uçuşlarını yasaklaması için yeşil ışık yakıldı. Avrupa Komisyonu, 2,5 saatten daha kısa bir tren yolculuğu ile birbirine bağlanan şehirler arasındaki uçuşların kaldırılmasına resmi onay verdi.
Değişiklikler ülkenin 2021 İklim Yasası’nın bir parçası ve ilk olarak, ülkenin karbon emisyonlarını azaltmanın yollarını bulmakla görevli bir yurttaşlar meclisi olan Fransa’nın İklim Vatandaşları Sözleşmesi tarafından önerildi.
Yasak başlangıçta yalnızca Paris Orly ile Nantes, Lyon ve Bordeaux arasındaki gerçek demiryolu alternatiflerinin bulunduğu üç güzergahı etkileyecek. Demiryolu hizmetleri gelişirse, Lyon ve Marsilya arasındaki yolculukların yanı sıra Paris Charles de Gaulle ile Lyon ve Rennes arasındakiler de dahil olmak üzere daha fazla rotanın eklenmesi de gündemde. Bu rotalar yu anda yasak kriterlerini karşılamıyor, çünkü Paris ve Lyon’daki havaalanlarına giden trenler, yolcuların sabahın erken saatlerinde veya akşam geç saatlerde varmasına izin vermiyor.
Uçaklar, bu rotalarda yolcu başına trenden 77 kat daha fazla CO2 salıyor.
Paris Charles de Gaulle’den Bordeaux ve Nantes’e giden rotalar gibi diğerleri de yolculuk süresi 2,5 saat sınırını aştığı için dahil edilmedi. Bağlantılı uçuşların da bu yeni kurallara uyması gerekecek.
Fransa, ulaşımı halk için daha yeşil ve daha adil hale getirmek amacıyla kısa yolculuklar için özel jetlerin kullanımına da sert önlemler alıyor. Euronews‘e konuşan Ulaştırma Bakanı Clément Beaune, halk enerji krizi ve iklim değişikliği ile başa çıkmak için kesintiler yaparken, ülkenin süper zenginlerin özel uçak kullanmasına artık müsamaha gösteremeyeceğini söyledi.
Fransa Ulaştırma Bakanı Clément Beaune.
İtirazlar ve destekler
Söz konusu tedbirler ilk duyurulduğunda Fransız Havalimanları Birliği (UAF) ve Uluslararası Havalimanları Konseyi‘nin (ACI Europe) Avrupa şubesi itiraz etmişti.
Greenpeace Fransa ulaşım kampanyası yöneticisi Sarah Fayolle ise Euronews’e sadece üç güzergahın etkilendiği göz önüne alındığında Avrupa Komisyonu’nun aldığını kararın hem “olumsuz hem de olumlu yönleri” olduğunu söyledi: “Doğru yönde ilerliyor, ancak ilk önlem (çok da değil) iddialı bir önlem. Daha da ileri gitmeliyiz.”
Kısa mesafeli uçuş yasağı üç yıl süreyle geçerli olacak ve bu sürenin ardından Komisyon tarafından yeniden değerlendirilmesi gerekecek. Ulaştırma Bakanı Beaune “[Bu], sera gazı emisyonlarını azaltma politikasında ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır. Fransa’nın bu alanda öncü olmasından gurur duyuyorum” dedi.
Yasa geçen yıl yürürlüğe girmesine rağmen yasağın yürürlüğe girmesi için önlemler halkın görüşüne sunulacak ve Danıştay tarafından gözden geçirilmesi gerekecek. Beaune, bunun “mümkün olan en kısa sürede” yapılacağını söyledi.
Özel jetler sorunu
Ünlülerin ve milyarderlerin, çok kısa mesafeler için kullandığı özel jetler de son zamanlarda sık sık eleştiriliyor. Avrupa temiz ulaşım federasyonu olan Transport and Environment‘ın (T&E) bir raporu , özel jetlerin yolcu başına ticari uçuşlardan 14 kata kadar daha fazla ve trenlerden 50 kat daha fazla kirletici olduğunu buldu.
Fransa, Paris ve Fransız Rivierası‘na sık sık uçan yolcularıyla Avrupa’da en fazla özel jet sayısına sahip ülke. Kampanyacılardan gelen acil çağrılara ve Ulaştırma Bakanı’nın özel jet uçuşlarına müdahale edileceğini söylemesine rağmen, bunların ülkede tamamen yasaklanması yakın dönemde pek olası görünmüyor. Hükümet sözcüsü Olivier Véran, ekonomideki önemli rolleri göz önüne alındığında, “açıkça onları yasaklamanın gündemde olmadığını” yineledi, ancak “Fransızlar, çaba göstermeleri istenenlerin hep aynı kişiler olduğunu düşünmemeli” dedi.
Ülkede bu uçaklara yönelik ağır vergilendirme, kısıtlamalar ve şirketlerin kurumsal uçak kullanımlarıyla ilgili ayrıntıları yayımlamaya zorlanabileceği konuşuluyor.
Bisiklet teşviği
Fransa, ayrıca insanları ootomobillerden bisiklete geçmeye de teşvik ediyor.
Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un da desteğiyle düşük emisyonlu bölgelerdeki düşük gelirli hane halklarına geçişi sübvanse etmek için maksimum 4.000 € ve daha varlıklı vatandaşlar için de daha küçük meblağlar ödeniyor.
Geçen yıl başlatılan ‘Le Plan Vélo‘nun bir uzantısı olarak Fransızların bisiklet kullanımının yaygın olduğu Hollanda, Almanya ve Danimarka‘yı yakalaması amaçlanıyor.
Birleşik Krallık‘ta ana muhalefetteki İşçi Partisi, iktidara gelmesi halinde ülkenin siyasi sisteminde köklü değişiklik öngören anayasal reform raporunu kamuoyuna açıkladı.
Leeds‘te, parti lideri Keir Starmer ile birlikte önerdikleri reform paketini açıklayan eski başbakanlardan Gordon Brown, İşçi Partisi’nin bir sonraki hükümeti kurmaya hazır olduğunu söyleyerek, “İşçi Partisi 100 yıllık merkeziyetçiliği bir kenara atıyor” dedi.
BBC‘nin aktardığına göre, Starmer’in isteği üzerine, İşçi Partisi’nin iktidara geldiğinde izleyeceği programa şekil verecek anayasal reform raporu için Brown, iki yıldır çalışıyordu.
Hazırlanan 40 reform önerisi arasında, kesin takvim belirtilmese de, Lordlar Kamarası’nın lağvedilmesi ve yerine daha demokratik yeni bir üst meclis oluşturulması bulunuyor.
Brown, yeni bir hükümet yapılanmasına da ihtiyaç olduğunu, merkezin kendi kendine her türlü kararı alıp uygulamasına bir son verileceğini söyledi.
Gordon Brown ve Keir Starmer.
Raporda, “her türlü yetkinin aşırı düzeyde Londra’daki parlamento ve hükümetin elinde bulunmasının, büyüme ve refahın ülkenin tamamına götürülmesine engel olduğu” ve “kısır bir döngü” yarattığı belirtiliyor. Merkezden yerel yönetimlere çok ciddi ekonomik-siyasi yetki ve kaynak devri öneriliyor.
Yetki ve kaynak devriyle beraber ülkenin farklı yerlerinde farklı ekonomik faaliyetlerin güçleneceğini ve ülke çapında 288 “büyüme motoru” oluşacağını kaydeden Brown amacın “bütün halkın potansiyellerini geliştirmesini sağlamak” olduğunu kaydetti.
Kendisi de İskoçyalı bir politikacı olan Gordon Brown raporu açıklarken ayrıca İskoçya’nın bağımsızlığı konusuna da girdi ve İşçi Partisi hükümeti döneminde İskoçya’nın tercihinin “Mevcut durum ya da bağımsızlık” olmayacağını söyledi. Brown, “Önerilerimiz Birleşik Krallık içinde İskoçya’nın çıkarına değişiklikler öngörüyor” dedi.
Starmer ve Brown tarafından açıklanan rapordaki öneriler, parti manifestosuna, ancak partinin danışma ve karar organlarının onayı sonrası girecek.
Dünya serbest dalış rekortmeni ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye’nin “Sudaki Yaşam Savunucusu”Şahika Ercümen, Hatay’da hassas durumdaki deniz ekosistemini koruma amacıyla bir dalış yaptı.
UNDP Türkiye’nin “Hatay için İklim Eylemi” projesi kapsamında, deniz yaşamının korunması için İskenderun‘a bağlı Hırlavuk Burnu‘nda dalan Ercümen “Denizlerimiz ve okyanuslarımız boğuluyor. Kirlilik, atıklar, aşırı avlanma, istilacı yabancı türler ve iklim değişikliği gibi insanlığın yarattığı sorunlar, deniz yaşamını, bağlı olduğu oksijenden mahrum bırakıyor” diye konuştu.
Fotoğraflar: Şebnem Coşkun/AA.
Sahilde 1 saatte 40 kilo atık toplandı
Ercümen, dalış öncesinde Samandağ Sahili’nde düzenlenen atık temizleme etkinliğine katıldı. 47 ilkokul öğrencisinin yer aldığı etkinlikte bir saat içinde yaklaşık 40 kilogram atık toplandı.
Dalış sırasında ise vatozların ve istilacı türler arasında yer alan ve son yıllarda sayısı artan kedi balıklarının, dipte, yüzlerce plastik atık arasında yaşadığı gözlemlendi.
Ercümen, dünyanın deniz ve okyanuslarındaki aşırı kirlilikle ilgili şunları söyledi:
“Denizlerimiz ve okyanuslarımız boğuluyor. Kirlilik, atıklar, aşırı avlanma, istilacı yabancı türler ve iklim değişikliği gibi insanlığın yarattığı sorunlar, deniz yaşamını, bağlı olduğu oksijenden mahrum bırakıyor. Bugün Asi Nehri’ndeki kirlilik konusunda alarm veriyoruz ancak tehdit çok daha büyük.
“Suyun altındaki yaşamı tehlikeye atarsak tüm insanlığı tehdit etmiş oluruz. Bu nedenle bu küresel sorunu durdurmak için yerel düzeyde eylemlerimizi yoğunlaştırmamız ve farkındalığı artırmamız gerekiyor.”
Dalış sırasında gözlemlenen istilacı türlerden çizgili yılan kedi balığı hakkında bilgi veren İskenderun Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Turan ise Süveyş Kanalı yoluyla Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen hayvanın (plotosus lineatus), İsrail ve Lübnan kıyılarından sonra Türkiye’de ilk defa 2016’da kaydedildiğini belirtti.
‘Hatay için İklim Eylemi’ projesi
Japonya hükümetinin sağladığı 1,8 milyon dolar destekle Hatay’da hassas durumdaki denizel ekosistemi korumayı amaçlayan UNDP Türkiye “Hatay için İklim Eylemi” projesinde üç hedef belirlendi.
Bunlardan birincisi, Samandağ’da Akdeniz’e dökülen Asi Nehri’nin getirdiği atıkları temizlemek; ikincisi, mevzuat düzenlemelerinin iyileştirilmesi ve halkın eğitilmesi yoluyla atıkların nehre boşaltılmasının azaltılmasını sağlamak; üçüncüsü ise nehirleri tıkayan, su kalitesini düşüren ve yerel balıkçılık ekonomisini tehdit eden bir istilacı tür olan su sümbülünün yayılmasının yarattığı tehditle mücadele etmek.
Lübnan’da doğup Suriye’de kuzeye doğru akan Asi Nehri, daha sonra Türkiye’ye giriyor. 571 kilometre boyunca atıkları da taşıyan nehir, Hatay’dan Akdeniz’e dökülüyor.
Dünya Unesco Mirası listesinde yer alan ve 2020 yılında müze statüsünden camiye dönüştürülen Ayasofya‘nın, bir kapısında daha tahribat yapıldığı ortaya çıktı. Tahribatı arkeolog Ömer Faruk Yavaşçay, sosyal medya hesabından duyurdu.
Ayasofya’da daha önce de İmparatorluk Kapısı tahrip edilmiş; tarihi su haznesinin kapağının kırılarak içine ayakkabılar konulduğunu yine Yavaşçay duyurmuştu.
Sunu mozaiğinin hemen altındaki kapıda çift yönlü tahribatlar tespit ettiğini söyleyen Yavaşçay, tahribatı belgeleyen fotoğraf ve görüntüleri sosyal medya hesabından paylaştı. Yavaşçay paylaşımında şu ifadelere yer verdi:
“Bugün #Ayasofya camii ve tarihimiz için çok üzücü bir görüntü ile daha karşılaştım. Maalesef yine bir kapı vakası, imparatorların olduğu sunu mozaiğinin hemen altındaki kapıda çift yönlü tahribatlar tespit ettim. Bu durumu belgelemek amaçlı fotoğraf ve video çekimi yaptım.”
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin geçen haziran ayında üzerinde uzlaşmaya vardığı; Rusya‘dan deniz yoluyla ham petrol ve petrol ürünleri ithalatını durdurma kararı bugünden itibaren yürürlüğe girdi. Deniz yoluyla ithal edilen petrol, Rusya’dan toplam petrol ithalatının üçte ikisini oluşturuyor.
AB yetkililerinin verdiği bilgilere göre, ambargo ile günde ortalama üç milyon varil ham petrolün AB’ye ithalatı engellenecek. Bu Rusya için günlük yaklaşık 210 milyon dolarlık gelir kaybı anlamına geliyor.
AB ülkeleri, Rusya’nın Ukrayna‘yı işgali sonrasında bu ülkeden petrol ithalatına ambargo uygulanmasını öngören yaptırım yönetmeliğini kabul etmişti.
Denize kıyısı olmayan ülkeler istisna
DW’nin aktardığına göre, belirlenen geçiş döneminin sona ermesiyle birlikte AB ülkeleri bugünden itibaren sadece “istisnai” durumlarda Rusya’dan petrol ithal edebilecek. Denize kıyısı olmayan ve boru hattıyla alım yapan ülkeler için tanınan istisnalar doğrultusunda bu ülkeler Rusya’dan Avrupa’ya petrol taşıyan Druzhba boru hattıyla petrol almaya devam edecek, ancak aldıkları petrolü diğer üye ülkelere veya üçüncü taraflara satamayacak.
Boru hattıyla petrol ithal eden Almanya‘nın ise Rusya’dan petrol ithalatına yıl sonunda tamamen son vermesi bekleniyor. Yıl sonuna kadar ise coğrafi konumları nedeniyle Rus petrolüne büyük oranda bağımlı durumda olan ve söz konusu enerji açığını hızlı şekilde ikame edemeyecek ülkelere uygulanan istisnadan faydalanacak.
Macaristan, Çekya ve Slovakya ise süre sınırı olmaksızın söz konusu istisnadan faydalanmak istiyor. Rafinerileri yalnızca Rus ham petrolünü işleyecek şekilde tasarlanan Bulgaristan da, 2024’ün sonuna kadar Rusya’dan deniz yoluyla ham petrol ve petrol ürünleri ithal edebilecek.
AB, Rusya’dan petrol ürünü tedarikini ise 5 Şubat itibarıyla sonlandıracak.
Varil petrole tavan fiyat
Öte yandan G7 ülkeleri ve Avustralya‘nın hafta sonu kabul ettiği Rus petrolüne tavan fiyatı uygulanması kararı da AB ülkelerinde bugünden itibaren geçerli olacak. Buna göre, deniz yoluyla taşınan Rus petrolünün varil başına fiyatı 60 doları geçemeyecek. Söz konusu fiyat, Rusya varil petrolünün piyasadaki mevcut değerinin yaklaşık 9 euro altında bulunuyor.
Her iki yaptırımın amacının da Rusya’nın petrol ihracatından elde ettiği gelirin azaltılmasını sağlamak ve böylece Ukrayna’da yürütülen savaş için yeni finansman kaynağı yaratmasını engellemek olduğu belirtiliyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), 58 ilin 222 noktasında, büyük çoğunluğu ormanlık olan 125 bin 945,64 hektarlık alanı maden arama çalışmalarına açtı. Duyuruda ihale tarihinin ileriki günlerde açıklanacağı bildirildi.
İhaleye konu olan 222 noktanın tamamı, ‘avlak’ alanları olarak belirlenmiş. 126 bin hektarlık alanın neredeyse tamamı ise 4. Grup maden sahaları olarak işaretlenmiş.
4. Grup madenler arasında sodyum, potasyum, lityum, iyot, bor tuzları gibi 100’e yakın endüstriyel hammadde; linyit, taşkömürü, uranyum, toryum, radyum gibi enerji hammaddeleri ve altın, gümüş, platin, bakır, demir, krom, titan ve alüminyum gibi kirletici özelliği büyük olan metalik madenler yer alıyor.
Maden sahası olarak belirlenmiş olan avlaklar ise; ormanlık alanlar, toprak muhafaza ve ağaçlandırma sahaları ile devlet tarım işletmeleri sahaları, baraj gölleri ve bunların emniyet sahalarını içeriyor. 40 ilde 4. Grup madenciliğin kapsadığı alan 119 bin 227,71 hektar alanı kapsıyor. 6717,93 hektarlık alanda ise 1-b. Grup, 2. Grup ve 2- b. grup madenler için ihaleye çıkılıyor.
24 ilde 20 bin maden ruhsatlanması yapıldı
TEMA Vakfı‘nın raporlarına göre, Türkiye’nin 24 ilinde yaklaşık, bu illerin yüzde 63’ünü kaplayan 20 bin adet maden ruhsatlanmasının yapıldı ve bu ruhsatlar ormanları, milli parkları, sit alanlarını, meralar, tarım alanları ve kültür varlıklarını da kapsıyor.
Muğla, Tekirdağ, Kırklareli, Afyon, Kütahya, Uşak, Zonguldak, Bartın, Eskişehir, Karaman, Maraş, Erzincan, Dersim, Ordu, Tokat, Artvin, Erzurum, Bayburt, Şırnak, Siirt, Batman ve Sivas illerinin ortalama yüzde 63’ü madenler için ruhsatlanmış durumda. İhale edilmeyi bekleyen ruhsat sayısı 14.967. Bunların 2.158’i işletme ruhsatları. Arama safhasındaki ruhsat sayısı ise 1.871.
Ormanların yüzde 60’ı madene
Maden ihalelerinin en fazla yapıldığı 24 ilde bulunan ormanların ortalama yüzde 60’ı, tarım alanlarının ortalama yüzde 57’si, meraların ortalama yüzde 55’i, korunan alanların ortalama yüzde 57’si, potansiyel koruma alanı olması gereken alanların ortalama yüzde 63’ü de madenlere ruhsatlı.
Son bir yılda ise üç bini aşkın maden sahası ihaleye çıkarıldı. Son ihalelerle 125 bin hektarlık ormanlık alan madenciliğe açılacak.
Yeni Yaşam‘dan Yusuf Gürsucu’nun aktardığına göre, endüstriyel, enerji ve metalik madenciliğini içeren 4. Grup maden sahalarının bulunduğu il ve ilçeler ile kapsadığı alanlar şöyle:
Adana’nın Feke ilçesine 4 ayrı noktada toplam: 3 bin 331,37 hektar, Pozantı’ya 3 noktada toplam: 3 bin 718,45 hetar, Tufanbeyli’ye 2 noktada toplam: 2 bin 108,99 hektar olmak üzere il genelinde toplam: 9 bin 158,81 hektar ormanlık alan.
Afyon’un Hocalar ilçesinde bin 325,2 hektar, Sandıklı ilçesinde 164,69 hektar, Sincik ilçesinde bin 154,20 hektar olmak üzere ilde toplam: 2 bin 644,09 ormanlık alan.
Ankara’nın Çubuk ilçesinin 3 noktasında bin 138,65 hektar ve Beypazarı’nda 54,17 hektar olmak üzere, toplam bin 192,82 hektar ormanlık alan.
AğrıDiyadin‘de bin 170,71 hektar doğal alan.
Aydın Karpuzlu’da 137,39 hektar ormanlık alan.
Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde 281,25 hektar, Gönen’in 2 noktasında toplam: 2 bin 219,42 hektar, İvrindi’de 217,10 hektar, Sındırgı’nın 2 noktasında 2 bin 490,92 hektar olmak üzere, toplam: 5 bin 208,69 hektar ormanlık alan.
Bayburt merkezinin 2 noktasında toplam: 3 bin 147,95 hektar ormanlık alan.
Bilecik’in Gölpazarı ilçesinin 2 noktasında 3 bin 077 hektar, Osmaneli ilçesinin 3 noktasında 2 bin 069,8 hektar olmak üzere toplam: 5 bin 147,75 hektar ormanlık alan.
Bingöl’ün Genç ilçesinde bin 997,21 hektar ormanlık alan.
Bitlis’in Mutki ilçesinin 2 noktasında toplam bin 527,18 hektar ormanlık alan.
Bolu’nun Kıbrısçık ilçesine 240,40 hektar ormanlık alan.
Bursa’nın Orhaneli ilçesinde 776 hektar, Osmangazi’de 267,2 hektar olmak üzere toplam bin 043,20 hektar ormanlık alan.
Çanakkale Biga’da bin 461,84 hektar ormanlık alan.
Çankırı Merkez 782,39 hektar, Çerkeş ilçesi bin 599,21 hektar olmak üzere toplam, 2 bin 381,60 hektar ormanlık alan.
Çorum Sungurlu’da bin 999,39 hektar ormanlık alan.
Denizli Çameli’nde bin 218,40 hektar, Tavas ilçesinin 2 noktasında 2bin 704,67 hektar olmak üzere toplam 3 bin 923,07 hektar ormanlık alan.
Edirne’nin Keşan ilçesinin 3 noktasında bin 252,99 hektar, Meriç’te 597,83 hektar, Uzunköprü ilçesinin 3 noktasında 2 bin 888,66 hektar ormanlık alan.
Erzincan’ın Kemah ilçesinin 2 noktasında 3bin 766,67 hektar, Otlukbeli‘nde 634,34 hektar, Tercan‘da 866,58 hektar olmak üzere toplam 5 bin 267,59 hektar ormanlık alan.
Erzurum’un İspir ilçesinin 5 noktasında 9 bin 175,37 hektar, Ilıca’da bin 996,40 hektar, Şenkaya’da 93,75 hektar olmak üzere toplam 11 bin 265,52 hektar ormanlık alan.
Eskişehir Tepebaşı’nda 242,79 hektar ormanlık alan.
Antep İslahiye’de 61,75 hektar ormanlık alan.
Giresun’un Bulancak ilçesinin 3 noktasında 4 bin 992,62 hektar, Dereli ilçesinde bin 627,42 hektar olmak üzere toplam: 6 bin 620,04 hektar ormanlık alan.
Gümüşhane merkez bin 873,43 hektar, Kelkit 366,49 hektar, Köse ilçesinin 3 noktasında 776,56 hektar olmak üzere toplam 3 bin 016,48 hektar ormanlık alan.
Iğdır Tuzluca’da bin 896,38 hektar ormanlık alan.
Maraş merkezinin 2 noktasında 2 bin 943,39 hektar, Ekinözü‘nde 386,95 hektar olmak üzere toplam: 3 bin 330,34 hektar ormanlık alan.
Karaman Ermenek ilçesinde bin 019,16 hektar ormanlık alan.
Kayseri’nin Develi ilçesinde 219,54 hektar, Kocasinan’da bin 043,31 hektar, Yahyalı’da 327,49 hektar olmak üzere toplam bin 590,34 hektar ormanlık alan.
Kütahya merkezde bin 674,23 hektar, Pazarlar’da bin 128,60 hektar, Tavşanlı’da 69,12 hektar, Simav’ın 3 noktasında 830,82 hektar olmak üzere toplam: 3 bin 702,77 hektar ormanlık alan.
Kırıkkale’de bin 152,86 hektar ormanlık alan.
Kırşehir merkezinde bin 746,91 hektar, Çiçekdağı’nda bin 726,11 hektar, Kaman’da bin 282,51 hektar olmak üzere toplam 4 bin 755,53 hektar ormanlık alan.
Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin 2 noktasında 3 bin 001,25 hektar, Pötürge’de 924,70 hektar olma üzere toplam 3 bin 925,95 hektar ormanlık alan.
Muğla merkezde bin 005,43 hektar, Milas’ta 108,38 hektar olmak üzere toplam: bin 113,81 hektar ormanlık alan.
NevşehirAvanos’ta bin 146,92 hektar ormanlık alan.
OrduKabadüz’de 400 hektar ormanlık alan.
SakaryaGeyve’de 305,53 hektar ormanlık alan.
Siirt’in Pervari ilçesinin 4 noktasında 5 bin 209,98 hektar ormanlık alan.
Sivas merkezde 305,27 hektar, Divriği’de bin 362,5 hektar, Gürün’de 475 hektar, Hafik’te bin 838,90 hektar, Yıldızeli’nde 761,44 hektar olmak üzere toplam 4 bin 743,11 hektar ormanlık ve doğal alan.
Şırnak merkez 2 noktada toplam: 516,28 hektar ormanlık alan.
Van merkezde 476,46 hektar, Çaldıran’da 330,10 hektar, Erciş’in 7 noktasında 8 bin 718,46 hektar, Saray’da 710,26 hektar olmak üzere toplam 10 bin 235,28 hektar orman, mera ve doğal alan.
Yozgat Sarıkaya’da bin 234,61 hektar, Sorgun ilçesinin 2 noktasında bin 203,93 hektar olmak üzere ilde 2 bin 438, 54 hektar ormanlık alan.