Ana Sayfa Blog Sayfa 658

İngiltere’de hayvanat bahçesindeki tutsak penguenler kuş gribinden öldü

1200’den fazla hayvanı esaret altında tutan İngiltere Hampshire’daki Marwell Hayvanat Bahçesi’nde, “avian influenza” (AI) olarak bilinen kuş gribi salgınının ardından, açıklanmayan sayıda penguen öldü. Hayvanat bahçesinden yapılan açıklamada bazı penguenlerde kuş gribi testinin pozitif çıktığı, kuşların hastalık sebebiyle hayatını kaybettiği belirtildi.

Virüsün oldukça bulaşıcı olan H5N1 türü Çevre, Gıda ve Köy İşleri Bakanlığı (DEFRA) tarafından bölgede doğrulandı. Antarktika’ya özgü bu kuşların virüs sebebiyle ölmesine ve bulaşı engellemek için çeşitli önlemler alınmasına rağmen hayvanat bahçesi hâlâ ziyaretçilere açık.

Kuş gribinin görüldüğü tek hayvanat bahçesi burası değil. Denver, Hattiesburg ve Nebraska gibi ABD’deki pek çok hayvanat bahçesinde ve Almanya’nın Berlin, Greifswald, Karlsruhe, Rostock ve Heidelberg şehirlerindeki hayvanat bahçelerinde salgın görüldü.

Salgın toplu katliamları beraberinde getiriyor

İngiltere tarihinde yaşanan en yıkıcı kuş gribinden etkilenen yalnızca penguenler değil. Geçen ay Birleşik Krallık’ta hindilerin yarısının hastalık salgınları nedeniyle ya öldüğü ya da öldürüldüğü bildirildi. Bu, 600 binden fazla kuşa eşit, fakat aynı zamanda buzdağının görünen kısmı.

DEFRA, ekim ayından bu yana çeşitli türlerden 2,3 milyondan fazla kuşun enfeksiyon veya önleyici amaçlarla öldürüldüğünü doğruladı. Ayrıca, 1 Ekim’den bu yana Birleşik Krallık’ta 140 doğrulanmış H5N1 kuş gribi vakası olduğunu da ortaya koydu.

Mevcut kuş gribi salgını, Birleşik Krallık tarihinin en kötüsü olarak biliniyor. İnsanlara bulaşma riski henüz düşük. Ancak Çin’de toplam beş kişide virüs tespit edildi. Avrupa’da mesleki olarak kuşlarla temaslı kişilerde hastalığın ortaya çıkma ve bulaşma riski ise “düşük ila orta” seviyede değerlendirildi.

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi tarafından yayımlanan rapora göre de 2021-2022 verileri Avrupa kıtasında bugüne kadar görülen en büyük kuş gribi salgınının yaşandığını gösteriyor. Portekiz’den Norveç’in kuzeyine ve Ukrayna’ya kadar tüm kıtada 37 ülkede kuş gribi vakaları görüldü. Kuş gribi salgını nedeniyle 2 bin 500’e yakın tavuk, ördek ve hindi, 47,7 milyon kuş ile 3 bin 500 yabani kuş öldürüldü.

Yaban hayat da zarar görüyor

Avrupa’nın kuzeybatı kıyılarında ise kuş gribi nedeniyle yüksek sayılarda deniz kuşu ölümleri kaydedildi. Özellikle haziran-ağustos 2022 döneminde yabani kuşlarda daha önce kaydedilmemiş sayılarda vaka tespit edildiği, bu nedenle evcil kuşlarda da vakaların arttığı belirtildi.

ABD’de ise, 2022’nin başından bu yana 46 eyalette 49 milyondan fazla kuş ya kuş gribi virüsü enfeksiyonu sonucu öldü ya da enfekte kuşlara maruz kalmaları nedeniyle öldürüldü. Bu sayı, 2015 yılında meydana gelen en büyük kuş gribi salgınından etkilenen 21 eyaletteki 50,5 milyon kuşa yaklaşmış durumda.

Şiddetli ölüm oranları ile kuş gribi, hem gıda amaçlı tutsak edilen tavuk, hindi ve ördek gibi hayvanların hem de yabani kuşların sağlığını da olumsuz etkiliyor. Çoğunlukla hastalığın vektörleri olarak kabul edilen, hatta nesli tükenmekte olan türler de dahil olmak üzere yabani kuşlar da kitleler halinde yaşamını yitirebiliyor.

Salgının yaban hayatı üzerindeki olumsuz sonuçları, potansiyel olarak ekosistemlerin biyolojik çeşitliliği üzerinde yıkıcı bir etkiye yol açabiliyor. Örneğin; Güney Afrika’da soyu tehlike altında olan bir penguen kolonisi Ağustos ortasından Ekim başına kadar yaklaşık 30 üyesini kuş gribi nedeniyle yitirdi. Bir kısmı hastalık sebebiyle ölürken, bazıları da önlem olarak öldürüldü.

2019’daki kuş gribi salgınında Namibia kıyılarındaki üç farklı adada yaşayan ve nesli tükenen 500 penguen de salgın sebebiyle hayatını kaybetmiş ve öldürülmüştü.

Uzmanlar yiyecek bulamamaktan habitat tahribatına ve okyanus ekosisteminin çöküşüne kadar farklı stres faktörlerine maruz kalan hayvanların, salgın sebebiyle yaşam sınırına itilebileceğinden endişe ediyor. Ayrıca kuş gribi tür bariyerini aşarak fare, gelincik, domuz, kaplan, kedi, köpek ve at gibi memelileri de enfekte edebiliyor.

Komşu Bulgaristan’da ve Asya’da da görüldü

Türkiye’de henüz kuş gribi salgını olduğuna dair herhangi bir resmi açıklama yapılmamış olmasına rağmen, komşu Bulgaristan’da salgının görülmesi hayvanlar ve insanlar için riskin yüksek olduğunu gösteriyor.

Bulgaristan yetkilileri ekim ayında, ülkenin güneyindeki bir endüstriyel yumurta çiftliğinde yaklaşık 19 bin tavuğun toplu halde öldürüleceğini açıklamıştı. Ulusal Gıda Güvenliği Ajansı da, bunun Haskovo şehri yakınlarındaki Krivo Pole köyündeki çiftlikte son üç yılda üçüncü salgın olduğunu bildirdi.

Kuş gribi genellikle ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülüyor. Ancak son salgın yaz mevsimi boyunca da sürdü. Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı (EFSA), ekim ayında yaptığı açıklamada hastalığın yaz mevsiminde görülmeye devam etmesinin gelecek sezonlarda yayılması riskini artırdığını söylemişti.

Salgın Asya’da da yayılıyor. Kuş gribinin bu sene yeniden görüldüğü Güney Kore’de kasım ayında Seul yakınında 155 bin kuşun yetiştirildiği bir çiftlikte kuş gribine rastlandığı bildirilmiş, bölge karantina altına alındıktan sonra hayvanlarının tamamının öldürüleceği açıklanmıştı.

Çiftlik çalışanları ve avcılar bulaştırma riski taşıyor

Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’ne (WOAH – OIE) göre kuş gribinin yayılmasına neden olan başlıca faktörler sırasıyla küreselleşme ve uluslararası hayvan ticareti, hayvancılık ve hayvan yetiştiriciliği, canlı hayvan pazarları ve yabani kuş göçleri.

Kuşlarda AI virüsleri dışkı ve solunum salgılarıyla saçılıyor. Özellikle dışkı veya virüsle kontamine olmuş besin ve su yoluyla, enfekte kuşların salgılarıyla doğrudan temas yoluyla yayılabiliyor. AI virüsleri, düşük sıcaklıklarda uzun süre hayatta kalma yetenekleri ve dirençli doğaları nedeniyle çiftlik ekipmanları aracılığıyla taşınabilir ve çiftlikten çiftliğe kolayca yayılabilir.

Özellikle çiftliklerde hayvanlarla yakın temas halinde çalışanlar ve avcılar, kuş gribine yakalanma ve bulaştırma riski en yüksek olan insan grubu arasında yer alıyor.

IEA: Geçici talep artışına rağmen kömür üretimi azalacak

Avrupa‘da kömür kullanımındaki artışın geçici olması, önümüzdeki yıllarda gelişmiş ekonomilerde talebin düşmesi, ancak gelişmekte olan Asya‘da güçlü kalması bekleniyor

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA)  bugün yayımladığı yeni raporuna göre, küresel kömür talebi 2022 yılında çok az bir artış gösterecek, ancak bu artış enerji krizinin ortasında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmasına yetecek. Rapor, temiz enerjiye geçişi hızlandırmak için daha güçlü çabalar gösterilmediği takdirde, dünya kömür tüketiminin önümüzdeki yıllarda da benzer seviyelerde kalacağını öngörüyor.

Rapora göre küresel kömür talebindeki %1,2’lik artış, Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1,5C ile sınırlama hedefiyle uyumlu değil. Küresel kömür talebindeki artışın ana nedenlerinden biri olarak arz şoklarının yanı sıra yüksek gaz fiyatları gösteriliyor.

IEA ayrıca, küresel kömür talebindeki artışa rağmen deniz yoluyla yapılan termal kömür ticaretinde belirgin bir düşüş olduğunu belirtiyor. Deniz yoluyla kömür ticaretini takip eden bir kuruluş olan Kpler’in verilerine göre, yüksek talebe rağmen, 2022 yılında küresel deniz yoluyla kömür ticareti pandemi öncesi (2019) seviyelerin %5-8 altında olacak.

Kömür 2022’de rekor kıracak

Kömür 2022’ye göre, küresel kömür kullanımı 2022 yılında %1,2 oranında artarak ilk kez tek bir yılda 8 milyar tonu aşacak ve 2013 yılında kırılan bir önceki rekoru gölgede bırakacak. Raporda,  mevcut piyasa eğilimlerine dayanarak, gelişmiş pazarlardaki düşüşlerin gelişmekte olan Asya ekonomilerindeki güçlü taleple dengelenmesiyle kömür tüketiminin 2025 yılına kadar bu seviyede sabit kalacağını tahmin ediliyor. Bu da kömürün küresel enerji sisteminin açık ara en büyük karbondioksit emisyon kaynağı olmaya devam edeceği anlamına geliyor.

Kömür piyasaları o zamandan bu yana bir dizi çelişkili güç tarafından sarsılmış olsa da, 2022’de beklenen kömür talebi, IEA’nın bir yıl önce Coal 2021‘de yayınladığı tahmine çok yakın. Küresel enerji krizinin ortasında yükselen doğal gaz fiyatları, elektrik üretiminde kömüre olan bağımlılığın artmasına neden oldu, ancak yavaşlayan ekonomik büyüme aynı zamanda elektrik talebini ve sanayi üretimini de azalttı ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi yeni bir rekora yükseldi. Dünyanın en büyük kömür tüketicisi olan Çin’de, sıkı Covid-19 kısıtlamaları talebi yavaşlatsa da, sıcak dalgası ve kuraklık yaz boyunca kömürden elektrik üretimini artırdı.

‘Henüz düşüş noktasında değiliz’

IEA’nın Enerji Piyasaları ve Güvenlik Direktörü Keisuke Sadamori, dünyanın fosil yakıt kullanımında zirveye yaklaştığını ve ilk düşüşe geçecek olanın kömür olduğunu belirtti, “Ancak henüz o noktada değiliz” dedi:  “Kömür talebi inatçı ve muhtemelen bu yıl tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşarak küresel emisyonları artıracak. Aynı zamanda, bugün yaşanan krizin yenilenebilir enerji kaynaklarının, enerji verimliliğinin ve ısı pompalarının yaygınlaşmasını hızlandırdığına dair pek çok işaret var ve bu durum önümüzdeki yıllarda kömür talebini azaltacaktır. Hükümet politikaları, ileriye dönük güvenli ve sürdürülebilir bir yolun sağlanmasında kilit rol oynayacaktır.”

Uluslararası kömür piyasası 2022 yılında da sıkışıklığını korudu ve elektrik üretimi için kömür talebi yeni bir rekor kırmaya hazırlanıyor. Kömür fiyatları mart ve haziran aylarında daha önce görülmemiş seviyelere yükseldi ve küresel enerji krizinin neden olduğu zorluklar, özellikle de doğal gaz fiyatlarındaki artışlar ve önemli bir uluslararası tedarikçi olan Avustralya‘daki olumsuz hava koşulları nedeniyle daha da arttı. Rusya‘nın doğal gaz akışını keskin bir şekilde azaltmasından büyük ölçüde etkilenen Avrupa, kömür tüketimini üst üste ikinci yıl artırma yolunda ilerliyor. Ancak 2025 yılına kadar Avrupa kömür talebinin 2020 seviyelerinin altına düşmesi bekleniyor.

Dünyanın en büyük üç kömür üreticisi olan Çin, Hindistan ve Endonezya 2022 yılında üretim rekorları kıracak. Ancak rapor, yüksek fiyatlara ve kömür için rahat marjlara rağmen üreticilerin ihracata yönelik kömür projelerine yatırımlarının arttığına dair bir işaret olmadığını vurguluyor. Bu durum, yatırımcılar ve madencilik şirketleri arasında kömürün orta ve uzun vadeli beklentilerine ilişkin ihtiyatı yansıtıyor.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde kömürün yerini giderek daha fazla alması nedeniyle önümüzdeki yıllarda gelişmiş ekonomilerde kömür talebinin düşeceği tahmin ediliyor. Bununla birlikte, Asya’daki yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler, daha fazla yenilenebilir enerji kaynağı ekleseler bile, ekonomik büyümelerine yardımcı olmak için kömür kullanımını artırmaya hazırlanıyor. Dünyanın en büyük kömür tüketicisi olan Çin’deki gelişmelerle Hindistan’ın tavrı önümüzdeki yıllarda küresel kömür talebi üzerinde en büyük etkiye sahip olacak.

‘Madenciler azalan talebe hazırlanmalı’

IEA’nın 15 Kasım’da yayınlanan Net Sıfıra Geçişte Kömür özel raporu, bir yandan enerji güvenliği ve ekonomik büyümeyi desteklerken diğer yandan da küresel kömür emisyonlarını uluslararası iklim hedeflerini karşılayacak kadar hızlı bir şekilde düşürmek ve ilgili değişikliklerin sosyal ve istihdam sonuçlarını ele almak için nelerin gerekli olduğuna dair bugüne kadarki en kapsamlı analizi sunuyor.

 

IEEFA Enerji Finansmanı Analisti Simon Nicholas, raporun sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Kömür ihracatçıları, hacimler pandemi öncesi seviyelerden daha düşük olmasına rağmen rekor karlar elde ediyor. Ancak, ülkeler yenilenebilir enerji üretim kapasitelerini artırdıkça kömüre olan talebin düşmesi bekleniyor. Kömür madencilerinin azalan talebe hazırlanmaları gerekiyor. Bu rekor karları sağlayan yüksek fiyatlar, uzun vadeli kömür talebini de eskisinden daha hızlı bir şekilde yok edecektir” dedi.

İklim Enerjisi Finansmanı (Climate Energy Finance) Direktörü Tim Buckley ise kömür ihracatçılarının 2022’de olağanüstü, rekor düzeyde karlar elde ettiğine dikkat çekti: “Avustralya’da tüketicilerin bu şekilde kazıklanmasının adı savaş vurgunculuğudur. Ancak bunun altında yatan küresel eğilimler çok daha az sağlam; satılan toplam hacim pandemi öncesi seviyelerden daha düşük olmuştur. Yeni IEA Yenilenebilir Enerji 2022 raporunun da vurguladığı gibi, enerji güvenliğinin yararları ve önemli ölçüde daha rekabetçi maliyetler göz önüne alındığında, ülkeler yenilenebilir enerji üretim kapasitelerini daha önce beklenenden çok daha hızlı bir şekilde artırdıkça kömüre olan talebin düşmesi bekleniyor. Kömür madencilerinin, IEA’nın önümüzdeki birkaç on yıl içinde yaşanabilir bir gezegene izin veren herhangi bir senaryoda tahmin ettiği gibi, talepte devam eden aşamalı bir düşüşe hazırlanmaları gerekiyor. Yakın vadede elde edilecek kârlar, özellikle de iş modellerini küresel karbonsuzlaştırma ihtiyacını karşılayacak şekilde hazırlamayan ve değiştirmeyen kömür madencileri için uzun vadede sürekli, sistemik bir terminal düşüş yörüngesinin habercisi olabilir. Bu bağlamda, dünyanın en büyük kömür madencilerinden ikisi olan Coal India Ltd ve NLC Ltd‘nin yenilenebilir enerjilere yaptığı yatırımları not ediyoruz. Bu, yönetim kurullarının, iklim bilimini ve gerekli olan kaçınılmaz kolektif piyasa / hükümet tepkisini görmezden gelerek kafalarını kömür madenine sokmak yerine ileriye dönük düşünmeleridir” 

‘Yenilebilir enerji maliyetleri yüzde 99 azaldı’

Ember Veri Analizleri Dave Jones, ise raporun yenilenebilir enerji kaynaklarının önümüzdeki yıllarda kömürden elektrik üretiminde daha büyük artışları durduracağını gösterdiğini söyledi: Bu önemli bir dönüm noktası: yenilenebilir enerji kaynakları iklim için çalışıyor. Kömür fiyatları hala rekor seviyelerde seyrederken, bu yenilenebilir enerjilerin fatura ödeyenler için de işe yaradığı anlamına geliyor.” 

TransitionZero Veri Analizleri Başkanı Seb Kennedy de 2022 yılında yaşanan olağanüstü olayların, fosil yakıt enerji kaynaklarına ilişkin dalgalanma ve enerji güvensizliği sorunlarının altını çizdiğine işaret etti. Bazı ülkelerin enerji krizi sırasında kömüre geri dönmüş olsa da, bunun sadece kısa  vadeli bir çözüm olduğunu belirten Kennedy, gelişmiş ekonomilerdeki talebin önümüzdeki yıllarda düşmesinin beklendiğini vurguladı:

“Dünyanın açık ara en büyük kömür tüketicisi olan Çin, bu yakıta olan bağımlılığından kaynaklanan sayısız sorunla karşı karşıyadır. Bunlar arasında hava kirliliğine bağlı sağlık etkileri, elektrik üreticilerinin mali kayıpları ve hidroelektrik enerjiye bağlı kuraklıklar sırasında artan su kullanımı stresi yer alıyor. Raporda da belirtildiği üzere, kömür enerjisinin yerini giderek artan bir şekilde yenilenebilir enerjiler alıyor; analizimize göre bu enerjilerin maliyetleri son on yılda %99 oranında azalmıştır. Covid sonrası yaşanan küçük bir enflasyonist dalgalanmaya rağmen, enerji depolama ile birlikte rüzgar ve güneş enerjisi, kömür ve gazdaki dalgalanmalara karşı mükemmel bir koruma sağlarken, aynı zamanda uluslararası iklim ve enerji hedeflerine uyum sağlıyor ve enerji güvenliği ve satın alınabilirliğini artırıyor.”

Nijerya’da seller 4,4 milyon insanın hayatını altüst etti

Birleşmiş Milletler (BM), Temmuz’dan bu yana Nijerya’daki sellerin 4,4 milyon insanı olumsuz etkilediğini bildirdi.

Seller, 2,4 milyondan fazla insanı yerinden etti. Yerinden olan insanların yarısından çoğu tek bir eyaletteydi: Bayelsa. 660’ın üzerinde insan hayatını kaybetti. Seller ayrıca 174 bin haneyi oturulamaz hale getirdi.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) Nijerya Ofisi’nden paylaşılan rapora göre; yaklaşık 676 bin hektar tarım arazisi sel suları altında kalarak zarar gördü.

Nijerya’da sellerden etkilenen bölgelerin eyaletlere göre derecelendirilerek renklendirilmiş bir haritası.
Kaynak: NEMA

Nijerya’yı tehdit eden tek şey seller değil…

Seller ülkede halihazırda endişe verici düzeyde olan açlık ve yetersiz beslenmeyi daha da kötüleştirebilir, gelecek aylarda acil gıda güvensizliği riski artabilir.

2022 Cadre Harmonisé gıda güvenliği ve beslenme değerlendirmesine göre, Nijerya’da 19,5 milyondan fazla insan sellerden önce de ciddi gıda güvensizliği ile karşı karşıyaydı.

Birçok yerde sel suları çekilirken, acil durum müdahalesinden kurtarma müdahalesine doğru bir geçiş söz konusu.

Fotoğraf: AP Photo

Yağışlar ‘mevsim normalleri’nin çok ötesinde

Öncelikli insani ihtiyaçlar arasında barınak, temiz su ve sağlık önlemlerine erişim, gıda, sağlık hizmetleri ve kolera gibi hastalık salgınlarını önlemeye veya tedavi etmeye yönelik müdahaleler bulunuyor.

Mevsimsel sellere alışkın olan Nijerya’da gerçekleşen seller, bu yıl normalden çok daha kötü geçti.

Hükümet, sele olağandışı şiddetli yağışların ve iklim değişikliğinin neden olduğunu aktardı. Yaz başından bu yana sel, büyük tarım arazilerini yok etti. Ülkede gıda ve yakıt ikmalleri de kesintiye uğradı.

Öte yandan Nijerya’da enflasyon geçen yıl, tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü.

BM Dünya Gıda Programı ve BM Gıda ve Tarım Örgütü geçen ay Nijerya‘nın felaket düzeyinde açlık riskiyle karşı karşıya olan altı ülke arasında olduğunu söyledi.

Sulak alanlar için acil koruma çağrısı: Sulak alanlarla birlikte türler de yok oluyor

Doğa Derneği’nin de üyesi olduğu Akdeniz Sulak Alanlar Birliği üyelerinden 32 sivil toplum kuruluşu ve araştırma enstitüsü COP Ramsar 14 öncesi sulak alanların korunması için ortak bir açıklama yaparak sulak alanların korunması konusunda aciliyet talep etti.

Sulak alanlar için Akdeniz Sulak Alanlar Birliği’nden yapılan ortak açıklamada, “Göller ve sulak alanlar, tarım ve enerji sektöründe istediğimiz gibi kullanabileceğimiz sınırsız kaynaklar değildir. İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik- kayıplarına karşı sulak alanlar acilen korunmaya alınmalı” denildi.

Türkiye’nin sulak alanları ne durumda? 

Ortak açıklama Kanada‘nın Montreal kentinde Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin (UNCCD) Taraflar Konferansı (COP15) sürerken geldi. COP15’te dünya genelindeki kara, su, bitki, hayvan ve ekosisteminin yüzde 30’unu 2030’a kadar koruma altına almak adına uluslararası müzakereler yürütülüyor. Akdeniz Sulak Alanlar Birliği’nin acil koruma çağrısı yaptığı metninde ise şu ifadelere yer veriliyor:

“2022 yılında yaşanan sıcak dalgaları ve kuraklık, tarım, enerji, ormancılık gibi pek çok alanda öngörülemeyen kayıplarla etkisini gösteriyor. Gıda güvencesi, iklim değişikliği, su kaynakları ve biyoçeşitlilik kayıpları gibi sorunların daha önce hiç olmadığı kadar büyük olduğu günümüzde, sulak alanların korunması ve restore edilmesi acil bir ihtiyaç.

Havzalar arası su transferinin, yanlış tarım ve su politikaları, hidroelektrik enerji santralleri, nükleer santrallerin soğutma sistemleri, evsel veya endüstriyel su kullanımındaki yanlışlar nedeniyle artık ekosistemlerin ihtiyaçlarının karşılanması için yeterli su bulunmadığına vurgu yapılan açıklamada şunlar aktarıldı:

“Acil olarak su sıkıntısı gerçeğini kabul edip doğayla olan ilişkimizi gözden geçirmek ve su döngüsünü derinden etkileyen davranışlarımızı değiştirmemiz gerekiyor.”

‘Sulak alanlarla birlikte türler de yok oluyor’

Biyoçeşitliliğin hızla yok olmakta olduğunu gösteren raporlar birbirini takip ediyor.

1970’ten bu yana dünyadaki omurgalı tür sayısının yüzde 69 azaldığının hatırlatıldığı açıklamada “Bu sayı tatlı su türleri için ise yüzde 83’e ulaşmış durumda ve bu durum sulak alanların ciddi ölçüde tahrip edildiğinin de bir göstergesi. Ren, Loire ve Po’nun yanı sıra Yangtze ve Parana gibi geçmişte çok güçlü olan birçok nehir bu yaz güneşten çatlamış tortulların üzerinde adeta birer hayalet gibi kaldı” denildi.

Gittikçe artan su ihtiyacının yanı sıra suya ulaşma konusunda sıkıntıların hakim olduğu bu dönemde, suyun kullanımına ve paylaşım şekline yeniden şekil verilmek zorunda olunduğu da hatırlatıldı ve şunlar eklendi:

“Göller ve sulak alanları tarım ve enerji sektöründe istediğimiz gibi kullanabilecek bir sınırsız kaynak olarak değil, canlı ve cansız tüm varlıkların devamlılığı için temel yaşam kaynağı olarak görmemiz gerekiyor.”

Gittikçe büyüyen sorunların çözümü: Sulak alanlar

Uzun süredir tehdit altında olan sulak alanlar, ormanlardan üç kat hızlı yok oluş oranlarıyla dünyanın en çok tahrip edilen ekosistemleri.

Bir milyardan fazla insanın ve binlerce canlının hayatı doğrudan sulak alanlara bağlı.

Flamingo ayak izleri

Sulak alanlar “doğanın böbreği” ve kirli suyu temizliyorlar. Devasa birer sünger gibi gittikçe düzensizleşen büyük miktarda yağışı yakalayıp sellerin etkilerini hafifletiyor ve uzun süren güçlü kuraklıklarda nehirlerin akışını destekliyor.

Sulak alanların, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için mutlak korunması gereken ekosistemler olduğunu söyleyen Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç da “Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen COP27’de gördüğümüz gibi dünya liderleri, iklim değişikliğinin temel nedenlerini görmekten ve çözümleri uygulamaktan oldukça uzak. Akdeniz Sulak Alanları’nın mutlak suretle korunması ve bu alanlardaki tüm canlılara yaşam sağlayacak şekilde yönetilmesi gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Biyoçeşitlilik ve ekosistem kayıplarının daha önce hiç olmadığı kadar büyük olduğu günümüzde, sulak alanların korunması ve restore edilmesi acil bir ihtiyaç. Hükümetler sorumluluklarını kabul edip önlemlerini almalı. Yoksa geri dönüşü olmayacak yok oluşlarla karşı karşıya kalacağız.”

 

Altılı Masa, İmamoğlu için Saraçhane’de buluştu: 85 milyon 1’den büyüktür, geliyoruz!

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “hakaret”ten verilen hapis cezası ve siyasi yasak süreci Altılı Masa liderleri; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Sabri Tekir, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu,  Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ile binlerce vatandaşı İstanbul Saraçoğlu’nda bir araya getirdi.

İmamoğlu’na kamu görevlisine hakaret”ten açılan davada  iki yıl yedi ay 15 gün hapis cezası verilmiş ve TCK’nin 53’üncü maddesi de işletilerek “siyasi yasak” süresinin başlatılmıştı. Kararda istinaf ve Yargıtay yolu açık. İstinaf cezayı kesinleştirir Yargıtay da onarsa İBB başkanı işlemler için cezaevine girip çıkacak, belediye başkanlığı ve CHP üyeliği düşecek.

İmamoğlu: Bu dava, benim davam değil, ülke davası

Dün, başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere, tüm muhalefet liderlerinin Saraçhane’de toplanmak üzere çağrı yapmıştı. İBB önünde  ilk olarak kürsüye çıkan İmamoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

  • Burası Saraçhane, milletin evi. Siz ne derseniz o olur.
  • Size bir soru sormak istiyorum: Bu ülkeyi yönetenlerin, milletimizle, sizinle ne alıp veremediği var? Sizden ne istiyorlar? 31 Mart’ta oyunuzu kullandınız. Saymadılar. Oyunuzu kullandınız, dört oy pusulasından… Bu arada bu dört o dört değil.
  • Dört oyunuzdan biri geçersizdir dediler. Oyunuzu iptal ettiler. Seçimi yenilediler. Sizinle alıp veremedikleri ne var bunların? 16 milyondan ne istiyorlar?
  • Onlar sizin seçtiğiniz belediye başkanını hapsetmek için mahkemeden karar çıkardılar. Sizinle alıp veremedikleri ne var?
  • (“Hükümet istifa” sloganlarına) Öyle kolay kaçmak yok. Onları gönderecek altı siyasi partinin lideri burada.

  • Milli irade kendilerinden yana bir karar verirse hiç sorun yok ama başka türlü bir karar çıkarsa bütün arızalar başlıyor. Milli iradeyi geçersiz kılmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama yapsınlar, nafile, nafile!
  • Ne hukuk ne ahlak gözetiyorlar. Gözleri hiçbir şey görmüyor.
  • Bugün burada büyük kalabalığı harekete geçiren, sizlerin ortak vicdanıdır. Hepimiz birbirimiz için buradayız. Apaçık haksızlığa ve adaletsizliğe karşı buradayız.
  • Seçim sonuçlarına hazmediyorsa tavsiyemiz “Siyaset yapmayacaksınız.”
  • İstanbul’da bir israf düzeni kurdular ve sonsuza kadar sürsün istiyorlar. Bir avuç insanın zenginliğine zenginlik katan, İstanbul’un canını okuyan bir düzendi bu. Ben hemşerilerimden yetki isterken “Görevi verin, bu israf düzenini yok edelim” dedim. İstanbul’da israf düzenine hep birlikte son verdik.
  • Bir avuç insan avucunu yalar oldu yalar. Bugün bize yapılanların tümü işte bu yüzden. Sadece israf düzenine son vermekle kalmadık, İstanbul’da insaf düzeni oluşturduk. İnsaf nedir biliyor musunuz? Onların bilmediği bir şey. İnsaf düzeni adalet demektir.
  • Yok hükmündeki kararlardan asla korkmuyorum. Benim sığınacak hakimlerim, savcılarım, mahkemelerim yok ama çok şanslıyım benim arkamda 16 milyon hemşehrim var.
  • Bu irade ve bu ittifak, zorla baskıyla, yargı darbesiyle bu ülkeyi yönetebileceklerini, milli iradeye şekil verebileceklerini zanneden acizlerin devrine son verecek.
  • Bu dava bana açılmış bir dava değil, partili davası değil. Bu dava ülke davası, eşitlik davası.
  • 2023 hepimiz için çok güzel olacak. Herkes kazanacak. Çocuklarımız, gençlerimiz kazanacak. Herkes kazanacak, her şey çok güzel olacak.

Kılıçdaroğlu’ndan 11 madde: Altı ay sonra geliyoruz

İmamoğlu’nun kendisinden sonra kürsüye davet ettiği CHP lideri kalabalığa “Asla başınızı öne eğmeyin. Altı ay kaldı, geliyoruz. İktidar olmak için geliyoruz!” diye seslendi.

Kılıçdaroğlu, Saraçhane’deki kalabalığa 11 madde sıraladı:

  • 1- Mevlana der ki, adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur, kainat onun etrafında döner. Bugün bizi buraya getiren yaşadığımız adaletsizliktir. Hepinizin huzurunda söz veriyorum, adalet ya gelecek ya gelecek!
  • 2- Adalet dağıtacak olan kişi, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaate göre karar vermek zorundadır. Bu yapılmadığı takdirde adaletsizlik olur.
  • 3- Adaleti dağıtacak kişi, sarayın sofrasına asla oturmayacak. Sofraya oturan alimin verdiği fetva yanlıştır.
  • 4- Milli irade 1921 ve 1924 anayasalarının birinci maddesi şudur; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin iradesine bir yargıç aracılığı ile darbe vurulmuştur. Biz milli iradeyi yeniden inşa edeceğiz.
  • 5- Adalet artık temel bir Türkiye sorununa dönüşmüştür. Sokakta herhangi bir vatandaşa sorun! Büyük kısmı bu ülkede adalet yoktur diyecek ama bizler Altılı Masa olarak adalet konusunda kararlıyız. Adaleti bu ülkeye mutlaka getireceğiz. Asla bir daha bu manzarayı yaşamayacaksınız.
  • 6- Yargıç koltuğunda oturup yargıyı itibarsızlaştıranlar var. Ağacın kurdu kendi içindedir. Uyuşturucu baronlarına ses çıkarmazlar, parti teşkilatından gelenleri hakimlik, savcılık koltuğuna oturturlar, çetelerle yan yana gezerler. Adalet ağacındaki kurtları tek tek temizleyeceğiz. Adaletin ağacı görkemli ve sağlıklı olacak.

  • 7- ‘Zulmün artsın ki tez zeval bulasın’ der atasözümüz. Zulüm öteden beri var bu ülkede. Vekillerimiz tutuklandı. Gazeteciler tutuklandı, İstanbul İl Başkanımız siyasi yasak kapsamına alındı. Bu tablo zulmün arttığı bir tablodur. Bu da yakında zeval bulacaktır demektir ve onları göndereceğiz.
  • 8- İBB Başkanı İmamoğlu hakkında verilen karar asla kabul edilemez. Toplumun vicdanını yaralamıştır. Toplumun vicdanı kanamaktadır. Şunu herkes iyi bilsin, Ekrem Başkan hakkında verilen karar bize bir milimlik dahi geri adım attırmayacaktır, kararlılıkla başkanın arkasında duracağız. Hiçbir güç İmamoğlu’nu İstanbul’a hizmet etmekten alıkoyamaz. Görevini onuruyla ve şerefiyle yapacak.
  • 9- Göndereceğiz! Adaletsizliği kural haline getirenleri göndereceğiz. Yetim hakkı yiyenleri, milli iradeye darbe yapanları göndereceğiz. Altılı Masa kararlı, bu ülkeye huzuru ve bereketi getireceğiz.
  • 10- Hiç kimse unutmasın, umutsuzluğa kapılmasın. Bu bir 100 metre koşusu değil, bu bir maratondur. 6 ay sonra maraton bitecek, yeni bir Türkiye göreceksiniz. Kucaklaşan, bereketli bir Türkiye göreceksiniz.
  • 11- Asla başınızı öne eğmeyin. 6 ay kaldı, geliyoruz. İktidar olmak için geliyoruz!

Daha sonra sahneye çıkan Ali Babacan; Olanları kabul etmiyorum, İmamoğlu kardeşime, Canan Hanım’a, Demirtaş’a yapılan hukuksuzluğu reddediyorum, kayyumlarla rövanş alınmasını reddediyorum. Bu meydan, yarına nasıl bir ülke bırakacağımıza karar verecek olan meydan” diye konuştu.

Ahmet Davutoğlu ise, “1998’de İBB binasında ve 15 Temmuz akşamı hangi değerleri savunduysam yine aynı değerler için buradayım ve burada olacağım! Güç sahipleri, sakın ha sahip olduğunuz mutlak güç sizi aldatmasın, geçmişte nice mutlak güç sahipleri aldandılar” dedi.

Davutoğlu’ndan sonra sahneye çıkan Meral Akşener, ismini anons eden İmamoğlu’nun sahneden inmesine izin vermedi, Senin için buradayız” dedi. Akşener, “Artık 16 milyon İstanbullunun dışında 85 milyon Türkiye’nin de senin yanında olduğunu Saraçhane’den görüyoruz. Hiçbir haksızlık sonsuza kadar sürmez” ifadesini kullandı.

Sağlık sorunu nedeniyle mitinge katılamayan Karamollaoğlu’nu temsilen konuşan Saadet Partisi Genel Başkanvekili Sabri Tekir de,”Dünden bugüne, adalet mekanizmasına kişisel ve siyasi hesaplarla müdahale edenler mutlaka ve mutlaka kaybetmişlerdir, eğer böyle bir müdahale varsa, buna müdahil olanlar şüphesiz kaybedeceklerdir” dedi.

Saraçhane meydanını dolduran binlerce kişi, “Hak, hukuk, adalet”, “Ekrem Başkan”, “Hükûmet istifa”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “İktidar” sloganları attı. Mitinge, Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen Millet İttifakı’nın belediye başkanları da katıldı, sahneye çıkarak halkı selamladı. Liderler sahneye çıkmadan 10. Yıl Marşı okundu.

Ne olmuştu?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davada dün karar çıkmış; İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verilmiş ve siyasi yasağı içeren 53. madde de uygulanmıştı.

İmamoğlu’na iki yıl yedi ay hapis cezası

Mahkemenin verdiği kararın ardından belediyenin Saraçhane’deki yönetim binası önüne çağrı yapıldı. İmamoğlu çağrısını dün gece saat 22.00’da yineleyerek şunları söyledi: “Millet, iradesine liderleriyle sahip çıkıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Akşener, Sayın Karamollaoğlu, Sayın Babacan, Sayın Davutoğlu ve Sayın Uysal’la buluşmak üzere sizleri yarın saat 16.00’da, Saraçhane’de, birliğe ve dayanışmaya davet ediyorum.”

İmamoğlu’nun çağrısının ardından Altılı Masa’daki siyasi parti liderleri de Saraçhane’ye çağrı yaptı.

DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan, “Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı hep beraber #sarachane’deyiz. Saat 16.00’da herkesi bekliyoruz” diyerek çağrıda bulundu.

Karamollaoğlu daha sonra bir açıklama yaparak, Ekrem İmamoğlu’na destek için bugün Saraçhane’de düzenlenecek mitinge, bir hastane randevusu nedeniyle katılamayacağını duyurdu:

“Önceden planlanan ve tehir etme durumumuzun olmadığı bir hastane randevum nedeniyle Saraçhane’de gerçekleştirilecek anlamlı programa katılamıyorum. Orada bulunan herkese canıgönülden selamlarımı iletiyorum. Hepimizin ortak talebi: Önce Adalet, Her daim Adalet, Herkese Adalet!”

 

Amasya’da ekokırıma karşı dayanışma: Çambükü için adalet!

AMASYA- Taşova‘daki Çambükü köyünde, köylülere tahsis edilen tarlalar ve mera alanlarının üzerine yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesi’ne (OSB) karşı direnen köylüler ve aktivistler bugün köy meydanında basın açıklaması gerçekleştirdi.

İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği‘nden aktivistler dün (14 Aralık) akşam saatlerinde İstanbul’dan yola çıkarak Amasya’daki Çambükü köyüne desteğe gitti.

‣ Amasya’da OSB’ye karşı çıkan vatandaşlara jandarma müdahalesi

Dayanışma adına bir araya gelinen köyde ekokırıma karşı doğaya işaret eden sloganlar atıldı, Çambükü için adalet istendi.

Köy meydanında yapılan basın açıklamasının ardından bir de forum gerçekleştirildi. Köylüler OSB için Ekim’de köylerinde yaşanan yıkımı anlattı.

‘Kalkanlı, coplu tam teçhizatlı geldiler’

“Sabahın şafağında 800 dönümlük OSB alanını ablukaya alacak, katil her iş makinesini koruyacak, toprağımızı, ürünümüzü, ağacımızı, meyvemizi korumaktan başka bir amacı olmayan bizleri, ecdattan kalan kadim topraklarımıza sokmayacak kadar askerimiz ve polisimiz il geldiler. Kalkanlı, coplu tam teçhizatlı geldiler” denilen açıklamada o anlar şöyle anlatıldı:

“TOMA’sı ile zırhlısı ile ambulansı ile yüzlerce araç ile geldiler. Üç gün boyunca ezdiler, sürüklediler, dövdüler, kanımızı akıttılar, başörtülerimizi çıkardılar, açık alanda, araçlarda gözaltına aldılar, ter kelepçe vurdular, hakaret ettiler, güldüler, hor gördüler. Güzel mısırımız, yoncamızı, bamyamızı, meralarımızı, tarlalarımızı kazıdılar, meyveli ayva ve ceviz ağalarımız dahil binlerce ağacımızı söktüler, kaçamayan yaban hayvanları öldürdüler. Bir metrekare dahi şahıs arazileri bulunmamaktadır diye bizlerle alay ediyorlar. Karasını da kurban olduğumuz kapkara toprağı bıraktılar.”

‘Kamulaştırma kaldırılsın’

Devletin ‘şefkati’ne, ‘hoşgörüsü’ne, ‘eşit ve tarafsız davranma yükümlülüğü’ne, sığındıklarını belirten köylüler, söz konusu kararı kabul etmediklerini yineleyerek şu ifadeleri kullandı:

“‘Pardon, affola’ denilmesini de beklemiyoruz. Sadece ‘sevgili vatandaşlar’ diyerek yer yanlışlığı artık herkesçe kabul edilen OSB, sürecinin hemen durdurulmasını, köy olma vasfımız için zorunlu olan meralarımızın ve hazine arazilerimizin aslına döndürülmesi, kamulaştırılan kısıtlı tarım alanlarımızın kamulaştırmalarının kaldırılması, Dörtyol köyümüzün iki bin dönüm veren ve başvuru yapan Çamdibi köyümüzün veya başkaca yerlerimizin kamuoyu önünde olabilirliğine bakılmasını, olmadı mı yine aynı bölgeye yapalım ama yükü Karabük ve Yerkozlu köylerimiz ile paylaşalım diyor ve talep ediyoruz.

OSB’nin yanlış yer olan köyümüzünden alınması halinde, devletimiz yetkililerini kullanan makam sahiplerinin yanlışları çok olsa da devletimize karşı hiçbir dava açmayacağız, açılmış olan haklı davalarımızdan vazgeçeceğiz, şikayetler yapmayacağız, hatta kamulaştırma bedellerini alan köylülerimizin bedellerini devletimize ödeyeceğiz.”

‘Tarım arazileri yağmalanmak isteniyor’

Ekoloji Birliği tarafından yapılan açıklamada ise “Halkı, köylüyü merkeze koymayan, bilimsel gerçeklikten kopuk,  bütün değerleri heba ederek sermayeye teslim olmuş politikalar Amasya, Taşova/Çambükü Köyü’nün tarım arazilerini yağmalamak istiyor” denildi.

Ekoloji Birliği’nin yaptığı açıkalamada OSB kararının yerelde yaşayan halkla beraber alınması gerektiği bildirilerek karar kınandı:

“Günlük hayatımızın tüm aşamalarında karşımıza çıkan yağmacı, gaspçı, yasa tanımaz tutum sergilemekten çekinmeyen sermaye, onu sahiplenen iktidar ve kolluk kuvvetlerini uyarıyor, sermayeden yana halka ve özellikle kadınlara karşı yürüttükleri şiddet, baskı ve göz altılarla yıldırma politikasını asla kabul etmiyor, en yüksek dereceden kınıyoruz.”

Ne olmuştu?

Çambükü’ndeki söz konusu alan 1995’te Taşova Kaymakamlığı tarafından “Tarımı İyileştirme Projesi” kapsamında köylülere verilmiş; parselleme yapılmış ve DSİ de bölgede teraslama ve su kanalı inşa etmiş, topraklar tarıma uygun hale getirilmişti.

Kura ile dağıtılan arazide köylüler tarım yapmaya başladı, meyve ağaçları dikti. 2021’de ise Amasya Valiliği aynı bölgeyi OSB yapmak üzere tahsis etti.  Köylülerin açtığı üç dava sırasında keşif yapıldı. Keşif köylünün lehine sonuçlandı, ancak iptal edildi ve 4 Kasım 2022’de yeni bir keşif yapılmasına karar verildi.

Keşif öncesi 500 jandarma, polis ile iş makinaları köye girerek köylülerin ekili tarlalarını ezdi.

NASA, iklimin nabzını uzaydan tutacak: Dünya’nın yüzey suyu haritalandırılacak

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA‘nın liderliğindeki bir uluslararası uydu misyonu, dünyanın okyanusları, gölleri ve nehirleri hakkında ilk kez kapsamlı bir araştırma yapmak için bugün uydu fırlatıyor.

Swot, okyanusların, küresel sıcaklıkları ve iklim değişikliğini hafifleten doğal bir süreçte atmosferik ısıyı ve karbondioksiti nasıl emdiğini keşfedecek.  Uydu, yörüngeden denizleri tarayarak okyanusların ısı ve karbon emişinin çoğunun meydana geldiğine inanılan daha küçük akıntılar ve girdaplar etrafındaki yüzey yüksekliklerindeki ince farklılıkları kesin olarak ölçmek için tasarlandı. Uzmanlara göre Swot bunu mevcut teknolojilerden 10 kat daha fazla çözünürlükle yapabilir.

NASA’nın Jet Propulsion Laboratuvarı‘nda (JPL) görev yapan Ben Hamlington, heyecanını “Gezegenin yüzeyindeki neredeyse tüm suyu gözlemlemeyi  ilk kez gerçekleştirebileceğiz” dedi.

Okyanusların, insan kaynaklı sera gazı emisyonları nedeniyle Dünya atmosferinde hapsolan fazla ısının %90’ından fazlasını emdiği tahmin ediliyor.

NASA’nın Washington ekibinden, Swot’un program bilimcisi Nadya Vinogradova Shiffer, “Bunun meydana geldiği mekanizmayı incelemek, iklim bilimcilerin önemli bir soruyu yanıtlamalarına yardımcı olacaktır. Okyanusların büyük miktarlarda ısıyı emmek yerine atmosfere geri salmaya başladığı ve küresel ısınmayı sınırlamak yerine hızlandırdığı dönüm noktası nedir, buna odaklanacağız” dedi

Swot’un daha küçük yüzey özelliklerini ayırt etme yeteneği, yükselen okyanus seviyelerinin kıyı şeritleri üzerindeki etkisini incelemek için de kullanılacak; fırtınalı taşkınların iç kesimlere ne kadar nüfuz edebileceğini, nehir ağızlarına, sulak alanlara ve yer altı akiferlerine tuzlu su girişinin boyutunu tahmin etmeye yardımcı olacak.

Swot projesinde tatlı su ekibinin lideri Tamlin Pavelsky, bu tür verileri toplamanın “dünyanın su sisteminin nabzını tutmaya benzediğini, böylece ne zaman hızlanıp ne zaman yavaşladığını görebileceğimizi” söyledi: “Swot bize bir yükseklik çizgisi vermek yerine, bir yükseklik haritası veriyor ve bu tamamen oyunun kurallarını değiştiriyor.”

İran’da 17 yaşındaki eylemci Sonya Şerifi’ye idam cezası

İran’da, Mahsa Amini gösterileri sırasında gözaltına alınan 17 yaşındaki Sonya Şerifi, “muharebe” (Allah’a düşmanlık, Allah ve resuluyle savaşmak) gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. Şerifi’ye yöneltilen suçlar ise molotof kokteyli hazırlamak ve duvar yazısı yazmak.

İran Ulusal Direniş Konseyi, (National Council of Resistance of İran) 19 Kasım’da İlam velayetinin Abdanan ilçesinde, büyükannesinin evinde gözaltına alınan Şerifi’nin Ilam’ın Çocuk Gözaltı Merkezi’nde tutulduğunu duyurdu.

İnsan hakları kuruluşları ise genç eylemci tutuklanırken, güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kaldı. Abdanan ve İlam Cumhuriyet Savcılığı, aileye davanın durumu hakkında bilgi vermedi, Şerifi’ye hukuki danışmanlık verilmesi talebi de reddedildi.

İki idam cezası infaz edildi

Mahsa Amini gösterileriyle ilgili ilk idam kararının infazı 8 Aralık’ta yapılmış; Tahran’daki protestolar sırasında gözaltına alınıp 20 Kasım’da Devrim Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılan Muhsin Şikari, idam edilmişti.

İran’da ‘Mahsa Amini’ protestocularına ilk idam cezası infaz edildi

Meşhed’de Amini protestoları sırasında iki güvenlik gücünü öldürmekle suçlanan Mecid Rıza Rahnaverd de 12 Aralık’ta, kamusal alanda asılarak öldürüldü.

İran’da Mahsa Amini eylemleriyle ilişkili ikinci idam

Her iki protestocu da ‘Allah’a karşı savaş’la suçlanıyordu. İran yargısı geçen haftaki açıklamasında ülkede 11 kişiye “Allah düşmanlığı” ve “yozlaşma” nedeniyle idam cezası verildiğini açıklamıştı.

‘İdamları aceleye getiriyorlar’

Ülkede iki ölüm cezasının birkaç gün içinde temyiz süreci tamamlanmadan infaz edilmesi, idam kararlarının uygulanmasında teamüllerin dışında bir acelecilik olduğu tartışmalarına da yol açtı.

Avukat Sina Yusufi, insan hakları örgütlerinin uluslararası düzeyde tepki gösterdiği idamlarda normal prosedürün dışına çıkıldığını söyledi. AA‘ya konuşan Yusufi, İran rejiminin bu uygulamasını, “olayları kontrol altına almak için sistemli ve aceleci ölüm cezası eylemleri” olarak nitelendirdi.

Çocuğu istismar davasında sanıklara tarikat desteği: Azgın azınlık algı operasyonu yapıyor, iftira atıyor

‘Kötü yolda olan bir kadına… ‘

“Yaklaşık 2 yıl önce yargıya intikal etmiş bir olayın, azgın azınlığın baskılarıyla pompalamasıyla birlikte şu an hocalarımızın derdest edilip, tutuklamaya döndürülmesini esefle kınadığımızı buradan arz ediyorum diyen Konuk şunları söyledi:

Henüz yargı sürecinde olan bir konuyu atılan iftiralarla birlikte özellikle Yusuf hocamıza karşı bu şekilde gözaltına alınıp, tutuklamaya sevk edilmesini anlam veremediğimizi kamuoyuna açıklamak istiyoruz. Buradan tüm Türkiye’deki vicdanlara sesleniyorum. Birtakım iftiralarla, baskılarla olayı bu şekilde tarikatlar kötüdür, cemaatler kötüdür algısını asla kabul etmediğimizi beyan etmek istiyoruz. Bu filmi daha önce izlettiler. Kötü yolda olan bir kadına o giysi giydirildi ve bu tüm Türkiye’ye sunuldu. Bunun algı operasyonu olduğunu görüyoruz. İnşallah bu zamanlar ortaya çıkacaktır” dedi.

 

Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli tutuklandı

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G’ye yönelik cinsel istismar davasında,  sanıklar Kadir İstekli ve Yusuf Ziya Gümüşel tutuklandı.

Kadir İstekli dün gözaltına alınmıştı. H.K.G’yi altı yaşındayken 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli ile “evlendiren” Yusuf Ziya Gümüşel ise bugün gözaltına alındı. Her iki isim de bugün tutuklandı. Davanın ilk duruşması iddianameyi kabul eden Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 22 Mayıs 2023 tarihine verilmişti.

Kamuoyu tepkilerinin üzerine geri adım atılarak mahkeme, duruşmanın 30 Ocak 2023 tarihinde görülmesini kararlaştırdı. Davanın ilk duruşması 30 Ocak’ta görülecek.

Olayı BirGün’den Timur Soykan, duyurmuş ve haber Türkiye gündemine oturmuştu.

Ne olmuştu?

İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi sanıklar Kadir İstekli ve Yusuf Ziya Gümüşel hakkında üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, atılı suçun katalog suçlardan olması, bilirkişi raporu, bu suç için yasada ön görülen alt ve üst sınırları, bu nedenle oluşan kaçma şüphesi ve mevcut delil durumu nedeniyle ayrı ayrı tutuklanmalarına yönelik haklarında yakalama emri çıkartılmasına karar vermişti.

Dava kapsamında mahkemenin baba Yusuf Ziya Gümüşel ve ‘evlendirildiği’ Kadir İstekli hakkında yakalama kararı çıkarmasının ardından İstekli dün Pendik’te gözaltına alınmıştı.

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, baba Yusuf Ziya Gümüşel ile anne Fatıma Gümüşel’in “zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı” suçundan 22 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.

H.K.G’nin “evlendirildiği” Kadir İstekli hakkında ise “zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı” ve “cinsel saldırı” suçlarından 67 yıl 10 ay 15 güne kadar hapis cezası talep ediliyor.