Ana Sayfa Blog Sayfa 591

Kızılay’ın Malatya’daki fabrikası afete rağmen çadır üretmiyor

Pazartesi günü meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerde, çok sayıda insan yaşamını yitirirken, binlerce yıkıldı ve pek çok ev kullanılamaz hale geldi.

Depremin yıkıcı etkilerinden yoğun bir şekilde etkilenen 10 ilde binlerce insan yaşamlarını sokakta sürdürerek çadır yardımı beklemeye depremin yedinci gününde devam ediyor.

BirGün‘den İsmail Arı‘nın aktardığına göre, ülkenin en büyük konteyner üretim fabrikası Kızılay‘a ait ve Malatya‘da bulunuyor. Fabrika 120 personelle üç vardiya halinde çalışıldığında 24 saatte 200 konteyner üretilebilecek durumda.

Ancak, dünya da en büyük konteyner üretim fabrikalarından biri olduğu da ifade edilen Kızılay’ın fabrikasında deprem felaketine rağmen üretim yapılmadığı ortaya çıktı.

Stok yapılmamış

Fabrika aynı zamanda depremzedelerin en çok ihtiyaç duyduğu prefabrik tuvalet ve duşlar da üretilebilecek kapasiteye sahip.

Fabrikanın devasa bir arazisinin olmasına rağmen ve personelinin tüm uyarılarına rağmen Kızılay afet durumları için fabrikada konteyner stoklanmasına “ekonomik gerekçelerle” onay vermediği belirtiliyor.

Kızılay yönetimi izin verseydi fabrika arazisinde on binlerce konteyner de stoklanabilirdi.

Kebapçı müdür

Çadır fabrikasının bağlı olduğu Kızılay Sistem Yapı isimli Kızılay şirketinde görevlendirilen ve prefabrik üretimi alanında tecrübesi olmadığı ifade edilen Üzeyir Pala’nın, fabrika çalışanlarına ve yöneticilerine uzun süredir mobbing uyguladığı iddia ediliyor.

Pala’nın liyakatsiz atamaları da fabrika personeli tarafından kabul görmedi. Daha önce kebapçılık yapan Recep Toy isimli bir kişi personelin itirazına rağmen fabrikada idare müdürü olarak görevlendirildi.

Malatya’daki çadır fabrikasının kurucu müdürü Mustafa Kaya, depremden kısa bir süre önce, 18 Ocak 2023 tarihinde Kızılay yönetimi tarafından görevden alındı. Kaya’nın ardından fabrikada yeni bir müdür görevlendirilmedi. Tüm bu yaşananların ardından yaşanan deprem felaketi nedeniyle de deyim yerindeyse fabrikada bir kaos çıktı.

Üniversitelere ilişkin uzaktan eğitim kararına tepki yağıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 11 Şubat’ta yaptığı açıklamada üniversitelerin yaz dönemine kadar tatil edildiğini belirterek, eğitimin uzaktan olacağını duyurdu.

Diyarbakır’da Kayapınar Selahahattin Eyyübi Kent Meydanı Çadır Kenti ziyaretinde açıklamalarda bulunan Erdoğan, üniversitelerde bulunan Kredi Yurtlar Kurumu’na ait yurtlarını depremzedeler için misafirhane haline getirileceğini söyledi ve “Yaz mevsimine kadar üniversitelerimizi tatil ediyoruz, tamamen uzaktan eğitimle yolunu devam edecekler” dedi.

Karara uzmanlardan itiraz yağıyor

Kahramanmaraş merkezli depremler sonucunda on binlerce insan evinden barkından oldu. İktidar da çareyi depremzedeleri öğrenci yurtlarına yerleştirmekte buldu. Bu nedenle tüm Türkiye’de üniversitelerde uzaktan eğitime geçilmesine karar verildi.

Öte yandan öğrenci yurtlarının depremzedelere açılması ve uzaktan eğitim kararına sosyal medyadan tepki yağdı. Farklı alanlardaki uzmanlar, bu kararın üniversite öğrencileri üzerinde oluşturacağı olumsuz etkilere dikkati çekti.

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) 9 Şubat’ta depremlerden dolayı üniversitelerin bahar döneminin ikinci bir duyuruya kadar ertelendiğini duyurmuştu. Deprem bölgesi dışında okuyanlar okullarla birlikte üniversitelerin de 20 Şubat’ta açılmasını bekliyordu.

Karar, başta yurtlarda kalanlar olmak üzere üniversitelilerde şok etkisine yol açtı. Sosyal medyada sayısız protesto ve itiraz paylaşıldı.

Birçok eğitimci, siyasetçi ve hukukçu da eleştirisini dile getirip kararın geri alınmasını istedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, COVID-19 salgını döneminde uygulanan uzaktan eğitim sürecinin olumsuz etkilerini hatırlatarak, uzaktan eğitim kararının gençlere daha fazla zarar vereceğini aktardı.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kararın yeni mağdurlar yaratacağının altını çizdi. Demirtaş, yaklaşık bin 150 odaya sahip Cumhurbaşkanlığı Sarayı‘nın da depremzedelere açılması çağrısında bulunarak “Yurtları boşaltacağına Saray’ı boşalt!” dedi.

Türkiye İşçi Partisi de uzaktan eğitime geçiş yapılmasından önce söz konusu sarayın imkanlarından depremzedelerin yararlanabilmesi gerektiğine işaret ederek sarayın depremzedelere açılması çağrısı yaptı.

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, uzaktan eğitime geçilmeden önce atılabilecek diğer adımları hatırlatarak, kararın yanlış olduğunu aktardı.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa öğretim üyelerinden Prof. Dr. Doğanay Tolunay yakın zamanda pandemi döneminde izlenen uzaktan eğitim sisteminin afet sürecinde de devam etmesi durumunda ülkenin geleceğinin uzun vadede olumsuz etkiler yaratacağını ifade etti.

Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sedat Gündoğdu kararın “anlamsız” olduğunu kaydederek, üniversite eğitimine devam etmenin travmaların hafifletilmesinde etkili olabileceğine işaret etti.

Tarihçi ve yazar Sinan Meydan kararın gözden geçirilmesi gerektiğini kaydederek, aksi halde üniversitelerin büyük bir darbe alacağını belirtti.

Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden ekonomist Refet Gürkaynak, depremzedeleri yerleştirmek için diğer her yol denenmeden bu kararın verilmesinin yanlış olduğuna işaret etti.

New York Üniversitesinde görev yapan istatistik ve davranış bilim uzmanı Doç. Dr. Selçuk Şirin, öğrencilerin psikolojik ihtiyaçlarına ve farklı alternatiflere dikkati çekerek, verilen kararın bir kuşağı kaybetmek olacağını belirtti.

Halkevleri Eski Genel Başkanı, HDP İstanbul Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu üyesi Oya Ersoy, depremzede öğrencilerin afetten etkilenmemiş olan şehirlerde eğitim öğretime devam etmesinin sağlanmasını önerdi.

Klinik psikolog ve yazar Beyhan Budak, üniversitelerin uzaktan eğitimle devam etmesi kararının öğrenciler üzerindeki psikolojik etkilerini değerlendirerek, üniversite öğrencilerinin eğitimine çok ciddi zararlar gelebileceğine dair uyarıda bulundu.

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yapan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık kararın “çok yanlış” olduğunu ifade ederek, diğer seçenekleri hatırlattı. Saltık, Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen OHAL kararının da gözden geçirilmesi tavsiyesinde bulundu.

Prof. Dr. Ersan Şen, özellikle mühendislik, tıp, eczacılık ve hukuk gibi bölümlerin derslerinin uzaktan eğitiminin etkili olmayacağını vurguladı. Şen, kararın gençleri cezalandırmak anlamına geleceğini ifade etti.

Cambridge Üniversitesi profesörlerinden Mete Atature, uzaktan eğitim kararının afet hazırlık plan programının olmadığını gösterdiğine işaret ettiğini açıklayarak, “anlayamıyorum” dedi.

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve TCMB eski başekonomisti Hakan Kara, pandemi nedeniyle uzaktan eğitime geçişin olumsuz etkilerinin daha yeni telafi edildiğini belirterek, kararın gözden geçirilmesi çağrısında bulundu.

Işık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cangül Örnek, Gölcük depreminin ardından depremden etkilenen öğrencilerinin psikolojik durumlarının korunmasında akranlarıyla birlikte eğitim almanın olumlu etkide bulunduğunu hatırlatarak, turizm yerine eğitimin kurban edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Afetin yedinci gününde can kaybı 24 bin 617’ye yükseldi

Kahramanmaraş‘ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 24 bin 617’ye ulaşırken, afet nedeniyle 80 bin 278 kişi yaralandı.

Depremin yedinci gününde son gelişmeleri aktaran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, ayrıca 10 ilde deprem suçları soruşturma büroları kurulduğunu ifade etti. Oktay, “10 ilde 131 şüphelinin sorumluluğu tespit edilmiş 1’i tutuklanmıştır” dedi.

Hasar tespit çalışmaları

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 10 ilde 171 bin 882 binanın incelendiğini, 24 bin 921 binada 120 bin 940 bağımsız bölümün yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı olduğunu tespit ettiklerini bildirdi.

Kurum, hasar tespit çalışmalarını 10 ilde 6 bin personelle yoğun bir şekilde yürüttüklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“10 ilde 171 bin 882 bina incelendi. 24 bin 921 binada 120 bin 940 bağımsız bölümün yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı olduğunu tespit ettik. Hasar tespiti yapılmayan binalarımıza vatandaşımızın girmemesini, kesinlikle bu binalarda oturmamasını, eşya dahi almaması noktasında uyarılarımızı bir kez daha yapmak isterim. 10 ilde incelenen binalardan 122 bin 279 yapıda bulunan 729 bin 435 bağımsız bölümün az hasarlı ve hasarsız olduğu tespit edildi. Tabii hasarsız ve az hasarlı yapılardaki oturan vatandaşlarımız bizim e-devlet sisteminden hasartespit.gov.tr adresinden binalarına ilişkin tespitlerini net bir şekilde öğrenebilirler ve az hasarlı ve hasarsız olan vatandaşlarımız evleri hasarsız olan vatandaşlarımız evlerine bu manada girebilir ve bu süreçte tabii ki barınma ihtiyaçları onların talepleri doğrultusunda ne zamana kadar isterlerse dışarıda sağlanacaktır.”

Hatay’da bir garip yıkım girişimi: Delil karartmaya mı çalıştılar?

Hatay’da pazartesi meydana gelen iki büyük ve yıkıcı depremin ardından hasar gören, ancak yıkılmayan Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü‘nün bulunduğu bina bugün apar topar yıkılmaya çalışıldı.

Durumu sosyal medya hesabından haber veren avukat Bedia Büyükgebiz, Atatürk Caddesi’ndeki, işyeri ve konutların laboratuvar test sonuç evraklarının bulunduğu tek katlı binanın yıkılacağı bilgisini aldığını söyledi.

Büyükgebiz, arama kurtarma çalışması sırasında yıkımın başladığını ihbar alınca koşarak gittiği binada gördüklerini sosyal medyadan paylaştı: 

“Burası bir devlet dairesi. Okul, işyeri ve konutların laboratuvar test sonuçları var. Kanuna uygun mu değil mi bunlar var. Burası için yıkım kararı alınmış. Burada bilinmeyen onlarca enkaz var. Yüzlerce insan çalışıyor, hala girilmemiş yerler var.

Biraz önce şube müdürü Murat Alkaya geldi, ‘Burası yıkılacak. Vali yıkım kararı var’ dedi. Niye? Burası tek katlı bir bina. AFAD şu an burada. İçinde.”

İçerdeki yüzlerce klasörü gösteren avukat şöyle devam etti: “Bunların hepsinde test sonuçları var. Zemin katın kolon basıncı dayanımı 25 olması gerekirken, yediyken izin vermişler. Şimdi burası yıkılacak diyorlar.”

Enkaz haline gelen Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü binasının hemen yanında bulunan yapının yıkımına Hatay Valiliği tarafından karar verildiği iddia edilmişti, ancak Vali daha sonra böyle bir karar vermediklerini açıkladı.

Kendisinin ve avukat arkadaşlarının ısrarlı müdahalesiyle yıkımın şimdilik durdurulduğunu belirten Büyükgebiz şunları anlattı:

19 yaşında bir operatör çocuğa buranın yıkılması için talimat verilmiş. Yıkıma başladı ancak uyarılarımız sonucunda klasörlerin olduğu bölümle ilgili yıkım şu an için durdu. Cumhuriyet başsavcılığının, belediyenin haberi var. Buradaki belgelerin ıslak imzalı halleri de saklanıyordur ancak burada klasörlerle tamamı duruyor. Dışarıdan da görmek mümkün. Burası hasar almış bir yer değil ancak buna rağmen şube müdürü talimatıyla yıkılmak isteniyor.”

Yıkımına başlanan ancak avukatların müdahalesiyle durdurulan binada Hatay ve ilçelerindeki binaların teknik verileri, raporları,  laboratuvar test sonuçları gibi önemli bilgiler bulunuyor.

Yıkımın sorumlularından hesap sorulabilmesi için çöken binaların sicil kayıtları kritik önemde.

Aslında söz konusu kayıtlar dijital ortamda da tutuluyor. Binadaki evrakta yer alan bilgiler, ilgili bakanlıklara ve müdürlüklere iletiyor, kayıtlar E-devlet üzerinden saklanıyor. Buna karşın dijital belgelerin saklanma süreleri kısıtlı olduğu için, ıslak imzalı, asıl evrakın korunması önem taşıyor.

Ayrıca mahkeme dosyası için devlet kurumlarından resmi bir evrak istendiğinde ıslak imzalı evrak talep ediliyor.

Söz konusu evrakın dijital ortama aktarılıp aktarılmadığı, aktarıldıysa eksizsiz olup olmadığı ise bilinmiyor.

Bu ne acele?

Bir kısmı yıkılan binada etrafa saçılmış durumda bulunan evrakın bir bölümü, Büyükgebiz ve Çağdaş Hukukçular Derneği‘nden avukatlarca toplansa da dozerin girdiği yerdeki enkazda daha onlarca evrak var.

Bedia Büyükgebiz, enkazla birlikte yok edilmek istenen dosyalar içinde yer alan kendi gördüğü bir evrakta, bir binadan alınan karot örneğinde basınç dayanımının 8 olduğunu, ancak bu değerin normalde en az 25 olması gerektiğini söyledi.

“Biz bir canlı umuduyla enkazları kontrol ediyoruz. İnsanlar ölülerine tek parça ulaşmak için vinç ve kepçe istiyor” diyen avukat Büyükgebiz, hiçbir risk barındırmayan ve içinde binlerce evrak olan bir binanın alelacele yıkılmaya çalışılmasına dikkat çekti.

Yıkılmak istenen binada bulunan evrakın, depremde yıkımla ilgili başlatılan ve başlatılacak olan soruşturmalarda delil niteliği taşıdığına vurgu yapan Büyükgebiz, avukat arkadaşlarıyla birlikte gece boyu binanın önünde nöbet tutacaklarını da ekledi.

 

 

Hatay’ın yeni normali ölüm oldu: İnsanlar tahliye istiyor

Video haber: Vedat ÖRÜÇ

*

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından 10 il enkaz haline geldi ve o enkazlar hala kaldırılabilmiş değil. Depremin altıncı gününde Hatay, Antakya’da insanların üzerinden artık ceset kokuları gelmeye başlamış durumda. Yüzümüzü yıkamaya bile yeterli su bulamıyor, daml daml akan suyla idare ediyoruz. 393 bini geçen nüfusa sahip Antakya’ya gönderilen çadırlar AFAD çadırlarının yetersiz olduğu görülüyor. Vatandaşlar sandalyelerde önlerinde yaktıkları ateşle ısınarak uyumaya çalışıyor.

Her geçen gün bilanço ağırlaşsa da insanların umutlu bekleyişi hala tükenmiş değil. Bazı enkazların altından sesler geliyor, insanların yardım feryatları ise hala sürüyor. Artık ölümün normalleştiği deprem bölgesinde insanlar tahliye edilmek istiyor:

Özellikle en büyük yıkımın yaşandığı ve Hatay’ın en eski mahallelerinden biri olan Armutlu’da tek bir ayakta kalmış bina bulmanız dahi oldukça zor. Kum yığınına dönmüş binaların altından insan sesleri de duyulabiliyor. Kentte yoğun bir arama kurtarma çalışması var.

AFAD ve Kızılay‘ın çadırlarına çok az rastlanan Armutlu‘da yoğun olarak dışarıdan gelen gönüllüler ve belediyelerin itfaiye ekipleri arama kurtarma çalışmalarını sürdürüyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

AFAD yetkilisinden bir itiraf: Türkiye plansız ve hazırlıksız yakalandı

Hatay’a yoğun bir şekilde ekipman gerekiyor. Şehirlerden çok yoğun bir şekilde gelen erzak ve battaniye gibi yardımlara ihtiyaç olmadığı görülüyor. Ancak ekipmansızlığın arama kurtarma ekiplerinin elini kolunu bağladığı söylenebilir. Bölgede inanılmaz kaos hali hakim. Kaos, çalışmaları da olumsuz etkileniyor. Konuyla ilgili bölgede bulunan bir AFAD yetkilisine sorular yöneltiyoruz. Yetkili bir itiraf niteliğindeki şu sözleri dile getiriyor:

“Şu an Türkiye bir kriz halinde ve bu kriz Türkiye’nin on iline dağılmış şekilde. Krizi koordine edebilmek için planlı hareket etmek gerekir. Ancak aniden bir deprem geldiği için Türkiye plansız ve hazırlıksız yakalandı.”

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Bu cümleleri afet durumlarında hazırlıklı olması gereken bir kurumun yetkilisi dile getiriyor. Bölgede gereki yetkilere sahip olmadıklarını aktaran AFAD yetkilisi, krizin AFAD’ın ana merkezinden yönetildiğini ve ne şekilde yönlendirme gelirse ona göre hareket ettiklerini aktarıyor. AFAD yetkilisi  yeterli personelleri olmadığını ifade ediyor.

Kaos: Hayat kurtarma amatörleri

Bölgeye genel gönüllülerin yoğun bir desteği olduğu görülüyor ancak birçoğu arama kurtarma çalışmalarında yer alacak denli bir eğitime sahip değil. Profesyonel olmayan gönüllülerin birçoğunun ilk yardım bilgisi olmadığı görülüyor. Bu amatörlüğün bir enkaz yığını üzerinde çalışma yapması ise enkazda kalan kişi için hayati riskler taşıyor. Bir kepçe operatörünün bilinçsiz bir şekilde vurduğu kepçe, enkaz altındaki bir insanın vücut bütünlüğünü paramparça hale getirebiliyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Hassasiyetle yapılması beklenen arama kurtarma çalışmalarında bulunan deneyimsiz ve amatör arama kurtarma gönüllülerinin şiddetli bir şekilde balyoz ve çekiçlerle enkaza müdahale ettiği görülüyor. Bu da akıllara enkaz altında kalan ve sağ olma ihtimali olan insanların görebileceği zararları getiriyor.

Konuştuğumuz bir gönüllü “Enkazdaki kaba iş yükünü hafifletelim diye geldik ama bizi yönlendirecek kimse yok. Enkazdan ses geliyor, müdahale eden kimse yok diye biz ediyoruz ama ne şekilde ediyoruz bilmiyorum” diyor. Enkaz altından ses geldiği durumlarda amatör arama kurtarma çalışanlarını paniklediği göze çarpıyor. Bunun sonucunda da daha hızlı hareket ediliyor ve bunun da enkazın büyümesine neden olduğu görülüyor. 

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Koordinasyonsuzluk: Çöp mahali

Hatay’a ülkenin dört bir yanından gelen yardımlar, ihtiyaç fazlası olduğu için ya da yönetimsel eksiklikler nedeniyle yerlerde birer atık haline gelebiliyor. Koordinasyonsuzluk sonucu deprem bölgelerinde ihtiyaç tespiti yapılmaması ve ihtiyaçların bilinmeden yardım çağrılarının yapılmış olması bölgede birçok çöp mahaline sebep olmuş durumda.

Birçok gıdanın tır şoförleri tarından yol kenarlarına bırakıldığı görülüyor. Hala yardımların organize edilemediği göze çarpıyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Trafik: Depremden kurtulanlar ambulansta hayatını kaybetti

Öte yandan birçok insanın da çevresinden topladığı yardımı toplayarak aracıyla Hatay’a geldiği ve bunun da kilometreler süren trafiğe neden olduğu görülüyor. Söz konusu trafik, ilde yapılan arama kurtarma çalışmalarını ve sağlık çalışanlarını engelliyor. Depremden kurtarılanlar yolda hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken mevcut trafik ambulanslarda can kayıplarının yaşanmasına neden oluyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Konuştuğumuz bir ambulans şoförü 15 dakikada gidecekleri yolu trafik nedeniyle iki buçuk saatte gittiklerini ve hastaneye ulaştırılamadan bir kişinin kan kaybından bir kişinin de iç kanamadan araçta öldüğünü söylüyor.

Yolda bekleyen cesetler

Antakya’da muhafaza edilebileceği bir yer olmadığı için cesetler yol kenarında bekletiliyor. Çoğunun kimlik tespiti yapılamadığı belirtilirken depremden sonra geçen günler nedeniyle bedenlerin şiştiği görülüyor. Bir yandan da kaldırılmayan cesetlerden kokular yayıldığı duyuluyor. Bir sokak köpeğinin bir cesedi parçaladığını görüyoruz.

Sokaklarında kokudan oldukça zor dolaşılan Antakya’da henüz müdahale edilmemiş, aranmamış binalar da bulunuyor. Arama kurtarma ekipleri ses gelen binalarda müdahalelerde bulunuyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Ekipman yetersizliği

Türkiye‘deki ekiplerin ekipmanları, Avrupa‘dan gelen arama kurtarma ekiplerinin ekipmanları ve eğitimli köpekleri yanında oldukça yetersiz görünüyor.

Türkiye’de de profesyonel arama kurtarma ekipleri bulunuyor ancak birçok ekibin de ilkel yöntemlerle adeta mezar kazar gibi insan çıkarmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu çalışmadan birinin kurtulmuş olması “şans” olarak değerlendirilebilir.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Slovenya ekibinden konuştuğumuz arama kurtarma çalışanı “Şok halindeyiz. Afet bölgesi burası. Organizasyon ve disiplin ihtiyacının olduğu bir yer. Ama burada kaos var. Bizim çalışma yöntemimize de müdahale ediliyor” diyor.

Deprem bölgesinde inşaat makinesi izlemek…

Deprem bölgelerinde enkazların üzerinde iki yüze varan insan görmek mümkün. Enkazı izleyen insan sayısı ise bunu beş kat üzerinde. Deprem nedeniyle oluşan bu manzara inşaatta iş makinesi izleyen insanları andırıyor. Öyle ki müdahale edilen bir enkaz bölgesindeki insan kalabalığı ve araç yoğunluğu nedeniyle bir bina artçı sarsıntı olmaksızın yana kayıyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Her gün dondurucu soğukta yeni bir ölüm kalım savaşı

Antakya’da hava sıcaklığı geceleri 1 dereceye kadar düşüyor. Ancak bu havaya karşı sığınılabilecek düzeyde sıcak bir barınma alanı bulmak oldukça zor. Konteynerlerin kurulumu henüz gerçekleşmiş değil. İBB’nin bir kamp kurma çalışması bulunuyor.

Bazı aileler çocukları çok üşüdüğü için henüz yıkılmamış binalara yerleşmeye başlamış durumda. Artçılarsa devam ediyor. Arama kurtarma çalışanları ve sağlık ekiplerinin bazıları da çadır yetersizliği olduğu için ya dışarıda ya da araçta kalıyor.

Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç

Enkazdan bir günde en az 200 cesedin çıkarıldığını görüyoruz. Beş kişi ise sağ kurtuluyor. Enkaz altındaki insanlar ise sadece yığınla mücadele etmiyor aynı zamanda soğuk da büyük bir sınav. Bazı cesetlerin bulunduğu enkazlarda onlar için belli bir alan olduğu görülüyor. Bu da akıllara ya soğuktan ya da yetersi havadan dolayı öldükleri şüphesini getiriyor.  

Yaşam savaşı: Sokaklardaki ateşin dumanı yüzleri karartıyor

Bölgede tuvalet, banyo gibi ihtiyaçlar steril bir şekilde giderilemiyor çünkü bunun için henüz sağlıklı yapılar kurulabilmiş değil. Çadırlarda ise toplu bir şekilde kalındığı için insanların yaşaması için uygun görünmüyor.

Konuştuğumuz insanların çoğunluğu tahliye istiyor. Sokaktakiler ateş yaktıkları için karbonmonoksit soluyor. İnsanların yüzlerinde bu ateşlerden yükselen dumanların isi sinmiş durumda.

Depremin ardından geçen altıncı günde insanların ölüme alıştığını görüyoruz. İlk günlerde insanlar ağlıyor ve feryat ediyordu. Ancak şimdi ölüm Hatay’da normalleşmiş durumda.

Yine sınıfta kaldık

6 Şubat sabahı depremle uyandık. Üstelik merkez üssü Gaziantep Şehitkemal ilçesi olan 7.8 büyüklüğündeki depremi, 9 saat sonra; 13.24’de hemen yakınında, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesi olan 7.6 büyüklüğündeki deprem izledi. Türkiye belki de tarihinde ilk kez 10 ili ve yaklaşık 15 milyon nüfusu etkileyen bir afet ile karşılaştı.

Aslında 1999’da yaşadığımız Gölcük depreminden sonra çok konuşup, tartışıp hiçbir şey yapmadığımızı 6 Şubat’tan beri acı bir şekilde görüyoruz ve yaşıyoruz.  Yıllar boyunca da ülke olarak yaşayacağız. Çok tartışılmasına, jeologlardan şehir plancılarına kadar ilgili tüm mühendislik dallarından akademisyen ve uzmanların yirmi yıldır yaptığı bilimsel uyarılara rağmen yapı stokumuzu düzeltemediğimiz gibi karar vericiler tarafından fay hatlarının üzerine çok katlı yeni binalar, yollar, hatta hava alanı yapıldı. Hatay Havaalanı, Amik ovası üzerine; Amik gölü de kurutularak, üstelik tam fay hattının üzerine yapıldı. Bir sulak alan yok edildiği gibi, depremde zarar görmesinin de adeta önü açıldı. Bununla da yetinilmedi, Hatay’ı diğer illere bağlayan tüm yollar fay hatları gözetilmeden yapıldı. Üstelik üniversitelerin jeoloji bölümlerinin bölge için yaptığı ayrıntılı fay haritaları varken yapıldı bu yollar, havaalanı ve rezidanslar…

Bölgenin, ülkenin kalanıyla bağı kesildi

Açılan davalara ve itirazlara rağmen tüm bunlar imar afları çıkarılarak, yönetmelik değişiklikleri yapılarak hukuk aşılarak yapıldı. Sonuç ne oldu? Hatay havalimanının pisti fay hattı üzerinde parçalandı, yollar tahrip oldu, binalar yıkıldı. On ili etkileyen depremde ilk gün Hatay ilinin neredeyse ülkenin geri kalanı ile kara ve hava bağlantısı kesildi. Depremin neredeyse birinci haftasının sonuna geldik, hala bölgede doğru düzgün bir iletişim bile sağlayamadık.

FOX TV canlı yayınında İlker Karagöz’in konuğu olan İTÜ Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırakın göz yaşları içinde söylediği gibi; ‘safsatayı bırakın, şarlatanları takip etmeyin, burada biz kendimizi göstermeye çalışmıyoruz; doğanın biz son uyarısı bu…’ Evet, bilim insanlarının, çevre gönüllülerinin, ekolojistlerin doğa ve sağlıklı bir yaşam hakkı için direnişlerini rant uğruna yasa oyunları ile imar afları ile aşabilir, onlara baskı yapıp, kamuoyunu kandırabilirsiniz ama Prof. Dr. Yaltırak’ın belirttiği gibi doğayı asla kandıramazsınız…

Salgın hastalıklar riski büyük

Bu satırlar yazılırken can kaybımız 22 binlere ulaşmıştı. Daha da artması kaçınılmaz. Bu haftadan itibaren ise bölgede salgın hastalıklar gibi başka tehditler ortaya çıkacak. Bölgede bu büyüklükte iki deprem ve onların çok sayıda artçısı nedeniyle içme ve kullanma suyu dağıtım sistemlerinin zarar görmemesi neredeyse imkansız… Yerel yönetimlerin su sistemlerini hızla elden geçirip, onararak bölgeye güvenli su sağlaması şart. Ayrıca felaketin ilk gününden bu yana bölgedeki seyyar tuvalet sorunu hala çözülemedi. Depremden zarar gören her yerleşime nüfus durumuna göre seyyar tuvalet ve duşlar bir an önce gönderilmeli. Unutmayın oradaki depremzedeler bu ihtiyaçlarını sağlıklı olarak gideremiyor, bu durum yeni bulaşıcı hastalıklara da davetiye çıkarıyor.

Bölgede diğer yandan çadır kentler de kurulmaya başlandı. Ancak şu ana kadar kurulan çadır kentlerin usulüne uygun kurulmadığı da gözlemleniyor. Çadırlar sağlam zeminlerin üzerine içine su girmeyecek şekilde yapılmalıydı. İki çadır arasında 2 metre boşluk bırakılmalı ve 10 metrelik yollara sahip olmalıydı. Ayrıca çadır kentlerde kalan her kişi için günlük olarak 15-20 litre su sağlanmalı… Her çadır kentin bir yöneticisi ve içinde hekimin yanı sıra hemşire, psikolog, çevre sağlığı teknisyeninin de bulunduğu bir sağlık ünitesi de bulunmalı… Hiçbir çadır kent şu ana kadar bu sağlık örgütlenmesine sahip değil. Çadırların odun sobaları ile ısıtılmaya çalışıldığı da gözlemleniyor. Bu durum yangın için açık davetiye yaratıyor.

Deprem, Anadolu’yu yüzyıllar boyunca sarstı, sarsmaya da devam ediyor. Gelecekte de sarsacak. Gölcük depreminden hiçbir ders almadığımızı yaşadığımız bu günler acı şekilde gösteriyor. Prof. Dr. Yaltırak’a göre doğa bizi son kez uyardı. Vurguladığı gibi Türkiye ekonomisinin %65’nin bulunduğu İstanbul, beklenen depremine bu şekilde yakalanırsa artık hiçbir şansımız kalmayacak. Prof. Dr. Yaltırak artık İstanbul ve çevresine yeni fabrikalar, organize sanayi bölgeleri yapılmaması, bunların fay hatlarından uzak Anadolu kentlerine yapılmasını ve İstanbul’a yığılan nüfusun bir an önce Anadolu’ya doğru yönlendirilmesini öneriyor.

Artık zamanı geçiyor, derhal ülkenin yapılaşma ve endüstriyel planlarını bilimin ve doğanın kuralları içinde yapmamız gerekmiyor mu? Yaltırakın söylediği gibi ‘doğa’ bize son uyarısı yaptı. Doğanın ve bilimin ışığından gidip deprem gerçeği ile yaşamayı mı öğreneceğiz, yoksa rantın izinden gidip, yeni dramlar mı yaşayacağız?

 

Depremden etkilenen illerde Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulacak

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce, 148 ağır ceza mahkemesi başsavcılığına, “Deprem Nedeniyle Yıkılan Binalarla İlgili Yapılacak Soruşturmalar” konulu yazı gönderildi.

Yazıda, depremler nedeniyle yıkılan binalardan kaynaklı ölümler ve yaralanmalar kapsamında yürütülecek soruşturmaların selameti bakımından binalarla ilgili delil toplama işlemleri ve şüphelilerle ilgili koruma tedbirlerinin süratle yerine getirilmesinin önem arz ettiği vurgulandı.

Yıkılan binalarda hayatını kaybeden ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek cumhuriyet başsavcılıklarında deprem nedeniyle işlenen suçlara yönelik Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması, bu büroya bakmakla görevli bir cumhuriyet başsavcı vekili ile yeteri kadar cumhuriyet savcısı görevlendirilmesi, görevlendirilen cumhuriyet savcılarına başkaca iş verilmemesi istendi.

Kaçma ve delil karartma ihtimaline vurgu

Bakanlık, yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesul ile sürveyanları ve diğer sorumluların tespitine çalışılmasını, sorumlu olduğu tespit edilenler yönünden derhal gerekli soruşturma işlemlerinin yapılmasını, kaçma ve delil karatma ihtimaline binaen gerekli koruma tedbirlerine tereddütsüz başvurulması gerektiğini de belirtti.

Kurtarma faaliyetlerinin gözetilerek delil toplama işlemlerinin koordineli şekilde yürütülmesi, delillerin doğru ve eksiksiz toplanması, konuya dair rapor hazırlanması için uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinin oluşturulması istenen yazıda, bilirkişi heyetinin, mimar, jeoloji ve inşaat mühendisleri ile ilgisine göre diğer uzmanlardan oluşturulması gerektiği de vurgulandı.

Bakanlık yazısında, bilirkişi heyetlerince binalarda delil tespiti işlemleri gerçekleştirilirken numune alma ve analiz işlemlerinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından lisans verilmiş laboratuvarlara yaptırılması gerektiği de belirtildi.

 

Kıbrıs Nükleere Hayır Platformu’ndan Akkuyu NGS çağrısı: Deprem uyardı, vazgeçin

6 Şubat’ta, Türkiye‘nin ilk nükleer santralinin 2019’dan beri inşa sürecinde olduğu Akkuyu bölgesine yaklaşık 270 km uzaklıktaki Kahramanmaraş‘ta biri 7,7, diğeri 7,6 büyüklüğünde iki çok yıkıcı deprem meydana geldi. 

Anadolu fay hatları üzerinde yer almasına rağmen, nükleer santral inşaatını sürdüren Rus devlet şirketi Rosatom‘dan Anastasia Zoteeva‘nın verdiği bilgiye göre, Akkuyu NGS’de herhangi bir hasarın olmadığı ve depremin Akkuyu’da yaklaşık 3 büyüklüğünde, şiddetli olmayan bir şekilde hissedildi. 

Nükleer karşıtı aktivistler ve uzmanlar ise aynı fikirde değil.

Kıbrıs Nükleere Hayır Platformu, depremin ardından yayımladığı açıklamayla Türkiye’nin santral inşaatından vazgeçmesini istedi.

Açıklamada, binlerce insanı öldüren, yüzlerce binayı enkaza çeviren, şehir ve köyleri yerle bir eden korkunç depremin ardından Türkiye ve Suriye’de yaşanan trajedinin, 2023 yılı Ekim ayına kadar faaliyete geçmesi beklenen Akkuyu Nükleer Santrali’nin tüm bölge için yüksek risk taşıdığının altını çizdiğine dikkat çekildi.

Platform’un Kıbrıs’ın dört bir yanından üyeleriyle uzun yıllardır Kıbrıslıların nükleer santral konusunda farkındalığını artırmak için çaba sarf ederek, büyük bir deprem olasılığına ve Akkuyu’daki hasarların etkisine vurgu yaptığı hatırlatılan açıklamada şunlar denildi:

Avrupa Komisyonu, 2021 Türkiye Komisyonu Raporuna ilişkin beyanında (madde 4) ‘…Türk Hükümetine, Akkuyu nükleer santraline ilişkin planlarını durdurması ve Akkuyu nükleer santraliyle ilgili başka gelişmeler hakkında komşu ülkelerin hükümetleri ile istişare etmesi çağrısını’ yineledı. Şiddetli depremlerin olabileceği bir bölgede yer alacak olan Akkuyu projesi, sadece Türkiye için değil, tüm Akdeniz bölgesi için büyük bir tehdit oluşturacaktır.

O zamandan beri, Komisyonun görüşlerinin dikkate alındığına dair hiçbir kanıt yoktur; Bu son trajediden sonra Rosatom’un yani inşaat şirketinin bir sözcüsünün fabrikaya herhangi bir zarar görülmediği söylemesi şaşırtıcıdır.
Bu oldukça yanıltıcıdır, çünkü Fukuşima’da (11 Mart 2011) nükleer santrali yok edenin deprem değil, ardından gelen tsunami ve bunun sonuçlarının güç kaynağını ve dolayısıyla soğutma sistemini kesintiye uğrattığını unutmamalıyız.”

Kıbrıs Nükleer Karşıtı Platformu, tüm siyasi partileri, bilim ve çevre örgütlerini ve sivil toplumu çabalarını birleştirmeye ve Türk hükümetine Akkuyu nükleer santral planlarını sonlandırması için baskı yapmaya çağırdı.

Demircan: En büyük sorunlardan biri şeffaflık eksikliği

Yeşil Gazete nükleer editörü ve Nükleersiz.org koordinatörü Pınar Demircan, Akkuyu Nükleer Santrali’nin 2010 yılında Rusya ile Türkiye arasında imzalanan bir hükümetlerarası anlaşma ile hayata geçirildiğini ve reaktörlerin inşası için Yapİşlet (BOO) modeli üzerinde anlaşmaya varıldığını hatırlattı. 

Rosatom açıklamasının hızlı bir refleks olduğunu belirten Demircan Demircan, “Bu kez yıkıcı olmamış olsa da bu gelecekte bu riskin hayatı tehdit etmeyeceği anlamına gelmiyor. Bugün reaktör yakıt çubukları henüz Türkiye’ye getirilmediği için şanslıyız” dedi.

Özellikle Akkuyu NGS’ye odaklanmanın bir nedeninin de büyük bir şeffaflık eksikliği olduğunu kaydeden Pınar Demircan, inşaattaki  iş yapma şeklinin, yapımının ilk gününden beri başlı başına bir güvenlik tehlikesi kaynağı olduğuna dikkat çekerek, şunları anlattı:

“Ne yazık ki bugüne kadar Akkuyu NGS sahasında çatlaklar (iki kez), su sızıntısı, patlama; yangın; ve inşaatın başladığı 2019 yılından bu yana çalışanları taşıyan servis otobüslerinde meydana gelen üç ölümlü kaza gibi çok sayıda sorun yaşandı. ÇED süreçleri kamuya açık yürümedi, açılan davaların hepsi siyasi kararlarla reddedildi, bilim tanınmadı, bilim insanlarının uyarıları yok sayıldı. İnşaatın başlamasının ardından sahada sorunlar yaşandı. Grevler oldu, düşük ücretler ve yerleşkelerde sağlıksız yaşam koşulları devam etti.

Akkuyu NGS daha faaliyete geçmeden önce sağlık, iş güvenliği ve çevre sorunlarına neden oluyor. Doğaya, insan yaşamına, risklere ve kaliteye yönelik bu ihmaller, faaliyete geçtiğinde kaçınılmaz olarak bir nükleer felaketle sonuçlanacak. Nükleer enerji destekçileri bile Akkuyu NGS’ye karşı çıkmalı.”

Başkente atık deposu

Yarın bölgeyi başka bir deprem vurduğunda, reaktör yakıtları yerlerine yüklenmişse dünya için çok geç olacağına vurgu yapan Demircan, inşaat bittiğinde atık yönetimi ve yakıt nakliyesi gibi ilgili başka süreçler de olacağını ve hükümet yaklaşık üç ay önce, nihai bir nükleer atık deposunu başkent Ankara‘da kurma planını da eleştirdi. 

Demircan, “Fukuşima nükleer felaketi bize depremlerin ağır faturasını ve bir nükleer santral inşa edilmeden önce deprem koşullarının göz önünde bulundurulması gerektiğini gösterdi. İşin aslı, dünyanın iyiliği için deprem ülkelerinin topraklarında nükleer santral olmasına asla izin verilmemesi gerekiyor. Uygulanması ve saygı duyulması gereken standartlar getirilmesi şart” dedi. 

Kıbrıs kıyılarına ölü balinalar vurdu: Depremden etkilenmiş olabilirler

Kahramanmaraş’ta meydana gelen iki büyük deprem insanlar dışındaki canlıları da olumsuz etkiledi. Depremde çok sayıda hayvan ölürken, enkaz altından yaralı çıkarılan hayvanlar da mobil veteriner noktalarında tedavi altına alındı.

Reuters‘in aktardığına göre, Akdeniz’de depremden etkilenen yedi balinanın cesedi KKTC sahillerine vurdu. Karaya vuran üç canlı balinanın ise suya geri itildiği belirtildi.

Balinaların karaya vurmasıyla ilgili açıklama yapan bir yetkili, KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti sahilleri çevresinde bu balinaların çok yaygın olmadığını belirterek, “Bu hayvanların denizde meydana gelen gürültülerden etkilenen bir ekolokasyon sistemi var. Askeri ve sismik tatbikatlardan ve bölgedeki depremlerden etkileniyorlar” dedi.

Kıbrıs Balıkçılık ve Deniz Araştırmaları Dairesi‘nden Yiannis Ioannou da dün ve bugün Kıbrıs adasının kuzeyinde kıyıya vuran balinaların depremden etkilenmiş olabileceğini öne sürdü.

Ioannou, Perşembe günü dört balinanın karaya vurduğunu, bugün ise altı gagalı balinanın ölü bulunduğunu söyledi.

Depremin altıncı günü: Can kayıpları resmi rakamlara göre 22 bine yaklaştı

Yıkılan binalarda enkaz altında kalan çok sayıda insan ise hala kurtartılmayı bekliyor.

Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Büyük Marmara Depremi’nin bilançosunu geride bıraktı. 7.5 büyüklüğündeki bu depremde Meclis araştırması raporuna göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetmiş, 48 bin 901 kişi ise yaralanmıştı.

Gaziantep Nurdağı / AAGaziantep Nurdağı / AA

1 milyon kişi barınma merkezlerinde

Maraş’ın yanı sıra Antep, Malatya, Batman, Bingöl, Elazığ, Kilis, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Adana, Osmaniye ve Hatay‘da yaklaşık 1 milyon 50 bin kişi geçici barınma merkezlerine yerleşti. Onbinlerce kişi başka kentlerdeki yakınlarının yanına gitti.

Ancak on binlerce kişinin barınma problemleri devam ediyor, çadır ve konteyner sıkıntısı sürüyor. Bugün heyetiyle beraber Malatya’ya giden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, çadır üreticilerinden stoklarını kendilerine yönlendirmelerini, hepsini satın alacaklarını söylemişti. 

Öte yandan, depremin altıncı gününde Maraş, Diyarbakır, Antakya ve Malatya’da enkaz altından yedi kişi sağ olarak kurtarıldı.

Depremlerden etkilenen illerde yıkılan binalardan da Cumhuriyet başsavcılıklarının soruşturmaları kapsamında beton, demir ve diğer malzemelerden deliller toplanıyor.