Ana Sayfa Blog Sayfa 54

Ağustos ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

Mevsiminde yetişmemiş meyve-sebze, doğa şartlarıyla işbirliği yapılarak değil, doğayla mücadele ederek üretildiğinden, üretiminde hibrid tohum, böcek ilacı ve kimyasal gübre kullanım oranı yükseliyor.

Hormon takviyesi, pestisitler ve doğal olmayan üretim teknikleri ile sebze ve meyvelere neredeyse istediğimiz her zaman market raflarından ulaşabiliyoruz. Ancak besinleri mevsiminde tüketmek hem doğa hem de sağlığımız için oldukça önemli.

Yeşil Düşünce Derneği tarafından hazırlanan takvim, hangi mevsimde neleri yememiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Dernek, “Pazarda tezgahları dolduran renklerin tadını, açık tarlalarda, mevsiminde yetişmiş sebze meyvelerle hazırladığımız sofralarla çıkarıyoruz” diyor.

Ağustos ayının sebze ve meyveleri:

  • Patlican
  • Bezelye
  • Bamya
  • Taze fasulye
  • Nane
  • Barbunya
  • Fesleğen
  • Maydanoz
  • Domates
  • Kabak
  • Biberiye
  • Börülce
  • Yeşil biber
  • Tere
  • Mısır
  • Kırmızı biber
  • Dereotu
  • Reyhan
  • Dolmalık biber
  • Karpuz
  • Mürdüm eriği
  • Dolmalık biber
  • Kavun
  • İncir
  • Üzüm
  • Karpuz
  • Vişne
  • Dut
  • Kayısı
  • Şeftali
  • Böğürtlen

 

İklim krizi: Tuvalu’nun dünyanın ilk ‘dijital ülkesi’ olması planı hız kazandı

Güney Pasifik‘te dokuz adadan oluşan küçük bir ülke olan Tuvalu, iklim değişikliğine karşı en savunmasız olanlardan biri. Yükselen deniz seviyeleri, bu gibi ada ülkeleri için “varoluşsal bir tehdit” oluşturuyor.

2023’te bir NASA raporu, Tuvalu civarındaki deniz seviyesinin son 30 yılda yaklaşık 15 cm yükseldiğini kaydetmişti. Tahminlere göre 2050 yılına gelindiğinde başkent Funafuti‘nin yüzölçümünün yarısından fazlası sular altında kalabilir.

Pasifik Bölgesel Çevre Programı’na göre de küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 0,03’ünden azı Pasifik Adaları bölgesinden kaynaklanıyor.

Tuvalu’daki yükselen deniz seviyeleri şimdiden ” toprağın aşırı tuzlanmasına neden oluyor, mahsulleri öldürüyor ve içme suyunu bozuyor “. National Geographic’te yakın zamanda yayımlanan bir makaleye göre, taro, ekmek ağacı ve hindistan cevizi gibi temel mahsullerin yetiştirilmesinin deniz suyunun toprağa sızması nedeniyle zorlaşmasıyla gıda güvenliği de tehdit altına giriyor. Ülkede taşkınlar rutin hale gelirken, yoğun gelgitler tek uçak pistini ve evleri her ay sular altında bırakıyor.

İklim krizi Güney Afrika’daki kitlesel balık göçünü tehdit ediyor

Tamamen sular altında kalıp yaşanmaz hale gelme ihtimaliyle karşı karşıya kalan ülke,  Future Now projesini geliştirerek Facebook’un başlattığı sanal gerçeklik projesi olan “metaverse”de var olan dünyanın ” ilk dijital ulusu” olmayı hedefliyor.

Yeşil NoktaAvustralya, batmak üzere olan Tuvalu halkına iklim sığınağı sunacak
Yeşil NoktaTuvalu’nun batan adaları: Bir gün gelecek ve biz yok olacağız

Dijital kopyalar

Tuvalu’da dijitalleştirilen ilk ada olan Te Afualiku‘nun dijital kopyasının önünde duran Tuvalulu bakan Simon Kofe, iki yıl önce Mısır‘ın Şarm el-Şeyh kentinde yapılan COP27‘deki konuşmasında delegelere hitaben “Topraklarımız yok olurken, dünyanın ilk dijital ülkesi olmaktan başka seçeneğimiz yok” demişti.

Bunun Tuvalu’nun tüm adalarının ve manzarasının, “mercan adaları ve resifleri, lagün, gözenekli kumlu toprak, palmiye ağaçları ve pandanus, ekmek meyvesi ve taro’dan geriye kalanlar” da dahil olmak üzere dijital olarak yeniden yaratılması için bir model olarak gördüğünü belirten Kofe, tüm bunların fiziksel olarak ortadan kalkması riskinin büyük olduğuna dikkat çekmişti.

Hazırlanan planda, sahildeki kum tanelerinden okyanus akıntılarının yönüne kadar ince ayrıntıları yakalayabilen uydu görüntüleri, fotoğraflar ve drone çekimleri kullanılması düşünülüyor.

Kofe, geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde yapılan COP28‘de de ülkesinin 124 ada ve adacığın tamamını kapsayan üç boyutlu LIDAR taramasını tamamladıkladıklarını ve ulusal iletişim ağını geliştirmeye başlandığını, böylece dijital ulusunun temellerini attığını bildirmişti.

Proje geliştiricileri, Tuvaluan diasporasını birbirine bağlamak ve dünyanın dört bir yanından katılımlarını sağlamak için blockchain teknolojisini kullanan bir dijital kimlik sistemi kurmaya başladı. Bu dijital platformun Tuvaluanların bağlantı kurmasına, miraslarını keşfetmesine ve çeşitli sektörlerde yeni iş fırsatlarına katılmasına olanak tanıyacağı umuluyor.

Ayrıca proje kapsamında, vatandaşların en değerli kişisel eşyalarını koruyarak miraslarının gelişen bir kaydını oluşturmaları teşvik edilerek Tuvaluan kültürünün dijital arşivinin geliştirilmesine başlandı.

‘Dijital egemenlik’

Tuvalu’nun fiziksel toprakları yaşanmaz hale gelirse, bu aynı zamanda devlet olma ve egemenlik tartışmalarını da beraberinde getirecek. Mevcut uluslararası hukuka göre, tanımlanmış bir fiziksel bölge devlet olma için ön koşul.

Tuvalu, ilk dijital ulus olmak amacıyla, devlet egemenliği kavramının evrimini kabul ederek, 2022 yılında anayasa değişikliğiyle devlet olma halini yeniden tanımlamıştı:

“Tuvalu Devleti, iklim değişikliğinin etkileri veya Tuvalu’nun fiziksel topraklarında kayba yol açan diğer nedenlerden bağımsız olarak, tarihi, kültürel ve yasal çerçevesi içerisinde gelecekte de ebediyen varlığını sürdürecektir.”

Tuvalu’nun kalıcı ve dijital egemenliği şu anda 25 ülke tarafından tanınıyor. Pasifik Ada Forumu da ülkenin topraklarını yeniden tanımlayarak, iklim değişikliğinin etkilerinden bağımsız olarak devletin varlığının devam edeceğini savunuyor.

Ordu’da, Göndeliç Dağı’ndaki kayak merkezine tepki: Gözden uzak yerler de hedefte

ORDU – Yurttaşlar, Ordu’nun en yüksek tepesi olan Göndeliç Dağı’nda yapılmak istenen kayak merkezinin yaylayı ve meraları yok edeceğine dikkat çekmek için yaylada bir araya gelerek tepki gösterdi. Karagöl Yaylaları Çevre ve Turizm Derneği‘nin yaylada kayak merkezine tepki göstermek ve doğal varlıkların korunması için farkındalık sağlamak üzere yaylada dün (5 Ağustos) düzenlediği şenliğe birçok yurttaş katıldı.

Karagöl Yaylaları Çevre ve Turizm Derneği Başkanı Hasan Koç, Karagöl yaylalarının eşsiz doğal güzellikleriyle gurur kaynağı olduğunu ancak bu güzelliklerin gelecek nesillere aktarabilmek için herkese büyük sorumluluk düştüğünü dile getirerek “Öncelikle İstanbul’da yaşayıp memleketine gelip giden memleketinin doğasını aynı bulmak istiyorsa korunması gerektiğini bilen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Burada yaşayanların da desteğiyle ormanlarımızın kesimlerinin düzenli yapılması HES [Hidroelektrik santrali] projeleriyle doğanın susuz bırakılmaması ve maden aramalarıyla doğamızın tahrip edilmemesi gibi konulara dikkat çekmek istiyoruz. Doğal kaynaklarımız hem yeraltı hem yer üstü zenginliklerimizdir. Bu kaynakları bilinçli bir şekilde kullanmak, korumak; çocuklarımıza daha yaşanabilir bir dünya bırakmanın tek yoludur. Bu nedenle herkesin bu konularda duyarlı olması ve üzerine düşeni yapması gerekiyor” dedi.

‘Kayak merkezi istemiyoruz’

Aynı zamanda Göndeliç Tepesi’ne, yarısı Mesudiye, yarısının ise Kabadüz sınırlarında yer alan bir kayak merkezi yapıldığını hatırlatan Koç, yetkililere seslendi:

“Bu konuda yetkililerin konuyu tekrar gözden geçirmesini talep ediyoruz. Proje tamamlandığında yakınında bulunan yaylalarda hayvancılığın devam edeceği de hesaba katılmalıdır. Bu programının çevremiz ve doğal kaynaklarımızın korunması yolunda önemli bir adım olmasını temenni ediyorum.”

‘Gözden uzak yerler de hedefte’

Şenliğe katılan Ordu Çevre Derneği adına Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Özbucak ise yaptığı konuşmada, maden, enerji ve turizm şirketleri için uzak yer kavramı olmadığını belirterek, “Gözden uzak bu yaylanız bile tehdit altında. Yaylalar yaşam yerleridir. Sularıyla, merasıyla, ormanıyla bir bütündür. Halkalardan biri koparıldığında yok olur. Buraya yapılmak istenen kayak merkezi projesi var. Projede kayak yapılacak alanın 1000 hektar olduğu yazılı. Yani yaylayı kapsıyor. Şu an şenlik yaptığınız yerler turizm şirketlerinin olacak ve doğallık bozulacak. Bu tehlikeye karşı birlikteliğimiz önemli halkın istemediği bir şeyi kimse gerçekleştiremez. Sessiz kalınırsa, bugünkü birlikteliğiniz bozulursa yaylalarımız yok edilir. Dernek olarak hukuksal ve fiili mücadelenizde birlikte olacağız. Toprağımızı, suyumuzu; yaylamızı, meramızı, ormanlarımızı korumak zorundayız” dedi.

OSKİ araçları dereden çıkartıldı

Son olarak Ordu Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (OSKİ) Mesudiye sınırlarından Kabadüz ilçesine su almak için derede çalışma yapmasını da dikkat çekildi. Yurttaşlar, faaliyet alanınına giderek çalışmanın durdurulmasını istedi.

Karagöl Yaylaları Çevre ve Turizm Derneği Başkanı Hasan Koç, Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Haluk Türkmen ve Halil Koç şirket çalışanlarına ve jandarmaya yasadışı çalışma yapıldığını belirterek çalışmanın durdurulmasını ve tutanak tutulmasını istedi. Mesudiye Belediye Başkanı Cengiz Koçyiğit’in de OSKİ ile görüşmesi sonrası çalışma durdurularak araçlar dereden çıkartıldı.

Regl üzerine her şeyi Uluorta konuşuyoruz!

Uluorta‘da bu hafta Deniz ÖzkorKonuşmamız Gerek Derneği Kurucu Ortağı İlayda Eskitaşçıoğlu‘nu konuk ediyor.

Regl üzerine konuşulmayanların konuşulduğu Uluorta’da, regl sürecinde kullanılan ürünler, bu ürünlere erişimde yaşanan sıkıntılar, reglle ilgili politik sorunlar ve tabu haline getirilmiş pek çok konu gündeme getiriliyor. Regl hakkında kimi zaman hiç lafını etmediğimiz kimi zaman da artık normalleştirdiğimiz birçok şeyi Deniz Özkor soruyor, İlayda Eskitaşçıoğlu yanıtlıyor. Özkor ve Eskitaşçıoğlu kimisi için PMS, kimisi için regli konuştu.

Unutmayın! Türkiye’de regl yoksulluğu ve tabusu ile mücadele eden tek dernek olan Konuşmamız Gerek Derneği’nin çalışmalarına da ayrıca buradan ulaşabilirsiniz.

Sorularınızı ve önerilerinizi bize sosyal medya kanallarımızdan iletebilirsiniz!

Biden’a uzak duran Yeşil Yeni Düzen Ağı’ndan, Kamala Harris’e destek

Yeşil Yeni Düzen Ağı, İsrail‘in Gazze saldırısına verdiği destekten Alaska’daki büyük fosil yakıt projesine onay vermesine kadar birçok konuda koalisyon üyelerini kızdıran Başkan Joe Biden‘a hiçbir zaman destek vermedi.

Biden iklim değişikliği konusunda tarihi adımlar atmış olsa da anketler, 2020’de çekişmeli eyaletlerde onu zafere taşıyan genç seçmenler nezdinde asla ivme kazanamadığını göstermişti.

Ağ, Harris’in yarışa Büyük Petrol’e karşı benzersiz bir muhalefet geçmişi ve melez bir kadın olarak çevresel adalet konusunda güçlü bir şekilde iletişim kurma yeteneği getireceğini umuyor.

Kamala Harris’in iklim özgeçmişi umut vaat ediyor
Başkanlık yarışında iklim inkarcısı Trump’ın karşısına çıkan Harris’e çevrecilerden destek

‘Adaylığı umut ışığı yaktı’

Yeşil Yeni Düzen Ağı’nın ulusal direktörü Kaniela Ing, “Bu, son bir yıldır durgunluk ve umutsuzluk içinde olan çoğumuz için gerçekten bir umut ışığı yaktı” dedi.

Desteğin yalnızca iklimle ilgili olmadığını, aynı zamanda Gazze halkını korumak için daha güçlü bir ABD politikası ve Harris’in kürtaj hakları ve kirlilik yükü altındaki toplulukların savunucusu olduğunu söyleyen Ing, “Yeşil Yeni Düzen”in asıl anlamının her şeyin birbirine bağlı olduğunu anlamak olduğuna vurgu yaptı:

“Vergilerimizin sadece yurtdışındaki çocukları öldürmediğinden, aynı zamanda burada, evde okullar ve hastaneler inşa ettiğinden emin olmak, kaynakların yerel kontrolü, topluluklarımızın kendi kaderini tayin etmesi gibi konularda Kamala Harris’in geçmişi de göz önüne alındığında – vizyonunu destekliyoruz.”

Gençlik oylarının yeniden canlandırılması

Yeşil Yeni Düzen Ağı, (Green New Deal Network) aralarında Sunrise Movement, Climate Justice Alliandurce ve Greenpeace‘in de bulunduğu yaklaşık 20 iklim grubunun bir koalisyonu. Ing, bunların iklim krizini çözmek ve tarihi toplumsal adaletsizliği, krizin gerektirdiği ölçek ve kapması karşılayacak şekilde ele almak için büyük hükümet yatırımlarını destekleyen gruplar olduğunu anlattı.

Ağ, geçen yıl New York, Delaware ve Minnesota dahil 13 eyalette Yeşil Yeni Düzen odaklı mevzuatın geçirilmesine yol açan kampanyalar düzenlemişti. Şu anda da ABD ulaşımında büyük bir “yeşil yenilenmeye” yatırım yapılmasıyla ilgili federal bir mevzuat çıkarılması için kampanya yürütüyor.

Ağın, benlerce yerel iştirakteki milyonlarca kişiyi temsil ettiğini belirten Ing, “Pensilvanya ve Michigan gibi gerçekten önemli bölgeler de dahil olmak üzere yerel gruplar ve toplum gücü ağını getiriyoruz. Bunlar gerçekten de haberi yayacak, kapıları çalacak, telefon görüşmeleri yapacak gruplar. Kamala’nın yanında olacağız ve ondan yanımızda olmasını ve hatta platformunu destekleyip cesaretlendirmesini istiyoruz” diye konuştu.

Geçtiğimiz Perşembe günü Pittsburgh'da düzenlenen "Halk İçin Yeşil Yeni Düzen" mitinginde yaklaşık 130 kişi bir araya geldi. Kredi: Elevate Inc/Green New Deal Network

Harris’in adaylığı; Biden’dan meşaleyi devraldıktan birkaç saat sonra diğer büyük yeşil gruplar tarafından desteklenmiş olsa da, bu örgütlerin (Koruma Seçmenleri Birliği Eylem Fonu, Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi Eylem Fonu, Sierra Kulübü ve Amerika İçin Temiz Enerji Eylemi) hepsi de Biden’ın adaylığını da desteklemişti.

Yeşil Yeni Düzen Ağı’nın desteği iklim odaklı seçmenler için kampanyada bir dönüm noktası olarak görülüyor.

The Tara Group‘un CEO’su ve veri şirketi TargetSmart‘ın kıdemli danışmanı olan Demokrat stratejist Tom Bonier, “Bunun inanılmaz derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Gerçek dinamiğe baktığınızda ve rakamları incelediğinizde… birkaç grup, Başkan Biden için geçen haftaya kadar gerçekten düşük performans gösteriyordu. Bu grupları oluşturan kişiler genellikle genç seçmenler ve beyaz olmayanlardı. Desteklerle birlikte yarışta iki adayın birbirine yakın oranlara gelmesi mümkün oldu.”

ABD’deki en genç seçmenler her yaş grubundaki en düşük seçmen katılımına sahip. Ancak Demokratların beklentileri aştığı son seçim döngülerinde bu durum değişti. Bunlar arasında New York temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez ve diğer Demokratların Temsilciler Meclisi’nde kontrolü ele geçirmek için katıldığı 2018 ara seçimleri ve Biden’ın 2020 seçim zaferi de yer alıyor. Bonier, “Bu oyların çoğu genç katılımının normalden çok daha yüksek olmasından kaynaklanıyordu” dedi.

Özellikle genç seçmenler, Ocasio-Cortez’in Yeşil Yeni Düzen kampanyasının iklim eylemine odaklanması ve Biden’ın “Daha İyi Yeniden İnşa Et” platformu nedeniyle motive olmuştu. Ancak Başkan’ın koyu İsrail yanlısı politikaları ve bazı iklim hedeflerini geri plana atmasından dolayı hayal kırıklığına uğrayan genç seçmenle ilgili risk, Trump’a akın etmeleri değil ya oy vermeyerek ya da üçüncü parti adayına yönelerek ona fayda sağlamaları olarak görülüyordu.

Bonier, “Genç seçmenler için siyasi karar alma sürecinde en büyük farkı yaratan konulara baktığınızda, şu anda en büyük iki konu kürtaj hakları ve çevre gibi görünüyor” dedi.

Hart Research adlı anket şirketinin geçen sonbaharda gerçekleştirdiği araştırma, 18 ila 39 yaşındakilerin yüzde 58’inin iklim değişikliği sorununun kendileri için kişisel olarak çok önemli olduğunu ve yüzde 36’sının bunun 2024 seçimlerinde kendileri için en önemli konulardan biri olduğunu söylediğini göstermişti.

 

Hak savunucuları kent hayvanları için bu kez Maltepe’de: Dostlarımızdan vazgeçmiyoruz!

Hayvan hakları aktivistleri, yaşam savunucuları ve hayvanseverlerin TBMM Genel Kurulu‘nda, hafta sonları ve sabahlara kadar çalışılarak, tarafları dinleyip uzmanların önerileri dikkate almadan kabul edilen “katliam yasası”na karşı tepkileri ve protestoları dinmiyor.

AKP ve MHP milletvekillerinin oyları ile kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 2 Ağustos Cuma günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kanunun tamamı; ama özellikle 4 ve 5. maddeleri hak savunucuları tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Bu maddeler, sokakta yaşayan tüm köpeklerin toplatılarak, yeterli olmayan barınaklara gönderilmesini ve “hasta” ve “olumsuz davranışları değiştirilemeyen” hayvanların “ötanazi” adı altında öldürülmesini öngörüyor.

‣ HAKİM Koordinatörü Biltekin: Soykırıma hazırlanıyorlar, binlerce yıllık kültürü yok edecekler
‣ Katliam yasasına tepki yağıyor: Kabul etmiyoruz, hayvanlardan elinizi çekin!
‣ Avukat Deniz Tavşancıl: Temennilerle çıkarılmış bir yasa bu, çözüm değil kaos getirecek
Veteriner Hekimler Birliği Başkanı Arslan: Veteriner hekimler olarak sorunun tam ortasında kalacağız
Katliam Yasası TBMM’den geçti, CHP ‘yürütmeyi durdurma’ için AYM’ye gidiyor

Yaşam için Yasa İnisiyatifi aktivistleri, henüz yasa tartışılırken başlattıkları protesto eylemlerini yasa çıktıktan sonra da sürdürüyor. Bugün (5 Ağustos) İstanbul Maltepe’de, saat 20.00‘de Beşçeşmeler‘de yapılacak eyleme tüm İstanbullular davetli.

Hak savunucuları yasanın geri çekilmesini ve/ya Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesini, aksi takdirde mahalle örgütlenmeleriyle güçlü bir direniş göstereceklerini duyurdu.

Yaşam savunucuları dün de Üsküdar/Salacak‘ta kanuna karşı bir aradaydı.

 

 

 

 

SALT’dan ses enstalasyonu: Bitkiler ve sevenleri için sıcak toprak sesleri

Salt Beyoğlu’ndaki Kış Bahçesi için hazırlanan “Bitkiler ve Bitkileri Sevenler için Sıcak Toprak Sesleri”, 13 Ağustos-6 Ekim tarihlerinde Passepartout Duo’nun ses enstalasyonuyla devam ediyor.

Adını elektronik müziğin öncülerinden Mort Garson’ın bitkilere ithaf ettiği “Mother Earth’s Plantasia” (1976) albümünden alan seri, Garson’ın elektronik sesleri yenilikçi biçimlerde kullanarak “bitkilerin dinlemesi için” yaptığı kayıtlardan esinleniyor; Kış Bahçesi’ndeki bitkiler ile ses ve müzik üzerinden ilişki kuran üretimleri bir araya getiriyor.

Passepartout Duo’nun Kış Bahçesi’ndeki sıkıştırılmış toprak zeminden hareketle mekâna özgü olarak kurguladığı Toprak ve Su, bitkilerin dünyasını oluşturan iki ana unsuru merkeze alıyor: Köklenmiş bitkileri taşıyan toprak ile bitkilerin içinden akan su.

Passepartout Duo, piyanist Nicoletta Favari ile perküsyoncu Christopher Salvito’dan oluşuyor. Elektroakustik unsurlar ile değişken ritimlerden yararlanan ikilinin çalışmaları, dinleme ve sesle bağlantı kurmanın farklı yollarını araştırıyor. Kullandıkları enstrümanları sürekli olarak yeniden değerlendiren ikili, analog elektronik ile geleneksel perküsyondan büyük tekstil enstalasyonları ve buluntu nesnelere el yapımı müzik aletlerini kullanarak özgün ekosistemler geliştiriyor.

Enstalasyonlar Nisan 2025’e kadar beş ayrı programda sürecek

Kuru kil ve çeşitli minerallerin suyla etkileşime girerken çıkardığı sesleri dinleyip kayda alan ikili, enstalasyonda tıkırtı, cızırtı, patırtı, hışırtı ve ıslık seslerinden bir kompozisyon oluşturuyor. Program kapsamında 17 Eylül Salı günü saat 17.30’da bir sunum ve performans gerçekleştirilecek.

Özcan Ertek, Passepartout Duo, Zeynep Ayşe Hatipoğlu, Ömer Sarıgedik ve Fulya Uçanok’un üretimlerini bir araya getiren serideki enstalasyonlar, Nisan 2025’e dek beş ayrı programda sunulacak.

Bitkiler ve Bitkileri Sevenler için Sıcak Toprak Sesleri, Garanti BBVA tarafından kurulan Salt’ın  L’Internationale’nin Museum of the Commons [Müşterekler Müzesi] projesi kapsamında ve EK BİÇ YE İÇ desteğiyle gerçekleştiriliyor.

Ayrıntılı bilgi için tıklayın

 

 

Ankara Film Festivali’ne başvurular başladı

Ankara Film Festivali, bu yıl da Ulusal Uzun, Belgesel ve Kısa Film kategorilerindeki yarışmalarıyla sinemaya katkıda bulunacak. İlk veya ikinci filmini çekecek olan yönetmenlerin, senaryo aşamasındaki uzun kurmaca yapımlarıyla başvurabileceği Proje Geliştirme Desteği ile de Türkiye sinemasının gelişimine katkı sağlayan yapımlar teşvik edilecek. 

Yarışmalar için başvurmak isteyen sinemacılar, yarışma ve gösterim koşullarının yer aldığı yönetmeliklere festivalin web sitesindeki https://filmfestankara.org.tr/yonetmelikler bağlantısından ulaşabilecek. Yarışma başvuruları, 20 Eylül’e kadar festivalin https://filmfestankara.org.tr/basvurular bağlantısı üzerinden online gerçekleştirilecek.

Festival 7-15 Kasım’da

35. Ankara Film Festivali, 7-15 Kasım tarihleri arasında Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda izleyiciyle buluşacak. Film Festivali, bu yıl da gösterim seçkisinde dünya sinemasından ödüllü ve dijital platformlarda gösterim olanağı bulamayan filmleri, Ankaralı sinemaseverlere sunacak.

Festivalin 7 Kasım’da yapılacak açılış töreninde bu yıl da Aziz Nesin Emek Ödülü, Sanat Çınarı Ödülü, Kitle İletişim Ödülü ve Vakıf Özel Ödülü kategorilerinde onur ödülleri verilecek.

Festivalin kapanış töreninde ise Ulusal Uzun Film kategorisinde En iyi film, Jüri özel ödülü, Mahmut Tali Öngören En iyi ilk film ödülü, En iyi yönetmen, En iyi kadın oyuncu, En iyi erkek oyuncu, En iyi yardımcı kadın oyuncu, En iyi yardımcı erkek oyuncu, Onat Kutlar En iyi senaryo ödülü, En iyi görüntü yönetmeni, En iyi özgün müzik, En iyi kurgu ve SİYAD En iyi film ödülleri sahiplerini bulacak. Ayrıca Ulusal belgesel film ve Ulusal kısa film yarışmasını kazanan kısa ve belgesel filmler de açıklanacak.

Sinemacılar ve Ankaralı sinemaseverler, festival ile ilgili gelişmelere ve programlara filmfestankara.org.tr adresinden ve sosyal medya hesaplarından ulaşabilecek.

 

Mermer ve taş ocaklarının kuruttuğu Yarışlı Gölü’nü flamingolar da terk etti

Burdur‘un Yeşilova ilçesi sınırlarında ve Harmanlı, Yarışlı, Sazak, Kocapınar ve Düğer köyleri arasındaki karstik özelliğe sahip Yarışlı Gölü’nden geriye küçük bir su birikintisi kaldı.

Bölge halkı, 16 kilometrekare genişliğinde, 4 metre derinliğindeki gölün içerisindeki adaya,  araçları veya motosikletleriyle kuruyan göl yüzeyinden gidip gelebiliyor. Göl yüzeyinde bu araçlara ait lastik izleri de rahatlıkla görülebiliyor.

Yarışlı Gölü, dışarıya akışı olmayan kapalı havza niteliğinde.

Etrafı aşırı su kullanan onlarca mermer ve taş ocağıyla çevrili olan ve  çok sulama isteyen mısır gibi bitkilerin üretimi gibi sebeplerle gölü besleyen Kümbet, Yarışlı, Kirse pınarları, Kadınca suyu kuruyunca, gölü besleyen su kaynağı olarak sadece su miktarı ciddi düzeyde azaman Başkuyu Çayı kaldı. Çayın Kocapınar köyünün olduğu yerden döküldüğü alanda ise gölden geriye çok küçük sulu bölge kalmış durumda.

89937-2.jpg

Birkaç yıl öncesine kadar gölde özellikle ilkbahar ve yaz ayları boyunca binlerce flamingo konaklıyordu. Angut, uzunbacak, kılıçgaga, düdükçün ve kumkuşu gibi toplam 141 türden binlerce kuşun görülebildiği Yarışlı’ya bu dönemlerde Türkiye’nin birçok noktasından kuş gözlemcileri ve doğaseverler gelip flamingo ve diğer kuş türlerini seyredip görüntülüyordu.

Ancak bu yıl gölün küçük su birikintisine dönüşmesiyle flamingolar ve diğer tüm kuş türleri de gölü terk edip gitti.

Dünyada nesli tehdit altındaki dikkuyruk kuşlarının da kışladığı ve Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olarak ilan edilen gölden geriye ise onlarca mermer ve taş ocağıyla tahrip edilmiş tepelerin manzarası ve kurumuş göl yüzeyiyle çatlamış toprak kaldı.

Göl kenarındaki Sazak köyünde hayvancılıkla uğraşan İbrahim Sağlam, kuraklık nedeniyle gölün kuruduğunu, insanların araçları veya motosikletiyle gezdiğini, gölün doğu tarafındaki adaya gidip geldiklerini anlattı.

Susuz tarıma uygun lavanta, gül, diğer tıbbi-aromatik bitki üretimi ve turizmi ile bölgedeki göllerin korunması için farkındalık oluşturmaya çalışan Öztürk Sarıca, 16 kilometrekarelik Yarışlı Gölü’nün son yıllarda suyunu hızla kaybettiğini anlattı:

“Bizim çocukluğumuzda derinliği 4 metreye ulaşan bir göldü. Kışın Burdur Gölü‘nün yanında Yarışlı Gölü’nde de dikkuyrukları görebiliyorduk. Oysa son yıllarda bazen bir-iki ay sadece bir karış su görebilmekteyiz. Onun dışında göl tamamen kuru. Bunda tabii ki göl çevresindeki mermer ocaklarının etkisi çok fazla. Vahşice açılan çok sayıdaki mermer ocağı yüzünden yöredeki ısı çok fazla arttığından küresel ısınmanın etkisiyle bölge artık yağışları da çok az miktarda almakta.”

Akarsular gölü besleyemiyor

Yarışlı Gölü’ne gelen akarsuların da artık gölü eskisi kadar besleyemez durumda olduğunu anlatan Sarıca, “Yaklaşık yüz ölçümünün 20’de 1’i oranında akarsu girişinin olduğu Başkuyu Çayı‘nın giriş bölümünde az miktar su var. Onun dışında Yarışlı Gölü tamamen kurumuş durumda. 2019 yılında da göldeki bu kurumaya dikkat çekmiş ve bir an evvel tedbir alınması konusunda yöre halkını, yetkilileri uyarmıştık. Gölün kuruması, doğal hayatı ve iklimi çok fazla etkiliyor. Bir taraftan her taraf toza büründü, diğer taraftan eski iklim yumuşaklığı ortadan kayboldu” diye konuştu.

Sarıca, Yarışlı Gölü’nün kurumuş olmasının, yöresel anlamda bölgedeki içme sularının da yok olması anlamına da geldiğini söyledi:

“Dolayısıyla gerekli tedbirler alınmazsa gelecekte bölgenin içme suyu kaynakları da ciddi tehlike altına girecektir. Göller Yöresi’nde vahşi sulamanın bir an evvel bırakılması, suyu çok tüketen bitki çeşitlerinin planlı şekilde azaltılması, yörede alternatif üretim modellerine bir an evvel geçilmesi gerekiyor. ”

gölmarmara,marmara gölü
Artık ne kuş uçuyor, ne kervan geçiyor: Gölmarmara nasıl öldürüldü?

 

Türkiye göllerinin hazin hikayesi

Yaklaşık bir yıldır çeşitli kurumlardan araştırıcılarla beraber Türkiye’nin göller bölgesi olarak nitelendirilen bölgesindeki ve Batı Anadolu’daki başka birçok göl de dâhil 12 farklı gölün mikroplastik kirliliğinin mevcut durumuna dair bir araştırma yürütüyoruz. Araştırma vesilesiyle ben de bu gölleri bizzat ziyaret etme fırsatı yakaladım. Durum pek parlak değil. Tüm göller ciddi bir kirlilik ve su kaybı problemiyle karşı karşıya. Hatta öyle ki birçoğu kurumuş ve bazıları da kurudu kuruyacak. Kuruma tek sorun değil. Bir de aşırı kirlilik sorunu var ki en tehlikelisi de bu.

Göller içerisinde en trajik durumda olanı Burdur Gölü. Burdur Gölü, bir zamanlar yemyeşil çevresi ve berrak sularıyla bölgenin incisiyken, bugün kirliliğin pençesinde kıvranıyor olması ve gölde son yıllarda sıkça görülen köpüklenme, aslında yıllardır süregelen çevre sorunlarının bir sonucu. Organik kirlilik, gölün en büyük düşmanı haline gelmiş durumda. Tarım, sanayi ve evsel atıklar, göldeki yaşamı tehdit eden bir kokteyl oluşturuyor. Bu kirlilik, alg patlamalarına ve oksijen seviyesinin düşmesine neden olarak, su canlılarının yaşam alanını daraltıyor. Gölün tek su girişi Burdur şehrinin kanalizasyonu desek yeridir. Zaten kanalizasyon sularının arıtılamama problemi artık Türkiye için bir klasik olmuş vaziyette. Burdur Gölü’nün ölüm fermanı olan atık su için Türkiye’deki genel duruma bakında durum daha da anlaşılır hale geliyor. TÜİK tarafından yayınlanan belediye atık su istatistiklerine baktığımızda denizler ve göller maalesef kanalizasyonların temel alıcı ortamı.

‣Burdur Gölü’nün olağanüstü kirli hikayesi 

Üstelik arıtmaların da önemli bir kısmı öylesine arıtma. Çünkü gerek tesislerin yetersizliği gerekse de belediyelerin işletme maliyetlerinden kaçınması ve gerekli gelişmiş arıtma teknolojilerini kurmaktan kaçınması ya da kurulu olanların da tam randımanlı çalışmasının sağlanamaması nedeniyle ortaya çıkan “arıtılmış” su, sucul ortamları adeta birer kanalizasyon çukuruna dönüştürüyor. Buna ek olarak bu sucul ortamların çevresindeki tarımsal ve endüstriyel faaliyetler de göldeki organik kirliliğin artmasına ve beraberinde inorganik kirliliğin de artmasına neden olmaktadır. Bu durum birçok gölün ortak problemi. Bunun yanında kuraklık sonucu azalan yağışlar gölün su bütçesinin azalmasına neden olurken, artan kullanım suyu çekimi de göllerin kurumasına ya da ötrofikasyon sonucu bir bataklığa dönüşmesine neden olmaktadır.

Eğirdir ve Burdur Gölü için temel problemler tam olarak bunlardır. Bugün Burdur gölünün önemli bir kısmı bataklığa dönüşmüş ve su kalitesi de gölün aşırı kirli göl sınıfına dâhil olmasına neden olmuştur. Bir de artan kimyasal kirlilik beraberinde zehirli bir göl olmasına neden olmuştur. Düşen su seviyesi ile birlikte artan besin tuzları gölde otlanmayı da artırmış ve hatta kimyasal kirlilik de gölün birçok bölgesinde köpüklenme ya da alg patlaması yaşanmasına neden olmaktadır. Buna rağmen bu gölün kurtarılması için dişe dokunur bir çaba da ne yazık ki söz konusu değildir.

Eğirdir gölü de düşen su seviyesi nedeniyle güneş ışığının zemine daha fazla alanda ulaştığı sığ bir göle dönüşmekte, kıyısal bölgelerinde su bitkileri denizin adeta bir çayır meraya dönüşmesine ve beraberinde de ötrofikasyon sürecine girmesine neden olmaktadır. Öyle ki göl bir noktasından itibaren ikiye bile bölünebilir. Bunun temel nedeni de su bitkilerindeki aşırı artış ve gölün su seviyesindeki dramatik düşüştür. Bunun kaynağı da azalan yağışlar ve artan tarımsal su kullanımıdır. Bugün bu durumu düzeltmek için önerilen yöntemin de herhangi bir limnoloji uzmanının “delilik” diye nitelendireceği ot yolma girişimi olması memleketin doğal ekosistemlerinin nasıl da liyakatsizliğe kurban edildiğini göstermektedir. Buna alternatif olarak başka havzalardan su taşınması önerileri ise çıldırmışlık halinin boyutunu da özler önüne seriyor. Havzalar arası su transferinin konuşulması bile altından kalkılamayacak başka problemlerin doğmasına neden olacaktır. Oysaki yapılması gereken gölü besleyen kaynakların korunması ve buralardan su kullanımının azaltılmasıdır. Bir de gölü zehirleyen tarımsal faaliyetlerin engellenmesidir. Yoksa ikinci bir Baykal gölü sendromu ile karşı karşıya kalmamız işten bile değildir.

Mesele sadece Eğirdir ve Burdur Gölü ile de sınırlı değil. Beyşehir gölü de benzer problemlerle karşı karşıya. Bu büyük göllerin dışında irili ufaklı küçük göller çoktan kurumuş bile. Hiçbiri için kayda değer önleyici bir tedbir söz konusu değil. Sorunlar giderek daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Bu göllerin bir kısmının içme suyu havzası olarak görülmesi sorunun insanlar için de ciddi bir susuzluk problemine neden olacağı aşikâr. Aslında göllerdeki bu sorun sadece yakın çevreleri için etki yaratmıyor. Örneğin Beyşehir gölü Antalya’nın da su kaynağı sayılabilir. Dolayısıyla bu göllerin zarar görmesi başka havzalarda da domino etkisi yaratabilecek nitelikte. Eğer ki bu göller kirlilik, tuzlanma ya da sığlaşma gibi problemler nedeniyle tatlı su olma özelliklerini kaybederlerse o zaman bu hem göldeki canlı çeşitliliği hem de çevresindeki ve etki alanındaki tatlı suya bağımlı faaliyetler de doğrudan etkilenecektir.

Türkiye göllerinin kirlilik ya da kuraklık gibi problemlerinin yanında aşırı avcılık ve yabancı istilacı tür problemi de söz konusu ki bu da var olan problemlerin daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Bakın bugün zebra midye isimli istilacı midyenin, Çin sazanı isimli hibrit türün girmediği bir su birikintisi ve başka birçok yabancı egzotik türün olmadığı bir su kütlesi neredeyse kalmamış gibi. Bunların da hepsinin nedeni yine insan. İşte tüm bunların gözetildiği bir eylem planı hayata geçirilmediği ve göllerin birer alıcı ortam, balık yetiştirme ortamı ya da kullanma suyu kaynağı olarak görmekten vaz geçmedikçe önümüzdeki 20 yıl içerisinde ne yazık ki temiz nitelikli tek bir göl bile kalmayacak.