Ana Sayfa Blog Sayfa 515

[Seçime Doğru] Emine Büyüknohutçu: Meclis’e gidersem önceliğim taş ocaklarına bir taş atmak olur

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin dördüncü konuğu, Türkiye İşçi Partisi listelerinden aday olan Emine Büyüknohutçu. Antalya‘nın Kızılcık Yaylası‘ndaki dağ evlerinde uğradıkları silahlı saldırıda yaşamını yitiren Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu‘nun kızı olan Büyüknohutçu, TİP’ten Antalya beşinci sıradan milletvekili adayı oldu. Büyüknohutçu sorularımızı yanıtladı.

*

Ekoloji mücadelesinden aktif siyasete geçmeye nasıl karar verdiniz?

Türkiye İşçi Partisi’nden teklif geldiği zaman çok mutlu oldum. Ve gönül rahatlığıyla kabul ettim. Bireysel olarak anlatmam gerekirse biliyorsunuz altı senedir bir hukuk mücadelesi veriyorum. Çözüme kavuşturmaya çalıştığım bir davam var, bir derdim var. Aysun ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftini; yani annemi ve babamı bu ülkenin ağacını, toprağını, suyunu, havasını savunmaya çalışırlarken kaybettim. Faili meçhul bir cinayete kurban gittiler. Tırnak içinde faili meçhul çünkü failinin meçhul olmadığını gerek avukatlarımız, gerek yaşam alanı savunucusu dostlarımız, gerek ailesi olarak biz ve bütün kamuoyu aslında paylaşılan belgelerle ve mektuplarla biliyor.

Bireysel kısmını bir kenara bırakacak olursam da bu ülkede çok fazla dert var; özellikle ülkemizin gündeminin çok yoğun ve hızlı şekilde değişiyor olması birçok derdi görmezden gelmemize, göz ardı etmemize sebep oluyor ve ekoloji mücadelesi bu dertlerden bir tanesi. Yeterince sesimizin duyulamaması, rasyonel destekler göremememiz bu alanda verilen mücadelelerin sönük kalmasına sebep oluyor. Dolayısıyla doğasını ve yaşam alanlarını savunmaya çalışırken rasyonel destek göremeyen birçok dostumun da sesi olabileceğini düşünerek İşçi Partisi’nden gelen bu teklifi kabul ettim.

Neden başka bir siyasi parti değil de, TİP?

Ben zaten sosyalist bir aileye doğmuş, bu disiplinle büyütülmüş bir çocuğum. Dolayısıyla İşçi Partisi’nin siyaset yapışı, toplum olarak bizlere öğretilen yanlış bildiğimiz doğruların neler olduğunu bize göstermeye çalışmaları duruşları, tutumları, hayata karşı bakışları, bunların hepsi zaten benim içinde büyüdüğüm disipline çok uygun tavırlar, davranışlar ve yaklaşımlar. Yani siyaset anlayışlarını çok samimi ve içten buluyorum, attıkları her adımı da ilham verici buluyorum. Bu yüzden.

TİP’in bloktan ayrı aday gösterilmesi eleştirilerine ne diyorsunuz?

Aslında [TİP Genel Başkanı] Erkan Baş bu konunun çok güzel açıklamasını yapıyor ki, katıldığı her programda. TİP hangi illerde güçlüyse ve bir başkasına zarar vermeyecekse oralardan aday olarak giriyor, kendisini gösteriyor. Bu yaklaşımı çok doğru bir strateji olarak buluyorum. Bir başkasının da önüne taş koymadan aynı ittifakta yer almaya devam etmeliler.

Ekoloji mücadelesi sizce neden Meclis’e taşınmalı?

Aslında mecliste ekoloji ve çevre mücadelesi ile ilgilenen, yakinen ilgilenen vekiller var. Fakat yeterli değil, daha çok sayıda olmamız gerekiyor. Biz bu konuda sesimizi duyurmakta zorlanıyoruz. Altı senedir peşinden gittiğim davamın sesini duyurmakla alakalı ciddi sıkıntılar yaşadım. Dolayısıyla bu sayının artması gerekiyor, diye düşünüyorum.

Ekoloji alanıyla ilgili çözüme ulaşmayı bekleyen çok fazla konu var. Doğamızın her bir köşesi geri dönüşümü olmayacak şekilde tahrip ediliyor, yok ediliyor. Ben veya bir başkası ekoloji ve çevre hareketi adına mecliste her kim olursa olsun, olmalı. Ve meclise girdiği o saatten sonra artık sesini çıkaramayan ağaçların, hayvanların bitkilerin, türlerin, havanın, suyun, toprağın sesi olacağını, aynı zamanda bütün bu ekosistemi koruyan, korumaya çalışan, savunan insanların da sesi olacağını bilmeli, bu bilinçle meclise girmeli.

Ulaşılabilir olmalı, Meclise giren kişi. Mecliste ulaşabildiğimiz çok az insan var maalesef. Bizlerin sesi olmalılar. Eğer ben olursam bu kişi, ben de birilerinin sesi olmalıyım. Özellikle doğanın ve doğasını savunan insanların sesi olmalıyım.

Meclise giderseniz öncelikli gündeminiz ne olacak?

Öncelikle altı senedir yine mücadelesini verdiğim, anne ve babamın da mücadelesini verdiği taş ocaklarıyla ilgili düzenlemeler yapılmasını sağlayacağım. Onlar da bunu yapmamı isterlerdi. Beraber alacağımız kararların da yürürlüğe girmesi için elimden ne geliyorsa yaparım ama herhalde önceliğim taş ocaklarına bir taş atmak olur.

AKP’nin çevre politikalarına dair yorumunuz nedir?

‘AKP’nin çevre politikaları’ adı altındaki bir başlığı bile çok uygun bulmuyorum, çünkü daha çok bir ticaret çarkı üzerine kurulmuş bir sistem olarak görüyorum. Maalesef bu sistemin işlemediğini de her seferinde görüyoruz. Gerek dere yataklarına yapılan yapılaşmalar sayesinde taşan derelerden gerek usulsüz kesim yapılan ormanlar, doğamızın içine yapılan işletmelerden dolayı kaybedilen endemik türler, bitkiler, hayvanlar, insan sağlığı ve gerekse de tarım ürünlerindeki verimsizlik. Yine aynı şekilde izinsiz sit alanlarına inşa edilen işletmeler sayesinde kuruyan sulak alanlar ve o sulak alanları kullanmak zorunda kaldığı için ölmek zorunda kalan kuşlar, canlılar bunların hepsi bu sistemin hiç çalışmadığını gösteriyor. En son yaşadığımız deprem felaketi bu sistemin ne kadar çalışmadığını, daha doğrusu ne kadar kötü çalıştığını ve bir şeylerin bir an önce değiştirilmesi gerektiğini anlattı.

Adaylığınıza nasıl tepkiler aldınız?

Güzel tepkiler aldım. İnsanlar bunun farkındalar. Ben artık bu davayı mecliste birebir, kimsenin gücüne tamah etmeden, kimsenin peşinde koşmadan çözüme kavuşturmak için çabalayacağım. Başka partilerden tebrik eden arkadaşlarım da oldu, zaten böyle bir dayanışmaya ihtiyacımız var. Sadece Türkiye İşçi Partisi için değil, bu ülkenin daha aydınlık yarınlara ulaşabilmesi için bu dayanışmaya ve bu birleşmiş güçlere ihtiyacımız var.

Kütahya’da Zenit’in altın madeninde yeni keşif: Bilirkişi reddi talepleri yanıtsız kaldı

Kütahya Simav’da Zenit madencilik şirketinin altın madeni için istediği kapasite artırımı için ÇED iptal davası keşfi yapıldı. Başvurucu yöre halkının “bilirkişinin reddi talebi” konusunda herhangi bir karar verilmedi.

Davayla ilgili daha önce “yürütmeyi durdurma” kararı alınmıştı.

Simav’ın Örencik Köyü, Tavşanlı ilçesi Avcılar-Kavaklı köylerinde  Zenit Madencilik A.Ş.  tarafından Altın  Gümüş Madeni Kapasite Artırımı için hazırlanan Nihai ÇED raporunun, Çevre  Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “olumlu” bulunması üzerine, işlemin iptali için Kütahya Barosu ve Örencik köylüleri davacı olmuştu. Raporun iptali davası mahkeme tarafından reddedildi. Temyizde Danıştay 6. Dairesi’nin davanın esastan bozması üzerine yargılamaya devam edildi ve 10 Nisan 2023’te tekrar keşif yapılmasına karar verildi.

Maden mühendisi bilirkişi: On binlerce yıllık mağaralar kayaç değil

Keşif  öncesi  davacılar, bilirkişi heyetinde halk sağlığı uzmanı, jeofizikçi ve biyolog bulunması, mahkemece seçilen maden mühendisi bilirkişinin daha önce Bursa Yenişehir Kirazlıyayla kurşun, bakır, çinko  zenginleştirme tesisiyle ilgili halkı bilgilendirme toplantısında şirket lehine çalışması nedeniyle bilirkişiliğinin reddi isteminin reddedilmesi gerekçeleriyle Kütahya İdare Mahkemesi heyeti hakkında reddi hakim talebinde bulunuldu. Bu talep de Bursa 3. İdare Mahkemesi tarafından reddedildi.

Yeniden yapılan keşifte, söz konusu maden mühendisi, maden etki sahasında bulunan on binlerce yıllık mağaraların kayaç yapılar olmadığını ve karstik yapılar olduğunu  beyan etti.

Maden sahasında pasa döküm alanlarında yer kaymalarının meydana geldiği, şirketin bunun üzerine toprak  dökerek kapatmaya çalıştığının açıkça gözlemlendiğini belirten davacı avukatlarından İsmail Hakkı Atal şunları söyledi: “Maden Ruhsat sahaları Konya Ermenek –Simav ve  Kütahya Fay zonlarının   birinci derece  deprem kuşağındadır. Keşif sırasında maden yoğun liç sahasının ve siyanürlü bileşiklerin bulunacağı  alanın  rakım olarak  etki alanındaki köylerden  ve  gerek  yer altı ve yer üstü sulardan  çok daha yukarıda olduğu anlaşılmıştır. Geçtiğimiz günlerde Fatsa’da Strateks-Altıntepe Madencilik Şirketi’nin  siyanürlü bileşikleri  yağmurla havuzlardan taşmış ve  nehre, tarım arazilerine ve Karadeniz’e ulaşmıştır. Zenit’in işletmeye başlaması halinde Fatsa ve Erzincan İliç’te  gerçekleşen facia, Örencik’te de gerçekleşecektir.”

Atal, ayrıca alanla ilgili 27 Örencikli köylünün açtığı Cumhurbaşkanlığı’nca alınan “acele kamulaştırma kararı”nın iptali davasında, Danıştay 6. Dairesi’nin Cumhurbaşkanı’nın kararını iptal ettiğini hatırlattı; iptal kararında hiçbir devlet denetimi olmadan şirketin  beyan ettiği değer üzerinden  devlete  sadece yüzde 6 devlet hakkı bıraktığını ve yüzde 13.6 oranında vergi ödediğini söyledi.

 

Exxon’un yeni ‘gelişmiş geri dönüşüm’ tesisi çevresel endişeleri artırıyor

Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden ExxonMobil, Kuzey Amerika‘daki en büyük kimyasal geri dönüşüm tesislerinden birini kısa bir süre önce faaliyete geçirirken, çevre savunucuları bu teknolojinin dikkatleri plastik üretimini azaltma ihtiyacından başka yöne saptırması açısından da tehlike arz ettiğini söylüyor.

ExxonMobil’in ABD’nin Teksas eyaletindeki Baytown şehrindeki dev petrokimya rafineri kompleksine eklediği son tesis başta kulağa iyi bir şey gibi geliyor: Her yıl 36 bin metrik ton geri dönüştürülmesi zor plastiği parçalayabilen bir “gelişmiş geri dönüşüm” tesisi. Ancak uzmanlar, bu tür tesislerin aslında çok az geri dönüşüm yaptığını ve tehlikeli kirleticiler açığa çıkardığını kaydediyor ve petrol devlerinin her yıl milyonlarca ton yeni plastik ürün üretmeye devam etmesi için bir kılıf sağladığı konusunda uyarıda bulunuyor.

Geçen yılın aralık ayında büyük çaplı faaliyete başlayan tesis, Kuzey Amerika’daki en büyük kimyasal geri dönüşüm tesislerinden biri. Kimyasal geri dönüşüm yeni plastikler, sentetik yakıtlar ve diğer ürünler ortaya çıkarmak üzere plastik polimerlerin küçük moleküllere ayırılması anlamına geliyor. Geleneksel mekanik geri dönüşüm, atık sahalarında ve okyanusta biriken plastik dalgasını yavaşlatamadığı için ExxonMobil gibi şirketler, teknolojiyi “gelişmiş geri dönüşüm” olarak yeniden markalaştırıyor ve bunu plastik krizine yönelik en son yüksek teknoloji çözümü olarak lanse ediyor.

‣ Exxon’un iklim kriziyle ilgili tahminleri, mahkemede başına dert oluyor

The Guardian‘ın aktardığına göre, ExxonMobil ayrıca “dünya çapındaki diğer birçok üretim tesisinde” kimyasal geri dönüşüm tesisleri kurmayı planladığını söylüyor. Yeni tesisler inşa etmek için bütçeyi henüz taahhüt etmemiş olsa da, şirket şu anda Louisiana, Illinois, Belçika, Singapur ve diğer bölgelerdeki sahaları değerlendiriyor.

Exxon
ExxonMobil’in Teksas Baytown’daki tesisi. Fotoğraf: Mark Mulligan / AP
‣ Exxon’un ‘emisyon azaltma’ planı, şirketin toplamdaki emisyonlarını azaltmasını gerektirmiyor

‘Ürettiği plastiğin yanında solda sıfır kalıyor’

Petrol devi, 2026’nın sonuna dek her yıl yaklaşık 450 bin metrik ton plastiği işleyebilecek kapasitede kimyasal geri dönüşüm kapasitesine sahip olmayı umuyor.

Ancak bu miktar, ExxonMobil’in ürettiği plastik miktarının yanında solda sıfır kalıyor.

‣ ExxonMobil lobicisi tezgaha geldi: Şirketin iklim politikalarını engelleme çabalarını anlattı

Bir hayır kuruluşu olan Minderoo Vakfı‘nın yakın tarihli bir raporuna göre, ExxonMobil yalnızca 2021’de 6 milyon ton yeni tek kullanımlık plastik üreterek diğer tüm petrokimya şirketlerini geride bıraktı. Dahası, son araştırmalar kimyasal geri dönüşümün çevre için sera gazı emisyonları ve su kullanımı açısından mekanik geri dönüşümden ve bazı durumlarda kullanılmamış plastik üretiminden de daha kötü olduğunu gösteriyor. ExxonMobil’in Baytown fabrikasının kullandığı piroliz adı verilen süreç genellikle o kadar verimsiz ki, birçok çevre savunucusu bundan geri dönüşüm olarak bahsedilmemesi gerektiğini söylüyor.

Exxon

‘Geri dönüşümün çevresel maliyeti daha ağır’

Geleneksel mekanik geri dönüşüm, farklı plastik türlerinin yeni ürünler meydana getirilmesi için yıkanan, parçalanan ve eritilen ayrı akışlara ayrılmasını içeriyor. Kirletici maddeler eritme ve kesme işlemlerine karışabilse ve son ürünler daha zayıf bir fiziksel yapıya sahip olsa da, plastiğin kimyasal yapısı değişmeden kalıyor.

Kimyasal geri dönüşüm sürecinde, plastiği moleküler yapı taşlarına ayırmak için yüksek ısı, basınç veya enzimler gibi kimyasal katalizörler kullanılır. Bu yapı taşları daha sonra orijinal materyal ile aynı fiziksel yapıya sahip yeni plastikler gibi yeni ürünler meydana getirmek için kullanılabilir.

‣ Plastikten yakıt türetmek: Kaybedeni belli kumar oyunu
‣ Plastikten yakıt üretmek: Boşa harcanan paralar ve plastik kapanının devamlılığı

Günümüzde ticari olarak en yaygın kullanılan kimyasal geri dönüşüm teknolojisi konumunda olan pirolizin önemli çevresel etkileri bulunuyor.

Bunu kullanan tesislerin işleyişi için büyük miktarda enerji gerekiyor. Piroliz kullanılarak bir kilogram yüksek yoğunluklu polietilen plastiğin geri dönüştürülmesi için, bir kilogram yeni plastik yapmak için gerekenin yaklaşık yedi katı kadar enerji gerekiyor. Genellikle bu enerji, hava kirliliği ve iklim değişikliğine yol açan fosil yakıtların yakılmasından sağlanıyor.

Piroliz işlemleri ayrıca muazzam miktarlarda su tüketiyor ve genellikle tehlikeli atık üretiyor. Araştırmalar, piroliz ile geri dönüştürülmüş plastik üretmenin çevresel etkisinin, işlenmemiş plastik üretiminden 10 ila 100 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

Exxon
Fotoğraf: Kendall Merritt / Facebook

‘Dikkati plastik ürün kullanımını azaltma ihtiyacından saptırıyor’

Şirket açıklamalarına göre, ExxonMobil’in Baytown’daki geri dönüşüm tesisi, şirketin pirolize dayalı bir yaklaşım olan tescilli “Exxtend” teknolojisini kullanıyor. ExxonMobil sözcüsü Julie King, bu sürecin geri dönüştürülmesi zor plastikleri gıda ambalajı, tıbbi ekipman ve kişisel hijyen ürünleri için yeni plastikler üretmek için kullanılabilecek ham maddelere dönüştürerek “geleneksel mekanik geri dönüşümü tamamladığını” söylüyor.

King, pirolizin olumsuz çevresel etkileriyle ilgili eleştirilere yanıt vermeyi veya Baytown geri dönüşüm tesisinin ne kadar kirlilik ürettiğiyle ilgili soruları yanıtlamayı, tesisin tam adını veya yerini doğrulamayı, tesiste işlenen plastik atığın ne kadarının sentetik yakıt yerine geri dönüştürülmüş plastik yapmak için kullanılacağını söylemeyi de reddediyor.

Colorado Üniversitesi Öğretim Üyesi Phaedra Pezzullo, kimyasal geri dönüşümün “dikkatleri, tek kullanımlık plastiklerin azaltılması ve plastik atıklarla ilgili küresel bir anlaşmaya olan ihtiyaçtan saptırdığını” söyledi.

ExxonMobil’in, ABD’deki en büyük üçüncü petrol rafinerisini ve yılda 2,3 milyon metrik ton plastik üreten bir tesisi içinde barındıran Baytown kompleksi, bölgesel hava ve su kirliliğine önemli katkıda bulunuyor. Ayrıca, uzun yıllardır kanserojen bileşik benzenin de aralarında bulunduğu kimyasalları izin verilen miktarların üzerinde yaydığı biliniyor.

Son yıllarda, ExxonMobil’in Baytown kompleksi, işçilerin yaralanmasına ve yerleşim yerindeki sakinlerin olumsuz etkilenmesine yol açan birçok yangın ve patlamaya da ev sahipliği yapıyor.

İran’da başörtüsü zorunluluğuna uymayanlar yargılanacak

Başörtüsü kuralına uymadığı gerekçesiyle ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltına alınan Mahsa Jîna Amini‘nin katledilmesinin ardından protestoların başladığı İran’da, başörtüsü zorunluluğuna uymayanların yargılanacağı açıklandı.

Tahran Milletvekili Muhammed İsmail Kevseri, 15 Nisan Cumartesi gününden itibaren başörtüsü kuralını ihlal edenlerin önce uyarılacağını, durumun tekrarlanması durumunda da bu kişilerin yargı önüne çıkarılacağını söyledi. Kevseri, bu uygulamanın ‘tamamen yasal’ olduğunu da ileri sürdü.

Kameralarla takip edilecekler

Açıklama, İran Emniyet Müdürlüğü’nün 8 Nisan’da yaptığı, cadde ve sokaklarda zorunlu başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymayan kadınların kimliğini tespit edecek akıllı kamera sisteminin kullanılmaya başlanacağı açıklamasının ardından geldi.

Emniyet Genel Müdürü Ahmed Rıza Radan da başörtüsü kuralına riayet etmediği tespit edilen kadınların önce uyarılacağını, uyarıyı dikkate almayıp ‘fiili devam ettirenlerin’ ise yargı önüne çıkarılacağını söylemişti.

Radan, aynı durumun sürücüler için de geçerli olduğunu, uyarıyı dikkate almayıp durumu devam ettirenlerin araçlarına el konulacağını bildirmişti.

Ne olmuştu?

22 yaşındaki Mahsa Jîna Amini’nin İran’da 13 Eylül 2022’de ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltına almasının ardından hayatını kaybetmesiyle ülke genelinde gösteriler başladı.

Amini’nin katledilmesi sonrası başlayan protestolar sırasında 1979’dan bu yana uygulanan zorunlu başörtüsü yasasının esnetilmesi talepleri yeniden gündeme geldi.

Yaklaşık dört ay süren gösteriler sonrasında bazı kentlerde kadınların, zorunlu olan başörtüsü kurallarına riayet etmiyor. Çok sayıda kadın, sosyal medyada sokak ve iş yerlerinde başörtüsüz dolaştıkları görüntülerini paylaşıyor.

Ortak Yaşam Ağı kuruldu: Gün, o gündür!

14 Mayıs seçimlerine bir ay kala “ortak yaşamı ve geleceğimizi dert ediyoruz” diyen akademisyen, yazar, gazeteci ve hak savunucuları Ortak Yaşam Ağı’nı (OYA) kurdu.

OYA’nın kuruluşunu Taksim’de bir otelde düzenlenen panelde açıklayan grup,  “Bizler Ortak Yaşam Ağı’nda bir araya gelen farklı kimlik ve siyasi görüş sahibi yurttaşlarız. Kendi hayatının ve kendi felaketinin seyircisi ya da suç ortağı olmaya zorlanan bir yurttaşlığı kabul etmiyoruz.

Mafyanın ve suç örgütlerinin devleti kuşattığı, hukukun ortadan kalktığı bir ortamda kimsenin can ve mal güvenliğinin olamayacağını biliyoruz. Bu ortamın yol açtığı topyekûn çürüme halini ibretle görüyoruz. Hak ve adaletin hüküm sürdüğü bir ülkede, eşit yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz”  dedi.

14 Mayıs seçimleri çok kritik

Bianet’ten Evrim Kepenek’in aktardığına göre, iletişimci yazar Ayşen Şahin‘in duyurduğu OYA’nın kuruluş deklerasyonu özetle şöyle:

“Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine sayılı günler var. Bu seçimin, hayatımıza ve geleceğimize sahip çıkmamız gereken çok kritik bir seçim olduğu açıktır.

Yaşadığımız deprem felaketi bu gerçeği yeniden ve çok acı biçimde gösterdi. Çeteleşmiş bir inşaat ve rant düzeniyle beslenen mevcut hukuksuz rejim, depremin bir doğal afetin çok ötesinde korkunç bir yıkım olarak yaşanmasına neden oldu. Bu zor günlerde bile toplumu kutuplaştırma siyaseti tüm hızıyla sürdürülmeye devam ediyor.

Depremin yol açtığı ve yıllarca süreceği açık olan ciddi ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında güven telkin edecek bir gelecek planlaması yapılmasına ihtiyaç var. İnandırıcılıktan ve akılcılıktan uzak inşaat projeleri ve deprem konutları bütün dertlerin çaresi olarak sunuluyor. Bu vaatler bir seçim pazarlığı olarak önümüze geliyor.”

Yetkilerini kötüye kullananlara uyarı

Türkiye’nin Cumhuriyetin ikinci yüzyılına birikiminin, insan kaynağının, maddi ve kültürel kapasitesinin çok gerisindeki acı bir tablo ile girdiğini söyleyen Şahin,  “Seçimler bu tablonun tümüyle ve radikal biçimde değişmesi için son şansımız olabilir. Siyasal muhalefetin sorunları aşarak Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı etrafında bir araya gelmesi büyük umut veriyor”  dedi.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı biçimde aday olmasının YSK tarafından onandığı hatırlatılan açıklamada; Anayasaya açıkça aykırı bütün işlemlerin er ya da geç hukuk düzeni içinde değerlendireceği; görev ve yetkilerini kötüye kullananların bu hukuka aykırılıktan doğan idari ve cezai sorumluluğun muhatabı olacağına dikkat çekildi. 

YRP ve HÜDA-PAR uyarısı

Ayşen Şahin Yeniden Refah Partisi ve HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı’na dahil edilmesinin, özellikle kadınlara yönelik “karanlık bir geleceğin habercisi” olarak nitelendirdi: tüm muhalefetin “terörle iltisaklı” sayan anlayışı eleştirdi:

“Cumhur İttifakı’nın bu tutumunu, seçimin sonucu ne olursa olsun, sonraki süreçte TBMM’de sürdüreceği açıktır. Muhalefetin tüm bileşenleri bunun vahametinin farkında olarak bu kriminalleştirmeye son vermenin yollarını aramalıdır. Yeşil Sol Parti ile Emek ve Özgürlük İttifakı Meclis yasama süreçlerinde belirleyici bir role sahip olacaktır. Bu saldırılara son verilmeden ve bu dili mahkum etmeden yeni bir dönemin yasama alanında gerektireceği adımların atılması güçleşecektir. Bunun yolunun da, parlamentoda güçlü bir sese sahip olmaktan geçtiğini görebiliyoruz. Her bir vekil büyük önem taşıyor.”

‘Yeni bir toplum sözleşmesi gerekiyor’

14 Mayıs’ta siyasal ve toplumsal muhalefete, sivil topluma ve yurttaşlara, seçim ve sandık güvenliği konularında büyük görev düştüğünü kaydeden OYA, tek başına iktidar değişikliğinin tüm sorunları çözümü olmadığına da dikkat çekti:

“Bizler Ortak Yaşam Ağı’nda bir araya gelen farklı kimlik ve siyasi görüş sahibi yurttaşlarız. Kendi hayatının ve kendi felaketinin seyircisi ya da suç ortağı olmaya zorlanan bir yurttaşlığı kabul etmiyoruz. Mafyanın ve suç örgütlerinin devleti kuşattığı, hukukun ortadan kalktığı bir ortamda kimsenin can ve mal güvenliğinin olamayacağını biliyoruz. Bu ortamın yol açtığı topyekûn çürüme halini ibretle görüyoruz. Hak ve adaletin hüküm sürdüğü bir ülkede, eşit yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz.

Eşit, özgür, onurlu ve barış içinde bir ortak yaşamın mümkün olduğunu biliyoruz. Tek başına iktidar değişimi sorunlarımız için bir çözüm değil. Yeni bir toplum anlayışı ve yeni bir toplum sözleşmesi gerekiyor. Yolumuza ancak böyle umut ve heyecanla devam edebiliriz. Güven içinde “Bir daha yıkılmayacağız” diyebiliriz. Gün o gündür. Birlikte yürüyelim, birlikte güçlenelim.”

Ortak Yaşam Ağı Katılımcıları

Abdulhakim Daş, Ahmet Aykaç, Akın Atalay, Alev Er, Ali Yaycıoğlu, Ayşegül Doğan, Ayşen Şahin,
Baskın Oran, Bekir Ağırdır, Berrin Sönmez, Binnaz Toprak, Bülend Tuna,
Cafer Solgun,
Ekrem Baran, Emine Uşaklıgil, Enes Atila Pay, Erdal Karayazgan, Erdoğan Aydın, Erinç Yeldan, Erol Köroğlu, Ersin Kalaycıoğlu, Ertuğrul Günay,
Fatma Bostan Ünsal, Fatmagül Berktay, Fazıl Alp Akiş, Figen Çalıkuşu,
Gençay Gürsoy, Gülayşe Koçak, Gülseren Onanç, Gürhan Ertür,
Hacer Ansal, Hadi Cin, Halil İbrahim Yenigün, Hasan Cemal, Hülya Gülbahar,
İbrahim Betil, İlhan Uzgel
Karabekir Akkoyunlu,
Levent Gültekin,
Mehmet Altan, Mehmet Ural, Melek Taylan, Metin V. Bayrak, Murat Belge, Murat Güvenç, Murat Kubilay,
Namık Tan, Nazar Büyüm, Necmiye Alpay, Nesrin Nas, Nil Mutluer, Nurcan Baysal, Nurten Ertuğrul,
Orhan Alkaya, Osman Okkan, Oya Baydar, Ömer Ceylan, Ömer Madra, Özdemir Aktan,
Piraye Antika,
Reha Ruhavioğlu, Rıza Türmen, Selçuk Erez,
Sena Kaleli, Sevgi Uçan Çubukçu, Sevilay Çelenk, Şanar Yurdatapan, Şule Özsoy Boyunsuz,
Talat Kırış, Tatyos Bebek, Temel İskit,
Üstün Ergüder,
Zehra Kabasakal Arat. 

[Seçim Günlüğü] YSK’dan kritik karar: Yurt dışı sandık kurullarında HDP yerine MHP olacak

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 14 Mayıs seçimi öncesi sandık kurullarına ilişkin yeni bir karar aldı.

Buna göre, yurt dışı sandık kurullarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yerine Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)  yer alacak.

MHP, hakkında açılan kapatma davası nedeniyle seçime Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) listelerinden girme kararı alan HDP’nin sandık kurulundaki varlığına itiraz etti.

Önceki seçimde ülke genelinde en çok oyu alan üçüncü parti konumundaki HDP’nin “seçime katılmama” durumunun aday listesinin teslim edilmemesi nedeniyle kesinleştiğini belirten MHP YSK Temsilcisi Kürşat Türker Ercan, parti temsilcilerinin 14 Mayıs seçimlerinde sandık kurullarında da bulunamayacağını öne sürdü. HDP de YSK’ye sandık kurullarındaki durumlarına ilişkin görüş sordu.

Başvuruyu ve yanıtları değerlendiren kurul, 24 Haziran 2018’deki son seçimde ilk üçü paylaşan siyasi partilerin yurtdışı sandık kurullarında görev alabildiğine; ancak HDP’nin üçüncü sırada yer almasına rağmen Yeşil Sol Parti listelerinden seçime katılması sebebiyle sandık kurullarına üye veremeyeceğine karar verdi.

YSK’nin kararı sonrası yurt dışı sandık kurullarında HDP’nin yerine dördüncü parti konumunda bulunan MHP temsilcileri görev yapacak.

Yurt dışı, tek seçim bölgesi kabul ediliyor

Siyasi Partiler Yasası‘na göre, son genel seçimde ilk beş sırada bulunan siyasi partilerin temsilcileri sandık kurullarında görev alabiliyor. İlk beş her seçim çevresinde ayrı belirleniyor.

Yurtdışı Seçim Kurulu ise tek seçim çevresi olarak kabul ediliyor. Ülke genelinde son seçimde ilk üçü paylaşan siyasi partiler yurt dışı sandık kurullarında görev alabiliyor.

24 Haziran 2018 Genel Seçimi’nde, AKP, CHP ve HDP ilk üç sırayı paylaştığı için yurt dışı sandık kurullarında da bu partiler üye bulundurabiliyordu.

 

İklim krizi: Meksika Körfezi ve ABD kıyılarında deniz seviyeleri rekor ölçüde yükseldi

Yeni bir araştırma, ABD’nin güneydoğu kesimleri ile Meksika Körfezi kıyılarında 2010’dan bu yana deniz seviyelerinde yılda yaklaşık 1,27 santimetrelik yükselme meydana geldiğini ortaya koyuyor.

Bilim insanları, deniz seviyelerinde hızlanan yükselmenin, insan kaynaklı iklim değişikliği ve doğal iklim değişkenliğinin bileşik etkileriyle bağlantılı olduğunu ifade ediyor.

Tulane Üniversitesi Nehir-Kıyı Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve araştırmanın baş yazarı Sönke Dangendorf, “Bu hızlı artış oranının en azından 20’nci yüzyılda benzeri görülmemişti ve aynı dönemde küresel olarak meydana gelen ortalama yükselmenin üç katı olmuştur” diyor.

‣ Yükselen deniz seviyeleri tahminlerden 2,4 kat daha çok alanı sular altında bırakacak

Nature Communications‘da yayımlanan çalışmanın yazarları, 1900’den bu yana uydu ölçümlerini inceleyerek yükselmedeki ivmeye etki eden unsurları belirledi.

Old Dominion Üniversitesi Okyanus ve Yer Bilimleri Bölümü lisans öğrencisi ve ortak yazar Noah Hendricks, “Dikey yer hareketi, buz kütlesi kaybı ve hava basıncı gibi farklı nedenleri sistematik olarak araştırdık, ancak hiçbiri son oran için yeterli bir açıklama teşkil etmiyordu” ifadelerini kullanıyor ve şunları aktarıyor:

“Bunun yerine, ivmenin Meksika Körfezi kıyılarından Kuzey Carolina‘daki Hatteras Burnu‘na ve Kuzey Atlantik Okyanusu ve Karayip Denizlerine kadar uzandığını bulduk. Bu da okyanusun yoğunluğundaki ve dolaşımındaki değişikliklerin bir göstergesi.”

deniz seviyeleri

‣ Küresel ısınma yüzünden ABD’nin deniz seviyesi 2050’ya kadar yarım metre yükselebilir
‣ Endonezya’da yükselen deniz seviyesi, ‘takımada’ statüsünü tehdit ediyor

‘Savunmasız kıyı şeritlerinde stres artıyor’

Son 12 yılda, Subtropikal Girdap olarak bilinen tüm bu alan, özellikle değişen rüzgar düzenleri ve devam eden ısınma nedeniyle genişliyor. Isınan su kütleleri genleşerek daha fazla alan kaplıyor ve bu nedenle deniz seviyelerinde yükselmeye neden oluyor.

Bilim insanları, son hızlanmanın, insan kaynaklı iklim değişikliği etkilerinin olumsuz bir çakışması ve havaya ilişkin değişkenlerin birkaç yıldan fazla süreyle zirve yapması olduğunu öne sürüyor.

‣ İklim krizi araştırması: Son 20 yılda Akdeniz’de deniz seviyesi 6 santimetre yükseldi

İklim modellerinin önümüzdeki yıllarda muhtemelen daha ılımlı değerlere döneceği tahmin ediliyor.

Tulane Üniversitesi Yer ve Çevre Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi ve ortak yazar Torbjörn Törnqvist, “Ancak bu her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmiyor” diye uyarıyor ve ekliyor:

“Deniz seviyesindeki bu yüksek artış oranları, özellikle arazinin de hızla sular altında kaldığı Louisiana ve Teksas‘taki savunmasız kıyı şeritlerinde daha da fazla stres yaratıyor.”

Dangendorf, “Sonuçlar, iklim krizinin Körfez Bölgesi için aciliyetini bir kez daha gösteriyor. Bu zorluklarla sürdürülebilir bir şekilde yüzleşmek için disiplinler arası ve işbirlikçi çabalara ihtiyacımız var” diye belirtiyor.

CHP binasına ateş eden şüpheliler serbest bırakıldı

Seyrantepe‘deki CHP İl Başkanlığı binasına ateş ettikten sonra yakalanarak dün (10 Nisan) adliyeye sevk edilen üç şüpheli, yurt dışına çıkış yasağı ve en yakın polis merkezine imza atma şartıyla serbest bırakıldı.

Olay, 6 Nisan Perşembe Günü saat 4.00 sıralarında gerçekleşmişti. CHP İl Başkanlığı yakınlarında havaya ateş edildiği ihbarı üzerine yapılan çalışmalar sonrası Ali Sami Yen Spor Kompleksi, Nef Stadyumu‘ndan TEM Otoyolu Edirne istikametine seyreden bir araçtan ateş edildiği belirlenmişti.

Kamera görüntülerini inceleyen polisin çalışması sonrasında otomobilin sahibi Arif P., Berkan Ö., Anıl Ö. ve Ferhat E.E. gözaltına alınmıştı.

Emniyetteki işlemleri tamamlanan dört şüpheli dün Çağlayan‘daki İstanbul Adalet Sarayı‘na sevk edilmişti.

DHA‘nın haberine göre; Savcılıkça sorgulanan şüphelilerden, olay sırasında araç içerisinde olmayan Anıl Ö’nün serbest bırakılmasına karar verildi.

Diğer üç şüpheli ise adli kontrol talebiyle mahkemeye sevk edildi. Nöbetçi hakimlikçe sorguları yapılan üç şüpheli, yurt dışına çıkış yasağı ve en yakın polis merkezine imza atma şartıyla serbest bırakıldı.

Havaya ateş etme eylemini gerçekleştirdiği kamera kaydıyla sabit olan ve tüm aramalara rağmen yakalanamayan E.D. hakkında ise tutuklamaya yönelik yakalama talebinde bulunulmuştu.

Olay gecesi havaya ateş etme anlarını sosyal medya hesabından canlı yayın yapan şüphelilerden E.D’nin ateş etme eyleminin CHP İl binasına yönelik olmadığının kamera görüntülerinden açıkça anlaşıldığı belirlenmişti.

[Seçim Günlüğü] İnce: Millet İttifakı kurulurken yok sayıldık

Memleket Partisi Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu için “Millet İttifakı’nı kurarken davet edilmedik, mutabakat metinleri yapılırken davet edilmedik. Yok sayıldık” dedi.

Cumhuriyet‘ten Merve Kılıç‘ın aktardığına göre, partisinin 600 kişilik milletvekili listesinin YSK’ye teslim edildiğini anımsatan İnce, Memleket Partisi’nin adaylarını “toplumda karşılığı olan ve partiye emeği geçen insanlardan seçtiklerini” vurguladı.

Muharrem İnce, “Çankaya bölgesinde 1’inci sırada Mülkiye’de profesör var. CHP’nin listesinde de Ali Dibo var. Ali Dibo’yla yarışacak adayımız” dedi.

İnce, “Adaylarımız arasında doktorlarımız, tarım uzmanımız, Boğaziçi, ODTÜ mezunlarımız var. Parti meclisinde bunları tek tek oyladık. Biz 1,5 yaşında bir partiyiz. Elimizden bu geliyor” diye konuştu.

Çankaya’da bir kadın bir erkek olmak üzere fermuar yöntemi uyguladıklarını kaydeden İnce, “Bizim listemizde; Ali Dibolar, kumpasçılar, Atatürk’e hakaret edenler, ‘Kemalizm faşistliktir’ diyenler yok” ifadelerini kullandı.

İnce, “CHP’nin listesine koyduğu bir milletvekili ‘Kılıçdaroğlu’nda adamlığın zerresi yok’ demişti. Hele Yüksel Taşkın, direnişin kenti İzmir’e büyük hakarettir. Bu ittifakın adı Millet İttifakı değil, Ali Dibo ittifakıdır” diye konuştu.

‣ Kılıçdaroğlu-İnce arasında ‘teklif’ belirsizliği
‣ Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmeyen İnce’den Kılıçdaroğlu’na: Hoş geldiniz, güle güle

‘Menfaat ittifakı’

İnce “Ali Babacan, Sadullah Ergin, Davutoğlu 2017 referandumunda ‘evet’ oyu kullandılar. Erdoğan bunları kandırmıştı. Şimdi CHP listelerindeler. Erdoğan tekrar kandırırsa ne olacak” diye sorarak Meclis’te iki tane AKP olacağını söyledi.

29 Mart’ta Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeye değinen İnce, şunları söyledi:

“29 Mart’tan önce veya sonra Kılıçdaroğlu’yla hiçbir görüşmem olmadı. Yakınındaki kişilerin bazıları kendilerini siyasi aktör yapmak için çıkıp açıklamalar yaptı. Önemsemedim. Ben Sayın Kılıçdaroğlu’yla görüşmeyen birisi değilim. Özel telefonlarımızı bilmeyen insanlar değiliz. Ama herhangi bir görüşmemiz olmadı. Millet İttifakı’nı kurarken davet edilmedik, mutabakat metinleri yapılırken davet edilmedik. Yok sayıldık. Biz ittifaklara karşı değiliz ama ittifaklar omurgalı olmalıdır. Onlarınki menfaat ittifakı.”

Çiçek Nene’nin ‘döl buğdayı’na koruma kalkanı

ANKARA- Artvin ve çevresinde Rus saldırılarının yoğun olduğu 1915 yılında, gönüllü birlikler tarafından savunulan Şavşat‘ta büyük direnişin “Nene Hatun”u Çiçek Nene’nin döl buğdayına bir koruma kalkanı daha geliyor. 108 yıldır doğallığından hiçbir şey kaybetmeyen ve coğrafi işaret alma aşamasına gelen “döl buğdayı”nı korumak için yeni bir proje yapıldı.

Projenin sahibi Artvinli, enerji alanında üst düzey bürokrat olan Arif Ataman,  Çiçek nenenin torunları olarak döl buğdayını korumaya kararlı olduklarını belirterek, “1. Dünya Savaşı’nda gönüllülerden oluşan Milis kuvvetlerimizi doyuran ekmeklerin yapıldığı döl buğdayı, ata tohumu projemizle bugünün ve geleceğin gıda savaşlarında da kurtuluşumuz olacaktır” dedi.

El değmemiş tohumlar

Artvin döl buğdayının özelliği, baskın genleri sayesinde çevresinde (yaklaşık 1 km’lik bir alan) bulunan tüm tahıl ürünlerini maksimum iki yıl içerisinde tamamen kendisine dönüştürmesi.

Artvin halkı için gün geçtikçe önemli bir gelir kapısı haline gelen döl buğdayı için yerel tohum dernekleri coğrafı işaret başvurusunda bulunmuştu. Buğdayın bu yıl Türk Patent Enstitüsü tarafından tescillenmesi bekleniyor. Yerel kaynaklar, döl buğdayının üretimi için taleplerin her geçen yıl arttığını belirtirken, Artvin halkının 100 yılı aşkın süredir kayıtlara geçen nadide türün hakettiği yeri almasından memnun olduğu belirtiliyor.

Artvin, ata tohumu deposu gibi

Türkiye’nin ata tohum yetiştiriciliğinde Artvin’in lider ve örnek şehir olmasını istediklerini de belirten Ataman, özetle şunları kaydetti:

Artvin’de ata tohumu sıkıntısı yok, aksine bolca ata tohumu var. Çünkü tarım Artvin’de ticari maksatla değil; daha çok ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yapılıyor. Yani el değmemiş, genetiği ile hiç oynanmamış tohumlar hala Artvin’de bulunuyor. Aslında Artvin’de ata tohum üzerine mikro ölçekli projelerle ata tohuma ilgi çekilmiş durumda, gayet de başarılı münferit yerel çalışma örnekleri görmekteyiz. Halkımız da bu konuya ilgi gösteriyor.

Ancak şu an bu projeler gönüllük esasına dayalı yürütülüyor. Ata tohumu yetiştiriciliği ve bu tohumların önemi, henüz Artvin ekonomisine büyük güç sağlama aşamasında değil. Biz yürüteceğimiz projeler ile bu tohumların Artvin ekonomisine katkısını hedefliyoruz. Bunu gönüllülükten öteye götürerek destek ve teşviklere sistemli şekilde gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Geniş ölçekli projeler ile kıyıda köşede kalmış ata tohumlarımızı da ortaya çıkarmak istiyoruz. Çünkü bu tohumların korunmasının ötesinde çoğaltılması ve halka gelir sağlaması da gerekiyor.”

Döl tohumundan üretilen hamur yüzde 90 oranında su kaldırıyor ve diğer hamurlarda olmayan hoş bir aromaya sahip. Artvin’de döl tohumu gibi 12 yerel ata tohumu bulunuyor: Kecel, Krik, Dört Sırt, Kındır, Kara Buğday, Ağ Buğday, Dika, Rus Buğdayı, Cumhuriyet Buğdayı ve Sarı Buğday.  Ayrıca Peygamber arpası ve Kecel arpası da ata tohumlarından üretiliyor.

‘Finansman ve teşvik sağlanmalı’

Ataman, söz konusu tohumların çok kıymetli olduğunu ve bunu Artvin halkına anlatmak gerektiğinin de altını çizdi:

“Ata tohumlarından nasıl gelir elde edebilirler, bu tohumların korunması için neler yapılabilir, bu konuda Artvin halkına bilgi vermek ile ihtiyaç olan destek, finansman ve teşvikin sağlanması bu projenin en önemli ayağı. Bu maksatla; tarım müdürlükleri, yerel yönetimler, kooperatifler ve STK’lar ile birlikte iş birliği içerisinde proje geliştirmeyi hedefliyorum. Ziraat mühendislerinin ve tarım müdürlüklerinin yönlendirmeleriyle bilimin ışığında doğru tarım yöntemleri konusunda halkın bilinçlendirmesi kesinlikle olmalı.”

Ata tohumları

Yerel veya ata tohumu olarak da bilinen atalık tohum, atalarımızın geçmişte kullandığı ve hiçbir işlem görmeden yıllar önce olduğu gibi kalan doğal tohumlara verilen ad.

Anadolu‘da yüzyıllardır kullanılan ve genetiği değiştirilmemiş bu tohumlardan üretilen ürünlerden alınan yeni tohumlar bir sonraki yılın ekiminde kullanılabiliyor.

Türkiye’de çok sayıda bölgede, ata tohumlarını korumak ve çoğaltmak için projeler gerçekleştiriliyor.