Ana Sayfa Blog Sayfa 480

Twitter: Türkiye’de seçim öncesi muhalif dört hesap ve 409 tweeti sansürledik

14 Mayıs seçimlerine bir gün kala Twitter‘ın Türkiye‘den bazı hesaplara erişim engeli getirmesi, kullanıcılar ile sosyal medya platformunun icra başkanı Elon Musk arasında “sansür” tartışmalarına yol açtı.

Twitter Global Government Affairs (Twitter’ın Küresel Hükümet İşleri) hesabından yapılan açıklamada sosyal medya uygulamasının, Türkiye’de bazı içeriklere mahkeme kararı uyarınca ve platformun Türkiye’de faaliyetlerine devam edebilmesi amacıyla erişiminin engellendiği belirtildi. Erişime engellenen içeriklerin neler olduğuna dair ise bilgi verilmedi.

Sayfadan Türkçe ve İngilizce olarak yapılan açıklamada, “Twitter’a iletilen erişim engellenmesine yönelik mahkeme kararları uyarınca ve Twitter’ın Türkiye’de kullanıma açık kalmasını sağlamak amacıyla, Türkiye’de bazı içeriklerin erişimine engelleme getirdik. Politikalarımız çerçevesinde ilgili hesap sahiplerini bu işlemler hakkında bilgilendirdik. Engellenen içerikler dünyanın geri kalanında erişilir olmaya devam edecektir.” ifadeleri yer aldı.

‘Beynin yerinde mi Yglesias?’

Twitter’ın bu kararını eleştiren ABD‘li gazeteci yazar Matthew Yglesias, Elon Musk’ı etiketleyerek “Türk hükümeti seçimlerden hemen önce Twitter’dan muhaliflerini sansürlemesini istedi ve @elonmusk buna uydu” diye yazdı.

Bu paylaşıma yanıt veren Musk ise, “Senin beynin yerinde mi Yglesias? Twitter’ın tümüyle kapatılması ya da bazı tweetlere erişimin sınırlandırılması seçeneklerinden hangisini istiyorsunuz?” ifadelerini kullandı.

13 Mayıs’taki erişim engeli kararına gelen tepkiler sonrası Twitter’ın sahibi Elon Musk, “Türkiye’deki hükümetin bize gönderdiği şeyi yayımlayabilirdik. Yapacağız” demişti.

4 hesap ve 409 tweete erişim engeli

Twitter, konuya ilişkin bugün (15 Mayıs) ayrıntılı bir açıklama yaptı ve engelleme işlemleriyle ilgili verilen mahkeme kararları ile düzenleyici kurum yazışmalarının bir kopyasını yayımladı.

Twitter’ın Türkiye politikasına ilişkin bir bilgilendirme paylaşımı yapan yetkililer, seçimlerin yapıldığı hafta boyunca Türkiye Hükümeti ile müzakere halinde olduklarını ifade ederek şunlar kaydedildi:

“Bize Twitter’ın mevcut mahkeme kararlarının tamamına uymayan tek sosyal medya kuruluşu olduğunu belirttiler. Bu tür birkaç uyarıdan sonra, Twitter’a yönelik bant daraltılması konusunda son bir tehdit olduğuna inandığımız bir uyarı aldık ve bu nedenle Twitter’ı hafta sonunda yapılan seçim süresince kullanılabilir durumda tutmak için 4 hesaba ve 409 Tweete erişim engelleme işlemi uyguladık.”

‘Başka yasal yol yoktu’

İfade özgürlüğüne ilişkin endişelerin yetkililere iletildiğine yer veren açıklamada, “Tüm taleplerde yaptığımız gibi burada da mahkeme kararlarına itiraz etmeye devam edeceğiz, ancak oy verme işleminin hemen öncesinde başvurulabilecek başka bir yasal yol yoktu” denildi.

Şu ana kadar erişim kısıtlaması getirilen içerik ile ilgili Twitter aleyhine beş mahkeme kararı düzenlendiğini bildiren yetkililer, “Biz bunlardan dört tanesine itiraz ettik. İtirazlarımızdan biri reddedilirken, diğer üç mahkeme kararı halen ilgili mahkemeler tarafından incelenmektedir. Beşinci mahkeme kararına yarın itiraz edeceğiz” diye belirtti.

Paylaşımda, erişim engelleme işlemleriyle ilgili verilen mahkeme kararlarının ve düzenleyici kurum yazışmalarının kopyalarına da yer verildi.

[Seçim Günlüğü] Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunlukta, peki bu ikinci turu nasıl etkileyecek?

14 Mayıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri’nde resmi olmayan sonuçlara göre Cumhur İttifakı 322 milletvekiliyle Meclis’te çoğunluğu sağladı. AKP 267, MHP 50, YRP 5 milletvekili çıkardı. TBMM, Parlamenter Sistem’de kanun yapma yetkisini elinde bulunduruyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ise Cumhurbaşkanı da doğrudan Anayasa’dan aldığı yetkiye dayanarak kanun hükmünde kararname yayımlayabiliyor. Peki cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa siyasi sistem kilitlenir mi? Bu ihtimal seçmen davranışını etkiler mi? Millet İttifakı’nın Kılıçdaroğlu için oy istemesi zorlaşır mı?

BBC Türkçe’den Günce Akpamuk‘un aktardığına göre; Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emre Erdoğan, meclis çoğunluğunun ve cumhurbaşkanının farklı ittifaklardan olması durumunda büyük bir siyasi çıkmaz yaşanmayacağını söylüyor:

“Normal bir Parlamenter Sistem değil bu. Öyle olsa çok zor olurdu. Bunu gördük daha önce. Parlamenter Sistem’de cumhurbaşkanıyla başbakan ayrı partilerden olunca kavga çıkıyor, hep öyle oldu. Ama şimdi Parlamento’nun gücü sınırlı.”

Prof. Dr. Emre Erdoğan şu anki sistemin cumhurbaşkanına aşırı yetki veren bir sistem olduğunu belirterek ekliyor:

“Bakanları cumhurbaşkanı doğrudan seçiyor, güvensizlik oyu yok. Bazı yasaları engelleyebiliyor, kanun hükmünde kararnameyle önüne geçmek mümkün. Bütçeyi reddedebilir ama uzatılır. Yani ABD’deki gibi bir kitlenme olmuyor. Dolayısıyla parlamentonun ne kadar engelleyebileceğinden emin değilim. Yani parlamento olmadan da bu ülke yönetilebiliyor, zaten amaç bu”.

Emre Erdoğan, bu durumda çok sembolik krizler çıkabileceğini, kritik bazı konularda ters yöne kararlar alınabileceğini belirtiyor. “Meclis içindeki partilerin de ayrılacağını var sayıyorum. Bu kez 360’a yaklaşabilir Cumhur İttifakı. Bazı değişiklikleri zorlayabilir. Ama Anayasal tasarı ‘Bu iş cumhurbaşkanında biter’ diyor” ifadelerini kullanıyor.

Oğan’ın tabanı Kılıçdaroğlu’na yönelir mi?

Siyaset bilimci Prof. Ali Çarkoğlu ise Sinan Oğan‘ın ya da Recep Tayyip Erdoğan‘ın seçmenlerinden ciddi bir grubun Kılıçdaroğlu’na yönelmesini beklemiyor.

“Sinan Oğan’ın seçmenleri, isteseler kaybedeceği dünden belli olan bir adaya oy vermek yerine Kılıçdaroğlu’na oy verirdi zaten. İkinci turda hem o oyları alıp hem de kendi seçmenlerini tutması lazım Kılıçdaroğlu’nun” diyen Çarkoğlu, Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimalinin düşük olduğu görüşünde.

Çarkoğlu, sonuçların açıklanmasının ardından CHP’lilerin pek çoğunun ikinci turda oy kullanmayı düşünmediğini söylemeye başladığını vurguluyor ve ekliyor:

“Abartı bir beklenti temelinde oluşan büyük bir hayal kırıklığı var. Pek çok kişi ilk turda Kılıçdaroğlu’nun alacağına inanmıştı. Ancak memleket gerçeğini yeniden düşünmek gerekiyor”.

Emre Erdoğan ise Sinan Oğan’ın seçmenlerinin kim olduğunun çok iyi bilinmediğini, bu konuda yapılmış çok büyük bir çalışma olmadığını belirtiyor.

“İdeolojik olarak, yaş olarak, siyasetin sağında mı solunda mı, kentte mi yaşıyor köyde mi bunların hiçbiri bilinmiyor. Burası bir boşluk. Muharrem İnce hakkında biraz daha fikrimiz vardı en azından” diyen Erdoğan, yine de bir takım varsayımların yapılabileceğini söylüyor.

Kendisi milliyetçi olduğu için milliyetçi seçmenin, ATA İttifakı‘nın parçası olduğu için göçmen karşıtı kesimin ve Kürt meselesinde onunla benzer düşünenlerin Oğan’a oy vermiş olabileceğini belirten Erdoğan, bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci turda bir adım önde olabileceği kanısında.

Ancak Oğan’ın koalisyonlardan biriyle görüşüp anlaşsa bile bunun, seçmenlerini de oraya getireceği anlamına gelmediğini, bu seçmenlerle bir ilişki kurmuş olmadığını ekliyor:

“Bir kısmı geleneksel milliyetçi seçmen olabilir. Bir kısmının da reaksiyoner seçmen olma olasılığı çok yüksek. Çünkü onlar Muharrem İnce’deydi ve o çekilince, Oğan bu kesimi çekmiş olabilir. Kirli siyasetten bıkmış, yorulmuş daha çok İnce’de gördüğümüz seçmenler kaymış olabilir. MDP, HDP, AKP ya da CHP kendi seçmenlerini bir yere yönlendirebilir. Ama Sinan Oğan’ın gittiği yere beş puan götürme garantisi yok”.

Emre Erdoğan, milliyetçi, Suriyeli ve Kürt karşıtı tabanın karşılığının aslında biraz Cumhur İttifakı olduğu ifade ediyor ancak bu tabanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşıt olup Oğan’a oy verenler olduğunu belirtiyor. Millet İttifakı’nın ise HDP’den ötürü Oğan seçmenlerini çekmesinin biraz daha zor olabileceğini ekliyor.

“Açıkça HDP’yle ilişkileri sonlandırmasını istiyor. İlişki yok denilebilir, ama buna kimseyi ikna edemezler. İlişkiyi kestim diyebilirler ki bu da anti-HDP söylemine tahammül etmeyi gerektirir. Bir de cumhurbaşkanlığı yardımcılığı gibi bir talep var. Bu Kürt karşıtı bir unsuru kabineye sokmak demek. Bu Kürt oylarını kaçırabilir. Kürtler sandığa gitmezse zaten seçim biter”.

İkinci tur kampanyaları nasıl olacak?

Çarkoğlu, muhalefetin seçim sürecinde “inandırıcılığı olmayan bir kampanya yürüttüğünü ve ikinci turda bunun değişmesinin beklenebileceğini ancak seçim sonucunun doğru okunması gerektiğini” söylüyor:

“Masanın dağılması ve tekrar birleşmesi insanların kolay kolay sindirebilecekleri ufak sorunlar değil. Bunlar samimiyet olmadığı fikrini veriyor. İnanmış olsa insanlar hem İYİ Parti’nin oyu yüksek olurdu hem de Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy yukarı çıkardı”.

“Millet İttifakı’nın esas gündemi demokrasi ve Kuvvetlendirilmiş Parlamenter Sistem’di. Masa bozulduktan sonra bu unutuldu. Ekonomi politikası ekiplerini, adalet bakanını ortaya koymadılar. Karşı tarafta Erdoğan ve bakanları var. Onları görüyor halk. Bunlar yapılmış olsa daha farklı olurmuş gibi geliyor.

“Kendi tabanı olmayan seçmene karşı hiç başarılı olamadılar. Bu kadar sürede yapılmayanların önümüzdeki 15 gün içerisinde yapılması daha zor görünüyor. Millet İttifakı’nın kampanya yürüteceği kesin ancak aynı heyecan olacak mı emin değilim.

“İttifak’ın birlik içerisinde devamını sağlamak da güç olabilir. Bunu bir başarı olarak paketlemek çok zor olacaktır. Bunu başarı olarak niteleseniz seçim akşamı balkon konuşmasını sizin yapmış olmanız lazımdı. Ama gerçekler var, 3-4 puan arkadayken de yapılamazdı.”

Oyların etkisi ve umutsuzluk

Emre Erdoğan ise “Millet İttifakı’nda gözle görülür bir bezginlik ve yorgunluk var. Bu seçmeni yine oraya götürebilecek bir enerji ve umudun geri gelmesi gerekli” diyor ve ekliyor:

“Herkes yüzde 49,5’u konuşuyor, 50’ye çok yakın. Bu Millet İttifakı seçmeninde bir kaçışa yol açabilir. Katılma oranı zaten yüzde 87, yani 90’ların üzerine çıkmadı. Dolayısıyla burada seçmeni harekete geçirmek gerekecek.

“Umut olduğunu, oy vermenin anlamlı olduğunu göstermek gerekecek. Umutsuzluk salgın gibidir. Umutsuzluk yayılır. ‘Oyumun bir etkisi olmayacak’ denilebilir. ‘Oyumun etkisi olabilir’i göstermek gerekiyor.

“Başkanlık Sistemi’nde kazanılacak şey çok büyük. Bunun gösterilmesi gerek. Parlamento’nun kaybedilmesi çok önemli değil. Ama son anda hangi enstrümanları üretebilecekler, hangi yollara başvuracaklar kolay değil. Hazır planların olması gerekiyor.”

Akkuyu nükleer santrali Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşındı: İnsanlığa karşı suç işleniyor

Mersin‘in Gülnar ilçesinde inşası devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) yıkıcı bir deprem beklenen bir fay hattına yakın olması ve santrali soğutmada kullanılacak olan Akdeniz‘in suyunun iklim krizi nedeniyle soğutamayacak kadar ısınmış olması nedeniyle barındırdığı risklerden ötürü Uluslararası Ceza Mahkemesine şikayet edildi.

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal tarafından açılan davanın sanıkları arasında Akkuyu NGS projesinin başladığı 2009 yılından bu yana Enerji Bakanı olarak görev yapan isimlerin (Hilmi Güler, Taner Yıldız, Berat Albayrak, Fatih Dönmez) yanı sıra Akkuyu ve Rosatom yönetim kurulu üyeleri yer alıyor.

Dava dosyasında, Akkuyu NGS’nin büyük bir deprem beklenen bir fay hattı üzerinde bulunmasının yanı sıra iklim değişikliğinin Akdeniz’in deniz suyu sıcaklığı üzerindeki etkisi nedeniyle santrale yeterli soğutma sağlanaması riski nedeniyle Akdeniz ve Ortadoğu‘nun sınıraşan kirlilik ve nükleer facia riskine maruz bırakıldığına yer veriliyor.

‣ ‘İskenderun körfezindeki bir depremle Akkuyu Çernobil’e dönüşebilir’

‘Her an 7’den büyük, yıkıcı bir deprem olabilir’

Akkuyu NGS’ye karşı daha önce açılan tüm davalarda bilimsel delillerle santralin, her an 7’den büyük yıkıcı bir deprem beklenen aktif bir fay hattının üzerinde olduğu ispat edilmişti.

Atal tarafından yapılan basın açıklamasına göre, TürkiyeAvrupa Deprem Tehlikesi ve Risk Tesislerinin (EFEHR) yayımladığı deprem tehlike analizlerinde Avrupa’da deprem açısından en riskli ülke olarak belirlenmişti. 2001 yılında ise Çukurova Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümü, Akkuyu’nun da üzerinde olduğu Kuzey Anadolu Ecemiş fay hattında her 10 bin yılda bir 7’den büyük yıkıcı deprem olduğunu, son 17 bin yıldır ise yıkıcı deprem olmadığını ve her an olabileceğini ortaya koymuştu.

Dava dosyasında, inşaat başladıktan sonra ise karstik boşluklar olan zeminin üzerine inşa edilen betonun, henüz üzerine 56 bin ton nükleer reaktör ağırlığı binmeden 2018 Temmuz ayında çöktüğü ve santral temelinde çatlak oluştuğu hatırlatılarak “Türkiye nükleer facianın ayak seslerini duydu” ifadelerine yer verildi.

‣ Deprem bölgesinde bir de Akkuyu NGS tehdidi: Faaliyete geçmemiş olması bir şans

Akdeniz, iklim krizi tehdidi altında

Akkuyu’nun depremselliğinin üstüne, iklim değişikliği nedeniyle Akdeniz’in nükleer reaktörleri soğutamayacak kadar ısınması eklendi.

Av. İsmail Hakkı Atal, nükleer santrallerin çalışması için deniz suyu sıcaklığının 28°C’yi geçmemesi gerektiğini belirterek, Akkuyu NGS’nin gezegende ortalama deniz suyu sıcaklığının ortalama karasal sıcaklıktan daha yüksek olan tek nükleer sahası olduğunu ifade etti. Meteroloji Genel Müdürlüğü ölçüm istasyonu, 2022 yılının Ağustos ayında Akdeniz’de deniz suyu sıcaklığının 30,5°C olarak ölçüldüğünü bildirdi.

Bilim insanlarına göre Doğu Akdeniz, iklim değişikliğinin etkilerinden orantısız bir şekilde etkileniyor ve dünya ortalamasından iki kat daha hızlı ısınıyor.

Geçen yıl yaşanan ve Avrupa’yı aylar boyunca etkisi altına alan sıcak  dalgaları nedeniyle Fransa‘da nükleer reaktörlerin soğutulması için çekilen soğutma sularının sıcaklığı 28°C’nin üzerine çıkmış ve nükleer kaza tehlikesinden ötürü reaktörler kapatılmıştı.

‣ Akkuyu NGS’yi bekleyen yeni tehlike: Rosatom, MOX yakıtı kullanmaya başladı
‣ 27 Nisan’daki ‘açılış’ için nükleer yakıt geliyor: Uzmanlardan Akkuyu NGS için uyarı yağıyor

‘Elektriği 10 kat pahalıya alıp 10 kat pahalıya satmak için’

Atal, Akkuyu NGS’nin elektrik fiyatları üzerindeki etkine de değinerek “Elektriği 10 kat pahalı fiyata Rusya nükleerinden satın almak için ‘gözleri kör, kulakları sağır olmuş’ Enerji Bakanları ile 10 katı fiyata satmak için gözleri dönmüş Rosatom ve Akkuyu NGS yönetim kurulu, hukuken geçerli üretim lisansı ve hukuken geçerli ÇED raporu olmayan Akkuyu Gecekondusunu inşa etmeye devam ettiler” ifadelerine yer verdi.

Açıklamada, zemin betonu çatlamadan üç yıl önce Akkuyu Nükleer A.Ş. Kamu Diplomasi Müdürü Faruk Uzel‘in, “zemin kotunun bir metre altında taban suyunu izole edip kesemeyen mühendislik bilginizle, Akkuyu’da deniz kıyısında ve deniz seviyesinden 12 metre düşük kotta güvenli nükleer santral yapamazsınız” diyerek Rosatom şirketinin yeterli teknik kapasitesinin olmadığını belirtip istifa ettiği hatırlatıldı.

‣ Akkuyu’ya nükleer yakıt hangi yolla, nasıl getirilecek, kim denetleyecek?
‣ Siyasal bekayı nükleer yakıtla ateşlemeyi ummak

‘Görünüşte yargılama yapan mahkemeler gerekçesiz ret kararı verdi’

Atal, Akkuyu NGS aleyhinde açılan tüm davaların Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının ele geçirdiği mahkemeler tarafından “görünüşte” ve “şekli” yargılamalar yaptığını belirtti.

Bu davaların Anayasa, kanunlar ve uluslararası sözleşmeler uygulanmaksızın reddedildiğini ifade eden Atal, “Hatta o kadar ki; mahkemelerin tamamı kararlarına yazacak ret gerekçesi bulamayarak gerekçesiz ret kararı verdi” diye ekledi.

‣ Ekoloji savunucuları uyarıyor: Çernobil ve Fukuşima’da yaşananlar Akkuyu’da tekrarlanmasın
‣ Akkuyu’da güvenlik nasıl sağlanacak?

‘Tüm Akdeniz ve Ortadoğu sınıraşan kirlilik tehdidi altında’

Av. Atal, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Bugün çalıştırıldığı takdirde ‘sınıraşan kirlilik’ yaratıp, tüm Akdeniz’i ve Ortadoğu’yu nükleer faciaya uğratacak olan Akkuyu nükleer santraline uluslararası hukukun müdahale etmesi gerekmektedir. ‘Kör parmağın gözüne’ yapılmak istenilen Akkuyu nükleer santral projesi neden olacağı ölüm, göç ve sivil halkın fiziksel sağlığındaki oluşturacağı hasarlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü 7’inci Maddenin a, b, d, k fıkralarını ihlal etmektedir. Akkuyu nükleer santralinin inşa edilmesi ve çalıştırılmasının insanlığa karşı suç olarak yargılanabilmesi için; a) ya suç failleri Roma statüsünü tanıyan ülke yurttaşları olmalı, ya da b) suç Roma Statüsünü tanıyan ülke topraklarında meydana gelmelidir.”

Açıklamada, insanlığa karşı suçlu olarak şikayet edilen, 2009’dan bu yana görev yapan Enerji Bakanları ile Akkuyu ve Rosatom yönetim kurulu üyelerinin neden olduğu/olacağı nükleer facia sürecinin sınıraşan kirlilik yaratacağı ve Roma Statüsünü tanıyan ülkeler olan Ürdün, Tunus, İspanya, Fransa, Yunanistan, Karadağ, Güney Kıbrıs Rum kesimi söz konusu kirlilikten etkileneceği için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisi doğduğu kaydedildi.

Haberin İngilizcesi için tıklayınız.

‣ Çevre savunucularından siyasi partilere net mesaj: Nükleeri kapatacağız demeyene oy yok
‣ Ege’nin çevre aktivistlerinden Akkuyu’dan geri adım çağrısı: Toplum, derin endişe içerisinde

[Seçim Günlüğü] Yurt dışında oy verme işlemi 20 Mayıs’ta başlıyor

14 Mayıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri‘nde cumhurbaşkanı adaylarının yüzde 50’inin üzerinde oy alamamış olması nedeniyle ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı Seçimi için yurt dışı oylaması 20 Mayıs’ta başlayacak.

24 Mayıs’a kadar 73 ülkede 156 temsilcilikte oy kullanılabilecek. Gümrük kapılarında ise 28 Mayıs saat 17.00’a kadar oy verilebilecek.

Seçmenler, aynı seçmen bilgi kağıdı ile ilk seçimde oy verdikleri sandık alanlarında oylarını kullanacak.

Türkiye’de ise 28 Mayıs’ta sandık başına gidecek seçmenler, aynı seçmen bilgi kağıdı ile ilk seçimde oy verdikleri sandık alanlarında oylarını kullanacak.

Barış Pehlivan ‘MİT davası’ndan tekrar cezaevine giriyor

Libya’da yaşamını yitirdikten sonra Manisa’da toprağa verilen MİT görevlisinin cenazesiyle ilgili haber nedeniyle üç yıl dokuz  ay hapis cezasına çarptırılan gazeteci Barış Pehlivan yeniden cezaevine girecek.

Pehlivan, 6 Mart 2020’de tutuklanmış; tutuklu yargılandığı altı ay üç günün sonunda 9 Eylül 2020’de denetimli serbestlik kapsamında tahliye edilmişti.

Yeniden cezaevine gireceğini Twitter’dan duyuran Pehlivan, gerekçe olarak Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner’in ismini kodlayarak Cumhuriyet’te kaleme aldığı yazıya açılan davayı gösterdi.

“Hiç kuşkum yok ki SS kitabının intikamı alınıyor” diyen Pehlivan şunları yazdı:

“Şu cümleyi yine kurmak zorundayım: Cezaevine giriyorum.

Bu sabah kapım çalındı. İstanbul Anadolu 4. İnfaz Hâkimliği’nin bir kararı tebliğ edildi. Özetle…

Bilen bilir, 15 Şubat 2022 tarihinde denetimli serbestlik tedbiriyle cezaevinden çıkmıştım. Oradaki risklerden biri, denetimli serbestlik süresi boyunca hakkımda dava açılmamasıydı. Kanun, geçtim ceza almayı hakkımda dava açılmasını bile tekrar cezaevine girmemle beni tehdit ediyordu.

Elbette ki, yazılarımdan ve açıklamalarımdan dolayı bu süre boyunca hakkımda birçok dava açıldı. 19 yıldır olduğu gibi, hayatımın önemli bir bölümünü adliyede geçirmek durumunda kaldım. Ancak bu davalar görmezden gelindi, yargı benim için “cezaevi hakkını” kullanmadı. Ta ki…

‘SS’ kitabımızı yazdıktan sonra…

30 Mart 2023 tarihinde açılan bir dava gerekçe gösterildi ve açık cezaevine teslim olmam gerektiğine karar verildi. Yargıtay Üyesi Ömer Faruk Aydıner’in ismini kodlayarak Cumhuriyet’te kaleme aldığım köşeye dair açılan bu dava, 19 Nisan 2023’te verilen kararla cezaevine girmeme gerekçe gösterildi.

Hiç kuşkum yok ki ‘SS’ kitabının intikamı alınıyor.

Avukatlarım ‘açık cezaevine girip, Covid-19 izni nedeniyle birkaç saat içinde çıkacağımı’ söylüyor. Çarşamba günü gidip teslim olacağım.

Özetle, AKP döneminde çok kısa süreliğine de olsa dördüncü kez cezaevi yüzü göreceğim.

Sahi, neyi seçtiğimizin herkes farkında mı?”

Ne olmuştu?

Libya’da öldürülen MİT personelinin cenazesiyle ilgili haber nedeniyle o dönem Odatv Haber Müdürü olan Barış Terkoğlu ile muhabir Hülya Kılınç evlerinden sabaha karşı gözaltına alınıp 4 Mart’ta tutuklanmış;  Odatv’ye erişim engeli getirilmişti.

Barış Terkoğlu gözaltında: Gerekçe ‘MİT şehidi’

Aynı soruşturma çerçevesinde ifadeye çağırılan dönemin OdaTV  Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da 6 Mart’ta tutuklandı.  Yine aynı soruşturma çerçevesinde tutuklanmaları talep edilen Yeni Yaşam gazetesi genel yayın yönetmeni Ferhat Çelik ile yazı işleri müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ise önce adli kontrol şartıyla mahkemece serbest bırakıldı; itiraz üzerine 8 Mart’ta tutuklandılar.

Odatv’nin Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da tutuklandı
Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç yeniden tutuklanarak cezaevine gönderildi

24 Haziran’da görülen ilk duruşmada İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi Terkoğlu,   Çelik ve Keser’i adli kontrol şartıyla tahliye etse de Pehlivan,  Kılınç,  Ağırel ve  Ekinci’nin  tutukluluk hali devam etti.

9 Eylül’deki ikinci duruşmada, Aydın Keser, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Eren Ekinci, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik ve Murat Ağırel,”Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama” (TCK 329) suçlamasından beraat etti.

Aydın Keser, Ferhat Çelik ve Murat Ağırel MİT Kanunu’nu ihlal ettikleri gerekçesiyle 4 yıl 8 ay 7 gün, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç ise 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Tutuklu yargılanan üç gazeteci 9 Eylül’de tahliye edildi.

MİT davasında tutuklu gazeteciler Pehlivan, Kılınç ve Ağırel’e hem ceza hem tahliye
Pehlivan, Ağırel ve Kılınç serbest bırakıldı

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, 28 Ocak 2022’de gazetecilere verilen cezayı onadı.

[Seçim Günlüğü] Kılıçdaroğlu Onursal Adıgüzel’i görevden aldı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri sürecini yönetemediği gerekçesiyle CHP Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’i görevden aldı.

Adıgüzel, Twitter’dan konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Kamuoyunda oluşan olumsuz kanaat nedeniyle, seçim akşamı sistemlerimiz çalışmasına ve hiçbir teknik aksaklık yaşanmamasına rağmen, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecine zarar vermemek adına 2018 yılından bu yana sürdürdüğüm görevimden ayrılıyorum” ifadelerini kullandı.

CHP seçim akşamı, (14 Mayıs) vatandaşların bilgilenebileceği bir sonuç ekranı paylaşımında bulunmadığı için yoğun bir şekilde eleştirilmiş, Adıgüzel ise eleştirilere şöyle yanıt vermişti:

“Cumhuriyet Halk Partisi olarak herkesin erişimine açık bir seçim sonuç ekranı yayınlamayı hiçbir zaman taahhüt etmedik. Bizim birincil önceliğimiz tüm sandıklardan doğru sonucu almak ve ihtilaflı durumlar olması halinde de bunlara hızlıca hukuki itiraz süreçlerini başlatabilmektir.”

Aynı seçimlerde Yüksek Seçim Kurulu’nun sonuçları da paylaşılmamış, vatandaşlar sonuçları televizyon kanallarında yayın yapan birkaç gazeteciye gönderilen bilgi mesajları aracılığıyla öğrenebilmişti. Anadolu Ajansı sonuç verilerini Cumhur İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan‘ın oy oranlarını yüksek oranda açmış ve bu oranlar uzunca bir süre güncellenmemişti. ANKA‘nın verilerinde ise ilk aşamada güncellemeler oldukça yavaş seyretmişti. Vatandaşlar cumhurbaşkanını seçmek için gittikleri sandık sonuçlarından haberdar olabilmek için saatlerce televizyon izlemek ve sosyal medyada yapılan paylaşımları taramak zorunda kalmıştı. Bir kesim vatandaş ise desteklediği cumhurbaşkanı adaylarının partilerinin genel merkezleri önünde beklemek zorunda kalmıştı.

[Seçim Günlüğü] İstanbul Sözleşmesi ve 6284’e karşı olan Yeniden Refah Partisi’nin beş vekili artık Meclis’te

14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri’nin resmi olmayan sonuçlarına göre; Yeniden Refah Partisi (YRP) meclise beş milletvekilini gönderdi.

Oy sayısı 1.5 milyonu geçen YRP 2018’de kurulmuştu. Partinin lideri Fatih Erbakan, seçim tarihinin netleşmesinin hemen ardından yaptığı açıklamalarda, 2018’de kurulan Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur ve Millet dahil olmak üzere hiçbir ittifaka katılmadan seçimlere tek başına gireceğini söylemişti. Ancak bu açıklamadan günler sonra partinin Cumhur İttifakı‘na katıldığı duyuruldu.

Erbakan, Konya‘dan bir, Kocaeli‘den bir, İstanbul’dan da üç vekil çıkardıklarını açıkladı.

‣[Seçim Günlüğü] Meclis’e giren HÜDA-PAR’ın ‘devleti’nde sadece kadın, çocuk ve LGBTİ+’lar dışında kalanlar özgür 

Erbakan: Üç kulaklı, beş gözlü yaratıklar doğmasına yol açabilir

Fatih Erbakan pandemi döneminde aşı karşıtı açıklamalarıyla dikkat çekmişti:

“Aşı olmadım. Olmayı da düşünmüyorum. mRNA demek insanın hücre çekirdeğine girmek demektir. O insanların yarı insan yarı maymun çocuklar doğurmasına sebep olabilirsiniz. Üç kulaklı, beş gözlü yaratıklar doğmasına yol açabilir.”

Yeniden Refah Partisi: 6284 art niyetli bir kanun

Erbakan ayrıca İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yaptığı açıklamada da “Manevi tahribatı önlemek, sağlıklı toplumun sigortası olan aile müessesesini korumak, devletin en öncelikli görevlerindendir. Bunun için de devletimizin İstanbul Sözleşmesi’nin altında bulunan imzasını acilen geri çekmesi gereklidir” demişti.

Yeniden Refah Partisi’ne göre 6284 “art niyetli bir kanun”. İşte partinin 6284’e bakış açısı:

“Şiddete uğradığını iddia eden kadın bu iddiasını ispatlamakla mükellef değil, sadece beyanı yeterli. Ancak sonrasında aynı kadın şikayetimden vazgeçiyorum dediğinde bu beyanı ise geçerli değil, konu kamu davasına dönüşüyor ve kocanın evden uzaklaştırması devam ediyor. Yani koca evden uzaklaştırılacağı zaman, yuva yıkılacağı zaman kadının beyanı makbul, fakat koca tekrardan eve dönüp aile birlikteliği yeniden sağlanacağı zaman kadının beyanı makbul değil. Bu nasıl bir çelişkidir? Bu kanun yuvalar yıkılsın diye mi çıkarılmıştır ?”

Yeniden Refah Partisi “erkeği”, “evden uzaklaştırılan birey/baba/koca” olarak tanımladığı ve İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin kaleme alınan politika metninde İstanbul Sözleşmesi’ne dair ise şunlara yer veriyor:

“İstanbul Sözleşmesi’nin içine gizlenmiş gerçek tehlikelerin farkında değiliz. Her şeyden önce İstanbul Sözleşmesi’nin kadını, fakir, ikincil, güçsüz ve aciz gösterirken erkeği güçlü, zengin ve zalim göstermektedir. Asıl cinsiyetçi bakış açısı işte budur. Bize göre iki tür insan vardır. İyi insan ve kötü insan. Kötü insanın kadın yahut erkek olmasının ne önemi vardır? Tek amacımız iyi insanları kötü insanlardan muhafaza etmek ve kötü insanı ıslah etmek olmalıdır.”

Erbakan ayrıca şunları söylemişti:

“İstatistikler açık bir şekilde ortadadır; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun öncesinde 2011 yılında ülkemizde 121 kadın erkekler tarafından öldürülmüş iken, bu sözleşme ve uzantısı kanunlar çıktıktan sonra; 2015-2016 yıllarında bu sayı 300’lere çıkmış, 2019 yılında ise kadın cinayetleri maalesef ki 2011 yılına göre tam dört kat artarak 474’e yükselmiştir. Bu gerçek de açık bir şekilde gösteriyor ki; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadınları korumuyor, aksine maruz kaldıkları şiddetin artmasına sebep oluyor. Bu durumun derhal düzeltilmesi gerekmektedir.”

Fatih Erbakan kimdir?

Yeniden Refah Partisi’nin internet sitesinde yer alan özgeçmişinde Fatih Erbakan’ın, 1 Ocak 1979 tarihinde doğduğu ve Milli Görüş Lideri Prof Dr. Necmettin Erbakan’ın 3. çocuğu olduğu belirtiliyor. Özgeçmiş şöyle:

“Muhammed Ali Fatih Erbakan, ortaokul eğitimini Ankara Merkez İmam Hatip Ortaokulu’nda tamamlamıştır.

Lise eğitimini ise Ankara Ayrancı Lisesi’nde tamamlamıştır. Daha sonra Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünü üstün başarıyla bitirmiştir.

Yüksek lisans için İngiltere’ye gitmiş fakat annesi merhume Nermin Erbakan’ın vefatı dolayısıyla dönmek zorunda kalmış ve lisans eğitimini aldığı Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.

Aynı üniversitede Yönetim ve Organizasyon dalında doktora eğitimini alarak, DR. ünvanı almıştır.

Milli Gençlik Vakfı, Anadolu Gençlik Derneği, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi’nin özellikle gençlik çalışmalarında aktif görevler almıştır.

Fatih Erbakan, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatı sonrası, adına kurduğu Prof. Dr. Necmettin Erbakan Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanlığını yürütmektedir.

23 Kasım 2018 Cuma günü 99 Kurucular Kurulu üyesi ile birlikte Yeniden Refah Partisi’ni kurmuştur.

İyi derecede İngilizce bilen Dr. Fatih Erbakan, evli ve iki çocuk babasıdır.”

Mocha Kasırgası Myanmar’a ulaşırken milyonlarca mülteci yıkıma karşı hazırlanıyor

Bengal Körfezi‘ndeki şiddetli bir siklonik fırtına, pazar günü karaya ulaşarak Myanmar‘ın batısına iniş yaptı ve ülkenin bazı bölgelerine ve dünyanın en savunmasız topluluklarından bazılarının yaşadığı komşu ülke Bangladeş‘e tehlikeli bir fırtına dalgası, şiddetli rüzgarlar ve şiddetli yağmurlar getirdi.

Yıllardır bölgede etkili olan en şiddetli fırtınalardan biri olan Mocha Kasırgası öncesi yetkililer ve yardım grupları günler süren hazırlıklar yaptı. Pazar günü erken saatlerde, dünya üzerinde oluşabilecek en güçlü torpik siklonlardan biri olan Kategori 5 gücüne ulaşan Mocha Kasırgası, saatte 280 kilometre hızla zirveye ulaştıktan sonra zayıflayarak güçlü bir Kategori 4 fırtınası olarak karaya indi.

Sosyal medyada yayımlanan videolar, Myanmar’ın kuzeyindeki Sittwe kentini basan sellerin yanı sıra ağaçların dallarını koparan ve bir iletişim kulesini deviren güçlü rüzgarları gözler önüne serdi.

Fotoğraf: Jibon Ahmed / Reuters

‘Yaklaşık 1 milyon mülteci savunmasız durumda’

Birleşmiş Milletler Myanmar’da 2 milyon kişinin rüzgar, yağmur ve olası sel nedeniyle risk altında olduğu konusunda uyardı. BM göç dairesi, Bangladeş’te, kıyı boyunca Cox’s Bazar bölgesinde yaşayan 1 milyona yakın mültecinin özellikle savunmasız durumda olduğunu söyledi.

The Washington Post‘un aktardığına göre, Uluslararası Göç Örgütü‘nün (IOM) Bangladeş’teki misyon şefi Abdusattor Esoev pazar günü yaptığı açıklamada, “Bu toplulukların kasırgadan güçlü bir darbe alması muhtemel” dedi.

Bölgede yaşayan mültecilerin çoğu, 2017’de Myanmar ordusu tarafından yürütülen kanlı etnik temizlik kampanyasından kaçan etnik Rohingyalardan oluşuyor. 

‘Bin ila bin 200 ev yıkıldı’

Pazar günü Myanmar’da beş kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. Ancak fırtına nedeniyle bazı erken hasar ve ölümlere ilişkin bildirimlere rağmen bazı yardım kuruluşları ve meteorologlar, bölgenin en kötü yıkımdan kıl payı kurtulduğunu tahmin ediyor. 

Pazar günü Hindistan Meteoroloji Dairesi, kasırganın “zayıfladığını” ve öğleden sonra “aşırı şiddetli siklonik fırtına“dan “çok şiddetli siklonik fırtınaya” dönüşeceğini açıkladı.

Bangladeş Meteoroloji Departmanından Nazmul Haque, yerel saatle akşam 6’da kasırganın çoğunlukla Bangladeş kıyılarından geçtiğini bildirdi.

Associated Press’in aktardığına göre, Dakka‘daki Bangladeş Meteoroloji Departmanı müdürü Azizur Rahman gazetecilere verdiği demeçte, “Bangladeş’imizdeki risk seviyesi büyük ölçüde azaldı” diye konuştu.

Bangladeş’in St. Martin Adası‘ndaki yerel yetkili Mozibur Rahman, fırtınanın bazı evlerde hasara yol açtığını söyledi. Rahman, “Burada bin ila bin 200 ev hasar gördü. Birçok ekolojik kulübenin çatısı uçtu ve ağaçların çoğu devrildi” diye belirtti.

‘Körfezdeki bilinen en güçlü siklonlardan biri’

Yine de, hızı saatte 280 kilometreye ulaşan güçlü rüzgarlarla Mocha, 1982’den bu yana kaydedilen uydu verileri arasında Bengal Körfezi’nde meydana gelen en güçlü siklonlar arasında yer alıyor ve muhtemelen bölgede kaydedilenler arasında en güçlü siklon olma özelliği taşıyor.

Uzmanlar, iklim krizinin tüm dünyada tropikal siklonları daha yoğun hale getirdiğine dikkati çekiyor.

Tarihsel olarak, Mocha Kasırgası’na benzer fırtınalar yüzlerce, binlerce veya daha fazla insanın ölümüne neden oldu. 2008 yılında Myanmar’ı vuran Nargis Kasırgası yaklaşık 85 bin kişiyi öldürmüş, çok daha fazla insanı ise yerinden etmişti.

‘Bir felaketi daha kaldıramazlar’

Yetkililer, Mocha’ya karşı yapılan hazırlıklar kapsamında Bangladeş ve Myanmar’da yüzbinlerce insanın tahliye edildiğini aktardı. Myanmar’ın fırtınadan en çok etkilenmesi beklenen dört bölgesinde yaklaşık 6 milyon insan, halihazırda insani yardımlara muhtaç durumdaki topluluklardı.

Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından yapılan açıklamada, Myanmar’ın Rakhine eyaleti ve komşu bölgelerde bir ay boyunca 400 binden fazla insanın ihtiyaçlarını karşılayacak gıdanın hazır edildiği belirtildi.

WFP’nin Myanmar’dan sorumlu müdür yardımcısı Sheela Matthew, etkilenen bölgelerin “çatışma, yoksulluk ve zayıf toplum direncinin yükü altında” olduğunu ifade ederek “Bir felaketi daha kaldıramazlar” dedi.

[Seçim Günlüğü] Kılıçdaroğlu: Ümitsizliğe kapılmayın, buradayım!

Millet İttifakı‘nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir adayın yeterli oy oranına ulaşamaması nedeniyle seçimlerin ikinci tura kaldığının açıklanmasının ardından açıklamalarda bulundu.

Sosyal medya platformu Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda Kılıçdaroğlu, halkı ümitsizliğe kapılmamaya çağırarak şunları kaydetti:

“Sevgili Halkım, dünden bu yana aralıksız çalışıyoruz. Sakın ola ki bir ümitsizliğe kapılmayın. Ben dik duracağım. Olan bitene dair net tespitlerimi size anlatacağım. Sonrasında da ayağa kalkıp hep birlikte bu seçimi alacağız. Her şeyin sonunda, sadece milletimizin dediği olacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi lideri, ardından “Buradayız. Sonuna kadar mücadele.” başlıklı bir video paylaşımı yaparak “Buradayım be buradayım. Siz de buradasınız. Vallahi de billahi de sonuna kadar mücadele edeceğim. Buradayım” ifadelerini kullandı.

‣ Kılıçdaroğlu: Milletimiz ikinci tur diyorsa başımızın üstüne
‣ CHP: İkinci tur kesinleşti, mutlaka kazanacağız

[Seçim Günlüğü] Meclis’e giren HÜDA-PAR’ın ‘devleti’nde sadece kadın, çocuk ve LGBTİ+’lar dışında kalanlar özgür

14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilleri Seçimleri’nde resmi olmayan sonuçlara göre; Hür Dava Partisi‘nin (HÜDA-PAR) aday gösterdiği üç milletvekili TBMM’ye AKP listelerinden girdi.

HÜDA-PAR, Cumhur İttifakı’nı desteklediğini açıkladığından bu yana kadın ve LGBTİ+ haklarına karşı kısıtlayıcı ve nefret barındıran söylemleriyle ön plana çıkmıştı. Hizbullah‘ın devamı olmakla suçlanan partinin “bekar kadınları sahiplendirme” yönündeki açıklamaları oldukça büyük tepki toplamıştı.

“Devlet” hayali ve tanımlamasıyla kendi görüşünden olanlar için adil bir yaşam talebini dile getiren HÜDA-PAR bu devletin içerisinde kadınlara ve LGBTİ+’lara yer vermemeyi, onları sapkın ilan etmeyi, birlikteliklere zina gözüyle bakmayı ve suç olarak nitelendirmeyi ve dolayısıyla olabildiğince özgürlük alanını kısıtlamayı amaçlıyor.

Açıklanan mevcut sonuçlara göre; Faruk Dinç, Zekeriya Yapıcıoğlu ve Şehzade Demir Meclis’e girdi. İşte Meclis’e üç vekilini sokan HÜDA-PAR’ın ötekileştirici, özgürlük karşıtı, LGBTİ+’ları yok sayan ve kadın hak ve özgürlüğünü geriletmeye odaklı politikaları:

HÜDA-PAR’a göre insan fıtratı
  • Hakaret, iftira, şiddete başvurma, ırkçılık, ayrımcılık, toplumun kutsal değerlerini aşağılama ve insan fıtratına aykırı fiillerin savunulması, düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemez ve himaye edilemez. Bunun yanında insan aklını geçici bir süreyle de olsa dumura uğratan, tatil eden alkol ile mücadele edilmesini, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin yasaklanmasını; eşik altı mesajlar yoluyla insanları farkına varmadan etkileyen, ahlaksızlığı tabii bir şeymiş gibi gösteren yayın ve çalışmaların önlenmesini de akıl emniyetinin sağlanması ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması olarak görüyoruz.
  • İnsan fıtratına ve yaratılışa aykırı sapık inançlar dışında herkes kendi dininde ve dininin gerektirdiği ibadetleri yapmakta serbest olmalıdır. Bu hürriyet, anayasa ve yasalarla garanti altına alınmalıdır. [14 Mayıs seçimlerine gelen süreçte iktidar tarafından eşcinsellik sürekli ‘sapkınlık’ olarak ifade edildi.]
ÇOCUKLAra dini eğitim talebi
  • Devlet, dinleri şekillendirme salahiyetini kendinde görmemeli, cumhuriyetin ilk yıllarında bu amaçla teşkil edilmiş Diyanet İşleri Başkanlığı özerkleştirilmelidir.
  • Çocukların dini eğitimi, velilerinin istediği şekilde verilmelidir. Hiçbir çocuğa ebeveyninin istemediği bir din eğitimi verilemez. Hiçbir ebeveynin, çocuğuna dini eğitim verme hakkı da engellenemez.
  • Varisleri olmayan veya bulunamayan kişilerin bıraktığı miras, devlet hazinesine değil fakirlere bırakılmalı veya sadece fakir gençlerin evlendirilmesi, yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi ve yetimlerin bakımı gibi alanlarda kullanılmak üzere oluşturulacak bir fona devredilmelidir.
 HÜDA-PAR’dan yasaklar…
  • Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Aile toplumun nüvesi, devamının garantisidir. Sağlıklı bir toplum ancak ve ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Bu nedenle aile kurumunun korunması ve aile kurmanın teşvik edilmesi devletin vazifelerindendir.
  • Aile bir erkek ve bir kadının evlenmesi ile kurulur. Bazı ülkelerde vuku bulan eşcinsel sapık ilişkililerle aile kurulmaz. Buna aile denemez. Aile kurumunun kutsallığını ortadan kaldıran bu tür sapık ilişkiler toplum ve devlet tarafından meşru kabul edilemez.
  • Seküler bakış açısına göre: “Yapılan iş veya hareketin hukuken doğru olması yeterlidir; ahlaken yanlış veya din tarafından haram kılınmış olmasının bir önemi yoktur.”
  • Zinanın; toplumumuzun kahir ekseriyeti tarafından haram ve büyük bir ahlaksızlık olarak kabul edildiği, toplumu ifsad ederek ahlakını bozduğu, neslin karışmasına sebebiyet verdiği, huzur ve barış ortamını bozduğu kesin bir gerçektir. Bu nedenle toplumun ve neslin selameti için seküler anlayışın dayatmalarının sonucu suç olmaktan çıkarılan zina, yeniden suç olarak tanımlanmalıdır. Çünkü zinanın yasaklanması kişinin nesil emniyetini korumaya yönelik bir insan hakkıdır.
Kadınlara biçilen hayat şartları
  • Diğer taraftan nesli ifsat ettiği için tüm insanlığı tehdit eden cinsel sapıklıkların yasaklanması ve suç kapsamına alınması da bütün toplumu ilgilendiren bir insan hakkı olarak bu kapsamdadır.
  • Kadınların çalışma şartları cinsiyetlerinin gereklerine uygun hale getirilmelidir. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar istihdam edilmelidir.
  • Çalışmak isteyen kadınların inançlarının gereği olan kılık ve kıyafetleri nedeniyle çalışmalarına engel olunmamalıdır. Eşi olmayan (eşi ölmüş veya boşanmış) dul kadınlar ile eşi çalışamayacak durumda (engelli, tutuklu, hükümlü veya kayıp) olan kadınlardan çalışmak istemeyenlerin nafakaları devlet tarafından karşılanmalıdır. Sosyal güvencesi bulunmayan dul ve yetimlerin infak, ibate ve iaşeleri devletçe karşılanmalıdır. On beş yaşından küçük çocukların zorla çalıştırılması yasaklanmalıdır. Ailesinde çalışacak hiç kimse olmadığı için çalışmak zorunda kalan çocukların eğitim masrafları devlet tarafından karşılanmak suretiyle eğitime devam etmeleri sağlanmalı, ayrıca ailelerine asgari ücret tutarında yardım yapılmalıdır.
  • İslam iktisat nizamının getirilmesi gerekmektedir.
Daha önce de çocuk evlilikleriyle gündem olmuştu
  • Evlilik çağına gelmiş insanlar için evlenmek de zaruri ihtiyaçlardandır. Bu nedenle maddi imkânsızlıklar nedeniyle evlenemeyenlere imkân sağlanmalıdır. [Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “çocuk evlilikleri” tartışması hakkında, “Şimdi bazıları 20 yaşındadır ama hâlâ çocuktur, bazıları 15 yaşındadır ama olgundur” ifadelerini kullanmıştı.]
  • Eğitim sisteminin, bugünün ve yarının anlaşılması için İslamî değerleri ve Müslümanların kabul görmüş tarihi tecrübeleri doğrultusunda düzenlenmesi, sadece bilgi devreden ezberci değil, insan yetiştiren, talim eden, terbiye eden bir anlayışla ele alınması gerekliliği üzerinde durulmalıdır.
  • Kur’an-ı Kerim, Arapça, hadis, ilmihal ve siyer dersleri ilköğretim birinci sınıftan itibaren ders olarak okutulmalıdır. Bu konuda ehil kurum ve kuruluşların desteklerinden istifade edilmelidir. Bu alanda çalışma yapan sivil kuruluşların önündeki engeller kaldırılmalıdır. Camilerin eğitimdeki fonksiyonundan azami derecede istifade edilmelidir. Özel eğitim ve öğretim kurumlarının açılması serbest olmalıdır.
  • Din ve edebiyat alanında şaheserler bırakmış olan âlimlerimizin hayatlarına ve eserlerine ders kitaplarında yer verilmelidir.
  • Zorunlu karma eğitimden vazgeçilmeli, isteyen aileler çocuklarını yüksek öğrenim dâhil eğitimin her kademesinde erkek veya kız okullarında okutabilmelidir.
  • Yükseköğretim öğrencilerinin ihtiyaçları dikkate alınarak yeteri kadar kız-erkek ve evli yurtları oluşturulmalıdır.
  • Halkın çoğunluğunun Müslüman olduğu göz önünde bulundurularak helal gıda ve helal kesime dair düzenlemeler yapılmalıdır.
  • İnsanın ilk öğretmeni ailesidir, toplumu yetiştiren kadındır.
  • Devlet aile kurumunu koruyan tedbirler almalıdır.
  • Gayr-ı meşru yollardan meydana gelmiş nesil, toplum için felakettir. Örfümüze, değerlerimize ve kültürümüze uymayan batı tipi yaşam tarzının ürünü olan evlilik dışı ilişkiler, nesil emniyetini tehdit eden davranışlardır.
HÜDA-PAR çocukları sınıflandırdı: Onlardan değilse sorun
  • Nesebi belli olmayan, anne-baba şefkatinden yoksun, dağılmış aile yapılarında büyüyen çocuklar, devlet için de toplum için de sorun olacaktır.
  • Merhametten, şefkatten yoksun bencil ve ferdiyetçi bir toplumun ortaya çıkmasına sebep olan evlilik dışı ilişkilerin önüne geçilmelidir.
  • Sorun yaşayıp boşanma seviyesine gelmiş eşler arasında sulhu sağlamak için arabuluculuk yapacak sivil toplum kuruluşlarına veya şahıslara imkân verilmelidir. Bu girişimler devletçe teşvik edilerek boşanma oranı düşürülmeli, toplumun aile yapısı korunmalıdır.
  • Kadının, çalışarak aile bütçesine katkıda bulunurken çocuklarını ve ailesini ihmal etmemesi için, çalışma hayatında gerekli yasal düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılmalıdır.
  • Kadınlarla ilgili düzenlemeler yapılırken inanç ve toplumsal değerler göz önünde tutulmalıdır. Kadının fıtratına uygun işlerde istihdamına dikkat edilmelidir.
  • Genelevler kapatılmalı ve fuhşu önleyecek önlemler hızla alınmalıdır.
  • Gençlerin ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkileyen müstehcen ve pornografik yayınlar konusunda caydırıcı tedbirler alınmalı, bu hususlarla ilgili denetimler sıklaştırılarak medyanın eğitici yönde sorumluluk alması sağlanmalıdır.
hüda-par’dan KÜltür, sanat ve turizm için dilekler
  • Kültürel ve ahlaki yozlaşma, inanç düşmanlığı, şiddet ve müstehcenlik unsurlarının ön plana çıkarılması ile mücadele edilmelidir.
    Değerlerimize ve ahlaka aykırı olmayan kültür ve sanat etkinlikleri teşvik edilmelidir.
  • Turizm geliri uğruna ahlaksızlığın yaygınlaşmasına ve fuhşa izin verilmemeli, toplumun genel ahlakının korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Daha çok inanç turizmine yatırım yapılmalıdır.