EkolojiEnerjiManşet

27 Nisan’daki ‘açılış’ için nükleer yakıt geliyor: Uzmanlardan Akkuyu NGS için uyarı yağıyor

0

Almanya bu ay son üç nükleer reaktörünü kapatarak ülkedeki nükleer enerji üretimi açısından nükleer çağını sona erdirmeyi planlarken, Türkiye’de Akkuyu Nükleer Santrali‘ni seçim propagandasında kullanmak üzere 14 Mayıs’tan önce açmak isteyen AKP hükümeti, bu seçenek hayata geçmeyince, henüz inşaat aşamasında olan santral için nükleer yakıtın 27 Nisan’da Türkiye‘ye getirileceğini duyurdu.

Enerji Bakanı Fatih Dönmez 29 Mart’ta Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Akkuyu’da sona yaklaşıyoruz. 27 Nisan’da ilk nükleer yakıt tesisimize geliyor. Böylece Akkuyu nükleer tesis statüsü kazanacak” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Meclis grup toplantısından aynı haberi duyurarak “Akkuyu’daki nükleer güç santralimize 27 Nisan’da yakıt yükleyerek resmen nükleer tesis statüsü kazandıracağız” diye konuştu.

Bugün de Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Akkuyu NGS’nin “açılış tarihi” olarak duyurdukları 27 Nisan’da, santrale ilk nükleer yakıtı aktarmayı da planladıklarını söyledi.

Peskov, törende Rusya’nın “gereken düzeyde” temsil edileceğini de belirtti. İnşaatı halen sürmesine rağmen 27 Nisan’da gerçekleştirilecek açılış töreni esnasında santrale ilk nükleer yakıtın aktarılması da planlanıyor.

Demircan: Nükleer yakıtın Türkiye’ye girmesi büyük tehlike

Evrensel‘e konuşan Yeşil Gazete nükleer editörü ve Nükleersiz.org Koordinatörü Dr. Pınar Demircan büyük deprem beklenen bir bölgeye nükleer yakıt getirilmesinin tehlikelerine dikkat çekti:

Maraş-Hatay bölgesinde deprem riski devam ederken nükleer yakıtın ülke sınırları içine girmesi, hiç olmadığı kadar tehdit arz edecektir. Nükleer santrali yine yakmalı bir yöntemle enerji üretebilen bir termik santralden farklı kılan şey;  kullanılan yakıtın ham maddesinin uranyum olmasıdır. Uranyum maddesinin sarı pasta haline getirilmesi ve yakıtın üretim tesislerinde hazırlanıp yakıt çubuklarına dondurulmasından sonra bu yakıt çubuklarının nükleer santrale sevkiyatının ardından operasyon sürecine geçilebilmektedir. ”

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu‘nun nükleer santrallerin 400 kilometre mesafeden bile büyük depremlerden etkilendiğini kabul ettiğini hatırlatan Demircan,  Akkuyu NGS’nin depremsellik risklerinin ise 25 km mesafedeki Ecemiş fayı gibi yakın bölge içi faylara dair yürütülen incelemelerle sınırlı bulunduğu deprem uzmanlarınca ifade ediliyor. Öte yandan ilgili saha parametreleri raporunda bu bilginin “güvenlik” gerekçesiyle paylaşılmadığı belirtiliyor. Oysa Namrun fayı, Kıbrıs dalma batma çukuru ya da kör fayları gibi faylar da riskin bir diğer boyutunu teşkil etmektedir” diye konuştu.

Santralin sadece depremin kendisinden değil, ardından oluşabilecek tsunamiden de etkileneceğini belirten Dr. Demircan, “Depremle beraber oluşabilecek tsunaminin soğutma suyu sisteminin arızalanmasına neden olduğu Fukuşima örneğiyle anlaşılmıştır. Ancak soğutma suyu siteminin arızalanması gerek sistemsel gerekse soğutma suyunun alındığı denizde birikintilerin müsilaj olması gibi nedenlerle de ihtimal dahilindedir ve bu vakalar da büyük felaketleri meydana getirebilir” dedi.

Atıklar ne olacak? 

Demircan, oluşacak atığın da büyük sorun olduğunu belirtti:

“Benzer şekilde nükleer santralin yakıt çubuklarının kullanılmasından sonra atık haline gelmesi de yakıt çevriminin bir parçasıdır. Dolayısıyla nükleer santralin yakıtının santralin dışındaki sevkiyat süreçleri ile  kullanılmış yakıt çubuklarının soğutulması, atıkların işlenmek üzere Rusya’ya sevkiyatı, sonra da nihai atıkların Türkiye topraklarına geri gönderilmesi için sevkiyatı ile en az yüz bin yıl depolanmasını gerektiren süreçler de  deprem riski kapsamına girmektedir. Daha üç ay önce Ankara Polatlı’da nihai atık deposunun yerinin belirlendiği ve bu alanın bakanlığa tahsis edildiği anımsanırsa atıklar dahil nükleer yakıtın tüm süreçleri nükleer felaket riskini içinde barındırmaktadır. Ülkemizde kurumsal altyapının şeffaflık ve demokratik katılımdan uzak olması da yurttaşların bilgi sahibi olmasını ve önlem almasını zorlaştıracaktır.”

‘Akkuyu düşük profilli bir tesis’

Çernobil ve Fukişima nükleer felaketlerinin etkilerinin halen sürdüğünü ve bunun yüz yıllarca devam ettiğini hatırlatan Dr. Pınar Demircan, “Akkuyu NGS’deki fiziki altyapısal sorunlar, temelin iki defa çatlaması, bunun yanı sıra idari problemler, iş cinayetleri gibi ekoloji-emek süreçlerini kesen sorunlar Akkuyu NGS’nin operasyona başlamadığı durumda dahi standartların altında düşük profilli bir tesis olduğunu ortaya koyarken yüksek riskleri haiz proseslerde yaşanabilecek sorunların boyutlarını tahmin etmek güç değildir” ifadelerini kullandı.

‘Bütün Akdeniz ülkeleri risk altında’

Türkiye gibi demokrasi kapasitesi gittikçe azalan, şeffaf olmayan ülkelerde nükleer tehlikenin meydana geldiği şartlarda hak arama mücadelesinin yürütülmesinde de sorun olacağını aktaran Dr. Pınar Demircan şu uyarıları yaptı:

“Bu gerçeklik de Akkuyu NGS’nin nükleer enerjiyi bir enerji çeşidi olarak görüp savunup benimseyenlerin dahi karşı çıkması gereken bir yatırım olduğunu göstermektedir. Akkuyu NGS’de meydana gelebilecek radyoaktif bir kazanın en başta Akdeniz’i geri dönüşü olmayan büyük bir yıkımla karşı karşıya bırakması söz konusudur ve ekosistemin bu şekilde radyasyona bulanması ekokırım anlamına gelerek bütün Akdeniz ülkelerini ilgilendirmektedir. Bir kaza olmasa dahi yazın en sıcak döneminde 30 derecelere çıkan Akdeniz suyunun sıcaklığının kümülatif olarak yıllar içinde 2 dereceye kadar artması deniz ekosistemini değiştirerek dünya genelindeki diğer örneklerden daha sert bir biçimde balık çeşitliliğinin azalmasına da neden olacaktır. Akkuyu NGS’nin soğutma suyunun 40 derecelerden yukarıda olması nedeniyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nde Akdeniz’e deşarj edilecek soğutma suyu sıcaklığının 35 dereceyi aşmayacağı belirtilen 39. maddede gereken değişiklik de geçen ay yapılmıştır.”

DAÇE: Seçim hamlesini tanımıyoruz

Doğu Akdeniz Çevre Platformu‘nun Change.org’dan açtığı kampanyada da, Türkiye’ye nükleer yakıtın getirilmesi siyasi bir hamle olarak değerlendiriliyor:

Yakıtın gelmesi ile santral çalışmayacak çünkü henüz inşaatı tamamlanmış değil.
Biz her zaman bilimsel verilere dayanarak bu projenin yanlışlığını dile getirmeye devam edeceğiz.”

Tüm Avrupa coğrafyasından beş kat daha fazla aktif fay hattı olan Türkiye’de nükleer santral yapmanın akıl tutulması olduğuna işaret edilen kampanya metninde, Akkuyu NGS, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük milli güvenlik ve halk sağlığı tehdidi olarak değerlendiriliyor.

Uranyum atlası: Nükleer Türkiye’ye büyük zarar verebilir

Uranyum Atlası’nın yeni yayımlanan Türkçe baskısında da nükleer enerji ve uranyum madenciliğinin ciddi ekolojik ve ekonomik sorunlara yol açacağına dikkat çekiliyor.

Atlas’ta da altı çizilen verilere göre, Türkiye’de yenilenebilir enerji maliyetleri nükleer enerji maliyetinin çok altında. Şu anda rüzgâr enerjisinden kilovat saat başına yaklaşık 2 dolar sent, güneş enerjisinden ise 1 ila 1,7 dolar sent maliyetle elektrik üretmek mümkün.

Yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen alım garantisi ise Rus devlet şirketi Rosatom’un Akkuyu’daki nükleer santralın işletmecisi olarak aldığı ücretin (12,35 dolar sent) çok daha altında yer alıyor. Çalışmanın Türkçeleştirilmesine katkı verenlerden Rosa Luxemburg Vakfı Türkiye Kıdemli Danışmanı Dominic Noll, “Türkiye’nin nükleer enerji macerasına atılması, ekonomik açıdan anlaşılmaz ve ekolojik açıdan tamamen anlamsız. Neyse ki Almanya’da bu durum yakında sona erecek, çünkü nükleer enerji onlarca yıldır yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılmasını engelliyor” diyor.

‘Uranyum madenciliğinin riski göz ardı ediliyor’

Türkiye’de uranyum çıkarılabilecek beş bölge bulunuyor. Bunların tamamındaki yataklar ise küçük ölçekli ve uranyum cevheri sadece yüzde 0,04 ila 0,1 arasında uranyum içeriyor. Toplamda çıkarılabilecek uranyum miktarı ise sadece 12.600 ton.

Uranyum’un gölgesinde Kasar: 40 yıldan sonra Geiger cihazı hala alarm veriyor
Kazdağları’nın çilesi bitmiyor: Arıklı’da uranyum madenciliği için sondajlar başladı

Kararlı bir element olmayan ve fisyon ürünü olan uranyum herhangi bir eylem gerekmeksizin bozunduğu için bu durumda ortaya çıkan ürünler ve bunlarla birlikte de radyoaktivitenin büyük bir kısmı da kaya kalıntılarında hapsoluyor. Bu durumda ortaya çıkan alfa, beta veya gama radyasyonu, solunum yetmezliği, kanser, kısırlık, düşük ve deformasyona kadar uzanan sorunlara neden oluyor.

Uranyum Atlasları Türkiye baskısının baş editörü Horst Hamm, “Uranyum madenciliğinin sonuçlarının ne olduğunu gözünüzde canlandırmanız gerekiyor. %0,1 oranında uranyum içeren bir cevherde, çıkarılan her bir ton uranyum geride 999 ton kaya kalıntısı ve radyoaktif çamur miras bırakıyor” diye konuşuyor.

Hamm’a göre, nükleer enerjinin katbekat yüksek maliyetine ve uranyum madenciliğinin radyasyon yayma riskine rağmen Türkiye’nin neden nükleer çağa girmeye can attığını tahmin etmek kolay değil. Bu girişimin neden olduğu muazzam maliyetlerin faturası ise Türk vergi mükelleflerine kesilecek.

Uranyum Atlası’nın Türkçe baskısı Rosa Luxemburg Vakfı, Nükleersiz Gelecek Vakfı, Greenpeace Çevre Vakfı ve Ekosfer tarafından ortaklaşa yayımlandı.

 

 

 

 

More in Ekoloji

You may also like

Comments

Comments are closed.