Ana Sayfa Blog Sayfa 48

İklim krizi ile uyanan tehlike: İstilacı bitkiler

Bazı istilacı bitki türleri, yabancı topraklara yerleşip fırsat kollayan uyuyan ajanlar gibi davranarak, uygun koşullar oluştuğunda hızla yayılabiliyor. Bu türler, uyuyan türler olarak adlandırılıyor ve genellikle bir dış etken tarafından yayılmaları engelleniyor.

The Economist’in aktardığına göre; iklim krizinin bu türlerin yayılmasını tetikleyebileceği konusunda uyarılar var.

Massachusetts Üniversitesi’nden Bethany Bradley ve ekibi, kuzeydoğu Amerika’da yabancı olup henüz istilacı olarak sınıflandırılmamış 1,795 bitki türünü inceledi. Bu türlerden 169’unun, dünyanın diğer bölgelerinde çevreye zarar verdiği tespit edildi. Bu da onların Amerika‘da da benzer bir tehdit oluşturabileceğini gösteriyor.

Yeşil Nokta[İklim Masası] İklim değişikliği, istilacı türlerin yayılışını hızlandırıyor
Yeşil NoktaAkdeniz Bölgesi’nde yeni bir istilacı bitki türü keşfedildi
Yeşil NoktaAraştırma: İstilacı balon balıkları Akdeniz’de 27 ölüm, 143 zehirlenmeye yol açtı

Araştırmada, iklim krizinin bazı uyuyan türleri harekete geçirebileceği belirlendi. Özellikle, Japon mor salkımı gibi türler soğuk kışlardan etkilenirken, kudzu bitkisi gibi türler ise daha fazla yağışa ihtiyaç duyuyor. İklim krizi nedeniyle 2040-2060 yılları arasında 18 uyuyan türün aktif hale gelerek ciddi çevresel ve ekonomik sorunlara yol açabileceği öngörülüyor.

Bradley, bu türlerin yayılmasını önlemek için şimdiden harekete geçilmesi gerektiğini, bugün bu bitkileri ortadan kaldırmanın maliyetli olabileceğini, ancak yarın onları yok etmenin çok daha pahalıya mal olacağını vurguluyor.

İstilacı bitki nedir?

İstilacı bitkiler, doğal olarak bulundukları bölgelerden farklı bir ortama taşındıklarında, hızla yayılıp ekosistemlere zarar veren bitki türleridir. Bu bitkiler genellikle yerel bitki türlerini baskılar, biyolojik çeşitliliği azaltır ve ekosistem dengesini bozarlar. İstilacı bitkiler, doğal düşmanlarının olmadığı ortamlarda hızla yayılır ve yerel bitki türleriyle su, besin ve ışık gibi kaynaklar için rekabete girerler.

 

Bu tür bitkiler, tarım alanlarına, doğal habitatlara ve su kaynaklarına zarar vererek ekonomik kayıplara da neden olabilirler. Örneğin, Japon knotweed, Asya’dan Avrupa ve Kuzey Amerika’ya getirildikten sonra hızlı bir şekilde yayılmış ve birçok bölgede kontrol altına alınması zor bir hale gelmiştir.

 

İstilacı bitkiler, genellikle insan faaliyetleri sonucunda yeni bölgelere taşınır. Küresel ticaret, turizm ve tarım uygulamaları, bu bitkilerin yayılmasına katkıda bulunan ana etkenler arasındadır. İstilacı türlerle mücadele, ekosistem sağlığını korumak ve ekonomik zararları önlemek için önemlidir.

 

Almanlar balkonlarındaki güneş panelleri ile iklim krizine karşı mücadele ediyor

Almanya‘da balkonlara kurulan güneş panelleri sayesinde bireyler hem enerji tasarrufu yapıyor hem de iklim kriziyle mücadeleye katkı sağlıyor. Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgal etmesiyle birlikte elektrik fiyatlarının artması, Almanları daha uygun maliyetli enerji alternatifleri arayışına yöneltti.

Euronews’un aktardığına göre; bu yıl Almanya’nın balkon güneş panelleri kullanımı büyük bir artış gösterdi. Kayıtlar, geçen yılın en güçlü çeyreğine kıyasla yüzde 50’nin üzerinde bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

Yeşil NoktaAlmanya’nın en büyük ısıtıcı firması fosil yakıtı tamamen bıraktı
Yeşil NoktaAlmanya kömürü azalttı, emisyonlar 70 yılın en düşük seviyesine indi
Yeşil NoktaBaşbakan Scholz: Almanya’da nükleer enerji meselesi kapandı

Fotoğraf: obs/EmpowerSource UG

Balkonlara monte edilen güneş paneli satan We.Do.Solar adlı girişimin kurucularından Karolina Attspodina, apartman dairelerinin yenilenebilir enerji kullanımı için ideal bir fırsat sunduğunu belirtiyor. Attspodina, bu yıl satışlarını 2023’e kıyasla yüzde 350 artırmayı hedeflediklerini, güneş panellerinin özellikle Almanya’da büyük talep gördüğünü ekliyor.

Güneş enerjisi derneği SolarPower Europe’a göre, Almanya geçen yıl kişi başına en fazla güneş enerjisi kapasitesi üreten ülkeler arasında ikinci sırada yer alıyor.

Güneş enerjisi savunucuları, hanehalklarında güneş enerjisi kullanımını teşvik eden kuralları değiştirmek üzere politikacıları ikna etmek için yoğun çaba harcamak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Ancak geçen yıl, Bundestag’a bir dilekçe sunularak insanların balkonlarına güneş paneli kurmalarını kolaylaştıracak bir yasa çıkarılması talep edildi. Sonuç olarak çıkarılan yasa ile birlikte, kiracılar balkonlarına güneş paneli yerleştirmek isterse çoğu durumda ev sahipleri bunu engelleyemeyecek.

Almanya’da, güneş enerjisi kullanımını teşvik eden Plan B 2030 gibi gruplar, halkın bu konuya olan ilgisinin politikacılar üzerinde baskı oluşturduğunu söylüyor.

İstanbul’dan Van’a kadar kıyılara eşit ve ücretsiz erişim için eşzamanlı eylemler yapıldı

Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı‘nın (KIYIDA) çağrısıyla yurttaşlar, ülkenin pek çok yerinde özelleştirilerek halkın girişinin engellendiği kıyıların korunması, eşit ve ücretsiz erişimi için bir araya geldi.

Ülkenin dört bir yanında eş zamanlı yapılan eylemlerde “Kıyılar hepimizin ortak yaşam alanıdır” sesi yükseldi.

Yeşil NoktaKıyılar Halkındır İnisiyatifi: Halkın hakkı olanı geri almak için mücadele ediyoruz
Yeşil NoktaYurttaşlar kıyılara sahip çıkıyor: Kıyılar özel mülk değil, hepimizin ortak yaşam alanıdır!
Yeşil NoktaKıyı hareketleri birleşiyor: Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı kuruldu

Yurttaşlar Akçay, Altınoluk, Ayvalık, Bodrum, Burhaniye, Datça, Fethiye, Güzelbahçe, Heybeliada, Küçükkuyu, Van, Dalyan ve Burgazada, Marta Koyu‘nda eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri eylemde Anayasa ve Kıyı Kanunu‘nun uygulanması talebini yeniden dile getirdi. Ortak basın açıklamasıyla her bir kıyıdan dile getirilen ise şu ifadelerdi:

“Kıyıların sadece insanların olmadığını savunuyoruz, deniz ve kara ekosistemlerinin buluşma noktası olan kıyılardaki tüm canlı ve cansız varlıkları koruma ilkemiz, en temel çıkış noktamızı oluşturuyor. Bu nedenle, kıyılar halkındır yerine, kıyılar hepimizin diyoruz.”

Burgazada’dan Van’a kadar uzanan eylemlerde “Kıyılar hepimizin, hepimiz kıyıdayız” pankartları taşındı. Her bir kıyıda ayrıca bölgeye özel sorunlar dile getirildi. Van’da yapılan eylemde, Van Gölü’ne dikkat çekildi:

“Van Gölü kıyı işgallerini durdurun, Van Denizi kirlenmesin, çevre katliamı yapan kum ocaklarını durdurun.”

Heybeliada‘da ise kilometrelerce alanın tel kablolarla çekildiğini, ağaçların kesildiğini, adada kıyıya ulaşım noktalarından biri olan bölgeye söz konusu tel çitlerin yanına bir de kapı koyulduğunu belirten yurttaşlar, o anları şöyle kaydetti:

Ortak basın açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi:

“Bugün yine Türkiye’nin dört bir yanındaki kıyılarda bir arada, hepimiz KIYIDA’yız! 18 Mayıs’ta ilan ettiğimiz kuruluşumuzun ardından, tüm yaz sezonu boyunca hem yerellerimizdeki kıyı ekosistemi tahribatı ve işgallerine karşı mücadelemizi, hem de birleşik mücadelemizle Türkiye kıyı politikalarını etkileme çabamızı sürdürdük. Bugün burada ve Türkiye’nin pek çok yerinde eş zamanlı olarak çok temel hukuki, kamusal, toplumsal talebi dile getirmek için buluştuk: Anayasa ve Kıyı Kanunu’nu Uygula!

 

KIYIDA olarak, kıyı ekosistemlerini korumak ve kıyılara tüm insanların eşit ve ücretsiz olarak erişimini savunmak amacıyla mücadele ediyoruz. Kıyıların sadece insanların olmadığını savunuyoruz, deniz ve kara ekosistemlerinin buluşma noktası olan kıyılardaki tüm canlı ve cansız varlıkları koruma ilkemiz, en temel çıkış noktamızı oluşturuyor. Bu nedenle, kıyılar halkındır yerine, kıyılar hepimizin diyoruz.

 

Yalnızca kıyılar değil; dereler, nehirler, göller, ormanlar da hepimizin. Yakılan ormanlar, maden uğruna yok edilen ağaçlar, iş makinaları tarafından hoyratça kazılan toprak da hepimizin. Her bir yangın milyonlarca, belki milyarlarca canlının yok olmasına neden oluyor. Bu nedenle tüm yaşam alanlarımızı birlikte savunuyoruz.

 

Bununla birlikte, tüm kıyıların ciddi ölçekte işgal altında olması nedeniyle, insanlar olarak denize ve kıyılara ulaşamıyoruz. İşgal diyoruz, çünkü Anayasa’nın 43. maddesi ve Kıyı Kanunu’nun özellikle 5. ve 6. maddeleriyle; kıyıların kullanımında kamu yararının gözetilmesinin zorunlu olduğuna ve herkesin kıyılara serbest şekilde erişmesinin güvence altına alındığına bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Kıyı hareketleri olarak, güvencemizi yasalardan alıyor, kamusal haklarımızı savunuyoruz. Yasalar açık; kıyılar özel mülkleştirmeye konu edilemez, yani ticarileştirilemez ve tamamen özgür bırakılmalıdır.”

 

İktidarın yangın kumarı: Bütçe şişiriliyor ve harcanmıyor; kaybetmeye mahkum

Türkiye günlerdir yangınlarla mücadele ediyor. Eş zamanlı olarak birçok şehirde çıkan yangınlar, alevlere müdahalenin geciktiğiyle ilgili eleştiriler, daha önce çok kez ortaya koyduğumuz üzere yangın öncesinde alınan önlemlerin yetersizliğini yeniden ortaya koydu.

Vrije Universiteit Amsterdam‘dan Ormancılık Politikası Uzmanı Prof. Dr. Erdoğan Atmış ile daha önce bu konuyu gündeme aldığımızda, Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) ormanlar üzerinden bir kumar oynadığını söylemişti. İktidarın bu kumarda kazanma şansının olmadığını, kaybedenin ise yalnızca kendileri değil, bütün halk olacağını belirten Prof. Dr. Atmış, bugünkü tabloyu değerlendirdi:

“İktidar bir kumar oynuyor. Başarılı olursa, ‘başarılı oldum’ diyecek ama başarılı olma şansı da yok. Kaybetmeye mahkum. Ama iktidar kaybedince de bir sorumluluğu yok ortada. Suçlu olduğunu da kabul etmiyor. Olan ormanlarımıza, halka ve geleceğimize oluyor. Bu kafayla bizim orman yangınlarına karşı ciddi bir önlem alma şansımız yok.”

2018’de yaşanan ekonomik krizin ardından kısıtlanan bütçeye işaret eden Prof. Dr. Erdoğan Atmış, bütçesi kısıtlanan kurumlardan birinin de Orman Genel Müdürlüğü olduğunu belirtiyor.

Orman Genel Müdürlüğü’nün 2024’ün ilk yarısında hayata geçirdiği ve yıl sonuna kadar gerçekleştirmeyi planladığı faaliyetleri konu alan 2024 Mali Durum ve Beklentiler Raporu’ndaki veriler ise bu bütçeye dair şunları söylüyor:

 

Helikopter ve Uçak Alımı:

  • Küçük Yangın Tanker Uçağı için planlanan iş, 460 milyon TL
  • Helikopter Su Atma Kovası için planlanan iş, 10 milyon TL
  • Uçuş Takip Sistem Donanımı için planlanan iş, 20 milyon TL
  • Uçuş Takip Sistem Yazılımı için planlanan iş, 10 milyon TL

Ancak herhangi biri için alım gerçekleşmemiş.

 

Kaynak: OGM 2024 Mali Durum ve Beklentiler Raporu
Kaynak: OGM 2024 Mali Durum ve Beklentiler Raporu

‘Bütçeyi şişirdiler’

Prof. Dr. Atmış söz konusu bütçeye ve bu bütçeyle yangınların önlenmesi planına ilişkin şunları aktarıyor:

“Bütçeyi şişirdiler. Bu şişik bütçeyle o konuyla ilgili [yangınları önlemede] ne kadar bilgili olduklarını kendilerince kanıtlamaya çalıştılar. Fakat iki yıl önce verdiğimiz verilerde, sizin de burada yaptığınız çalışmada görüldüğü gibi bu dediği bütçe kalemlerini harcamıyor ki. Yani bütçede duruyor. Ondan sonra harcanmadan geçiyor. Yangına karşı alınacak araç gereç, işçi ve diğer harcamalar çok düşük düzeyde kalıyor. Ciddi bir mücadele yapılmıyor yangına karşı. Üstelik buradaki genel bütçeden değil, Orman Genel Müdürlüğü’nün döner sermaye bütçesinden harcanmaya başlandı. Bir taraftan ağaç kestirecek, satacak, bir taraftan turizme, enerjiye, madene tahsis edecek… Buradan aldığı geliri orman yangınlarıyla mücadelede kullanacak. Tarım ve Orman Bakanlığı ya da Orman Genel Müdürlüğü ‘ormanları yangından koruyayım’ derken diğer konularda ormanları diğer tehditlere açıyor. Daha çok yok ediyor ormanları.”

OGM’nin raporunda da “Helikopter ve Uçak Alımı Projesi” için 500 milyon TL başlangıç ödeneği olduğu belirtiliyor. Ancak henüz herhangi bir alım gerçekleşmemiş. Akdeniz havzasında yer alan bir ülke olarak Türkiye’deki yangınlarla mücadele için ise yazdan önce, yani Temmuz ayından önce zaten yangına karşı önlemle ilişkili faaliyetlerin üst düzeye çıkarılması bekleniyor. Ancak uzmanların bu beklentisine rağmen OGM’nin raporunda, yangınlara karşı mücadelede kamuoyu tarafından en çok dile getirilen uçak ve helikopter projesinde dahi herhangi bir şekilde yılın ilk yarısında faaliyete geçilmediği görülüyor. Ancak yıl sonunda OGM, bu kalem için toplamı 500 milyon TL olan ödeneğin, 300 milyon TL’sinin harcanmış olmasını planlıyor.

[Bir konu/k] OGM’nin orman kumarı: Yangın sayısına göre kazanacak ya da kaybedecekler

‘İktidar birçok konuda olduğu gibi bu işte de başarısız’

Bütçenin şişirildiğini ancak pratikte bunun hayata geçirilmediğini ifade eden Prof. Dr. Atmış, “Alınması gereken ekipmanı, aracı alınması gereken sayıda almadılar. Bütçe fazlası verdiler. Bütçeyi artırdılar kendilerince. Daha önce yedi bin hektar orman yanarken, yılda ortalama 2019’da 2020’de bu rakam bunun üç katına, 2021’de bunun 20 katına çıktı. Ondan sonra üç katından aşağı düşmedi. 15-20 bin hektar civarlarında devam ediyor. Ve biz bunu ne yazık ki daha göreceğiz. Çünkü bu iktidar birçok konuda olduğu gibi bu işte de başarısız“ diyor.

‘Liyakatlılar etkili görevlerde değil’

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı son iki gün içerisinde 72 yangın çıktğını bildirmiş, bunlardan 69’unun ise kontrol altına alındığı belirtmişti. Öte yandan altı aktif yangın olduğunu duyurmuştu.

OGM’nin bu çapta bir yangına veya şu an olduğu gibi eşzamanlı çıkan yangınlarla müdahale edebilecek kapasitesi/hazırlığı olup olmadığını sorduğumuz Ormancılık Politikası Uzmanı Erdoğan Atmış, kurumdaki bozulmalara işaret ediyor:

“Böyle bir hazırlık yok. OGM’nin organizasyon yapısı bozuldu. Liyakatlılar etkili görevlerde değil, alt düzeylerde çalışanlar da uzmanlıklarına göre değerlendirilmiyor. Orman yangınlarıyla mücadelede eskiden mükelleflik vardı. Orman köylerinde belli bir yaştaki insanlar yangın çıkınca anında oraya müdahale etmekle mükelleftiler. Onlar orman yangını konusunda da tecrübeliydiler ve anında müdahale edip etkili de olabiliyorlardı. Sonra 2018’de bunu kaldırdılar. ‘Gönüllülük’ diye bir sistem getirdiler. Bu sistemde 100 bin gönüllü yetiştirdiklerini söylediler ama ciddi bir eğitim falan yok. AKUT gibi ya da sivil toplum kuruluşlarına, belediyelere ait örgütler gibi eğitim veren birimler olsaydı orman yangınlarına karşı burada da etkili olunabilirdi. Kaldı ki sivilleri yangında ön safta değil de -tehlikeli çünkü- arkada lojistik hizmette değerlendirmek gerekiyor.”

‘OGM ya da merkezi yönetim bütün suçları bu yerel yönetimlere atıyor’

Yangınla mücadelede en önemli konulardan birinin de merkezi yönetim ve yerel yönetim arasındaki işbirliği olduğunu belirten Prof. Dr. Atmış, “Yangın çıkan illere baktığınız zaman bunlar genellikle muhalif belediyelerin elindeki iller. 2012 yılında Büyükşehir Yasası değiştikten sonra, belediyeler sadece kent merkezinde değil, aynı zamanda kırsal alanda da yetkili oldu. Ama orman yangınları konusunda hiçbir yetkileri yok çünkü muhalifler. Çünkü birçok yangınla ilgili müdahalede ya da önlemler alınmasında dışlanıyorlar merkez hükümet tarafından. Ya da yangınla ilgili bütçe ve diğer konularda da epey haklarının engellendiğini görüyoruz. Bir çatışma var. Hatta OGM ya da merkezi yönetim bütün suçları bu yerel yönetimlere atıyor” diyor.

‘Yok. Bu önlemler yok: Başarılı olamayız’’

Son olarak Atmış, sadece OGM’nin değil, devletin bütün kurumlarının, yerel yönetimlerin, sivil toplumun hem yangını önlemede, hem de yangına erken müdahalede ya da yangının söndürülmesinde yetkili hale getirilmesinin ve bunun organizasyonunu yapmanın gerekliliğini ifade ederek şunları aktarıyor:

“Ama böyle bir organizasyon yok ortada. Yaptıklarını söyledikleri organizasyon her sene, rutin olarak yapılmış raporlar, planlar ve bunların tarihsel olarak yenilenmesi şeklinde. Ama bu yangınların, yanan alan miktarının artması… Bunların gerçek nedenlerini sorgulayıp bunlara göre gerçek önlemler alınmıyor. Yok. Bu önlemler yok. O nedenle biz başarılı olabilir miyiz sorusunun cevabı; Hayır, başarılı olamayız. Çünkü diğer yandan ormanlardaki etkileşim alanları artıyor; ormanlara insanlar artık yerleşiyor, ormanlarda hizmet görülüyor, madencilik faaliyetleri gibi faaliyetler yapılıyor. Bunların hepsinin iktidar tarafından kolaylaştırılması, miktarın artırılması, orman yangını riskini de artırıyor. Bu bize daha çok orman yangını göreceğimizi, özellikle kuraklık dönemlerinde; Temmuz’un ikinci yarısı ve Ağustos ayında da büyük, mega yangınlar göreceğimizin göstergesi. O zaman buna göre önlem alınması gerekiyor. Ama hayır, alınmıyor.

Bütçe oluşturuyorlar ama o bütçe içerisindeki kalemler bile harcanmıyor. Hatta bu bütçedeki harcama kalemleri, harcanmadığı gibi belli dönemlerde düşürülüyor.

‘Qou vadis’ kent nüfusu?

TÜİK, 2023 için ülke içi göç bilgilerini yayınladı. Göç bilgileri, son yıllardaki iç göçle ilgili daha geniş bir anlamayı sağlayacak bir biçimde, göçün demografik yapısını (cinsiyete göre yaş gruplarını) ve göç nedenleriyle ilgili bilgiyi, nüfusun yapısına ve illere göre ayrıntılandırarak veriyor.

Bu bilgi çok yararlı olmakla birlikte, kır-kent ayrımı gibi bir sınıflandırma olmaksızın verildiği için sonuçları kentler açısından yorumlayabilmek oldukça zor. Ancak TÜİK kent tanımını ve kır-kent ayrımına göre veri toplamayı ve istatistik üretmeyi epeydir bıraktığı için, kentler bakımından, ancak bazı sorunlar üzerinde durabiliriz.

Öncelikle, iç göç hızının oldukça yüksek seyretmekteyken, 2023’te çok daha arttığını görüyoruz. Gerçi “göç nedenleri” ile ilgili bilgiler veriliyor, ancak bu bilgiler kentin ve kırın ve buradaki insanların gerçek durumunu yansıtmak bakımından, oldukça yapay sayılabilecek kalıplara göre sınıflandırılmış. Göçü, etkileyen nedenler bakımından, çok daha genel bazı varsayımlar öne sürebiliriz ve bunlar da zaten, ülkenin içinde bulunduğu durum üzerinde son yıllarda yapılan tartışmalarla açıkça ortaya çıkmış bulunuyor:

Yine de kabaca özetlemeyi deneyelim: Kentlerde, özellikle metropollerde,

  • Ekonomik kriz, enflasyon nedeniyle pazardaki bütün fiyatların şişmesi ve gelirlerin azalması, 
  • Ekonomik kriz nedeniyle üretimin yavaşlaması ve işsizliğin artması,
  • Gelir dağılımının kesin bir biçimde bozulması ve çok büyük gelir ve mülk sahipleriyle düşük gelirli ve mülksüzler arasındaki makasın iyice açılmış olması,
  • Konut ve genel olarak barınma sektöründe, kıtlığın veya dar gelirli sınıflar için erişilebilirlik sınırının yükselmiş olması gibi nedenlerle oluşan krizin, alt gelir gruplarını şiddetle etkilemesi, 
  • Kentlerde üretilmesi gereken kamusal mal ve hizmet altyapılarının, neo-liberal gelişmeler nedeniyle yıkılmış olması, (ya da yoksulları/ yoksullaşanları bir çeşit “sadakaya” mecbur bırakması)
  • Kentlerin ekolojik olarak sağlıksızlaşması ve kirlenmelerin (özellikle hava, katı atık, gürültü, yeşil alanların istilası, vb.) artması
  • Metropol kentlerin güvenlik/ şiddet sorunlarının artması ve 
  • Başta İstanbul ve İzmir olmak üzere, metropollerde afetlerle ilgili hazırlıkların yetersizliği, gelecek güvensizliği,
  • vb.

nüfusun bulunduğu yere tutunamamasına neden oluyor.

İç göç örüntüsü nasıl betimlenebilir? İç göçlerle ilgili genel tablo bize neler söylüyor? 

Öncelikle hızlanmış olan iç göçün kentlerden kıra doğru mu, yoksa kentlerden başka kentlere doğru mu olduğu konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak iç göçün daha çok büyük kentlerden ve metropollerden, daha küçük kentlere doğru olduğu konusunda bir önerme geliştirmek (veya varsayımda bulunmak) sanırım çok yanlış olmaz.

Peki, bunun anlamı nedir? Öncelikle büyük kentlerin/ metropollerin pek çok insanı çekmeye devam etmekle birlikte, bu yerlerden dışarıya doğru göçün de çok güçlü olduğunu görüyoruz. Bunun, metropol belediyeleri için bir sorun yaratabileceğini, ama çok büyük bir sorun olmayabileceğini düşünebiliriz. Ancak göç eden insanlar ya da toplum yaşamı açısından bakarsak, bunun gerçekten önemli ve çözümü çok güç bir sorun olduğunu görürüz. Eğer göç edenlerin büyük çoğunluğu yoksullar ve alt orta sınıflarsa, bu, göç-alan ve veren bütün yerler için, etkin bir program yapabilmek bakımından, ciddi güçlükler oluşturabilir.

Göç, bir anlamda yerleşik olmayan veya başka tür bir yerleşim deseni için arayış içinde olan nüfus durumu demektir. Oysa kamusal yönetimler (özellikle yerel yönetimler) yerleşik bir nüfus için, çok daha kolay tahminler yapabilir ve onların örgütlü beraberliğinden yararlanarak etkinliği artırabilirler. Göç eden nüfusun artması durumunda, kamusal yararın elde edilmesi güçleşmiş veya daha pahalılaşmış demektir.

Göç, hem terk edilen yer için bir maliyet yaratır, hem de yeni gelenlerin yerleşiminin düzenlenmesi bakımından başka bir maliyet yaratır. Bununla birlikte Türkiye’deki iç göç örüntüsüne bakıldığında, çok büyük bir nüfus grubunun (2023 için, yaklaşık 3.5 milyon kişinin), ülke içinde sürekli devinim halinde olduğunu düşünebiliriz.

Geçtiğimiz yıllarda göç edenlerin sayısı bu kadar çok olmasa da, buna yakın bir büyüklükteydi. Bu nüfus, her yıl, ülke içinde bir yerden başka bir yere giderek, kendisi için en elverişli yaşam koşullarını yaratabilecek bir yer bulmaya çalışıyor. Ancak, bunu kolayca bulamadığını, dalgalanmalar gösterse de, sürekli artan bir kitleye ulaşmış olmasından anlayabiliriz. Yerleşim yerlerinin hiç birisi, kendi yerel nüfusuna bile, yeteri kadar yaşanabilir bir çevre sunamıyor. Yerinden memnun olmayan nüfus da, genellikle, vardığı yerde de elverişli bir yaşam çevresi oluşturamıyor.

Göç eden nüfusun iş/ istihdam aradığını ve iş bulacağı yere yerleşeceğini, ya da eğitim olanakları gözlediği veya göreli daha ucuz konut/ ulaşım/ yaşam çevresi sağlayan bir yer aradığını, tatmin edici bir durumu bulduğunda yerleşeceğini varsayarsak, iç göçün sürekli artması, aranan koşullara bir türlü ulaşılamadığını gösteriyor. Diğer bir anlamda durumu, iç göçün artmasını genel olarak, ülke yönetiminin bulunduğu yeri terk etmek zorunda bıraktığı insanların çaresizliğinin, giderek derinleştiği biçiminde de yorumlayabiliriz.

İnsanlar her zaman yer değiştirmek isteyebilir, iş yeri veya iş değiştirebilir, kır-kent arasında yeni dengeler arayabilir veya yeni şanslar yaratabilmek için yeni yer/ çevre seçebilir. Bunun bir toplumsal sağlıklılık olarak okunması gerekir. Ancak TÜİK verileri ne yazık ki ne böyle bir eğilim sergiliyor, ne de toplumun böyle bir ümidi gerçekleştirebildiğini gösteriyor. Ülke tam olarak bir fırtınaya tutulmuş gibi sarsılıyor.

Göç hızının yüksek olması, bir anlamda da, göç edenlerin/ arayış içinde olanların umutlarını yitirmedikleri, kendi iradeleriyle kendilerine uygun bir optimizasyon sağlayabileceklerine inandığı ve bunun canlılığı içinde oldukları biçiminde de yorumlanabilir. Ancak böyle olabilmesi için, bir süre sonra iç göç hızının daha düşük bir düzeyde sabitlenmesi gerekecektir. Ancak son çeyrek yüzyılda, henüz bir sabitlenme olmadı.

Yukarıdaki yorumları karamsar ve negatif bulabilirsiniz. Ancak TÜİK’in kendi sitesinde yayınladığı “iç göç istatistiklerine göz atmak yararlı olabilir. Ancak bu istatistikler, zaman içindeki bir noktanın durumunu anlatıyor. Eğer değişimi de görmek istiyorsanız, “İç Göç İstatistikleri Veri Portalı’na” bakmanızı öneririm. Burada, her il düzeyinde “aldığı göç”, “verdiği göç”, “net göç hızı” ve “net göç” istatistiklerini gösteren haritalara, 2008 ve 2023 yılları arası için düzenli olarak bakılabilir. Böylece iç göç bilgilerini dinamize edebilecek ve daha bütünlüklü bir demografik öyküyle karşılaşacaksınız. Eğer gelecek hafta da, bu konu ilginizi çekmeye devam ederse, bu portaldaki bilgileri yorumlamaya çalışabiliriz.

İzmir’deki yangın sürüyor: ‘Çok geniş bir alanda devam ediyor’

İzmir’in Karşıyaka ilçesinin Yamanlar Karatepe mevkisinde dün akşam saatlerinde (15 Ağustos 21.00) çıkan yangının şiddetli rüzgarın etkisiyle Bayraklı ve Çiğli ilçelerine kadar ulaşmasının ardından, alevler sanayi sitesine ulaştı. NASA’nın “FIRMS” adını verdiği Yangın Bilgilendirme ve Kaynak Yönetimi Sistemi’nin uydu haritasına göre, Karşıyaka’daki yangın an itibariyle yaklaşık 40 kilometrekarelik (4000 hektar) bir alanda etkili olmuş durumda.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Karşıyaka‘da bulunan küçük bir sanayi sitesinde yangının devam ettiğini belirtti.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, herhangi bir can kaybının olmadığının belirtildiği İzmir’deki yangınlarda 16 evin yandığını, 87 evin ve 44 işyerinin de tahliye edildiğini duyurdu.

Başkan Dr. Tugay ise şu ifadeleri dile getirdi:

“Yoğun olarak arkadaşlarımız ona müdahale ediyorlar. Bayraklı’nın Körfez Mahallesi’nde, Doğançay Mahallesi’nde yoğun bir müdahale var. Seyir Tepesi eteklerinde bir bölge. Çiğli’ye kadar uzanmış durumda. Çok geniş bir alanda ne yazık ki devam ediyor. Rüzgar çalışmaları zorlaştırıyor.

Bazı evler ve iş yerleri ne yazık ki yangından etkilendi. Şu ana kadar bize gelen bilgide yaralı ya da bir ölüm vakası yok. İlçe belediyemizin su tankerinin yandığına dair bir bilgimiz var. Yangın devam ediyor ve biz de tüm gücümüzle o bölgedeyiz.

Bir talihsizlik de aynı anda dün gece Kemalpaşa‘da ve Çeşme’de de yangın çıkmıştı. Ona da arkadaşlarımız müdahale ediyor. Hatta Salihli‘de de yangın çıkmıştı; ona da müdahale ediliyor. Birimde olan herkes çağırıldı. Tüm birimlerimizle sahadayız. Tehlikeli olan bölgeler boşaltıldı. Bazı noktalarda durdu ama rüzgar çok şiddetli. Rüzgar, tepeye doğru döndü. Yerleşim yerleri için, şu an ilerleyen bir tehlike yok gibi görünüyor.”

NASA’nın yangın haritasına göre Karşıyaka’daki yangın yaklaşık 40km2’lik bir alanı etkiledi. NASA’nın anlık yangınları gösteren haritası FIRMS üzerinden 18.30 itibarıyla edindiğimiz verilere göre yangın, 40km2’lik alana (4000 hektar) yayıldı:

Harita: NASA FIRMS

Yangına havadan ve karadan müdahale sürüyor.

[Bir konu/k] OGM’nin orman kumarı: Yangın sayısına göre kazanacak ya da kaybedecekler
İzmir’de yangın sürüyor: Alevler Bayraklı ve Çiğli’ye kadar ilerledi

Ne olmuştu?

İzmir’in Karşıyaka ilçesinin Yamanlar Karatepe mevkisinde dün akşam saatlerinde (15 Ağustos 21.00) çıkan yangın, Doğançay ve Sancaklı mahallelerine doğru ilerledi.

Henüz nedeni belirlenemeyen yangın, şiddetli rüzgarın etkisiyle Bayraklı ve Çiğli ilçelerine kadar ulaştı. Doğançay ve Sancaklı mahallelerinin ardından Onur mahallesi de tahliye edildi.

Gece süren yangına, ancak gün aydınlanınca havadan müdahalede bulunuldu.

Doğançay’da alevlerin ulaştığı üç ev, küle döndü. Karşıyaka Belediyesi’nin boşaltılma kararı verilen şantiyesinin yanında bulunan ve 500 hayvanın bulunduğu belirtilen barınak için yurttaşlar seferber oldu. Hayvanları barınaktan kurtarmak için de çalışmalar gerçekleştirildi.

Onur Mahallesi’nin bir kısmı boşaltıldı. Sancaklı Köyü ve Doğançay’da çok sayıda ev hasar gördü. Karşıyaka Seyir Tepesi’nin alt tarafında yer alan Karşıyaka Belediyesi’nin şantiyesi ile özel bir işletmeye bağlı ayrıştırma tesisine yangın ulaştı.

Birçok işyeri yanarken, yoğun kara dumanlar, gökyüzünü kapladı. Sanayi sitesinin bir bölümü boşaltıldı. Veteriner İşleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanlığı ekipleri Karşıyaka ve Bayraklı belediyelerinin barınaklarındaki sokakta yaşayan hayvanlarının tahliyesi yapıldı.

İzmir Valisi Süleyman Elban bölgelerdeki bazı evlerin tahliye edildiğini, saatte 80 kilometreye ulaşan rüzgarın da hava araçlarıyla müdahaleyi zorlaştırdığını söyledi. Elban şu açıklamayı yaptı:

“Bu süreçte;

5 Uçak
6 Helikopter
67 Arazöz
47 Su İkmal Aracı ve Su Tankeri
8 Dozer
12 TOMA
112 Ekipleri
Emniyet Ekipleri
Jandarma Ekipleri
63 Kara Aracı
İtfaiye Ekipleri
69 Yunus Timi
36 Trafik Ekibi
94 Sivil Ekip
1950 Personel
642 Personelimiz

Yangının kontrol altına alınabilmesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Tüm kurumlarımızın desteğiyle yangını kontrol altına almak için yoğun şekilde gayret ediyoruz. Yangından etkilenen İzmirli hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.”

 

Bozcaada’nın ekolojik belgesel festivali 9 Ekim’de başlıyor!

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) 9-13 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. 2021’den bu yanan düzenlenen festivalin, çevre haklarını savunurken git gide daha tehlikeli yollardan geçmekte olan iklim aktivistlerinin hikâyelerine ses olması hedefleniyor. Festivalin bu sene de doğa ve hak savunucularına saygı gereği “Savunanları Savunun” sloganıyla düzenleneceği duyurularak şu çağrıda bulunuldu:

9-13 Ekim tarihleri arasında kimseye randevu vermeyin. Seçkin filmler ve dostça bir atmosfer Bozcaada’da izleyicilerini bekliyor.”

Kaynak: BIFED

Green Film Network (GFN) üyesi olan ve Bozcaada Belediyesi tarafından düzenlenen BIFED; KIA Türkiye (ana sponsor), Demirer Holding (kurucu sponsor), TAKK, Mey Diageo, Avusturya Kültür Forumu, İstanbul Bilgi Üniversitesi gibi kurumların destekleri ve yerel işletmeler ve yerel halkın güçlü dayanışmasıyla düzenleniyor.

BIFED Gökçeada Uluslararası Ekolojik Film Günleri” ise 18-21 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Etkinlik, Bozcaada Belediyesi, Gökçeada Belediyesi ve KIA Türkiye tarafından destekleniyor. BIFED Berlin ve Lübnan gösterimleri de yine bu yıl içinde yapılacak.

Kaynak: BIFED

BIFED’in 11. yıl seçkisi

Her yıl 100’den fazla ülkeden film başvurularının geldiği festivalde, seçimler 700’ü aşkın film arasından yapılıyor.

Ana Yarışma kategorisinde yaklaşık 20, Panorama kategorisinde 10 ve Özel gösterim kategorisinde de 10 kadar film izleyiciyle buluşuyor.

Ayrıca, yine başvurular arasından seçilen 10 film, öğrenci filmlerini desteklemek için ayrı bir kategori olarak düşünülen Gaia Öğrenci Ödülü kapsamında gösteriliyor ve değerlendiriliyor.

Kaynak: BIFED

Festivalde yarışacak filmlerin konuları, iklim felaketlerinden dijital kirliliğe, yerel halk mücadelelerinden yoksulluğa terk edilmiş bölgelere kadar uzanıyor.

BIFED büyük ödülü olan 1500 Euro değerindeki ödül, ülkenin en önemli gravür sanatçılarından Bozcaadalı Fethi Kayaalp adına, ikincilik ödülü ise adanın ilk müzik öğretmenlerinden Madam Melpo adına 1250 Euro olarak, Gaia kategorisinde ise 1000 Euro’luk ödül yalnızca öğrencilerin eserlerine veriliyor.

Kaynak: BIFED

2023 yılından sonra Gaia kategorisindeki ödülün adı, geçen yıl bir trafik kazasında hayatını kaybeden BIFED Naci Güçhan adına veriliyor.

Ancak BIFED’in 11. senesinde yeni bir ödül daha olacağı duyuruldu. 2024 yılından itibaren en iyi belgesel müziği dalında verilecek 1000 Euro değerinde İdil Schneider ödülü de BIFED ödüllerine eklendi.

Bu ödülün belgesellerde çoğunlukla ihmal edilen ses ve müzik konusuna dikkat çekmek için verileceği duyuruldu. Bu ödül kategorisinin jürileri de Alper Maral, Bruno Schneider ve Can Azbazdar’dan oluşuyor.

Kaynak: BIFED

BIFED hakkında

BIFED, on yıldır, dünyanın dört bir yanından gelen yerel belgeselcileri, çevreyi savunanları, öğrencileri, hocaları, çiftçileri, çocukları, sivil toplum kuruluşlarını, çevre bilincine sahip tüm kurum ve kuruluşları ve iklim mücadelesinin tüm taraflarını Bozcaada’da buluşturuyor.

Festivale konum olarak Bozcaada’nın seçilmesinin nedeninin ise bu küçük adaya dikkat çekmek, bilinçlendirmek olduğu belirtiliyor.

Kaynak: BIFED

Çünkü Bozcaada, Kuzey Ege‘nin biyolojik çeşitlilik açısından önemli bir noktasında yer alan, çok ciddi bir turizm baskısı altında kalmış, aynı zamanda önemli bir deniz yaşamı ve biyoçeşitliliğe sahip, küçücük ve çok kültürlü bir geçmişi olan bir ada. Festivalin hedeflerine ilişkin yapılan vurgu ise şöyle:

“BIFED, gezegende yarattığımız tahribat kadar, iyi örnekleri de belgesel aracılığıyla duyurmak, yönetmenleri, kamuoyu ve çevre için mücadele edenleri bir araya getirmek ve yerel ihtiyaçları ilgilendiren önemli konularda izleyicileri tartışmaya dahil etmek amacıyla başladı ve sürüyor. İklim krizinin merkezinde yer alan yerli halklar, tarım, ormanlar, su, göç ve mülteciler, festival seçimimizde odaklandığımız ve önemine yürekten inandığımız konular arasında yer alıyor. Amaçlarımızdan biri de adayı vahşi ve tüketici bir turizm anlayışından uzaklaştırmaya çalışmak.”

Kaynak: BIFED

Festivalde bugüne kadar konuklarla ve yerel halkla birlikte film gösterimleri, etkinlikler, atölye çalışmaları ve çocuk programları gerçekleştirildi. Özellikle eğitim, pestisitsiz tarım, sağlıklı turizmle ilgili konular ön planda yer aldı.

 

İzmir’de yangın sürüyor: Alevler Bayraklı ve Çiğli’ye kadar ilerledi

İzmir’in Karşıyaka ilçesinin Yamanlar Karatepe mevkisinde dün akşam saatlerinde (15 Ağustos 21.00) çıkan yangın, Doğançay ve Sancaklı mahallelerine doğru ilerledi. Henüz nedeni belirlenemeyen yangın, şiddetli rüzgarın etkisiyle Bayraklı ve Çiğli ilçelerine kadar ulaştı. Gece süren yangına, ancak gün aydınlanınca havadan müdahalede bulunuldu. Yangına havadan ve karadan müdahale sürüyor.

Doğançay’da alevlerin ulaştığı üç ev, küle döndü. Karşıyaka Belediyesi’nin boşaltılma kararı verilen şantiyesinin yanında bulunan ve 500 hayvanın bulunduğu belirtilen barınak için yurttaşlar seferber oldu. Hayvanları barınaktan kurtarmak için de çalışmalar sürüyor.

Doğançay ve Sancaklı mahallelerinin ardından Onur mahallesi de tahliye edildi. Yangın bölgedeki Birçok araç ve ev küle döndü.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, yangına ilişkin yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:

“Yangın, dün gece Yamanlar Dağı’nda ormanlık alanın içinde başlamış bir yangın. Orman yangınına müdahale için arkadaşlar gerekeni yapmış. Sabah saatlerinde rüzgarın etkisiyle dağın eteklerinde olan Bayraklı’nın bazı mahallelerine çok yaklaştı. Yangın bazı evlere maalesef etki etti. Çok geniş bir alanda yay şeklinde birçok alanda yangın var. Bir anda rüzgarın etkisiyle yangın sıçradı. Valilik yetkilileri rüzgar nedeniyle havadan müdahalelerin yeterli yapılamadığını belirtti.”

İzmir Valisi Süleyman Elban bölgelerdeki bazı evlerin tahliye edildiğini, saatte 80 kilometreye ulaşan rüzgarın da hava araçlarıyla müdahaleyi zorlaştırdığını söyledi. Elban şu açıklamayı yaptı:

“Karşıyaka ilçesi Yamanlar Mahallesi’nde 13 Ağustos 2024 Salı günü saat 21.43’de başlayan, 14 Ağustos 2024 Çarşamba günü saat 19.15’de kontrol altına alınan ve soğutma çalışmaları devam eden yangın, ani rüzgarın da etkisiyle yaşanan harlama nedeniyle 15.08.2024 tarihi Perşembe günü saat 21.30’da tekrar başlayıp ve devam eden yangına ekiplerimizin müdahalesi havadan ve karadan devam ediyor, yangından etkilenen vatandaşlarımızın ivedi şekilde tahliyesi devam etmektedir.

Bu süreçte;

5 Uçak
6 Helikopter
67 Arazöz
47 Su İkmal Aracı ve Su Tankeri
8 Dozer
12 TOMA
112 Ekipleri
Emniyet Ekipleri
Jandarma Ekipleri
63 Kara Aracı
İtfaiye Ekipleri
69 Yunus Timi
36 Trafik Ekibi
94 Sivil Ekip
1950 Personel
642 Personelimiz

Yangının kontrol altına alınabilmesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Tüm kurumlarımızın desteğiyle yangını kontrol altına almak için yoğun şekilde gayret ediyoruz. Yangından etkilenen İzmirli hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.”

Dr. Cemil Tugay ayrıca “Son durumda Karşıyaka’da bir küçük sanayi sitesi var. Orada devam eden bir yangın var. Yoğun olarak arkadaşlarımız ona müdahale ediyorlar. Bayraklı’nın Körfez mahallesinde, Doğançay mahallesinde yoğun bir müdahale var.  Seyir Tepesi eteklerinde bir bölge var. Çiğli’ye kadar uzanmış durumda. Çok geniş bir alanda ne yazık ki devam ediyor. Rüzgar çalışmaları zorlaştırıyor. Bazı evler ve iş yerleri ne yazık ki yangından etkilendi. Şu ana kadar bize gelen bilgide yaralı ya da bir ölüm vakası yok. İlçe belediyemizin su tankerinin yandığına dair bir bilgimiz var. Devam ediyor yangın ve biz de tüm gücümüzle o bölgedeyiz. Bir talihsizlik de aynı anda dün gece Kemalpaşa’da ve Çeşme’de de yangın çıkmıştı. Ona da arkadaşlarımız müdahale ediyor. Hatta Salihli’de de yangın çıkmıştı ona da müdahale ediliyor” ifadelerini kullanarak şunları aktardı:

“Birimde olan herkes çağırıldı. Tüm birimlerimizle sahadayız. Tehlikeli olan bölgeler boşaltıldı. Can kaybı inşallah hiçbir şekilde olmayacak. Ancak maddi hasar da yanan ormanlar da hepimizi çok üzüyor. Çok yakından takip ediyoruz. Çok yoğun bir çalışma var. Bazı noktalarda durdu ama rüzgar çok şiddetli. Tepeye doğru döndü rüzgar. Yerleşim yerleri için ilerleyen bir tehlike yok gibi görünüyor şu an.”

İzmir İtfaiyesi, 730 personel, 100’e yakın araç ve belediyenin diğer birimleri ile birlikte yangın söndürme çalışmalarını sürdürüyor.

Onur Mahallesi’nin bir kısmı boşaltıldı. Sancaklı Köyü ve Doğançay’da çok sayıda ev hasar gördü. Karşıyaka Seyir Tepesi’nin alt tarafında yer alan Karşıyaka Belediyesi’nin şantiyesi ile özel bir işletmeye bağlı ayrıştırma tesisine yangın ulaştı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yangına ilişkin yapılan açıklamada ise şunlar bildirildi:

“İzmir Yamanlar’da devam etmekte olan yangın sebebi ile;

  • Doğançay Mahallesi ile Sancaklı Mahallesi’ne gidilen yollar trafiğe kapatılmıştır.
  • Yeni Girne Caddesi üzerinden Zübeyde Hanım Mahallesi’ne gidişler kapatılmış olup Otoyola zorunlu istikamet verilmektedir.
  • Baş Pehlivan Karaali Caddesi üzeri tenis kortları istikametine doğru trafik akımı kapatılmıştır.
  • Bayraklı Toki’ler 6. Etap’da yangın konutlara ulaşmış olup bu istikamete giden yollar kapatılmıştır.”

Birçok işyeri yanarken, yoğun kara dumanlar, gökyüzünü kapladı. Sanayi sitesinin bir bölümü boşaltıldı. Veteriner İşleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanlığı ekipleri Karşıyaka ve Bayraklı belediyelerinin barınaklarındaki sokak hayvanlarının tahliyesini yaptı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın barınaklara ilişkin açıklaması ise şöyle:

“Veteriner İşleri ve Halk Sağlığı Daire Başkanlığımıza bağlı ekiplerimiz Örnekköy Geçici Hayvan Bakımevindeki can dostlarımızın tahliyelerini gerçekleştirdi. Celal Üner Bakımevindeki dostlarımızın tahliyesi hızla devam ediyor. Tüm can dostlarımızı PAKO Sokak Hayvanları Sosyal Yaşam Kampüsü’nde yerleştiriyoruz.”

[Bir konu/k] OGM’nin orman kumarı: Yangın sayısına göre kazanacak ya da kaybedecekler

Türkiye son 53 yılın en sıcak Temmuz’unu yaşadı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verilerine göre Türkiye son 53 yılın en sıcak Temmuz ayını yaşadı. En sıcak Temmuz’u, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum duyurdu.

Kurum’un açıkladığı MGM verilerine göre en yüksek sıcaklık 45.9°C ile Cizre’de ölçülürken, en düşük sıcaklık 5.2°C ile Erzurum’da kayıtlara geçti.

Yeşil NoktaTürkiye son 23 yılın en kurak haziran ayını yaşadı
Yeşil NoktaDünya sıcak dalgalarına karşı önlem alıyor, Türkiye’de yöneticiler seyrediyor
Yeşil NoktaAraştırma: Türkiye’de toplumun her grubunda ciddi bir iklim krizi endişesi var

Ek olarak gelecek hafta (19-25 Ağustos) Pazartesi gününden itibaren de hava sıcaklıklarının artmaya devam edeceğini duyuran Kurum, “Bu nedenle vatandaşlarımızdan daha tedbirli olmalarını rica ediyorum” dedi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 19 Ağustos Pazartesi günüyle ilgili açıklamasındaki uyarı ise şöyle:

“Kronik rahatsızlığı olanlar, yaşlılar ve çocuklar başta olmak üzere vatandaşlar 11.00-16.00 saatleri arasında açık alanda bulunmamalı ve tedbirli olunmalı.”

Yeşil NoktaTürkiye 12 aylık kaynağını 7 ayda tüketerek limitini aştı
Yeşil NoktaMeteoroloji uyardı: Sıcak dalgası Türkiye’yi saracak
Yeşil NoktaTürkiye, 2023 yılında 47 gün aşırı sıcak yaşadı

Neden sürekli en sıcak ay rekorları kırıyoruz?

Geçtiğimiz ay (Temmuz 2024) Dünya’nın da kayıtlara geçen en sıcak Temmuz ayı oldu. Temmuz’da da rekor kaydedilmesiyle aylık küresel sıcaklıklar serisi 14. aya ulaştı.

NOAA’nın Ulusal Çevre Enformasyon Merkezleri’nden (NCEI) alınan verilere ve bilim insanlarına göre, Temmuz ayında dünyanın deniz yüzeyi sıcaklıkları kayıtlara geçen en sıcak ikinci ay oldu ve art arda rekor kıran 15 aylık bir seriye son verdi.

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin son verilerine göre de geçen 2024 Mayıs’ı, küresel olarak en sıcak mayıs ayı olmuştu. Peki neden sürekli en sıcak ay rekorlarını kırıyoruz?

Copernicus Direktörü Carlo Buontempo‘nun bu soruya iyi bir yanıtı var:

“12 aydır ulaştığımız rekor seviye şok edici ancak şaşırtıcı değil.”

Buontempo, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonuna yönelik adım atılmazsa bu sıcaklıkları ‘nispeten soğuk’ olarak anacağımızı söylüyor. Ancak görünürde rekor sıcaklık değerlerini tersine çevirecek bir iklim planı yok.

Dünya genelinde fosil yakıtları tüketmeye devam eden, bu yakıtları finanse etmeyi sürdüren hükümetler, kurumlar ve finansman araçları olduğu sürece iklim krizinin etkileri azaltılmak yerine artırılıyor.

Yeşil NoktaGuterres: İklim cehennemine giden otobandayız, fosil yakıt reklamları yasaklanmalı
Yeşil NoktaRüzgar ve güneş, fosil yakıtları geride bırakarak AB elektriğinin yüzde 30’unu sağladı
Yeşil NoktaFosil yakıt teşviklerinden vazgeçmek yeni vergi paketinden daha faydalı olabilir mi?
Yeşil NoktaUlusal Katkı Beyanları fosil yakıt üretiminden bahsetmiyor

Küresel bir sorun olan iklim krizine karşı çözüm, yine bu fosil yakıtları küresel olarak kullanmayı durdurmak, ormansızlaşmayı azaltmak ve üretilen karbon emisyonunun en aza indirerek birçok hükümetin çeşitli tarihlerde taahhüt ettiği net sıfır hedefine doğru önemli adımlar atmak.

Yeşil Nokta[COP28] Türkiye’nin 2050’de elektriğin yüzde 91’inin temiz kaynaklardan üretmesi, 2053’de ‘net sıfır’ mümkün
Yeşil NoktaIEA Net Sıfır Yol Haritası: Kömür, petrol ve gaz yatırımlarına ihtiyaç yok
Yeşil NoktaAraştırma: Fosil yakıt borçları net sıfır hedefini zora sokuyor

Uzmanlar iklim krizinin etkilerini artıran fosil yakıt kaynaklı enerjinin yerine sürdürülebilir ve yenilenebilir enerjilere adil bir şekilde geçişin gerçekleştirilmesi gerektiğini söylüyor. Bunun için dünya çapında iklim eylemleri yapılmaya, yurttaşlar yaşam hakkını savunmaya devam ediyor.

Yeşil NoktaABD öncülüğünde fosil yakıt tüketimindeki artış dünyayı tehdit ediyor
Yeşil NoktaFosil yakıtların neden olduğu ‘küresel kararma’ nedir?
Yeşil NoktaAraştırma: Yeni fosil yakıt projeleri tamamen ‘gereksiz’
Yeşil Noktaİklim aktivistlerinden kentlerde enerji dönüşümü çağrısı
Yeşil NoktaAktivist gençler Biden’a iklim davası açmak için destek bekliyor

 

Rekor üstüne rekor: En sıcak mayıs ayını yaşadık

Solar+Storage NX 2024 Fuarı, enerji depolama konusuyla 7 Kasım’da kapılarını açıyor

Enerji depolama sistemleri üzerine bir etkinlik olan Solar+Storage NX 2024, kapılarını açıyor. Solar+Storage NX, 7-9 Kasım 2024 tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi, İstanbul’da gerçekleştilecek.

Dünya genelinde enerji depolama sistemlerinin hızla gelişmesi, karbon nötr hedeflerine ulaşmada kritik rol oynuyor. Bu nedenle, enerji depolama konularının merkezine alındığının belirtildiği konferansta bu konuya odaklanan çeşitli içerikler ve stratejik oturumlar düzenlenecek. 

Gelenekselin ötesine geçiyoruz!’

Gelenekselin ötesine geçiyoruz!” ifadeleriyle duyurulan etkinlikte, güneş enerjisi ve enerji depolama alanında, batarya teknolojilerinden dijital dönüşüme, karbonsuzlaştırma stratejilerinden yenilikçi finansman modellerine kadar birçok konu ele alınacak.

‘Gelecek 25 yılın enerji vizyonu’ şeklinde duyurulan konferansta, enerji depolamanın öneminin ve potansiyelinin her yönüyle ele alınacağı belirtiliyor. Konferansa ilişkin yapılan duyuru metninde ise şu ifadelere yer veriliyor:

  • Solar+HUB: Türkiye’de güneş enerjisinin mevcut durumu ve gelecekteki potansiyeli üzerine odaklanacağız. Yüzer güneş santrallerinin enerji dönüşümündeki kritik rolünü ve tarım sektörüyle güneş enerjisinin entegrasyonundaki çok yönlülüğü keşfedeceğiz.
  • Storage+HUB: Depolama teknolojilerinin karbon nötr hedefindeki rolünü, gelişen batarya teknolojilerinin bugünü ve geleceğini detaylıca inceleyeceğiz. Ayrıca, enerji depolama projelerindeki fırsatları ve uygulama alanlarını tartışacağız.
  • Decarb+HUB: Enerji sektörünün karbonsuzlaştırılması için stratejik adımlar, 2050 net sıfır hedeflerine ulaşma yolları ve Türkiye’nin uzun vadeli karbonsuzlaşma stratejileri bu oturumlarda ele alınacak.
  • Digi+HUB: Enerji sektöründeki dijital dönüşüm, IoT, 5G, veri güvenliği ve siber güvenlik önlemleri gibi konuları gündeme alacak. Ayrıca, enerji santrallerinin uzaktan izlenmesi ve yönetimi gibi teknolojik gelişmeler konuşulacak.
  • Business+HUB: Enerji sektörünün finansmanı ve geleceği üzerine derinlemesine oturumlar. Yeşil projeler için yeni finansman araçları, yenilenebilir enerji finansman modelleri ve piyasa mekanizmalarının güçlendirilmesi üzerine tartışmalar yapılacak.”

Fuarla ilgili ayrıntılı bilgi ve katılıma ilişkin detaylara buradan ulaşabilirsiniz.