Araştırma: Türkiye’de toplumun her grubunda ciddi bir iklim krizi endişesi var

KONDA ve Yuvam Dünya'nın Türkiye'deki iklim krizi algısına ilişkin yaptığı araştırma, ülkedeki farklı toplumsal grupların algısını ortaya koydu. Kimisi iklim krizine karşı kendisini sorumlu hissedip endişe duyarken kimisinde ise sorumluluk bilinci ve endişe hissiyatı bulunmuyor.

Yuvam Dünya Derneği, iklim krizine yönelik Türkiye‘deki farkındalık ve bilinç düzeyini ölçerek durum fotoğrafı çekmek amacıyla Konda Araştırma ile bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Yuvam Dünya Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması 2024’ün sonuçlarını açıkladı.

Araştırma, iklim krizinin Türkiye toplumu üzerindeki ciddi etkilerini net bir şekilde ortaya koydu. Araştırmaya göre iklim krizi toplumun her gurubunda ciddi bir endişe kaynağı.

İklim krizi ve sağlık

İklim krizi, bulaşıcı hastalıkların artması, sıcaklık dalgalarından kaynaklı hastalıkların ve ölümlerin artması, olağanüstü hava olayları nedeniyle yaralanma, hastalık ve ölüm oranlarının artması, yer seviyesinde ozon düzeyinin yükselmesi nedeniyle kalp ve solunum hastalıklarının artış göstermesi, yetersiz beslenmenin insan bedeninde yaratacağı olumsuzluklar gibi birçok konuda insan sağlığını tehdit ediyor. Araştırmada Mart 2024’te iklim krizi ile en çok ilişkilendirilen iki sağlık sorununun/riskinin şunlar olduğu belirtiliyor:

  • Yüzde 49 “Alerjilerin artması ve alevlenmesi”
  • Yüzde 51 “Solunum yolu ve kalp ve damar hastalıklarının kötüleşmesi”
Kaynak: Yuvam Dünya

Kırılganlık

İklim krizinin etkilerine karşı daha kırılgan grupların da listelendiği araştırmada kadınların iklim krizi karşısında daha kırılgan olduğu belirtiliyor:

“Tüm çalışma kümelerinde kadınların erkeklere göre daha kırılgan olduğunu görüyoruz. Beyaz yaka çalışanlar arasında muhtemel bir iklim krizi olayı karşısında uyum sağlarım diyen erkeklerin oranı yüzde 51, kadınların oranı ise yüzde 21. Emekli kadınların yüzde 68’i uyum sağlamakta zorlanacağını söylerken, emekli erkeklerde bu oran yüzde 56.”

İklim krizi karşısında kadınların daha endişeli ve çaresiz hissettiğini ortaya koyan araştırma sonuçlarına göre; “Kadınlar arasında iklim krizine karşı endişeli hissediyorum diyenlerin oranı yüzde 71’den fazlayken erkeklerde bu oran yüzde 61”.

Kaynak: Yuvam Dünya

Öte yandan gençler ve yaşlılar da uyum sağlama konusunda zorlanacağını ifade ediyor:

“15-17 yaş aralığındaki gençler ve 51 yaş üstü kişilerin uyum sağlamak konusundaki tutumları birbirine benzerlik gösteriyor. Gençlerin daha bağımlı bir hayat sürmesi ve hayata karşı taşıdıkları belirsizlik endişesi nedeniyle konuya böyle yaklaştıklarını düşünebiliriz.

Uyum sağlamak konusunda zorlanacağını söyleyen bekarların oranı yüzde 56 iken, bu oran evlilerde yüzde 63 olarak ölçülüyor. Çocuk sahibi kişiler uyum sağlamak konusunda çocuksuz insanlara kıyasla daha fazla zorlanacağını söylüyor.”

Doğayla ilişki

Araştırma aynı zamanda her üç kişiden ikisinin kendisini doğayla iç içe ve doğanın bir parçası olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Buna göre; yaş arttıkça doğayla iç içe hissetme hali paralellik gösteriyor. Tüm yaş kümeleri arasında kendisini doğaya en fazla yakın gören grup 51 yaş ve üzeri insanlar. Bu yaş grubundaki kişilerin gençlere kıyasla metropolde yaşama oranları daha düşük. Araştırmada konuya ilişkin olarak şu ifadelere yer veriliyor:

“Metropolde yaşayanların da önemli bir kısmının hayatlarının bir bölümünde doğanın daha içinde bir yaşam sürdüğünü de söyleyebiliriz. Bu nedenlerle metropolde doğmuş ve doğanın içinde bulunma ve yaşama fırsatı bulamamış gençlere göre kendilerini doğaya daha yakın hissetmelerini anlayabiliyoruz.”

Öte yandan araştırmada kırsaldan metropole gidildikçe doğanın bir parçası gibi hissetme halinin azaldığı belirtiliyor.

Kaynak: Yuvam Dünya

Eko-anksiyete

Araştırma ayrıca iklim krizi nedeniyle oluşan toplumsal endişenin yıldan yıla artış gösterdiğini ortaya koyuyor:

“İklim değişikliğine dair ülkeden ülkeye, bireyden bireye farklılaşan duygusal yaklaşımlar söz konusu. Aslında bu duyguların en baskın ve yaygın olanı endişe olarak öne çıkıyor. Eko-anksiyete olarak da tanımlanan bu hal iklim değişikliği, çevre felaketleri ve ekolojik krizler gibi sorunlar yüzünden süreğen bir endişe ve kaygılı olmak anlamına geliyor. Yapılan son çalışmalarda bireylerin endişenin ötesinde veya yanında farklı duygu halleriyle de başa çıkmaya çalıştıkları gözlemlendi.”

Ölçümlerde korku, kızgınlık, tükenmişlik, çaresizlik, üzüntü, umut, stres, inkâr, sorumluluk, endişe hissiyatlarının sorgulandığı araştırmaya göre; ortalamalar üzerinden iklim krizi konusunda 3,3 puan ile endişe en öne çıkan hissiyat oldu. Araştırmada bu konuya ilişkin olarak “Bu dört duygudan endişe ve çaresizliğin yüksek, sorumluluğun da bir o kadar düşük olması iklim değişikliğine dair bireylerin sorumluluk hissetmediği sonucuna ulaşabiliriz” ifadelerine yer verildi.

Kaynak: Yuvam Dünya

Öte yandan araştırma sonuçlarına göre kadınlar kendilerini daha endişeli ve sorumlu hissediyor:

“Kadınlar iklim değişikliği konusunda erkeklere kıyasla daha fazla kendini sorumlu tutuyor. Yaş arttıkça iklim değişikliği konusunda sorumluluk hissetme oranı azalıyor. Gençler iklim değişikliği ve sonuçları konusunda daha sorumlu hissediyor. Eğitim seviyesi arttıkça kendini sorumlu tutma hissi artıyor.  Çalışma durumunda en az sorumluluk hissedenler emekliler. En fazla sorumluluk hissedenler ise öğrenciler. Öğrenciler çoğunlukla gençlerden ve eğitimli kesimden oluştuğu ve gençlerin/eğitimlilerin sorumlu hissetme seviyesi daha yüksek olduğu için öğrencilerin daha fazla sorumluluk hissetmesi oldukça tahmin edilebilir. Aylık hane geliri arttıkça sorumluluk hissetme durumu da artıyor.”

Araştırmaya göre; 15-17 yaş aralığındaki gençler diğer tüm yaş kümelerine kıyasla daha umutsuz.

Hava kirliliği, orman yangınları, sel ve kuraklık…

Son olarak araştırmanın temel bulgularına göre; iklim kriziyle en çok ilişkilendirilen iki konu sırasıyla hava kirliliği ve orman yangını, sel, kuraklık gibi afetler:

“Hava kirliliği ve iklim değişikliğinin nedeni çoğunlukla bizim yaktığımız kömür, petrol ve doğal gazdır. Bu fosil yakıtları yakmayı bırakacak olursak hem hava kirliliğini hem de iklim krizini önlemiş oluruz. Ama bunun ötesinde hava kirliliği ve iklim krizinin arasında bir sebep sonuç ilişkisi yoktur, sadece ikisinin de kaynağı aynıdır.”

Kaynak: Yuvam Dünya

Araştırma sonuçlarının tamamı için tıklayın. 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Şirketlerin toplumsal sorumluluğu

Türk şirketleri kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik uygulamalarında batılı benzerleri kadar başarılı değil. Ancak bu sadece şirketlerden kaynaklanmıyor, 'öngörülemezlik ortamı' ve toplumsal baskının eksikliği de bunda etkili. 

‘Qou vadis-2’: Ülke nüfusu

Geleceği ile ilgili derin kaygılar duymakta olan nüfus kesimlerinin, Türkiye’nin her yerinde giderek artmakta olduğu bir ortamdayız. Ne kent nüfusu kentte kalabilecek uzun erimli bir gelecek görüyor, ne de kır nüfusu kırda kalabilecek bir durum algılıyor.

[Bir şarkının hikayesi] San Francisco/ Scott McKenzie

Scott McKenzie’nin Hippi kültürünü konu alan 'San Francisco (Saçınıza Çiçek Taktığınızdan Emin Olun)' şarkısı, Beatles’ın 'All You Need is Love'ı ile beraber, 'Summer of Love'ın belirleyici şarkılarından biri olarak kabul edilir.

Yandı Çukurova yandı

Türkiye’de tarımın geldiği yer içler acısı. Ülkenin dört bir yanındaki çiftçiler isyan halinde. Diğer taraftan en fazla artış gıda fiyatlarında. Dikkate alınması gereken ciddi bir dengesizlik var.

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Bir güvercini sevmekle başlayacak her şey

Maalesef sorun yarattığı var sayılanlara karşı empati yoksunu, sadece kendi refahını gözeten adaletsiz çözümler üretmek yalnızca 'Güvercin Kakası' kitabındaki kasaba halkına mahsus değil. Katliam Yasası'nı unutmadınız değil mi?

EN ÇOK OKUNANLAR