Yeni yapılan bir araştırmada, hava sıcaklığının çimen, asfalt ve beton gibi farklı yüzeylere nasıl farklı yansıdığını ve bunun sıcak dalgalarını nasıl şiddetlendirdiği ortaya kondu.
Reuters‘in aktardığına göre, ABD‘nin Phoenix kentindeki Arizona Yanık Merkezi Direktörü Dr. Kevin Foster, asfalt ve beton yüzeylerin doğrudan güneş ışınlarına maruz kalması durumunda yüzey sıcaklığının 82 dereceye kadar ulaşabildiğini aktardı. Ajansın araştırmasına göre, hava sıcaklığının 38 santigrat derece olduğu bir günde saat 17.00’de çimen veya kuru otların olduğu bir yüzeyin sıcaklığı 40 derece ölçülürken, asfalt ve beton yüzeylerin sıcaklığı 65 derece olarak ölçüldü.
Asfalt ve beton yüzeyler, sıcaklığın yüzde 95’ini havaya geri veriyor
Phoenix’te sıcak havaların etkili olduğu günlerde doktorların yere düşerek veya hava sıcaklığından daha sıcak yüzeylere dokunarak yanan pek çok kişiyi tedavi etmek durumunda kaldığını belirtilen haberde, “Yüzey sıcaklığı, etrafındaki alanın ne kadar ısınacağında kritik bir rol oynar; aynı zamanda aşırı hava olaylarının yaşandığı zamanlarda sağlığı tehdit eden bir risk halini alır” denildi.
Sıcak dalgaları sırasında güneşten gelen enerjinin büyük bir kısmının yüzeylerce emilip geri yansıtılıyor, bu da söz konusu yüzeylerdeki sıcaklığı ciddi oranda artırıyor. Sıcak yüzeyler bu ısıyı havaya transfer ediyor ve genel hava sıcaklığının artmasına katkıda bulunuyor.
Buna göre, çimen ve toprak gibi geçirimli ve nemli yüzeylerde daha az ısı birikimi olurken, asfalt ve beton gibi yapı malzemeleri güneşin enerjisinin yüzde 95 kadarını emip atmosfere geri salabiliyor.
Şehirlerdeki ısı adaları
Reuters’ın araştırmasına göre, sıcak dalgalarının şiddetini ve etkisini artıran bir diğer faktör ise ‘ısı adaları’. Doğal ve geçirimli yüzeylerin yerini binalar ve yollar gibi geçirimsiz yapılar aldığında ortaya iklim bilimcilerin ‘şehirdeki ısı adaları’ dediği alanlar çıkıyor. Bu alanlar ise etraflarındaki diğer bölgelere nazaran daha yüksek hava sıcaklıklarıyla karşı karşıya kalıyor.
Araştırmaya göre, büyük şehir merkezlerindeki yıllık sıcaklık ortalamaları bu nedenle kırsal alanlarla karşılaştırıldığında 1 ila 3 santigrat derece daha yüksek olabiliyor. ABD Çevre Koruma Ajansı’na göre, açık ve ılık bir gecede söz konusu sıcaklık farkı 12 dereceye kadar çıkabiliyor.
19 sendika ve iki aile hekimliği federasyonu tarafından kurulan Sağlık ve Sosyal Hizmet Birlik ve Mücadele Platformu (SABİM) bünyesindeki sağlık emekçileri , iş bırakma eylemine başladı.
Eylem, yarın da devam edecek.
Bu tarihlerde polikinlikler hizmet vermeyecek ancak acil servisler çalışmayı sürdürecek.
Yurdun dört bir yanındaki sağlıkçılar, bugün alanlara çıkarak özlük hakları, çalışma koşulları ve sağlıkta şiddetin önlenmesi konusunda yetkililere çağrıda bulundu.
Eylemden hemen önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sağlık emekçilerine bir mektup göndermişti.
Eyleminin “işleyişe karşı sorumsuzluk” anlamına geleceğini ve “toplumca kabul edilir” olmadığını savunan Bakan sağlıkçıların eylemini maden işçileriyle karşılaştırmıştı:
“Maden ocağı işçisinin örgütlü bir aksiyonu kömür üretimini aksatma üzerinden gerçekleşir. Hizmet verilen alan insan sağlığı olduğunda bu formüldeki ‘araç’ hastadır. Hasta mağduriyetinin araç olarak kullanılmasını bizler, doktor ve sağlık çalışanı tasavvurumuzla asla bağdaştıramayız.”
Muğla-Milas‘taki Akbelen Ormanı’nda kömür maden sahasının genişletilmesi çalışmalarına karşı İkizköylülerin direnişi ve nöbeti dokuzuncu gününe girdi.
Geçen Cuma günü (28 Temmuz) maden sahası için ormandaki ağaçları jandarma ve polis eşliğinde kesen İçtaş-Limak ortaklığı YK Enerji bir kamuoyu açıklaması yayımlamış; Akbelen Ormanı’nın ‘Milli park, tabiat parkı, sit alanı, muhafaza ormanı, gen koruma ormanı gibi ekolojik veya sosyo kültürel fonksiyonlu orman gibi özel nitelikli alanlardan olmadığı ve özel nitelikli alanlara komşuluğu bulunmadığı” belirtilerek ağaç katliamı savunulmuştu. Açıklamada direnen İkizköylüler de hedef gösterilmişti.
‘Enerji alanında çok önemli yatırımlar’ yaptığını iddia eden YK Enerji, “rehabilite çalışmalarıyla” da övünmüştü.
İkizköy Çevre Komitesi, YK Enerji’nin açıklamasına ayrıntılı olarak yanıt verdi. 11 maddede toplanan yanıtlar şöyle:
1- YK Enerji halkın refahını artırmıyor
Limak ve İçtaş, halkın ortak varlıklarını – vergilerini, ormanlarını, suyunu, havasını – tüketerek, kendi servetini büyütüyor. Örneğin, termik santralleri için kamu kaynaklarından devlet desteği alıyor (2018’den beri toplam 131,7 milyon dolar kapasite mekanizma ödemesi), orman tahsisi ile kömür madeni genişletiyor, yörenin su kaynaklarını kullanarak çevre yatırımlarını yapmadan termik santrallerini çalıştırıyor, köylerin taşınmasına neden olup insanları göçe zorluyor.
2- YK Enerji’nin elektrik üretimi ve buna yönelik madencilik faaliyetleri dünya standartlarına uygun değil
Maden sahalarının, çevrelerindeki yüzey sularını kirlettiği ve kullanılamaz hale getirdiği analizlerle kanıtlandı. Santralin kül depolama alanı bilimsel ve yasal gereklilikleri karşılamıyor, atık küller ormana akıyor. Şirket, baca gazı yatırımlarını tamamlamış değil, başladıkları iyileştirme çalışmaları ise uluslararası standartlara uymayan Türkiye’deki emisyon sınır değerlerine göre yapılıyor.
3- Yeniköy ve Kemerköy Santralleri, elektrik üretiminde yerli kaynak baz yükünün yüzde 15’ini sağlamıyor
Bu santrallerin üretimleri sadece yerli kömür yakıtlı santrallerin üretimlerinin %15’i civarında. “Yerli kaynak baz yükü”ne yerli kömürün yanı sıra barajlı hidroelektrik, jeotermal ve biyokütle gibi yerli kaynaklar dahil edildiğinde iki santralin üretimi toplam yerli kaynak baz yük içindeki payı %6’ya kadar düşüyor. Yeniköy ve Kemerköy santralleri de sıklıkla arıza yaşıyor, EPİAŞ Şeffaflık Platformu’na göre 2022’den bugüne Kemerköy 675 kez, Yeniköy 290 kez arıza yaşadı. Yani bu santrallerde üretim sık sık kesiliyor. Bu nedenle Yeniköy ve Kemerköy çalışmazsa elektriksiz kalırız söylemi de gerçeği yansıtmıyor.
4- Bu santraller Türkiye için stratejik öneme sahip değil
Ege Bölgesi’ndeki santrallerin toplam üretimi yıllık 67 GWh civarı iken söz konusu iki santralin üretimi 6,8 GWh yani toplamın ancak %10‘u. Bu santraller stratejik değere sahip değil, kapansalar dahi Türkiye ve Ege bölgesi elektriksiz kalmaz, çünkü ülkemiz boydan boya elektrik hatları ile birbirine bağlı, kurulu kapasite anlık azami ihtiyacı rahatlıkla karşılayacak düzeyde. Türkiye’de de Ege Bölgesi’nde de santrallerin yıllık üretim kapasiteleri gerçekleşen yıllık tüketimin çok üzerinde. Yani arz (üretim) kapasitesi, gerçekleşen talepten (tüketim) fazla. Bölgede elektrik santrali yatırımları, özellikle yenilenebilir kaynaklardan olmak üzere, hız kesmeden devam ediyor.
5- YK Enerji çevre yatırımlarını tamamlamadı
Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallari her biri 210 MW gücünde toplam 5 üniteden oluşuyor. Söz konusu termik santrallerin mevzuat gereği tamamlaması gereken baca gazı arıtma (baca filtresi) yatırımları 5 üniteden sadece 2’sinde tamamlandı. 3 ünite çevre yatırımlarını tamamlamadan çalışmaya, zehir saçmaya devam ediyor.
Ayrıca, şirket termik santrallerin atık küllerini 2020’ye kadar düzensiz olarak depolarken, 2020 yılından itibaren göstermelik bir düzenli depolama sahası yaptı. Depolama sahasından sızan küllerin ormana aktığı 2022 Ekim ayında yapılan saha çalışmasında tespit edildi.
6- Madencilik olmazsa da bölgede istihdam sağlanabilir
Milas, tarımsal, kültürel ve doğal varlıkları ile ekonomik imkanları zengin bir ilçe ve tek seçeneği kömür madeni ve termik santral değil. Örneğin; ‘‘Milas’ta Zeytincilik” raporu gösteriyor ki Milas’taki iki santrale verilen yalnızca 1 yıllık devlet teşviği, bir seferlik zeytin sektörüne aktarılsa Milas’ta zeytine dayalı sanayinin gelişmesi ve sadece zeytine dayalı imalat sanayinde 700 yeni, yeşil ve güvenceli işin yaratılması mümkün.
Önemli olan şu kararı vermek; kamu kaynaklarıyla Milas’ta tek bir şirket mi yaşatılacak, yoksa 20 bin çiftçinin geçim kapısı olan zeytin sektörü mü ayağa kaldırılacak?
7- Akbelen ormanının ‘kesime tabi ekonomik fonksiyonlu plantasyon (ağaçlandırma) alanı olarak tanımlandığı’’ doğru değil
Saha ile ilgili “kesime tabi ekonomik fonksiyonlu ağaçlandırma” açıklaması ile şirket “bu ağaçlar zaten kesilecekti” demek istiyor. OGM’nin e-haritasına göre sahanın çok küçük bir kısmı endüstriyel plantasyon sahası olarak ayrılmış, yani şirketin bu açıklaması yanlış.
Kaldı ki madene dönüştürmek için ağaç kesmek ile endüstriyel plantasyon sahası olduğu için ağaç kesmenin sonuçları ve etkileri farklı; maden sahasına dönüştürülen bir orman artık “karbon depolama, toprak koruma, canlılara yaşam alanı olma, oksijen üretme, su döngüsüne katkıda bulunma” fonksiyonlarını yitirir.
8- Akbelen’deki kesimin önünde yargısal engel var
2021 Aralık ayında şirketin orman kesim izni süresi doldu ve yenilenmedi yani Akbelen’deki orman kıyımı izinsiz, yasa dışı.
İkinci olarak, santrallerin hukuka aykırılıklardan ötürü durdurulmasına ilişkin ilgili Danıştay tarafından onaylanmış yerel mahkeme kararı uygulanmıyor. Bu hukuksuzluk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla kayıt altına alındı. Bütün bunlara rağmen ilgili kararlar hala uygulanmıyor ve uluslararası insan hakları hukuku mekanizmalarındaki süreçler devam ediyor. Dolayısıyla süreçle ilgili yargısal bir engelin olmadığı ifadesi gerçeği yansıtmıyor.
Fotoğraf: Cansu Acar.
9- Güneş ve rüzgar bize yeter
Bugünün ve geleceğin enerji kaynağı depolamayla desteklenen güneş ve rüzgar, Limak ve İçtaş’ın işaret ettiği gibi kömür değil. Türkiye’nin 2030’a kadar kademeli olarak termik santralleri kapatması ile kömürü elektrik üretiminde sıfırlamasının mümkün ve karlı olduğunu ortaya koyan çalışmalar yapıldı.
Uluslararası Enerji Ajansı gibi ana akım enerji politikası kuruluşları bile güneşten üretimin en ucuz elektrik üretme yöntemi olduğunu açıklıyor ve güneşi küresel enerji sisteminin kralı ilan ediyor. Şirket yetkilileri ya bu küresel gelişmelerden bihaber ya da yukarıda belirttiğimiz gibi kamuoyunu kandırmaktan çekinmiyor.
10- Maden sahalarının rehabilite edildiği bilgisi doğru değil
Maden sahası üzerine ağaç dikmek, sahanın rehabilitasyonu yani orman alanının yeniden tesisi anlamına gelmez, orman bir ağaç topluluğundan ibaret değil, toprağı, bitkileri ve hayvan türleri ile birbirine bağlı bir ekosistem bütünüdür.
LİMAK ve ICTAŞ şimdiye kadar tek 1 dönüm dahi rehabilitasyon çalışması yapmadı. Şirketin rehabilitasyon örneği olarak gösterdiği birkaç dönümlük alan, özelleştirme öncesinde Devletin yani Türkiye Kömür İşletmeleri’ndeyken yapıldı.
Hava fotoğraflarından Milas’taki ağaçlandırmanın da tüm sahada yapılmadığı görülüyor. Rehabilitasyon yapıldığı iddia edilen alanda ise sadece ağaç dikiliyor ki üst toprağın sıyrılması ardından toprağın, ormanın eski haline gelmesi Türkiye’deki uygulamalardan da gördüğümüz gibi mümkün olmuyor.
11- YK Enerji’nin fidan dikmesi ekosistemi yerine getirmez
Ağaçlandırma çalışmaları ile dikilen fidanların akıbeti, özellikle içerisinde bulunduğumuz ve küresel iklim krizi ile şekillenen antroposen çağda, bilimsel açıdan net bir şekilde ortaya konulamıyor, çünkü dikilen fidanların türleri ve iklim değişikliğine uyum kapasiteleri bilinmiyor. Diğer taraftan orman bir ekosistem iken, dikilen ağaçların doğal yaşam ortamları oluşturması ve farklı türlerden canlıların bir arada yaşadıkları yaşam birlikleri oluşturması onlarca yıl alıyor.
Muğla‘da bulunan Akbelen Ormanı’nda Limak Holding ve IC Holding‘in iştiraki YK Enerji tarafından işletilen Yeniköy-Kemerköy Termik Santrali’nin kömür sahasını genişletmek için gerçekleştirilen hukuksuz ağaç kesimine karşı protestolar sürerken Türkiye‘deki ekoloji aktivistleri dünyanın en büyük futbol kulüplerinden Barcelona‘ya Limak Holding‘le olan sözleşmesini iptal etmesi çağrısı yaptı.
Limak Holding, kulübün ikonik Camp Nou stadını yenilemek için Barcelona’yla anlaşmıştı. Aktivistler ise şirketin yok açtığı ekokırıma dikkati çekerek Barça‘ya duyarlı bir duruş takınarak “bir kulüpten fazlası” olmaya devam etmesi yönünde çağrıda bulundu.
İspanyol gazetesi Culemania’da yer alan haberde “Türk aktivistler, ekolojistler ve siyasetçiler, Barça ile inşaat şirketi Limak İnşaat arasındaki ittifaka karşı Barselona’nın merkezinde gösteri düzenledi. Ayrıca kulübe resmi bir yazı göndererek başkana Barça’nın ‘bir kulüpten fazlası’ olmaya devam etmesini ve Limak İnşaat ile imzaladığı anlaşmayı geri almasını istediler” ifadeleri yer aldı.
Çağrı için oluşturulan posterde İkizköylü 23 ve 93 yaşlarındaki iki aktivistin kesime engel olmak için ağaçlara sarılarak sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdiği fotoğraf yer alıyor. Fotoğrafın çekilmesinden dakikalar sonra, 93 yaşındaki aktiviste biber gazı sıkılmış ve aktivistler ağaçtan uzaklaştırıldıktan sonra o ağaç kesilmişti. Posterde “Limak’ı durdur, doğayı kurtar” ifadesi yer alırken, spor kulübüne “Doğaya bu golü atacak mısın?” sorusu yöneltilerek “Bu suçun bir parçası olma” mesajı veriliyor.
Haberde şunlar kaydedildi:
“Yeni Camp Nou’nun inşasından sorumlu Türk şirketinin, Türkiye’nin güneybatısındaki İkizköy kasabasının yanındaki büyük orman kesiminden sorumlu olduğu gösterildi . Nedeni? Termik santralin açacağı kömür madenini inşa etme iradesi. Culemania, protestoyu sosyal ağlar aracılığıyla destekliyor. İspanyol aktivistler bu konuda Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile eylem planlıyor.”
Öte yandan haberde durumun Barcelona için çiftte çelişki yarattığı vurgulandı. Haberde, spor kulübünün çevre bilinci ile yeni, sürdürülebilir bir Camp Nou imajını ön plana çıkarmak istemesi vurgulanırken, Limak’ın Akbelen Ormanı’nda ağaçları katletmesinin “tartışmalı” olduğu belirtildi.
Barselona’da Akbelen eylemi: Bu suçun bir parçası olacak mısınız?
Türkiye İşçi Partisi, Barselona kentinde Limak Holding’in Akbelen’deki ağaç kesiminden sorumlu olduğuna dikkat çekmek için bugün (1 Ağustos) saat 19.30’da bir eylem düzenleme kararı aldı.
TİP İspanya’dan yapılan açıklamada, “Limak Holding’e Türkiye’yi ormansızlaştırmalarına izin vermeyeceğimizi söylemek için eylem düzenliyoruz. Barcelona’ya Limak ile olan sözleşmesini yeniden gözden geçirmesi için çağrıda bulunuyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Eylem için “Camp Nou’yu yapanlar Akbelen’i yıkanlar” sloganı kullanılırken, TİP Barcelona Futbol Kulübü’ne “Bu suçun bir parçası olacak mısınız?” diye seslendi.
İspanya’da Barcelona’nın merkezinde eylem kararı alınmasının ardından TİP’e ulaşan İspanyol gazetesinin haberini alıntılayan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Bornova Seçim İşleri Başkanı Tunç Taşbaş, “Şimdi Barcelona taraftarları, Türk aktivistler öncülüğünde kulüplerine savaş açmışlar ve Limak’la yapılan sözleşmenin iptalini istiyorlar. Bu zihniyet Türkiye’ye komple zarar” ifadelerini kullandı.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) son raporuna göre, Türkiye’deki her 10 gazeteciden dokuzu kendini güvende hissetmiyor; habercilerin büyük kısmı yazdıkları ya da takip ettikleri haberler nedeniyle ya doğrudan fiziksel şiddete uğruyor ya da hedef gösteriliyor. Dijital şiddete en çok maruz kalanlar ise LGBTİ+ ve kadın gazeteciler.
Elif Akgül ve Laura Kunzendorf’un hazırladığı “Türkiye’de gazetecilik: Güvende hissetmiyorum” raporu, dün akşam Postane Galata‘da kamuoyuna duyuruldu.
En çok gözaltı veya tutuklanma kaygılandırıyor
Rapor için hazırlanan ankete 30 erkek, 25 kadın, bir non-binary ve bir trans olmak üzere, İstanbul, Diyarbakır, Ankara Antep, Van, Muğla, Adana, Kocaeli, Mardin, İzmir, Urfa, Denizli ve Batman‘dan 57 gazeteci katıldı. .
Anket sonuçlarına göre, gazetecileri en çok kaygılandıran seçenek “gözaltı ve tutuklanma”. Gazetecilerin yüzde 70,2’si gözaltına alınma ya da tutuklanma ihtimali, yüzde 59,7’si işsizlik, yüzde 49,1’i ise yargılanmadan endişeleniyor. Kendisini kadın, non-binary ya da trans olarak tanımlayan katılımcıların yüzde 44,4’ü cinsel şiddet, yüzde 44,4’ü de toplumsal cinsiyet temelli saldırıları potansiyel tehdit olarak görüyor.
Gazetecilerin yüzde 35,1’i de potansiyel zorluk ya da tehdit olarak “ırkçı saldırıları” gördüğünü belirtiyor.
Şiddet ve tehdit vakaları münferit değil
Ankete katılan gazetecilerden 46’sı, son beş yıl içinde fiziksel saldırı ya da tehdide maruz kaldığını söylüyor. Araştırmanın bulgularına göre gazetecilerin maruz kaldığı şiddet ve tehdit vakaları, münferit ya da tek sefere özgü değil. Aksine, tehditler profesyonel yaşamlarının bir parçası gibi görünüyor. Zira ankete katılanların çoğu sıklıkla şiddete maruz kaldığını belirtiyor.
LGBTİ+’ların yüzde 70,4’ü nefret söylemine maruz kalıyor
Sorulara verilen yanıtlara göre gazeteciler en çok hakaret ve nefret söylemine maruz kalıyor: Yüzde yüzde 56,1. Şiddet biçimleri arasında “hakaret ve nefret söylemi” başlığına bakıldığında LGBTİ+ ve kadın gazetecilerin bu şiddet biçimine erkek gazetecilere kıyasla neredeyse iki katı oranında daha fazla maruz kaldığı görülüyor. Kadın ve LGBTİ+ gazetecilerin yüzde 70,4’ü “hakaret ve nefret söylemine” maruz kalırken bu oran erkeklerde yüzde 43,3.
Onu yüzde 40, 4 ile tartaklanma ve yüzde 36,8 ile genellikle kolluk kuvveti tarafından kullanılan göz yaşartıcı gaz, biber gazı ya da başka bir gaz ile saldırı izliyor. Cinsel tacize maruz kalan anket katılımcısı LGBTİ+ ve kadın sayısı ise üç.
Failler ve cezasızlık
Anket katılımcılarının verdiği cevaplara göre fiziksel saldırı ve tehditlerin faillerinin yüzde 18,7’sinin kimliği bilinmiyor. Faillerin yüzde 17,6’sını kamu otoriteleri, yüzde 28,6’sını ise polis oluşturuyor.
Şiddete uğradığını ifade eden gazetecilerin sadece 18’i, yani yüzde 39,1’i şikayette bulunduğunu söylüyor. Şikayetçi olan 18 gazeteciden 13’ü savcılığa başvururken bazı katılımcılar polise, işverenlere veya meslek kuruluşlarına şikayette bulunduklarını belirtmiş.
Savcılığa yapılan 13 şikayetten 10’u ise takipsizlikle sonuçlanmış.
Şikayette bulunmadığını beyan edenlerin çoğunluğu da başvuru durumunda sonuç alamayacaklarını düşündüklerini kaydediyor.
Dijital şiddet
Anket katılımcılarının yüzde 78,9’u dijital şiddete maruz kaldığını beyan etmiş. Dijital şiddete maruz kaldığını belirten kadın gazetecilerin oranı yüzde 72 iken, iki LGBTİ+ katılımcının ikisi de dijital şiddete uğradığını söyüyor. . Erkeklerde ise bu oran yüzde 69.
“Gittiğim yeri haber veriyorum, kişisel verilerimi siliyorum, antidepresan kullanıyorum”
Raporun “Genel Değerlendirme” başlığı altında ise gazetecilerin şiddet formlarına karşı ya da şiddetin sonuçlarından kurtulmak amaçlı önlem alıp alamadığına dair sorular yer alıyor. Gazetecilerin yüzde 38,6’sı daha önce bir güvenlik eğitimine katıldığını beyan ederken, eğitim alınmamasına ilişkin verilen cevaplar arasında ekonomik sebeplerin yanı sıra bu konuda bir farkındalığın ya da imkânın olmaması da yer aldı.
Cevap verenler ise bilgisayar kamerasını kapatmak, güçlü şifre kullanmak, kişisel verilerini sosyal medyadan silmek gibi dijital güvenlik önlemlerini sıraladı.
Gazetecilerden biri ülkeyi terk ettiğini belirtirken bir diğeri de, “Gittiğim yerler için yakın arkadaşlarıma haber verme zorunluluğu hissediyorum. Bulunduğum yeri paylaşıyorum ve mümkünse tek başıma gitmiyorum” dedi.
Mental sağlık konusunda ilgili soruya yanıt veren 27 gazeteciden beşi bu konuda adım atmadığını söylerken bunun gerekçeleri arasında genel olarak maddi imkânsızlıklar olduğu belirtildi. Adım atanların çoğunluğu ise spor ve fiziksel egzersiz yaptığını söyledi. 11 katılımcı psikolojik destek aldığını kaydetti. Antidepresan aldığını söyleyenler de oldu.
6 Şubat’taki Maraş depremlerinde çadır sattığı ortaya çıktığı için Kızılay Başkanlığı’ndan istifa eden Kerem Kınık’a, Kızılay Yönetim Kurulu tarafından “İyilik ve Merhamet Elçisi” unvanı verildi.
Birgün‘den İsmail Arı‘nın aktardığına göre, Yönetim Kurulu toplantısında görüşülen teklifte, “Gönüllülük esasına göre çalışmak üzere, Kerem Kınık’a, ‘İyilik ve Merhamet Elçisi’ sıfatı verilerek yürüteceği ulusal ve uluslararası faaliyetler kapsamında oluşacak tüm masrafların ilgili yapı bütçelerinden karşılanmasına…” maddesi kabul edildi.
Söz konusu “elçilik” için gerekli iletişim ve tanıtım çalışmaları kurumun Kurumsal İletişim ve Tanıtım Direktörlüğü’nce yapılacak. Bütçe Kızılay tarafından karşılanacak.
Kınık, ulusal ve uluslararası toplantılarda kurumu “İyilik ve Merhamet Elçisi” sıfatı ile temsil edecek.
İkizköy Çevre Komitesi, Akbelen Ormanı‘nın tamamının kesilmiş olduğuna yönelik oluşturulan algıya karşı çıkarak, ormanın yarısına yakın kısmının halen kesilmediğini ve YK Enerji şirketinin tehdidi altında olduğunu vurguladı.
Bugün (1 Ağustos) Akbelen Ormanı’nda yapılan basın açıklamasında, İkizköy Çevre Komitesi “MuğlaValiliği yaptığı basın açıklamasında Akbelen ormanının tamamının kesim işlemi tamamlanmış algısı ve şirketin sanki evvelce maden sahasında yok ettiği alanlarda rehabilitasyon yaptığı algısı yaratmaya çalışmıştır. Akbelen Ormanı’nın yarısına yakın kısmı halen kesilmemiştir ve şirketin tehdidi altındadır” bilgisini paylaştı.
Komite, Muğla Valiliği’nin 30 Temmuz’da yaptığı açıklamaya değinerek valiliğin “24 Temmuz 2023’te Orman Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan çalışmalar bugün itibariyle sona ermiştir. Bu işlemden sonra, maden çıkacak sahalar tıpkı diğer maden sahalarında olduğu gibi izin sahibi tarafından rehabilitasyon projesine uygun olarak rehabilite edilecek ve mevcut alanda benzer özelliklerde 130 bin fidan dikimi gerçekleştirecektir” ifadelerini hatırlattı.
Bu açıklamaya rağmen 31 Temmuz’da ve 1 Ağustos sabahı nöbet alanı yüzlerce jandarma komando tarafından abluka altına alındığına dikkati çeken açıklamada “Akbelen ormanında budama çalışması altında kesim ekipleri tarafından kesime devam edilmiştir. Akbelen Ormanı’nın hepsi kesilmemiştir, halen kesilmemiş kısımlar vardır” bilgisine yer verildi.
‘Limak, henüz tek bir dönüm arazide dahi rehabilitasyon yapmadı’
Açıklamada maden alanına çevirilerek bozulan bir orman ekosisteminin tekrar orman ekosistemine dönüştürülmesinin mümkün olmadığı ve Limak Holding ve IC Holding‘in ortak iştiraki YK Enerji‘nin tek bir dönüm arazide dahi rehabilitasyon çalışması gerçekleştirmediği vurgulanarak şunlar kaydedildi:
“İzin verilen şirketin sanki evvelce maden sahasında yok ettiği alanlarda rehabilitasyon yaptığı algısı da gerçeği yansıtmamaktadır. LİMAK_ICTAŞ termik santrali şimdiye kadar tek bir dönüm dahi rehabilitasyon çalışması yapmamıştır. Şirketin rehabilitasyon örneği olarak gösterdiği bir kaç dönümlük alan , özelleştirme öncesinde Devletin-TKİ’nin işletmesindeyken yapılmıştır.”
‘Valilik, kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor, yanıltıyor’
Komite, bu nedenlerle Muğla Valiliği tarafından pazar günü yapılan basın açıklamasının “kamuoyunu yanlış bilgilendirerek yanıltmaya yönelik bir açıklama” olduğunu belirtti.
‘Vali Tavlı, ısrarla Anayasal suç işlemeye devam etti’
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.”
Anayasanın istisna tanımayan bu emredici maddesine rağmen 24 Temmuz’da Akbelen Ormanı’nda ağaç kesim işleminin başlatıldığına vurgu yapan açıklama, “Anayasaya aykırı olarak başlayan bu orman kıyımına karşı sözünü söyleyen, karşı duran görevini yapan yurttaşlara Muğla Valisinin sorumluluğunda ve talimatında cebir kullanılarak yurttaşlar gözaltına alınmış ve orman kesim işleminin sürdürülmesi sağlanarak Anayasal suç ısrarla işlenmeye devam edilmiştir” ifadelerine yer verdi.
Komite, “Anayasanın 169. Maddesini ihlal suretiyle Anayasal suç işlenmesine ve Anayasal suçu engellemek için yurttaşlık görevini yerine getiren yurttaşlara karşı kolluk gücünün zor kullanmasından sorumlu olması sebebiyle kamu düzeninin bozulmasına neden olduğu” gerekçesiyle Muğla Valisi Orhan Tavlı hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu kaydetti.
Fotoğraf: Cansu Acar
‘Akbelen, orman vasfını kaybetmedi, mücadele devam ediyor’
İkizköy Çevre Komitesi, şunları aktardı:
Akbelen Ormanı binlerce ağacı katledilmiş olmasına rağmen kanunen ve ekolojik olarak orman vasfını kaybetmemiştir. Mücadelemiz orman bitki örtüsünün ve orman toprağının korunması için bütün gücüyle devam edecektir.
Maden ve iş makinelerini orman alanına sokmamaya kararlıyız.
İdarenin Anayasa ve yasalara aykırı işlemlerine/eylemlerine karşı, Anayasa ve yasalar çerçevesinde haklı mücadelemizi sürdüreceğiz. Tüm halkımızı bu haklı ve meşru yaşam mücadelesine ses vermeyi sürdürmeye çağırıyoruz.
Muğla‘daki Akbelen Ormanı‘nda Limak’ın kepçesinin son kurbanı, günlerdir yıkılmaya direnen yüzlerce yıllık bir ağaç oldu.
Nöbet alanının yanı başındaki bir ağaç, günler önce büyük oranda kesilse de devrilmemişti. Çevresindeki ağaçların dallarından destek alarak yıkılmaya direnen ağaç, Limak’ın kepçesiyle yerle bir edildi.
Özel şirkete ait iş makinelerinin ormandaki Anayasa‘ya aykırı ve izinsiz ağaç kesim faaliyetlerini koruyan jandarma ise aktivistlere “Biz bu kesilmiş olan ağacı almaya çalışacağız ama tepkiyle karşılaşmak istemiyoruz” diyerek bilgi verdi.
Günlerdir yıkılmaya direnen, hayata tutunan yüzlerce yıllık bir ağaç daha, Limak tarafından katledilmiş oldu.
Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda nöbet tutan aktivistler, sabah 6.00 sularında jandarma ablukası ve testere sesleri ile uyandı.
Ablukanın nöbet alanının iki tarafını çevirecek kadar büyük çapta olması ve sinyal bozucularla tüm iletişim kanallarının engellenmesi ekoloji savunucularında hukuksuz ağaç kesimine devam edileceği veya nöbet alanındaki ağaçların kesilebileceği endişesine neden oldu.
Valilik açıklaması ile izinsiz kesim işlemlerinin pazar günü itibarıyla sonlandırıldığını kolluk kuvvetlerine hatırlatan aktivistler, çalışan testerelerin derhal durdurulmasını talep etti. Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri, testerelerin ağaç kesimi için değil kesilen ağaçların budanarak alandan çıkarılması için çalıştırıldığını açıkladı.
‘Asker halka çalış, Limak seni de satar’
Sinyal bozucuların kullanılması ise aktivistlerde güvenlik endişesine neden oldu.
Alandaki aktivistler “İnsanların şu an yaşadıklarımızdan haberi var mı?” sorularını yöneltirken, alan dışında iletişime geçerek durumu takip edenler ise ağaç kesimi yapılması ihtimalinden ve aktivistlerin güvenliğinden endişe duydu.
Yalnızca budama işlemi için böylesine geniş çaplı bir ablukanın ve sinyal kesici kullanımının nedeni sorgulandı.
Ekoloji aktivistleri, özel bir şirket olan Limak’ın ormandaki Anayasa’ya aykırı faaliyetlerinin jandarma güçleri tarafından bu şekilde halkı mağdur ederek korunmasına tepki gösterdi.
Aktivistler “Asker halka çalış, Limak seni de satar” sloganları attı.
Ağaçlar tomruğa dönüştürülerek uzaklaştırılıyor
Alanda testereler kesilmiş durumdaki yüzlerce yıllık ağaçları budayarak taşınabilecek boyutlara indirgiyor. Ardından oluşturulan tomruklar kamyonlara yüklenen orman arazisinden çıkarılıyor. Alanda yer alan kepçe ise toprağı tıraşlayıp kararak alanı düzlüyor.
Limak’a ait iş makineleri, jandarma koruması altında çalışmaya devam ediyor.
Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel ise Akbelen’de kesilen ağaçların tomruğa dönüştürüldüğünü bildirerek “Budama değil yapılan, hafifletmeye çalışıyorlar; kesim, katliam…” ifadelerini kullanıyor.
Yüzlerce yıllık ağaçların kesilmesinin ardından ormanlık alandan taşınmasıyla birlikte, yüzlerce yıldır bölgede yaşayan türler de doğal yaşam alanlarındaki son dakikalarını yaşıyor.
Limak’ın ormandaki Anayasa’ya aykırı madencilik faaliyetleri yalnızca İkizköy’ün insanlarını değil binlerce canlı türünü de yerinden ediyor.
‘Akbelen aktif destek bekliyor’
Akbelen Ormanı’nda abluka altındaki aktivistler ekoloji savunucularına destek çağrısında bulunuyor:
Gelebiliyorsanız gelin, gelemiyorsanız bulunduğunuz yerlerde hukuksuz ağaç kesimine karşı eylem yapın!
Hatay‘da Antakya Merkez‘e bağlı Dikmece köyünde tarım arazileri ve zeytinliklerinin, deprem konutları inşaatı için kamulaştırılmasına karşı arazilerini savunan köylülere jandarma copla saldırdı.
ANKA‘nın aktardığına göre, müdahale sırasında köylüler jandarmaya “vurmayın” diye bağırırken, çıkan arbedede bazı köylüler fenalık geçirdi, bazıları da bayıldı. Yedi kişi gözaltına alındı.
Köylülerin Cumhurbaşkanlığı kararıyla “acele kamulaştırılan” arazilerine bugün jandarma eşliğinde iş makineleri girmişti. Dünden bu yana arazilerinde nöbet tutan köylüler iş makinelerine engel olmaya çalıştı. Jandarma ise iş makinelerinin çalıştığı arazilere köylülerin geçmesine izin vermedi; cop ve biber gazı kullanarak halkı bölgeden uzaklaştırmaya çalıştı.
Jandarmanın müdahalesinden sonra arazide yeniden toplanan köylüler, “Arkadaşlarımız gözaltına alındı. Onlar serbest bırakılana bırakılana kadar biz buradayız. Ya arkadaşlarımızı bırakacaklar ya hepimizi alacaklar. Biz ‘bu zeytinlikleri vermeyeceğiz’ dedik. Arkadaşlarımızı aldılar, onları da vermeyeceğiz. Ya arkadaşlarımız buraya getirilecek ya da hepimizi alacaklar” dedi.