Bozcaada’da 11 yıl önce başlayan ve kısa sürede uluslararası bir festival haline gelen BIFED, bu yıl Gökçeada’da ilk kez düzenlenecek.
BIFED filmlerinden oluşan bir seçki, 18-21 Eylül tarihleri’nde Gökçeadalılar ve misafirlerle buluşacak.
Dört gün boyunca ada halkı ve konuklar, adanın merkezinde, köylerinde, bazen bir açık hava sinemasında, bazen bir köy meydanında bir araya gelecek, film izleyecek, söyleşecek.
Etkinlik süresince, toplamda 11 kısa, orta ve uzun metrajlı belgesel film gösterilecek. Filmler, küresel ve yerel ekoloji sorunlarına odaklanarak izleyicilere hem bireysel hem de toplumsal anlamda ilham vermeyi hedefliyor.
Festivalde gösterilecek bazı fimlerin yönetmenleri de etkinliğe katılıp izleyicilerin sorularını yanıtlayacak.
Salonların yanı sıra köylerde, çiftliklerde ve doğal mekanlarda düzenlenecek söyleşilerde, adanın doğası, balı, zeytinyağı, şarabı gibi yerel unsurlar da konuşulacak.
Etkinliği Gökçeada ve Bozcaada belediyeleri ile KIA Türkiye destekliyor.
Komşu adalardan katılımcılar da Gökçeada’da
Festivalde yıllar içinde en beğenilen filmlerinden oluşan özel bir seçki izleyiciyle buluşacak.
Filmler, ada merkezi, Zeytinli, Dereköy ve Eski Bademli’de gösterilecek. Etkinlik kapsamında düzenlenecek atölye çalışmaları ve söyleşilerde, komşu adadan gelen katılımcılarla bir araya gelerek sohbet edilecek. Ayrıca, yerel sanatçılar tarafından ada şarkıları seslendirilecek.
Birleşik Krallık‘ta 30 yıl aradan sonra ilk kez Cumbria bölgesindeki Whitehaven’da açılmak istenen dev kömür madeninin inşaatı, Yüksek Mahkeme’nin kararıyla engellendi.
Yüksek Mahkeme yargıcı David Holgate‘in kararı, projeye karşı mücadele eden iklim grupları için önemli bir zafer olarak değerlendirildi.
İngiltere Yüksek Mahkemesi, geçen haziran ayında petrol kuyusu açma izinlerini inceleyen planlamacıların, çıkarılan petrolün yakılmasından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını dikkate almaları gerektiğine dair de bir karar almıştı.
Yargıç Holgate, “Önerilen madenin sera gazı emisyonlarında net bir artışa neden olmayacağı veya net sıfır emisyonlu bir maden olacağı varsayımı hukuken hatalıdır” dedi.
İklim kampanyacıları zaferi kutluyor
Friendsof Earth ve South Lakes İklim Değişikliği Eylem Grubu, hükümetin ülkenin kuzeybatısındaki Cumbria bölgesinde, bir sahil kasabasında maden geliştirme planını onaylamasına itiraz etmişti.
Geliştirici West Cumbria Mining, temmuz ayında iktidara gelen İşçi Partisi hükümetinin Muhafazakar selefleri tarafından onaylanan projeye desteğini çekmesinin ardından proje mahkemede savundu ancak sonuç alamadı.
Friends of the Earth’in avukatı Niall Toru, kararı şöyle değerlendirdi:
Bu harika bir haber; iklime ve çevremize zarar veren ve tamamen gereksiz kömür madenine karşı mücadele eden herkes için büyük bir zafer. Horse Hill‘de petrol sondajı ile ilgili çığır açan Yüksek Mahkeme kararından sonra karara bağlanan ilk fosil yakıt davası. Bugünkü kararın madencilik şirketine karşı çıkması uluslararası alanda sonuçlar doğurabilir, çünkü yurtdışında çok benzer bir temelde fosil yakıt projelerine karşı itirazların yapıldığı davalar var.
Bu madene ilk etapta asla izin verilmemeliydi. Buna karşı dava çok güçlüydü. Bunun iklim üzerinde büyük etkileri olacaktır. Kömüre ihtiyaç yoktur ve bu tür girişimler Birleşik Krallık’ın iklim konusundaki uluslararası itibarına zarar vermektedir.”
Hükümet madeni yeniden değerlendirecek
Madenin toplam ömür boyu emisyonlarının, neredeyse tamamen kömürün yakılmasından kaynaklanacağı ve 220 milyon ton CO2 eşdeğerini aşacağı tahmin ediliyordu. Bu miktar Birleşik Krallık’ın 2022’deki toplam emisyonlarının yarısından fazlasına eşit.
Mahkeme kararı, yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri gönderilecek. Başbakan Yardımcısı, Konut, Topluluklar ve Yerel Yönetimlerden Sorumlu Devlet Bakanı Angela Rayner, planlama başvurusunu madenin tam iklim etkisini hesaba katarak yeniden gözden geçirecek. Bunu yaparken, yeni kanıt talep edebilir, planlama soruşturmasını yeniden açabilir veya madencilik şirketi bir başvuruyu yeniden taslak haline getirip yeniden gönderebilir.
Greenpeace UK’nin baş bilim insanı Dr. Doug Parr, “Kömür madenciliği geçmişte kaldı, bu yüzden umarım bundan son kez bahsederiz. İngiltere hükümetinin artık ülke genelindeki toplulukların yüksek karbonlu işler veya işsiz kalma seçeneğiyle baş başa kalmamasını sağlaması gerekiyor” dedi.
Çıkarılan kömür Türkiye’ye gönderilecekti
Projeyi net sıfır pozitif olarak tanıtan madencilik şirketi, kararı değerlendireceklerini söyledi ancak yorum yapmayı reddetti.
Muhafazakârlar 2022’de planı onayladığında, iklim aktivistleri bunun geriye doğru bir adım olduğunu ve 2035 yılına kadar elektriğin tamamının temiz enerji kaynaklarından üretilmesi ve 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşılması hedefine ulaşılmasını zorlaştıracağını söylemişti.
Şu anda ülkede iktidarda bulunan İşçi Partisi hükümeti ise selefinin petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına aynı desteği vermiyor. Başbakan Keir Starmer, rüzgar enerjisi üretimini artırma planlarını açıkladı ve Kuzey Denizi’nde yeni petrol sondaj lisansı vermeyeceğinin sözünü verdi.
Whitehaven‘da kapatılan bir kimya fabrikasının sahasındaki maden, elektrik üretmek yerine çelik üretiminde kullanılan kok kömürü çıkaracaktı. 2015’te yeraltı kömür ocaklarını kapatan ülkede yeraltı madeninden çıkarılacak kömür için şirket, aralarında Türkiye‘nin de bulunduğu ülkelere satmak üzere çalışma izni almıştı. İki Britanyalı aktivist incelemelerde bulunmak üzere, geçen haziranda Erdemir ve Eren termik santrallerinin bulunduğu Zonguldak’ın Ereğli ilçesi ve Çatalağzı beldesine gelerek, bölgede incelemelerde bulunmuş, yöre halkıyla ve sivil toplumla bir araya gelmişti.
Muhalifler, Hindistan’ın Tata Steel şirketine ait Galler‘deki Port Talbot‘ta bulunan İngiltere’nin en büyük çelik üretim tesisinin , kömürle çalışan yüksek fırınlardan daha az karbon salımı yapan elektrik ark fırınlarına geçiş yapmasıyla artık yerel olarak kömüre ihtiyaç kalmayacağını söylüyor .
Türkiye’nin dev fosil yakıt üreticisi Tüpraş, İzmir Rafineri’sinde “sürdürülebilir bir dünya için” harekete geçtiğini duyurdu.
Koç Holding’in sahibi olduğu Tüpraş, İzmir’de karbon yakalama ve yeşil hidrojen teknolojilerini bir arada kullanacağını belirterek “döngüsel ekonominin” endüstriyel öncüsü olacağını öne sürüyor. Projeye göre, yine Koç Holding’in sahibi olduğu Arçelik’in Manisa işletmesinde, İzmir’de “yakalanan ve yeşil hidrojen teknolojileri” kullanılan karbonlarla düşük karbonlu buzdolabı üretecek.
Avrupa Birliği’nden bu proje için 1,8 milyon Euro destek alacak olan Tüpraş, 2050’de “Lider Karbon Nötr Enerji Şirketi” olmayı hedeflediklerini de duyurdu.
İklim ve çevre aktivistleri ise bu girişimlerin “yeşil yıkama” olduğunu söylüyor.
Yenigün Gazetesi’nden Nurcan Etik’e konuşan Ege Çevre ve Kültür Derneği (EGEÇEP) aktivistleri, iklim krizinin en büyük nedenlerinden biri olan fosil yakıtlardan petrolün, 54 yıldır İzmir Rafinerisi’nde işletildiğinin altını çizdi:
“Bu tipik bir yeşile boyama (greenwashing). Tüpraş ‘sürdürülebilir bir dünya için’ harekete geçerken, ilk önce yıllardır küresel ısınmayı bu denli artıran petrol işlemesi için başta İzmir olmak üzere İzmit, Batman, Kırıkkale ve tüm Türkiye’ye karşı sorumludur. Bunun bir yaptırım bedeli olması gerekir” dedi.
Şirketlere kredi kapısı: Yeşil dönüşüm
İklim krizi ve ekolojik İbozulmanın etkilerinin artık herkes tarafından daha fazla hissedildiğini belirten EGEÇEP Eş Sözcüsü Baha Okar, doğaya uyumlu bir yaşam tarzının tüketicilerin kararlarını etkilemede belirgin bir faktör haline geldiğini ifade etti.
Özellikle gelişmiş ülkelerde tüketicilerin ürünlerini tükettikleri firmaları ekolojik duyarlılık konusunda yönlendirdiğinin araştırmalarla da ortaya çıkarıldığına dikkat çeken Okar, “Bu durum şirketleri de işletmeleri de giderek bu konuda daha duyarlı davranmaya, davranmıyorlarsa da böyle görünmeye yöneltiyor. Şirketler, daha yeşil etiketli, düşük karbonlu ürünleri üretmeye, karbon ayak izlerini düşürmeye ve bunun da mümkün olduğunca reklamını yapmaya yöneliyor” dedi.
Okar esas olarak şirketleri zorlayan faktörün ise hem yatırımcıların hem Dünya Bankası gibi finansal kurumların hem de Avrupa Birliği‘nin ekolojik hassasiyetinin artması olduğunu vurguladı:
“Bu kurumların ‘yeşil dönüşüm’ yönündeki yönelişleri desteklemesi daha da ötesinde kredi vermenin bir koşulu haline getirmesi şirketleri bu yönde faaliyetlere zorluyor. Yani bir şirket yeşil dönüşüm uygulamıyorsa, fosil yakıt kullanımını azaltmıyorsa, karbon ayak izinin azalması yönünde bir yatırıma girmiyorsa destek veya kredi almakta güçlük çekebiliyor. Bu nedenle de ya bu faaliyetlere yöneliyor ya da yöneliyormuş gibi gösteriyor.”
EGEÇEP Eş Sözcüsü Baha Okar.
‘Tüpraş’ın verdiği zararı aklaması mümkün değil’
Şirketlerin “yeşil dönüşüm” yapamadıkları durumlarda da “aldatıcı yeşil iddialarda” bulunduklarını ifade eden EGEÇEP sözcüsü, “İşte o zaman yeşil aklama, yeşil boyama dediğimiz durum devreye giriyor. Tüpraş bu projeyle tam da bunu yapıyor. Türkiye’de karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 85’inenerji sektörü tarafından üretiliyor. Tüpraş ise bu enerji sektörünün en büyük aktörü. Dolayısıyla böyle bir yeşil aklamanın, sera gazı emisyonunda çevreye verdiği zararı aklaması mümkün değil. Tüpraş hamama girse, 7/24 keselense temizlenemez.”
‘İnandırıcı değil’
Şirketin proje için Avrupa Birliği’nden 1.8 milyon Euro alacağının altını çizen Okar, şöyle konuştu.
“Kendi kârlarından feragat ederek, kendi maliyetlerini bunun için artırarak bir dönüşüme gitmiyorlar. Bu dönüşümde bile aslında kazanç sağladıklarını görüyoruz. Yani “sürdürülebilir enerji” adı altındaki dönüşüm bile onlar için kazanç kapısı.
Türkiye’nin gündemindeki karbon vergisi nedeniyle birçok şirket, kendisini dönüşüme uyarlamaya çalışıyor. Tüpraş’ın yayımladığı raporla, 2017 yılından 2023 sonuna kadar devreye alınan Enerji Verimliliği projeleri ile toplam 932 bin 602 ton karbondioksit değerinde seviyelendirilmiş sera gazı emisyonu azaltımı sağladığını açıklıyor. Bunun reklamını yapıyor. Ancak toplam sera gazı emisyonu 7 milyon tonun üzerinde. Şimdi 2040’ta yüzde 50 azaltacağım diye iddia ediyor. 2050’de karbon nötr düzeyine indireceğim diyor. Bu verilere göre bu hiç inandırıcı değil.”
‘Tüpraş’ın İzmir’e borcu var!’
“Elbette bu dönüşümlerin hiçbirisi kötü değil” diyen Okar, Tüpraş’ın yapması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Ağaç dikmek de kötü değil. Karbon tutan teknolojiler kullanılması da kötü değil. Kötü olan bunların geçmişi ya da şimdiki faaliyetleri değerlendirilmeden, denetlenmeden şirketlere olumlu bir algı atfedilmesi. Tüpraş, ‘Dönüşüm Planı’ kapsamında projeler geliştiriyorsa ve bunda samimiyse ilk olarak rafinerisi bulunan İzmir, İzmit, Batman ve Kırıkkale başta olmak üzere tüm Türkiye’ye bir bedel vermeli. Tüpraş’ın İzmir’e de tüm ülkeye de bir borcu var. Doğaya verdiği zararlar artık geri dönülemez ve bunun bir yaptırımı olmalı. Yerel ve merkezi yönetim bu yaptırımlarla ilgili bir an önce çalışmaya başlamalı.”
Seyir Derneği ve Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali yarın (17 Eylül) başlıyor.
Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleşecek açılışta, Francis Ford Coppola imzalı “Megalopolis”, Türkiye’de ilk kez gösterilecek.
Festivalin açılış gecesinde Mey|Diageo’nun katkılarıyla üçüncü kez verilecek 75 bin TL değerindeki “Yeni Bir …” Ödülü sahibini bulacak.
Filmlerle ilgili daha geniş bilgi ve gösterim tarihleri için tıklayın
Megapolis.
70 filmlik seçki
Festivalde bu yıl farklı bölümlerde toplam 70 film gösterilecek. 21-22 Eylül hafta sonunda tüm etkinliklerin ücretsiz olduğu Seyir Çocuk Hafta Sonu düzenlenecek, üçüncü yılındaki Genç Sinema programı ile öğrenciler yine festival ekibinin bir parçası olacak, her sabah atölyelere katılacak ve bu sene ilk kez farklı alanlarda proje üretecekler.
Kültür için Alan işbirliğiyle Stockholm Film Okulu’ndan dört öğrenci de Genç Sinema programı kapsamında Ayvalık’ta olacak.
Doğa Diye Bir Şey Kalmadı
Festivalin “Doğa Diye Bir Şey Kalmadı” başlıklı bölümünde ise dört film yer alıyor. Yönetmen Nathan Grossman, samimi bir belgeselle genç iklim aktivisti Greta Thunberg’in etkileyici hikâyesini “Ben Greta”da anlatıyor.
Ben Greta.
Ünlü antropolog Claude Lévi-Strauss’un varisi olarak tanımlanan Philippe Descola‘nın “Dünyamızı dönüştürmek için nereden başlayarak yeniden düşünmeli? İnsanlar dünyalarını nasıl şekillendirdi” sorularının çevresinde örülen “Dünyalar Oluşturmak” filminde Fransız yönetmen Eliza Levy, Fransa’da Notre-Dame-des-Landes’da gerçekleştirilen bir deneyi mercek altına alıyor.
Neandria antik kenti yakınlarındaki yoksul bir köyde, defineciler ve bölgede taş ocağı açmak isteyen bir şirketle köylülerin mücadelesini anlatan Reha Erdem’in “Neandria’sı, ekolojik anlamda sürdürülebilir koşullar sağlanarak gerçekleştirilmiş bir prodüksiyon.
Neandria.
Adını Homeros’un Girit’i çevreleyen denize verdiği isimden alan “Şarap Rengi Deniz”de ise birkaç yıl önce İstanbul Boğazı’ndaki müsilaj sorunundan etkilenerek araştırmalara başlayan yönetmen Nefin Dinç, Türkiye ve Yunanistan‘dan aktivistlerle yaptığı röportajlarda, “Ülkeler arasında ortak bir çabayla söz konusu çevre sorunlarına hızlıca nasıl çözüm üretebilir, doğanın korunduğu bir geleceği hep beraber yeniden kurabilir miyiz?” sorularına yanıt arıyor.
‘Son Program’ sergisi Vural Sineması’nda
Festival süresince sanatçı Can Aytekin’in “Son Program” adlı sergisi Ayvalık Belediyesi Vural Sineması fuayesinde gezilebilecek. Sergide, çekildiği dönemde gösterime girmediği için herhangi bir afişi olmayan 1965 yapımı siyah-beyaz Metin Erksan filmi “Sevmek Zamanı”ndan ilham alan sanatçı, dönemin temsil tarzlarına, renk kullanımına ve baskı tekniklerine öykünerek bu film için afişler resmetmiş.
Festival kapsamında 21 Eylül’de Fabrika Ayvalık’ta, Ege ve Anadolu’nun çok renkli ve dilli müzik kültüründen yola çıkarak dünya halk şarkılarının peşine düşen üç kişilik müzik grubu, Salut de Smyrne bir konser verecek.
Aydınlık Hayallerimiz.
Uluslararası oyuncu ve yönetmenler Ayvalık’ta
Festivalde gösterimi yapılacak belgesellerden “Cadılar” (Witches) filminin yönetmeni Elizabeth Sankey, Nabil Ayouch imzalı “Touda’yı Herkes Seviyor” (Everybody Loves Touda) filmindeki performansıyla dikkat çeken Nisrin Erradi, Levan Akın’ın yönettiği “Geçiş” (Crossing) filminin başrol oyuncularından Lucas Kankava, “Bina” (The Building) belgeselinin yönetmeni Andréas Lang ve “Traugott” belgeselinin yönetmeni Dirk Schäfer filmlerinin gösterimi sonrasında Ayvalık’ta izleyicilerle buluşacak.
Festivalde ayrıca Reha Erdem, “Dünyalar Oluşturmak” (Composer les Mondes) filminden sonra bir konuşma yapacak, Ercan Kesal ve psikanalist Yavuz Erten, Tayfun Pirselimoğlu’nun yönettiği “Ben O Değilim” filmi üzerine seyircilerle birlikte bir çalışma gerçekleştirecek. Utrecht Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Albert Salah ve Yard. Doç. Dr. Almıla Akdağ“Yapay Zekâ ve Yaratıcılık” başlıklı bir konuşma yapacak. Konuşma sonrası yapay zekâ kullanılarak üretilen Vikki Bardot imzalı “Gecenin Sonuna Yolculuk” (Journey to the End of the Night) ve Alkan Avcıoğlu yönetmenliğindeki “Maç” (The Match) filmlerinin gösterimi yapılacak.
Aslı Özge, Selman Nacar, Vuslat Saraçoğlu, Nehir Tuna, Berke Baş festivalde filmleri gösterilecek yönetmenler arasında. Tülin Özen, Asiye Dinçsoy, Alp Öyken, Alican Yücesoy, Serdar Orçin, Hazal Türesan, Hazal Subaşı ve daha pek çok yönetmen, oyuncu, yapımcı ve senarist filmlerinin gösterimi için Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak.
‘Doğulmaz-Olunur’
Kadın hikâyelerinin ağırlıkta olduğu, zorunlu göçmenliğin, gönüllü göçmenliğin, yerinden edilmenin, geri dönmenin, anne-baba ile bitmeyen ilişkinin dikkat çektiği festival programında bu yıl Simone de Beauvoir’ın “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözünden ilham alan bir bölüm var; “Doğulmaz-Olunur.”
Bir Salyangozun Anıları.
Sinemada hikaye anlatmanın yeni yollarını bulan yönetmenlerin filmlerinden bir seçki ise Farklı Gözle Bakanlar bölümünde seyirciyle buluşacak. Sinemanın Yazarları, Wim Wenders’den, Yorgos Lanthimos’a ‘auteur’ yönetmenlerin filmlerine yer verirken, Büyükler İçin Animasyon başlığı altında yılın en başarılı stop-motion filmlerinden “Bir Salyangozun Anıları” (Memoir of a Snail) izlenebilecek.
Gidecek Yer Yok bölümündeki filmlerse insanın yurdu neresi sorusunu soruyor. Türkiye’den uzun metraj, kısa metraj ve belgesel filmlerin yer aldığı Komili sponsorluğundaki Gitmesek de Görmesek de…, Aslı Özge’nin son iki filminin seyirciyle buluşacağı İki Film Birden, Sinematek ile, Ayvalık’ta yaşayan dans sanatçısı Aydın Teker’in performansları üzerine çektiği üç filmin gösterileceği Dans Üzerine gibi bölümler de festival programında yer alıyor.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali programından 20 film Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta izleyici karşısına çıkacak.
Biletler satışa çıktı
Festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, İsmet İnönü Kültür Merkezi, ASKEV Sera ve Kırlangıç Ayvalık’ta gerçekleşecek.
7 Eylül’de başlayan ve 17 Eylül’e kadar devam edecek ön satış döneminde bilet fiyatları tam 120 TL, indirimli 80 TL; 17 Eylül’den itibarense tam 150 TL, indirimli 100 TL. ASKEV Sera ve Kırlangıç Ayvalık’taki gösterimler ise ücretsiz.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden bilim insanlarının yönettiği insansız su altı planörü “Deniz Kâşifi”, Marmara ve Akdeniz’de geniş bir alanda ilk kez kesintisiz otonom ölçümleme yaparak, önemli veriler elde etti.
Bilimsel çalışmalara destek olmak üzere Türkiye İş Bankası tarafından enstitünün kullanımına sunulan planörün topladığı verilere göre, Akdeniz iklim değişikliğinin en yoğun hissedildiği deniz olurken, Marmara’da evsel, endüstriyel ve tarım alanlarının kirliliğini denize taşıyan yoğun insan etkisiyle oksijen günden güne tükeniyor.
Marmara kış koşullarında bile oksijen fakiri
“Deniz Kaşifi”nin deniz araştırmalarına sunduğu en kritik fayda, geniş bir alanı tarayarak yatay ve dikey yönde sürekli, kesintisiz ve yüksek çözünürlükteki verilerin toplanması ve dolayısıyla bölgedeki günlük değişimlerin yakalanıp tespit edilebilmesi oldu.
Araştırmada Marmara’nın Bandırma ve Edremit Körfezi’nin bulunduğu güney bölgesine kadar oksijenli Akdeniz alt suyunun giriş yaptığı gözlemlendi. Fakat batıdan doğuya gittikçe bu suyun etkisini yitirdiği, hatta kış koşullarında bile İzmit Körfezi’ne doğru pek çok bölgenin oksijen yönünden fakir kaldığı tespit edildi.
Bu kadar geniş bir alandaki yatay ve dikey yöndeki değişimi ilk kez yüksek çözünürlüklü olarak ortaya koyan sonuçlar, Marmara Denizi’nde canlı hayatı üzerinde olumsuz etkilerin daha da artmaması için adımların atılması gerektiğine işaret ediyor.
Sıra Karadeniz’de
Doğu Akdeniz’de deniz suyu sıcaklıklarının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu ortaya koyan araştırma, şimdi de Karadeniz’de sürdürülüyor.
ODTÜ’nün oşinografik araştırma gemisi Bilim-2 ile Deniz Ekosistem ve İklim Araştırmaları Merkezi (DEKOSİM) ve UFUK 2020 BRIDGE-BS Projesi desteği ile Karadeniz’de gerçekleştirilen araştırma seferi kapsamında burada suya indirilen otonom su altı planörünün topladığı veriler ile açık deniz seferi sırasında toplanan veriler karşılaştırılacak.
Bu karşılaştırmanın, Karadeniz açık deniz oşinografisi konusunda yapılacak ilk kapsamlı çalışma olmasının yanı sıra deniz araştırmaları alanında önemli bir kilometre taşı oluşturması bekleniyor.
‘Marmara’da insan kaynaklı kirleticilerin kontrol altına alınması kritik’
Araştırmayla ilgili bilgi veren ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Marmara Denizi’nin, iklimde meydana gelen olumsuz değişimlerin yanında yoğun insan aktivitelerinin yaşandığı bir iç deniz olduğunu belirtti.
Salihoğlu, Türkiye nüfusunun beşte birine ev sahipliği yapan, tarımdan enerjiye, turizmden sanayiye kadar çeşitlenmiş bir ekonomik büyüklüğe sahip olan illerle çevrili olmasının Marmara Denizi üzerindeki insan baskısının her geçen gün artmasına neden olduğuna; diğer denizlerle su alışverişinin sadece iki dar boğaz ile olmasının, Marmara’nın insana karşı savunma gücünü düşürdüğüne dikkat çekti:
“ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü tarafından 40 yılı aşkın süredir toplanan oşinografik veriler, Marmara Denizi’nde özellikle derin havzalarda ve körfezlerde oksijenin kritik seviyelerin altına düştüğünü gösteriyor. Bu da Marmara Denizi’nde yaşayan canlıların üzerinde olumsuz etkilerin daha da artacağına işaret ediyor. Marmara Denizi’nin Karadeniz gibi belli bir derinlikten sonra oksijenin olmadığı ölü bir deniz haline gelmesinin önüne geçmek için acil önlemler alınması gerekiyor. İlk etapta havza ve atıksularla Marmara’ya taşınan azot, fosfor vb. besin yüklerince zengin insan kaynaklı evsel, endüstriyel ve tarım kaynaklı kirleticilerin kontrol altına alınması ve denetlenmesi büyük önem taşıyor.”
Akdeniz’de sıcaklık artışı alarm veriyor
Akdeniz’deki bulgulara ilişkin de değerlendirmede bulunan Salihoğlu, ısınma, beklenmedik hava olayları, denizlerin asitlenmesi (asidifikasyon) gibi insan kaynaklı iklim değişiminin etkilerinin tüm Akdeniz’de yoğun şekilde yaşandığını ifade etti: .
“Yaptığımız araştırmalar bu etkilerin en fazla hissedildiği Doğu Akdeniz’de deniz suyu sıcaklıklarının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu destekliyor. Küresel ısınmaya bağlı olan bu sıcaklık artışı, deniz canlılarının üreme ve beslenme dönemlerinin değişmesinde olumsuz yönde etki ediyor. Ayrıca Süveyş Kanalı’ndan giren yabancı türlerin adaptasyon başarısı bölgenin biyoçeşitliliğini tehdit ediyor. Bu da deniz ekosisteminin bütünü açısından önemli değişimlerin olacağını gözler önüne seriyor. Tüm bu bulguların tespitinde yüksek çözünürlüklü veri ihtiyacı öne çıkıyor. Deniz Kâşifi tam da bu noktada hem bilim insanlarına hem de karar vericilere kaliteli, kesintisiz ve yüksek çözünürlüklü veri sağlamaya devam ediyor.”
‘Denizlerdeki kirlilik, hepimizin ortak meselesi’
İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı ve Sürdürülebilirlik Lideri İzlem Erdem ise ekolojik dengenin sağlanmasında büyük rolü bulunan denizlerimizdeki kirlilik sorununun herkesin ortak meselesi olduğuna vurgu yaptı; ” Dünya üzerindeki yaşanabilir hacmin yüzde 90’ından fazlası derin denizlerde yer alıyor ve buradaki canlılar tüm gezegendeki yaşamı destekliyor. Bu nedenle denizlerle birlikte deniz kaynaklarını korumak ve sürdürülebilir kılmak amacıyla konunun uzmanlarıyla iş birlikleri yapıyor, pek çok çalışma yürütüyoruz” dedi.
Brezilya’daAmazon yağmur ormanlarını etkileyen sürekli kuraklığın etkisiyle rekor kıran orman yangınları aylardır sürüyor.
Ülkenin birçok bölgesinde devam eden ve rekor kıran orman yangınları, bölge sakinlerini ve dünyanın en önemli ekolojik sistemini tehdit ediyor.
Brezilya merkezli bir düşünce kuruluşu olan Igarape Enstitüsü, ülke genelinde şu anda 50.000’den fazla orman yangınının aktif olduğunu söyledi. En çok etkilenen bölgelerden bazıları Amazon, Cerrado ve Pantanal.
Yakın kasabalarda yaşayanlar dumandan adeta ‘boğulurken, yetkililer, Sao Paulo ve Rio de Janeiro gibi yoğun nüfuslu şehirlerin yangınların yayılma alanında olduğu uyarısı yaptı.
Latin Amerika’daki yangınların yaklaşık yüzde 60’ı şu anda Brezilya’da sürüyor.
Uzmanlara göre yangınların üçte biri tarımsal amaçlar için arazi temizlemeye yönelik insan kaynaklı eylemlerden kaynaklanıyor. Cambridge Üniversitesi’nde koruma ve kalkınma profesörü olan Rachael Garrett, ormansızlaşma ve kuraklığın da orman yangınlarına büyük katkıda bulunduğunu söyledi.
Amazon’daki ormansızlaşmanın Brezilya’da yağış miktarını azalttığını anlatan Garrett, bunun ekosistemin dengesini bozduğunu ve kuraklık döngüsüyle ve yıkıcı orman yangınlarına neden olduğunu belirtti.
Brezilya’da yıl bitmeden tüm yangın rekorları kırıldı
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, geçen hafta Tefe kenti yakınlarındaki Amazon nehri kıyısında yaşayan bir topluluğu ziyaretinde yaptığı açıklamada, Amazon’un şu anda 40 yılın en kötü kuraklığını yaşadığını söylemişti.
Lula, kamuoyundan kundakçı şüphesi olan kişileri federal polise bildirmelerini istedi. Brezilya’da yangın çıkaran suçlular yalnızca dört yıla kadar hapis cezası riskiyle karşı karşıyadır, ancak Lula bu yasayı değiştirmek ve cezaları artırmak istiyor.
Amazon Çevre Araştırma Enstitüsü adlı sivil toplum kuruluşunun yaptığı son analiz, Ağustos ayındaki yangınların büyük çoğunluğunun tarım alanlarında meydana geldiğini gösteriyor. Bu durum, çevreciler arasında bazı faaliyetlerin kasıtlı olabileceği şüphesini uyandırıyor.
Amazon Watch adlı sivil toplum kuruluşunun Brezilya program direktörü Paula Vargas, çiftçilerin sıklıkla kasıtlı olarak yangın çıkardığını açıkladı.
Ülkede bu yıl bitmeden, yangınlarla ilgili tüm rekorlar kırıldı. Brezilya yangın aktivitesi izleme sitesi MapBiomas’a göre, ocak ve ağustos ayları arasında yaklaşık 30 milyon dönüm arazi yok oldu . En çok etkilenenler Roraima ve Matto Groso eyaletleri oldu.
Brezilya’nın uydu ajansı Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü‘ne göre , bu yıl Brezilya’da 180 bin ve sadece son iki günde 7 binden fazla orman yangını çıktı. Kurum, 2025’e üç aydan fazla bir zaman kala, bunun 2010’dan bu yana bir yılda görülen en fazla yangın olduğunu belirtti.
Amazon’daki kontrolden çıkan orman yangınları çevre ülkeleri de etkiliyor; duman nedeniyle Bolivya ve Ekvador‘da uçuş iptalleri, tahliyeler ve okulların tatil edilmesine yol açıyor.
Bolivya’da sürdürülebilir kırsal kalkınmaya adanmış bir sivil toplum örgütü olan Fundación Tierra‘da sosyo-bölgesel araştırmacı olarak görev yapan Efrain Tinta Guachalla, bu hafta başında Amazon bölgesinde orman yangını sezonunun ağustos ayından ekim ayına kadar sürdüğünü ancak yangınların artık en az altı ay boyunca devam ettiğine dikkat çekti.
Guachalla, Amazon’a yayılan ve büyüyen tarım arazilerinin, çoğunlukla soya ve sığır yetiştiriciliği için ormansızlaştırılmasının, yangın sezonunun uzamasının arkasındaki muhtemel sebep olduğunu kaydetti.
Amazon, emdiği karbonu yangınlar nedeniyle geri veriyor
Amazon yağmur ormanı, dünyadaki en önemli ve biyolojik çeşitliliğe sahip ekosistemlerden biri. Yalnızca Güney Amerika’daki su havzası sistemlerine büyük katkı sağlamakla kalmıyor, milyonlarca bitki, hayvan ve böcek türüne ev sahipliği yapıyor ve atmosferden devasa miktarda karbondioksit emiyor.Ancak yangınlar nedeniyle orman, emdiği karbondioksiti atmosfere geri veriyor.
Nature Ecology & Evolution dergisinde yazan uluslararası akademisyenlerden oluşan bir grup, kontrolsüz orman yangınlarının ormanların bozulması, karbon emisyonları, biyolojik çeşitliliğin kaybı ve yerli topluluklara verilen zararlar açısından tehlikeleri konusunda uyarıyor.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde etkili olan Boris Fırtınası‘nın getirdiği şiddetli yağışlar ve yükselen nehirler pek çok kentte sel felaketine neden oldu.
Perşembe gününden bu yana Avrupa’nın ortasında etkili olan Boris Fırtınası nedeniyle Avusturya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Slovakya’nın büyük kesimi şiddetli rüzgarlar ve alışılmadık şiddette yağışların etkisi altında. Avusturya, Polonya ve Romanya’da sekiz kişi boğuldu, Çek Cumhuriyeti’nde dört kişi kayboldu. Dört ülkede de yüzbinlerce kişi tahliye edildi, pek çok bölgede elektrik yok.
Avusturya
Avusturya Başbakan Yardımcısı Werner Kogler, Pazar günü sosyal medyadan yaptığı açıklamada, ülkenin güneyinde yaşanan sel felaketine müdahale eden bir itfaiyecinin hayatını kaybettiğini söyledi. Yetkililer, Viyana‘yı çevreleyen eyaleti afet bölgesi ilan etti.
Tirol‘ün bazı bölgeleri bir metreye kadar karla kaplandı. Geçen hafta sıcaklıkların 30 C’ye ulaştığı eylül ortası için bu, sıra dışı bir durum.
APA haber ajansının aktardığına göre, ülkenin doğusunda pazar günü erken saatlerde demir yolu seferleri durduruldu ve Tuna Nehri’nin taşma tehlikesi altında olması nedeniyle bazı metro hatları kapatıldı.
Acil servisler, selin birçok sakini evlerinde mahsur bıraktığı Aşağı Avusturya’da gece boyunca yaklaşık 5 bin müdahalede bulundu. Yerel medya, itfaiyecilerin cuma gününden bu yana Viyana’da fırtına enkazıyla tıkanan yolları temizlemediğini ve bodrumlardan su pompaladığını yazdı.
Polonya
Polonya’nın güneybatısındaki Opole bölgesindeki Glucholazy‘nin belediye başkanı, nehrin taştığını ve kasabayı sular altında bıraktığını bildirdi. Pazar günü, bölge sakinlerine daha yüksek bir yere tahliye çağrısında bulundu.
Polonya’nın ikinci büyük şehri olan Krakow‘da, selden korunmak için kum torbaları kullanıldı.
Ülkenin selden en çok etkilenen Çekya sınırına yakın bölgesinde, 17 bin kişinin elektriksiz olduğunu bildirildi. Bazı yerlerde cep telefonu sinyali çalışmıyor ve internet kesik, bu yüzden Starlink uydularını kullanma kararı alındı.
Yerel medyanın aktardığına göre, bir Blackhawk helikopteri, asansörlerin çalışmadığı yüksek katlı binalardan tahliye için bölgenin başkenti Wroclaw‘a gönderildi.
Başbakan Donald Tusk, yerel nehrin pazar sabahı 6,7 metreye yükselmesiyle kısmen su altında kalan ve ardından hafifçe geri çekilen Kłodzko‘da “Durum çok dramatik” dedi. 2,4 metrelik alarm seviyesinin çok üzerinde yükselen sular, kasabaya veren ve 56 can kaybına neden olan 1997’deki yoğun sel sırasında kırılan rekoru da aştı.
Polonyalı yetkililer, bir nehrin taşması sonucu Çek Cumhuriyeti ile olan Gołkowice sınır kapısını kapattı, ayrıca Prudnik ve Nysa kasabalarını birbirine bağlayan hattaki birçok yolu kapattı ve tren seferlerini durdurdu.
Çekya
Çekya’da ise, ülkenin Güney Bohemya bölgesinde bir baraj aşırı su yüküne dayanamayarak patladı ve aşağı akıştaki kasaba ve köyleri sular altında bıraktı.
Çevre Bakanı Petr Hladik, en kötü etkilenen bölgelerdeki insanların tahliye için hazırlanmaları konusunda uyardı. Çek polisi de sosyal medyadan yayımladığı mesajda, insanları tahliye uyarılarına uymaya çağırdı: “Polis ve itfaiyeciler ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını biliyorlar. Durum hızla değişiyor ve hemen her yere ulaşamıyoruz. Birkaç dakika içinde, tek çıkış yolu helikopter olabilir.”
Polisin duyurduğuna göre, üçü kuzeydoğudaki Lipová-lázne kasabasında nehre sürüklenen bir arabada olan, biri ise güneydoğudaki sellerde sürüklendikten sonra ulaşılamayan dört kişi kayıp.
Hladik, toprağın doymuş olduğunu ve yağmur suyunun yüzeyde kaldığını, bunun ani sel riskini artırdığını söyledi. Bakan, Çekya’da yağmurun salı gününe kadar etkili olmasının beklendiğini söyledi.
Romanya
Hafta sonu etkili olan sellerde Romanya’da Romanya’da çok sayıda köy sular altında kaldı. Altı kişi öldü, en kötü etkilenen bölge olan güneydoğudaki Galati’de 5.000 ev hasar gördü.
Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis, “Avrupa kıtasında giderek daha fazla hissedilen ve dramatik sonuçlar doğuran iklim değişikliğinin etkileriyle bir kez daha karşı karşıyayız” dedi.
Ülkenin 19 bölgesinde yüzlerce kişinin kurtarıldığı bildirilirken, Tuna Nehri kıyısındaki bir köyde sular altında kalan evlerin yer aldığı video yayımlandı.
Galati’ye bağlı Slobozia Conachi köyünün belediye başkanı Emil Dragomir, 700 evin sular altında kaldığının bildirildiği olayı, “Bu destansı boyutlarda bir felaket” dedi.
Macaristan
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yetkililer, devam eden yağışlar nedeniyle Tuna Nehri’nin bu haftanın ikinci yarısında 8,5 metrenin üzerine çıkacağı ve 2013’te görülen 8,91 metrelik rekora yaklaşacağını tahmin ediyor.
Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, “Tahminlere göre, son yılların en büyük sel felaketlerinden biri Budapeşte’ye yaklaşıyor ancak biz buna karşı koymaya hazırız” dedi.
Slovakya‘da da başkent Bratislava ve çevresinde olağanüstü hal ilan edildi.
Çek Cumhuriyeti ve Polonya’da yoğun yağışların en azından Pazartesi gününe kadar devam etmesi bekleniyor.
Değişen iklim aşırı yağışları artıyor
İklim değişikliği nedeniyle Avrupa‘da ve dünyanın birçok yerinde aşırı yağışlar artıyor.
Aşırı yağışlar, insan kaynaklı iklim bozulması nedeniyle dünyanın çoğunda, özellikle de Avrupa, Asya’nın pek çok bölgesi, Kuzey Amerika’nın orta ve doğu kesimleriyle Güneş Amerika, Afrika ve Avustralya’nın bazı bölgelerinde daha yaygın ve yoğun görülüyor.
Bunun nedeni, daha sıcak havanın daha fazla su buharı tutabilmesi. Daha sıcak bir atmosfer daha fazla nemi tutabiliyor, bu da daha yoğun yağışlara yol açabiliyor. Taşkınlar da daha sık ve şiddetli hale geliyor.
Bu denli aşırı yağışlara ve taşkınlara uygun olmayan kentleşme ve arazi kullanımı gibi insan faktörleri de felaketlerin etkisini artırıyor.
Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis de cumartesi günü yaptığı konuşmada, Avrupa’da iklim değişikliğinin etkilerinin giderek daha fazla görüldüğünü ve dramatik sonuçlar doğurduğunu söyledi.
Kırşehir‘in Mucur bölgesinde bulunan Seyfe Gölü Tabiatı Koruma Alanı‘nın sınırları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın kararıyla daraltıldı. Karar, dün Resmi Gazete‘de yayımlandı.
15 Eylül 2024 Tarihli ve 32663 Sayılı Resmî Gazetede 8961 Karar Sayısı ile “Kırşehir İli, Mucur İlçesi sınırları içerisinde bulunan Seyfe Gölü Tabiatı Koruma Alanı sınırlarının, ekli harita ve koordinat listesinde gösterildiği şekilde yeniden belirlenmesine, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir” denildi.
Kararda, alanın yeni sınırlarını gösterir harita ile koordinatları da yer aldı.
Kırşehir’de Koç Holding’e ait DEMİR EXPORT Madencilik ile Nurol Holding’e ait TÜMAD Madencilik ve Gülen Cemaati’yle iltisaklı olduğu gerekçesiyle Varlık Fonu’na devredilen KOZA Altın Şirketi, altın-gümüş madeni açmak için çalışmalarını sürdürüyor. Sondajların önemli bölümü Seyfe Gölü çevresinde yapılıyor.
Ayrıca Demir Export ile AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu Fernas İnşaat ortaklığındaki Defaş Madencilik Şirketi de Seyfe Gölü’ne yakın Çimeli köyünde vatandaşların ve yerel yöneticilerin bütün tepkisine rağmen altın madeni çalışmalarına devam ediyor.
2013 yılında kentin merkeze bağlı Boztepe ilçesi ve köyleri için hazırlanan ve maliyeti 175 milyon doları bulan projenin hayata geçmesi durumunda bölgede 14 yıl boyunca altın arama faaliyeti yürütülecek.
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu da yayımlanan proje için kent merkezi, Boztepe ilçesi ve köyleri arasındaki bölgede üç maden ruhsatı alındı.
Projede yer alan bilgilere göre, maden için ruhsat verilen alanlar bin 988, bin 963 ve bin 904 olmak üzere toplam 5 bin 855 hektarlık alanı kapsıyor. ÇED kapsamına giren alan miktarı ise, toplam 2 bin 864 hektar. Yılda 3 milyon ton cevher (altın) çıkarılarak, 200 bin ton zenginleştirilmiş cevherin elde edilmesi hedefleniyor. Şirketler, bu zenginleştirilmiş cevheri yurt dışına çıkararak, külçe altın haline getirmeyi planlıyor.
Bölgede yürütülecek faaliyetler kapsamında en az 10 bin kamyonun çalışması beklenirken, bu yoğunluğun kent trafiğine etkileri şimdiden endişelere neden oldu. Bölgede yılda oluşacak 1,8 milyon ton zehirli atığın nerede toplanacağı ve nereye akıtılacağı da bilinmiyor, çünkü projeye göre atık barajı yapılmayacak.
Köylere birkaç yüz metre uzaklıkta
Cevherin çıkarılması sırasında potasyum amil ksantat, sodyum silikat ve metil izobitül karbinol kimyasalları kullanılacak ancak kimyasalların miktarı da belirtilmedi. Bölgede kurulacak iki adet zenginleştirme ve iki adet de maden atığı depolama tesisinin bir yılda bitirilmesi planlanıyor. Maden sahası ve kurulacak tesisler, Çimeli köyüne 393, Boztepe ilçesine 640, Körpınar köyüne 883 metre uzaklıkta bulunurken, hayvan yetiştirme çiftliklerine ise sınır durumunda.
Dolayısıyla proje, hayvancılık başta olmak üzere bölgedeki çiftçilik ve tarım faaliyetlerinin tamamını doğrudan etkileyecek.
Seyfe Gölü, Ramsar Sözleşmesi listesinde
Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri olan Seyfe Gölü’nın 23,585 hektarlık kısmı 1989 yılında I. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmişti. 1990 yılında 10,978 hektarlık kısmı Tabiatı Koruma Alanı Statüsü‘ne ve 1994 yılında 10,700 hektarlık kısmı ise Ramsar Sözleşmesi listesine dâhil edildi. Alana ait ilk Sulak Alan Yönetim Planı 2011 yılında yapılarak yürürlüğe girdi.
Göl, flamingo kuşlarının yaşam alanı ve 27’si nesli tükenme tehlikesinde bulunan 187 kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
İklim krizinin de etkisiyle bölgedeki su kaynakları iyiden iyiye azalmışken, devasa ölçüde su kullanan siyanürlü altın madenciliğine izin verilmesi, bölgenin “çöle çevrilmesi” anlamına geliyor. Seyfe Gölü’nün hemen yakınında siyanür havuzları ve zehir barajlarının kurulmasına izin vermek ise göçmen kuşlara ve flamingolara kurulmuş bir tuzak olarak görülüyor.
Tonlarca dinamit kullanılacak
Madenler için binlerce hektarlık ormanlık, tarım, mera ve devlet hazinesi alanlarını kapsayan proje kapsamında ayda 45 patlama geçekleştirilecek ve her patlamada 12 bin 866 kilogram ANFO (toz halinde paylayıcı madde) ile bin 504 kilogram dinamit kullanılacak.
Her patlamada da 68 bin 750 kütlenin patlatılması hedefleniyor.
Hazırlanan proje tanıtım dosyalarında şirketler, bölgedeki madenlerin ömrünün 20 yıl olacağını, madencilik faaliyeti bittikten sonra “ağaçlandırma yapmayacaklarını” da kayda geçirmiş.
Bölge halkı ve yerel yönetim süreçle ilgili dava açma hazırlığı içerisindeyken gölün koruma alanının sınırlarının daraltılmasının maden şirketlerinin talebi üzerine yapıldığı görüşünde.
Manisa‘nın Soma ilçesinde, AKPBatman Milletvekili Ferhat Nasırlıoğlu’nun sahibi olduğu Fernas Madencilik’te sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin direnişi sürüyor.
Madenciler önceki gece, Nasıroğlu’nun Bodrum‘daki oteli Cape Bodrum Luxury’in önünde protesto eylemine başlamıştı. Eylemin ikinci gününde işçiler jandarma müdahalesiyle karşılaştı. Bağımsız Maden İş Sendikası, sosyal medya hesabından işçilerin, örgütlenme uzmanı ve sendika avukatının gözaltına alındığını duyurdu.
“GÖZALTINA ALINIYORUZ! Ferhat Nasıroğlu’nun (@fnasiroglu) oteli olan Cape Bodrum Luxury önündeki nöbetimizin ikinci gününde hiç bir gerekçe gösterilmeden Örgütlenme uzmanımız ve Avukatımızla birlikte gözaltına alınıyoruz. Biz madenciye adalet derken, madenciye reva görülen adalet bu mu?”
GÖZALTINA ALINIYORUZ!
Ferhat Nasıroğlu’nun (@fnasiroglu ) oteli olan Cape Bodrum Luxury önündeki nöbetimizin ikinci gününde hiç bir gerekçe gösterilmeden Örgütlenme uzmanımız ve Avukatımızla birlikte gözaltına alınıyoruz.
Bağımsız Maden İş Bodrum ve Milas halkına da çağrı yaptı:
“Ferhat Nasıroğlu’nun ‘otelde şatafat, madende sefalet’ düzenini ortaya koyduğu için gözaltına alınan madencileri ve direniş alanımızı sahiplenmek üzere Cape Bodrum Luxury otelinin önünde buluşalım.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın Kalamış Yat Limanı’nın özelleştirilmesine ilişkin onayladığı karar Resmi Gazete‘de yayımlandı.
Limanın, aralarında Koç Holding‘in de bulunduğu özelleştirme ihalesinde en yüksek teklifi veren Vahit Karaaslan’a satışının önü açıldı. Karaaslan, 505 milyon dolar olarak teklif verdiği satış bedelini öderse, 40 yıl boyunca yat limanını işletecek. Teklifin bugünkü karşılığı TL cinsinden 17 milyar 87 milyon lira.
Erdoğan, Resmi Gazete’de yayımlanan aynı kararda Ankara Akköprü‘deki 32.9 bin metrekarelik Karayolları arsası ve Didim’de bazı arsalar ve emlaka ilişkin özelleştirme ihalelelerini de onayladı.
İstanbul’un en büyük yat limanı
Fenerbahçe‘deki Kalamış Yat Limanı, 1985’te Kadıköy Belediyesi tarafından inşa edilerek 1988’de kullanıma açıldı.
1992’de Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Kadıköy Belediyesi’ne verdiği tahsisi kaldırdı ve marina özel bir şirket tarafından işletilmeye başladı. 2011’den beri de özelleştirme kapsamında.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 12 Kasım 2021’de limanın 40 yıl süreli işletme hakkının 2,53 milyar lira bedelle Koç Holding’in bağlı ortaklığı Tek-Art Kalamış ve Fenerbahçe Marmara Turizm Tesisleri A.Ş.’ye (Tek-Art) devrine onay vermiş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kararı onaylamış; ancak 19 Ocak 2022 tarihli kararıyla onay kararını iptal etmişti.
Özelleştirilecek alan 42 bin metrekare arttı
Özelleştirme Yüksek Kurulu, daha önce 2013 yılında, sınırları belirtilen 115.821,84 m² yüz ölçümlü dolgu alanı ve 319.306,74 m² yüz ölçümlü deniz yüzeyi (iki adet yat limanı) olmak üzere toplam 435.128,58 m² yüz ölçümlü alanın özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar verilmişti.
2017 yılındaki yeni kararıyla özelleştirilen alan 42 bin 833 metrekare arttırılmış oldu. ÖYK tarafından onaylanan plana göre ‘yüzen iskele’ olarak belirtilen dolgu alanlarına inşaat yapılmayacak fakat limana otopark hariç 15 bin metrekare inşaat alanı yapılabilecek.
Kadıköy Belediyesi plana ‘yapı, nüfus ve trafik yoğunluğunu arttırması, halkın kıyı kullanımını azaltması, kıyı siluetini bozması, 1/100.000 üst ölçekli çevre düzeni planına uygun olmaması, ekolojik dengenin bozularak yosunlaşmayı arttırması, ÇED raporunun olmaması ve hava koridorlarını kesmesi’ nedenleriyle itiraz etmişti, ancak itirazlar reddedildi.
Bunun üzerine Belediye kararı Danıştay 6. Daire’ye taşıdı. Beş kişiden oluşan Bilirkişi Heyeti ‘Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı Koruma Planı’nı uygun bulmayıp, olumsuz yönde çok kapsamlı, her yönüyle incelenmiş bir rapor sunmasına rağmen, mahkeme bilirkişi raporunu dikkate almayıp sadece yüzen iskele alanlarının emsale katılmasına yönelik yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve vatandaşların yat limanının imar planlarına ilişkin açtığı karşı davalar ise Danıştay tarafından reddedildi.
Fenerbahçe Kalamış Dayanışması ise “Fenerbahçe, Kalamış Koyu, Kalamış Parkı halkın kullanımına kapanmasın” diyerek konuyu Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıma kararı aldı.
Karaaslan 7 yılda 15 ihale aldı
Türkiye’nin ikinci, İstanbul’un ise en büyük yat limanı için yapılan yeni işletme ihalesi 16 Temmuz’da düzenlendi. 1998’den marinayı işleten Koç Grubu 504 milyon dolar teklif verdi. Karaaslan bir milyon dolar farkla ihaleyi aldı.
1975 Diyarbakır doğumlu bir iş insan olan Karaaslan 2016’dan bu yana Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan toplamda 15 ihaleyi kazandı.