Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, dünyada emisyona yol açan 352 milyon tesisin envanterini açıkladı ve geçen yıl emisyonların önceki yıla göre yüzde 1,5 artışla 58,5 milyar ton karbondioksit eş değeri seviyeye ulaştığını bildirdi.
Kurucu ortağı olduğu araştırma kuruluşu Climate TRACE‘in hazırladığı envanter, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında düzenlenen basın toplantısında duyuruldu.
Geçen yıl 80 bin tesisin yer aldığı envanter bu yıl 253 ülkedeki 352 milyon tesisi kapsıyor.
Yüzde 1.5 artış
Bu yılki envanterde yer alan tesislerden alınan verilere göre, küresel emisyonlar 2022’de önceki yıla göre yüzde 1,5 artışla 58,5 milyar ton karbondioksit eş değeri seviyeye çıktı.
Çin 15,6 milyar ton karbondioksit eş değeri emisyonla geçen yıl en fazla emisyona yol açan ülke olurken, bunu 6,9 ve 4 milyar ton karbondioksit eş değeri emisyonla sırasıyla ABD ve Hindistan izledi.
Bu ülkelerle birlikte Rusya, Endonezya, Brezilya, Japonya, İran, Kanada ve Suudi Arabistan, 2022’de en fazla emisyona neden olan ilk 10 ülkeyi oluşturdu.
Sera gazı emisyonları, Paris Anlaşması‘nın imzalandığı 2015’ten beri yüzde 8,6 arttı. Küresel emisyonlardaki en büyük artışlar 2015’ten beri Çin’deki elektrik üretimi ve enerji kullanımından, Hindistan’da elektrik üretiminden ve ABD’deki petrol ve gaz üretiminden kaynaklanıyor. Bu üç ülkedeki sektörler 2015’ten beri küresel emisyonlarda görülen artışın yaklaşık yüzde 50’sini oluşturdu.
Geçen yıl ise ABD ve İran‘da petrol ve gaz üretimi ile Hindistan’daki elektrik üretiminin yol açtığı emisyonlar, dünya çapındaki emisyon artışının yüzde 17’sine karşılık geldi.
Metan emisyonları da artıyor
Metan emisyonları da 2022’de önceki yıla göre yüzde 1,8 artışla 404 milyon ton karbondioksit eş değerine çıktı.
İran ve bu yıl COP28’in başkanlığını yürüten Birleşik Arap Emirlikleri, en fazla metan emisyonuna neden olan iki ülke olarak öne çıktı.
Çin’in artan metan emisyonları geçen yılki artışın yüzde 39’unu oluştururken, Çin’deki kömür madenciliği sektörü metan emisyonlarındaki artışta en fazla payı aldı.
Ormansızlaşma kaynaklı emisyonlar 4,5 milyar ton karbondioksit eş değeri ile yüksek kalmaya devam ederken, sektörün yol açtığı emisyonlar 2022’de yüzde 5 arttı.
Yüksek gelirli ülkelerde ise emisyonlarda artışa neden olan sektörlerden biri ulaşım oldu. Geçen yıl dünyada ulaşım sektöründeki emisyonlar yüzde 3,5 artarken, yüksek ve orta-yüksek gelirli ülkeler bu artışın yüzde 68’ini oluşturdu.
Havacılık, denizcilik ve petrokimya sektörü kaynaklı emisyonlar da 2022’de artışını sürdürdü.
‘Geçerli mazeret yok’
Al Gore, kamu ve özel sektör liderlerinin söz konusu envanteri kullanarak iklim krizinin nedeni olan emisyonlara yol açan tesisleri görebileceğini belirterek şunları söyledi: “Liderler, nerede hızla harekete geçeceklerini belirleyebilirler. Bu envanter parmaklarımızın ucundayken artık hiç kimsenin, işletmeler, hükümetler ya da başka bir şekilde, emisyonları önemli ölçüde ve hızlı bir şekilde azaltmak için yapılması gereken çalışmaları görmezden gelmesi için geçerli bir mazereti yok.”
İklim krizini önlemede en önemli itici güçlerden birinin siyasi liderlik olduğunun altını çizen Gore, ülkeleri liderlik göstermeye ve emisyonları hızla düşürmeye çağırdı.
Pirinç üretimi, demir ve kömür madenciliği, petrol üretimi, metaller, kırmızı et üretimi, petrol rafinerisi ve çimento sektörlerinde sadece düşük emisyonları olan tedarikçiler seçilerek emisyonların yıllık bir milyar ton azaltabileceğini aktaran eski başkan yardımcısı, küresel ısınmaya rağmen fosil yakıt sektörüne sübvansiyonların artarak devam ettiğini sözlerine ekledi.
COP28 iklim zirvesinin başkanı Sultan Al Jaber, küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlandırmak için fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımının sonlandırılması gerektiğini gösteren “hiçbir bilim ya da senaryo” olmadığını iddia etti.
Al Jaber ayrıca, fosil yakıtların kademeli olarak ortadan kaldırılmasının, “dünyanın mağaralara geri götürülmesi istenmediği sürece” sürdürülebilir kalkınmaya olanak sağlamayacağını söyledi.
Bilim insanları bu yorumların “inanılmaz derecede endişe verici” ve “iklim inkârına vardığını” ve ayrıca BM Genel Sekreteri António Guterres‘in tutumuyla çeliştiğini söyledi.
Guardian ve İklim Raporlama Merkezi’ne göre; Al Jaber bu yorumları, 21 Kasım’da canlı yayınlanan bir çevrimiçi etkinlik sırasında, Elders grubunun başkanı ve BM‘nin eski iklim değişikliği özel temsilcisi Mary Robinson‘un sorularını yanıtlarken yaptı. Dubai’de Cop28’i yönetmesinin yanı sıra Al Jaber aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri‘nin devlet petrol şirketi Adnoc‘un da CEO’su ve birçok gözlemci bunu ciddi bir çıkar çatışması olarak görüyor.
100’den fazla ülke halihazırda fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasını destekliyor ve Cop28’in nihai anlaşmasında bunun mu yoksa “aşamalı olarak azaltma” gibi daha zayıf bir dilin mi kullanılacağı zirvenin en çok tartışılan konularından biri ve bu zirvenin başarısının temel belirleyicisi olabilir. Fosil yakıt emisyonlarını sıfıra indirmek ve hızla kötüye giden iklim etkilerini sınırlandırmak için derin ve hızlı kesintilere ihtiyaç var.
Al Jaber, Robinson ile She Changes Climate etkinliğinde konuştu. Robinson bu programda şunları söyledi:
“Kadınlara ve çocuklara herkesten daha fazla zarar veren mutlak bir krizin içindeyiz… ve bunun nedeni henüz fosil yakıtları aşamalı olarak durdurma taahhüdünde bulunmamış olmamız. Cop28’in alabileceği tek karar budur ve birçok açıdan, Adnoc’un başkanı olduğunuz için, bunu daha inandırıcı bir şekilde alabilirsiniz.”
Al Jaber is buna yanıt olarak şu ifadeleri kullandı:
“Ayık ve olgun bir konuşma yapmak için bu toplantıya gelmeyi kabul ettim. Alarm veren herhangi bir tartışmaya hiçbir şekilde katılmıyorum. Fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasının 1.5C’ye ulaşılmasını sağlayacağını söyleyen ne bir bilim ne de bir senaryo var.”
Robinson ise Al Jaber’e cevaben “Şirketinizin gelecekte çok daha fazla fosil yakıt yatırımı yapacağını okudum” ifadelerini kullandı. Al Jaber’in buna yanıtı ise şu oldu:
“Önyargılı ve yanlış olan kendi medyanızı okuyorsunuz. Ben size yetkili kişinin ben olduğumu söylüyorum.”
‘Yol haritasını gösterin’
Akabinde Al Jaber şu ifadeleri kullandı:
“Lütfen bana yardım edin, dünyayı mağaralara geri götürmek istemiyorsanız, sürdürülebilir sosyoekonomik kalkınmaya olanak tanıyacak bir şekilde fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına yönelik yol haritasını gösterin.
Parmakla göstererek ya da dünyada halihazırda yaşanmakta olan kutuplaşma ve bölünmeye katkıda bulunarak iklim sorununun çözümüne yardımcı olabileceğinizi sanmıyorum. Bana çözümleri gösterin. Parmakla göstermeyi bırakın. Kesin şunu.”
‘Bilim net: 1.5C sınırı ancak fosil yakıtlar olmadan mümkün’
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres ise Cop28 delegelerine yönelik olarak 1 Aralık’ta şunları söylemişti:
“Bilim net: 1.5C sınırı ancak tüm fosil yakıtları tüketmeyi nihai olarak durdurursak mümkün. Azaltmak değil, hafifletmek değil. Net bir zaman çerçevesi ile aşamalı olarak durdurmak.”
‘Görüşü ikim inkarına varıyor’
Guardian‘ın aktardığına göre; Climate Analytics‘in CEO’su Bill Hare ise şunları söyledi:
“Bu olağanüstü, açıklayıcı, endişe verici ve kavgacı bir görüş alışverişi. ‘Bizi mağaralara geri göndermek’ fosil yakıt endüstrisinin en eski kinayesi: iklim inkârına varıyor.”
Hare, “Al Jaber 1.5C’lik bir yol haritası istiyor – bunu önemseyen herkes Uluslararası Enerji Ajansı‘nın yeni fosil yakıt gelişimi olamayacağını söyleyen en son net sıfır emisyon senaryosunda bulabilir. Bilim kesinlikle açık [ve] bu kesinlikle yüzyılın ortasına kadar tüm insanlığın yaşamını iyileştirecek bir aşamalı terk anlamına geliyor” dedi.
‘Bu, yadsınamaz bir gerçek’
İklim Krizi Danışma Grubu Başkanı ve Birleşik Krallık’ın eski baş bilim danışmanı Prof Sir David King, ise şu ifadeleri kullandı:
“Cop28 başkanının fosil yakıtların kullanımını savunduğunu duymak son derece endişe verici ve şaşırtıcı. Küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlandırmak için hepimizin karbon emisyonlarını hızla azaltmamız ve en geç 2035 yılına kadar fosil yakıt kullanımını aşamalı olarak durdurmamız gerektiği yadsınamaz bir gerçek. Bunun alternatifi insanlık için yönetilemez bir gelecektir.”
‘Bu Cop28 için korkunç bir miras olacak’
Birleşik Krallık’taki Imperial College London‘dan Dr. Friederike Otto ise şunları söyledi:
“İklim değişikliği bilimi onlarca yıldır açık: fosil yakıtları tüketmeyi bırakmamız gerekiyor. Cop28’de fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmaması, milyonlarca savunmasız insanı daha iklim değişikliğinin ateş hattına sokacaktır. Bu Cop28 için korkunç bir miras olacak.”
Otto ayrıca fosil yakıtların yoksul ülkelerin kalkınması için gerekli olduğu iddiasını da reddederek Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) son raporunun “BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine mevcut fosil kaynaklı yüksek emisyonlu ekonomilerin devam ettirilmesiyle ulaşılamayacağını gösterdiğini” söyledi ve fosilsiz bir dünyaya geçişin getireceği muazzam ortak faydalar olduğunu belirtti.
Cop28’den bir sözcü ise Al Jaber’in ifadelerine ilişkin eleştirilere şu yanıtı verdi:
“IEA ve IPCC 1.5C senaryoları, fosil yakıtların gelecekteki enerji sisteminde daha küçük de olsa bir rol oynaması gerekeceğini açıkça belirtmektedir. Cop başkanı bilimden ve önde gelen iklim uzmanlarından alıntı yapıyordu.
Petrol ve gaz endüstrisinin [faaliyetlerinden kaynaklanan] kapsam 1 ve 2 emisyonlarıyla mücadele etmesi gerektiğini, [yakıtların tüketilmesinden kaynaklanan] kapsam 3 emisyonlarını ele almak için temiz enerji ve temiz teknolojilere yatırım yapması gerektiğini ve tüm endüstrinin 1.5C’lik kuzey yıldızını ulaşılabilecek bir noktada tutmak için uyum sağlaması gerektiğini açıkça söyledi. Bir kez daha görüldüğü üzere bu, Cop başkanlığının somut başarılarını baltalamaya yönelik devam eden çabanın bir parçasıdır ve bugüne kadarki pozisyonumuzun ve başarılarımızın yanlış yansıtılmasıdır.”
Ayrıca COP sözcüsü, başkanlığın 700 milyon doların üzerinde bir kayıp ve zarar fonunu faaliyete geçirdiğini, 30 milyar dolarlık bir özel piyasa iklim aracı başlattığını ve 51 petrol şirketinin karbonsuzlaştırma hedeflerini kabul etmesini ve 119 ülkenin yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarma taahhüdünü imzalamasını sağladığını söyledi ve ekledi:
“Bu sadece bir başlangıç.”
Al Jaber aynı zamanda BAE’nin yenilenebilir enerji şirketi Masdar’ın da başkanı ancak Cop28 başkanlığına atanması tartışmalara yol açtı. Zirveden kısa bir süre önce sızdırılan belgeler, BAE’nin petrol ve gaz anlaşmalarını teşvik etmek için hükümetlerle iklim toplantılarını kullanmayı planladığını gösterdi.
Al Jaber belgelerdeki konuşma noktalarını gördüğünü/kullandığını reddetti. Bağımsız analizlere göre Adnoc aynı zamanda petrol ve doğal gaz alanında en büyük anti net sıfır genişleme planlarına sahip.
‘Aşamalı olarak durdurma’ ya da ‘aşamalı olarak azaltma’ konusu, terimlerin üzerinde uzlaşılmış tanımlarının olmaması ve karbon yakalama ve depolama gibi emisyonları “azaltmaya” yönelik teknolojilerin rolünün son derece belirsiz olması nedeniyle karmaşık bir hal almış durumda.
Otto, “Paris Anlaşması hedeflerinin canlı tutulması, kanıtlanmamış teknolojilere dayanan belirsiz bir aşamalı azaltma değil, fosil yakıtları tam olarak aşamalı durdurmayı gerektirecektir” dedi.
100’den fazla Afrika, Avrupa, Pasifik ve Karayip ülkesi fosil yakıtların hız kesmeden kullanımdan kaldırılmasını destekliyor. Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi olan ABD de aşamalı olarak kullanımdan kaldırmayı destekliyor. Rusya, Suudi Arabistan ve Çin gibi diğer ülkeler ise bu çağrıyı reddediyor. Cop28’de her iki seçeneğin yanı sıra sadece kömürden bahsetme ya da fosil yakıtlar hakkında hiçbir şey söylememe önerileri de masada. 2021’de Glasgow‘da düzenlenen Cop26′da ilk kez kömür kullanımının “aşamalı olarak azaltılması” kararlaştırılmış, ancak bu karar son dakikada Cop26 Başkanı Alok Sharma’yı gözyaşlarına boğacak şekilde “aşamalı olarak durdurulması” şeklinde değiştirilmişti. Robinson ile yaptığı görüşmede Al Jaber ise şunları söyledi:
Son olarak İklim Eylem Ağı’ndan Harjeet Singh da “Cop28, endüstrinin genişlemeye devam etmesi ve iklim krizini daha da kötüleştirmesi için herhangi bir boşluk ya da kaçış yolu olmaksızın, adil ve hakkaniyetli bir şekilde fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına ilişkin bir karar vermelidir” dedi.
Oxford Üniversitesi Smith İşletme ve Çevre Okulu tarafından bugün yayımlanan yeni bir rapora göre, 2050 yılı civarında net sıfır hedeflerine ulaşmak için Karbon Yakalama ve Depolama’ya (CCS) büyük ölçüde bağımlı olmak “ekonomik açıdan son derece zararlı” olacak ve yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve elektrifikasyona dayalı bir rotadan en az 30 trilyon dolar daha pahalıya mal olacak.
Ancak yeni analiz, CCS’nin sadece birkaç temel sektörde değil, ekonominin tamamında yaygınlaştırılmasının finansal açıdan pek mantıklı olmadığını ortaya koyuyor.
“Yüksek-CCS ve düşük-CCS yollarının 1,5 dereceye kadar göreceli maliyetlerinin değerlendirilmesi” başlıklı rapor, 2050’de net sıfıra giden iki farklı yol için maliyet tahminleri sunuyor: Biri CCS’yi bugünkü emisyonların yaklaşık onda birini azaltmak için, diğeri ise bugünkü emisyonların yaklaşık yarısını azaltmak için kullanan.
‘Bu yönteme çok güvenmek yılda 1 trilyon dolar daha pahalıya mal olacak’
Çalışmada, en son teknoloji maliyet verilerine dayanarak, yüksek-CCS rotasının düşük-CCS rotasından yılda yaklaşık bir trilyon dolar daha pahalıya mal olacağı sonucuna varıldı. 2050 yılına kadar toplam ek maliyet ise yaklaşık 30 trilyon dolar. Araştırmacılar bunun gerçek farkın neredeyse kesinlikle düşük bir tahmini olduğuna inanıyor.
Oxford Smith School Onursal Araştırma Görevlisi Dr. Rupert Way, “Fosil yakıtların sürekli kullanımını kolaylaştırmak için genel bir çözüm olarak yüksek düzeyde CCS’ye güvenmek, topluma her yıl yaklaşık bir trilyon dolara mal olacaktır – bu da ekonomik açıdan son derece zarar verici olacaktır” diyor.
Dr. Way, net sıfıra ulaşmak için bir miktar CCS’nin kesinlikle gerekli olacağını söylese de, analiz bunun azaltılması zor sektörlerdeki temel kullanım durumları için ayrılması gerektiğini gösteriyor. Bunun nedeni, yenilenebilir enerji kaynaklarının birçok uygulamada karbonu tutulmamış fosil yakıtlardan zaten daha ucuz olması ve gelecekte daha da ucuzlayarak maliyet avantajını daha da artırmasının beklenmesi.
Maliyetler düşmüyor
Rapor ayrıca son 40 yılda CCS ile fosil enerji maliyetine ilişkin tahminlerin kamuya açık, kapsamlı ilk özetini sunuyor ve maliyetlerin düştüğüne dair hiçbir kanıt olmadığını vurguluyor:
“CCS’nin maliyetinin güneş enerjisi ve bataryalar gibi yenilenebilir teknolojilere benzer bir şekilde düşeceğine dair umutlar yersiz görünüyor” diyen Dr. Way sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bulgularımız, zincirin tüm unsurları onlarca yıldır kullanılıyor olsa da, CO2 yakalamadan gömmeye kadar sürecin herhangi bir kısmında teknolojik öğrenme eksikliğine işaret ediyor”.
Yazarlar, net sıfıra giden düşük-CCS yolunun sosyal ve ekolojik açıdan da daha zararsız olduğunu söylüyor. Oxford Üniversitesi Yeni Ekonomik Düşünce Enstitüsü‘nden Dr. Andrea Bacilieri, “Enerji üretimi amaçlı ürünler için arazi kullanım gereksinimlerinin düşük-CCS yollarında ortalama 1,3 milyon kilometrekare daha küçük olduğunu bulduk, bu da Suudi Arabistan‘ın yaklaşık yarısına eşdeğer bir alana denk geliyor” diyor: “Biyokütleye yoğun bağımlılığın gerektirdiği arazi kullanım değişiklikleri – genellikle CCS ile birlikte – gıda ve su gibi temel kaynakları tehdit ederek bunların bulunabilirliğini ve fiyatlarını etkileyecektir. Ayrıca insan hakları açısından da risk oluşturabilir ve biyolojik çeşitlilik ile ekosistem hizmetlerini tehlikeye atarak ekosistemlerimizin direncini azaltabilir.”
Rapor ayrıca CCS’nin şu anda düşük-CCS yollarında öngörülen ölçekte bile geliştirilmediğini belirtiyor. Dünya genelinde yakalanan ve depolanan CO2 hacmi son on yılda yaklaşık iki kat artarak 49 MtCO2/yıl’a ulaştı, ancak düşük-CCS yolunun izlenmesi 2030 yılına kadar yaklaşık 13 kat artış gerektirecek: yüksek-CCS yollarının izlenmesi ise 85 kat artış gerektirecek. Bu arada, mevcut CCS projelerinin %70’i yakalanan CO2’yi depolamak yerine gelişmiş petrol geri kazanımı için kullanıyor; bu da küresel petrol talebi düştükçe azalacağı kesin olan bir gelir akışı anlamına geliyor.
Çalışmanın yazarı ve Londra Imperial College Grantham Enstitüsü Onursal Araştırma Görevlisi Richard Black, “Hükümetlerin CCS konusunda ciddileşmesi gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Bu da üç anlama geliyor: yatırımı büyütmek, temel kullanım alanlarına bağlı kalmak ve CCS’nin genel bir çözüm olamayacağı konusunda çok net olmak. CCS muhtemelen bazı endüstriler için ve belki de negatif emisyonlar için gerekli olacaktır, ancak bunu devam eden fosil yakıt yakımını telafi etmenin bir yolu olarak görmek ekonomik açıdan cahilliktir.
Ulusal ve küresel karbonsuzlaştırma stratejilerini yenilenebilir enerji kaynaklarının hızlı bir şekilde artırılması ve fosil yakıt kullanımının neredeyse ortadan kaldırılması üzerine odaklamak bizi daha iyi duruma getirecektir ve bunun yapılabileceğini biliyoruz.”
Sosyal ve doğal bilimler alanındaki küresel uzmanlar, dün UNFCCC İcra Sekreteri Simon Stiell ile birlikte yıllık “İklim Biliminde 10 Yeni Anlayış” raporunu açıkladı. Rapor, politika yapıcıları, COP28’deki müzakerelere ve 2024 ve sonrasındaki politika uygulamalarına bilgi sağlamaya yardımcı olmak üzere sentezlenen, son 18 ayın en yeni ve en önemli iklim bilimi araştırmalarını kapsıyor.
Simon Stiell, “Rapor, her yıl iklim takviminin kritik bir döneminde karar alıcılar için önemli bir araç sunuyor. Bu gibi raporlardan elde edilen bilimsel bulgular, hızlandırılmış iklim eyleminin bu kritik on yılında ihtiyaç duyulan iddialı ve kanıta dayalı eylem planlarını bilgilendirmelidir” dedi.
Rapor bulguları, Paris Anlaşması‘nın 1,5°C’lik küresel ısınma hedefinin aşılmasının kaçınılmaz olduğunun altını çiziyor ve fosil yakıtların hızlı ve yönetilebilir bir şekilde kullanımdan kaldırılmasının aciliyetini vurguluyor.
Potsdam İklim Etkileri Araştırma Enstitüsü Direktörü Prof. Johan Rockström, raporla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Bilim çok açık. COP28, dünyanın fosil yakıtları aşamalı olarak terk etme konusunda ciddileştiği küresel toplantı olmalıdır. Dubai; küresel olarak yılda yüzde 1 artmaktan yılda en az yüzde 5 azalmaya geçmesi gereken kömür, petrol ve gaz için ve ekosistemlerde kalan karbon yutaklarını ve stoklarını koruyarak, ayrıca tarımda dayanıklılık ve yeni karbon yutakları inşa ederek doğa için büyük azaltım anıdır. Şu ana kadar hem doğa hem de enerji konusunda başarısız olduk ve bu da bizi Paris Anlaşması hedefi olan 1.5°C biyofiziksel sınırı gözden kaçırmaya doğru tehlikeli bir yola soktu.”
‘Kalıcı CO2 giderimi çalışmaları hızlandırılmalı’
Rapor ayrıca, özellikle kara ve okyanus karbon yutaklarının geleceğine ilişkin endişelerin arttığı bir ortamda, karbondioksit giderimi (CDR) gibi etkili tamamlayıcı teknoloji çözümleri için gereken ölçeğe ulaşmak için sağlam politikalara duyulan ihtiyacı vurguluyor.
Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü Kıdemli Araştırmacı ve IPCC WG III Başkan Yardımcısı Dr. Oliver Geden da “Hızlı ve keskin emisyon azaltımlarının yerini tutmasa da, Karbondioksit Giderimi (CDR), ortadan kaldırılması zor emisyonlarla başa çıkmak ve nihayetinde küresel sıcaklığı düşürmek için gerekli olacaktır. Mevcut CDR ağırlıklı olarak orman tabanlıdır, ancak daha güçlü yönetişim ve daha iyi izleme ile desteklenen, kalıcı CO2 giderimi sağlayan diğer CDR yöntemlerinin hızlı bir şekilde hızlandırılması ve yaygınlaştırılması gerekmektedir” diye konuştu.
Rapor, eşzamanlı ve birbiriyle bağlantılı aşırı olayları proaktif bir şekilde ele alan ve en kırılgan durumdakiler için dayanıklılık sağlayan adil iklim uyum stratejilerinin geliştirilmesine duyulan acil ihtiyacı vurguluyor.
Ayrıca, halihazırda küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu olan gıda sistemlerinin iklim eylemindeki kritik rolüne vurgu yapılıyor. Mevcut eşitsizliklerin giderilmesini savunmakta ve adil, düşük karbonlu gıda sistemlerinin kurulmasını sağlamak için politikaların bölgesel ve sosyokültürel bağlamlara uyarlanması gerektiğine işaret ediliyor.
CGIAR İklim Değişikliğine Uyum ve Azaltım Etki Alanı Platformu Direktörü Dr. Aditi Mukherji şu konulara dikkat çekiyor: “İklim değişikliğinin azaltılması ve adaptasyonu, biyolojik çeşitliliğin korunması ve gıda güvenliği de dahil olmak üzere daha geniş toplumsal ihtiyaçlar arasındaki yakın bağlantılar, sosyo-ekolojik sistemleri her ölçekte ortaklaşa yönetme şeklimizde dönüştürücü bir değişim gerektiriyor. En önemlisi, artan gıda güvenliği riskleri nedeniyle, politikalar ve çözümler en çok acı çekenlerle birlikte tasarlanmalı ve uygulanmalı.”
2017’den bu yana BMİDÇS ile birlikte COP’larda başlatılan İklim Biliminde 10 Yeni Öngörü serisi, Future Earth, Earth League ve Dünya İklim Araştırma Programı’nın ortak bir girişimi olup iklim değişikliği araştırmalarındaki en son gelişmeleri sentezliyor. Bu yılki rapor, 24 ülkeden 67 önde gelen araştırmacının kolektif çabalarını temsil ediyor.
Future Earth Küresel Merkez Direktörü Dr. Wendy Broadgate‘in rapordan vardığı sonuç şöyle: “Bilim, 1,5° C dereceyi aşmaya doğru gittiğimizi gösteriyor. Dünyanın dört bir yanındaki toplumlara yönelik riskleri azaltmak istiyorsak bu aşımı en aza indirmek kritik önem taşıyor. COP28, fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmaya yönelik kolektif eylemin hız kazandığı bir dönüm noktası olmalıdır.”
Raporun öngörüleri ise şu şekilde:
1,5°C’nin aşılması hızla kaçınılmaz hale geliyor. Aşımın büyüklüğünü ve süresini en aza indirmek çok önemli.
Paris Anlaşması hedef aralığında kalmak için hızlı ve yönetilen bir fosil yakıt kullanımının azaltılması gerekiyor.
Güçlü politikalar, etkili karbondioksit giderimi (CDR) için gereken ölçeğe ulaşmak için kritik öneme sahip.
Doğal karbon yutaklarına aşırı güvenmek riskli bir stratejidir; gelecekteki katkıları belirsizdir.
Birbiriyle bağlantılı iklim ve biyoçeşitlilik acil durumlarının ele alınması için ortak yönetişim gerekiyor.
Bileşik olaylar iklim risklerini güçlendirir ve belirsizliğini artırır.
Dağ buzullarının kaybı hızlanıyor.
İklim risklerinin bulunduğu bölgelerdeki insan hareketsizliği artıyor.
Adaleti işlevsel hale getirecek yeni araçlar, iklim adaptasyonunun daha etkili olmasını sağlar.
Gıda sistemlerinde reform yapılması adil iklim eylemine katkıda bulunabilir.
‘Fosil yakıtlardan adil geçiş için çaba gösterilmeli’
Stockholm Çevre Enstitüsü ve BM Genel Sekreteri İklim Eylem Ekibi Araştırma Görevlisi Dr. Ploy Achakulwisut raporun sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hızla daralan karbon bütçesi, hükümetlerin ve özel sektörün yeni fosil yakıt projelerine izin vermeyi durdurması, mevcut altyapının erken emekliye ayrılmasını hızlandırması ve yenilenebilir enerji dağıtımının hızını hızla arttırmanın yanı sıra fosil yakıt üretimi ve tüketiminin iyi yönetilen bir aşamasını planlaması gerektiği anlamına geliyor. Yüksek gelirli ülkeler bu geçişe öncülük etmeli ve daha düşük kapasiteye sahip ülkelere destek sağlamalı, tüm ülkeler fosil yakıtlardan eşitlikçi ve adil bir geçiş için çaba göstermelidir.”
Birleşmiş Milletler Üniversitesi – Çevre ve İnsan Güvenliği Enstitüsü‘nden (UNU-EHS) Dr. Lisa Thalheimer-Prezyna da “Birbiriyle bağlantılı aşırı iklim olayları yoğunlaştıkça, iklim tehlikelerinin zamanında tespit edilmesi ve bunlara karşı hazırlık yapılması ihtiyacı da artıyor. En kırılgan topluluklar arasında direnç oluşturmak ve uyumsuzluk riskini azaltmak için adaleti merkeze alan iklim uyum planlamasının kullanılması şarttır; COP28’de bu konuda ilerleme kaydedilmelidir” diye konuştu.
IPBES Başkanı ve CORDIO Doğu Afrika Direktörü Dr. David Obura iiklim ve biyolojik çeşitlilik acil durumlarının birlikte ele alınması gerektiğine vurgu yaptı: “İklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğe ilişkin çok taraflı sözleşmeler ve bunların ilgili bilim-politika platformları, daha yakın bir uyumla çok daha etkili olacaktır. İklim finansmanı tahsisinin doğaya olumlu güvencelere sahip olmasını sağlamak ve sözleşmeler arası somut işbirliğini güçlendirmek, daha etkili sonuçlara yol açacak kilit eylemlere örnektir.”
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, depremin ardından açıklamada bulunarak şu ifadeleri kullandı:
“Marmara Denizi Gemlik açıklarında 5,1 büyüklüğünde meydana gelen ve çevre illerden de hissedilen depremde, başta AFAD olmak üzere ilgili kurumlarımızın tüm ekipleri saha tarama çalışmaları için bölgeye sevk edilmiştir.
Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Depremden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah ülkemizi ve milletimizi afetlerden korusun. ”
#Marmara Denizi #Gemlik Açıklarında 5️⃣,1️⃣ büyüklüğünde meydana gelen ve çevre illerden de hissedilen depremde, başta AFAD olmak üzere ilgili kurumlarımızın tüm ekipleri saha tarama çalışmaları için bölgeye sevk edilmiştir.
ÇANAKKALE – Vahşi madencilik ve enerji santrali projeleriyle çevreye geri dönüşsüz zarar veren bir ekokırım suç mahaline dönüştürülmek istenen Kazdağları için yurttaş sokağa çıktı.
Bayramiç ve Çan‘a bağlı üç köyü haritadan sileceği öngörülen ve Bayramiç su havzası üzerinde patlatmalı 18 yıllık açık ocak olarak düşünülen Cengiz Holding‘e ait Truva Bakır A.Ş.’nin, Halilağa Bakır Madeni projesine karşı duran yurttaşlar, bilirkişi keşfinden önce, dün (3 Aralık) meydanlardan seslendi:
“Tüm yaşam hiçe sayılıp dağlarımız, köylerimiz, topraklarımız ve su kaynaklarımız beşli çeteye peşkeş çekiliyor.”
Halilağa Bakır Madeni projesinin 5 Aralık’ta yapılacak keşif öncesi tepkisini gösteren Kazdağları Ekoloji Platformu bileşenleri, Çanakkale merkezli sendika, oda, dernek ve siyasi parti temsilcileri, Çanakkale İskele Meydanı’nda eylem gerçekleştirdi. Burada yapılan basın açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi:
“Yöre halkının tüm itirazlarına ve projenin iptali için açtığımız ilk davayı kazanmamıza rağmen, Cengiz Holding, Bayramiç ve Çan ilçelerinin ortasında Hacıbekirler, Muratlar ve Halilağa köylerini haritadan silecek, 55 köyü etkileyecek, yörenin tüm su kaynaklarını tüketecek ve 600 hektar orman ve tarım arazisini yok edecek bakır madeni projesinde ısrar ediyor.”
“5 Aralık’ta, maden projesine karşı Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çan Çevre Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği ve yörede yaşayan 90 yurttaş ile birlikte açtığımız 2. davanın bilirkişi keşfi gerçekleştirilecek. Davacılar ve yaşam savunucuları olarak orada olacağız. Davayı bu kez de kazanacağımıza inanıyoruz.”
‘Şirket başka maden ruhsatları için de başvuru yapıyor’
“Henüz dava süreci devam ederken şirket Çevre Etki Değerlendirme süreçlerinden kaçarak madene su sağlamak için DSİ ile yaptığı protokol kapsamında, gölet inşaatlarına ve Çan’ın can damarı olan Kocabaş Çayı’ndan su almak için kanal yapımı işlemlerine başlamış ve bu amaçla ağaç keserek ve arazi düzleyerek şantiye kurmuştur. Mahkeme kararı beklenmeden yapılan bu işlemler hukuka aykırıdır ve kabul edilemez. Ayrıca şirket yakın köylerde başka maden ruhsatları için de başvuru yapmakta yok edeceği alanı giderek genişletmek istemektedir.”
‘Şirket taraftar oluşturmak istiyor’
“Cengiz Holding’a ait olan Truva Bakır A.Ş.’nin kamuoyu yaratmak için daha önce yörede köylülere erzak kuponu dağıttığı, yemek organizasyonları yaptığı, köy muhtarlarını yanına almak için çeşitli geziler düzenlediği, kamunun yapması gereken altyapı işlerini yaptığı bilinmektedir. Şirket bu tür faaliyetleri ile bölgenin idam fermanı olan Halilağa Bakır Madeni Projesi için tepkileri sönümlendirmeyi, taraftar oluşturmayı amaçlamaktadır. Bayramiç Ziraat Odası’na yapılan drone bağışı da bu faaliyetlerden birisidir.”
“Maden projesi için açılacak 200 metre derinliğindeki devasa çukur, maden 20 yıl sonra kapansa bile asit gölü olarak varlığını devam ettirecek. Ağır metallerle dolu zehir,su kaynaklarına ve toprağa karışacaktır. Tüm Bayramiç tarım havzasının tepesinde açılacak ölüm çukuruna hayır diyoruz. Bayramiç ve Çan ilçeleri ve köyleri geçimini, marka olmuş ürünleriyle, tarım ve hayvancılıkla sağlıyor.”
‘Asıl kamu yararı tarımı yaşatmaktır’
“Cengiz Holding’in rantı uğruna, geçim kaynağımızın, yaşam alanlarımızın, köylerimizin yok edilmesini kabul etmiyoruz. Eğer bu proje gerçekleşirse Ezine peynirini, Bayramiç beyazını, Çanakkale domatesini, Bayramiç elmasını unutmak gerekecek. Asıl kamu yararı tarımı yaşatmaktır.
İklim krizini, yazın kuraklık ve kışın aşırı yağışlar ve fırtınalarla giderek daha sert bir şekilde yaşıyoruz. İklim kriziyle mücadelede en büyük savunmamız orman varlığımızdır. 1 milyona yakın ağacın katledilmek istendiği proje alanı Kazdağları ekosisteminin bir parçasıdır. Kazdağları, 72’si endemik, 1400’ün üzerinde bitki türünün ve sayısız hayvanın yuvasıdır. Avrupa ve Asya kıtaları için bu inanılmaz büyük bir biyoçeşitliliktir. Ancak ne yazık ki gözümüz gibi korumamız gereken ve kaybedersek asla geri gelmeyecek bu zenginlik, maden şirketlerini karı için kurban ediliyor.”
‘Kazdağları’ndan defol Cengiz’
Bu kararı verenler kendi çocuklarının bile geleceğini düşünmüyor. Kazdağları halkı olarak bizler onların da çocukları için Kazdağları’mızı koruma mücadelemizden vaz geçmiyoruz. Kanadalı altın madeni şirketini 425 gün direnişle nasıl kovduysak, Cengiz Holding’i de Kazdağları’na sokmayacağız. Kazdağları’ndan defol Cengiz!”
Fotoğraflar ve videolar: Elif Cansu İlhan (CAN Europe)
*
Birleşik Arap Emirlikleri‘nin Dubai kentinde devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı’nda (COP28) iklim aktivistleri, İsrail saldırıları altındaki Filistin’e destek gösterisi düzenledi. Aktivistler saldırılarda hayatını kaybedenlerin isimlerini okuyarak acil ateşkes çağrısında bulundu.
El Wasl Kubbesi yakınında düzenlenen eylem sırasında atılan “özgür Filistin” ve ‘Adalet’ sloganları kenti çınladı.
BAE’nin ister İsrail-Hamas savaşını ister iklim değişikliğini protesto ediyor olsun, aktivistlerin barışçıl protestolar gerçekleştirmesine karşı katı kurallar koyması eleştirilere yol açıyor. Geçen yıllarda yapılan kitlesel gösterilere, bu nedenle bu yıl rastlanmıyor. COP28’de henüz herhangi bir kitlesel yürüyüş ya da büyük bir protesto eylemi gerçekleştirilmedi.
‘Dünyada adalet sağlanmadan iklim mücadelesi de adil şekilde yürütülemez’
Ancak konferans alanı Expo City Dubai‘de BM’nin gözetiminde olan ve iklim müzakerelerinin yapıldığı Mavi Alan‘da (Blue Zone) İsrail pavilyonunun yakınında toplanan yaklaşık 100 aktivist, kendilerine ayrılan özel bir alanda katı kuralları delerek Gazze’de devam eden şiddete son verilmesi yönünde çağrıda bulunmak için bir araya geldi.
Gösteriyi izlemek için toplanan kalabalığa seslenen bir gösterici, “Gazze’de çocukların çığlıkları gece boyunca çınlamaya devam ediyor” dedi.
Acil ateşkes çağrısında bulunan aktivistler, dünyada adalet sağlanmadan iklim değişikliğiyle mücadelenin de adil şekilde yapılamayacağını ifade etti; Filistin’e destek vermek için kullanılan bir sembol olan karpuz görselli bayraklar, ateşkes ve iklim adaleti talep eden diğer çeşitli pankartları açtı.
Konferans için Dubai’de bulunan Avustralyalı iklim adaleti aktivisti Michael Polonya, Al Arabiya English‘e acilen ateşkes için baskı yapılması gerektiğini söyledi: Bu nedenle, dünya liderlerinin bir araya geldiği her yerde, baskı olacağını düşünüyorum. Ancak özellikle iklim adaleti ve yerli halkın korunması için mücadelenin olduğu ve bu krize neden olan sömürücü küresel sisteme karşı geri adım atıldığı burada, bu çok daha önemli.”
İklim Eylem Ağı’nı temsilen Fiji’den Kavita Naidu daaktivistlerin seslerini duyurabilmeleri için bir platform olarak şu anda COP28’den daha iyi bir yer olmadığını söyledi.
İklim aktivisti ve uluslararası insan hakları avukatı olan Naidu, “Eş zamanlı olarak yapılması gereken diğer tüm önemli işleri yapmaya devam ederken Filistin’de olup bitenleri unutamayız çünkü sonuçta tüm adaletsizlikler birbiriyle bağlantılıdır” dedi.
Protesto için özel alan
COP28 organizatörleri ve BM sekreterliği daha önce COP28’in Dubai’de düzenlenmesinin yasal temelini belirleyen ikili bir anlaşma imzalamıştı. Buna göre iklim aktivistlerinin barışçıl bir şekilde toplanabileceği ve seslerini duyurabileceği alan olarak Mavi Bölge belirlendi.
Filistinli iklim aktivisti 19 yaşındaki Salam El Youssef, burada yaptığı konuşmada, “Aktivist olamayacak ve gösterilere katılamayacak kadar genç olduğumu düşünmüyorum. Öncelikle gençleri duymamız gerekiyor. Gençler dünya nüfusunun yarısını oluşturuyor. Ayrıca daha genç yaştaki insanların öldüğünü kanıtlamak için 19 çok genç bir yaş değil” diye konuştu.
Associated Press ajansı ise bir düzine göstericinin ateşkes çağrısı yapan bir pankart taşıdığını, bunun da İsrail pavilyonundaki güvenlik personeli ile Mavi Bölge’yi koruyan Birleşmiş Milletler polisi arasında kısa bir tartışmaya yol açtığını bildirdi.
COP28 iklim müzakerelerindeki ilk Sağlık Günü öncesinde yayımlanan önemli bir analize göre, fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmaması ve emisyonların şu andaki seviyede devam etmesi halinde 2100 yılına kadar dünya genelinde her 12 hastaneden biri aşırı hava koşulları nedeniyle kapanma riski altında olacak.
İklim risk analizi kuruluşu XDI (Cross Dependency Analysis) tarafından yapılan araştırma, emisyonların devam etmesinin sel, deniz seviyesinin yükselmesi, yangın riski ve fırtınaların 200.000 hastaneyi nasıl etkileyeceğini değerlendiriyor. Sonuçlar küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerde ve tek tek adı geçen hastanelere ilişkin verilerle birlikte sunuluyor.
Analize göre, Türkiye’de, aşırı hava olayları nedeniyle kapatılma riski yüksek olan hastanelerin oranı 2050 yılına kadar yüzde 3,8’den yüzde 4,4’e yükselecekve emisyonların yüksek olması durumunda yüzyılın sonunda 20 hastaneden 1’ini (yüzde 5,6) etkileyecek. 2100 yılına kadar Türkiye’de 99 hastane iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olayları nedeniyle yüksek hasar riski altında olacak.
Analiz, fosil yakıtlardan hızlı bir şekilde vazgeçilmesi halinde hastanelere yönelik risklerin çok daha düşük olacağını ortaya koyuyor. Hızlı emisyon kesintileriyle, yüzyılın sonunda hastanelerde beklenen hasar, emisyonların yüksek olması durumunda beklenen seviyenin yarısı kadar olacaktır.
En çok düşük ve orta gelirli ülkeler etkileniyor
Kasırgalar, şiddetli fırtınalar, seller, orman yangınları ve diğer felaketlerden etkilenen topluluklar, en çok ihtiyaç duydukları anda acil hastane bakımından mahrum kalabilir ve en çok risk altında olanlar da düşük ve orta gelirli ülkeler.
XDI Bilim ve Teknoloji Direktörü Dr. Karl Mallon çalışmalarıyla ilgili şunları söyledi:
“İklim değişikliği dünyanın dört bir yanındaki insanların sağlığını giderek daha fazla etkiliyor. Şiddetli hava koşulları hastanelerin de kapanmasına yol açarsa ne olur? Analizimiz, fosil yakıtlardan hızlı bir şekilde vazgeçilmediği takdirde, binlerce hastanenin krizler sırasında hizmet veremez hale gelmesiyle küresel sağlığa yönelik risklerin daha da artacağını gösteriyor.”
XDI 2023 Küresel Hastane Altyapısı Fiziksel İklim Riski Raporu‘nun önemli bulguları şöyle:
Fosil yakıtlardan hızlı bir şekilde vazgeçilmediği takdirde, yüzyılın sonuna kadar dünya genelinde her 12 hastaneden 1’i, toplam 16.245 hastane, aşırı hava olayları nedeniyle tamamen veya kısmen kapanma riski altında olacaktır. Bu sayı, şu anda yüksek risk altında olan hastane sayısının neredeyse iki katıdır. Bu düzeyde risk taşıyan bir konut ya da ticari bina sigortalanamaz olarak kabul edilecek.
Bu 16.245 hastanenin tamamının, mümkün olan yerlerde iklim uyum yatırımlarına ihtiyaç duyacaktır. Bu muazzam yatırımla bile, taşınma birçokları için tek seçenek olacak.
2100 yılına kadar yüksek riskli olarak tanımlanan 16.245 hastanenin yüzde 71’i (11.512) düşük ve orta gelirli ülkelerde bulunuyor.
Fosil yakıtların hızlı bir şekilde kullanımdan kaldırılmasıyla küresel ısınmanın 1,8 santigrat derece ile sınırlandırılması, yüksek emisyon senaryosuna kıyasla hastane altyapısına yönelik hasar riskini yarıya indirecek. Emisyonların yüksek olması durumunda, aşırı hava koşullarının dünya genelindeki hastanelere zarar verme riski yüzyılın sonuna kadar dört kattan fazla (yüzde 311) artacak. Düşük emisyon senaryosunda ise bu risk artışı sadece yüzde 106’ya düşecek.
Bugün Güney Doğu Asya, dünyada aşırı hava olaylarından zarar görme riski yüksek olan hastanelerin en yüksek oranına sahip. Yüksek emisyonlarla, Güney Doğu Asya’daki neredeyse her 5 hastaneden 1’i (yüzde 18,4) yüzyılın sonuna kadar tamamen veya kısmen kapanma riski altında olacak.
Güney Asya, yüksek nüfusun bir yansıması olarak risk altındaki en yüksek hastane sayısına sahip. Emisyonların yüksek olması halinde, 2050 yılına kadar dünyadaki en yüksek riskli hastanelerin üçte biri (3.357) Güney Asya’da olacak. Bu sayı 2100 yılına kadar 5.894’e yükselebilir.
Kıyı şeridinde ve nehirlerin yakınında bulunan hastaneler en fazla risk altında olanlardır. Günümüzde, nehir ve yüzey suyu taşkınları hastanelere zarar verme riskini domine ediyor. Yüzyılın sonuna doğru kıyı su baskınları hızla artacak (deniz seviyesinin yükselmesiyle daha da şiddetlenecek) ve 2100 yılına kadar nehir su baskınlarından sonra en önemli tehlike haline gelecek.
Dr. Karl Mallon, “Hastanelere yönelik bu riski önemli ölçüde azaltacak ve toplumları güvende tutacak en bariz şey emisyonları azaltmaktır” diye konuştu.
Hastaneniz ne kadar riskli?
Raporun bir parçası olarak XDI, dünya çapında 200.000’den fazla hastanenin adını, yerini ve risk düzeyini (yüksek, orta, düşük) yayımladı. XDI, tüm hükümetleri bölgelerindeki yüksek riskli hastaneleri kontrol etmeye ve bu riski anlamak ve azaltmak için daha fazla analiz yapmaya çağırırken, Dr. Karl Mallon, “Hükümetlerin kritik hizmetlerin devamlılığını sağlamak için halklara karşı görevleri vardır. Tek tek hükümetlerin bu bilgiler ışığında harekete geçmemesi ya da küresel toplumun ihtiyacı olan hükümetleri desteklememesi, vatandaşlarının refahını açıkça göz ardı etmek anlamına gelir” dedi.
Uluslararası İklim Eylem Ağı’nın (CAN International) koordinasyonu ile sivil toplum örgütlerinin UNFCCC toplantılarında yayınladığı ECO haber bültenininden başlıkları, Avrupa İklim Eylem Ağı aracılığı ve Ayşe Bereket’in çevirisi ile paylaşıyoruz.
*
Malzemeler (8-10 milyar kişilik)
Korunan karasal, tatlı su ve denizel ekosistemler (Yeryüzü ekosistemlerinin %30-%50’si– yüksek bütünlüklü versiyonların tadından yenmez)
İyileştirilmiş ekosistem yönetimi
Finansman sosu (bol kepçe)
Yerli halkların haklarına, egemenliklerine ve bilgilerine saygı
Yerel topluluklardan, Yerli Halklardan, gençlerden ve kadınlardan bilgi aktarımı ve öncülük
Yüksek hedefli Ulusal Katkı Beyanları (NDC) ve Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejileri ve Eylem Planları (NBSAP)
Nasıl yapılır?
Başlamadan önce şunu unutmayın: Doğa basit bir mutfak aleti değil, o da mutfaktaki diğer aşçı.
Tüm fosil yakıtlardan hızla çıkarak ve tüm sektörlerin emisyonlarını azaltarak fırını 1,5°C derecenin altına ayarlayın.
Büyük bir Küresel Stok Sayımı kasesine, bir tepeleme kepçe hedefi yükseltilmiş karasal, tatlı su ve denizel ekosistem korunma ve iyileştirme politikaları ekleyin . En iyi sonucu almak için Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nden ilham alın.
Aynı kaseye, onarım ve iyileştirme yönetimden önce ekosistemlerin korunmasını eklemeyi sakın unutmayın. (Bunların hepsine ihtiyacınız var, ancak ekosistemin korunması buradaki en önemli malzeme).
Farklı gruplardan gelen bilgileri üzerine serpiştirin.
Yine aynı kaseye NDC’leri ve NBSAP‘leri katın ve iklim ve biyolojik çeşitlilik eylemlerini macunumsu bir kıvam alana kadar dikkatlice ve iyice karıştırın.
Karışımın üstüne bol bol finansman sosu ekleyin (Yerli Halklar ve yerel topluluklara yönelik yüksek miktarlarda doğrudan finansmanı da dahil edin).
Bu aşamada dikkat edilmesi gereken nokta: Yerli Halkların hak ve egemenliklerine saygı kısmını unutursanız, içi pişmez ve çiğ kalır.
Peru’daki Kichwa topluluğundan Nelsith Sangama. Fotoğraf: Patrick Greenfield/The Guardian
PÜF NOKTASI: Aklınızdan geçse de sakın yemeğinin üzerine karbon piyasaları ve biyoçeşitlilik kredileri serpiştirmeyin. Bunlar size iyi bir fikir gibi gelse de, yemeğe eklendiklerinde, aynı yapay tatlandırıcılar gibi, iklim adaletinin tüm tadını bozar.
SERVİS ÖNERİSİ: Bu yemeğin yanına en çok temiz ve yenilenebilir enerji sistemleri yakışır. Birbirini tamamlayan bu iki yemeği bir arada sunarak, sofradaki herkesin yaşanabilir bir dünya iştahını giderebilirsiniz.
Afiyet olsun!
İklim odasındaki fil: Militarizm
COP, tarihinde ilk defa “Sağlık/Yardım, İyileşme ve Barış” konulu tematik bir güne ev sahipliği yapıyor. Yayınlanan “COP28 İklim, Yardım, İyileşme ve Barış Bildirgesi” ve “çözüm paketi”nin amacı çatışmalardan etkilenen ülkelerde ve topluluklarda iklim eylemlerini artırmak. Her ne kadar hem çatışmaların hem de iklim krizinin ön safhalarında yer alan kişilerin korunması ve desteklenmesi çok önemli olsa da, bu bildirgede temel nedenlerden biri olan militarizasyonun artmasına değinilmiyor.
Son tahminlere göre, fosil yakıtların kullanıldığı askeri faaliyetler küresel emisyonların en az %5,5’inden sorumlu. Ancak Paris Anlaşması’nda askeri emisyonların bildirilmesi gönüllülük esasına dayanıyor ve bu da askerlere “fiili” bir serbestlik sağlıyor.
Daha da fenası, bu tahminler aktif çatışmalardan kaynaklanan emisyonları kapsamıyor. Yapılan hesaplamalara göre, Ukrayna savaşının ilk yılında Belçika gibi ileri derecede sanayileşmiş bir ülkenin yıllık emisyonu kadar ek emisyon açığa çıktı. Gazze’ye ilişkin veriler ise henüz yayımlanmadı.
Askeri emisyonlar, askeri harcamalarla aynı yönde seyreder: Hükümetler ordularına ne kadar çok harcama yaparsa, emisyonları da o kadar yüksek olur. Küresel askeri harcamalar 2022 yılında 2.24 trilyon ABD doları ile rekor seviyeye ulaştı.
Bununla birlikte, askeri harcamalar önemli kaynakların azaltım, adaptasyon ve kayıp ve hasar için kullanılmasını engelliyor. Geçen yıl, G20 ülkelerinin askeri harcamaları toplam küresel askeri harcamalarının yüzde 87’sini oluşturdu. Bu ülkelerin ordularına harcadıkları para iklim finansmanına harcadıklarının 30 katı.
ECO, liderlerden askeri harcamaları kısarak parayı adil enerji dönüşümünün en temel unsurlarından emisyon azaltımına aktarmalarını ve de yüksek hedefli iklim eylemi açısından hepimizin bildiği gibi kritik öneme sahip finansmanı artırmalarını talep ediyor.
COP’un iklim odasındaki filden bahsetmesinin ve demilitarizasyonun iklim adaleti ve barışının temel bileşenlerinden biri olması gerektiğini kabul etmesinin zamanı geldi.
Papa Francis,Dubai’de süren BM İklim Zirvesi‘ne (COP28) gönderdiği mesajda, fosil yakıtlara son verilmesi çağrısında bulundu.
Gezegeni kurtarmak için kömür, petrol ve gaz kullanmaktan vazgeçilmesini isteyen Papa, yaşam tarzı değişikliklerinin gerekliliğine vurgu yaptı; iklim değişikliğinden etkilenen yoksul ülkeler için borç affı talep etti.
Papa, rahatsızlığı nedeniyle zirveye bizzat katılamadığından, konuşması Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Pietro Parolin tarafından okundu.
İklim Zirvesi’nde konuşma yapan ilk Papa olmak istiyordu
İklim sorunlarına uzun süredir ilgi duyan Papa Francis, Taraflar Konferansı‘nda konuşma yapan ilk Papa olarak tarih yazmaya hazırlanıyordu. Ancak Katolik Kilisesi‘nin 86 yaşındaki lideri, grip ve akciğer iltihabının sürmesi nedeniyle gezisini iptal etmek zorunda kaldı.
Onun yerine Dubai’ye giden Kardinal Parolin, Papa’nın iklim değişikliğinin dünya üzerindeki etkilerine ve küresel liderlerin bu sorunla mücadele etmek için ne yapması gerektiğine ilişkin mektubunu okudu.
Kardinal Pietro Parolin.
İklim değişikliğinin büyük bir siyasi değişime ihtiyaç duyduğuna işaret eden Papa, mektubunda COP28’in bir dönüm noktası olması gerektiğini yazdı:
“Dünyayı kurtaracak ekolojik geçiş, yenilenebilir enerjinin benimsenmesi, “fosil yakıtların ortadan kaldırılması ve daha az bağımlı yaşam tarzları konusunda eğitim” yoluyla yapılabilir.”
Ekolojik ve iklim krizlerinin suçunu yoksullara ve yüksek doğum oranlarına yükleme çabaları eleştirilen mektupta, “derin ve sıkıntılı bir ekolojik borçtan sorumlu olan” en büyük karbon salımına sahip ülkeler eleştirildi; bu ülkelerin aşırı fosil yakıt kullanımından dolayı yoksul ulusların mali borçlarını silmelerinin adil olacağını belirtildi.
Katolik uluslararası kalkınma yardım kuruluşu Cafod‘dan Neil Thorns, “COP28’de küresel bir değerlendirmeye ilişkin tartışmalar sürerken Papa’nın mesajı çok iyi zamanlanmış” dedi: “Liderlerin onun çağrısına kulak verme zamanı.: Kısmi bir değişim için de değil, birlikte ilerleme kaydetmenin yeni bir yolu ve ölüm kültürü yerine bir yaşam kültürü seçmenin zamanı.”