Ana Sayfa Blog Sayfa 253

Asbest yüklü gemi Raymond Croze Aliağa açıklarında

Söküm işlemleri Anadolu Gemi Söküm A.Ş. tarafından yapılacak olan Fransız bandıralı gemi Raymond Croze, İzmir’in Aliağa ilçesindeki limanların açığına ulaştı. Sea Vanquish adlı römorkör tarafından çekilen gemi, taşıdığı tehlikeli maddeler ve özellikle asbest ile ilgili büyük tepki çekmişti. 

Geminin Aliağa’ya getirilmesine karşı çıkan Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu ve Foça Tarih ve Doğa Talanına Hayır Platformu, tehlikeli gemi sökümü işlemlerinin Aliağa’daki halk, çevre ve işçi sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiğinin altını çizdi.

Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu adına yapılan basın açıklamasında konuşan Sebahattin Yeşiltepe, Raymond Croze gemisinin tehlikeli madde envanteri raporunda 50 ile 100 ton arasında asbest içerdiğinin belirtildiğini ve gemi söküm işlemlerinin yalnızca asbest değil, birçok tehlikeli kimyasal maddeyi içerdiğini vurguladı. Yeşiltepe, Aliağa’da daha önce de zararlı maddeler içeren pek çok geminin söküldüğünü ve bu durumun bölge halkı ve çalışanlar için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti.

Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu ve destekleyen gruplar, “Aliağa dünyanın çöplüğü olmayacak”, “Asbestli gemi istemiyoruz” gibi sloganlarla çevre ve halk sağlığının korunması için seslerini yükseltti. Yeşiltepe, eğer gemi sökümü tehlikesiz ve gelir getiren bir işlem olsaydı, Avrupa ülkelerinin bu işlemi kendi sınırları içinde yapacaklarını, fakat Türkiye’nin Avrupa’nın ve dünyanın çöplüğü haline getirildiğini kaydetti. 

Bir ‘zehir yüklü’ gemi daha Aliağa yolunda…
Aliağa yolundaki asbestli gemi Meclis gündeminde

‘İlkel ve çağ dışı yöntemler kullanılıyor’

Foça Tarih ve Doğa Talanına Hayır Platformu Sözcüsü Ramis Sağlam da gemi söküm tesislerinde bağımsız denetimciler tarafından denetim yapılması gerektiğini ifade etti. Sağlam, “Aliağa’daki 22 gemi söküm tesislerinde uygulanan yöntem ilkel ve çağdaşıdır. Gemi söküm tesisleri bir an önce tehlikeli atık madde ve asbest barındıran gemilere kapatılmalıdır” dedi.

Yeşiltepe, geçen yıl Aliağa’ya getirilen Brezilya donanmasına ait ölüm gemisi Sao Paulo‘ya karşı verilen mücadeleyi hatırlatarak, aynı kararlılıkla çevreyi ve halkı zehirleyen söküm tekniklerine karşı mücadele edeceklerini ve kamuoyunu harekete geçireceklerini dile getirdi.

Asbest barındırma konusunun yanlış tartışıldığını ifade eden uzmanlar, tehlikenin sadece asbest olmadığını, gemide farklı birçok tehlikeli atık madde olduğuna dikkat çekiyor.

STK Gemi Söküm Platformu, yakın zamanda gemi söküm işçilerinin sorunlarını ve çevre kirliliğini anlatan bir rapor yayımlamış; “Aliağa’da asbest söküm faaliyetlerinin, kapasite eksikliği, sürecin her aşamasında asbest miktarlarının yanlış beyan edilmesi ya da tutarsız numune alma pratiği de dahil olmak üzere birçok yönden yetersiz” olduğuna vurgu yapılmıştı.

Raporda, “asbest sökümünde eğitimsiz işçilerin katılımı belirgin bir şekilde devam etmekte ve bertaraf prosedürleri mevzuatla uyumlu değildir. Bu sorunların çözümü, şeffaflık, yerel düzeyde sıkı denetim ve AB ile kamu kurumları arasında iş birliğini gerektirmektedir” denilmişti.

Geçen yaz  da Brezilya donanması envanterindeki Nae Sao Paulo isimli asbestli savaş gemisi Aliağa’ya getirilerek sökülmek istenmiş; İzmirli vatandaşlar, sivil toplum örgütleri, belediyeler ve siyasi partilerin yoğun tepkileri üzerine gemi henüz Aliağa’ya ulaşmadan söküm izni iptal edilmişti. Türkiye sularına girmeden geri dönen gemi daha sonra Atlantik Okyanusu’nda batırılmıştı.

Türkiye yolundan dönen asbestli gemi Sao Paulo, Atlas Okyanusu’nda batırılacak

‘Kanser oranları her geçen gün artıyor’

Yüzeyde kullanılan boyaların yüzde 25’inin toksik unsurlar, ağır metaller, PAH, PCB, asbest ve benzeri maddelerin minimum ağırlığının 5-10 ton arasında olduğu tahmin ediliyor. Tehlikeli Madde Envanter Raporu’nda (IHM) bu maddelere ve miktarına yer verilmediğini belirten uzmanlar, São Paulo sürecinde de benzer yanıltıcı açıklamaların yapıldığını belirtiyor. 

Raporu değerlendiren uzmanlar, her şeyin yasalara uygun hale getirildiğinin altını çizerek, “Avrupa Birliği (AB) tehlikeli madde ve asbest barındıran bir gemiden kurtularak, işi kılıfına uyduracak. 3 bin 957 tonluk gemide makine yağları yok. PCB yok, PAH yok, radyasyon yok” değerlendirmesini yaptı.

Asbest nedir, nasıl zehirler, hangi yöntemle ayrıştırılmalı?

Gemi Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER) ise yayınladığı açıklamada, Raymond Croze gemisiyle ilgili asılsız ve belgesiz açıklamalar yapıldığını ifade ederken, Reymont Kroze gemisinin ulusal ve uluslararası mevzuata uygun şekilde işlendiğini öne sürdü. Şirket, medyada yer alan 50-100 ton asbest içerdiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını ve tespit edilen rakamların çok daha düşük olduğunu iddia etti.

İstanbul Barosu’ndan Atalay’ı serbest bırakmayan yerel mahkeme hakkında suç duyurusu

İstanbul Barosu, Anayasa Mahkemesi‘nin (AYM) ikinci kez verdiği “hak ihlali” kararına rağmen Hatay Milletvekili avukat Can Atalay’ı serbest bırakmayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Baro Başkanı Filiz Saraç, “Anayasa Mahkemesi kararı derhal uygulanmalıdır. Baromuz üyesi Av. Şerafettin Can Atalay derhal serbest bırakılmalıdır” dedi.

AYM’den Can Atalay hakkında ikinci kez ihlal kararı

“Anayasa Mahkemesi kararı derhal uygulanmalıdır. Baromuz üyesi Av. Şerafettin Can Atalay derhal tahliye edilmelidir” diyen Saraç, şöyle konuştu:

“Anayasa Mahkemesi, baromuz üyesi Av. Ş. Can Atalay ile ilgili ihlal kararının uygulanmaması üzerine ikinci defa ihlal kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ihlal kararına rağmen haksız ve hukuka aykırı olarak Av. Ş. Can Atalay halen Silivri (Marmara) Cezaevi’nde tutulmaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından ‘yeniden yargılanmasına başlanması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi’ şeklinde tereddüde mahal bırakmayacak şekilde açıklanmıştır. Buna rağmen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, görevini kötüye kullanarak tahliye kararı vermemiş ve dosyayı yeniden Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermiştir. İstanbul Barosu tarafından Anayasa Mahkemesi’nin ilk ihlal kararı üzerine görevini yapmayan ve dosyayı Yargıtay’a gönderen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı hakkında ‘görevi ihmal suçu’ ve ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçlarından suç duyurusunda bulunulmuştu. Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ihlal kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasına rağmen başta tahliye olmak üzere Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen kararları vermeyen ve dosyayı yeniden Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderen ‘İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkan’ ve ‘Üyeleri’ hakkında işledikleri bu yeni suç ile ilgili de baromuz tarafından Hakimler ve Savcılar Kurulu’na suç duyurusunda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı derhal uygulanmalıdır. Baromuz üyesi Av. Şerafettin Can Atalay derhal serbest bırakılmalıdır.”

Özgür Özel: Düpedüz darbe girişimi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de , Can Atalay’ın dosyasının yeniden Yargıtay‘a gönderilmesine tepki gösterdi.  Özel, bugün sabah saatlerinde, Ankara’da; Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan ve yönetim kurulu üyelerini ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Bugün, artık Türkiye’de hukukun üstünlüğünden bahsetmek, kuvvetler ayrılığından bahsetmek için hiçbir gerekçe kalmadı. Artık bunu iktidar partisine yakın, iktidara müzahir hiç kimse tutup da ‘Türkiye’de hukuk var’ demesin. Bir Anayasamız var. Bu bir toplum sözleşmesi. Anayasada, Anayasa Mahkemesi kararlarının; ‘herkes için’ diyor, ‘tüm gerçek ve tüzel kişiler için’ diyor; ayrıca da ‘yasama, yürütme, yargı organları açısından bağlayıcı olduğunu’ söylüyor. Gerekçeli karar yayınlandıktan sonra uygulanır.

Anayasa Mahkemesi, Can Atalay ile ilgili son kararını oyçokluğu ile üç karşı oya karşı aldı. Ama yerel mahkemeye bildirirken, oybirliği ile gereğini yapmak ve karar kurmak üzere bildirdi. Yani Anayasa Mahkemesi’nde Can Atalay kararına katılmayan üyeler dahi, kararın uygulanmak üzere yerel mahkemeye yollanmasına oybirliği ile karar verdiler. Aksi, Anayasa’yı inkâr olur.”

‘Yerel mahkeme talimatlandırılmıştır’

“Bugün bir yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’ne direnemez. Direniyorsa, talimatlandırılmıştır. Bu talimat, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan yürütme organınınız başı tarafından verilmiştir. Bunun aksini kim iddia ediyorsa, bu milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyordur. Yani, evrensel hukuk normlarının dışında; şu kadarını söyleyelim. Osmanlı’nın tarihi ile gurun duyup, onunla övünmeyi kimselere bırakmayanlara söyleyelim. Fatih Sultan Mehmet diyor ki, ‘Kadıyı satın alırsanız, adalet ölür. Adalet ölürse  devlet ölür.’ Bugün yapılmaya çalışılan işe belki madden değil, ama manen kadının satın alınmasıdır. Manen, mahkemenin iradesinin yürütmenin başı tarafından ele geçirilmesidir.

Çünkü, Gezi Davası onun kişisel husumet meselesidir. Türkiye’de kimin hapse gireceğine ‘dünya liderimizin’, kimin hapisten çıkacağına dünyanın öbür liderleri karar veriyor. Bu can bu bedende durdukça salmam dediği papazı, bir telefonla oval ofise uçuran; Merkel’in bir telefonu ile Deniz Yücel’i bırakan birisi; bugün dünya liderlerinden birinden telefon gelse Can Atalay’ı bırakır. Ama Türkiye’nin buna ihtiyacı yok. Türkiye’nin hukukun uygulanmasına ihtiyacı var.

Yapılan iş düpedüz darbe girişimidir. Hatay halkına, ‘Sen milletvekili seçemezsin, son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Millet Meclisi’ne, ‘Siz milletvekilinizi yemine çağıramazsınız. Son kararı ben veririm’ diyorlar. Bu bir darbedir. Meclis Başkanı’na, ‘Sen benim kararımı okutacaksın’ diye ayar veriyorlar. Hepimize birden, ‘Anayasanın bir hükmü yok. Bu ülkeyi yönetenin kendi kafasına göre bir anayasası var’ diyorlar.

Atalay’ın avukatlarından itiraz

Öte yandan Can Atalay’ın avukatları Fikret İlkiz, Deniz Özen ve Akçay Taşçı, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “İhlal kararı mahkememizin kararına ilişkin değil” diyerek dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermesine itiraz etti.

Avukatlar Can Atalay’ın derhal tahliye edilmesini talep etti.

Adalet Nöbeti yeni katılımcılarla sürüyor

Atalay’ın tahliye kararına rağmen serbest bırakılmamasına karşı Çağlayan Adliyesi‘nin önünde TİP’in öncülüğünde başlatılan nöbet ise sürüyor. Mersin TİP örgütü ve Fethiye ilçe örgütü de adliye önünde adalet nöbeti başlattı.

 

TTB’den bakanlığa: Salgın var, toplu taşıma için ücretsiz maske dağıtın

bianet editörü Evrim Kepenek’in deprem paylaşımına dava: Üç yıla kadar hapis cezası isteniyor

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bianet’in kadın-LGBTİ+ haberleri editörü Evrim Kepenek hakkında, kasım ayında başlattığı soruşturmanın sonucunda iddianame hazırladı.

bianet editörü Evrim Kepenek’e de ‘dezenformasyon’ soruşturması açıldı

Cumhuriyet Savcısı Hakan Aksoy, Kepenek’i “sansür yasası”yla birlikte Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenen 217/A maddesi uyarınca ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymakla’ yani dezenformasyonla suçluyor.

Savcı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası istiyor

Su hakkı için 72 örgüt bir araya geldi, Muğla Su İnisiyatifi kuruldu

8 Kasım 2023’te Muğla genelinde 72 örgütün bir araya gelerek Devlet Su İşleri (DSİ) binası önünde yaptıkları ortak basın açıklaması ile başlayan sürecin sonunda, Muğla Su İnisiyatifi (MSİ) kuruldu.

Geçtiğimiz yaz Bodrum‘da yaşanan şiddetli susuzluk sonrasında, bölgede aktif olan sivil toplum örgütleri harekete geçmişti ve DSİ, yaşanan susuzluğun gerekçesi olarak termik santralleri işleten şirketlerle yapılan su tahsisi protokollerini göstermişti.

Sivil toplum örgütleri DSİ’nin Su Tahsisi Yönetmeliği‘ne göre öncelikle halkın içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarını karşılaması gerekirken, baraj ve yeraltı sularını termik santrallere tahsis etmesini protesto etmiş ve bir basın açıklaması yapmıştı. Açıklamada DSİ’ye protokolleri iptal etmesi çağrısı yapılmış ve 456 yurttaş aynı taleple kuruma dilekçe vermişti. 

Uygulanmayan yargı kararları Muğla’yı susuz bıraktı: Su yaşamdır, kömürlü termik santral ölüm!
Bodrum’da kuraklık: Barajların dip seviye suları kullanılırsa ekolojik sistem zarar görür

Eyleme katılan örgütler Muğla genelinde su hakkına el konulmasına karşı tüm boyutları ile mücadele kararı almışlar ve örgütlenme çalışmalarına başlamıştı.  Örgütlenme çalışmaları tamamlandıktan sonra, 28 Aralık 2023 tarihli bir kuruluş bildirgesi yayımlandı.

MSİ’nin yayınladığı kuruluş bildirgesinde, suyun sadece bir yaşam kaynağı değil, aynı zamanda evrensel bir insan hakkı olarak tanınması gerektiği vurgulandı. 

Bildirgede, 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi‘nin imzalandığı yıllarda suyun insan hakkı olarak tanınmasının düşünülmemiş olduğu, ancak son 60 yılda su kaynaklarının hızla azaldığı ve kirletildiği belirtiliyor​​.

Muğla Su İnisiyatifi

‘Tüm canlıların yaşam hakkını savunacağız’

Muğla Su İnisiyatifi, suyun ticarileştirilmesine karşı durarak, sürdürülebilir su yönetimi ve yerel halkın suya erişimini önceliklendirmeyi hedefliyor. 

Yayınlanan kuruluş bildirgesinde, Muğla genelinde su haklarının korunması için yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde iş birliği ve mücadeleye vurgu yapılıyor. MSİ, bölgenin su sorunlarına çözüm bulmak ve su kaynaklarını korumak için çalışmalarına devam edecek, bu süreçte yerel halkın ve tüm canlıların yaşam hakkını savunacak.

MSİ, Muğla ve çevresindeki su kaynaklarının korunması ve yönetimi konusunda bölgede yaşayanların sesini duyurmayı amaçlıyor. 

Malatya’da bir gün arayla iki deprem

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı‘nın (AFAD) verilerine göre, Malatya‘nın Yeşilyurt ilçesinde bugün saat 12.35’te 4.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

Richter ölçeğine göre, depremin derinliği 17,3 kilometre olarak belirlendi.

Çevre iller ve ilçelerde de hissedilen depremde, ilk belirlemelere göre herhangi bir olumsuzluk yaşanmadı.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, depremle ilgili yaptığı açıklamada, AFAD ve ilgili kurumların saha çalışmalarına başladığını belirtti. Şu an için olumsuz bir durum olmadığını ifade eden Yerlikaya, gelişmeleri yakından takip ettiklerini bildirdi.

Malatya Valisi Ersin Yazıcı ise depremden etkilenen vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini iletti. Yazıcı, şu an için kendilerine ulaşan bir olumsuzluğun olmadığını ifade ederek, “Şu ana kadar 112 acil çağrı merkezimize ulaşan bir ihbar yok. Ekiplerimizi saha taramasını gerçekleştiriyor, gelişmeleri takip ediyoruz.” açıklamasında bulundu.

Dün (27 Aralık), saat 10.55’te Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde 4.3 büyüklüğündeki deprem  meydana gelmişti. Depremin derinliği 9.69 kilometre olarak belirlendi. Çevre illerden de hissedilen deprem nedeniyle ilçede tedbir amaçlı okullar boşaltılmıştı.

Malatya 11 ili etkileyen 6 şubat depremlerinde büyük zarar görmüş, 1.237 kişi yaşamını yitirmiş,  6 bin 444 kişi de yaralanmıştı. Uzmanlar, son depremleri, 6 Şubat depremlerinin artçısı olarak değerlendiriyor. 

Tarikatlar hedef gösterdi, RTÜK ceza verdi: Kızıl Goncalar’a iki kez durdurma ve para cezası

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK),  Kızıl Goncalar dizisinin yayınlandığı FOX TV’ye idari para cezası ile iki kez program durdurma cezası verdi.

Başta İsmailağa Cemaati ve iktidara yakın bazı medya organlarının hedef gösterdiği diziyle ilgili 31 binin üzerindeki şikayet üzerine hazırlanan izleme raporunu görüşen Üst Kurul, ” dizide geçen diyaloglarda İslam’a ve Müslümanlara yakışmayacak sıfatların dindar görünümlü karakterler için kullanıldığı ve dini hassasiyetlere sahip toplum kesimlerinin aşağılandığı” ileri sürülen sahneleri   yayıncılık ilkesi ihlali olarak değerlendirdi.

6112 sayılı Yasa’da geçen “Yayın hizmetleri,….toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” hükmünü ihlal ettiği öne sürülen  yayıncı Fox’a üst sınırdan idari para cezası ve iki kez program durdurma yaptırımı uygulandı.

CHP‘nin RTÜK üyesi İlhan Taşçı, RTÜK’ün FOX TV ve diğer televizyon kanallarına verdiği cezaları paylaştı.

Taşçı paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “RTÜK tarikat ve cemaatlere boyun eğdi! “Tarikat ve cemaatlerin iç yüzünü kurgusal olarak anlatan Kızıl Goncalar dizisine “toplumun milli ve manevi değerlerine” aykırılıktan Üst Kurul % 3 idari para 2 kez de program durdurma cezası verdi. ”

Ne olmuştu?

Yapımcılığını GOLD Film‘in üstlendiği ve Başrollerini başrollerini Özgü Namal ve Özcan Deniz’in paylaştığı Kızıl Goncalar dizisi; seküler Atatürkçü bir hekim olan Levent ile bir tarikatın içinde yaşayan Meryem’in hayatlarının kesişmesini konu alıyor. Meryem, kızı Zeynep‘in tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilmek istendiğini öğrenince bunun önüne geçmek için mücadeleye etmeye başlıyor. Sadece iki bölüm yayınlanabilen dizi sosyal medyada tartışma konusu olmuştu.

Tarikata mensup çocukların küçük yaşta evlendirilmesi, kız çocuklarının okula gönderilmemesi ve Kuran Kursu’ndaki şiddet gibi dizinin ilk bölümündeki pek çok sahne tepki çekmiş; Yeni Akit ve Yeni Şafak, diziyi hedef göstermiş, Mil Diyanet Sen dizinin yasaklanmasını istemişti.

İsmailağa Cemaati de dizinin kaldırılması için sosyal medya hesabından çağrı yaparak, “Allah Teala’nın isimlerini, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i, dini-tasavvufi kavramlarımızı, mezhep ve tarikat gibi manevi kurumlarımızı, hacı ve hoca gibi çeşitli unvanları hedef alarak dinimizi ve dindarlarımızı aşağılamayı gaye edindiği anlaşılan yayın ve yapımların günümüz medyasında görülebilmesi asla kabul edilemez bir durumdur” demişti.

İsmailağa Cemaati Kızıl Goncalar dizisini RTÜK’e şikayet etti

Kızıl Goncalar’a bir şikayet de Mil-Diyanet Sen’den: İslamiyet kırmızı çizgimizdir!

Kızıl Goncalar’ın Darülaceze’deki çekim izinlerinin iptal gerekçesi: Halkı kutuplaştırıyor, toplumsal huzura muhalefet ediyor…

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ise cemaatlerin diziyi hedef göstermesinin ardından dün “FOX TV’de yayına giren son diziye ilişkin çağrı merkezimiz aracılığı ile vatandaşlarımızın şikayet bildirimleri titizlikle kayıt altına alınmaktadır. Tüm şikayetler, söz konusu yayın kuruluşunun denetimi ile sorumlu üst kurul uzmanlarımız tarafından incelenmektedir” demişti.

Konuya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da müdahil olmuş, dizinin bakanlığa bağlı Darülaceze‘deki çekimleri iptal edilmişti.

Kızıl Goncalar dizisinin İstanbul Şişli’deki tanıtım afişlerine boyalı saldırı düzenlendiği de bu sabah ortaya çıkmıştı.

Orta Sayfa’ya da yaptırım

RTÜK, Doğan Şentürk’ün moderatörlüğünü yaptığı ‘Orta Sayfa’ programını da inceledi. Şentürk’ün yorumlarını irdeleyen Üst Kurul Üyeleri, programdaki ifadelerin Yasa ihlali olduğuna karar verdi. Yayıncı televizyon Fox hakkında üst sınırdan idari para cezası kararı verildi.

İrfan Değirmenci’nin LGBTİ+ yorumları ‘yasaya aykırı’ bulundu

Halk TV’deki ‘Halk Meydanı’ programında İrfan Değirmenci’nin LGBTİQ+ hakkındaki yorumları da üst sınırdan yaptırıma uğradı. RTÜK, Değirmenci’nin “Şu anda beni ekranda gören özellikle Z kuşağında olan LGBT+ çocuklar şu an çok seviniyorlardır ve kendilerini yalnız hissetmiyorlardır buna eminim” cümlelerini yasaya aykırı buldu.

Halk TV’nin ‘Nasıl Olacak’ adlı programı da yaptırıma uğradı.

Muhalif kanallar ve Netflix’e de yaptırıma uğradı

RTÜK, Tele1, KRT, SZC, Flash Tv ile Starbucks logolu kahve bardağı ekranda göründüğü için TGRT‘ye de çeşitli yaptırımlar uyguladı. Yaptırımlardan uluslararası yayın kuruluşu Netflix de nasibini aldı. Üst Kurul, İspanya yapımı “Pieles” isimli filmde bir genelevde geçen sahneler nedeniyle, Netflix yayın platformuna idari para ve katalogdan çıkarma cezası verdi.

 

 

Yılbaşı yemeği mümkün olan en çevre dostu şekilde nasıl pişirilir?

Ximena Schmidt, Christian Reynolds, ve Sarah Bridle tarafından The Conversation için kaleme alınan makele Yeşil Gazete tarafından çevrildi.

*

Şimdiye kadar çoğumuz yediğimiz yiyeceklerin çoğunun şu ya da bu şekilde iklim krizine katkıda bulunduğunun farkına varmıştır. Gıda üretimi ve israfından, gıda tüketimine ve diyetlere kadar gıdalarımızı üretme, yeme, saklama, atma ve hasat etme şeklimiz bu konuda doğrudan bir rol oynayabilir.

Bunu kabul etmek önemli çünkü gıda sistemi, küresel sera gazı emisyonlarının büyük bir miktarına (yaklaşık yüzde 37) sebep olur. Yeni araştırmamızın da bulduğu gibi, yiyeceklerimizi nasıl pişirdiğimiz de buna katkı sağlıyor.

Çalışmamız, gıdayla ilgili sera gazlarının yüzde 61’ine yakının ev yemeklerinden geldiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, farklı pişirme yöntemlerinin ve cihazlarının farklı miktarlarda sera gazı salımına neden olduğunu tespit ettik.

Enerji verimli pişirme yöntemleri

İyi haber şu ki, bu emisyonları azaltmaya yardımcı olmak için yapabileceğiniz şeyler var. Daha enerji verimli pişirme yöntemleri ve aletleri kullanmak bu azaltıma yardımcı olabilir ve bazı yiyeceklerin sera gazı emisyonlarını 16 kata kadar düşürebilir.

Çalışmamızda, mikrodalgaların, yavaş pişiricilerin ve düdüklü tencerelerin en düşük çevresel etkiye sahip olduğunu, fırınların ise en az sürdürülebilir pişirme yöntemi olduğunu bulduk. Bunun nedeni, yüksek pişirme sürelerine ve enerji taleplerine sahip olmaları ve ayrıca yemeğinizi pişirmeye başlamadan önce ısınmalarının gerekmesiyle ilgili.

Fotoğraf: Shutterstock

Fırından kaçının

Örneğin, fırında sebze kavurmak, sebzelerle ilişkili toplam sera gazı emisyonlarının (üretimden dağıtıma ve tüketime kadar) yüzde 52-78’ini oluşturabilir. Bunun yerine yemeği pişirirken mikrodalgayı, kaynatmayı veya buharda pişirmeyi kullanmak sera gazı emisyonlarını yüzde 78’e kadar azaltabilir.

Düdüklü tencere kullanmak ise et, bakliyat, patates ve sebzeleri pişirmek için geçen süreyi azaltan çok enerji verimli bir pişirme yöntemi. Özellikle bu düdüklü tencere elektrikli ise, bir ocak üstü düdüklü tencereye göre yüzde 50 daha az enerji kullanıyor.

Eti bırakın

Bunların yanı sıra, farklı yiyeceklerin de nasıl pişirildiklerine bağlı olarak daha fazla emisyon yaydığını bulduk. Et pişirmek, gıdayla ilgili en yüksek emisyon miktarını oluşturur. Bu, uzun pişirme süreleri ve kullanılan yöntemle ilgili. Örneğin et için genellikle fırında kavurma sıklıkla tercih ediliyor.

Bununla birlikte et üretiminden kaynaklanan emisyonlar, pişirme aşamasından çok daha fazla. Bu nedenle et tüketimini azaltmak sadece pişirme uygulamalarını değiştirmekten çok daha büyük etkiler yaratacaktır.

Örneğin turtalarınız kıyma yerine bakliyatla kolayca yapabilirsiniz. Bakliyat, zengin bir protein kaynağı ve etten 29 kat daha düşük emisyon üretiyor.

Eko-tarzda yemek pişirme

Elbette, bazı insanlar için mikrodalgada pişirmenin tadı, dokusu ve aroması fırında pişirmeye kıyasla farklılıklar içerebilir ve bu, pişirme uygulamalarını tamamen değiştirmeye engel olabilir. Ancak mikrodalgada ön pişirme gibi yöntemlerle birleştirilmesi fırında gereken süreyi azaltacaktır ve bu da çevre için çok daha iyi.

Bu önemli bir etken, çünkü sera gazı emisyonlarının miktarını belirleyen pişirme süresi. Ayrıca bu rakam yemek pişirmek için kullanılan yakıt türüyle de sıkı sıkıya bağlantılı.

Örneğin Birleşik Krallık‘ta doğal gaz ve elektrik ana pişirme yakıtlarıdır. Daha yeşil bir elektrik şebekesi, sera gazı emisyonlarının daha da azaltılmasına yardımcı olacaktır. Yani şebeke daha yeşil hale geldiğinde elektrikle yemek pişirmenin gelecekte daha da uygun olacağı anlamına geliyor.

Fotoğraf: Shutterstock

Kombinleyin

Eğer bunları okurken, sevgili fırınınıza kederli bir şekilde bakıyorsanız, korkmayın. Çünkü farklı pişirme yöntemlerini sürdürülemez cihazların pişirme süresini kısaltmak için birlikte kullanabilirsiniz. Bunun çevresel etkiyi azaltmada yardımcı olacağına inanıyoruz.

Ancak bunu sevgili fırınınıza kederli bir şekilde bakarak okuyorsanız, korkmayın – çünkü farklı pişirme yöntemlerinin sürdürülemez cihazların pişirme sürelerini kısaltmak için birbirini tamamlayabileceğine ve böylece çevresel etkiyi bu şekilde azaltmaya yardımcı olabileceğine inanıyoruz.

Noel yemeği hazırlamaya gelince, fırınınızın kullanımını azaltmanın yollarını düşünün. Sebzelerinizi mikrodalgada pişirin veya önceden pişirin. Yalnızca son aşama için fırını kullanın. İlk aşamada ocağı da kullanabilirsiniz. Ve çok geç değilse Noel listenize her zaman elektrikli bir yavaş pişiriciyi ekleyebilirsiniz.

Makalenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Kongo’da sel ve toprak kaymalarında en az 40 kişi hayatını kaybetti

Demokratik Kongo Cumhuriyeti‘nin doğusunda salı günü (26 Aralık) gece boyunca etkili olan şiddetli sağanak yağışların yol açtığı sel ve toprak kaymalarının ardından en az 40 kişinin daha hayatını kaybettiği ve bölge sakinlerinin hayatını kaybeden yakınlarının bedenini bulmak için çamurları kazdığı bildirildi.

Bölgedeki yerel yetkililere göre Bukavu‘da en az 20 kişi hayatını kaybetti. Bukavu’ya 50 km uzaklıktaki Burinyi köyünde ise en az 20 kişi öldü.

Reutersın aktardığına göre, selden uzak kalmayı başaran Bukavu sakini Yvonne Mukupi, komşusunun sel sularına kapıldığını belirtirken, ”Ağaçların altındaki üç kişinin cenazesini çıkarmayı başardık ama diğerleri henüz bulunamadı” dedi.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 13 Aralık 2022 tarihinde Kinşasa’nın batısındaki Matadi Kibala’da şiddetli sellerin tahrip ettiği bir yol. Fotoğraf: Patrick Ilunga / NMG

Birleşmiş Milletler iklim uzmanlarına göre, kötü kentsel planlama ve zayıf altyapı, Mukupi‘ninki gibi toplulukları, artan sıcaklıklar nedeniyle Afrika‘da daha yoğun ve sık meydana gelen aşırı yağışlara karşı daha savunmasız hale getiriyor.

Bukavu yetkilisi Emmanuel Majivuno Kalimba, bölge sakinleri hasar gören evlerinden eşyalarını kurtarmaya çalışırken olay yerinde verdiği demeçte, “Yağmur yağdığında, ana su yolu bazen atıklar nedeniyle tıkanıyor, bu yüzden sular altında kalıyor ve evleri etkiliyor” dedi.

Ne olmuştu?

Kananga kasabası yetkilileri, Salı günü (26 Aralık) Kongo’nun Kasai-Central eyaletinde sağanak yağışların altyapıyı tahrip ettiği ve sele neden olduğu, bunun sonucunda da en az 22 kişinin yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Toprak kayması evleri, kiliseleri ve yolları yutarak tüm ailelerin yok olmasına, insanların evsiz kalmasına neden oldu.

Kananga bölgesinin en çok etkilenen bölge olduğunu açıklayan Vali John Kabeya, yağmurun yerel saatle 1.00’da (GMT ile 12.00) başladığını ve 16.00’a (GMT ile 15.00) kadar devam ettiğini sözlerine ekledi.

Bölge yönetimi, maddi hasarların nedenlerini belirlemek için bir soruşturma yürüteceğini açıkladı.

Ölümlerin çoğunun, uygun olmayan arazi üzerine inşa edilen evlerin duvarlarının çökmesinden kaynaklandığını açıklayan Kananga Belediye Başkanı Rose Muadi Musube, “Başbakan’dan yardımımıza koşmasını ve ölülerimizi onurlu bir şekilde defnedebilmemiz için hükümetin bize önemli bir yardımda bulunmasını istiyorum” dedi.

Aralık ayı başlarında Kongo’nun doğusunda Bukavu şehrini vuran sağanak yağışların ardından en az 14 kişi hayatını kaybetmişti.

Dünyada sel felaketleri neden artıyor?

Kömürpetrol ve gaz gibi fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi, aşırı hava olaylarının şiddetini, süresini, görülme sıklığını ve etki alanını artırıcı bir rol oynuyor.

Uzmanlar artan sıcaklıklar nedeniyle su döngüsünün hızlandığına dikkati çekerken, uzun süreli kuraklıklar nedeniyle toprağın suyu emme kapasitesinin azalmasından sonra görülen aşırı yağışların sel ve taşkınları beraberinde getirdiğini vurguluyor.

İklim krizinin yanı sıra kentlerdeki asfalt ve beton yüzeylerin artması da sel ve taşkın gibi afetlerin daha sık görülmesine yol açıyor. Suyun toprak tarafından emilmesini engelleyen bu tür yüzeyler, kentleşmenin ve özellikle plansız yapılaşmanın yoğun olduğu bölgelerde görülen yağışların afete dönüşmesinde rol oynuyor.

Bilim insanları afetlerle mücadelede doğa temelli çözümlerin önemine vurgu yaparak “sünger şehirler” oluşturulmasının önemine işaret ediyor. Bu kapsamda asfalt yerine sıkıştırılmış çimen veya toprak gibi malzemelerin kullanılması, yağışların sele dönüşmesini engellemenin yanı sıra yer altı sularının beslenmesini sağlayarak kuraklıkla mücadelede de önemli avantajlar sağlıyor ve asfalt yollardan çok daha az maliyetle yapılabiliyor.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

İspanya nükleer enerjiyi 2035’e kadar kademeli olarak sonlandırma sözü verdi

İspanya nükleer enerji santrallerini 2035 yılına kadar kademeli olarak kapatacağını duyurdu. Hükümetin resmen onayladığı kararın bir parçası olarak; santrallerin kapatılması sürecinin yönetimi ve radyoaktif atıkların bertarafı için bir fon da oluşturulacak. Yaklaşık 20,2 milyar euro’yu bulacağı belirtilen fonun, santrallerin işletmecileri tarafından da destekleneceği bildirildi.

İspanya’nın elektrik üretiminin yaklaşık beşte birini sağlayan nükleer santrallere ne olacağı, ülkedeki son seçim kampanyası sırasında önemli bir tartışma konusu olmuştu. 

Muhafazakar muhalefet Partido Popular (PP), kapatılması planlanan santrallerin kapatılmayacağını taahhüt etmişti. Reuters’in haberine göre, daha yakın tarihlerde ülkedeki iş dünyası lobilerinden biri de İspanya’daki nükleer santrallerin kullanımının devam etmesini savunmuştu.

İspanya nükleer

İspanya’da sıcak dalgası, ekosistemleri tehdit ediyor: Kayak sezonu risk altında
İspanya’da iklim aktivistlerinden meclise kırmızı boyalı mesaj: Elinizi kana bulamayın

İspanya’dan nükleeri azaltıp yeşil enerjiyi arttırma sözü

İspanya hükümeti bu kararla yeni yeşil enerji projelerinin geliştirilmesi ve yenilenebilir enerji açık artırmalarının düzenlenmesi kurallarında da değişiklikler yapılacağını bildirdi. Hükümet, yeni projeler için önemli idari süreleri uzatma kararı aldı. Örneğin, bir inşaat izni almak için gereken süre, 49 aydan 55 aya çıkarıldı. Ayrıca yenilenebilir enerji açık artırmaları artık sosyal ve çevresel standartları dikkate alan niteliksel kriterleri içerebilecek. 

İspanya Enerji Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, bu değişikliklerin artık Avrupa ürünlerinin üretim sürecindeki katma değeri daha fazla dikkate almayı amaçladığını ifade ediyor. Bu yeni kriterler, Avrupa’da üretilen ürünler için sürdürülebilirlik ve çevresel etkiler gibi faktörlerin daha fazla göz önünde bulundurulmasını hedefliyor. 

İspanya tüm nükleer enerji santrallerini kapatma kararını açıkladı