Fransa’da mahkeme Fransız hükümetinin iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla adım atması gerektiğine ilişkin kararını açıkladı. Çarşamba günü açıklanan karar ülkenin iklim eylemleri için baskıyı artırma konusunda önemli bir dönüm noktası olarak nitelendiriliyor.
Dava, Fransız devletini 2015 yılında onaylanan Paris Anlaşması’ndaki taahhütlerini yerine getirmemekle itham eden bir grup sivil toplum kuruluşu tarafından açılmıştı.
Paris İdare Mahkemesi kararında “devletin sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda belirlediği hedeflere ulaşmasına izin verecek kamu politikalarını uygulamada eksik olduğunu” belirtti.
‘İklim adaleti için tarihi zafer’
Karar hakkında yorum yapan hükümet sözcüsü Gabriel Attal, geçmişte mahkemenin de söylediği gibi yeterince şeyin yapılmadığını ancak yeni yönetimin sorunları çözmeye çalıştığını söyledi. Hükümet daha önceki açıklamalarında ise Fransa’nın iklim değişikliği konusunda birçok ülkeye kıyasla çok fazla adım attığını iddia ediyordu.
Davayı açan STK’lerden biri olan Oxfam France’in İcra direktörü Cécile Duflot, Cécile Duflot, kararı “iklim adaleti için tarihi bir zafer” olarak nitelendirdi. Duflot açıklamasında “İlk defa, bir Fransız mahkemesi, devletin iklim taahhütlerinden sorumlu tutulabileceğine karar verdi” dedi.
Artvin Yusufeli ilçesi Demirdöven ve Yaylalar köyünde yapılmak istenen hidroelektrik santrali (HES) projesi Artvin İl Genel Meclisi’nde dün yapılan oylamadaki AKP ve MHP üyelerinin oylarıyla yeniden kabul edildi.
Proje için yapılan imar oylaması daha önce 17 Kasım 2020 tarihinde de kabul edilmişti Ancak Demirdöven ve Yaylalar köyü yurttaşları karara geçtiğimiz ay itiraz etmiş, proje yeniden oylamaya sunulmuştu.
Karara, aralarında AKP’ye oy verdiğini belirten yurttaşların da bulunduğu pek çok kişi sosyal medya hesaplarından ağır eleştiriler ile tepki gösterdi.
Köylüler altı yıl direndi
Erari Elektromekanik Enerji Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve Taşeronu Nuryol İnşaat bölgede yapmak istediği projeyi köylülerin tepkisi nedeniyle altı yıldır yapamıyordu.
Koronavirüs salgınını fırsat bilen şirket 2020 yılının son aylarında yeniden harekete geçmiş ancak yeniden köylülerin direnişiyle karşılaşmıştı.
Sadece CHP ‘hayır’ dedi
17 Kasım 2020 tarihinde Artvin İl Genel Meclisinde HES projesi için imar izni oylaması yapılmış, AKP’li 11 üye ile MHP’li 1 üye evet oyu kullanırken CHP’li 8 üye ret oyu kullanmış, 1 üye ise oylamaya katılmamıştı. Oylama sonucunda AKP ve MHP’nin 12 evet oyu ile il imar komisyonunda HES projesi için onay çıkmıştı.
İmar planı onaylanır onaylanmaz şirket yetkilileri, 8 Aralık 2020 tarihinde yanlarına aldıkları 2 tabur jandarma ile HES yapacakları alanda çalışmalara başladı. Olaya müdahale etmek isteyen yaylalar köy muhtarı Fethi Hevek ile yurttaşlara engel olundu.
Muhtar ve bölge halkı karşı çıktı
Muhtar ve yurttaşların görüntü almasına jandarma görevlileri müsaade etmedi. Alana gelen tüm yollar jandarma tarafından kapatıldı. Alana gelmek isteyen köylü yurttaşlar jandarma tarafından zorla alandan uzaklaştırıldı.
Yaylalar köy muhtarı Fethi Havek, “Bu yapılanlar insanlığa sığmaz. Şu an bir katliam başladı; dağ, taş jandarma ile işgal altında. Sanki savaşa çıkmış gibiler. Bizi alana sokmuyorlar. Toprağımız, yaşam alanlarımız gözümüzün önünde dozerlerle yıkılıyor. Yazıktır, günahtır; duyun sesimizi” diyerek yaşananlara isyan etmişti.
Yeniden onaylandı
Yaşanan bu gelişmeler sonrası Demirdöven ve Yaylalar köyü yurttaşlar Artvin il genel meclisinin aldığı Nazım imar planına geçen ay itiraz etti. Plan alt komisyonu olan imar komisyonunda tekrar görüşüldü.
Aradan bir ay geçtikten sonra komisyon raporunu tekrardan açıkladı ve ikinci oylama dün gerçekleşti. Yapılan oylama sonucunda AKP’ li 11 üye ile MHP li 1 üye evet oyu verirken 9 CHP li üye plana hayır oyu verdi.
Böylece daha önce AKP ve MHP oylarıyla il imar komisyonundan geçen HES imar planı yapılan itirazlara rağmen yeniden onaylanarak HES projesinin yapımına onay çıkmış oldu.
Yaylalar köyünün HES’e karşı açtığı dava, yerel mahkemece reddedilmesine karşı Danıştay’a taşındı ve yargı süreci hala devam ediyor.
Artvin’de 16 HES projesi var
Doğu Karadeniz uzun yıllardır doğa talanı ve yaşanan sel felaketleriyle gündemde. Üzerine onlarca Hidroelektrik Santralinin (HES) kurulması nedeniyle dereler kuruma noktasına gelirken, dağlarda devam eden taş ocağı, maden ve orman kesimleriyle bölgenin yeşil dokusu yok edildi.
Bölgenin en çok zarar gören ili olan Artvin’de aktif halde 32, yapımı devam eden 8, proje aşamasında olan 16 HES bulunuyor. Artvin’de siyanürlü altın aranan Cerattepe’nin dışında aktif 8 tane maden sahası bulunurken, yüzlerce alan da maden sahası olarak ilan edildi.
12 bin maden ruhsatı var
Eski Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, 2016’da yaptığı bir açıklamada, Artvin, Gümüşhane, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize illerinde toplam bin 12 maden ruhsatı verildiğini söyledi. Bu sayı, söz konusu illerin toplam büyüklüğünün neredeyse yüzde 40’ının, yani 549 bin hektarının madenlere ayrıldığını gösteriyor.
Kentte bunların yanı sıra onlarca taş ocağı da var. Yine yapımı devam Yusufeli ilçesinde bulunan Yusufeli Barajı ile bölge tahrip ediliyor. 13 Temmuz’da yaşanan sel felaketinde baraj inşaatının bulunduğu bölge sular altında kaldı, 2 kişi yaşamını yitirdi.
Devlet Su İşleri (DSİ), Trakya‘da hafta başından bu yana görülen sağanak yağış ve yaşanan kar erimeleri sebebiyle Ergene Nehri‘ne karşı uyarıda bulundu.
Nehrin debisinin arttığını belirten DSİ, alarm durumunu “sarı”dan “turuncu”ya yükseltti. Nehrin debisi, düne göre 2 kat artışla saniyede 321 metreküpe çıktı.
Tarım arazilerine yayılıyor
Edirne‘nin Uzunköprü ilçesinde zaman zaman taşkınlara neden olan Ergene Nehri’nin suyu, nehir yatağı kenarındaki tarım arazilerine yayılıyor.
İlçe sakinlerinden İbrahim Toktaş da AA’ya yaptığı açıklamada etkili yağışların taşkına neden olduğunu söyledi ve “Yağış dolayısıyla tarım arazileri komple su altında kaldı” dedi.
Evler su altında kalmıştı
Trakya pazartesi gününden bu yana şiddetli yağış alıyor. Bölgede derelerin de taşması sonucu evlerinde mahsur kalanlar kepçelerle kurtarılmıştı.
Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde Şeytandere ve Çürtdere derelerinin taşması yüzünden bazı evlerin bodrum ve birinci katlarını su bastı. Evlerinde mahsur kalanlar, kepçelerle kurtarılarak ilçedeki otellere yerleştirildi.
İklim krizi, bu tür aşırı doğa olaylarının sıklığını ve şiddetini artıyor. Normal koşullarda birkaç ayda yağması gereken yağmur bir anda yağarak büyük zarara yol açtığı gibi, yaşanan global kuraklığa çare de olmuyor; toprak suyu ememiyor, aşırı yağış yüzeyden akarak denize karışıyor.
Eurovision Şarkı Yarışması organizatörleri, yarışmanın bu yıl 18-20-22 Mayıs tarihlerinde Hollanda’nın Rotterdam şehrinde sosyal mesafe kurallarına uygun şekilde düzenleneceğini duyurdu.
Avrupa Yayın Birliği üyesi ülkelerin katılımıyla 1956 yılından bu yana gerçekleştirilen şarkı yarışması geçtiğimiz yıl 64 yıllık tarihinde ilk kez koronavirüs pandemisi nedeniyle iptal edilmişti.
Yapılan açıklamada seyirciye izin verilip verilmeyeceği henüz belli olmazken bazı ülkelerin önceden kayıt edilen performanslarının sergilenebileceği belirtildi.
Türkiye 2013 yılından beri katılmıyor
Türkiye Eurovision’a ilk kez 1975 yılında katılmış toplamda 34 yarışmada yer almıştı. Daha önce, 1976 – 1977- 1979 ve 1994 yıllarında çeşitli sebeplerle yarışmaya katılmama kararı aldı.
1997’de Şebnem Paker‘in yorumladığı “Dinle” şarkısının üçüncü olmasıyla Türkiye izleyicisinin yarışmaya ilgisi arttı. 2003’te Sertap Erener, “Everyway That I Can” şarkısıyla Letonya’daki Eurovision finalinde birinci oldu.
Ancak TRT Genel Müdürlüğü 2013 yılında yaptığı açıklamada Türkiye’nin artık yarışmada yer almayacağını söyledi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Kanal İstanbul projesinde çalışmaların bitmek üzere olduğunu ve yasal düzenlemelerin yakında yapılacağını açıkladı.
Karaismailoğlu açıklamasında “2021’de Kanal İstanbul için önemli ilerlemeler olacak inşallah. 2021’de kazma vurmak için çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Dünyanın en büyük projelerinden biri’
Karaismailoğlu, PTT’nin Ahlatlıbel Sosyal Tesisleri’nde gazetecilerle kahvaltılı toplantısında bir araya gelen Bakan, Kanal İstanbul projesinin 2011’den bu yana gündemlerinde olduğunu ve projenin hem maliyet hem de göreceği iş bakımından dünyadaki en büyük projelerden biri olduğunun altını çizdi.
İstanbul Boğazı‘nda gemi sayısının azalmasına karşın geçen yük miktarının artmaya devam ettiğine dikkati çeken Karaismailoğlu, hacimleri büyüyen gemilerde genellikle tehlikeli madde taşındığını vurguladı.
Şehir içi ulaşımda deniz yolunun kullanıldığını ve bunun da trafiği artırdığını belirten Karaismailoğlu, “Marmaray açıldıktan sonra bu yoğunluk biraz azaldı. Marmaray’ın dışında dikine hatlar kuruldukça denizdeki şehir içi toplu taşıma artacak. Bunlar da Boğaz’daki karmaşayı artıracaktır. Dünya ticaret hacminin yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılıyor. Bu 25-30 milyar tonlara çıkacak önümüzdeki yıllarda. Karadeniz ve Marmara‘da onlarca gemi sıra beklerken, bulundukları yerde kirlilik yaratıyor. Bu da ayrı bir sorun” ifadelerini kullandı.
Fotoğraf: AA
‘İhale çalışmaları devam ediyor’
Karaismailoğlu, Boğaz’ı tehlikeli tanker ve gemilere kurban edemeyeceklerine işaret ederek, Kanal İstanbul’un, Boğaz geçişlerine alternatif bir yol olacağını vurguladı. Karaismailoğlu, şunları söyledi:
Kanal İstanbul, rezerv alanıyla birlikte planlanan teknolojik, üniversite, sağlık ve turizm, İstanbul’un gelecekteki depreme karşı yapılacak rezerv konut alanlarıyla dünyaya yön verecek bir proje. Proje çalışmalarımız bitmek üzere. Buranın ihale yöntemiyle ilgili de çalışmalarımız devam ediyor. Yasal düzenlemeler yakında yapılacak. Burada daha önce belediye ile koordinasyon içerisinde çalışmalar yapılıyordu. Arada imzalanmış protokoller var ama mevcut yönetimle anlaşamayacağımız konular da var. Sonuçta bir Türkiye projesi bu. Bunları oluşturduktan sonra yolumuza devam edeceğiz. Herhangi bir sıkıntımız yok.
100 binlerce kişi Kanal İstanbul projesine itirazlarını sunmak için uzun kuyruklara girmişti.
‘Projeye talip çok ülke var’
Kanal İstanbul projesinin kendi kaynağını üreten bir ekosistem olacağını söyleyen Bakan, “Şu anda hukukçularımız çalışıyor. Bunlar geldikten sonra süreç hızlanacak” dedi. Karaismailoğlu konuşmasına şöyle devam etti:
Rezerv alanla ilgili daha önce bir kanuni düzenleme yapılmıştı. Ona bazı maddelerin ilave edilmesi gerekiyor. Yap-işlet-devret modeli olabilir ama alternatif modeller de var. Henüz netleşmedi, projeler tamamlandı. Yapım maliyetimiz belli, ÇED raporunda yazıyor. Projeye talip çok ülke var. Onlarla da konuşuyoruz. Bu açık bir ihale olacak. 2021’de Kanal İstanbul için önemli ilerlemeler olacak inşallah. 2021’de kazma vurmak için çalışıyoruz. Süreç devam ediyor.”
Konuya ilişkin CHP’nin tavrını da değerlendiren Karaismailoğlu, “Hayatta dikili ağacı olmayanların eleştirmesi normaldir. Türkiye son 18 yıldır akla hayale gelmeyecek projeler yapıp vatandaşın hizmetine sundu. Onlar her şeye karşı çıkıyor. Onlara kalsa Marmaray‘ı, Avrasya‘yı ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü‘nü de yapmayacaktık” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP Artvin, Bilecik, Çankırı, Gaziantep ve Iğdır 7’nci Olağan İl Kongresi’nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Kendisi tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu’yu protesto eden öğrencileri hedef gösteren Erdoğan, “Terör örgütlerinin üyesi olan bu gençleri biz ülkemizin gerçek manada milli ve manevi değerlere sahip gençleri olarak kabul etmiyoruz. Zira siz öğrenci misiniz, talebe misiniz, yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz?” dedi.
‘Artık bu ülke bir Gezi daha yaşamayacak’
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Boğaziçi protestoları hakkındaki açıklamalarına tepki gösteren Erdoğan, “Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili yapmış olduğu açıklamalara baktığınız zaman hâlâ terör örgütlerinin birer temsilcisi olanları bu ülkenin evlatları kendisinin de arkadaşları olarak tanımlıyor. Bay Kemal eğer sen bu yolda devam edeceksen devam et. Terörist arkadaşlarınla bu yola devam edeceksen buyur devam et. Ama biz teröristlerle beraber olmadık olmayacağız” ifadelerini kullandı.
Erdoğan konuşmasının devamında “Bu ülke teröristlerin hakim olduğu bir ülke olmayacak. Buna da asla fırsat vermeyeceğiz. Bunun böyle bilinmesini istiyorum. Gereği neyse yapıyoruz. Artık bu ülke Taksim’deki bir Gezi olayını yaşamayacak ve yaşatmayacaktır” dedi.
LGBTİ+’leri de hedef gösteren Cumhurbaşkanı, “LGBT yok böyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir. Bizim gençlerimiz polisine saldıran değil kendisine gelenlerin kendisinde hayat bulduğu gençliktir” ifadelerine yer verdi.
‘Mevcut anayasa tutarlılığını kaybetti’
Yeni anayasa hazırlığına ilişkin de konuşan Erdoğan, “Bu anayasa Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi başta olmak üzere ülkemize kazandırdığımız tarihi adımların üzerinde inşa edilecektir. Değiştirile değiştirile iç bütünlüğünü ve tutarlılığını kaybeden mevcut anayasayı bir kenara bırakıp, yeni sivil bir anayasa üzerinde çalışmak Türkiye’nin önünde 2053’e kadar uzanacak engin ufuklar da açacaktır” dedi.
Erdoğan, “Elbette böyle kapsamlı bir çalışma ülkedeki tüm kesimlerin içinde yer almasıyla anlamlı hale gelecektir. Süreci sabote etmek yerine olumlu katkıda bulunmak isteyen tüm kesimleri herkesi yeni anayasa çalışmaları sürecinde görmek istiyorum. Samimiyetle söylüyorum” ifadelerini kullandı.
Kapadokya yöresinde altın madeni arama çalışmalarını sürdüren Kanadalı Centerra Şirketi “rezerv yetersiz” gerekçesiyle bölgeden çekilme kararı aldı.
Avanos Belediye Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada şirketinin bölgedeki altın arama faaliyetlerini durdurduğu ve şirketin çekilme kararı aldığı duyuruldu.
Evrensel‘den Özer Akdemir’in aktardığına göre, “Kapadokya’ya müjde” başlıklı açıklamada şöyle denildi:
“Kanadalı Centerra maden şirketi, Avanos’a bağlı Özkonak ve Göynük köylerinde toplam bin 306 hektarı kapsayan devasa alanda altın aramak için Enerji Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden resmen ruhsat almıştı. Yapılan analizler neticesinde ilgili alanın rezerv oranı düşük olması sebebiyle Centerra maden şirketi alandan çekilme kararı almıştır.”
Büyük tepki çekmişti
Geçtiğimiz yıl Nevşehir’e bağlı Avanos ilçesi Özkonak’ın Ziyaret Tepesi’nde altın arayan Kanadalı Centerra Gold şirketi, bölgedeki ağaçlandırma sahasındaki çamları sökerek altın madeni sondajları yapmıştı.
Yöre halkının tepki gösterdiği şirketin çalışma yaptığı alan binlerce yıllık Özkonak yer altı şehri, Belha Manastırı ve Kapadokya’ya özgü jeolojik yapının olduğu bir alanda yer alıyordu. Altın araması yapılan bölge aynı zamanda Avanos ve çevre yerleşimlerinin içme sularının alındığı bir konumdaydı.
‘Yasaklı ırk’ denilerek bazı hayvanların sahiplerinin ellerinden alındığı görüntüler son zamanlarda sosyal medyada sıklıkla yer alıyor. Bu hayvanların bir kısmına şikayet üzerine el konulduğu ileri sürülüyor.
Kimsesiz Hayvanları ve Doğayı Koruma Derneği (KİHAYKO) Başkanı Metin Yıldırım, yakın zamanda İçişleri Bakanlığı‘nın talimatıyla İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bağlı Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Polisleri‘nin göreve başlamasıyla söz konusu bu vakalarda artış yaşandığını belirtti.
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu ise yasaklı ırk denilen hayvanlara şikayet üzerine el konulabildiğini ve ölünceye kadar da bakımevlerinde tutulabildiklerini vurguladı.
‘Barınak koşulları çok kötü, hayvanlar bir süre sonra ölüyor’
KİHAYKO Başkanı Yıldırım, el konulan köpeklerin kötü barınak koşullarında öldüğünü ve binlerce hayvanseverin de mağdur olduğunu anlattı:
Polis biriminin kurulmasından sonra özellikle Türkiye’nin her yerinde sanki bir cadı avı başladı. Evlerde el bebek gül bebek bakılan hayvanlara el koyup bir de insanlara 10 bin 400 TL para cezası yazıyorlar. Burada en tuhaf durum kurulan birimdeki insanlar bu konuda fazla bir eğitim görmemiş olması. Görev yapanlar üç günlük bir eğitim sonrasında sahaya çıkan polis memurları. Polis, vatandaşın, hayvanların hepsinin can güvenliğini korumakla mükellef. Asayiş birimindeki görevli insanları almışlar bu birime vermişler.
Yapılan şeylere örnek vermek gerekirse American Staff ırkı köpekler pitbullara çok benzer ama ayrı bir ırktır.
Hayvanın kimliğinde Amerikan Staff yazıyor. Polis diyor ki: ‘Yok bu pitbull.’ Köpeğe el koyup barınağa götürüyor. Barınak koşulları çok kötü olduğu için bir süre sonra köpek ölüyor. Binlerce hayvanseveri mağdur ettiler.”
Yıldırım, polislerin yasak üretimi yapılan veya dövüş yaptırılan hayvanları almadığını, masum hayvanları toplayıp ölüm kampı barınaklara gönderdiğini de ekledi.
Bazı hayvanlar geri alındı
KİHAYKO Başkanı, bazı hayvanların mahkeme kararıyla geri alındığını kaydetti:
Bazı hayvanları geri alıyoruz. Yasada yasaklı ırklarla ilgili dövüştürmenin, bahis oynattırmanın, teşhir etmenin, yurt dışından getirmenin yasak olduğu yazıyor.
Bunlar mal kapsamında, eşya kapsamında görülüyor. TCK kapsamında olmayıp mal kapsamında olan bir şeye el konulmaması lazım. Köpekler de bu kapsamda.
Silivri’de mahkemeye yapılan başvuru sonrasında pitbull bir köpek kurtarıldı mahkeme kararıyla.
Trabzon’da Recep Bayraktar’ın üç tane köpeği mahkeme kararıyla kurtarıldı. Amerikan Staff cinsi olan köpeklerin çoğunu da Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’yle yaptığımız görüşmeler sonrası tek tek de olsa kurtarmaya başladık.”
Barınağa alınan hayvanların 1-2 metrelik alanlarda kaldıklarını belirten Metin Yıldırım “Bu hayvanın burada yaşaması mümkün değil. Zaten hiçbir barınakta pitbulların kalabileceği uygun koşullar yok. Bana göre alınıp kapatılmalarının tek amacı bu hayvanların ırkını yok etmek” dedi.
‘Bu hayvanlar tehlikeli hale dönüştürülmek için eğitiliyorlar’
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu ise yasaklı ırk denilen hayvanlara şikayet üzerine el konulabildiğini ve ölünceye kadar da bakımevlerinde tutulabildiklerini şöyle açıkladı:
2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı kanunda pitbull gibi bazı hayvanların sahiplendirilmesi, üretilmesi, reklamının yapılması yasaklanmıştı. 2010 yılında bu hayvanların maalesef şikayet üzerine el konulmasının, para cezası verilmesi ve ölünceye kadar da bakımevlerinde hayatlarını idame ettirmesine dair bir tehlikeli ırk genelgesi çıkarıldı.
Bu genelgenin çıkarılış amacı tehlikeli hale getirilen hayvanların etrafa karşı şiddet saçmasıydı. Çıkış noktası belki haklıydı ama yolu, yöntemi her şeyi yanlış oldu. Çünkü biz şunu çok iyi biliyoruz ki bu hayvanlarda sadece fiziksel olarak bir güç söz konusu. fakat bu hayvanlar münferit olarak psikolojisi bozuk insanların elinde bu şekilde tehlikeli hale dönüştürülmek üzere eğitiliyorlar.”
‘İnsanlar bakımevlerinin kapılarında ağlıyor’
Kalafatoğlu, hayvanları alınan bazı insanların bakımevlerinde ağladıklarını söyledi:
Benim bu aşamada en çok üzüldüğüm şey uyuşturucu kaçakçılarının, hayvan dövüştürücülerinin kimse evini basmıyor. Çünkü insanlar, bu insanlarla muhatap olmak istemiyorlar. Yavrusu gibi gözünün içine baktığı, insan evladıyla birlikte yetiştirilen, ağzı olan ama dili olmayan bu hayvanlar sırf komşusu geçen gün yanlış yere park ettiği için öfkelenip ‘Sana ne yapacağımı görürsün’ gibi bir tehditle hayvanına el koyduruyorlar. İnsanlar gerçekten bakımevlerinin kapılarında ağlıyor. Bu konuda da hayvan sahiplendirmek yasak.
Sulh ceza mahkemesinden iadesi yapılan hayvanlar da oldu. İadesinin de olduğu emsal bir dosya var. Ancak, sürekli uğraşıyoruz maalesef.”
Sahipli hayvanların normalde sahiplerinin ellerinden alınmadığını ancak bir hayvanın bakımı ihmal ediliyor ya da eziyet görüyorsa kanun gereği sahiplerinin uyarıldığını anlatan Kalafatoğlu, bu ihmalin giderilmemesi durumunda da hayvana el konulmasının ve bu insanın bir daha hayvan sahiplenmesinin engellenmesinin de söz konusu olabileceğini hatırlattı.
Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu, hayvan sahiplerine hayvanlarına el konulduktan sonra bir feragat yazısı imzalattıklarını belirtip şunları kaydetti:
“Normalde bu hayvanlara neresi el koyuyorsa o ilçe belediyesinde tutulması lazım. Hayatının sonuna kadar orada kalıyor bu hayvanlar. Hayvanların çoğu el konulduktan sonra bir feragat yazısı imzalattırıyor çoğu belediye. Bir daha gelip hayvanımı sormayacağım diye.”
‘Çok fazla haksız uygulama var’
Yeni çıkacak yasada bu tür mağduriyetlerinin giderilmesini beklediklerini söyleyen Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu şunları vurguladı:
Yeni çıkacak yasada beklediğimiz bir madde var. Bu maddeye göre, bu hayvanlar ruhsatlandırılacak. Bu hayvanları sahiplenmek isteyenler psikolojik bir eğitimden, sınavdan geçecekler. Tüm hayvanlar kayıt altına alınacak. Şu anda bakımevinde olan hayvanlar da mizaç testinden geçirildikten sonra mizacı sakin olanların sahiplerine iade edilmesine dair bekliyoruz. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için. Çünkü gerçekten çok fazla haksız uygulama var ve birçok can da bu uygulamadan mağdur oluyor.
Fotoğraf: Özge Özgüner/csgorselarsiv.org
‘Hayvan hakları yasasıyla ilgili sona gelindi’
Beklenilen hayvan hakları yasasıyla ilgili de konuşan Kalafatoğlu, TBMM’de 2019 yılında hayvan hakları araştırma komisyonu tarafından hazırlanan rapora paralel bir yasa beklediklerini kaydetti:
2019 yılında TBMM çatısı altında bir hayvan hakları araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyonda raporunu 23 ekim 2019 yılında verdi. Birkaç maddenin daha düzeltilmesini arzu ederdik ama onun dışında konjonktürel olarak oldukça iyi bir rapor içeriği olduğunu düşünüyorum. Şu aşamada da o rapora paralel bir yasa bekliyoruz. O raporu da 16 Ocak 2020’de mecliste okudular. Beş siyasi parti ve 12 milletvekilinden oluşan bu heyet hayvan haklarını siyaset üstü bir mesele olarak ele aldı. Bu hususta belki de hayatlarında ilk defa her biri mutabık kaldı. Mart ayında bu yasanın çıkacağını bekledik ancak mart ayında pandemi başladı.
Fakat, yasa konusunda artık iyice sona geldiğimizi ve bizi hayal kırıklığına uğratmayacakları rapora paralel bir yasa çıkaracaklarına inanıyorum. Rapordan uzaklaşan her şey hayal kırıklığı yaratır.”
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin karşıtı 44 yaşındaki Rus siyasetçi Aleksey Navalni, dün Moskova’da çıkarıldığı mahkemede daha önce hakkında verilen şartlı tahliye kararını ihlal ettiği gerekçesiyle 3,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha önce ev hapsinde bulunduğu süre göz önünde bulundurulan Navalni verilen cezanın 2,5 yılını cezaevinde geçirecek.
Rus Ceza İnfaz Kurumu, Navalni hakkında 2014’de aldığı cezayla ilgili uygulanan şartlı tahliye koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu. Mahkeme de Navalni’yi ülke dışında bulunduğu süre içinde adli kontrol gereği karakola giderek imza vermediği için suçlu buldu. Navalni ise mahkemede verdiği ifadede, hakkındaki suçlamayı “Almanya’da tedavi görüyordum” diyerek yanıtladı.
Muhalif politikacı, geçen yaz Sibirya’da bulunduğu sırada Sovyetler Birliği döneminde üretilen Noviçok grubundan bir madde ile zehirlenmiş ve ardından Almanya’ya götürülerek tedavi edilmişti. Yaklaşık beş aylık tedaviden sonra ülkesine dönen Navalni Moskova’da, havaalanında gözaltına alınmıştı.
Navalni’yi destekleyenlerin yaptığı ülke çapındaki gösterilerde çok sayıda protestocu da gözaltına alındı.
Duruşmada, Putin’in Rus tarihine “iç çamaşırı zehirleyen Vladimir” olarak geçeceğini söyleyen Navalni, sağ olarak kurtulmayı başardığı saldırının sorumluları olarak Putin ve iç istihbarat teşkilatı FSB ajanlarını gösterdi.
Yoğun güvenlik önlemleri altında yapılan duruşma için terörle mücadele operasyon ekipleri, mahkemenin etrafını ablukaya aldı. Binanın çevresi demir paravanlarla kaplandı. Ayrıca adliyeye erişim yolları da kapatıldı. Atlı polisler devriye gezdi.
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak Melih Bulu’nun atanması üzerine başlayan protestolar hakkında Clubhouse uygulaması üzerinden yayın yapan üç moderatörün evleri siber suç ekipleri tarafından basıldı.
Uygulamadan yayın yapan kişiler ifade vermek üzere evlerinden alındı. Buna ek olarak Ömer Atagül isimli bir kişi de Twitter’da yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilerek ifadeye çağrıldı.
Kelepçesiz Akademi tarafından yapılan paylaşımda “Dün clubhouse uygulamasında anayasal hakları olan ifade özgürlüğünü kullanan arkadaşlarımız bugün siber suçlar tarafından ifade vermek üzere evlerinden alındılar. Özgür düşünce ve özgür söz üretiminin ifadesi alınamaz” denildi.
Gerekçe ‘arkadaşlarımızı serbest bırakın’ yazmak
Öğrencilerin avukatlarında Ali Gül, yaptığı paylaşımda “Bu sabah Clubhouse’da Boğaziçi ile ilgili yayın yapan dört arkadaşımızı daha almışlar. Şimdi Vatan Emniyet’e geldim” dedi.
Alınan kişilerden Ömer Atagül’ün ifadesine gireceğini belirten Avukat, “Ömer ‘Arkadaşlarımızı serbest bırakın’ yazdığı için halkı galeyana getirmekle suçlanıyor” açıklamasında bulundu.
Suçlandığı diğer tweetlere de paylaşımında yer veren Avukat Gül “Rezillik yani şunlar için gelip burada ifade vermek. Savcının talimatını bekliyoruz şimdi. Umarım serbest kalmasının dışında bir talimat vermez” tepkisini gösterdi.
Melih Bulu’ya yönelik protestolarda 1 Şubat günü Hisarüstü’nde gerçekleştirilmek istenen eylemde 159 kişi, 2 Şubat günü Kadıköy’deki eylemde ise 105 kişi gözaltına alınmıştı.