Ana Sayfa Blog Sayfa 1649

Yeni araştırma: Yunuslar ve insanlar arasında benzer kişilik özellikleri var

Bilim insanları yunusların çok farklı ortamda evrimleşmelerine rağmen insanlarla benzer kişilik özellikleri geliştirdiklerini keşfetti.

Journal of Comparative Psychology’de yayınlanan bir araştırmada, dünya genelindeki sekiz tesisten 134 erkek ve dişi şişe burunlu yunusu incelendi. Araştırmada her bir yunusun kişiliği tesislerdeki personel tarafından değerlendirildi.

The Guardian’ın aktardığına göre çalışma sonucunda başta merak duygusu ve sosyallik olmak üzere belirli kişilik özelliklerinde yunuslarla insanlar arasında ortak noktalar olduğu saptandı.

Merak ve sosyallik

Hull Üniversitesi’nde psikoloji öğretim görevlisi ve çalışmanın baş yazarı Dr. Blake Morton, bu araştırma ile yunusların kişiliğinin ilk kez bu şekilde çalışıldığını söyledi. Morton şu ifadeleri kullandı:

Yunuslar bu tür bir araştırma için harika hayvanlar çünkü primatlar gibi yunuslar da zeki ve sosyal. Zeka ve girişkenlik gibi faktörler kişiliğe katkıda bulunuyorsa, yunusların da primatlara benzer kişilik özelliklerine sahip olması gerektiğini düşündük.”

Fotoğraf: Shutterstock

Zeki canlılar

Yunusların birçok primat gibi vücutlarının temel işlevleri için ihtiyaç duyulandan çok daha büyük beyne sahip olduklarını belirten Morton, “Bu beyin maddesinin fazlalığı onların zeki olma yeteneklerini güçlendiriyor” dedi.

Morton, en yaygın kabul gören insan kişiliği modelinin, çevreye bakılmaksızın insan kişiliğinde her yerde kopyalanan beş özellik tarafından tanımlandığını söyledi: Açıklık, vicdan, dışa dönüklük, anlaşılabilirlik ve nevrotiklik.

İlk kez yunuslarla çalışıldı

Primatlar tarafından bu özelliklerin ne ölçüde paylaşıldığına dair birçok araştırma yapıldığını hatırlatan Morton, kendilerinin ilk kez yunuslarda bu çalışmayı yürüttüğünü söyledi.

Fotoğraf: Shutterstock

Morton, yunusların kişiliklerinin insanlara benzer olduğu gösterilmiş olmasına rağmen, çalışmanın bu kişiliklerin özdeş olduğu sonucuna varmadığını belirtti:

İnsanların bunu yanlış yorumlamasını ve insanların ve yunusların aynı kişilik özelliklerine sahip olduklarını söylemelerini istemiyorum- öyle değil. Sadece bazıları benzer.”

Çalışma 2012 yılında başladı

Şişe Burunlu Yunuslarda Kişilik Yapısı adlı çalışma 2012 yılında başladı. Yunusların seçildiği tesislerin bulunduğu ülkeler arasında Meksika, Fransa, ABD, Bahamalar ve Cayman Adaları bulunuyor.

Araştırmacılar arasında ayrıca Viyana Veterinerlik Üniversitesi’nden Dr Lauren Robinson ve Georgia Eyalet Üniversitesi’nden Dr Alexander Weiss ve AnimalConcepts’ten Sabrina Brando yer aldı.

Nesin Matematik Köyü Yaz Okulları için kayıtlar başladı

Nesin Matematik Köyü‘nde lise, lisans ve lisansüstü yaz okullarına kayıt başladı. Programa, ihtiyacı olan öğrenciler burs başvurusunda da bulunabiliyor.

Katılımcıların fiziksel bir engeli olmadığı sürece dönüşümlü bir şekilde köyde çamaşır, bulaşık, temizlik, bahçe bakımı, yemek gibi gündelik işlere yardımcı olmaları bekleniyor.

TMD Lisans ve Lisansüstü Yaz Okulu

Bu programla matematik bölümü lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yaz tatillerini akademik olarak değerlendirmek, temel eksiklerini gidermek, kısıtlı zaman sebebiyle müfredata sığmayan önemli ve temel konularda öğrencileri bilgilendirmek ve öğrencilerin yurtiçinden, yurtdışından matematikçilerle tanışmaları amaçlanıyor.

Programa bir matematik bölümüne kayıtlı her öğrenci kendisine uygun bölüme katılabilirken, matematik bölümü dışında gelecek katılımcılar ancak istisnai ve yer varsa kabul ediliyor.

Günde 8 saat ve ve haftada 6 çalışma gününün olduğu belirtilen TMD Lisans ve Lisansüstü Yaz Okulu, 19 Temmuz’dan tarihinden 26 Eylül’e kadar devam edecek.

Katılımın tam hafta sayısı kadar olması gerektiği belirtilen programda, en az iki derse kayıt olma şartı var.

Fotoğraf: nesinkoyleri.org

Lisans ve lisansüstü öğrencilerinin çadırlarda konaklayacakları belirtilen program için katılımcıların fiziksel bir engel olmadıkça dönüşümlü olarak köyde çamaşır, bulaşık, temizlik, bahçe bakımı, yemek gibi gündelik işlerde yardımcı olmaları isteniyor.

Her dersin yaklaşık iki saate yakın sürdüğü yaz okulunda, isteyen lisans öğrencileri lise programından da ders seçebilecek.

Yaz okulu ücreti

Yaz okulu günlük ücreti, köy evlerinde (koğuşlarda) kalmak isteyen katılımcılar için 230 TL iken, çadırda kalacaklar için bu fiyat 172 TL.

Ücret ödeyemeyecekler için imkanlar dahilinde burs verildiği belirtilse de konuyla ilgili “Pandemi imkanlarımızı çok kısıtlamıştır, bütçenizin izin verdiği ölçüde yaz okulumuza katkıda bulunacağınızı umuyoruz” denildi. Burs öncelikli olarak matematik bölümü öğrencilerine veriliyor.

Programa buradan başvurulabiliyor.

Mustafa Yağcı Lise Yaz Okulu

Altı programdan oluşan yaz okulunun ilk beş programında koğuşlarda kalmak isteyenler için 4 bin 750 TL, çadırda kalmak isteyenler için de 3 bin 950 TL olduğu belirlendi.

Altıncı programın ücreti koğuşlarda kalanlar için 2 bin 375 TL, çadırlarda kalanlar için de bin 975 TL. Ücrete barınma, dört öğün yemek, çay, su ve temel ihtiyaçlar dahil iken, geziler bu ücrete dahil edilmiyor.

Programla ilgili detaylara ve başvuru formuna buradan ulaşılabiliyor.

Nesin Matematik Köyü Lise Yaz Okulları

21 Haziran – 5 Eylül tarihlerinde de ise öğrencileri ve öğretmenleri için beşi ikişer, biri tek haftalık haftalık olmak üzere altı yaz okulu gerçekleştirilecek.

Sadece matematiği öğrenmek isteyen meraklı öğrencilere hitap eden programa, öğretmenler ve üniversite öğrencileri de katılabiliyor.

İlk beş yaz okulunun ücreti ise dört öğün yemek, konaklama, dersler ve her türlü temek ihtiyaçlar dahil koğuşlar için 3 bin 200 TL, çadırlar için 2 bin 400 TL.

Matematik 6 Programı’nın koğuş ücreti de bin 600 TL, çadır ücreti bin 200 TL.

Bu programa da ihtiyacı olan öğrenciler burs için başvurabiliyor.

Programla ilgili detaylara ve başvuru formuna buradan ulaşılabiliyor.

Siyah kar: Mızrak artık çuvala sığmıyor

Geçen hafta içinde Kahramanmaraş’tan gelen haberler artık mızrağın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütün gayretlerine rağmen çuvala sığmadığını gösteriyordu. Haberlere göre yıllardan bu yana bölgede ağır hava ve toprak kirliliğine neden olan ve baca gazı ölçümleri inatla kamuoyundan saklanan Afşin-Elbistan A ve B Kömürlü Termik Santralleri’nin yarattığı hava kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Artık Elbistan’da kar bile simsiyah yağıyordu…

Greenpeace Türkiye örgütü tarafından geçtiğimiz ekim ve kasım aylarında bölgede yapılan sürekli ölçümler bölgedeki hava kirliliğinin geldiği noktayı göstermesi bakımından önemli ipuçları veriyordu. Bu ölçümlerden bir örnek, Elbistan’da havada asılı katı ve sıvı mikroskobik parçacıklar olan partikül maddelerin Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önerdiği limit değerin 16 katına, Avrupa Birliği’nin önerdiği limit değerin sekiz katına ulaşmasıydı.  Üstelik bu parçacıklar kanserojen ağır metallerden, mikroplastiklerden ve insan sağlığı açısından zararlı diğer maddelerden oluşuyor. Hava kalitesi ile ilgili diğer ölçüm sonuçları da bundan farksız…

Kömürlü termik santrallerde yanan kömür, enerji birimi başına diğer yakıt kaynaklarından daha fazla nitrojen oksit, kükürt dioksit, partikül madde ve ağır metal yayıyor. Kömürlü termik santrallerden salınan baca gazı içinde, cıva gibi ağır metallerle, dioksin ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi kalıcı organik kirleticiler de bulunuyor. Cıvaya yoğun miktarda maruz kalındığında çocuklarda bilişsel gelişim olumsuz etkilenebilir ve hamilelerde bebeğin hayati organlarında geri dönüşü olmayan zararlar meydana gelebilir. Kömür santrallerinin emisyonlarına maruz kalma özellikle solunum ve kardiyovasküler hastalıklarda, belli kanserlerde ve sinir sistemi hastalıklarında artışa; hastanede daha uzun yatışa ve fazladan ölümlere de neden oluyor. Özellikle kömürlü termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliği, başta Kahramanmaraş, Kütahya, Zonguldak olmak birçok kentimizde yaşayanların sağlığını yıllardan bu yana tehdit ediyor.

Önlenebilecek 50 bine yakın ölüm 

Ülkemizde; DSÖ’nün AirQ+ programı kullanılarak yapılan hesaplamalara göre hava kirliliği, DSÖ kılavuz değerine indirilseydi; 2019 yılında tüm ölümlerin %7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin %12.13’ü (45.398 ölüm) önlenebilecekti.

Ayrıca Türkiye sera gazı emisyonları açısından da %1,2’lik payı ile dünyada en yüksek sera emisyona sahip ilk yirmi ülke arasında. Dünyada yıllık sera gazı emisyonlarının %76’sından ilk yirmi ülkenin, kalan %24’ünden ise diğer 164 ülkenin sorumlu olduğunu hatırlayacak olursak bu oranın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Türkiye’nin yıllık sera gazı emisyonunun %21’i ise kömürlü termik santrallerden kaynaklanıyor. Başka bir anlatımla elektrik üretiminde kömürlü termik santrallere yer vermediğimiz takdirde bugünkü koşullar içinde ülke olarak sera gazı emisyonumuzu %21 azaltma şansımız var.

Avrupa kömürü bırakıyor, Türkiye yeni santraller  açıyor

Pek çok gelişmiş ülke gerek hava kirliliğini önleyebilmek, gerekse sera gazı emisyonlarını sınırlayabilmek için kömürlü termik santrallerden elektrik üretimine son vermeye başladılar. Avrupa Birliği üyesi ülkeler 2038 yılının sonuna kadar kömürlü termik santrallerini tamamen kapatacaklarını taahhüt ettiler. Fransa 2022, İtalya 2023, Almanya 2038, İngiltere 2024, Yunanistan 2028, Macaristan 2030, Slovakya 2030, Hollanda 2030, İtalya 2025, Danimarka 2030’da kömürlü termik santralleri tamamen kapatmayı planlıyor. Hatta şu anda da bu ülkeler önemli sayıda kömürlü termik santrallerinde üretime son verdiler. 

Ülkemizde ise tam ters bir politika izleniyor. Türkiye’deki 28 aktif kömürlü termik santralin yanı sıra 30’dan fazlası da planlama ve kurulum aşamasında. Elektrik üretimimizin yaklaşık %40’a yakınını kömürlü termik santrallerden yapıyoruz.  Üstelik bu santraller için kömür gereksiniminin de yarıya yakınını da ithalatla karşılıyoruz. Kömür ithalatının büyük bir bölümü de kolayca tahmin edilebileceği gibi gelişmiş batı ülkelerinin kapattığı kömürlü termik santraller için planlanmış ve bu ülkelerin şirketleri tarafından dünyanın çeşitli ülkelerinde işletilen kömür kaynaklarından geliyor.

‘Türkiye kömüre dayalı enerji politikasından acilen vaz geçmeli’

Artık mızrak çuvala sığmıyor. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 18 Şubat günü basın açıklamasında da belirttiği gibi “…sınır tanımayan kapitalist politikaların izinden gidilerek artırılmaya çalışılan termik santraller; doğa, insan ve diğer canlılar için kaçınılmaz bir tehdit oluşturuyor. Ülkemiz, gerek hava kirliliği; gerekse toprak, su kaynakları gibi kaynaklarının kirliliğini önlemek için kömürlü termik santrallere dayalı enerji politikasından bir an önce vazgeçmeli…”

Afşin-Elbistan A-B Kömürlü Termik Santrali gibi, baca filtreleri ve diğer çevresel önlemleri olmayan kömürlü termik santrallerden başlamak üzere, mevcut kömürlü termik santraller tıpkı Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi belli bir planlama yapılarak önümüzdeki on yıl içinde kapatılmalı… Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına saygılı bir enerji politikasının ilk adımı olarak da kurulması planlanan tüm yeni kömürlü termik santral projelerinden vazgeçildiği kamuoyuna açıklanmalı, hem de hemen…

‘HES patlatmaları’ yaban yaşamı tehdit ediyor

Haber: Gençağa Karafazlı  

Artvin İl İmar Komisyonu‘nda AKP ve MHP‘nin oylarıyla onaylanan; Demirdöven ve Yaylalar köylerinin sınırları içerisindeki Damla HES projesi için şirket, çalışmalarını hızlandırdı.  

Jandarmanın korumasında süren çalışmalar sırasında gerçekleştirilen patlatmalar nedeniyle yaban yaşamının da zarar gördüğünü belirten bölge halkı Erari Elektromekanik Enerji Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve taşeronu Nuryol İnşaat Şirketi’nin  ÇED raporunda taahhüt ettiği şartlara uymasını istedi. 

Artvin Yusufeli’de Demirdöven, Yaylalar ve Altıparmak köylerinde yaşayan yurttaşların tepkisi yüzünden daha önceki üç girişiminden sonuç alamayan şirket, Artvin il Genel Meclisi’nde yapılan oylama sonrası AKP ve MHP oylarıyla bir kez daha onaylanmış; şirket çalışanları askerlerin korumasında inşaat çalışmalarına başlamıştı. İnşaata müdahale etmek isteyen köy muhtarları ve yurttaşlara jandarma engel olmuştu. 

‘Muhtarlardan ortak açıklama’

Demirdöven köyü muhtarı Hafız Aslan Peker  ile Yaylalar köyü Fetullah Kantar şirketinin kış koşullarına aldırmadan inşaat çalışmalarına devam ettiğini, gerçekleştirilen dinamitli patlamalar nedeniyle yaban hayatının da  ciddi tehlikeyle karşı karşıya kaldığını belirterek ortak bir açıklama yaptı. Muhtarlar açıklamalarında şu ifadeleri kullandı: 

“Köyümüzün sınırları içerisindeki Damla HES santrali için 2009 yılında onaylatılan ve hiçbir değişiklik yapılmadan 2019 yılında revizesi yapılan ÇED raporuna göre Mart-Haziran aylarında ve bu dönemlerde yapılacak olan çalışmalarda ‘PATLATMA’ yapılmayacağını Taahhüt etmişlerdi. 

‘Hayvanların yavrulama dönemi’

Verdikleri taahhütlere rağmen çalışmalarını aralıksız sürdürüyorlar. Bu dönem yaban hayatı için yavrulama dönemi. Mart ayına bir şey kalmadı. Bugün itibariyle sayılı çok kısa günler kaldı. 

Şimdi jandarmayı, Yusufeli Kaymakamlığını, kontrol mekanizması DSİ 26. Bölge Müdürlüğünü bu konuyu takip etmeleri için uyarıyoruz! 

Bu dönemde yapılacak patlatmalardan ilgili kurumların sorumlu olacağını buradan ilan ediyoruz. 

Aksi durumda patlamaların devam etmesi durumunda ilgili adli makamlara suç duyurusunda bulunup bu olayın takipçisi olacağız.” 

Karadeniz bölgesinin en çok zarar gören ili olan Artvin’de aktif halde 32, yapımı devam eden sekiz, proje aşamasında olan 16 HES bulunuyor. Artvin’de siyanürlü altın aranan Cerattepe’nin dışında aktif sekiz maden sahası bulunurken, yüzlerce alan da maden sahası olarak ilan edildi. Kentte bunların yanı sıra onlarca taş ocağı da bulunuyor. 

Güney Georgia’da ilk kez sarı penguen görüntülendi

Fotoğrafçı Yves Adams, üzerinde siyah renk bulunmayan ve ilk kez görüldüğü düşünülen sarı-beyaz bir penguenin fotoğraflarını çekti.

Güney Atlantik’teki bir adada binlerce siyah-beyaz penguen arasında yer alan, “daha önce hiç görülmemiş” kuşun görüntülerini çeken yaban hayat fotoğrafçısı Yves Adams, “Daha önce sarı renkte bir penguen ne görmüş ne de duymuştum. O sahilde 120 bin kuş bulunuyordu ve aralarında sarı renkte bir tek bu vardı” dedi.

‘Çok şanslıydık’

Independent Türkçe’nin haberine göre, Belçikalı fotoğrafçı, Aralık 2019’da Güney Georgia‘daki bir adada en az 120 bin kral penguenden oluşan bir koloniyi fotoğraflamak için durup parlak tüylü bu kuşları görüntüledikleri sırada iki aylık bir keşif gezisine liderlik ediyordu.

Kuşu fark ettikleri anı anlatan Adams, “Kuşlardan biri hakikaten tuhaf görünüyordu ve yakından baktığımda renginin sarı olduğunu gördüm. Bunu fark edince hepimiz çıldırdık. Bütün güvenlik ekipmanlarını bırakıp kameralarımıza sarıldık. Kuş tam bulunduğumuz yere konduğu için çok şanslıydık. Görüş açımız devasa boyutta hayvan seli tarafından engellenmemişti. Normalde bu sahilde hareket edebilmek tüm bu hayvanlardan dolayı neredeyse imkansızdır” dedi.

Fotoğraf: Yves Adams/Kennedy News

‘Yeni bir tüy pigmenti sınıfı olabilir’

Adams bu kuşun, hücreleri artık melanin üretmediği için siyah tüyleri sarı ve krem renge dönmüş “lösist” bir penguen olduğunu söyledi.

Bilim insanları, bu kuşun görülmesiyle yeni bir tüy pigmenti sınıfının keşfedilmiş olabileceğini savunuyor.  The Smithsonian Insider’a konuşan araştırmacı Daniel Thomas şu ifadeleri kullandı:

Penguenler sarı pigmentleri eşlerini cezbetmek için kullanıyor ve sarı molekülün içeriden sentezlendiğine dair güçlü şüphelerimiz var. (Bu), bilinen 5 kuş tüyü pigmentasyon sınıfından herhangi birinden farklı ve 6. sınıfa karşılık gelecek şekilde yeni bir tüy pigmentini temsil ediyor.”

 

İsrail’de çevre felaketi: Öbek öbek katran sahile vurdu

İsrail‘in Akdeniz‘de 160 kilometre boyunca uzanan kıyı şeridi katran tabakasıyla kaplandı. Sivil toplum örgütleri sahillerde petrole bulanmış kaplumbağa ve kuş ölülerine rastlanıldığını belirtti.

İsrail Doğa ve Parklar Kurumu, bu olayı ülke tarihinin “en büyük çevre felaketlerinden biri” olarak nitelendirdi. Ancak katran sızıntısının kaynağı henüz bilinmiyor.

Dokuz gemi hakkında soruşturma açıldı

Yetkililer, katranın bir gemiden geldiği ihtimali üzerinde duruyor. Katranın 50 kilometre açıktan geçen bir gemiden 11 Şubat’taki fırtına sırasında boşalmış olabileceği belirtiliyor.

Çevre Koruma Bakanı Gila Gamliel, dokuz gemi hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Sorumlu geminin izini sürmek için uydu görüntüleri ve dalga modelleri kullanılıyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre İsrail hükümeti, sorumlu hakkında milyonlarca dolara varabilecek tazminat ile sonuçlanabilecek yasal işlem başlatmayı düşünüyor.

Sahil halkın erişimine kapatıldı

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu’nun (KAN) haberine göre, kuzeyde Hayfa‘dan başlayıp, Akka, Tel Aviv ve güneyde Aşkelon‘a kadar uzanan kıyı şeridi boyunca 16 bölgede katrana rastlandı.

Yaşanan olayın ardından Akdeniz sahilleri Pazar gününden itibaren halkın erişimine kapatıldı. Katran öbeklerinin temizlenmesinin aylar, hatta yıllar almasından endişe ediliyor.

Fotoğraf: Nature and Parks Authority

‘Yeni petrol boru hattına karşı bir uyarı olmalı’

The Sydney Morning Herald’ın aktardığına göre İsrailli çevre grubu EcoOcean‘ın direktörü Arık Rosenblum, Çevre Koruma Bakanlığı’nın yetersiz mevzuat nedeniyle “bu durumla ve diğer birçok durumla elleri arkadan bağlı olarak mücadele ettiğini” söyledi.

Rosenblum, bu felaketin nesli tükenmekte olan Kızıldeniz mercan resiflerine ev sahipliği yapan Eilat’ta yapılması planlanan Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail petrol tesislerini birbirine bağlayacak petrol boru hattı projesine karşı bir uyarı olması gerektiğini belirtti.

 

Koronavirüs aşısı adaletsizliği: Zengin ülkelerden yoksul ülkelere aşı sözü

Tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını için geliştirilen aşılara her ülke adil bir şekilde erişemiyor. Bazı ülkeler aşıya ulaşamazken, kimi zengin ülkeler de aşı stokçuluğu yapıyor.

Dünyanın ekonomisi en büyük yedi ülkenin arasındaki birlik olan G7 Zirvesi‘nde koronavirüs aşılarının küresel çapta dağılımı konuşuldu ve küresel aşı kampanyalarına destek olma sözü verildi.

Macron, aşı bağışlamayı önerdi

Cuma günü, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson‘ın liderliğinde video konferans yöntemiyle yapılan G7 Liderler Zirvesi‘nde yoksul ülkelerin koronavirüs salgınıyla mücadelesi konuşulurken, küresel aşı kampanyalarına milyon dolarlık yatırım yaparak destek olma sözü verildi.

Ağırlıklı olarak koronavirüs salgınıyla mücadele ve koronavirüs aşılarının küresel çapta dağılımının konuşulduğu zirvede, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İtalya, Japonya, Fransa, Kanada ve Avrupa Birliği (AB) liderleri bir araya geldi.

Toplantıda söz alan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, zengin ülkelerin sahip olduğu aşıların yüzde 4 ile yüzde 5 kadarını yoksul ülkelere bağışlamasını önerdi.

Covax’a 7,5 milyar Euro’luk yardım

Zirve sonrasında basın açıklaması düzenleyen Almanya Başbakanı Angela Merkel, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) girişimiyle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin koronavirüs aşısına adil bir şekilde ulaşmasını amaçlayan küresel işbirliği girişimi olan Covax‘a toplam 7,5 milyar Euro kaynak aktarılacağını kaydetti.

Dünyada aşı dağılımının adil olması gerektiğini belirten Merkel, küresel düzeyde aşılama çalışması yapılabildiğinde koronavirüs salgınının yenileceğini ifade etti.

Almanya’nın ise Covax’a 1,5 milyar Euro katkı vereceği bildirildi.

ABD’den 4 milyar Dolar destek sözü

Göreve gelmesinin ardından katıldığı ilk uluslararası toplantı öncesi açıklamalarda bulunan ABD Başkanı Joe Biden, diğer ülkelerin vaatlerini yerine getirmesi durumunda önümüzdeki iki yılda Covax’a toplam 4 milyar Dolar destekte bulunacağının sözünü verdi.

Zirve sonunda yayımlanan bildiride, hem kendi halkları hem de dünyanın sağlığı ve refahı için birlikte çalışma vurgusu yapılarak, salgına karşı mücadelede iş birliğine yoğunlaşılacağı vurgulandı.

Ayrıca, bildiride koronavirüs tanı ve tedavi araçlarıyla aşı geliştirilmesi, bunları tüm ülkelere eşit erişimi hızlandırmak amacıyla kurulan “Kovid-19 Araçlarına Erişim (ACT) Hızlandırıcısı” ve Covax’a verilen desteğe işaret edilirken, G20 ülkeleri ve diğer uluslararası kuruluşların da katkısı istendi.

AB’den Covax’a 1 milyar Euro destek

AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, sosyal medya hesabından Covax’a AB’nin ilave mali destek sağlayacağını açıkladı.

AB Komisyonu’nun aşı projesine daha önce 500 milyon Euro katkı sağlamayı taahhüt ettiğini hatırlatan Von der Leyen, programa toplam katkının 1 milyar Euro’ya çıkarılacağını açıkladı.

Ayrıca, Afrika‘daki aşılama çalışmaları için de ek olarak 100 milyon Euro destek sağlanacağını vurgulayan Von der Leyen, söz konusu desteğin Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi iş birliğiyle yapılacağını kaydetti.

Guterres’ten aşı adaletsizliğine tepki

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi toplantısındaki açıklamasında “10 ülke dünyadaki koronavirüs aşılarının yüzde 75’ini alırken, 130 ülkeye bir doz aşı bile gitmedi” dedi ve dünyadaki herkesin bir an önce aşılanması için küresel eylem çağrısı yaptı.

Guterres, G7 ve G20 ülkelerinin bu süreçte kritik bir rol oynayabileceğini söyledi.

Birleşik Krallık’tan yoksul ülkelere aşı yardımı

Birleşik Krallık, tüm yetişkinlerin aşılanmasından sonra kalan aşıları yoksul ülkelere bağışlayacağını açıkladı. Ülke, 400 milyondan fazla koronavirüs aşısı stoklamıştı.

Aşı dağılımının nasıl yapılacağına yönelik detayların yıl sonuna doğru belli olacağı belirtilirken, bunun için tedarik zincirine ve sonbaharda halka ilave doz aşı yapılmasına gerek olup olmadığına da bakılacak.

Ancak, bir hükümet yetkilisi de Birleşik Krallık’ın elindeki aşıların yarısından fazlasını Covax’a göndereceğini belirtti.

ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi‘nin verilerine göre, dünya genelindeki koronavirüs vakalarının sayısı 110 milyonu aşarken, salgın nedeniyle en az 2,4 milyon kişi hayatını kaybetti.

Soyu tükenmekte olan kara ayaklı gelincik klonlandı

Amerika Birleşik Devletleri merkezli Balıkçılık ve Doğal Hayat Servisi’nde görevli bilim insanları nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan kaya ayaklı gelincik türünü klonladı. Böylece klonlama uygulaması ilk kez nesli tükenmekte olan bir tür için kullanılmış oldu.

Elizabeth Ann ismi verilen klon, 30 yıl evvel yaşamış Willa isimli gelinciğin dondurulmuş hücreleri kullanılarak dünyaya geldi. 10 Aralık tarihinde dünyaya gelen Elizabeth Ann’in sağlık durumu ağır bir formda müşahede altında tutuluyor.

‘Yeni bir çağın habercisi’

1981 yılında Wyomingli bir çiftçinin sağlıklı bir küme hayvanı görene kadar soyunun tükendiği düşünülen kara ayaklı gelincikler, o tarihten bu yana korunaklı bölgelerde yetiştirilme programıyla gözlem altında tutuluyordu. Bu da genetik çeşitliliği daralttığı için sağlıklı kara ayaklı gelinciklerin dünyaya gelmesinde zorlukları beraberinde getiriyordu.

CNN’in aktardığına göre projede yer alan koruma organizasyonu Revive & Restore’un yönetici müdürü Ryan Phelan, bu klonlamayı yeni bir çağın habercisi olarak tanımladı. Phelan çalışmayı “Biyoçeşitlilik ve genetik kurtarma için bir kazanç” şeklinde nitelendirdi.

 

Süleyman Soylu bu kez Prof. Dr. Üstün Ergüder’i hedef gösterdi: Tahrik ediyor

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu AHaber’de katıldığı canlı yayında Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından başlayan protestolara ilişkin açıklamalarda bulundu.

Soylu programda eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder‘i hedef gösterdi. Rektör atanmasını doğru bulmadığını açıklayan Ergüder ile telefon ile görüştüğünü belirten Soylu, “Bu işlere girmemesi lazım geldiğini” söylediğini aktardı.

‘Buna pirim vermeyeceğiz’

Üstün Ergüder’in bu işlerin göbeğinde olduğunu iddia eden Soylu, “’Benim yaşım 80, ben bu işlerle uğraşmıyorum’ dedi. Hayır bu işlerle uğraştığınızı biliyorum. ‘Bana soruyorlarsa ben ne yapayım’ dedi. Hala daha bu işleri kaşımak için yazılar yazıyor, tahrik ediyor. ‘Çocuklara doğru öğretmişim de mi’ diyor. Hadi reddetsin de göreyim” dedi.

Soylu açıklamasında “80 yaşında. Bu ülkenin ekmeği ile büyümüş, Boğaziçi Üniversitesi’ni öğretim üyelerinin üzerinden karıştırması ahlaksızlığın dibidir. Bu kadar basit. Buna pirim vermeyiz ve vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Ergüder ne söylemişti?

Karar gazetesi yazarı Taha Akyol’un sorularını yanıtlayan Ergüder rektör atanmasının kendisi için de bir sürpriz olduğunu belirtmişti. Ergüder açıklamasında protestolarla ilgili şu değerlendirmede bulunmuştu:

Uzaktan izleyebildiğim kadarı ile yalnız öğretim üyeleri ve öğrenciler için değil camia için de şok oldu. BÜ öğrencilerinin tepkisi ilginçti. Barışçılığı, sosyal medyanın zekice kullanılması sanırım öğrenci protesto tarihimizde yeni bir sayfa açtı. Aynı şeyi öğretim üyelerinin davranışları için de söyleyebilirim.”

‘Ergüder değerli bir bilim insanıdır’

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü‘nden öğretim üyeleri, Twitter’dan yaptıkları bir açıklamayla Prof. Dr. Üstün Ergüder’in hedef gösterilmesine tepki gösterdi.

Yapılan açıklamada “Bölümümüzün kurucularından, üniversitemizin ve Türkiye’nin 12 Eylül askeri diktatörlük dönemi sonrası ilk seçilmiş rektörü, Türkiye’de Siyaset Bilimi akademik disiplininin gelişmesinde öncü ve önemli katkıları olan, demokrat ve özgürlükçü yaklaşım ve tutumunu her fırsatta ispatlamış çok değerli bir bilim insanıdır” denildi.

‘İdeolojik aileler’ hedef gösterildi

Süleyman Soylu, programda Ergüder’in yanı sıra Boğaziçi protestolarına katılan kişileri, öğrencileri, ailelerini, tutuklu insan hakları savunucusu Osman Kavala’yı ve eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı da hedef gösterdi.

Öğrencilerin ailelerini aradıklarını belirten Soylu, ailelerden yardımcı olmalarını istediklerini belirtti. Kimi ailelerin “Haklısınız, biz üzerimize düşeni yapacağız” dediğini iddia eden Soylu, bazı ailelerin ise “Siz bu işe karışmayın” diye yanıt verdiğini söyledi. Soylu, bu aileleri “ideolojik aileler” olarak tanımladı.

‘Tehditlerinizin direnişi yıldırdığı yok’

Bunun üzerine Boğaziçi Dayanışması “Ailelerimizi hedef gösteren İçişleri Bakanı’na cevabımızdır” başlığıyla bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Çizdiğiniz ‘makuliyet’ sınıtlarının bir karşılığı olmadığı gibi; tehditlerinizin ve fişlemelerinizin de Boğaziçi direnişini yıldırdığı yok” denildi.

Açıklamada “Siz ailelerimize iletecek ‘uyarılarınız’dan önce Boğaziçi direnişinin, işçi direnişlerinin, ‘yaşmak istiyoruz’ diyen kadınların, LGBTİ+’ların uyarılarını dikkate almaya bakın. Bu da sizler için çalan çanlara ilişkin bir ‘bilgilendirme’ olsun” ifadeleri yer aldı.

ABD yeniden oyunda: Paris Anlaşması’na resmen geri döndü

Amerika Birleşik Devletleri, hükümetleri iklim kriziyle mücadele için bir araya getiren Paris Anlaşması’na yeniden katıldı. 2015 yılında 197 ülkenin imzacı olduğu anlaşmadan tek ayrılan ülke ABD olmuştu.

Eski Başkan Donald Trump’ın ilk kez Haziran 2017’de duyurduğu Paris İklim Anlaşması‘ndan  çıkma niyetiyle ilgili 4 Kasım 2019’da yaptığı resmi başvuru, bir yıl sonra yürürlüğe girmişti.

3 Kasım 2020 tarihindeki başkanlık yarışının galibi Joe Biden ise seçim vaadi olarak Anlaşma’ya yeniden dönme sözü vermiş, ofisteki ilk gün bu konuda harekete geçme emri vermişti. Biden tarafından başlatılan yeniden dönme süreci 30 gün sonra resmiyete kavuştu.

‘Kaybedilen zamanı telafi edeceğiz’

ABD iklim elçisi John Kerry, cuma günü Birleşik Krallık ve İtalya büyükelçileri ile BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in yer aldığı çevrimiçi bir etkinliğe katıldı. Toplantıda ABD’nin kaybedilen zamanı telafi edeceği mesajı paylaşıldı.

The Hill’in aktardığına göre Kerry yaptığı açıklamada “Farkı telafi etmek için fazla mesai yapma zorunluluğu hissediyoruz. Yapılacak çok işimiz var” ifadelerini kullandı.

‘Üç yıl gerideyiz’

2018 Birleşmiş Milletler raporuna atıfta bulunan Kerry, “Bilim insanları bize üç yıl önce iklim krizinin en kötü sonuçlarını önlemek için 12 yılımız kaldığını söyledi. Üç yıl gerideyiz, dolayısıyla dokuz yılımız kaldı” dedi. Raporda, küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için küresel emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 45 azaltılması gerektiği belirtiliyordu.

Biden, 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşma taahhüdünde bulundu. Buna ek olarak, iklim değişikliğiyle ilgili bir düzineden fazla idari emri imzaladı ve federal kurumları bu konuda seferberliğe çağırdı.

Kerry ve Biden’in yerel iklim danışmanı Gina McCarthy, idarenin iklim gündemine öncülük ediyor, temiz enerji dağıtımını hızlandırmayı ve fosil yakıtlardan geçişi hızlandırmayı amaçlayan düzenlemeleri ve yerel ve uluslararası teşvikleri koordine ediyor.

John Kerry 2016 yılında Paris Anlaşmasını imzalarken.

Ulusal Katkı Beyanı’na hazırlık

Bu önlemler, Washington’un 2030 yılı için sunması gereken Ulusal Katkı Beyanı’nın (NDC) omurgasını oluşturacak. ABD’nin bu hedefleri 22 Nisan’da ev sahipliği yapacağı küresel iklim liderleri zirvesinden önce duyurması bekleniyor.

Kerry yaptığı açıklamada, “Önümüzdeki 10 yıl içerisinde yapmamız gereken dramatik ilerlemeyi nasıl gerçekleştireceğimize ve 2050’ye kadar net sıfıra ulaşmak için ne yapacağımıza dair bir yol haritası geliştirmemiz gerekiyor” dedi.

‘Agresif ve güçlü’

Eski Dışişleri Bakanı Kerry, yaptığı konuşmada ABD’nin taahhütlerinin ne olacağını söylemedi ancak bunun “Paris sürecinde meşruiyete geri dönmeyi sağlayacak” ve “çok agresif ve güçlü” bir NDC olacağı mesajını paylaştı.

Bunun dışında insan hakları konusundaki ve ticaret alanındaki uyuşmazlıklara rağmen dünyanın en büyük sera gazı salıcısı Çin ile masaya oturma niyetinde olduklarını belirtti.