Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır
Kurulduğundan bu yana kendine has duruşuyla her iktidarın gözüne batmış olan ODTÜ böylece ikinci defa idari manevralarla iktidarlara bağlı kılınmak isteniyor.
Türkiye’nin dünyada yüzünü biraz olsun ağartan bir eğitim kurumunun nasıl hırpalanmaya çalışıldığına tanık oluyoruz şu günlerde.
Türkiye’nin gündeminde sanki yeterince sorun yokmuş gibi son birkaç gündür Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) sadece hükümetin değil, hükümet çizgisindeki medyanın da gündemine ön sıraya alındı.
Önce namaz kılan öğrencilere saldırı iddiaları gündeme geldi. Öğrencilerin rahatlıkla kendi aralarında veya rektörlükle halledebileceği sorunlar için mesela Memur-Sen devreye girdi Rektör Ahmet Acar’ı istifaya çağırdı. YÖK devreye girdi.
Sonra Rus uçağının düşürülmesiyle ortaya çıkan diplomatik krizi izleyen günlerde Türkiye’deki internet sitelerine başlayan “siber saldırı” gündeme geldi.
Önce Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım, ODTÜ’yü güvenlik birimleriyle işbirliği yapmamakla itham eden bir açıklama yaptı.
Bu açıklamaya Rektör Acar, her türlü işbirliğinin yapılmakta olduğu yanıtını verdi.
Acaba asıl amaç “.tr” uzantılı sitelerin kontrolünü ODTÜ’den almak mıydı?
Sonra Başbakan Yardımcısı Lütfü Elvan ODTÜ Rektörünü imparator gibi davranmakla suçladı.
Asıl mesele de aslında Elvan’ın bu suçlamasının arka planında yatıyor.
ODTÜ Rektörü’nün görev süresi bitiyor, Haziran’da seçim yapılacak.
Türkiye’de kendi koyduğu kurallara uyan nadir kurumlardan biri olan ODTÜ’de “iki dönemden fazla görev yapmama” kuralı uyarınca Acar zaten aday olmayacak.
ODTÜ Rektörü kim olacak? Hükümeti de YÖK’ü de heyecanlandıran soru bu.
Çünkü uygulamaya göre, ilk altı kişiye giren bir rektör adayı, istediği kadar az oy alsın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından ODTÜ rektörü atanabilir.
Kurulduğundan bu yana kendine has duruşuyla her iktidarın gözüne batmış olan ODTÜ böylece ikinci defa idari manevralarla iktidarlara bağlı kılınmak isteniyor.
İlki 1975-76 döneminde Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe döneminde Hasan Tan’ın rektörlüğe getirilmesi olmuştu.
O zaman memur ve işçi kisvesiyle üniversiteye yerleştirilen militanların zorbalığıyla bastırılmaya çalışılan tepkiler sonunda ciddi bir boykota yol açmış, o zamanın koşullarında Tan istifa etmek zorunda kalmış, bu hadise takip eden yıllarda şiddetlenen siyasi kutuplaşmanın dönüm noktalarından biri olmuştu.
Acar’ın yerine ODTÜ’yü de bağımsız kalmaya çalışan değil, siyasi iktidarın çizgisine yanaşan bir rektör ihtimalinden heyecanlananlar sadece siyasi iktidar sahipleri değil ama.
ODTÜ Ankara’nın akciğerleri sayılan geniş yeşil alanlara sahip.
Buna Eymir Gölü ve üniversite yerleşkesinin güneye ve batıya bakan arazisi dâhil.
Buralar ODTÜ kurulduğunda çıplak bozkır idi; eski rektörlerden Kemal Kurdaş’tan itibaren öğrencisi, öğretim üyesi, çalışanlarıyla ODTÜ’lüler o fidanları dikti, baktı, cılız da olsa Ankara’nın ormanı haline getirdi ve bugüne dek korudu.
Göl, ODTÜ ormanları ve diğer araziler uzun bir süredir müteahhitlerin rant amacıyla göz diktiği yerler. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ODTÜ’ye özel ilgisini de bu arada saymak gerek.
Sadece siyasiler değil, Gökçek de, inşaatçılar da ODTÜ’nün kendi ihtiyaçlarına cevap verecek bir yönetim görmek istiyorlar uzun bir süredir.
Aradıkları fırsat Haziran 2016’daki seçimlerde gelebilecek mi?
Son iki haftadır bütün işaretler minareyi çalmak için kılıfın hazırlanmakta olduğu yönünde.
Şimdi bu tartışma siber güvenlik üzerinden yürütülüyor ama.
Peki, neden mi ODTÜ’nün kontrolünde bu siteler, evet 1992’den bu yana.
Çünkü internet icat olunup halka açıldığında Türkiye’de, TÜBİTAK dâhil bilgisayar/internet teknolojisi ve ondan anlayan yeterli insan gücüne sahip başka bir kuruluş yoktu; içerden de, dışarıdan da bakıldığında sadece ODTÜ görülüyordu. ODTÜ bu önemli görevi Türkiye adına üstlendi ve bugüne kadar da layıkıyla yerine getirdi.
ODTÜ’nün devretmesini istediği Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’na (BTK) gelince… Elvan’ın söz ettiği yasal zorunluluk, hukukçuların tartışması gereken bir konu, yasal zorunluluk varsa, bir yolu bulunmalı elbette.
BTK’nın hükümetin lisanıyla “paralel yapı”, yani Fethullah Gülen cemaatinin faaliyeti sonucu tamamen güvensiz, her türlü dış saldırıya açık hale geldiği iddiası ise, bizzat bugün BTK’ya devir isteyen sayın bakanlar tarafından iddia edilmemiş miydi, çok değil daha bir sene kadar önce? Kabloların dahi güvensiz olduğu söylenerek binanın yeri dahi değiştirilmemiş miydi?
Daha önce Genelkurmay’ın elindeki bütün elektronik istihbarat yapısını MİT’e alan hükümet, şimdi de akademinin elindeki elektronik bilgi üretim ve denetimini almak istiyor. Zaten Yıldırım, “tek elden kontrol gerekiyor” diyerek doğrusu her şeyi açıkça söyledi de, bir şey saklamıyor.
ODTÜ’nün gerek bilimsel üretim, gerek idari yapı, gerekse rant hesapları nedeniyle hedefe konulmuş olması o eski meseli bir kez daha akıllara getiriyor: Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.
Türkiye’nin sayısı son derece az bilim üretim üslerinden biri olan ODTÜ’nün ayarlarıyla bu kadar oynamak iyi bir şey değil, sonuçları da iyi olmayacak gibi görünüyor, yazık oluyor.
Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır
Murat Yetkin