Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

O gün geldiğinde…

0

6 Şubat 2023, unutulabilecek bir tarih değil. Ama üzerinden bir yıl geçiyor. Bizler, yani deprem bölgesinde yaşamayanlar, normal hayatlarımıza döndük. Zamanın çok hızlı geçtiğini söyleriz hep. Zaman, yaşananları unutturacak kadar sihirlidir, yaraları sarar, üzüntüleri azaltır. Öyle olur mu gerçekten?

Neredeyse tüm yakınlarınızı 6 Şubat 2023’te Maraş’ın iki farklı ilçesinde, dokuz saat arayla meydana gelen ve şiddeti çok büyük olan iki depremde kaybettiyseniz! Zamanın sihirli gücü bu kadar büyük bir acıyı hafifletmeye muktedir mi? Zaman, bu kadar kudretli mi? Orada yaşamayan bizler için belki evet. Zaten tam da bu yüzden “ateş düştüğü yeri yakar” demişler. Hepimiz çok yandık. Fakat zaman sihirli gücüyle bizi sarıp sarmaladı. Depremlerin ilk günlerindeki, ilk haftalarındaki kasvet zamanla dağıldı. Hayatın telaşı, zamanla yeniden bizi içine aldı.

Peki orada yaşayanlar? Onlara ne oldu? Zamanın kudretinden nasiplerini alabildiler mi?

Elbette hayır. Hayatta kalanlar, kayıplarının acısı küllenemeden kendilerini büyük bir hayat mücadelesi içinde buldular. Kolay mı bir yıldır evin olmadan yaşamak? Hem de yüreğinde tarifi mümkün olmayan acılarla. Üstelik aynı mekanda, olup biteni sürekli görerek. Şehirler bir anda on binlerce ölünün defnedildiği yerler haline geldi. Evlerin, binaların yerinde önce enkazlar vardı, şimdi boşluk ve yokluk. Depremden önce buralarda yaşanan güzel şeyler, yürek burkan hatıralara dönüştü.

Gülten Akın’ın, Aşık Mahzuni’nin Edebiyat Yolu

6 Şubat 2023’te Türkiye, tarihinin en acı gününe uyandı. Maraş, benim çocukluğum, geçmişim, memleketim, bağımın hiç kopmadığı, kopmayacağı bir yer. Şair Gülten Akın, bir dönem eşinin görevinden dolayı Maraş’ta yaşamış ve bir şiirinde Maraşlıları,

“Maraşlı Ökkeş’in destanını bir ben söylerim.
Adamın su gibi akanıdır Maraşlı
Gözleri ışığı ve geceyi paylaştırır,
Kaşları onuru ve sevdayı,
Adamın su gibi akanıdır Maraşlı…” diye anlatmış.

Benim bildiğim, o yörenin insanlarının çok duygusal insanlar oldukları. Bu özellik, Maraş’ı çok sayıda ozanın ve şairin yetiştiği, şairler şehri diye anılan bir şehir yaptı. Maraş ile Göksun arasındaki yolu kısaltmak amacı ile sıra sıra dağlar delinerek tüneller inşa edildi. Her tünele Maraşlı bir edebiyatçının adı verildi ve o yol “Edebiyat Yolu” olarak adlandırıldı.

Bu edebiyatçılar arasında Aşık Mahzuni de var. Aşık Mahzuni, Almanya’da sürgün olduğu zamanlar memleketine duyduğu hasreti “Dumanlı dumanlı oy bizim eller, oturup ağlasam delidir derler”, diyerek anlatmış. Gerçekten Maraş’ın etrafında dumanlı dumanlı yüzlerce dağ var. Çok güzel bir coğrafya. Ancak, deprem açısından da çok riskli bir bölge. 6 Şubat 2023’te yaşanan depremler, elbette Maraş için ilk depremler değildi. Ama iletişim kanallarının bu kadar geliştiği çağda yaşananlardan herkesin anbean haberdar olduğu ilk depremlerdi. Yıllar önce Mahzuni’nin dediği gibi oturup, ağlanacak bir felaketi ekranlardan izledik. Üstelik depremler sadece Maraş’ı değil, etrafında olan on ili daha vurmuştu.

Zaman, onarır mı?

Zamanda geriye yolculuk edebilsek ve hatalarımızı görebilseydik, her şey çok farklı olacaktı. Belki de bu coğrafyanın yerleşime uygun olmadığını görecektik. Belki de deprem gerçeğine uygun şekilde şehirler kuracaktık.

Herbert George Wells, bilimkurgu romanları ile tanınan İngiliz yazar. Özellikle, “Zaman Makinesi” isimli romanı çok etkileyici. Birçok edebiyatçıya da ilham kaynağı olmuş. Bu yazarlardan biri de bana göre, Yüzüklerin Efendisi’ni yazan J. R. R. Tolkien. Zaman Makinesi’nde romanın kahramanı olan bilim insanı, icat ettiği makine ile geleceğe yolculuk eder. Tanık olduğu şeyler çok ürperticidir. Wells, bu roman ile toplumsal adaletsizliğin sürmesi halinde ilerde ne gibi felaketlere yol açabileceği konusunda uyarılarda bulunur.

Romanın konusunun deprem ile hiç alakası olmamasına rağmen, hataların sürüp gitmesi halinde nelere yol açtığını, nasıl sonuçlandığını büyüleyici bir şekilde anlatır. Bizim, Wells’in aksine zamanda ileriye değil, geriye yolculuk etmemiz gerekir. Hataları zamanında düzeltebilmek için, deprem gerçeğine göre şehirlerimizi inşa etmek için, on binlerce canlının hayatını korumak için, sağlıklı insanların bundan sonraki hayatında engelli yaşamasını önlemek için, kimseyi sevdiklerinden mahrum etmemek için. Ama maalesef, en azından şimdilik, zaman çok boyutlu değil, eğilip, bükülemiyor ve sadece ileriye doğru akıyor.

Yaşananlar içinde en acısı elbette can kaybı; insanın, hayvanın ve bitkinin kaybı. Ama bu felaket ile toplumsal belleğimiz de büyük hasar aldı. Hatıralarımızın olduğu öyle çok mekan kaybedildi ki, bir anda geçmiş ile bağımız koptu.

Fotoğraf: Çağlar Oskay / Unsplash

Daha önce de bellek hakkında yazdığım bir yazıda bahsetmiştim. “Runner Blade 2049” filminde replikantların insanda olan ve kendilerinde olmayan bir şeye çok özlem duymaları. Bu özlem, çocukluk hatıralarından başka şey değil. Portekizce bir kelime olan “saudade” gibi. Gerçekleşmemiş ve asla gerçekleşmeyecek olan şeye duyulan derin özlem. Dijitalleşme çağında insanı farklı yapan hatıraları, özellikle çocukluk hatıraları olacak.

Hatay, Maraş, Adıyaman, Diyarbakır ve depremden etkilenen diğer bütün şehirler kadim şehirler, nice medeniyete ev sahipliği yapmış şehirler. Binlerce yılda ortaya çıkan kültürel mirasa sahip şehirler. Can kaybı dışında her şeyi zamanla yerine koyabiliriz belki. Ama kültürel mirası da kaybettiğimiz hayatlar gibi asla yerine koyamayız. Depremde hayatta kalanlar, sadece sevdiklerini kaybetmediler. Onlar, hayatlarına değer katan birçok şeyi, belki de kendi canları hariç her şeylerini bir anda kaybetti. Sadece saniyeler içinde.

İleriye doğru akan zaman, onların yaralarını sarmakta her zamanki gibi hünerli olamayabilir. Depremlerin yıldönümünde biz ne kadar konuşursak konuşalım, ne kadar yazarsak yazalım ateş düştüğü yeri yaktı ve yakmaya devam ediyor…

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.