Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Sesimi duyan var mı? Ses yok!

0

“Maraş’tan bir haber geldi. Dediler Meyrik öldü.”

Maraş’ta doğup, büyüyen hemen herkesin bildiği bir ağıttır bu. Hüzünlü bir hikayesi olan, yıllar önce Pazarcık’ta yürek acısı ile yakılmış bir ağıt.

06.02.2023 tarihinde saat 4.17’de Maraş’tan yine bir haber geldi. Merkez üssü Pazarcık olan 7,7 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Yetmedi, bu kez Merkez üssü Elbistan olan 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem daha oldu. Yaklaşık dokuz saat ara ile. Bu kez sadece Meyrik değil, yediden yetmişe on binlerce insan ölmüştü. Üstelik sadece Maraş’ta değil, çevre illerde de. Acının yurdu olmazmış, ama o günden bugüne dünyanın bütün acıları sanki o coğrafyaya çöreklendi. İnsan yüreğinin kaldırmakta çok zorlandığı farklı farklı acılar. Hepimizi derinden sarsan ve hala kabullenmekte zorlandığı iki büyük deprem ve sonrasında arama ve kurtarma çalışmalarının ilk günde çok yetersiz kalmasının can kaybını artırması. Elbette sadece Maraş ile sınırlı olmayan ve bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılan bir felaket ile baş etmek kolay değil. Ama ihmaller silsilesi, deprem sonrası ile değil, tam tersi depremin çok öncesinde başlamıştı.

Geçmiş, şu an ve gelecek: Hepsi enkaz altında

İlk defa 1999 Gölcük Depremi ile duyduğumuz ve göçük altında kalan insanların sağ olup olmadığını öğrenebilmek için sorulan soru, “Sesimi duyan var mı?” sorusuydu. Bu depremde de sık sık duyduk bu soruyu. Bu depremde “sesimi duyan var mı?” sorusuna, “Ses yok” yazısı da eşlik etti. Arama kurtarma çalışmalarını hızlandırmak için eğer bir enkazdan bu soruya karşılık  ses gelmedi ise “ses yok” yazısını yazarak başka enkaza yönelmiş kurtarma ekipleri haklı, olarak zamana karşı verilen yarışta. Gaye, çok kıymetli dakikaların ziyan edilmemesi.

Bir anlığına kendimizi bir enkaz önünde düşünelim. Ama ekranlardaki enkazı değil, gerçek enkazı düşünelim. Bize göre enkaz… Ama aslında neredeyse üç hafta öncesine kadar içinde hayat, orada yaşayanları geçmişini belgeleyen fotoğraflar, yüzlerce hayal ile alınmış eşyalar, geleceğe dair plan ve hayaller olan evlerdi bunlar. İçinde çocuk ve yaşam sesleri olan, mutfağından yemek kokuları gelen evler. Bunu düşündükten sonra enkaz üzerine yazılan “ses yok” yazısı gözünüze ilişsin. Sonsuza kadar sessizliğe gömülen hayatlar, geçmiş, şu an ve gelecek. Tarifi mümkün olmayan bir travma ve yürek acısı! Hele de doğup, büyüdüğünüz şehir depremden zarar gören şehirlerden biri ise. Hayatınız boyunca gönül bağınızın olduğu bir şehrin, kadim bir şehrin nerede ise yarısı yok olmuşsa.

Sadece beni şehrim, Maraş da değil yıkılan. Maraş’ın çevresindeki şehirlerin büyük çoğu da yıkıldı. Daha önce başka bir yazımda da yazmıştım. Virginia Woolf, annesini kaybedene kadar yazlarını ailesi ile birlikte St. Ives’ta geçirir. Orada geçirdiği zamanların ondaki etkisini şöyle anlatır: “Birinin geçmişi… Çocukların bahçede koştuğunu görüyorum. Gecede denizin sesi. Neredeyse hayatın kırk yılı, hepsi onun üstüne kurulu, öyle nüfuz etmiş ki asla açıklayamam.”

Uzakta olsam da artık Maraş’ta yaşamasam da hatıralarım yok oldu, çocukluğum enkaz altında kaldı. Bir ben de değilim üstelik. On binlerce insanın çocukluğu enkaz altında kaldı.

Devletin sorumluluğu ve görevleri

Benim düşünceme göre Türkiye’de en sakıncalı ve kullanılmaması gereken sıfatlardan biri, devlet büyükleri sıfatıdır. Artık devlet büyüklerinin filan olmadığı bir çağda yaşıyoruz. Politikacılar ve vatandaşlar var. Hepsi bu. İki taraf, birbiri ile olan ilişkisini sosyal sözleşme çerçevesinde yürütmek zorunda. Bunun anlamı, her sözleşmede olduğu gibi iki tarafın da birbirlerine karşı sorumlulukları ve birbirlerinden talep edecekleri hakları var. Hukuk devletlerinde sosyal sözleşme dayanağını başta Anayasa olmak üzere çeşitli yasalardan alır. Vatandaşlar, Anayasa’nın 73. maddesi gereğince vergi ödeyerek kamu hizmetlerinin yürütülmesi için devletin uzantısı olan ve politikacılardan oluşan hükümete kaynak sağlar. Hükümet de vatandaşa en temel kamu hizmeti olan, devlet müdahalesine sonuna kadar karşı olan klasik iktisatçıların bile kabul ettiği güvenlik hizmetini götürmek zorundadır. Güvenlik hizmeti, riskler çağına girdiğimiz bir dönemde çok daha geniş yorumlanırsa doğal afetleri de kapsar. Deprem yönetmeliğine göre yapılmayan binalara imar affı çıkarmak, bu hizmetin yerine getirilmediğini gösterir. Deprem bölgelerinde gereken önlemleri, deprem olmadan önce almamak yine bu hizmetin yerine getirilmediği gösterir. Depreme dayanıklı olmayan binalara ruhsat vermek de bu güvenlik hizmetinin yerine getirilmediği gösterir. Vatandaş, deprem vergileri nereye harcandı ve devlet nerede diye sorma hakkına sahiptir.

Sanırım en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri, vatandaşlık bilincimizin geliştirilmesi ve kamu hizmetlerinin eksiksiz yapılmasını talep etme hakkına sahip olduğumuzu bilmemiz. Hiçbir politikacı, bu hizmetleri yerine getirirken bizlere, yani vatandaşlara lütufta bulunmuyor. Sosyal sözleşmenin gereğini yerine getirerek, görevini yapıyor. Bizim onlara seçim yolu ile devrettiğimiz haklarımızı kullanarak görevlerini yerine getiriyorlar, getirmeleri gerekiyor. Daha çok yazılabilir bu konuda.

Hayatımın en acı, en karanlık günlerini yaşıyorum. Maraş, 52 yıllık hayatıma meğer benim tahmin ettiğimden çok daha fazla nüfuz etmiş. Ulu Camii, Maraş Kapalı Çarşısı, Trabzon Caddesi… Maraş’a giderken ve dönerken en çok sevdiğim şeylerden biri, uçağın penceresinden izlediğim sıra sıra dumanlı dağlar. Kol kola girmiş, mor sümbüllü, nice aşiretlerin yüzyıllar boyunca konup göçtüğü dumanlı dağlar.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.