ManşetKadınTürkiye

Kanun teklifine karşı kadınlar nöbette: Sorun yasalarda değil, yasalara dokunma uygula!

0
Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.or

Bu hafta TBMM Genel Kurulu’na gelecek kadına karşı şiddetle mücadele konusunda değişiklikler getiren “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi“ne karşı kadınlar, “Gözümüz Meclis’te, nöbetteyiz!” açıklaması yaptı.

Eşitlik İçin Kadın (EŞİK) Platformu, yayımladığı açıklamada “Medeni Yasa’ya, Ceza Yasası’na, 6284’e dokunmayın, çocuk istismarı faillerine affı tekrar önümüze getirmeyin!” dedi.

Kanun teklifinde, utuklamada katalog suç düzenlemesi, takdiri indirim nedenlerinin sınırlandırılması, suçun “kadına karşı işlenmesi” ibaresi (nitelikli hal düzenlemeleri), mağdur ile şikayetçinin/katılanın hakları (şiddet mağduru kadınlar için avukat görevlendirilmesi), uzlaşma gibi konulardaki değerlendirmeler yer alıyor.

Ferdane Kurt

Ceza yasası ve ceza yargılaması yasalarında yapılacak birkaç göstermelik
değişiklik ile kadına karşı şiddetin önlenemeyeceğini vurgulayan EŞİK, oy kullanacak tüm milletvekillerini, ‘katılımcı yasa yapma süreçlerini yok eden, TCK’nin sistematiğini bir kez daha bozan’ bu yasa değişikliklerine itiraz etmeye çağırıldı:

Sorun yasalarda değil, yasaların etkin ve adil şekilde uygulanmamasında! Yasalara uygun davranmayanlar, yasaları uygulamayanlar, uymayacakları ve uygulamayacakları yeni yasalar yapmaktan vazgeçmeli.

Nöbetteyiz, çünkü etkisiz yasa değişiklikleri ile oyalanmaya ya da bir hakkımızı daha kaybetmeye tahammülümüz yok.

Günde en az üç kadın en yakınları tarafından öldürülüyor; bir o kadarı da şüpheli şekilde hayatını kaybediyorken, ellerinizi hayatlarımızdan, haklarımızdan çekin, yasalara dokunmayın, uygulayın!

 

Teklifte şiddetin önlenmesinde etkili olacak tek bir çözüm önerisi yok

Kadına karşı şiddetin önlenmesi için atılması gereken tek ve acil adımın mevcut yasaların ve uluslararası sözleşmelerin etkin bir şekilde uygulanması ve başta yargı olmak üzere toplumsal hayatıntüm alanlarında eşitlik karşıtı söylem ve uygulamalara son verilmesi olduğunu belirten EŞİK,  “Bunlar da teklifte yer almıyor” dedi.

İlgili haber: Erkekler dört ayda 99 kadını öldürdü

Mevcut yasadaki “Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir” hükmünün, Teklifle “yargılama sürecindeki davranışları,” ibaresi kaldırılarak “yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya” şeklinde değiştirilmek istendiğini hatırlatan kadınlar, bunun yasalarla bu şekilde oynamanın tehlikeleri konusundaki tipik örneklerden biri olduğunu söyledi:

” Teklif yasalaştığı takdirde;

  • Faillerin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları otomatik bir indirim nedeni haline gelebilecektir.
  • Maddeye eklenecek tek bir “veya” kelimesi ile “cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”, maddedeki diğer kriterlerden bağımsız olarak tek başına otomatik bir diğer indirim nedeni olabilecek.
  • Yani diğer durumların hiçbirini dikkate almaksızın, sadece cezanın failin geleceği üzerindeki etkilerini göz önüne alarak indirim uygulanabilecek.”

Atı alan Üsküdar’ı geçti hukuku

İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı Cumhurbaşkanı Kararıyla hukuk dışı biçimde çıkıldığını, 2016 yılında da yine gece yarısı TBMM genel kurulunda son dakika verilen önergelerle çocuk istismarı faillerinin affını ve tecavüz failleriyle evliliği içeren TCK 103. maddeyi değişterme girişimlerini hatırlatan Platform, kadınları şiddete karşı koruyan 6284 numaralı yasaya da müdahele edilebilceğine dikkat çekti:

“Yine TBMM komisyonlarında madde madde tartışılmayıp, topluca ve apar topar geçirilen bir yasa değişikliği girişimi ile karşı karşıyayız. Ve yine, TBMM Genel Kurulu’nda üç beş imza ile kotarılacak son dakika değişiklik önergeleri ile yeni emrivakilerle karşılaşma endişesi yaşıyoruz.

Yasa yapım süreçlerinde, yapılan yasa ile ilgili tüm aktörleri ve TBMM’nin tüm demokratik yasa yapım süreçlerini dışlayan bir oldu bitti, atı alan Üsküdar’ı geçti hukuku ile karşı karşıyayız. Yasal düzenlemeleri toplumun, muhalefetin ve hatta iktidar milletvekillerinin bile bilgisinden kaçırarak yaratılan bu belirsizlik ortamı, yeni hak kayıpları konusundaki tedirginliğimizi artırıyor.”

İlgili haber: Selin Nakıpoğlu: İmza çektikleri İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerini kendileri bulmuş gibi sunuyorlar

Yürürlükte olan Ceza Yasası ne kadar uygulanıyor?

EŞİK, kanun teklifine ilişkin Meclis’te söz hakkı olan tüm milletvekillerini, hazırladıkları bilgi notunu okumaya da çağırdı. Bilgi notunda şu bilgilere yer veriliyor:

“Ceza Yasası’nda tehdit, hakaret, şantaj, kasten yaralama, eziyet gibi pek çok suç düzenlenmiş durumdadır. Kadınlara şiddetin ilk tezahürlerini içeren bu suçların Ceza Yasası’nda düzenlenmiş olması, etkin uygulanmalarını sağlamıyor, bu suçlar neredeyse her zaman cezasız bırakılıyor. Kadın cinayetlerinin önünü açan yargının bu görmezden gelme hali, herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı gibi iktidarın söylemleriyle pekiştiriliyor.

Uygulanmayan bir Ceza Yasası’na gene uygulanmayacak maddeler eklemeye çalışan iktidarın, kadına karşı şiddetle mücadele iradesinin olduğuna, bu girişimin samimiyetine güvenilebilir mi?”

Fotoğraf: Serra Akcan/csgorselarsiv.org

“Ülkemizde mahkemeler tarafından hükmedilen ceza ile infaz edilen ceza arasında ciddi bir fark vardır. İnfaz düzenlemeleri nedeniyle zaten hükmedilen cezaların önemli bir oranı infaz edilmemektedir.

15 Nisan 2020 tarihli  7242 Sayılı Kanun sonrasında, infaz düzenlemelerinde yapılan değişiklikler, cezaların caydırıcı etkisini ortadan kaldıracak sonuçlara neden olmaktadır. Örneğin, alınan hapis cezasının 9 yıl olması halinde kapalı infaz kurumunda geçirilen süre, 1 aya inebilmektedir. Verilen hapis cezasının 3 yıl olması halinde ise, Açık İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği uyarınca fail doğrudan açık infaz kurumuna geçebilmekte ve kapalı infaz kurumuna hiç girmemektedir.

İlgili haber: Asiye Atalay’ı öldüren fail yakalandı: 16 suç kaydı var

Ayrıca, erteleme hükümlerinin (hapis cezasının ertelenmesi, kovuşturmanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması), hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi (paraya çevrilmesi) gibi kurumların uygulanması sonucunda hükmedilen hapis cezası, infaz kurumunda infaz ettirilmemektedir. Bu düzenleme nedeniyle kasten yaralama, tehdit gibi pek çok suçun faili zaten belirlenen denetim süresini infaz kurumu dışında geçirdikten sonra cezasız kalmaktadır.”

“Görüldüğü gibi burada sorun, suç tiplerine ilişkin ceza yaptırımlarının düşük olması değil, infaz sistemi kurumlarının (infaz sistemine ilişkin düzenlemelerin ve ceza hukukunda indirime neden olan diğer düzenlemelerin) uygulanması sonrasında cezaların neredeyse infaz edilmez hale gelmesidir. Bu nedenle cezaların caydırıcı etkisi ortadan kalkmakta; bu durum cinsiyetçi yargı pratikleriyle birleşince kadınlara karşı şiddet cezasız kalmaktadır. Kamuoyunda, kadınlara karşı şiddet fiillerine ilişkin bir “cezasızlık” algısı oluşmaktadır.

Sorunun çözümü, belli suç tiplerinde ya da bunlara ilişkin yaptırımlarda değişiklik yapmak değil, söz konusu kurumların (ilgili infaz düzenlemeleri ve erteleme sonucu doğuran kurumlar), kadınlara karşı şiddet olaylarında uygulanmasını engellemektir.

Cezaların artırılması söylem ve girişimleri, kadınlara karşı şiddeti başlatan hakaret, tehdit gibi suçların cezasız kalmasının önüne geçmediği gibi, suçu ve cezayı tamamen şahsileştirerek devletin bu konudaki yükümlülüklerini gözden kaçırmayı hedeflemektedir.

İktidar her sıkıştığında cezaları ağırlaştırma yoluna sığınıyor.

Ancak biliyoruz ki; caydırıcı bir ceza politikası, kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir irade, bütüncül bir devlet politikası olmadığı sürece, cinsiyetçi tutum ve söylemler kamu görevlileri tarafından tekrarlanmaya devam edildikçe yasaları değiştirmenin hiçbir anlamı yok.

Yasalara uygun davranmayanlar, mevcut yasaları gereği gibi uygulamayanlar; uymayacakları ve uygulamayacakları yeni yasalar yapmaya çalışıyorlar.”

İlgili haber: İstanbul Sözleşmesi davaları görülüyor: Bu sözleşmeden yalnızca şiddet failleri rahatsızlık duyar

Fotoğraf: Evrensel

Yasa teklifinde neler var?

  • Tutuklamada Katalog Suç Düzenlemesi

“Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı kasten yaralama veya canavarca hisle işlenen suçlar, sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu, tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlar arasına alınmaktadır.

Bu teklifle kadınlar ve sağlık çalışanları için getirilmek istenen tedbir, kamuoyunu oyalama ve toplumsal bir sorun haline gelen iki alanda, hiçbir köklü çözüm önerisi getirilmeden iktidara propaganda malzemesi üretme amaçlıdır.

Ölçüsüz kullanım halinde yeni sorunlar doğurabilecek, kadınlar ve sağlık çalışanlarına yönelik yeni ve daha ciddi şiddet olaylarına neden olabilecek bir düzenlemedir. Tüm insan hakları ile evrensel hukuk normları ile uyumlu bir biçimde ve ilgili taraflar ile ortak çalışmalar ve mutabakat ile düzenlenmesi gereken konulardan biridir.”

  • Takdir indiriminde sınırlama

“Düzenlemeyle, takdiri indirim nedenleri belli konularla sınırlandırılmaktadır.

Teklife göre failin pişmanlık içermeyen davranışları, takdiri indirim nedeni olarak kabul edilmeyecektir. Failin salt indirim almaya yönelik (kılık ve kıyafetine özen göstermesi, takım elbise giymesi, kravat takması vb.) duruşmadaki şekli tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmayacaktır.

Ceza Yasası’nda madde içeriğinde olmayan ancak AKP yargısının ataerkil zihniyetinin sonucu olarak eril şiddeti ödüllendirmek üzere keyfi olarak uygulanan iyi hal indirimine ilişkin aslında pek de gerekli olmayan yeni bir düzenleme önerilmektedir. “İyi hal indirimi” konusunda düzenleme önerip bir başka yanlış uygulama ve “erkeklik indirimi” konusu olan haksız tahrik konusuna hiç değinmemesi de oldukça anlamlıdır.

Öte yandan teklifte takdiri indirim uygulanması halinde gerekçelerinin kararda mutlaka gösterilmesi istenilmektedir. Bu düzenleme de göz boyama amaçlı bir düzenlemedir. Anayasal ve yasal düzenlemeler ortada iken, TCK maddeleriyle oynayıp, hükümde yer alacak her konu için ayrı ayrı maddelere “ama gerekçesini de yazın” anlamında yasa değişiklikleri yapmak, popülist amaçlarla hukukla ve yasalarla oynamak ve yasal metinlerin iç bütünlüğünü tahrip etmek demektir.”

Fotoğraf: Emre Orman / csgorselarsiv.org

  • Israrlı Takip Suçu

“Teklif hakkında en çok övülen ve öne çıkartılan konu ısrarlı takibin bir suç olarak düzenlenmesidir. Teklifin 8. maddesine göre “ısrarlı takip”, TCK’nın “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde, “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan (TCK madde 123) sonra gelmek üzere, ayrı bir suç olarak düzenlenecektir.

Oysa ki ısrarlı takip suçu huzur ve sükunun bozulmasının, hürriyetin kısıtlanmasının da ötesinde ciddi can güvenliği endişeleri yaratan ve bazen de cinayet ile sonuçlanan sistematik ve ağır bir suçtur. Birçok durumda ağır bir eziyet suçu oluşturmaktadır. Buna rağmen hürriyete karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi hukuken hatalı bir yaklaşımdır.

Teklifin gerekçesinde bu suçun oluşabilmesi kriterlerinden biri olarak ısrarlı takip fiilinin mağdurun üzerinde “ciddi bir huzursuzluk oluşturması” gösterilmektedir. Israr fiilinin nicelik ve nitelik itibarıyla mağdur üzerinde “ciddi huzursuzluk oluşturması” kavramından ne anlaşılması gerektiği, gerekçede ve teklif maddesinde herhangi bir kriter olmaksızın hakimin takdirine bırakılmaktadır. Bu da, nelerin, neden ve nasıl “huzursuzluk” verebileceği ve bu huzursuzluğun derecelerinin hangi ölçütlerle ve ne şekilde belirlenebileceği, keyfi uygulamalara yol açıp açmayacağı gibi sorulara neden olmaktadır.

Aynı sorular, ısrarlı takip suçunun ikinci ölçütü olarak gösterilen “kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması” konusunda da geçerlidir. Düzenleme bu haliyle keyfi yorumlara açık görünmektedir.

Israrlı takibin açık şekilde suç olarak düzenlenmesi olumlu görülebilecek olsa da bu zaten Ceza Yasası’nın mevcut haliyle de cezalandırılabilecek bir suçtur ama yıllardır konuyla ilgili 96. Madde yargı tarafından görmezden gelinmektedir.”

Fotoğraf: Gülnaz Bingöl / csgorselarsiv.org

“Her ne kadar madde gerekçesinde “mağdurun maddi ve manevi kişiliğine veya vücut bütünlüğüne yönelik daha ağır fiiller ortaya çıkmadan önceki aşamadaki fiillerin yaptırıma bağlanmasının amaçlandığı ileri sürülse de, bunun TCK 96’daki eziyet maddesi ile bağlantısına hiçbir şekilde değinilmemektedir. Bu kopukluk, madde gerekçesindeki “kadına yönelik şiddet içeren suçlar işlenmeden önce ısrarlı takip fiilleriyle etkin mücadele edilmesi ve mağdurların korunması” hedefinin kağıt üzerinde kalacağının bir başka göstergesini oluşturmaktadır.

Öte yandan suçun çocuklara karşı işlenmesi hali de içinde olmak üzere ısrarlı takip suçunun nitelikli hallerinin bile kamu davası olmaması ciddi bir sorundur.”

  • Suçun “kadına karşı işlenmesi” ibaresi (Nitelikli Hal Düzenlemeleri)

“Teklifte TCK’nın 82, 86, 94, 96, 106 gibi çeşitli maddelerine “suçun kadına karşı işlenmesi hali” cezayı ağırlaştıran nitelikli hal olarak düzenlenmektedir: Bu suçlar: Kasten öldürme, Kasten yaralama, Tehdit, İşkence, Eziyet.

Bu düzenlemenin son derece özensiz ve göstermelik olduğu ortadadır. Nitekim, bir suçun kadına karşı işlenmesi ile bir suçun kadına karşı şiddet kapsamında yer alması farklı durumlardır.

Teklifte kadına yönelik şiddet ifadesinin açık ve net bir tanımı yoktur. Kadına karşı şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığını vurgulayan İstanbul Sözleşmesi’nin ve kadınlarla erkeklerin eşitliği fikrinin reddedildiği koşullarda yapılacak hiçbir düzenlemenin sonuç alıcı olamayacağı açıktır. Bu teklifin de suçu önleyebilecek ve suça maruz kalanlar için adalet sağlayacak bir toplumsal ve siyasal temeli yoktur.

Eşitlik zemini üzerine inşa edilmeyen hiçbir yasal düzenleme, kadına karşı şiddet sorununu çözemez. Kaldı ki, bu haliyle teklifte yer alan hükümlerin, cinsiyet eşitliğine aykırı olması nedeniyle Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığı iddia edilebilir. Yapılan düzenlemenin bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilme olasılığı bulunmaktadır.

Bu nedenle, “Suçun kadına karşı işlenmesi” ibaresi yerine, daha doğru bir şekilde “suçun kadına karşı şiddet kapsamında/eril şiddet kapsamında işlenmesi” ya da fiilin “cinsiyete/toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık niteliğinde olması” gibi bir ibare benimsenmesi ve “gebe kadın” açısından getirilen düzenlemenin muhafaza edilmesi daha doğru olacaktır. Gerekirse tanımlar maddesine kadına karşı şiddet kavramına ilişkin 6284 sayılı Yasa’daki tanımın eklenmesi de düşünülebilir.

herhangi bir ceza artırım ölçütü getirmeyen şekliyle düzenleme, getirdiği sembolik ceza artışları bakımından da hukuken sorunlu bir düzenlemedir.

Tekrar hatırlatalım ki, kadınların maruz kaldığı sistematik taciz ve eziyetler için Türk Ceza Yasası’nda 2005 yılından bu yana yerini alan eziyet maddesi ısrarlı bir şekilde uygulanmamakta ve kadınların maruz kaldığı sistematik şiddet görmezden gelinmektedir.”

Fotoğraf: Özge Özgüner/csgorselarsiv.org

  • Mağdur ile şikâyetçinin/Katılanın hakları (Şiddet Mağduru Kadınlar için Avukat Görevlendirilmesi)

“Teklifin 10 ve 11. Maddelerinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesi ile “Katılanın hakları” başlıklı 239. maddesine cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçu ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında baro tarafından avukat görevlendirilmesini isteme hakkı eklenmiştir.

Cinsel saldırı suçlarında avukat isteme hakkı zaten mevcuttur ancak maruz kalanlara hatırlatılmamaktadır. Çocukların cinsel istismarı suçunda zaten re’sen avukat atanmaktadır.

Silahların eşitliği ilkesi gereği, şüpheliye/sanığa re’sen avukat atanan her suçta maruz kalana da re’sen avukat atanmalıdır. Alt sınırı 5 yıl altında olan suçlarda şüpheli/sanığa tanınan avukat isteme hakkı maruz kalanlara da tanınmalıdır.

Yine teklifin 10 ve 11. Maddelerinde kadın cinayetlerinde katledilen kadınlar için barolar tarafından vekil görevlendirilmesi ile ilgili bir düzenlemenin yer almaması büyük eksikliktir. Oysa ki, CMK’nın 234 ve 239. Maddelerinin 2. fıkrasında mağdurun sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olması halinde bir vekili bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirileceği düzenlenmektedir.

Buraya kadın cinayetlerinde ve özellikle de kuşkulu kadın ölümlerinde de bir vekil görevlendirilmesi, baroların ve kadın örgütlerinin müdahil olarak davalarda yer alma hakkı mutlaka eklenmelidir.”

  • Uzlaşma

“Teklifte, CMK madde 253’te yer alan “uzlaşma” kurumunun uygulanamayacağı suçlar arasına “ısrarlı takip” gibi belli suçlar eklenmiştir. Bu düzenleme de diğer düzenlemeler gibi göstermelik düzeydedir.

Uzlaşmanın yalnızca belli suçlar bakımından değil, kadına karşı şiddet fiillerinin tamamı açısından yasaklanması gerekir.

İstanbul Sözleşmesi de (madde 48) arabuluculuk ve uzlaşma dahil olmak üzere, alternatif uyuşmazlık çözümlerinin, kadına karşı şiddet olaylarında uygulanmaması gerektiğini belirtmektedir. Teklifteki haliyle mevcut durum, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmasız şekilde yürürlükte olduğu dönemden oldukça geriye gitmek anlamına gelir. Bu tür sembolik değişiklikler yerine yapılması gereken İstanbul Sözleşmesi’nin hayata geçirilmesidir.

Mevcut durumda, kadına karşı basit tehdit (eşler arasında olsa bile), failin eşi ya da boşandığı eşi dışındaki kadınlara karşı gerçekleştirdiği kasten yaralama gibi suçlar açısından uzlaşma kurumu hatalı şekilde uygulanmaktadır.

İlgili haber: Berrin Sönmez: Aileyi koruma dendiğinde erkeğin konforundan bahsediliyor

Uzlaşma yolunun, herhangi bir suçun kadına karşı şiddet kapsamında işlenmesi halinde kapalı olması gerekmektedir. Bu tür dar kapsamlı düzenlemeler, yalnızca kamuoyunda, bir çalışma yapıldığına ilişkin izlenim oluşturmaya yarayan ancak asıl amaca hizmet etmeyen göstermelik düzenlemeler olmaktan ileri gitmemektedir.

Uygulamada, uzlaştırma uygulanamayacak suçlara da uzlaştırma uygulanmaktadır. Uzlaştırma Yönetmeliği madde 8/4 gereğince cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda uzlaştırma uygulanamaz. Yine Yönetmelik’in 8/5. maddesi gereğince uzlaştırma kapsamında olan bir suçun, uzlaştırma kapsamında olmayan bir suç ile birlikte işlenmesi halinde uzlaştırma hükümleri uygulanamaz. Oysa uygulamada cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarla birlikte işlenen tehdit, hakaret gibi suçların tefrik edilerek uzlaştırma hükümlerine tabi kılındığını görmekteyiz.”

Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ortadan kalkmadan kadına şiddeti ortadan kaldıramazsınız

“Yıllardır olduğu gibi bu yasa teklifi de kadın örgütleri ve barolar ile birlikte hazırlanmamış, kadına karşı şiddet konusunda uygulamadaki sorunları bizzat yaşayan bu örgütlerin görüşü bile sorulmamıştır. Aynı şekilde üniversitelerin ilgili bölümlerinden de görüş alınmamıştır. Bir hukuk devletinde yasalar, gazete haberlerine bakarak, bu haberlerdeki “kravat indirimi” gibi başlıklara cevap olarak yapılmaz. İlgili sivil toplum örgütlerinin, akademinin ve yasa uygulayıcılarının uygulama konusundaki bilgi ve deneyimlerinden yararlanarak hazırlanır.

İkinci olarak her kamuoyu tepkisi yükseldiğinde, sorunun nedenleri ve gerçek çözüm yöntemleri konusunda politikalar geliştirilmeden TCK gibi temel yasaların kimi maddeleriyle oynama alışkanlığı terk edilmelidir.

2005 yılından beri, çocuk cinsel istismarı suçları da dahil olmak üzere her fırsatta kimi TCK ve CMK maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin hiçbiri suçların önlenmesi, mağdurların adalet arayışının tatmin edilmesi konusunda bir çözüm olmamıştır. Nitekim gündemdeki yasa teklifi de pratikte sorunun çözümüne katkıda bulunamayacaktır.

Yapılmak istenen yeni düzenlemeler, etkili ve caydırıcı düzenlemeler olmadığı gibi, TCK ve CMK’nın İstanbul Sözleşmesi ile uyumlulaştırılmasını sağlamaktan da çok uzaktır.”

Fotoğraf: Fatoş Sarıkaya / csgorselarsiv.org

“İktidar bir şey yapmak istiyorsa, imzanın çekilmesi kararı üzerinden bir yılın geçtiği İstanbul Sözleşmesi’ni hayata geçirerek ilk adımı atabilir. Kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldırmak için yeterli personelden özel bütçe düzenlemelerine kadar, bütüncül bir kadın politikasına ihtiyaç var. Kadına karşı şiddet konusunda her semtte kadın danışma merkezleri, ilçelerde sığınaklar, cinsel şiddet kriz merkezleri ve etkin çalışan bir alo şiddet hattından oluşan ülke çapında sağlam kurumsal mekanizma oluşturulmasına ihtiyaç var.

Göz boyamaya yönelik yasal değişikliklerle yamalı bohça haline getirilen yasaların kadınlara bir faydası yok. İktidar kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldırma iddiasındaysa öncelikle eşitlik ilkesini aşındırmaktan acilen vazgeçmeli, kadın erkek eşitliğini sağlayacak adımlar atmalı; bunun aksi yöndeki tüm tutumlarından vazgeçmelidir. Eşitsizlik, cinsiyete ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ortadan kalkmadan kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldıramazsınız.”

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.