Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

IPCC’nin aşırı ‘teknik iyimserlik’ odaklı İklim Değişikliği Savaşımı Raporu da yayımlandı

0

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPPC) 3. Çalışma Grubu’nun 6. Değerlendirme Raporu kapsamında yaklaşık dört yıllık bir çalışmayla hazırladığı “İklim Değişikliği Savaşımı” başlıklı yeni raporu bu hafta başında, 4 Nisan 2022’de “Karar Vericiler İçin Özet Raporu” aracılığıyla Dünya’ya açıklandı. 28 Şubat 2022 günü açıklanan IPCC 2. Çalışma Grubu raporunda olduğu gibi, bu rapor da hem Türkiye’de hem de genel olarak Dünya ülkelerinde büyük ölçüde Rusya-Ukrayna gerilimi ve savaşının gölgesinde kaldı. Ana rapor bilimsel açıdan çok ayrıntılı ve anlaşılması açısındansa çok teknik bir çalışma olduğu için, bu makalede yalnızca Politika Yapıcılar ya da Karar Vericiler İçin Özet Raporu’nu (*) kısaca bireştirmek (sentezlemek) amaçlandı.

Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerce günlerce süren çalışmalar sonucunda onaylanan Özet Rapor, ana çizgileriyle şunları içeriyor:

(1) Veri belirsizlikleri ve boşlukları dahil olmak üzere son gelişmeler ve var olan eğilimler,
(2) Küresel ısınmayı sınırlamak için sistem dönüşümleri, küresel ısınmayı farklı düzeylerde sınırlamaya uygun salım yolları ve alternatif azaltma seçenekleri,
(3) İklim değişikliği savaşımı, uyum ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki bağlantılar,
(4) İnsan girişimi, etkinlik ve eylemlerinin güçlendirilmesi, kurumsal tasarım, politika, finans, yenilik ve yönetişim düzenlemelerinin sürdürülebilir kalkınma bağlamında
iklim değişikliği savaşımına (sera gazı salımların azaltılması, yutakların geliştirilip artırılması vb. yollarıyla iklim değişikliğinin zayıflatılması ya da durdurulması ve etkilerinin azaltılması, vb.) nasıl katkıda bulunabileceğinin değerlendirmesi.

Son gelişmeler ve gözlenen eğilimler

Rapor, öncelikle toplam net antropojen (insan kaynaklı) sera gazı salımlarının 1850’den beri kümülatif net karbondioksit (CO2) salımlarında olduğu gibi 2010-2019 döneminde de artmaya devam ettiğini; 2010 ile 2019 yılları arasındaki büyüme oranının, 2000 ile 2009 yılları arasındaki büyüme hızından daha düşük olduğunu vurguluyor. Antropojen salımlardaki büyüme, farklı oranlarda da olsa, 1990’dan beri tüm büyük sera gazı gruplarında sürmüştür. 2019 yılıyla birlikte mutlak salımlardaki en büyük büyüme, fosil yakıtların yakılmasından ve endüstriden kaynaklanan CO2‘de gerçekleşti; bunu metan (CH4) izledi. En yüksek göreceli büyüme ise 1990’daki düşük düzeylerden başlayarak florlu gazlarda oluştu. 2014’ten (IPCC 3. Çalışma Grubu Raporu) bu yana iklim değişikliği savaşımını ele alan politikalar ve yasalarda tutarlı bir genişleme olmuştur. Bu, aksi takdirde ortaya çıkacak olan salımların önlenmesine ve düşük sera gazı teknolojilerine ve altyapısına yapılan yatırımın artmasına yol açmıştır. Salımların politika kapsamı sektörler arasında eşit değildir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Antlaşması hedeflerine yönelik finansal akışların uyumlu hale getirilmesine ilişkin ilerleme yavaş kalıyor ve izlenen iklim finansmanı akışları, bölgeler ve sektörler arasında eşit olmayan bir şekilde dağılıyor.

Rapor, önceki yıllarda yapılan pek çok değerlendirmenin tersine, BMİDÇS Kyoto Protokolü’nün bazı ülkelerde salımların azalmasına yol açtığını ve sera gazı raporlaması, muhasebesi ve salım piyasaları için ulusal ve uluslararası kapasitenin oluşturulmasında etkili olduğunu vurguluyor. İlk yükümlülük dönemi için Kyoto hedefleri olan en az 18 ülke, 2005’ten başlayarak en az on yıl boyunca mutlak salım azaltımlarını sürdürdü; bunlardan ikisi ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerdi. Rapor ayrıca, yine çok yüksek teknik ve politik bir iyimserlikle, “Paris Antlaşması’nın, neredeyse evrensel katılımla, özellikle savaşımla ilgili olarak ulusal ve alt ulusal düzeylerde politika geliştirmeye ve hedef belirlemeye ve ayrıca iklim eylemi ve desteğinin şeffaflığının artmasına yol açmış olduğunu” değerlendiriyor.

Küresel ısınmayı sınırlamak için gerekli olan sistem dönüşümleri

Rapor, ısınmayı limit aşımı olmaksızın ya da limitli 1.5°C ile sınırlayan ve ısınmayı 2°C ile sınırlayan küresel modellenmiş yollarda, küresel sera gazı salımlarının 2020 ve en geç 2025 arasında zirve yapacağını ve hemen harekete geçileceğini öngörüyor. Modellenen yolların her iki türünde de 2030, 2040 ve 2050 boyunca hızlı ve derin sera gazı salım azaltımları yüksek güvenirlik düzeyinde bunu izliyor. Ayrıca, 2020’nin sonuna kadar uygulananların ötesinde politikalar güçlendirilmedikçe, sera gazı salımlarının 2025’in ötesine geçerek 2100’e kadar 3.2 [2.2 ila 3.5] °C’lik bir medyan küresel ısınmaya yol açacağı öngörülüyor. Raporda, küresel net sıfır CO2 salımlarına, ısınmayı 1.5°C ile sınırlayan ve hiçbir aşım olmaksızın ya da sınırlı bir şekilde sınırlayan modellenmiş yollarda 2050’lerin başında ve ısınmayı 2°C ile sınırlayan modellenmiş yollarda 2070’lerin başlarında ulaşılması öngörülüyor. Bu yolların çoğu, net sıfır noktasından sonra net negatif CO2 salımlarıyla devam ediyor. Bu yollar aynı zamanda diğer sera gazı salımlarında derin azalmaları da içerir. Zirve ısınma düzeyi, net sıfır CO2 zamanına kadar kümülatif CO2 salımlarına ve zirve zamanına kadar CO2 olmayan iklim zorlayıcılarındaki değişime bağlıdır. 2030 ve 2040’a kadar sera gazı salımlarının azaltılması, özellikle metan salımlarının azaltılması, daha düşük zirve ısınması, ısınma sınırlarını aşma olasılığını azaltır ve yüzyılın ikinci yarısında ısınmayı tersine çeviren net negatif CO2 salımlarına daha az güvenilmesine yol açar.Rapora göre, tüm enerji sektöründe sera gazı salımlarının azaltılması, genel fosil yakıt kullanımında önemli bir azalma, düşük salımlı enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması, alternatif enerji taşıyıcılarına geçiş ve enerji verimliliği ve tasarrufu dahil olmak üzere büyük geçişler gerektirir. Sanayi sektöründen kaynaklanan net sıfır CO2 salımları zor ancak olasıdır. Sanayiden kaynaklanan salımların azaltılması, istem yönetimi, enerji ve malzeme verimliliği, döngüsel malzeme akışlarının yanı sıra azaltma teknolojileri ve üretim süreçlerindeki dönüşümsel değişiklikler dahil olmak üzere tüm azaltma seçeneklerini teşvik etmek için değer zincirleri boyunca eşgüdümlü eylemleri gerektirecektir. Sanayiden net sıfır sera gazı salımına doğru ilerleme, düşük ve sıfır sera gazı elektriği, hidrojen, yakıtlar ve karbon yönetimi kullanan yeni üretim süreçlerinin benimsenmesiyle mümkün olacaktır. Kentsel alanlar, net sıfır salıma doğru düşük salımlı kalkınma yolları aracılığıyla altyapı ve kentsel formun sistemik geçişi yoluyla kaynak verimliliğini artırmak ve sera gazı salımlarını önemli ölçüde azaltmak için fırsatlar yaratabilir. Yerleşik, hızla büyüyen ve gelişmekte olan şehirler için iddialı azaltma çabaları; enerji ve malzeme tüketimini azaltmayı ya da değiştirmeyi, elektrifikasyonu ve kentsel çevrede karbon tutulmasını ve depolamayı artırmayı kapsayacaktır. Şehirler net-sıfır salım elde edebilirler, ancak bu ancak salımların idari sınırları içinde ve dışında tedarik zincirleri aracılığıyla azaltılmasıyla olanaklıdır.

İstem yönlü seçenekler ve düşük sera gazı salımı teknolojileri, gelişmiş ülkelerde ulaştırma sektörü salımlarını azaltabilir ve gelişmekte olan ülkelerde salım artışını sınırlayabilir. İstem odaklı girişimler, tüm ulaşım hizmetlerine olan istemi azaltabilir ve daha enerji verimli ulaşım sistemlerine geçişi destekleyebilir. Düşük salımlı elektrikle çalışan elektrikli araçlar, yaşam döngüsü temelinde kara yolu ulaşımı için en büyük karbonsuzlaştırma potansiyelini sunar. Sürdürülebilir biyoyakıtlar, kısa ve orta vadede kara tabanlı taşımacılıkta ek azaltma yararları sunabilir. Sürdürülebilir biyoyakıtlar, düşük salımlı hidrojen ve türevleri (sentetik yakıtlar dahil) denizcilik, havacılık ve ağır hizmet kara taşımacılığından kaynaklanan CO2 salımlarının azaltılmasını destekleyebilir, ancak bu üretim sürecinde iyileştirmeler ve maliyet düşüşleri gerektirir. Taşımacılık sektöründeki birçok azaltma stratejisinin, hava kalitesi iyileştirmeleri, sağlık yararları, ulaşım hizmetlerine adil erişim, azaltılmış trafik sıkışıklığı ve azalan malzeme istemi dahil olmak üzere çeşitli ortak yararları olacaktır.

Kentlerdeki niteliksel değişiklikler (ör. yoğunluk, arazi kullanımı karışımı, ulaşılabilirlik ve erişilebilirlik), tüketici davranışındaki değişiklikleri (ör. ulaşım fiyatlandırması) destekleyen programlarla birlikte gelişmiş ülkelerde ulaşımla ilgili sera gazı salımlarını azaltabilir ve büyümeyi yavaşlatabilir. Gelişmekte olan ülkelerdeki salımlarda şehirler arası ve şehir içi ulaşıma ve aktif ulaşım altyapısına (ör. bisiklet ve yaya yolları) yapılan yatırımlar, daha az sera gazı yoğunluklu ulaşım modlarına geçişi daha da destekleyebilir. Uzaktan çalışma, dijitalleşme, malzeme kullanımının azalması, tedarik zinciri yönetimi, akıllı ve paylaşımlı mobilite dahil olmak üzere sistemik değişikliklerin kombinasyonları, karada, havada ve denizde yolcu ve nakliye hizmetlerine olan istemi azaltabilir. Bu değişikliklerden bazıları, ulaştırma ve enerji hizmetlerine yönelik istemin artmasına yol açabilir ve bu da onların sera gazı salımlarını azaltma potansiyelini düşürebilir.

Savaşım, uyum ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki bağlantılar

İklim değişikliği savaşımı ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için hızlandırılmış ve adil iklim eylemi, sürdürülebilir kalkınma için kritik öneme sahiptir. İklim değişikliği eylemleri de bazı ödünleşimlere neden olabilir. Bireysel seçeneklerin değiş tokuşları, politika tasarımı yoluyla yönetilebilir. BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi kapsamında kabul edilen SKHler, iklim eylemini sürdürülebilir kalkınma bağlamında değerlendirmek için bir temel olarak kullanılabilir. Sürdürülebilir kalkınma, etkilenebilirlik ve iklim riskleri arasında güçlü bir bağlantı vardır. Sınırlı ekonomik, sosyal ve kurumsal kaynaklar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, genellikle yüksek etkilenebilirlik ve düşük uyum kapasitesi ile sonuçlanır. Çeşitli müdahale seçenekleri, özellikle insan yerleşimlerinde, arazi yönetiminde ve ekosistemlerle ilgili olarak hem savaşım hem de uyum sonuçları sağlar. Ancak, kara ve su ekosistemleri, uygulamalarına bağlı olarak bazı savaşım eylemlerinden olumsuz etkilenebilir. Koordine edilmiş sektörler arası politikalar ve planlama, sinerjileri en üst düzeye çıkarabilir ve hafifletme ile uyum arasındaki ödünleşimleri önleyebilir ya da azaltabilir.

Yanıtların güçlendirilmesi

Rapora göre, yakın vadede geniş ölçekte uygulanması olanaklı olan savaşım seçenekleri vardır. Fizibilite, sektörler ve bölgeler arasında ve kapasitelere, uygulamanın hızına ve ölçeğine göre farklılık gösterir. Fizibilitenin önündeki engellerin azaltılması ya da kaldırılması ve azaltma seçeneklerini geniş ölçekte dağıtmak için koşulların güçlendirilmesi gerekir. Bu engeller ve kolaylaştırıcılar, jeofiziksel, çevresel-ekolojik, teknolojik ve ekonomik faktörleri ve özellikle kurumsal ve sosyo-kültürel faktörleri içerir. Paris Antlaşması kapsamındaki Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıların (NDCler) ötesinde güçlendirilmiş yakın vadeli eylem (BMİDÇS 26. Taraflar Konferansı’ndan önce duyurulanlar), küresel ısınmayı 1.5 °C’de sınırlayan küresel modellenmiş yolların uzun vadeli fizibilite zorluklarını azaltabilir ve/ya da önleyebilir.

Kısaca bu rapor ne anlama geliyor? İklim Değişikliği Savaşımı açısından şu anda neredeyiz?

Raporun ne büyüklük ne de hız açısından yeterince çalışmadığımızın altını bir kez daha çizmesi oldukça öngörülebilir bir değerlendirmedir. Rapor, çok büyük bir ‘teknik iyimserlikle’ içinde, bulunduğumuz on yılın, olunması gereken yerle arasındaki ısınma farkını kapatmak için küçük de olsa bir şansa sahip olmak için belirleyici bir on yıl olmayı sürdürdüğünü öngörüyor. Gerçekte, doğayı, insanı ve ekonomiyi iklim değişikliğine uyumlandırmak ya da uyarlamak için olmamız gereken yer olduğunu bildiğimiz 1.5 °C’yi bırakın, 2 °C’nin altında bile olmaktan çok uzağız.

IPCC’nin 28 Şubat 2022’de yayımlanan İklim Değişikliğinin Etkileri, Uyum ve Etkilenebilirlik raporunda yüksek güvenirlilik düzeyinde açıklandığı gibi, bunun ötesinde uyum ciddi bir sorun olacak ve ekosistemlerin geri dönüşü olmayan bir şekilde dönüşeceği noktayı tetikleyebilecektir.

Öte yandan, Rusya – Ukrayna savaşının enerji geçişinde önemi bir değişikliğe yol açması da beklenebilir. Bu kapsamda başta Avrupa’nın iklim değişikliği savaşımındaki öncü ülkelerinde ve kuşkusuz diğer birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede iklim değişikliği savaşımında önemli bir gerileme ve kömür hatta olasılıkla nükleer enerji için yeni bir fırsat ya da istem oluşabilecek gibi görünüyor. Ancak bu durum, aynı zamanda ülkelerin çoğunda ve Türkiye’de yenilenebilir enerjilere (ör. yenilenebilir teknolojiler ve yenilenebilir enerji üretim yatırımlarını artırmaya), özellikle rüzgâr ve güneş enerjisinin birincil enerji içindeki payını hızla artırmaya, daha ucuz ve bol yenilenebilir elektrik enerjisi üretimine, daha verimli ve daha ucuz elektrikli araçlara ve elektrik bataryalarına yönelik baskıyı hızlandırmak için de gerçek bir şans olabilir.

(*) IPCC, 2022. Summary for Policymakers, In: Climate Change 2022: Mitigation of Climate Change. Contribution of Working Group III to the Sixth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change [Skea et al., (Drafting Authors:)]. Cambridge University Press. In Press.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.