Dış Köşe

Hepimiz buradaydık; bu toplum, bu hayat biçimi yoğrulurken hepimiz buradaydık! – Hürrem Sönmez

0

Özgecan Aslan cinayetiyle birlikte memlekete bir şey oldu.

Toplumsal olayların etkilerini doğru okuyabilmek biraz zaman gerektirir; bu nedenle şu an için, ‘Başımıza bir felaket geldi ve arkasından iyi bir şey oldu’ diyemediğimiz gibi ‘Çok kötü bir şey oldu daha kötüsü yolda’ da diyemiyoruz. Ama hepimiz buradayız ve görüyoruz; ‘memlekete bir şey oldu.’

‘Uzun soluklu bir gerçekle yüzleşme dönemi’
Bir yandan ülkenin farklı yerlerinden kadın cinayeti haberleri gelmeye devam ederken, diğer yandan kadınlar konuşmaya başladı. Zembereğinden boşalmış gibi, taciz, tecavüz, şiddet, ayrımcılık hikayeleri akın ediyor hayatımıza.

Kadınlar (ve erkekler) bugüne kadar bilinçli veya bilinçsiz unuttukları, üstünü örttükleri, gizledikleri, içlerine gömdükleri, sustukları her ne varsa yüksek sesle anlatmaya başladı. Memleketten bir çığlık yükseliyor. Küllenmiş hikayeler, kirli çamaşırlar, halı altına süpürülmüş tozlar, yok farz edilen her ne varsa bir bir ortaya dökülüyor.

Gelecekte bir gün tarih yazıcıları belki yaşadığımız şu günleri ‘uzun soluklu bir gerçekle yüzleşme dönemi’ olarak anlatır. Bilmiyorum.

Çığlık çığlık anlatmaya başlayan kadınlara, ‘Kapayın çenenizi’ ya da ‘Psikoloğa gidin’ diyenleri ciddiye dahi almıyorum.  Çünkü onlar sahibinin sesi olmakta beis görmeyen, bunu da gizlemeyen kirli işbirlikçiler. Tek kaygıları da gerçeklerin konuşulmasının tapındıkları ‘erk’e zarar vermesi.

Bugüne kadar Patagonya’da mı yaşıyordunuz?
Ancak bütün bu olan bitene karşı tüm iyiniyetiyle şaşırarak tepki gösterenler, bugüne kadar Patagonya’da yaşıyormuşcasına ‘Ayy nereden başımıza geldi bunca musibet’ diye ahlanıp vahlananlar var ya işte onlara diyecek sözüm var hâlâ.

Kendilerine ‘iyi kalpli şaşıranlar’ diyebileceğimiz, derya içinde olup deryaya yabancı bu kitlenin bir kısmı şimdi telaş içinde ve yine kendi az gelişmişliği dahilinde çözüm üretmeye çalışıyor, eksik siyasi ve toplumsal okumayle bulabildikleri yegâne çözüm topu devlete atıp ‘Cezalar ağırlaşsın’, ‘İdam cezası geri gelsin’ diye bas bas bağırmak.

Üstelik o ilkel ve bânâl fikirleri yüzyılın en önemli siyasi keşfiymiş gibi bir özgüven içindeler. Irkçılık, ilkellik, şiddet övgüsü ülkemizde bir ata sporu olduğundan kimse bir insaniyet ve aklıselim süzgecine ihtiyaç duymuyor fikir üretirken. Daha yapıcı bir yerden bakmaya çalışanlar ise ‘eğitimsizlik’ tespitine bağlıyor konuyu, bu da doğru elbette ‘eğitim şart.’

Başımıza gelen bunca felaketin müsebbibi  cezaların yetersiz olması, kötü siyasi iktidarlar, adaletin işlememesi ve ‘eğitimsiz insanlar’ dedik ve sorunu çözdük, hallettik öyle mi? Hatta ‘Şu AKP belâsını bir savuştursak memleket yeniden cennet olacak’ değil mi?

Meseleyi sosyal ve ekonomik köklerinden koparıp da işi hukuk ve siyasete havale ettiğimizde masumiyetimize hâlel gelmeyecek, elimiz kirlenmeyecek, ‘Biz neden böyle olduk?’ sorusunu kendimize sormayacağız, mutlu mesut devam edeceğiz hayatımıza. Kadın erkek ilişkilerinin neden bu ülkede hastalıklı yaşandığını da düşünmemiz gerekmeyecek. Hangi toplumsal arazlarla malûl olduğumuzu da.

Bu kötülük iklimi AKP’yle başlamadı
Adaletin işlemediği tespitine itirazı olacak en son insanım; ne yazık ki hukukçuyum, eh siyaset ve kötü yönetim konusunda da ne düşündüğüm sır değil. Hani hep alıntılıyoruz, ‘Hukuk iktidarların fahişesidir’ diyoruz ya, doğru. Son günlerde çok daha yüksek sesle dile getiriyoruz, ‘Kadın cinayetleri politiktir’ diye, bu da doğru…

İtirazım şurada: Ne o iktidarların fahişesi olan hukuk, ne kadın cinayetlerine zemin oluşturan siyasi ve sosyal yapı bir uzay aracıyla, başka bir gezegenden iniş yaptı hayatımızın orta yerine. Günden güne artan bu kötülük iklimi AKP iktidarıyla başlamadı ülkede.

Devletin henüz AKP’nin baba mülkü olmadığı günlerde de devlet ve toplum yapısını eleştirenler ‘marjinal’ ilan edilirdi, AKP gelene kadar ‘Allah devlete zeval vermesin’ diyerek geçirdiniz bir bütün ömrünüzü. Polis şiddetini eleştirenlere karşı ‘Polise uzanan eller kırılsın’ deyip tempo tuttunuz. Mahallenizde yargısız infaz yapıldı, ‘Bu hukuka uygun mudur’ diye hiç düşünmeden kahramanları alkışladınız. Tayyip Erdoğan daha ortada yoktu ama polisimiz o vakitler de destan yazıyordu aslında.

Memleketinizde insanlar asit kuyularına atılıyorken sizin bundan haberiniz bile olmuyordu. ‘Tek vatan tek bayraaaak’ diye nutuk atanlara oy veriyordunuz. Bir halkın çocukları silahlanıp dağa çıkıyordu, siz ne oluyor da bu çocuklar dağa çıkıyor diye hiç düşünmeden ‘terörün kökünün kazınacağı’ saadet dolu günlerin hayalini kuruyordunuz. Biraz daha insaflıysanız ‘Bizi bölmek isteyenler tarafından beyni yıkanmış, yazık’ diyordunuz.

Bu arada toplumsal yapı değişiyordu adım adım. Savaş olan bir ülke aynı kalır mı? Şiddet normalleşiyor, kanıksanıyor, köyler yakılıyor, yakılan köylerin çocukları dağa çıkmaya devam ediyor, memleketinizin bir tarafında çok kirli işler yaşanıyor, siz hala ‘Bayraaaakkk Vataaaaann’ diye bağırıyordunuz. ‘Ölü ele geçirilen terörist’ haberine sevinip şehit haberine üzülüyordunuz.

Erkek egemen toplum ve erkek egemen devlet yapısı, feodal düzen ve kanıksanmış şiddet dili üzerine gram kafa yormayıp eleştirel konuşanlara ‘Yav bunlar da böyle feminist /komünist/bölücü/entel’ filan diye bakıp ti’ye alıyordunuz.

Bir sabah kendinizi marjinal buldunuz
Devlet ne zaman ki AKP oldu, ‘Bir sabah kendinizi marjinal buldunuz.’ Gregor Samsa’nın bir sabah kendini böceğe dönüşmüş olarak bulması gibi, devlet aynı devletti de sahibi biraz değişmişti oysa, size ‘ellerin olmuş’ gbi gelse de. Bir sabah topluca ‘marjinal’ oluverdiniz. Halbuki marjinal dediğin ‘kadın hakları, insan hakları, eşitlik, adalet, sömürü düzeni’ adı altında ‘zararlı fikirlerle bu toplumun milli ve manevi değerlerini hedef alan kişiler’di; siz nasıl olur da marjinal olurdunuz bu vatanseverlikle.

Ama devletin yeni sahipleri size düpedüz ‘Bizden değilsin’ diyordu işte. Vatanını milletini seven, askerliğini yapmış, evlenip çoluk çocuğa karışmış, ramazanda orucunu tutup akşam iki tek rakısını içen, elhamdülillah müslüman ama Atatürk’e bağlı, bayrağını kutsal gören, Kürtlerle et tırnak olduğunu düşünen, ‘Hepimiz kardeşiz’ diyen, ‘Kadınlar çiçektir’ diyen ‘iyi kalpli’ insanlardınız.

Hem tüm kalbinizle sevdiğiniz için ne günahlar işlediğini asla görmediğiniz bu devlet, bugüne kadar sizindi. Türk insanı misafirperverdi, tarihi kahramanlıklarla doluydu, Atatürk’ün Türkiye’si çağdaş muasır bir medeniyetti.

Şimdi sokaklarınızda çatır çatır kadın öldürülüyordu ya, muhtemelen şu AKP iktidarı ‘az gelişmiş’ bazı ülkelerden ‘eğitimsiz cahiller’ ithal etmişti bu suçları işlesinler diye, yoksa Türk insanı en hassas duyguların insanıydı, kültürümüzde yoktu şiddet filan.

Şimdi diyorsunuz ki…
Yaşadığınız ülkede AKP gelene kadar, ne sosyal adaletsizlik üstüne kafa yordunuz ne yerleşik muhafazakarlık ve erkek hakim toplum yapısı ne de devletin şiddet yüklü diline. Kendiniz bu ‘boş işler’le meşgul olmadığınız gibi kafa yormaya çalışan, emek veren, kitap okuyan, eyleme giden, toplantı tertip eden, kendince debelenen insanlara da müstehzi bakmaktan geri durmadınız. Hatta Gezi olaylarına kadar ‘barışçıl gösteri’ değil ‘anarşik faaliyet’ti bunlar.

Şimdi diyorsunuz ki, ‘Kadınları öldüren bu canavarlar nereden çıktı?’

Şimdi diyorsunuz ki, ‘Bu ülke niye adaletsiz?’

Şimdi diyorsunuz ki, ‘Bu rant düzeni nasıl kuruldu, bu insanlar neden böyle cahil ve cahiller nasıl da bu kadar egemen olabildi?’

O zaman yanıt verin bakalım…

En son ne zaman, sadece kendiniz için değil başkaları için de ‘gerçekten adalet’ talep ettiniz?

En son ne zaman başkalarının hakkını savundunuz?

En son ne zaman bir başkası için özgürlük talep ettiniz?

Çocuğunuza kendini ezdirmemeyi öğretirken, başkasını ezmemeyi de öğrettiniz mi?

Meselenin özü
Üniversite diploması sahibi olmak aydınlanmaya, yaşadığınız ülkeyi bilmeye ‘farkında olmaya’ yeter sandınız. Hâlâ da sanmaya devam ediyorsunuz.

Meselenin özü şu: Bu ülkede baskın çoğunluk daima kendinden ve kendi yakınlarından, parasından, pulundan, zevkinden, safasından başka şeyle âlâkadar olmayan ve olmadığı gibi, daha iyi bir dünya üstüne emek harcayan ‘idealist’ insanlara ‘loser/kıt akıllı/hayalperest/boş işler insanı’ muamelesi yapan bir kitledir. En kötü ve en vasatın iktidarında artık kendini marjinal ve dışlanmış hisseden bu kitle şimdi kendince bu pisliğe ve kötücül tabloya şaşırarak bakıyor, sadece sonucu görüp kendisi o pisliğin bileşeni değilmiş gibi davranarak.

Hepimiz buradaydık kardeşim, bu empati yoksunu toplum, bu diğerkâmlıktan zerrece nasibini almamış hayat biçimi yoğurulurken hepimiz buradaydık.

 

Hürrem Sönmez – Diken.com.tr

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.