Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Doğanın şifacıları: Atlar

0

Atlar: Görkemli, güçlü, güzel varlıklar… Yüzyıllar boyunca çiftçilere, inşaatçılara, tarıma, ulaşıma yardım ettiler, bizimle birlikte çalıştılar. Ancak teknolojinin gelişmesi ve gündelik yaşamın değişmesiyle yaşam alanlarımızdan yok oldular. Vahşi kapitalizmin insan odaklı yaklaşımı sayesinde atlarla ve diğer canlılarla nasıl birlikte yaşayacağımızı bile tartışamaz hale geldik; tüm kadim bilgileri, doğa tarihini bir kenara bırakarak, yüzlerce hayvanın ölmesine neden olduk.

Toprağın ekosistem içindeki önemini tamamen göz ardı eden bugünün ticari ve politik sistemi , küreselleşmiş ve sanayileşmiş kimyasal maddelerin kullanımı ile topraklarımızın zenginliğini yok ederek çoraklaştırdı.

Oysa şimdilerde yaygın olarak eğlence, altılı ganyan, yarışlar, bahisler ve zevk için kullanılan bu güzelim hayvanlar, halen ekosisteme yaptıkları katkı ile hem insana hem de doğaya destek oluyor. Bu nedenle de halen bir çok ülkede bitki örtüsünün korunması için hayvanların da yaşama dahil olduğu bir yaşama geri dönülmeye çalışılıyor.

İnsanların yaklaşık 6 bin yıl önce evcilleştirdiği ve yiyecek/ulaşım vs. için kullanmaya başladığı atlar, aynı zamanda yenilenebilir enerji ve kaynaklarına da en büyük katkıyı sağlayan canlılar arasında. Örneğin Avrupa ülkelerinde her yıl 9,1 tona kadar üretilen at gübresi çiftlikler veya bu çiftliklerin çevresindeki enerji şirketleri için yeşil enerjiye dönüştürülüyor.

Bütünsel Yönetim kuramcısı ve uygulamacısı biyolog, ekosistem uzman Allan Savory “Güneş ışığı çimenlere dönüşür, gübre doğurganlığa dönüşür, yağmur akiferleri besler ve hayat daha fazla hayat doğurur. Bütünsel Yönetimde öğretildiği gibi bu yaşam döngüleri ekosistem işlevi için kritik öneme sahiptir” diyor.

Yurt dışındaki pek çok çiftlik dolaşıp otladıkları yerlerde, çevrelerindeki dünyanın yeniden gelişmesine ve ekosistemin onarılmasına yardımcı olan atların kendi mülklerinde kullanabilecek kaynaklara sahip ve bunu fabrika yapımı gübreden çok daha hızlı ve doğal biçimde tarlalarında kullanabiliyor. Böylece de toprağı daha sağlıklı tutuyor, kalitesini ve verimliliğini artırıyor, daha sağlıklı bir ekosistem yaratıyor, çayırların ve bitki örtüsünün daha güçlü büyümesine yol açarak erozyonu önlüyor, orman yangınlarının yayılma veya meydana gelme ihtimalini önemli ölçüde azaltıyorlar.

Tıpkı kuşlar gibi otlarken sindirip sisteminden geçen tohumları da saçan atlar, ayrıca yabani otları yiyerek diğer bitkilerin büyümesine ve gelişmesine yol açıyor.

Dünya çimden çayıra dönüyor

Cambridge Üniversitesi’nde 2018 yılında başlayan bir proje ile 18’inci yüzyılın ikinci yarısında insan eliyle yaratılan en ikonik çimen bahçesi ve “Çim Biçme” geleneğine son verildi. Çimle kaplı alanın hem su krizi nedeniyle hem de biyolojik çeşitlilik açısından daha zengin bir ekosisteme dönüştürülmesi kararının ardından çayırda biyolojik çeşitlilik araştırmaları da başlatıldı.

King’s College üyesi Geoff Moggridge ve Bahçeler Komitesi ile Baş Bahçıvan Steve Coghill ve çalışma arkadaşlarından oluşan ekibin  çimenliği çayıra dönüştürmek için danışmanlarla birlikte başlattığı çalışmayla geleneksel yöntemler kullanılarak karbon ayak izini azaltmak ve yaban hayatı üzerindeki olumsuz etkiyi azaltmak hedefleniyordu. Bu sene King’s ve diğer Cambridge kolejlerinin biyolojik çeşitlilik açısından zengin kır çiçeği çayırlarını Shire atları, Cosmo ve Bryn ile bahçıvan ekibi, geleneksel saman arabasını kullanarak hasat etti. Artık traktör kullanmıyorlar ve insanlar ve atlar birlikte çalışıyor. Kolejlerin çayırlarından elde edilen saman balyaları yerel çiftçilere çiftlik hayvanlarının  kışlık  yemi olarak veriliyor. Söz konusu alan zengin bir omurgasız topluluğuna da ev sahipliği yapmaya başladı. Bu gerçekten verimli bir döngü.

Bu döngü ile çayırların iklim değişikliğini hafifletme etkisi, topraktaki karbon tutulumu, kentsel ısı adası etkisinin azaltması,  çayırların yoğun kuraklık rejimini tolere etme olasılığı da yükseldi. Çayır aynı zamanda çevre köylerdeki ve kentteki pek çok insanı ve onların hayal güçlerini de olumlu etkiledi.

Kolejin baş bahçıvanı Steven Coghill şunları söylüyor:

“Çayırlar, ilaçlama gerektirmemeleri ve yılda yalnızca bir kez biçilebilmeleri nedeniyle inanılmaz derecede sürdürülebilirler. Çim alanlar esasen monokültürdür, bu nedenle bunun yerine değer verilecek ve keyif alınacak biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir ekosistem yaratmak inanılmaz derecede ödüllendirici olacaktır ve iklim değişikliği, tür kaybı korkusunun olduğu bir dönemde bu daha da önemli hale geliyor. Böylece döner çim biçme makinesi kullanmaktan çok daha düşük bir karbon ayak izi bırakılıyor, sera gazı emisyonları azalıyor ve bölgede tespit edilen 130 böcek türüne yiyecek ve barınak sağlıyor.”

Dünya; endüstriyel tarım, hayvancılık, ürettiğinden çok tüketen, büyüme odaklı ezber öğreti ile insan eliyle yarattığımız iklim krizi sonucunda ortaya çıkan kuraklık, su krizi, bioçeşitliliğin azalması gibi sorunların yarattığı sürdürülmesi mümkün olmayan durumu nihayet idrak ederek bilimsel ve kadim bilgilerin harmanlanmasıyla yeni yollar bulmaya çalışıyor.

Bu harika hayvanlarla olan tarihsel ortaklığımızın ve simbiyotik yaşamımızın ne kadar uzun bir süredir sürdüğünü düşünecek olursak onlarla birlikte çalışmanın çevreye sağladığı faydaların yeniden keşfedildiğini görmek muhteşem.

Adaların atları için ‘kolektif ahır’lar 

Bizim ülkemizde ise tam tersi bir uygulamaya karşı yıllardır mücadele veriyoruz. “Akıllı insan öğrenen, geçmişinden ders alan insandır” deriz, ama bunu mega şehir İstanbul’un hemen yanı başında, şehirden bambaşka bir ekosistemi, yaşam alanı olan Prens Adaları’nda korumuyor, yok ediyoruz.

Heybeliada’da faytonların kaldırılması sırasında İBB’ye satılmayan atlar arasında bulunan Polat’ın geçen hafta üzücü ölümüne şahit olduktan sonra bir kez daha kalan çok az sayıda hayvanın daha iyi şartlarda yaşayabilmesi için insanlara ihtiyacı olduğunu gördük.

Polat ata Heybeli’deki ahırları yıkıldıktan sonra Adalılar ve sahibi bakmış ama bir süre sonra bakılacak alan bulunamayınca etrafta gezmeye ve insanlar tarafından kapatılmayan çöp kutularından ve etrafa atılan naylon poşetleri yediğinden dolayı bağırsaklarında oluşan sorun nedeniyle ölmüştü.

Polat atın sindirim sisteminde ip ve poşet bulundu: Müdahalede geç kalındı
Polat At’ın ölümü üzerine: Bir vicdan muhasebesi ve söz!

Bu nedenle geriye kalan çok az sayıda hayvanın iyi bakılması, beslenmesi, düzenli sağlık kontrollerinin yapılması; en önemlisi de grup hiyerarşisine sahip oldukları ve diğer canlılarla sosyal bağlar kurdukları için diğer atlarla ve insanlarla sosyal temasının sağlanması, izole edilmemeleri gerekiyor.

Fotoğraf: Ebru Yazıcıoğlu Çika.

Prens Adaları, İstanbul’a hem yakın hem uzak bir konumda nispeten doğal kalabilmiş ormanları, bitki örtüsü, denizaltı ve üstü canlıları, göçmen kuşlarıyla nadir bir ekolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapıyor. Bizler Adalar toprağının, ekosistem içindeki önemini bu harika canlılara borçluyuz.

Adaların biyoçeşitliğilini sürdürebilmek için yeniden atlara, koyunlara, ineklere, tavuklara, kazlara ve eşeklere ev sahipliği yapmalı, hayvanlarla insanların birlikte yaşamasının yeniden yollarını bulmalıyız.

Bu, sadece Adaların kalan atları için değil, Marmara Denizi’nin ortasında balıkların, deniz hayatının, kedilerin, köpeklerin, kirpilerin, ekosistemin canlılığını borçlu olduğumuz binlerce organizmanın tükenişini izlememekten vaz geçip buna karşı mücadele etmekle mümkün. Prens Adaları’nda yaşanan su krizi, su kirliliği, gündelik ziyaretçi yoğunluğunun ortaya çıkardığı çöp atıkları, orman yangınları, artan imar baskısının altında tehdit altında olan tüm canlılar, doğal varlıklar ve kültürel mirasa sahip çıkmanın yolu da buradan geçiyor.

İşte tam da bu nedenle Adalar’ın ekosisteminin ve kültürel mirasının bir parçası olan atlarımızı geri istiyoruz. En az bizler kadar onların da adaları Prens Adaları. Bu yüzden de atlarımız için İBB tarafından verilen ahır yapma sözünü de hatırlatarak. Adalar’ın 150 yıllık sakini atlara bir vefa borcu olarak, Heybeliada ve Burgazada’da gönüllü olarak bu hayvanlar için yaptığımız “Kolektif Ahır” modelini (*) bir kez daha, ısrarla talep ediyoruz.

20.yy Amerikalı fizikçisi, deneme yazarı ve araştırmacısı Lewis Thomas‘ın “Bildiğim en sağlam bilimsel gerçek, doğa hakkında son derece cahil olduğumuzdur” sözünü hatırda tutarak, her şeyi çok bildiğini düşünenler tarafından yapılan baskılar ve sonunda alınan yanlış kararlarla, üstelik “atların iyiliği için” denilerek, yüzlerce at öldü Prens Adaları’nda. Şimdi gelin  geriye kalan bir avuç Burgaz ve Heybeli atlarına birlikte bakalım, birlikte yaşamanın yeni yollarını keşfedelim, onların haklarını birlikte koruyalım, ahırlarını yapalım.

*

(*) Atların sağlıklı koşullarda barınabileceği, sürdürülebilir “Kolektif Ahır”modeli Mimar Sera Tolgay Marshall ve Daniel Marshall tarafından gönüllü olarak hazırlanmıştır.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.