Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

İsmiyle müsemma, gökkuşağı gibi bir kadın: Tiraje Dikmen

0

İstanbul bugün hafızasını kaybetmiş, kıymetli değerlerini yitirmiş, yerle yeksan edilmişken, “Son İstanbul” Prens Adaları’nın korunarak bugüne kadar nasıl gelebilmiş olduğunu düşündünüz mü hiç?

Adaların günümüze gelebilmesinde en önemli katkı, dünyaca tanınmış Büyükadalı sanatçı Tiraje Dikmen’nin özverili çabalarıdır. Bu mirasın korunabilmesini bu kadın kahramanımıza borçluyuz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle ben de onu tanımayanlara  tanıtmak, tanıyanlara hatırlatmak istedim. Onu sanatından çok aktivist kimliği ile de anlatmak isterim. İstanbul evvelce nasılmış diye merak edenler, gelip Adaları ziyaret ettiğinde bu hafızanın nasıl ve kimin sayesinde korunduğunu, yaşıyor olduğunu saygısıyla, sevgiyle, özlemle hatırlasınlar diye.

Peki biz, Tiraje Dikmen’i yeterince tanıyor muyuz? Hiç sanmam. O halde anlatayım:

‘Gerçeküstücülüğün matmazel’i

Eserleri ile dünyada çok tanınan, önemli müzelerde resimleri bulunan  avangard sanatçı Dikmen, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi‘nden mezun oldu.  Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Tezi  “İstanbul’da Kadın İşçilerin Çalışma Koşulları” başlığını taşıyordu. Bir yandan da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde özel öğrenci olarak Léopold Lévy’nin atölyesine devam ediyordu. 1949 yılında Fransız hükümetinden aldığı burs ile Paris’e gitti;  Lévy ile birlikte Cézanne’nın atölyesinde çalıştı.  Dönemin en ünlü ressamları ile karma sergilere katıldı. Aralarında daha sonra yakın arkadaşı olacak Max Ernst de vardı. Yves Bonnefoy, Man Ray, Jacques Herold gibi isimlerin bulunduğu çevreyle ilişkiler kurdu; figür olgusunu irdeleyen resimler yaptı. İlk kişisel sergisini ise  1956 yılında Galerie Edouard Loeb’da açtı.

Çalışmaları o yılların sanat ortamında gerçeküstücü olarak değerlendirilen Tiraje Dikmen, 1964 yılında, Paris’in o dönemde en ünlü galerisi Charpentier’de açılan ve günümüzde gerçeküstücülük tarihinin en önemli sergilerinden biri sayılan “Sürrealizmin Kökenleri ve Tarihi” adlı sergiye davet edildi. 1966’da ölen Leopold Levy’nin onu resmî mirasçısı atayıp resimlerini ve atölyesini kendisine bırakması üzerine ona karşı duyduğu sorumluluk gereği tüm çalışmalarının ayrıntılı bir arşivini hazırladıktan sonra, 1967 yılından itibaren çalışmalarını bu atölyede sürdürdü. 1980’lerden itibaren ağırlıklı olarak İstanbul’da yaşamaya başladı. Büyükada’da doğduğu eve yerleşti. Ancak Paris’teki atölyesini hiç kapatmadı ve biyografisine “Paris’ten ayrılmadı” notu düştü. [1]

Dikmen, 1985’te Ankara Galeri Nev’de “Zamanların Hafızası” isimli dördüncü kişisel sergini açtığında, Patrick Waldberg, onun için “İsmi gibi bir gökkuşağıdır. Gri gökyüzümüzü süsleyen, bizi heyecanlandıran, bize yaşamı hissettiren ender güzellikteki bir gökkuşağı” yorumunu yapmıştı. [2]

Prens Adaları sayesinde sit alanı ilan edildi

Özgürlük ve hak arayışındaki insanlar hakkında çalışmalar yapan Tiraje Dikmen henüz 40 yaşındayken vasiyetini hazırladı. Tüm mal varlığını; kendi çalışmalarını, Feyhaman Duran, Avni Arbş, Aliye Berger  Abidin Dino, Neşet Günal’, Selim Turan, Leopold Levy, Hakkı Anlı gibi sanatçı dostlarının eserlerini, Büyükada’daki tescilli modern mimarlık mirası evi de dahil olmak üzere kadınlara bıraktı: Mezun olduğu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin burslu yatılı okuyan kız öğrencilerine…

Sanatçı, eserlerinde de görebileceğimiz gibi  yaşamında da çok sade bir insandı. Bir  Ada sevdalısı olarak, neoliberal ekonomilerin uygulamaya sokulduğu ve Adalar mirasının muazzam kayıplar vermeye başladığı 1980’de, Adalar’ın kentsel ve doğal sit alanı  bütünü olarak tescillenmesi, korunması için çok çalıştı.

O dönemlerde verdiği mücadeleyi kendi ağzından dinleyelim:

“1983 yazıydı, Paris’ten gelmiştim. Muharrem Nuri Birgi bey ile Paris’i ve Büyükada’yı konuşuyorduk…Paris’te  çalıştığım atölyenin bulunduğu yerin sanatçı atölyelerinden oluşan, 1900’lerin Paris’inden kalma bu yerin (Cité Verte) yıkılmaktan kurtulması, tescil edilmesi, buraya dokunulmazlık kazandırılması için sit alanı ilan edilmesini sağlamak üzere birkaç sanatçı komite kurup mücadele etmiş ve kazanmıştık. Büyükada bütünüyle sit alanı (doğal ve kentsel) olmalıydı. Ve dönemin turizm bakanına yazmaya karar verdik. Sırasıyla iki bakana; İlhan Evliyaoğlu ve Mükerrem Taşçıoğlu’na iki mektup yazdık. Bütün bu yazışmalar ve çalışmalar sonucunda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Ankara, 31 Mart 1984 tarih ve 234 sayılı kararı ile ‘Marmara Takım Adaları (Sedef Adası dahil) bütünü ile doğal ve kentsel sit alanı’ ilan edildi.” (*)

Uyulmayan vasiyet ve heder edilen miras

Yaşamı boyunca rantçılar, gaspçılar ve adaların kültürel mirasını yok edenlerle  mücadele etti. Tüm bu nobranlığı gördüğü için belki de modern mimarlık mirası olan art-deco Dikmen Evi’ni korunsun diye İstanbul Üniversitesine bağışladı.

Peki vasiyeti yerine getirildi mi?  Tablolarına ne oldu? Nadide eşyalarına ne oldu? Kız öğrencilere  vasiyet ettiği evine ne oldu?

Tiraje Dikmen’nin babası, Türkiye’nin  ilk mikrobiyologlarından Cafer Fahri Dikmen’in 1914 yılında Büyükada’da aldığı araziye dönemin önemli mimarlarından Mikael Nurican’a yaptırdığı ev, denize kadar uzanan büyük bahçesindeki bitki örtüsü ile muhteşem bir yapıydı.

Ne yazık ki, bugün vasiyeti yerine getirilmediği gibi müze olması gereken, müstesna eşyaları ile tescilli modern mimarlık mirası evi, çok sayıda hevesli  tarafından balıkçı lokantasına dönüştürülmeye çalışılıyor. Güzelim dönem mobilyaları ise kayıp. Bahçesinin topografyası yasa dışı şekilde değiştirilmiş, yapının güzelim dış dokusu peynir beyazına boyanarak, özenle yapılmış el işçiliği sıvaları bu boyanın altında bırakılmış durumda.

Bakın Tiraje Dikmen, Adalar Postası ile yaptığı bir röportajda  yakın dostu Koça Kalfa’ya ne diyor “Koça Kalfa bizim ev hiç boyanmadı. 1934 senesinden beri. Hiç boyanmadı bizim ev.”

Saçma sapan sürmekte olan hukuki sürece girmeyeceğim. Burada tek önemli olan şey; gayet açık ve net olan vasiyete rağmen mirasın heder edilmesi.

Ama hiç bir şey için geç değil! Tüm sanatçıların, Adalıların, İstanbulluların, hepimizin Adaların sit alanı ilan edilmesini sağlayan Türk sanatının en önemli isimlerinden, avangardın ‘mademoiselle’inin mirasına sahip çıkması gerekiyor.

Sanatçı, 1994 yılında UNESCO AIAP Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği-Türkiye, “Onur Belgesi”ne layık görüldü. Ömrünün sonuna kadar Büyükada’daki tescilli modern mimarlık mirası evinde yaşadı. 1 Eylül 2014’te öldü. Büyükada’da Tepeköy Mezarlığı’nda defnedildi.

Bütün bu olup bitenlerden sonra Tiraje Dikmen mezarında huzurla uyuyabilir mi sizce?

Sevgiyle, saygıyla, özlemle…

*

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Tiraje_Dikmen
[2] https://core.ac.uk/download/pdf/38308451.pdf
*Kaynak Büyükada Bir Ada Öyküsü kitabı

📌 Müteveffa Fatma Tiraje DİKMEN vasiyetnamesi ile “Müstakillen veya hisseli olarak sahibi bulunduğum bütün gayrimenkullerimi ve bütün nakit paramı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne bırakıyorum. İktisat Fakültesi müstakillen sahibi bulunduğum gayrimenkulleri ve hisseli olarak sahibi bulunduğum gayrimenkullerdeki hisselerimi derhal satarak nakit paraya çevirecektir. Böylece İktisat Fakültesi nakit param da dahil olmak üzere, eline geçecek meblağ ile yüksek tahsili için mali imkanlara sahip olmayan öğrencilere okuma imkanları sağlayacak, burslar temin edecek bir tesis kuracaktır” demek suretiyle malvarlığı içindeki gayrimenkulleri ile nakit parasını İstanbul Üniversitesi’ne miras bırakmış olduğunu beyan etmiştir.

İstanbul Üniversitesi  KAMUOYU AÇIKLAMASI

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.