Hayvan HaklarıKöşe YazılarıManşetYazarlar

Polat At’ın ölümü üzerine: Bir vicdan muhasebesi ve söz!

0

Kuşaklardır İstanbullu bir aileyiz biz: Hayvanları, çiçekleri ve ağaçlarıyla birlikte bahçeli evlerde yaşayanların, çocukları Boğaz’da yüzme öğrenen, Adalar’ın Çamlıca’nın sessiz, mavi-yeşil ormanlarında her hafta ailece veya mahalle tarifesinden piknik yapanların neslinden. Şimdi her biri hatıralar sandığının en kıymetli köşesinde, pamuklara sarılmış küçük küçük anlardan ibaret kalsa da evveli neyse ahiri de o olanlar bilir; hatırlamazsanız siz de kendinize yarattığınız dünya da içindekiler de hiç olmamış gibi olur.

Çocukluğumun en canlı görüntüsü, ayda en az bir kez trenle gittiğimiz Eskişehir’de, sabaha karşı vardığımız istasyondan otelimize giderken ve İstanbul’da Büyükada’da iskeleden indikten sonra tepelere çıkarken kiraladığımız faytonu çeken atların bir sağa bir sola salladıkları gür kuyrukları ve parlak sağrıları oldu hep. Onları izleyip Arnavut kaldırımı üzerindeki nal tıkırtılarını dinlerken her seferinde babaanne kucağında uyuklamam bir de.

Fotoğraf: Cansu Acar

Sandığın en kıymetli “anları”ndan… Küçüktüm, atlara hayrandım, “hayvanların çalıştırılmasıyla” ilgili ne bilgim ne fikrim vardı. Hayat ve dışımızdaki evrenle ilişkimiz ise bu denli hunhar değildi.

Büyüdükçe ve bu şahane hayvanların çocuk dünyamdaki pembeli mavili dünyada yaşamadığını öğrendikçe hayal kırıklığım hak savunuculuğuna dönüştü.

Özellikle ağır turizm baskısı altındaki Adalar’da gözlerimizin önünde uğradıkları mezalimi, ruama yakalanan hayvanların öldürülüp gömüldüğü toplu mezarları gördükçe taraf seçmek hiç zor olmadı: Atların yanındaydık.

Fotoğraf: Cansu Acar

Yalnız değildim, diğer hak savunucularının da baskısıyla önce çocukluğumun rüya kenti Eskişehir’de faytonculuğa son verildi; uzun çabalar, protestolar, tartışmaların sonunda üç yıl önce de Adalar’da. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise faytona koşulan atları satın almaya sonra da Türkiye’nin dört bir bölgesindeki “taliplere” hibe etmeye karar verdi.

Eziyetten kurtuldukların sevinsek de “hibe” meselesi hep aklımızı kurcaladı. Yeşil Gazete olarak da bu güzelim hayvanların nereye, kime gönderildiğini, gittikleri yerde nasıl muamele gördüklerini takip etmeye çalıştık. Bir yıl sonra İBB, sahiplendirilen 860 atın sorumluluğunun atları alan kişi ve kurumlara ait olduğunu açıkladı. Açıklamaya göre hayvanların 665’i kamu kurum ve kuruluşlarına, 42’si sivil toplum örgütlerine, 148’si şahıslara, 5’i de muhtarlara sahiplendirilmişti. Kendi ellerindeki atların 224’ünün öldüğünü, 115’inin bakıma altında tutulduğunu; yetkinin de artık Tarım ve Orman Bakanlığı’nda olduğunu anlattılar. Dağıttıkları hayvanların akıbetine ilişkin bir şey ise söylemediler.

Fotoğraf: Cansu Acar

Ama biz bazılarını bulduk: Mesela Hatay’ın Dörtyol ilçesine gönderilen 100 atın önce bir at çiftliğine verildiğini, koronavirüs salgını yüzünden mekanlar kapanınca, günlük maliyeti karşılanamayan hayvanlardan 10’unun bakımsızlıktan öldüğünü, kalanların da çiplerinin çıkarılarak satıldığını ortaya çıkardık.

Oysa hem hak aktivistleri hem de biz, Yeşil Gazete olarak onların memleketin dört bir yanına dağıtılmasına yüksek sesle itiraz etmiş; denetim ve takip olmayacağı öngörüsüyle bu hayvanların rehabilite edilerek yerlerinde yaşamalarının sağlanması gerektiğini tüm bu süreç boyunca dillendirmiştik. Kimse duymadı, dinlemedi.

‣Hayvan hakları örgütlerinden Adalar’daki atların kurumlara bedelsiz dağıtılmasına tepki
‣Hayvan hakları savunucularından İBB’ye çağrı atlar rehabilite edilmeli 

Fotoğraf: Cansu Acar

Tarım Bakanlığı ise sorularımıza yanıt vermedi, diğer atların akıbetini öğrenmemiz bir türlü mümkün olmadı.

“İyi bir şey yapıyoruz” diye düşünmüştük, “hayvanların eziyetten kurtulmasına, daha iyi bir yaşama sahip olmalarına destek olacağız” zannetmiştik. “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir” denir ya, bazen öyledir de hakikaten. Bu olağanüstü canlıların “başa bela” olarak görüleceğini öngöremedik, bir an önce göz önünden “kaldırılmak” isteneceğine akıl erdiremedik. Kişisel olarak, ömrümün en büyük vicdan azaplarından biridir hala, herhalde hiç dinmeyecek.

İBB’nin Büyükada’daki İspark at ahırı – 16 Ekim 2023 – Fotoğraf: Cansu Acar

Olan olduktan; hayvanlar oraya buraya dağıtılıp bir kısmı da İBB’nin uhdesine geçtikten sonra, hiç değilse kalanların hakkını hukukunu savunalım, onları koruyalım istedik. Bu kez İBB’ye gözümüzü çevirdik. Faytonlar kaldırıldıktan sonra diğer adalardaki tüm faytoncu ahırları yıkılmıştı; sadece Büyükada’daki hazine arazisine kurulan bir ahırda, sahipleri tarafından satılan atlar toplanmıştı.

Gördük ki, burada da durum pek parlak değil. Koşmaya, açık havada bulunmaya, otlamaya ihtiyacı olan hayvanlar burada daracık bölümlere hapsedilmiş, gezdirilmeleri için yapılan padoklar olması gerektiği gibi değil, küçük ve çamur içinde, insanlarla ve birbirleriyle bağları kesilmiş. Adalılar düzenli olarak gidip ziyaret etmeye çalışsa da keyfi şekilde izin veriliyor ya da verilmiyor.

‣Adalar’daki atlara ne oldu?

Fotoğraf: Cansu Acar

Belediye ile yapılan görüşmelerde Adalılara burada kalan atlar için her bir adaya birer ahır yapılacağı, hayvanların doğal ortamlarında, birbirleriyle ve insanlarla bir arada yaşaması için gerekli düzenlemelerin yapılacağı sözü verilmişti. Hatta Adalılar kendileri plan ve projeler çizdirmiş, belediyeye vermişti.

O da olmadı, kalan hayvanlar, gözlerden ırak küçük bölmelerde tutulmaya devam edildi.

Adaların atları, bir avuç hak savunucusu dışında herkesin gündeminden çıkmışken, 10 Ekim’de Heybeliada’nın son atlarından, dört yetişkin ve iki tayın İBB zabıtaları tarafından alınarak Büyükada’daki ahıra götürüldüğünü öğrendik: Polat, Elif, Tombik, Şımarık ve taylar Ateş’le Korkut.

‣Heybeliada’nın son atları da yerinden yurdundan edildi

Fotoğraf: Cansu Acar

Oysa kalan üç-beş hayvan Adalılarca bahçelerinde, ormanlık alanlarda yapılan barınaklarda besleniyor, korunuyor ve kollanıyordu. Ancak “başıboşluk” hoş görülemezdi, “düzen ve nizamı” tesis etmek gerekirdi.

Olay üzerine Adaların Atları Platformu’ndan hak savunucularının peşine takılıp biz de hayvanları görmeye gittik ve ahırların iki yıl önceki manzaradan farksız olduğuna tanık olduk: Hayvanlar hala küçük kutucuklarda ayrı ayrı tutuluyordu, padoklar hala uygun hale getirilmemişti, riskler sürüyordu, hayvanların bazıları yaralıydı ve/ya hastaydı, tedavileri yapılıyor dense de durum hiç parlak görünmüyordu.

Atlardan özellikle biri; Polat, muhabirimize de Adalılara da ısrarla gösterilmek istenmedi. Sahibinden alındıktan sonra Büyükada’daki ahırlara götürülmüştü, 14 Ekim’de yaralandığı duyuruldu. Neden yaralandığına ilişkin bir bilgi alamadık. Sonra “hasta” olduğuna karar verildi. Bizzat atlarla ilgilenen veteriner hekim hayvanı “yoğun bakımdaki hasta”ya benzetti.

İki gün içinde, apar topar hayvana Adalar’da müdahale edilemeyeceğine karar verilerek, bir kutunun içine konup feribotla İstanbul’a, Avcılar’daki İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne gönderilmesine karar verildi.

Muhabirimiz Cansu Acar’ın fotoğrafladığı karede Polat’ı pembe bir aracın içinde, feribota bindirilmiş olarak gördük son kez. Sonrası olmadı…

Fotoğraf: Cansu Acar

Dün, Polat’ın götürüldüğü Fakülte’de öldüğünü öğrendik. Hayvanın oraya gönderilmesi, ölüme gönderilmesiyle aynı anlama gelmiş zaten. Fakülte depreme karşı dayanıklı olmadığı için bir süredir taşınma çalışmaları yapılıyordu ve ne hayvana bakacak personel ne de ameliyat yapacak düzenekleri bulunduğunu biz biliyorduk.

Öğrendiğimize göre, bütün bunlar Adalar’daki yetkililere de anlatılmış, hayvanın bu durumda İstanbul’a gönderilmesinin bile doğru olmadığı, kalacak yerinin de olmadığı bildirilmiş. Buna rağmen kritik durumdaki Polat, palas pandıras İstanbul’a yollanmış.

Aktivistlerin konuştuğu, Polat’la ilgilenen Veterinerlik Fakültesi’nden bir veteriner hekim, “Buraya geldiğinde karnı aşırı şişmişti. Cerrahi müdahale şarttı ancak bizim bir ameliyathanemiz yok şu anda. İstanbul’da sadece Türkiye Jokey Kulübü’nün ameliyathanesi var, oraya da gönderemeden, geldikten bir gece sonra, henüz aldığımız kanı bir yerlere götürüp tahlil ettirmeye çalışırken Polat öldü” diyor.

Kaynak: Adaların Atları- Çetin Erdem ve atları. Sarıldığı at, 9 Temmuz 2020’de bir yaşında olan Polat. -Heybeliada.- Polat 17 Ekim’de hayatını kaybetti.

Polat’ın orada kaldığı gece boyunca kıvranıp kendini sağa sola attığını da öğrenmiş Adalılar. “Ya yediği bir şey, ya ‘tıkanma’ ya da bağırsak dönmesi olabilir” demişler onlara. Olasılık çok, nedeni henüz bilinmiyor. Adalılar Polat için otopsi istiyor ama Fakülte’de otopsi de mümkün değil. İBB otopsi talebinde bulunmuş diye duyduk son olarak. Belki o zaman Polat At’ın neden yaşamını yitirdiğini öğrenebileceğiz.

Onun için artık çok geç. Meçhule gönderilen türdaşları için de. Yine de geride kalanlar için hala yapılabilecekler, yapılması gerekenler var.

İBB’nin konuyla ilgili yetkililerine, Ada Belediyesi’ne, yetkili, sorumlu kim varsa o kurumlara ve kişilere sesleniyorum buradan: Onları alıp birer kutuya tıkarak gözlerden uzak, gönüllerden ırak tutamazsınız. Adalılara verdiğiniz sözleri tutun, her adaya olması gerektiği şekilde birer ahır yapın ve gönüllülerin düzenli ziyaretine ve bakımına izin verin. Hayvanların doğayla, diğer hayvanlarla ve insanlarla iletişimini ve ilişkisini kesmeyin. Bize ve onlara sorumluluğunuzu hatırlayın.

Biz Yeşil Gazete olarak bu hayvanları gözümüzü ayırmadan takip etmeye devam edeceğiz. Dolaşmaya, taze ot yemeye, koşmaya, insanlarla birlikte olmaya ihtiyaçları var, bu taleplerin destekçisi olacağız.

Polat’ın ve onlarcasının ölümünü engelleyemedik, bu bize dert oldu. Ama atların gönlünce koşabilmesini sağlayana kadar sizi de rahat bırakmayacağız. Haberiniz olsun!

You may also like

Comments

Comments are closed.