Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Yerel seçime doğru Adalar’da manzara-i umumiye: Adalılar ne istiyor?

0
Fotoğraf: Derya Tolgay.

Uzun yaşamın sırrı bulunmuş olabilir mi?

 National Geographic’in  araştırmacı kaşiflerinden ve New York Times yazarı, Uzun Yaşam Uzmanı Dan Buettner, dünyada insanların sağlıklı ve en uzun yaşadığı yerlerle ilgili uzun seneler araştırma yapıyor ve bunlardan çoğunun ada olduğu beş bölgeyi keşfediyor. “Blue Zone” (Mavi bölgeler) adını verdiği bu bölgelere ilişkin bulgularıysa şöyle:

“Dünyanın neresinde uzun yaşama rastlarsanız rastlayın buralarda hep aynı yaşam şartlarının olduğunu görürsünüz. Yürürler, bahçe işleri yaparlar, toprakla uğraşırlar, toprağı ellerler, çıplak ayakları ile toprağa basarlar, doğal yaşam sürdürürler, doğal beslenirler. Doğanın döngüsü ile yaşadıkları için stresi yönetebilirler, huzurludurlar. Aile ve sosyal bağları güçlüdür. Doğru arkadaşlara sahiptirler. Doğaya saygılı ve duyarlıdırlar.  Böylece ömürlerini kısaltacak hastalıklara yakalanmazlar.”

Uzun yaşamın tespit edildiği bu “Blue Zone” bölgeleri, bizim Prens Adaları’mıza çok benziyor. Gerçek Ada yaşamını özümsemiş Adalıların uzun ve sağlıklı ömürleri olduğunu biliyoruz.  Şimdi bu dünyaya veda etmiş olsalar da geçmişte 100 yaşına aşmış bir çok Adalıyı tanımış olmak, en güzeli de neredeyse hepsinin “Blue Zone” bölgelerinde olduğu gibi akıl ve ruh sağlıklarının da sonuna kadar yerinde olmasına şahit olmak harika bir duygu.

Toprağın ekosistem içindeki önemini, diğer canlılarla birlikte sürdürülebilir bir  dünyada nasıl önemli bir rolü olduğuna dair kadim bilgiler ve yeni bilimsel çalışmaları harmanlayan Cambridge Üniversitesi’ndeki uygulamayı geçen yazımda sizlerle paylaşmıştım. Şimdi bunun ikinci bölümünü “Adalar Toprağı” üzerinden anlatmaya çalışacağım.

Dünya, zaten sahip olduklarımıza dönüyor

Toprağı, denizi, akarsuları, biz de dahil içindeki tüm canlıları göz ardı eden bugünün ticari ve politik sistemi, küreselleşmiş ve sanayileşmiş rant odaklı, bolca kimyasal maddeleri havada, suda, karada kullanan sermaye, dünyadan geriye afetler, göçler, fakirlik bırakıyor. Bir avuç sermayedara  ise servet…

Fotoğraf: Necdet Kutlucan

Dünyanın çağdaş ülkeleri çimenden çayıra dönerken, arabalardan inip bisiklete binmeye, yürümeye geçerken, park bahçelerini, ekilecek alanlarını çoğaltarak şehirlerini doğal bitki örtüsüyle yeşile dönüştürürken  alt yapısını da doğa bazlı çözümlerle ekosisteme uyumluyor.

Prens adaları için ise böylesi bir çabaya hiç gerek yok. Onlar İstanbulluların nefes koridoru, ciğerleri, toprağı kimyasallar ve egzoz ile kirlenmemiş, tam tersine özellikle  atları, inek, koyun, horoz, tavuklar, göçmen kuşları ve toprak üstü-altı varlıklarının katkıları ile zaten oldukça zengin bir toprağa sahip. Çağdaş şehirler, Adalar’daki gibi bir yaşama dönüşmeye çalışıyor.

Adalar’ın yüzde 60’ı halen ormanlık mesela. Yakın zamana kadar yolları su geçirgen  parke taşla döşeliydi.  Yol kenarları adanın yaban çiçekleri ve yenilebilir otlarıyla doluydu. Yağmur suları toprakla hızlıca buluşur, seller götürse de yağmur kesildikten sonra yollarda su birikintisi dahi kalmazdı. Şimdilerdeyse bu doğal bitki örtüsü, su geçirmez betonla kaplanıp üzerlerine de parke taşı-ymış gibi desen atılarak yeniden düzenleniyor.  Neredeyse orman içi yolların tümü  asfaltlanıyor, yüksek kaldırımlar inşa edilerek suyun toprakla buluşması engelleniyor. Sanki topraktan utanırcasına parkları, toprak alanları  betonla alabildiğine kaplıyorlar. Üstelik bunlar, o güzelim bitki örtüsü sökülerek, yok edilerek yapılıyor.

Dünya yaşanabilir şehirler için yaşam alanlarını iklim krizine ve afetlere hazırlarken biz elimizdeki bu doğal  hazineyi beton sevdamızla cehenneme çeviriyoruz.

Petrikor kokusu

Misal, Adalarda her yağmur sonrası topraktan yayılan koku; “Petrikor” biz; Adalıları mest eder.

Petrikor; Antik Yunanca’da taş anlamına gelen “petra” ve Yunan mitolojisinde ölümsüzlerin damarlarında akan altın sıvıyı ifade eden “ichor” kelimelerinden türetilmiştir ve yağmurun toprakla buluşması esnasında oluşan bir kimya olayıdır. Damlalar kayalara ve toprağa çarparak, havaya bakteri yapımı yağlı bir madde sıçratır ve petrichor adıyla bilinen o kendine özgü aromayı yayar.

MİT Üniversitesi “Petrikor” araştırmasında bize şu soruyu sorduruyor: Toprağa gerektiği saygıyı gösteriyor muyuz?

 

Araştırmacılar yüksek hızlı kameralar kullanarak, bir yağmur damlasının bir yüzeye çarpıp temas ettiğinde küçük hava kabarcıklarını yakaladığını gözlemliyor. Bu damlalardan bir aerosol fışkırması oluyor. Adalar gibi doğal ortamlarda olan bu aerosoller, toprakta depolanan bakteri ve virüsler aromatik elementler taşıyorlar. Bunlar yağış sırasında salınıyor ve rüzgarlarla yayılarak, olağanüstü bir koku yayıyor. İşte bu koku artık İstanbul’da yok ama Adalar’da var. Çünkü Adalar’da doğal bir toprak dokusu var. Kurşun, kadmiyum, arsenik, inorganik gübre, pestisit gibi zehirlerle kirlenmemiş iyi kalite bir topraktan bahsediyorum. Birlikte yaşadığımız hayvanlarımızın  katkısı da besin ve mineral bakımından zengin üst toprağımızı besleyip adalarımızdaki bitki büyümesini de toprak altı zenginliğimizi de destekler.

Parklara ‘manikürlü peyzaj’

Gelelim parklarımıza: Bugün İstanbul’daki parkların bir çoğunun yazık ki  doğallıktan uzaklaşarak  “aşırı manikürlü”  peyzaj anlayışı Adalar’a da musallat olmuş durumda.

Adalar’ın doğal yapısını tamamen bozan bu uygulamaya son dönemlerde devasa binalar da eklendi. Minnacık yüzölçümüne sahip Adalar’da, kentlerde bile görmeye alışık olmadığımız yapılarla mücadele, yeni gündemimiz. 16.000 nüfusa göre planlanması gerekirken ve yasal olarak bu yeşil alana AÇIK bir spor kompleksi yapılması gerekirken yasalar yok sayılarak, 2.3 milyonluk bir ilçenin ihtiyacını karşılayacak KAPALI bir spor kompleksi inşa edilmesini başka nasıl açıklayabiliriz ki?

Fotoğraf: Derya Tolgay,

Üstelik bu, tek örnek de değil. Bu ve buna benzer amacını aşmış, ada nüfusuna ve ekosistemine uygun olmayan yapıların inşaatı hale sürüyor. Bütün bunlar da bir Sit bölgesi olan, yakın zaman önce Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiş, sözüm ona Koruma İmar Planları yapılmış bir yerde oluyor.

Oysa Adalarda yaşarken doğanın bir parçası olduğunuzu hissetmeniz mümkündür. Gerçekten kendinizi merkeze koymazsınız. Topraktaki her varlığın oluşumuna, gelişimine, ölümüne yakından şahit olursunuz. Doğayı korumanın uzun vadede en çok insana faydası olduğunu öğrenirsiniz. Bu anlayış beraberinden size iyilik halini de getirir.

Adaların zengin bir tabiat yapısı vardır: Ilıman Akdeniz iklimi hakimdir. Baharın ilk habercisi şubat ve mart aylarında açmaya başlayan mimozalardır. Papatyalar, kuş otları, mercanköşkler, ebegümeciler, ısırganlar, hodanlar, sarılı pembeli beyzalı renkleri ile pirenler tüm ormanı kaplar. Erik, badem ağaçları sırası ile gelir. Menengiçler, katır tırnakları, bir lavanta cinsi olan karabaşlar, akasyalar, morsalkımlar, hanımeller, ada yasemini, ıhlamurlar, delice zeytinler, begonviller…

Fotoğraf: Derya Tolgay.

Toprağın yanı sıra adalarımız taşlık ve kayalıktır, ama mineraller açısından çok zengindir. İçinde bereketli demir oksit olduğu için rengi kırmızıdır. Bu topraklardaki hakim bitki cinsi ise makiliktir. Kocayemiş, sakız ağacı ve ladenler gibi..  İlkbaharda çiçeklenen makilik alandaki farklı çiçeklerden ve reçineli kızılçam ormanından esanslar, rahiyalar yayılır. Bu, şifa demektir. Oksijen kalitesi yüksektir.

Ne yapmalı?

The Economist’in hazırladığı “yaşanabilir şehirler” endeksinde, İstanbul’un sondan bir önceki konumda yer aldığını göz önünde bulundurursak, şimdi yapmamız gereken;  39’uncu ilçe Adalar’ı, bize  bahşettiği  doğal, sağlıklı, şehirleşmemiş, yavaş yaşam alanlarımızı rant ve beton odaklı bir dönüşüm modelinden korumak ve gelecek seçimlerde oyumuzu bu yönde çalışacaklarını beyan eden, söz veren adaylara, kadrolara vermek olacak.

Bu sözlerin arasında, nezdimizde en kıymetli olanı da tüm İstanbullulara bu sağlıklı ekosistemden insanca yararlanabilmeleri için sivil toplum inisiyatifleri ile beraber çalışarak, bir ziyaretçi planı ile Adaların UNESCO Dünya Mirası listesine dahil olmasını sağlama vaadi olacak. Adaları imara açacak, ekosistemini göz ardı ederek, şehirleştirecek  hiç bir adaya oyumuz yok.

Fotoğraflar: Derya Tolgay.

Bugün yöneticiler,  kendi ifadeleri ile “Geleceğin Şehirleri” kavramını iklim krizine dayanıklı şehirler, teknolojik – akıllı şehirler, erişilebilirlik – ulaşım ve katılımcılık – demokratik kent yönetimi başlıkları üzerinden tartışmayı ve gelecek senaryoları üretmeyi hedefliyor.

Bizim de tam bu hedefler ile örtüşen başlıklarımız var Adalar için: Mavi bölgelerden biri olarak, petrikoru duyumsayacağınız, dünya mirası Adalar’ı  özel kılan bu doğal kültürel peyzajı, imara, inşaat canavarına yenik düşmeden korumanın sözünü veriyor musunuz?

Yerel seçimler için “Adaların önceliklerini, benim de önceliklerimdir” diyorsanız oyumuz sizedir…

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.