Türkiye hükümetlerinin kırk yıllık kara sevdası Akkuyu nükleer santralının temel atma öncesi temel atma töreni dün yapıldı. Önceki haftalarda başlatılan Akkuyu nükleer reklam kampanyasının ardından beklenen bu tuhaf tören aslında projenin tamamen siyasi olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Önce olmayan ve dolayısıyla tüketicisi de olmayan bir “ürünün” reklamını yaptılar. Ardından başlamayan inşaatın, deniz yapıları inşaatı adı altında (yani liman) temelini attılar. Zaten Akkuyu nükleer santral projesinin ÇED raporu da sahte imzayla çıkarılmıştı. Yapılan işin tamamen bir propaganda çalışması olduğu açık. Amaç da toplumun büyük bir kısmının paylaştığı nükleer enerji karşıtı fikirleri sindirmek.
Ancak bu planları yapanların Türkiye’de nükleer karşıtı hareketin de, aynen projeler gibi kırk yıllık bir geçmişi olduğunu, 70’li yıllarda yöredeki balıkçıların başlattığı mücadelenin kazanıldığını, Nükleer Karşıtı Platform’un kurulduğu 90’lı yıllarda yıllarca süren inatçı mücadelenin 2000’de o zamanki Akkuyu projesinin iptaliyle sonuçlandığını, özetle bu ülkede nükleere karşı dünyanın en köklü hareketlerinden birinin mevcut olduğunu unutmamalarında fayda var. Üstelik yapılan araştırmalar Çernobil’in ardından çay skandalını yaşayan, Fukuşima faciası hafızasında tazeliğini koruyan, nükleerin ve radyasyonun ne olduğundan haberdar olan bu halkın en az üçte ikisinin nükleere karşı olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik bu rakam nükleer projelerinin olduğu Mersin ve Sinop gibi illerde artıyor.
O nedenle temel atma gösterileri ya da halkı yanıltıcı reklamlar o kadar da etkili olmayacaktır. Bu halk, bu kadar yıkıcı, bu kadar tehlikeli, pahalı ve ne tarafından tutsanız elinizde kalan nükleer santral sevdasının gerçek olmasına kolay kolay izin vermeyecektir. Zaten dünya enerji piyasasının şartları, nükleer endüstri gerilerken maliyetlerin artması, giderek ucuzlayan yenilenebilir enerjiyle rekabet şansının ortadan kalkması ve santralı yapacak olan Rusya’nın düştüğü ekonomik darboğaz da işi zorlaştırıyor. Rusya’nın en önemli gelir kaynağı olan petrol fiyatları düşer, ruble değer kaybederken, Rusya devlet şirketi Rosatom’un tamamen kendi yaratacağı finansal kaynakla başlangıç maliyeti 20 milyar dolar olarak verilen, ancak bunu kat kat aşacağı şimdiden belli olan bir projeyi gerçekleştirebileceği kuşkuludur. Dolayısıyla gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin bu kadar hevesli olduğu Akkuyu nükleer santralının bu kez de bitirilebileceği, hatta inşaatına başlanabileceği bile hâlâ şüphelidir.
Özetle, o kadar kolay yemezler!
Ama tabii bu durum rehavete kapılmayı gerektirmiyor. Tam tersine hükümet nükleer enerji konusunda kararlılık gösterisi yaparken, nükleer karşıtı hareketin de buna aynı tonda cevap vermesi gerekir. 2004’te AKP hükümeti Akkuyu projesini canlandırırken hızla yeniden örgütlenen nükleer karşıtları, on yıllık başarılı bir geciktirmenin ardından, bir kez daha vites yükseltmek için gerekli şartlara sahip. Her şeyden önce büyük bir toplumsal mutabakat var. Konuyu teknik olarak tartışmak gerektiğinde nükleerden yana olanların argümanları hep zayıftı, şimdi daha da zayıf. Yalan üstüne yalan söylüyorlar. Mesela Japonya’da 2011 Fukuşima kazasının ardından varolan 54 nükleer reaktörün tamamının kapatıldığını görmezden geliyor, çalıştığını iddia ediyorlar. Çernobil’de olduğu gibi Fukuşima’da da ölen, boşaltılan alanlardan taşınan insanları yok sayıyorlar. Üstelik nükleer santral yapımının pek çok sanayileşmiş ülkede artık tehlikesinin yanı sıra karşılanamaz maliyeti yüzünden de terk edildiği gerçeğini gizlemek için ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Nükleerin iklim değişikliğine asla çözüm olamayacağı gerçeğini bildikleri halde sadece endüstrinin çıkarı uğruna onu da propaganda malzemesi haline getiriyorlar. Her şey bir yana gerçek ve yasal bir ÇED raporu bile yazdıramıyorlar. Her şey yalan, her şey sahte!
O nedenle nükleer belasını bir kez daha savuşturmanın yolu belli. Her zamanki gibi sadece gerçekleri söylemek, nükleer endüstrinin yalanlarını yüzlerine vurmak, ama bunu artık çok daha görünür bir şekilde yapmak gerekiyor. Nükleer karşıtları bulundukları her yerde, sivil toplum örgütlerinde, siyasi partilerde, oda ve sendikalarda, yerelde ve kentlerde halk hareketleri örgütleyerek mücadeleyi yükseltmeli. Ama bunu sadece panellerle, basın açıklamalarıyla veya mitinglerle yapamayız. Bugünün araçlarını, sosyal medyayı, görsel iletişimi, alternatif medyayı çok daha iyi kullanmanın da yollarını bulmak lazım. Bu ülkede kırk yıldır nükleer santral yaptırmıyoruz. Sesimiz yüksek çıktığı, yalanlarını yüzlerine vurduğumuz sürece de yapamazlar.
Akkuyu’da nükleer santralın çalışmaya başladığı bir gün gelirse, o uğursuz reaktör bizim suskunluğumuzun üzerine inşa edilmiş demektir.
* Çernobil’in 29. yıldönümü için 25 Nisan Cumartesi gübü Sinop’ta nükleer karşıtı miting var. Yürüyüş Saat: 12:00’de Sinop Eski Otogarı-Diyojen Heykeli önünde toplanarak başlayacak ve miting Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılacak.
Ümit Şahin – Yeşil Gazete