Ana Sayfa Blog Sayfa 940

Gezi’nin mahkeme heyetinden tek karşı oy: Kanıt yok, dinlemeler hukuksuz, beraatlerine…

Gezi Davası’nda Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye de 18’er yıl hapis cezası veren hakim heyetinden üye hakim Kürşad Bektaş karara şerh düştü. 

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, TCK‘de idam cezasının yerine getirilen en ağır ceza.

Bire karşı iki üyenin oyu ile alınan kararda, hâkim Bektaş dava dosyasında yeterli somut delilin bulunmadığına dinlemelerin hukuksuz yapıldığına işaret ederek sanıkların beraatine ve Osman Kavala’nın tahliyesine karar verilmesini istedi.

Tutuklamalara karşı da oy kullanan Kürşad Bektaş, şu görüşleri paylaştı:

‘Yasa dışı dinlemeden başka delil yok’

“Dosya içeriğinde dinleme kayıtlarından başka delil bulunmadığı, ilk dinleme kararının 18/06/2013 tarihinde Türk Ceza Kanunu’nun 220. Maddesinde düzenlenen “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçuna ilişkin olarak alındığı, TCK 312. Maddesi kapsamında “hükümete karşı suç” suçundan alınan dinleme kararı olmadığı, daha sonra dinlemenin uzatılması talep ve kararlarında ayrıca TCK 312. Maddesinin eklendiği, ancak bu suçun bu tarihlerde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/8 maddesinde sayılan ve yasal dinlemeye konu suçlardan olmadığı…

Kanuna ve hukuka aykırı delil

Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan” “hükümete karşı suç” suçunun 2 Aralık 2014 tarihinde 5271 sayılı CMK’da yer alan dinleme kapsamındaki suçlara eklendiği, bu tarihten sonra alınan bir dinleme kararının da bulunmadığı, kanuna ve hukuka aykırı delil niteliğinde bulundukları, CMK 206/2-a 217/2, 23001-b maddeleri doğrultusunda yapılan değerlendirme ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre dosyadaki dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğu, sanıkların kanuna aykırı dinleme kayıtlarına karşı beyanları da yasak delile dayandığından hükme esas alınamayacağı, aksi kabul edilse dahi, dinleme kayıtlarını destekleyen somut kanıtlar olmadığı ve tek başına dinleme kayıtlarının sanıkların üzerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeter olmadığı anlaşılmış olup,

‘Sanıkların beraati, Kavala’nın tahliyesi ve diğer sanıkların tutuklanmamasına…

Sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığından beraati, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesi ile diğer sanıkların tutuklanmaması gerektiği görüşündeyim.”

Avrupa Konseyi ne yapacak?

Bir süredir özellikle AKP kulislerinde Gezi davası hakkında AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin derhal tahliye talebinin yerine getirilmemesinin ağır sonuçlar doğurmayacağı, sanıkların bir an önce “hükümlü’ hale getirilmesiyle konunun soğutulacağı konuşuluyordu. İddiaları doğrular şekilde hem Kavala hakkında mahkumiyet kararı verildi hem de diğer Gezi sanıklarına.

Ancak hükümlü hale gelmeleri ya da bu hükmün kesinleşmesi de yaptırım sürecini durdurmayacak. Çünkü, AİHM ve Bakanlar Komitesi, Türkiye’den hak ihlali doğuran bu davanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını istedi.

Tutuklu olduğu casusluktan beraat, tutuklu olmadığı darbe’den müebbet

Osman Kavala’nın daha önce “hükümeti düşürmek ve darbe” suçlamalarından beraatine karar verilmesine rağmen cezaevinde tutulmasını sağlayan casusluk suçlaması için beraat kararı verildi. Bu suçlama sayesinde Kavala’nın bugüne kadar cezaevinde tutuluyordu. 

Tüm duruşmalara katılan sanıklar için de “kaçma şüphesi” gerekçesiyle tutuklama kararı verildi. 

Gezi kararlarına büyük tepki: Uykularınız huzur, bahçeleriniz bahar görmesin

Gezi davasında AKP’li hakimin de yer aldığı mahkeme heyetinin sanıklara ceza yağdırması sosyal medyada da büyük tepkiye yol açtı.

Az önce sona eren karar duruşmasında Osman Kavala, ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılırken, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi‘ye 18’er yıl hapis cezası verildi. Sanıkların tutuklanmasına da hükmedildi.

Kararlar Twitter’da adeta infiale yol açtı:

https://twitter.com/kinikli88/status/1518638535267565573

 

Gezi kararı sonrası adliyeden tek ses: İtiraz etmeyen herkes bu kararın sorumlusudur

Gezi Davası‘nda Osman Kavala‘ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer tüm sanıklara da tutuklama kararı ve 18’er yıl hapis cezası verilmesinin ardından adliye önünde toplanan kalabalık tepki gösterdi.

Siyasiler adliye önünde karara ilişkin ilk açıklamaları yaptı. İlk sözü CHP milletvekili Özgür Özel aldı. Özel, “Bugün bu davada tek bir adamın gönlü yapıldı” dedi ve şöyle devam etti:

“O mahkemeler ki yetkilerini, güçlerini önce kanunlardan ama en üstte anayasadan alırlar. Mahkeme bağımsızlığını yok eden, kuvvetler ayrılığını ayaklar altın alan biri aslında kendinin meşruiyetinin ortadan kaldırıyor.

Adaletin kamını emen bir vampir, biraz daha yaşamaya çalışıyor

“Verilen karar paranoyak yönetim anlayışının, son dönemde düştüğü derin çaresizlikten ötürü, geçmişteki son derece barışçıl kişilerin yaptığı ve sonuç vermiş bir protestoyu şeytanlaştırmanın son noktasıdır. Kan emerek yaşayan bir vampir gibi Türkiye’deki herkesin adalet talebinin kanının emerek biraz daha yaşamaya çalışmaktadır.

Adaletin kanını emen bu vampire hiçbir yapının tek başına gücü yetmez ama hepimiz birden gücü yeter.

Biz birlikte oldukça, biz karşımıdakilerin ne yapmaya çalıştıklarını bildikçe korkmayacağız. Bu saray rejiminin korkak efendileri tir tir titreyecek. And olsun ki bu kumpası kuranlardan, beraat etmiş Gezi’yi yeni yargılama talimatı verenlerden hesap soracağız. And olsun ki Soma‘nın da Gezi’nin de, Ak Parti’nin zulmettiği herkesin hesabını teker teker soracağız.

Birisi masum insanları, çevreci insanları, aydın insanları mahkum etmeye çalıştı. Onların üzerine kapanan mahkeme kapıları, cezaevi kapıları onları mahkum edemez. Gezi özgürdür, Kavala özgürdür. Tarih önünde Recep Tayyip Erdoğan hesap verecektir. And olsun.”

Fotoğraf: Cansu Acar

Bu hüküm sarayda verildi

Özel’in ardından konuşan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu “Osman Kavala gözaltına alıdığından beri adliyedeyiz” dedi:

Türkiye Cumhuriyeti başsavcısı karar verdi. Erdoğan‘ın anayasal sıfatları var, kendisi TC Cumhurbaşkanı,  başkomutanıdır. Ayrıca Türkiye’nin başsavcısı, baş hakimidir. Hüküm verdiği birinin tahliye olması mümkün değildir. Bu iddianame sarayda yazıldı, hükmü sarayda verildi.

Arkadaşlarımız başı dik cezaevine girecek. Ama çok yakın zamanda davul zurnayla, milyonlarla karşılayarak özgürleştireceğiz onları. Ve herkesten hesap soracağız.”

Kaybedecek korkudan başka hiçbir şey yok  ama ondan vazgeçmezseniz her şeyi kaybedeceksiniz

TİP milletvekili Ahmet Şık, çok öfkeli olduğunu belirterek başladığı konuşmasında şunları söyledi:

“Bu suç örgütü iktidarda kalmaya devam edebiliyorsa, bu tetikçiler, aymazlıkla utanmazlıkla bu kararların altına imza atabiliyorlarsa bunun sorumlusu kendine muhalif olduğunu söyleyenlerdir. Bugün burayı, bu meydanı doldurabilseydiniz, o kadar rahat o kararı veremeyeceklerdi.

Kaybedecek korkudan başka hiçbir şey yok şu anda ama ondan vazgeçmezseniz her şeyi kaybedeceksiniz.

Hepimizin bir yemin etmesi gerekiyor. O yemin çocuklarımıza, çocuklarımızın geleceklerine, bu ülkenin var olup olmayacağına dair bir yemin, bir söz.

Fotoğraf: Cansu Acar

Eğer bugün karşı çıkmazsanız, haysiyetinizden vazgeçmiş olacaksınız. İktidar zaten haysiyetsiz! Bunlar, çete diyoruz, mafya diyoruz! Buradakilere hakim savcı muamelesi mi yapacağız? Bu yargılamadan ne bekliyordunuz, umutla beklediniz mi? Biliyorduk bu kararı. Ama itiraz etmeyen herkes bu kararın sorumlusudur. Bugünden sonra yaşanacak her ihlalin sorumlusu da hiçbir şeye sesini çıkarmayan, bu sessizlik sarmalına teslim olmuş kendine muhalif diyenlerdir.

Geçen mecliste iktidar vekillerine dedim ki, ‘Aynaya bakın ve kendinize biz nasıl insanlarız diye sorun, acaba ne yanıt vereceksiniz’ dedim. Şimdi iktidar yanlısı olmayanlar da aynaya baksın ve ‘Biz nasıl insanlarız, nasıl yurttaşlarız ki, bu arkadaşlarımızı bu mafyaya teslim ettik’ diye kendine sorsun.

Bu ülkenin sorunları bir avuç insanın sırtına yükleyeceğiniz kadar hafif değil. Herkes elini taşın altına sokacak.

Türkiye halkları bir yol ayrımında

HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu, sözlerine “Ben Erdoğan’a değil, Türkiye halklarına seslenmek istiyorum” diyerek başladı:

“Biz Gezi Parkı‘nı kazandık. Hafızamızı kaybetmeyelim, eğer bu arkadaşlarımız mücadele temeseydi, hep birlikte mücdele etmeseydik Taksim‘in ortasında yine o inşaatlarından olacaktı. Biz kazandık, hazmedemediler. Ne zaman kazansak hazmedemeyecekler.

Biz bir yol ayrıımındayız. Artık bu tercihi yapma zamanındayız. Bizi yıllarca kriminalize etmeye çalıştılar. Şimdi bütün muhalefeti aynı şekilde terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar.

Bu yol ayrımında karar verme zamanıdır: Demokratik, özgür bir Türkiye mi istiyoruz yoksa biat eden yargısıyla, başını kaldıramayan, göz teması bile kuramayan yargıçlarıyla yargılanmaya devam etmek mi istiyoruz?

Biz bunu hak etmiyoruz, Türkiye halkları bunu hak etmiyor.

Her alanda her cenahta siyasi tutsaklara özgürlüğü sağlayacak. Bugün alınan arkadaşlarımız canlarımızdır, suçları Gezi Parkı’nın Gezi Parkı olarak kalmasıdır. Hepimiz oradaydık. Hiçbirimiz korkmuyoruz, yılmayacağız, bunun sözünü veriyoruz.”

Fotoğraf: Cansu Acar

Gezi’nin ortak değerleri kazanacak

Taksim Dayanışması adına konuşan Akif Burak Atlar ise “Bu memleketin demokrasi güçleri olarak bu kararı reddediyoruz” dedi:

“Kimse bizim bu zulmü kabul edeceğimizi düşünmesin. Bilin ki bu günler gelip geçecek. Sonunda biz kazanacağız. Savunduğumuz ortak değerler adına geleceğe sözümüz var. Gezi kazanacak. Gezi’in ortak değerleri kazanacak.”

Arkadaşlarımız esir alındı

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Halk TV‘ye şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu dava başından bu yana dayanışma içerisinde bir ülke hayalini mahkum etmeyi amaçlıyordu . Bugün aramızdan bazılarını seçip sözde ceza verdiler. 31 mayıs 2013’ten beri buraya defalarca geldik. Yüzlerce belki binlerce Gezici bugüne kadar yargılandı, aralarından bir tane benim bunlarla ilgim yok diyen olmadı. herkes eylemlerinin arkasında durdu, savundu. Bugün uyduruk gerekçelerle tutuklanları, yüz binler olduğu zaman tutuklamaya cesaret edemedi iktidar.

O gün nasıl yan yana geldiysek yine yan yana gelip bizim adımıza esir alınan arkadaşlarımızı en kısa sürede çıkartmalıyız. Bu, Gezi’nin ideallerini paylaşan herkesin ortak sorumluluğu.

Çok üzgünüm, insanlar eşlerinden, çocuklarından ayrılmak zorunda kaldı. Onlara teşekkür ediyorum bu davadakarşılarındaki  dinlemeyen kulaklar bakmayan gözlere karşı büyük bir sabır ve inatla haklılık çizgisini korudular. 

Arkadaşlarımız belki aylarca çocuklarının yüzünü göremeyecek ama bu kararı verenler çocuklarının yüzüne hiçbir zaman bakamayacaklar.

Biz haklı olmaya devam edeceğiz. Bu dava tarihe düşülmüş bir kara lekedir.

Gezi Davası’nda karar: Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklara 18 yıl hapis

Gezi Davası‘nda karar açıklandı.

Osman Kavala‘ya “hükümeti kaldırmaya teşebbüs” suçundan  ağırlaştırılmış müebbet; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi‘ye 18’er yıl hapis cezası verildi. Kavala casusluk suçlamasından beraat etti.

Tutuklananlardan Can Atalay, “Bişzi Silivri’ye götürecekler. Şunu bilin, zulme karşı direneceğiz, zulme boyun eğmeyeceğiz. Hukuka aykırı hiçbir işi kabul etmeyeceğiz” dedi.

Salonda mahkeme heyetine karşı “Çeteciler, yargılanacaksınız” ifadeleri ve yuh sesleri yükseldi; “Kahrolsun istibdat yaşasın özgürlük”, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları yükseldi.

Heyet savunmaların ardından sanıklara son sözlerini sorduğunda sanıklar şunları söylemişti:

Hakan Altınay: Söyleyeceklerimi söyledim, beraatimi talep ediyorum.

Mücella Yapıcı: Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Ben 50 yıllık bir meslek insanıyım. Olabildiğince aydın olmaya çalıştım. Hiçbir zaman şiddeten yana olmadım. Toplum yararına mesleğimi onurla yürüttüm. Bugüne kadar tek bir çocuğuma haram lokma yedirmedim. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Mesleğimi mesleğim doğrultusunda kullandım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamınızı umuyorum. Hüküm sizindir.

Çiğdem Mater: Bu iddialarla yargılanmayı esefle karşılıyorum. Darbeci olarak yargılanmayı kabul etmiyorum. Protestolar sırasında gençleri öldürenlerin peşine düşülmesini beklerdim ama onun yerine bu dava açıldı. Osman Kavala’nın hayatından çaldığınız dört buçuk yılı geri veremezsiniz. Tüm suçlamaları reddediyor, derhal beraatimi talep ediyorum.

Mine Özerden: Yürütmenin yargı üzerindeki vesayetinin son bulmasını, güçlünün hukukunun yerine hukukun gücünün galip gelmesini talep ediyorum ve beraatimi talep ediyorum.

Can Atalay: Harama el uzatmadık kul hakkı yemedik, devleti kendi çıkarlarımız için kullanmadık, devletin gücünü ele geçirip yandaşlarımızı zengin etmedik. Suç işlemedik. Avukatlık, mimarlık, şehir plancılığı yaptık. Bu yargılama faaliyeti değil. Eğer sorun Gezi direnişini sahiplenmekse, sahipleniyoruz. Bu bir son değil. Bu daha başlangıç mücadeleye devam.

Tayfun Kahraman: Sözün bittiği yerdeyiz. Olmayan bir suçla ilgili burada yargılama yapılıyor. Gezi başarıyla sonuçlandı, çünkü park olarak korundu. İstanbul’da elde ettiğimiz tek başarı belki de budur. Kent suçlarına karşı muhalif olmaktan dolayı yargılanıyoruz. Vicdanen bir karar vereceksiniz. Talimatla yürüyen bu yargılama sürecini reddetmenizi ve bu davayı kapatmanızı istiyoruz.

Osman Kavala: AİHM’in hak ihlali kararından sonra aleyhime sunulan delillerin hiçbiri beni suçla ilişkilendirip makul şüphe yaratmadığını açıkladıktan sonra delil olmayan delillerle hakkımda ağrılaştırılmış müebbet hapis istenmesi hukuki değildir. Bu aynen ikinci iddianamedeki suçlar gibi yargı kullanılarak yapılan bir suikast eylemidir.

Gezi yargılanamaz

Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde “Gezi umuttur, umut yargılanamaz” pankartı açıldı. Basın açıklamasına HDP Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu ve Musa Piroğlu CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, hak savunucuları, sivil toplum örgütleri ve çok sayıda kişi katıldı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Ülke tarihinde bir onur sayfası olan Gezi Direnişini karalama çabasından derhal vazgeçin. Herkesi Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Hep birlikte baskılara direnmenin yolu Gezi’nin gerçek tarihine sahip çıkmaktır.

Gezi, eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur. Gezi yargılamaz.”

Davada tek tutuklu sanık Osman Kavala ve Mücella Yapıcı ağırlaştırılmış müebbet; Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi 15’ten 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyordu.

İlgili haber: Gezi Davası 25 Nisan’a ertelendi
İlgili haber: Kavala: Gezi’nin dışardan yönetildiği iddiası, vatandaş iradesinin itibarsızlaştırılmaya çalışılmasıdır

Duruşma kaldığı yerden, Mine Özerden‘in avukatı Av. Tuğçe Duygu Köksal‘ın son savunmasıyla başladı. Kavala, yine SEGBİS sistemiyle bulunduğu Silivri Cezaevi‘nden bağlandı. Avukat Köksal şunları kaydetti:

“Beraat kararının ardından bugün hangi deliller tartışıldı, ne değişti? Müvekkilim, Osman Kavala ile telefon görüşmesi yaptığı için suçlanıyor. Bir delil hukuka aykırıysa kabul etseniz ne olur? Hukuka aykırıdır, hiçbir şekilde değerlendirmeye alamazsınız.

Ortada işlenmiş bir suç var mı? Ceza kanunumuz müvekkilimin hakkını kullanması esas hakkında mütalaada hükümeti kaldırmaya yönelik teşebbüse yardım’ olarak nitelendirmiş. Esas hakkında mütalaada müvekkilin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına yönelik talebi kriminalize ediliyor.”

Bir deniz gözlüğü, gaz maskesi ve sargı bezini eline alıp gösteren Köksal,“Sizce telefon konuşmasında neden bunlar üzerine konuşulmuş olabilir? Neden su tabancası değil? Çünkü bunlar insani ihtiyaç, suç unsuru değil. Deniz gözlüğü neden olur? Basınçlı su göze gelmesin diye.”

“Ortada hükümeti devirme suçu olmadığından yardım da söz konusu değildir” diyen Köksal müvekkilinin hakkını kullandığı için suçlandığını ve beraat talep ettiğini söyledi.

Çizim: Murat Başol

Toplumun susturulmasına yönelik politik bir dava

Köksal’ın ardından Yiğit Ali Ekmekçi’nin avukatı Av. Emel Ataktürk söz aldı:

“Bu dava insan hakları için çalışanların ve sivil alanın yok edilmesine yöneliktir. Konusu suç olan eylemlerin yargılanması değil, hak savunucuları üzerinden tüm toplumun susturulmasını amaçlayan politik bir davadır.”

Yargılamanın başından beri adil yargılanma ve bağımsız mahkeme ilkelerine yönelik ihlallere dikkat çeken Ataktürk, “Mahkemenin bağımsızlığı, tarafsızlığı, silahların eşitliği, gerekçeli karar hakkı gibi adil yargılanmaya ilişkin bütün usuli güvenceler mahkemece sayısız kez ihlal edildi” dedi.

Niyet okuyarak suç yöneltiliyor

Ekmekçi’nin diğer avukatı Av. Hasan Fehmi Demir, ise şu sözlerle devam etti:

Bunlar ‘bana suçumu verin’ davalarıdır. Çünkü bu davalarda suç yoktur, suçluluk inşa edilir, niyet okunarak suç yöneltilir.

Müvekkillerimiz olmayan suçun savunmasını yapmaya çalışıyorlar. Yapmadıkları eylemleri kanıtlanmaları istiyor.

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bugün hapiste olan farklı fraksiyona mensup eski meslektaşlarının yöntemlerini tekrarlamakla kalmıyor, istismarcı Anayasa anlayışı ortamında temkinli davranırken, sanatı, hak savunusunu kriminalize etmeye çalışıyor. Savcı, Gezi direnişi boyunca öldürülen tek kişinin adını dile getirmemiştir” diyen Demir,Ethem‘in (Sarısülük) katili polise verilen 15 bin ile kaç direk onarılır?” diye sordu.

Heyete, “Sizce biber gazıyla insanlarımızın öldürülmesi mi ülkemizin yüzünü karartır yoksa biber gazının kullanımına karşı çıkmak mı?” diyen Demir, tüm sanıklar hakkında beraat kararı vermenin hukuki bir sorumluluk olduğunu söyleyerek beraat talebinde bulundu.

Hukukun siyasetle dansı

Gökçe Tüylüoğlu’nun avukatı Av. Bahri Belen de, mahkemenin beraat dışında bir karar verme olasılığının olmadığını söyledi. Belen şöyle konuştu:

“Müvekkilimin çalıştığı vakıfta yapılan denetimlerde hiçbir usulsüzlük bulunmadı. Aslında bu dava hukukun siyasetle dansıdır. Siyaset dans etmek isteyebilir ancak hukukun böyle bir dansa izin vermemesi gerekir. Başta müvekkilim olmak üzere dosyadaki sanıklar hakkında, mahkemenin siyasetin dışında hakimler olarak bir karar vermenizi talep ediyorum.”

Çizim: Murat Başol

Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın avukatı Av. Fikret İlkiz’in savunmasıyla devam edildi.

“Emniyete, savcılığa talimat verme yetkisi verilirse ortaya 2 bin sayfadan fazla fezleke ortaya çıkar, 657 sayfalık bir iddianame ortaya çıkar. 30 ACM’deki yargılamaya hiçbiriniz katılmadınız, orada neler konuşulduğunu bilmiyorsunuz. Biz tekrarların tekrarlarını yaşıyoruz. Yargı organları aynı şeyleri tekrarlatmak için insanları sanık yapma hakkına sahip değildir.

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi‘nin gerekçeli kararında Osman Kavala’nın Gezi’nin finansörü olmadığı belirtildi. Müvekkillerim de değildir, olamazlar da çünkü beş paraları yok.”

İnsanlar size karşı ne çok şey savundular !

İlkiz, şöyle devam etti:

“Savcılığın esas hakkındaki mütalaası 72 sayfa, mütalaaya karşı aynı sayfalarla yanıt vermek için 72 sayfalık beyanımı sunacağım. Her olasılıkta derhal karar vermek istiyorsunuz. Savunma için süre verilmesine dair bir karar çıkmadı ağzınızdan. Başka bir ceza muhakemesini dikkate almıyorsanız savunma için süre verilir.

Avukat Tora Pekin konuşurken 48 dakika oldu dediniz. Süre mi tutuyorsunuz? 10 dakika daha süre verdiniz. Bu savunma hakkının ihlalidir.

O halde biz burada ne yapıyoruz? Bir ritüeli tamamlamak üzere savunma yapıyoruz. Bu insanlar size karşı ne kadar çok şey savundular!

Çizim: Murat Başol

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında bekleyen bir dosyanız varsa getirin, bizi tekrar yargılayın! Hangi yasada yeri var bunun: Ne dersen de karar belli!

Av. İlkiz, savunmasını şu sözlerle noktaladı: “İlk yargılama sırasında kaç iddianame düzenlerseniz düzenleyin aynı savunmayı yapacağını söyleyen Mücella Yapıcı, yine aynı savunmayı yaptı. Beş yıl sonra da aynı şeylerin yeniden kıymetlendirilerek bizim önümüze gelme ihtimali var mıdır? Yine yargılarsanız, yine aynı savunmayı yapacağız.”

İlkiz’in ardından Taksim Dayanışması avukatlarından Av. Evren İşler, ‘yeniden kıymetlendirme’ye dikkat çekti:

“Yeniden kıymetlendirme lafının ne olduğunu bilen yok, ilk kez bu iddianamede duyduk. Herhalde kıymeti kendinden menkul. Önünüzdeki tape kayıtlarına baktığımız zaman bu dinlemeleri yapan hakimler ve emniyet mensupları delil üretmekten yargılandı ve cezalandırıldı. Mahkemenizde bir tek delil tartışması yaptırılmadı, bütün talepler reddedildi.”

İşler, cuma günkü duruşmada mahkeme başkanı tarafından sözü kesilen Avukat Tora Pekin‘in savunmasını da okudu.

Mahkeme heyetine “Zaten ne dediğimle de ilgilenmiyorsunuz. Biriniz sola bakıyor, biriniz dosya karıştırıyor. Olsun ben konuşayım yine de” diyen İşler, sözlerine heyet üyelerinden Murat Bircan‘ın siyasi geçmişini vurgulayarak devam etti. Bircan’ın Bafra Belediyesi Hukuk İşleri Müdürlüğü‘nde çalışırken istifa edip hakim olduğunu belirten İşler şöyle dedi:

“Memleket yargıya yönelik çeşitli baskılardan geçmiş ama yine dönüp mahkemelerden medet umuyoruz. Murat Bircan aynı zamanda AKP‘den milletvekili aday adayı da olmuş. Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki övgü dolu sözleri var. Bu dosyada Erdoğan ilk mağdur. Talimat vermeye gerek var mı? Üye hakim onu seviyor zaten.”

 

AKP’li üye hakim davadan çekilmedi

Verilen aranın ardından söz alan Osman Kavala’nın vekili Av. Köksal Bayraktar, üye hakim Murat Bircan’ın davadan çekilmesi gerektiğini söyledi. Siyasi bir liderle arasındaki bağı açık eden bir hakimin karar verme mevkiinde bulunmaması gerektiğini belirten Bayraktar şöyle dedi:

“Bunlar üzeri örtülecek şeyler değil. Mahkemenin bir karar vermesi lazım, bu karar davadan çekilme şeklinde veya üye hakimin çekilmesi şeklinde olabilir. Biz sizi reddediyoruz. Bunun dört buçuk yıldır tutuklu olan müvekkilimizin durumuna halel getireceğinin de farkındayız”

Bayraktar, çekilme kararı verilmediği taktirde mahkemeyi reddedeceklerini belirtti. Hakan Altınay’ın avukatı Av. Tora Pekin de Üye Hakim Murat Bircan’ın bu davada hakimlik görevini kabul etmemesi gerektiğini ifade etti.

Mahkeme heyeti, üye hakim Murat Bircan’ın davadan çekilmesi talebinin “davayı uzatmaya yönelik bir talep olduğuna” hükmederek talebi reddetti.

Kalkışma diyemezsiniz

Bayraktar savunmasına “Davanın siyasi olduğu apaçık ortada, üzerine bir şey söylemeye gerek yok. Bu dava olağan dışı bir davadır. Bugüne kadar 20 hakim değişmiştir bu davada” diyerek devam etti:

İddia makamı Gezi eylemleriyle ilgili “kalkışma” diyor. Kalkışma ihtilal ve darbe demek. Terimleri doğru seçmek gerek. Biz ihtilalci veya darbeci deriz. Böyle bir hakkınız yok. Bu sözü söyleyemezsiniz.

Çizim: Murat Başol

“Dört buçuk yıldan beri Türk yargısı müvekkilim Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devam etmesi için inanılmaz bir çaba sarfetmiştir. Gece yarısı Silivri’den çıkarılırken yola adım atmadan yeniden tutuklanmıştır. Bu 21. yüzyılda hazin bir durumdur” diyen Bayraktar, müvekkillerin müsnet suçları işlemediğini, suçun unsunları oluşmadığını belirtti; tutukluluk halinin sona erdirilmesi ve hakkında beraat kararı verilmesini talep etti.

Kavala’ya bir soru bile sorulmadı

Üye hakim Bircan’ın davadan çekilmesi talebine yönelik konuşan Kavala’nın avukatlarından Av. Tolga Deniz Aytöre “Davadan çekilme talebimizle ilgili “davayı uzatmaya yönelik” dediniz. Bu heyet bu kararı veremez. Karar baştan sakat olur” değerlendirmesinde bulunduktan sonra şu savunmayı yaptı:

“Yargılama yapılmadı ki burada. Bir tane soru bile sormadınız Osman Kavala’ya. ‘Sen Gezi Parkı’na gittin mi’ diye sorsanız bile olur. Olağan dışı bir aceleyle karara gidiyorsunuz. Bari yegane deliliniz olan tapeleri getirip “Bunlar sanıkların sesi mi” diye sorsaydınız. Tamamen bir ritüeli yerine getirmek için konuşuyoruz, bir daha böyle mütalaalar olmasın diye konuşuyoruz.

Bu delilleri ısrarla kullanmak istiyorsunuz, çünkü elinizde başka bir delil yok. Bu tapelerdeki konuşmaların içeriğinde de bir suç yok.

Çizim: Murat Başol

Bir gün Erdoğan, bir gün Bahçeli Kavala hakkında konuşuyor

Kavala’nın avukatlarından İlkan Koyuncu , “Erdoğan bu davanın mağduru, Osman Kavala AKP’nin harcı haline geldi. Bir gün Erdoğan, bir gün Bahçeli onun hakkında konuşuyor.”dedi

Koyuncu savunmasında şunları söyledi:

“15 Temmuz ile ilgili yargılama yapıyorsunuz ama bir kişi bile Osman Kavala’ya 15 Temmuz’da nerede olduğunu sormadı.Hükümete karşı suçlama yöneltiyorsunuz. Bu davada yargılanan sanıklar Ankara’ya gitmemiş.

Cebir ve şiddet yoktu o yüzden çArşı’yı birleştirdiniz. Sonra onlara ceza vermek istemediniz, çünkü seçim geliyor. Bir zümreyi karşınıza almak istemediniz. “Siz” derken kararına sahibine sesleniyorum.

Mütalaada demişsiniz ki “Osman Kavala’nın faaliyetlerinde Kürt kökenli ve Ermeni kökenli vatandaşlarımıza ağırlık verdiği bilinmektedir.” Yahu ben avukatıyım bilmiyorum, siz nereden biliyorsunuz?

İyi ki işini yapmaya çalışan onurlu insanlar var

İnanç Ekmekçi‘nin avukatı Av. Aynur Tuncel Yazgan söz alarak Almanya Ağır Ceza Mahkemesi yoluyla müvekkilinin ifadesinin alınmasını mahkemenin reddettiğini hatırlattı ve  yakalama kararının kaldırılarak hakkında beraat kararı verilmesini talep etti.

Can Dündar‘ın avukatı Av. Abbas Yalçın da şunları söyledi:

“Bir gün mimarlar, gazeteciler, tiyatrocular bir araya gelmiş hükümeti ortadan kaldırmaya çalışmış! Benim müvekkilim de bir kanal kurmaya çalışmış. İyi ki işini iyi yapmaya çalışan onurlu insanlar var. Mahkemeden de bir talebim yoktur.”

 

Boğaziçi’nde 1 Mayıs standına müdahale: Darp ve gözaltı

Boğaziçi Üniversitesi‘nde bugün kampüs içerisinde açılan 1 Mayıs İşçi Bayramı standına polis müdahalesi gerçekleşti. Devrimci Gençlik Birliği (DGB) tarafından açılan standa polis ve özel güvenlik tarafından sert müdahale gerçekleştirildi.  Öğrencilerin darp edilerek kampüs dışına çıkarıldığı ve gözaltına alındığı bildirildi.

Öğrenciler müdahale anlarını sosyal medya hesabı üzerinden paylaştı. Görüntülerde bazı öğrencilerin darp edildiği, bazılarının kolunda çizikler olduğu ve kıyafetlerinin yırtıldığı görüldü.

Kameralara yansıyan o anlarda gruba müdahale eden güvenlik görevlilerinin “Al bunu, öğrenci değilsin sen” dediği duyuldu.

Boğaziçi Direnişi’nin Twitter hesabından yapılan paylaşımlarda “ÖGB ve polis işbirliğiyle sıra arkadaşlarımız gözaltına alındı! Okula çevik sokularak şiddetle gözaltına alınan arkadaşlarımız okulun güvenlik görevlilerinin sürdüğü bir araçla ifadeye götürülüyor” denildi. Müdahale anlarında bazı öğrenciler yüzüstü yere yatırıldı.

Öğrenciler polis barikatlarına karşı “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganları attı.

Kampüs içerisinde öğrenciler tarafından polis müdahalesine ilişkin olarak yapılan basın açıklamasında iktidara şöyle tepki gösterildi:

“Kampüs içerisine sokulan sivil polisleri burada protesto ediyoruz. Gücünü siyasal iktidardan alan faşist saldırılar karşı da sadece üniversitede değil, karşımıza çıktıkları her alanda mücadele edeceğiz. Bunların karşısına her koşulda en güçlü biçimde dikileceğiz. Yaslandıkları siyasal iktidarı da bugüne dek olageldiği gibi hedef tahtasına koymaktan geri durmayacağız. Çünkü he fırsatta ifade ettiğimiz gibi; piyonu değil, şahı istiyoruz. “

Müsilaj kabusu geri mi dönüyor?

Marmara Denizi‘nde meydana gelen ve geçen yazı kabusa çevrine müsilaj (deniz salyası)  benzeri kirlilik, havaların ve suyun ısınmasıyla birlikte, İstanbul‘un bazı sahilleri ve Marmara açıklarında yeniden görülmeye başlandı.

Kadıköy Fenerbahçe Sahili’ndeki bazı bölgeler ile Tuzla‘da müsilaja (deniz salyası) benzer bir kirlilik oluştu. Hem sahilde hem de Marmara açıklarında ortaya çıkan kirlilik izleri, havadan da görüntülendi.

Geçen yaz, Marmara Denizi’ne kıyısı olan hemen tüm illerin sahillerini kaplayan müsilaj, Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı ekiplerinin Marmara Denizi’nin yüzeyinde gerçekleştirdiği “seferberlik” ve kış mevsimi nedeniyle havanın ve suyun soğumasının da etkisiyle görünür olmaktan çıkmıştı.

Ancak, konuyla ilgili uzmanlar, derinlerdeki canlılığın öldüğünü ve oksijenin azaldığını belirtmiş; Marmara’ya atık su deşarjının tamamiyle kesilmemesi halinde bu yaz da aynı sorunla karşılaşacağımız konusunda uyarmıştı.

Çevre Bakanlığı’nın konuyla ilgili bir çalışma yaptığı yönünde bir açıklama henüz yapılmadı.

Müsilaj İstanbul'a döndü: 'Denizin zamanı yok'

“Her an müsilaj ortaya çıkabilir’ demiştik” diyen Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, oluşan görüntüyü, “Üzgünüm şu an Marmara Denizi’nin farklı bölgelerinde yüzeyde müsilaj görünür durumda. Müsilajın çok farklı formları var. Bilimsel olarak 10 tane en az müsilaj tipi var. Şu an krem kıvamındaki müsilajı görüyoruz” diye yorumladı.

‘Hiç yok olmamıştı’

Müsilajın hiç yok olmadığını ve denizin dibinde halen varlığını sürdürdüğünü kaydeden Sarı, şunları söyledi:

“Müsilaj bir sonuç. Müsilajın nedenlerini ortadan kaldırmadan sonuçlarının değişmesini beklemek yanlış olur. Müsilajın üç temel tetikleyicisinden bahsetmiştik. Birincisi, deniz yüzeyi sıcaklıklarının yüksek olması, ikincisi kirlilik kaynaklarının fazla olması, üçüncüsü Marmara Denizi’nin orijinal yapısı. Yüzey suyu sıcaklıkları İklim değişikliği ile ilişkili, bu duruma müdahale edemiyoruz.”

Sarı, hava ve su sıcaklığının artışıyla birlikte yüzeyden kaybolan müsilajın tekrar su yüzeyine çıktığına dikkat çekti:

“Marmara Denizi’nin orijinal yapısı değiştirmediğimiz bir durum. Geçen yıl nisan ayından bugüne kadar kirlilik yükünü azaltmada başarılı değiliz. Marmara Denizi’nin kirlilik yükü azalmadı. Dolayısıyla nedenler ortadan kalkmadan müsilajın ortadan kalmasını bekleyemeyiz. Sadece geçen yıl ağustos ayından beri biz müsilajı görmedik, yüzeyden kayboldu. Deniz dibine çöktü ve müsilaj çamuru olarak deniz dibinde etkisini devam ettirdi. Havaların ısınmasıyla beraber su sıcaklıkları artmaya başladı. Şu an deniz yüzeyinde farklı bölgelerde tekrar krem kıvamında ince bir tabaka halinde müsilaj görüyoruz.”

Bu yıl görülen müsilajın farklı bir tipi olduğunu anlatan Prof. Sarı, “Geçen yıl önce su kolonunda müsilaj ortaya çıkmıştı. Şeritler halinde bütün suyun ışıklı bölgesini kaplamıştı, daha sonra yüzeye çıkmaya başlamıştı. Bu sene su kolonunda henüz müsilaj yok. Ancak aşırı alt çoğalması ocak ayından beri var, su şartları hep uygun. ‘Her an müsilaj ortaya çıkabilir’ demiştik. Üzgünüm şu an Marmara Denizi’nin farklı bölgelerinde yüzeyde müsilaj görünür durumda. Müsilajın çok farklı formları var. Bilimsel olarak 10 tane en az müsilaj tipi var. Şu an yüzeyde krem kıvamındaki müsilajı görüyoruz” dedi.

‘Marmara’nın zamanı kalmadı’

Prof. Sarı yetkililere ve vatandaşlara acil çağrı yaptı:

“Denizin zamanı yok. Hep beraber Marmara çevresinde yaşayan insanları denize yardıma çağırmamız gerek. Ulusal çapta kampanyalar yapmamız gerek. Lavabonuzdan bir litre atık yağ döktüğünüzde denizdeki bin ton suyu kirletmiş oluyorsunuz. Evinizde kullandığınız çamaşır suyunun miktarını azaltın. Bütün bu temizlik malzemeleri fosfat bazlı. Bu maddelerin kullanımını azaltmamız lazım. Daha az atık çıkarmamız gerekiyor. Diğer taraftan da hızlıca sanayi kuruluşları üzerindeki denetimi artırmamız gerek. Denetimi eksik bıraktığımızda atıklarını denize gönderiyorlar. Denizi uzaylılar bu hale getirmedi, müsilaj kendi kendine ortaya çıkmadı. Müsilajın sorumlusu biziz, önleyecek olan da biziz”

 

Central Park, ‘iklim değişikliğini inceleme laboratuvarı’na dönüştürüldü

ABD’nin New York kentinde, 1858’de oluşturulan 843 dönümlük ünlü Central Park, iklim değişikliği laboratuvarına dönüştürüldü. Parkta çalışma yapan araştırmacılar, fikrin ülke çapındaki parkların iklimdeki değişimlere daha dayanıklı hale gelmesine yardımcı olacağını umuyor.

Oluşturulan Central Park İklim Laboratuvarı ekibi, mevsimsel kalıpları, bitki ve hayvan yaşamının değişen hava koşullarına nasıl tepki verdiğini incelemek için uydulardan da yararlanacak.

Yale Çevre Okulu’nda coğrafya ve kentleşme bilimi profesörü olarak görev yapan, araştırma ekibinden Karen Seto, parkın çözümün bir parçası olmasının nasıl sağlanacağı üzerinde duracaklarını söyledi: “Park ne kadar karbon tutuyor? Hem parka gelen insanlara hem de parkın etrafındaki sakinlere ne kadar soğutma rahatlığı sunuyor gibi sorulara yanıt arayacağız.”

Laboratuvar, bu yılın başlarında New York merkezli iki kar amacı gütmeyen kuruluş olan Central Park Convervancy ve Natural Areas Conservancy‘nin desteğiyle kuruldu.

canva

Kentlerin iklim değişikliğinin çözümünün bir parçası olmak zorunda olduğunu kaydeden Seto,  Parktaki varlıkların en iyi nasıl yönetileceği konusunda politika yapıcıları bilgilendirmeyi umuyoruz. Böylece bu yeşil alan kenti soğutmaya yardım etmeye ve temiz hava sağlamaya devam edebilir.”

Geçen on yıl içinde, dünyanın pek çok bölgesi ve ülkenin diğer tarafları gibi  Central Park da aşırı ve şiddetli yağmur, kar fırtınası, sert  rüzgarlar ve aşırı sıcak ve soğuk gibi çok sayıda aşırı hava olayına maruz kaldı.

Eylül 2021’deki Ida Kasırgası sırasında bir saat içinde parka 8 cm’den fazla  yağmur yağmış ve sadece 10 gün önce yaşanan rekor yeniden kırılmıştı.

Central Park Conservancy’nin ağaç bakım müdürü Peter Haupt, projenin ağaçlardaki artan büyümeyi ölçmek için pek çok mekanizma kurduklarını anlattı.  Parkta yaklaşık 13 yıldır çalışan Haupt, amaçlarının “eninde sonunda iklim değişikliğinin parkı nasıl etkilediği hakkında bazı sonuçlar çıkarabilecekleri noktaya gelmek” olduğunu söyledi.

Yenilenebilir enerji kooperatifleri altıncı kez Çanakkale’de buluşuyor

2016 yılından bu yana düzenli olarak gerçekleşen Uluslararası Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri Konferansı’nın altıncısı yine Çanakkale’de düzenlenecek.

27 Nisan‘da Kepez Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapılacak olan konferansa beş ülkeden 15 konuşmacı ve ülke genelinden kooperatif temsilcileri katılacak. Sektör temsilcileri ve TBMM Enerji Komisyonu üyesi milletvekilleri de konferansa katılım sağlayacağı konferansın konusu; Enerji Bağımsızlığı ve Yerel Katılımın Artırılması İçin Finansal Altyapı Çalışmaları.”

Özellikle iklim değişikliğinin etkilerinin giderilmesi ve son dönemde ülkemizin kuzeyinde yaşanan savaş nedeniyle neredeyse bütün dünyada yaşanan enerji krizinin de masaya yatırılacağı konferansta, yenilenebilir kaynakların kullanımı ile elektrik üretiminin arttırılması, bu sürece özellikle yurttaşların kendi enerji ihtiyaçlarını kendilerinin üretebilmesi için teşvikler tartışılacak.

TROYA Çevre Derneği’den Oral Kaya etkinlikle ilgili şu bilgileri verdi:

Polonya, Almanya, Danimarka ve Yunanistan’dan katılımcılar konferansa katılarak, ülkelerindeki ve Avrupa genelindeki deneyimleri aktaracaklar. Özellikle yurttaş girişimciliğinde farklı ekonomik modellerin ve finansal çözümlerin tartışılacağı konferansın ilk oturumunda ülkemizden de bu konudaki çalışmalara yer verilecek. İkinci oturumda ise, Denizli Bozkurt Belediyesi Başkanı Birsen Çelik, Sulama Kooperatiflerinin elektrik ihtiyacını karşılamak için kurdukları Enerji Kooperatifini anlatacak. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Enerji Komisyonu Başkanı Ahmet Akın, yenilenebilir enerjinin, ülkenin enerji bağımsızlığı için öneminden söz edecek. İYİ Parti Meclis Enerji Komisyonu üyesi Ayhan Altıntaş ise, komisyonun çalışmalarından ve yurttaş girişimli enerji üretiminin önemi, bu alandaki yasal çalışmalardan söz edecek. Çanakkale’de kurulu olan TROYA Yenilenebilir Enerji Kooperatifi Başkanı Derya Nazan Ünverir ve İzmir’de bulunan İzmir Yenilenebilir Enerji Kooperatifi Başkanı Uğraş Mercan da  yurt içindeki deneyimleri aktaracak.”

 

2021’de küresel askeri harcamalar 2.1 trilyon dolarla rekor kırdı

Küresel askeri harcamalar 2021 yılında rekor kırarak 2,1 trilyon dolara ulaştı. İlk defa 2 trilyon doları geçen askeri harcamalar yedi yıldır düzenli olarak artıyor.

Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü‘nün (SIPRI) raporuna göre en fazla askeri harcama yapan ülkeler sırasıyla ABD, Çin, Hindistan, İngiltere ve Rusya. Bu beş ülkenin harcaması, toplam harcamanın yüzde 62’sine denk geliyor.

Türkiye’nin harcamaları ise geçen yıl 2020’de olduğu gibi düştü. 2021’de yapılan 15,5 milyar dolarlık askeri harcama, bir önceki yıla göre yüzde 4,4’lük bir azalma demek. Son iki yıldır düşüş kaydedilse de SIPRI’ye göre Türkiye’nin askeri harcaması 2012 ile 2021 arasındaki dönemde yüzde 63 yükseldi.

Türkiye, askeri harcama sıralamasında dünya çapında 18’inci sırada yer alıyor.

Pandemiye rağmen yükseliş

BBC‘nin aktardığına göre, SIPRI‘nin kıdemli araştırmacısı Dr. Diego Lopes da Silva, pandemiyle yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen askeri harcamaların arttığına;  nominal veriler açısından askeri harcamaların yüzde 6,1 büyüdüğüne dikkat çekti.

Küresel askeri harcamanın dünya GSYH’sındaki ise payı 2020’deki yüzde 2,3’ten 2021’de yüzde 2,2’ye düştü.

Rusya’nın harcamaları arttı

Ülkeler bazında bakıldığında ABD’nin askeri alanda AR-GE çalışmalarına ayırdığı bütçe 2021 ve 2021 arasında yüzde 24 yükseldi. Rusya’nın askeri harcamaları ise Ukrayna sınırına yığınak yaptığı 2021 yılında yüzde 2,9 artarak 65,9 milyar dolara çıktı. Son üç yıldır Rusya’nın askeri harcamaları yükseliyor.

SIPRI’nin Askeri Harcama ve Silah Üretim Programı’nın direktörü Lucie Béraud-Sudreau’ya göre Rusya’nın harcamalarını artırabilmesi, yüksek yüksek petrol ve gaz gelirleri sayesinde.

Çin’in askeri harcamalarındaki artış ise 27 yıldır devam ediyor. Ülkenin askeri bütçesinin büyüklüğü 293 milyar dolar.

Araştırmanın öne çıkan bir başka bulgusu ise İran‘ın dört yıl sonra ilk kez savunma bütçesini artırarak 24,6 milyar dolara çıkarması oldu.

Mahkemenin emisyon azaltma kararına uymayan Shell yöneticilerine uyarı: Kişisel olarak sorumlusunuz

Friends of the Earth (FEO( Hollanda (Milieudefensie), Shell yönetim kuruluna bir mektup yollayarak, geçen yıl açtıkları dava sonucunda CO2 emisyonlarını azaltma talimatı veren mahkeme kararını uygulaması için uyarı yaptı.

Friends of Earth Hollanda, geçtiğimiz yıl Shell’e dava açmış, Hollanda’nın Lahey kentindeki mahkeme, Shell Grubu‘nun karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar 2019 seviyelerine göre yüzde 45 oranında azaltması gerektiğine karar vermişti. Karar, uluslararası bir şirketin küresel iklim hedefleri doğrultusunda emisyonlarını azaltmasını emreden ilk yasal hüküm olmuştu.

İlgili haber: Hollanda’da iklim aktivistlerinin tarihi zaferi: Mahkeme Shell’e CO2 emisyonlarını azaltma talimatı verdi
İlgili haber: Shell yöneticilerine şirketi ‘net sıfır’a hazırlamadıkları için dava

Shell yönetim kurulunun bu karara bilerek ve isteyerek bir yıldır uygulamaya koymadığını söyleyen grup, şirkete yazdığı mektupta, mahkeme kararına göre uyması gereken zorunluluklar hatırlatıldı ve “Shell’in emisyonları sınırlama konusunda legal yükümlülüğü vardır” uyarısı yapıldı:

Mayıs 2021’deki karardan bu yana, hem küresel siyaset hem de küresel bilim toplulukları, küresel CO2 emisyonlarını 2030’da yüzde 45 azaltma ihtiyacı da dahil olmak üzere “küresel sera gazı emisyonlarında hızlı, derin ve sürekli azalmaların” gerekliliğini yeniden teyit etti ve bu on yılın kritik olduğunuyeniden vurguladı.

Tüm bunlara rağmen Shell gerekli aksiyonları almamıştır.

Paydaşlarını yanıltıyor

Mektupta, Shell’in “sofistike bir medya stratejisi ile tüm paydaşlarına karar uyduğu mesajını verdiği” ifade edildi:

Shell’in halka açık eylemlerine ve iletişimine dayanarak, Mahkeme’nin emisyonu azaltma kararına uyma niyetinde de olmadığı sonucuna varıyoruz.

Shell’in gelişmiş medya stratejisi, kamuoyunu ve diğer paydaşlarını yeterli önlemi aldığına inandırabilir: Ama almadı.”

Milledefensie, mahkleme kararına uyulmadığı takdirde hem şirketin hem de dünyanın nasıl zarara uğrayacağının kanıtı olan bulguları bir kez daha sıraladı ve şu uyarılarda bulundu:

“Bunu yapmamak, şirket için önemli bir risk yaratacak ve Shell’in hissedarlarının, çalışanlarının ve diğer paydaşların çıkarlarına zarar verecektir. Daha da önemlisi, feci kayıplara ve hasarlara neden olmakta ve küresel toplumu riske atmaktadır.”

Kişisel olarak sorumlusunuz

Mektupta Milieudefensie, kurulun kararı uygulamama ve dolayısıyla insan haklarını ihlal etme konusunda  kişisel olarak da sorumlu olduğunu belirtti ve ilk kez bu konuda bir yönetim kurulu hesap vermeye çağrıldı.

Paris Anlaşması için açıkça gerekli olanı kasıtlı olarak uygulamayan fosil yakıt ana şirketi yöneticilerine, bu sorumluluğun risklerini hatırlatan Milieudefensie, “Öngörülebilir şekilde yasa dışı olan, risklerin iyi bilindiği bie şekilde yasal sorumluluk reddini sürdürür ve Paris uyumlu eylemde bulunmazlarsa, şirketlerini emisyonları azaltmak için yasal yükümlülüklerini ihlal etmeleri ve bunun sonucunda küresel ölçekte kalıcı ve küresel zararlar nedeniyle benzeri görülmemiş sorumluluk risklerine maruz bırakılabilirler. Bu şirketlerin kurum olarak alacağı riskin yanında, kişisel risklere de yol açabilir” açıklamasını yaptı.

Mektupta ayrıca, yönetim kurulu üyeleri ve diğer paydaşların yanı sıra, şirket hissedarölarına da yatırımlarını Paris Anlaşması’na uyumlu hale getirmeleri çağrısı yapıldı:

Bu mektup resmi bir uyarı olmamakla birlikte, Shell’in mevcut stratejisinin Shell’in emisyonları azaltma ve insan haklarını koruma konusundaki yasal yükümlülüğünü uygulaması için acil bir çağrıdır.

Bu elbette  şirketin paydaşları ve hissedarlarını da ilgilendirir: Shell’in Paris Anlaşmasıyla uyumlu aksiyon almamasından kaynaklanan maddi risklere ek olarak,büyük kurumsal yatırımcılar da yatırımları Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu hale getirmek için kendi yasal sorumluluklarını taşırlar.

Milieudefensie kampanya lideri Nine de Pater, mektuba ilişkin yaptığı açıklamada, “Yargıcın kararı açık ve kesin: Shell iklim değişikliğine neden olmayı bırakmalı. İklim değişikliği insan yaşamını tehdit ediyor” dedi.

Şirket yöneticilerinin ve hissedarların sorumluluğunun altını çizen Pater,
“Shell’in ne yapıp yapmadığı, yönetimdeki kişiler tarafından belirleniyor, dolayısıyla Milieudefensie onlara da bakıyor. Yönetim kurulu, Shell’i kasıtlı olarak asla bedelini  ödeyemeyeceği potansiyel bir hasarla karşı karşıya bıraktığının farkında olmalıdır” açıklamasında bulundu.