Ana Sayfa Blog Sayfa 9

Trakya’da Nükleer Santral Karşıtı Platform kuruluyor

Trakya Platformu, bölgede kurulması planlanan nükleer santral ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Trakya Bölge Çevre Düzeni Planlaması çalışmalarını masaya yatırdı.

Istrancalar’ın Türkiye’nin nefes borusu ve içme suyu kaynağı olduğunu; dünyanın sayılı, Asya ve Avrupa’nın da en büyük subasar longoz ormanlarının bölgede bulunduğunu hatırlatan aktivistler, toplumun genelini ilgilendiren, gelecek kuşakları riske sokan, canlılara, yaşam alanlarına, çevreye ve doğaya zarar veren her türlü yıkım projesine karşı mücadelelerinin süreceğini belirtti.

Platform’dan yapılan açıklamada, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının, Trakya’da yapımı planlanan nükleer enerji santraline yönelik Çin ile görüşmeler yürüttüklerini belirtilerek “Hükümetler arası anlaşmayı birkaç ay içinde sonuçlandırmak için çalışıyoruz” demeci, felaket çanlarının Trakya için çaldığını göstermektedir” denildi.

Platform bileşenlerinin toplantısında, longoz ormanları ve Istrancalar’ın birçok bitki ve canlının yaşam alanı olup, endemik türlere sahip olduğuna, bölgenin tarım arazileri, deniz, orman ve su olarak çok önemli ve özel bir noktada bulunduğuna dikkat çekildi; “Trakya’ya yıkım getiren yatırımlar, sağlık, hava, su, orman, deniz ve tarım açısından büyük tehlikeler yaratmaktadır. Bu tehlikeyi bertaraf etmek vatan, insanlık savunmasıdır” denildi.

Toplantı sonrası yapılan açıklamada şunlar dile getirildi:

Çernobil Nükleer Santral faciasından ve Fukukişima felaketinin yarattığı yıkımdan ders almamak, bilime karşı çıkmaktır.

Trakya bölgesinde nükleer santral yapılmasına karşı çıkmak, henüz dünyada hiçbir ülkenin risklerini sıfırlayamadığı bu endüstriye izin vermemek başta olmak üzere her türlü bilimsel, toplumsal vs. etkinlikler yürütmek üzere bölgemizde bir Nükleer Santral Karşıtı Platform kurulmasına karar verilmiştir. Beklenen büyük İstanbul depremi kapıda iken ve tarihte İstanbul depremleri yüzünden büyük yıkımlar yaşamış Trakya’ya kurulmaya çalışılan nükleer santralin oluşturacağı riskler akılda tutulmalıdır.

Kurulum maliyeti on milyarlarca doları bulan ve her aşamasında tamamen dışa bağımlı olduğumuz yeni bir nükleer santralin halkımıza ve bölgemize getireceği çok büyük, fazladan riskler göz ardı edilemez.

Karar vericilerin ekolojik açıdan sakıncalı projelere, şeffaf ve demokratik yönetim ilkelerini bir tarafa bırakarak sermayeci anlayışa taviz ve onay vermelerini kabul etmiyoruz.”

‘Uzmanların ve bölge yaşayanlarının görüş ve talepleri dikkate alınmalı’

Trakya Kalkınma Ajansı ev sahipliğinde 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı‘nda revizyon çalışmaları sonucunda oluşturulan çalışma raporunu uzlaşı olmadan, bölgede yaşayanların, sivil toplum, meslek ve çevre örgütlerinin görüş ve önerileri alınmadan hazırlandığını belirten Platform,  halkın oylarıyla seçilmiş yetkilileri Trakya’nın talan edilmesine ve yıkım getiren projelere karşı göreve davet etti:

“Siyasi iktidarın bakanlık ve Kalkınma Ajansı ile ortaklaşa, yargı kararlarını dikkate almadan, planlama toplantılarına halkın temsilcilerini sokmadan yapılmakta olan Trakya Bölge Planlamasına itirazımız var. Başta Ergene Nehrinin adeta bölge sanayisinin kanalizasyonuna dönüşmesi, kadmiyum, kurşun gibi en zehirli kimyasal toksik maddeler ile bölgedeki su, gıda, hayvan, insan sağlığı güvenliğini tehdit sorunlarının yargı kararlarına rağmen bertaraf edilmemesi olmak üzere; şeffaf ve adil yönetim ilkelerine uyulmayarak yeni bölgesel ve kentsel planların yapılmasına karşı itirazlarımızı yapacağız.

Meriç Nehri suyu ve tüm ekosistemi ile başta tüm Trakya bölgesi ve Türkiye olmak üzere gıda egemenliği ve güvenliği açısından yaşamsaldır. Trakya Platformu Meriç’in suyunun tarım açısından önemini vurgular ve kuraklıkla birlikte oluşabilecek bir tarımsal üretim krizini önlemek için Trakya’nın tarımsal sulama projelerinin ivedilikle tamamlanmasını siyasi iktidardan talep eder.

Ergene Derin Deniz Deşarjı projesinin akılcı olmadığını, sanayi ve kentsel kirliliği Marmara Denizi’ne taşımak olduğunu yıllar önce söylemiştik. Bugün sanayinin atıkları Marmara Denizi’ne fütursuzca basılıyorsa müsilaj oluşumunun sebebi, Marmara Denizi’ni katledenler açıkça bellidir. Sanayi tesislerinin tümünün ileri kimyasal arıtma tesislerini kurmasını ve çalıştırmasını sağlamak, hiçbir atığın arıtılmış dahi olsa denize ve nehre bırakılmamasını sağlamak Bakanlığın başlıca görevidir.”

Madencilik faaliyetlerinin de kamu idaresinin bilime ve hukuka aykırı kararları ve hatalı planlamalar sonucunda Trakya’nın orman ve su varlıklarını yok ettiğini kaydeden Platform, “Plansız-arıtmasız çalışan sanayi tesisleri, yeraltı sularımızı kendi ticari üretimleri için yok ederken, atıklarını Ergene nehri ve havzasına bırakarak bölgemizde canlı yaşamı, sağlık, tarım, yeraltı ve yer üstü suları da yok etmektedir. Ergene havzasındaki kirletmeyi engellemeyen ve Trakya’ya kasteden projelere dur demeyen planlama çalışmasının halkımıza ve bölgemize hiçbir yararı yoktur” dedi.

 

[COP29] İklim Zirvesi’nin ev sahibi Aliyev: Petrol ve doğal gaz Tanrı’nın armağanı

Azerbaycan‘ın başkenti Bakü‘de başlayan BM İklim Zirvesi‘nin (COP29) ev sahibi İlham Aliyev, ikinci gün yapılan liderler konuşmasında ülkesinin en büyük gelir kaynağı olan petrol ve gazın “Tanrı’nın onlara bir armağanı’ olduğunu söyledi.

Batı ülkelerinin Azerbaycan’ın karbon salımı hakkında “yalan haberler” yaydığını öne süren  Aliyev, fosil yakıt rezervlerine sahip ülkelerin bundan dolayı suçlanmaması gerektiğini kaydetti. Azerbaycan lideri ayrıca fosil yakıt endüstrisinin “iyi planlanmış bir iftira ve şantaj kampanyasının” kurbanı olduğunu da iddia etti.

Aliyev’den kısa bir süre sonra ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bir konuşma yaparak, fosil yakıt kullanımını artırmanın “saçma” olduğunu dile getirmiş; Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ise karbon salımında 2035 itibarıyla yüzde 81 düşüşü hedeflediğini açıklamıştı.

Yeşil Nokta[COP29] BM Genel Sekreteri: İklim yıkımında ‘ustalık sınıfı’ndayız
Yeşil Nokta[COP29] Birleşik Krallık 2035 hedefini açıkladı: Emisyonlarda yüzde 81 azaltım

Petrol ülkesinde iklim zirvesinin sonuçları

İklim Zirvesi’nin bu yıl Azerbaycan’da gerçekleşmesi çok sayıda eleştiri almıştı.

Konferansın başkanlığını, Azerbaycan’ın ekoloji ve doğal kaynaklardan sorumlu bakanı Muhtar Babayev üstleniyor. Babayev, devlet petrol ve gaz şirketi SOCAR’da 26 yıl boyunca yöneticilik yapmıştı.

Azerbaycan’ın COP29 zirvesini ülkenin ulusal petrol ve gaz şirketine yatırım çekmek için kullanabileceği yönünde endişeleri de BBC‘nin ulaştığı belgeler kanıtlamıştı.

COP29 ekibinden Elnur Soltanov‘un bu amaçla görüşmeler yaptığını gösteren video kaydı ve e-postaları inceleyen gazete, gizli kayıtlarda Soltanov’un potansiyel bir yatırımcı gibi davranan biriyle Socar’da “yatırım fırsatları” hakkında konuşurken görüldüğünü duyurmuştu.

Azerbaycan Enerji Bakan Yardımcısı ve aynı zamanda SOCAR Yönetim Kurulu’nda olan Soltanov video kaydında, “Geliştirilmesi gereken çok sayıda gaz sahamız var” diyordu.

İklim görüşmelerinden sorumlu BM organının eski başkanı Christiana Figueres, bunun “kabul edilemez” ve COP sürecine “ihanet” olduğunu söylemişti.

‘Pazarın ve insanların petrol ve gaza ihtiyacı var’

Konuşmasında Azerbaycan hakkında dezenformasyon yapıldığını savunan Aliyev, küresel gaz salımının “yalnızca yüzde 0,1’inin Azerbaycan’a ait olduğunu” öne sürdü:

“Petrol, gaz, rüzgar, güneş, altın, gümüş, bakır, hepsi doğal kaynaklardır ve ülkeler bunlara sahip oldukları için ya da bunları piyasaya getirdikleri için suçlanamazlar. Pazarın ve insanların buna ihtiyacı var.”

COP29’un başkanı olarak yeşil geçişin güçlü bir savunucusu olacaklarını söyleyen İlham Aliyev, buna karşın “gerçekçi olmak” gerektiğini de söyledi.

Karbon emisyonlarında en çok tarihsel sorumluluğa sahip en ABD’yi ve AB’yi sert ifadelerle eleştiren Aliyev, “Ne yazık ki, çifte standartlar, diğer ülkelere ders verme alışkanlığı ve siyasi ikiyüzlülük, bazı Batılı ülkelerdeki bazı politikacılar, devlet kontrolündeki STK’lar ve sahte haber medyası için bir tür işleyiş tarzı haline geldi” diye konuştu.

Petrol ve gaz Azerbaycan’ın toplam ekonomisinin yaklaşık yarısını ve ihracatının yüzde 90’ından fazlasını oluşturuyor.

Dubai kararlarına aykırı

Fosil yakıtlar, yandıkları zaman karbondioksit gibi dünyanın ısınmasına yol açan gazlar açığa çıkardıkları için iklim değişikliğinin ana sebebi.

Dubai’deki son küresel iklim zirvesinde fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda anlaşmaya varılmıştı.

Yeşil Nokta[COP28] Sonuç metni onaylandı: Alkışlar ve eleştiri yağmuru altında fosil yakıtlar ilk kez metinde

BM iklim bilimi organı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 2050 yılına kadar ve sonrasında petrol ve doğal gazın bir miktar rol oynayacağını kabul ediyor; ancak “yeni petrol ve gaz sahaları açmanın küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlandırma hedefiyle bağdaşmayacağını” vurguluyor.

Shell’in emisyon azaltımını emreden mahkeme kararına itirazı haklı bulundu

Friends of the Earth iklim örgütünün Hollanda kolu olan Miliedefensie ve 17 binden fazla kişisel davacının açtığı davada alt mahkeme, 2021’de Shell’in 2019 seviyelerine kıyasla 2030 sonuna kadar küresel karbon emisyonlarını yüzde 45 oranında azaltması gerektiğine karar vermişti. Bu, dünyadan bir şirkete karşı verilen ilk ve en önemli iklim kararıydı. Şirket ise kararı temyiz etmişti.

Yeşil NoktaHollanda’da iklim aktivistlerinin tarihi zaferi: Mahkeme Shell’e CO2 emisyonlarını azaltma talimatı verdi
Yeşil NoktaShell yöneticilerine şirketi ‘net sıfır’a hazırlamadıkları için dava
Yeşil NoktaMahkemenin emisyon azaltma kararına uymayan Shell yöneticilerine uyarı: Kişisel olarak sorumlusunuz

Shell’in CEO’su Wael Sawan, itiraz kararını memnuniyetle karşılayarak, bunun “küresel enerji dönüşümü, Hollanda ve şirketi için doğru karar” olduğunu söyledi.

Davayı açan Milieudefensie direktörü Donald Pols ise  kararı şöyle yorumladı: “Bu canımı acıtıyor. Aynı zamanda, bu davanın büyük kirleticilerin bağışık olmadığını ve tehlikeli iklim değişikliğiyle mücadeledeki sorumlulukları hakkındaki tartışmayı daha da körüklediğini görüyoruz. Bu yüzden Shell gibi büyük kirleticilerle mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Shell’den savunma: Fosil yakıtları biz çıkarmasak başkaları çıkaracak

Yerel mahkeme kararında Shell’e  Paris İklim Anlaşması uyarınca kendi operasyonlarının yanı sıra tedarikçileri ve alıcılarının emisyonlarını da azaltması gerektiği söylendi. Şirket temyiz başvurusunda kurumsal emisyonların yargının değil politikacıların meselesi olduğunu ve çıkarmamayı seçtiği fosil yakıtların başka bir şirket tarafından sömürüleceğini savundu.

Temyiz mahkemesi, tehlikeli iklim değişikliğiyle mücadele için siyasi tercihler yapılması gerekse bile Milieudefensie’nin böyle bir dava açma hakkını kabul etmekle birlikte, belirli bir şirkete getirilen bir azaltma yükümlülüğünün, müşterilerinin emisyonlarını sınırlama etkisine sahip olacağına, “özellikle de bu azaltma yükümlülüğünün daha az fosil yakıt satılarak da gerçekleştirilebileceği” konusunda ikna olmadı.

Milieudefensie, Shell’i yerel mahkemenin ilk kararına uymamakla suçlamıştı. STK, mahkemeye, yenilenebilir enerji hacmini artırmasına rağmen şirketin, Uluslararası Enerji Ajansı‘nın yeni fosil yakıt çıkarma yatırımlarına karşı uyarılarına rağmen yüzlerce yeni petrol ve gaz sahası geliştirmeyi planladığını da bildirmişti.

Yeşil NoktaShell’den U dönüşü: İklim taahhütlerimizi yerine getirdik, üretimi kısmayacağız
Yeşil NoktaShell, iklim aktivistlerinin kararı sonrası hissedarların isyanıyla karşı karşıya

Söz konusu mahkeme kararı, şirketin itirazlara bakılmaksızın derhal karara göre hareket etmesi gerektiğini açıkça belirtiyordu.

Temyiz Mahkemesi ise “petrol ve gaz şirketlerinin fosil yakıt üretimine yatırım yaparken enerji dönüşümü için fosil yakıt arzının daha da genişlemesinin olumsuz sonuçlarını da hesaba katmasını beklemenin makul olduğunu” söyledi. Ancak bunun şirkete özel bir indirim yükümlülüğü getirilip getirilmemesiyle ilgili olmadığı belirtildi.

Mahkeme, ayrıca Shell gibi şirketlerin insan haklarını koruma yükümlülüğünün bulunduğu yönündeki ifadeyi yerinde buldu.

Davacılar karara karşı itiraz edebilir ve konuyu Yüksek Mahkeme’ye götürebilir.

Shell başvurusu tek değil, benzerleri geliyor

Bu itirazlar sürerken, diğer yerel mahkemelerden de  fosil yakıt projelerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının değerlendirilmesi konusunda önemli kararlar çıktı.  Ocak 2024’te Norveç, devletin gelecekteki kullanımın iklim bozulması üzerindeki etkisini uygun şekilde değerlendirmediği gerekçesiyle üç Kuzey Denizi petrol ve gaz sahasının geliştirilmesini engelledi. Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi birkaç ay sonra benzer bir karar verdi .

COP29 salonlarında hayal kırıklığı

Azerbaycan‘ın başkenti Bakü’de süren COP29 İklim Zirvesi‘ne katılan Oil Change International aktivistleri kararı orada aldı.

Aktivistlerden Laurie van der Burg, bugünkü gerilemenin yasını tutarken, iklim adaleti hareketinin giderek güçlendiğini söyledi: “Dünya çapında hareketler, fosil yakıt genişlemesi yoluyla iklim politikalarını engellemek, zayıflatmak ve geciktirmek için lobi faaliyetlerini agresif şekilde yürüten Shell ve diğer büyük kirleticiler üzerindeki baskıyı artırıyor.”

Dünya genelinde fosil yakıt üreticilerine karşı en az 86 dava açıldığını hatırlatan van der Burg, aksiliklere rağmen büyük petrol şirketlerine karşı açılacak gelecekteki davalar konusunda iyimserliğini koruduklarını da kaydetti:

“Bu hafta Bakü’de toplanan zengin fosil yakıt üreten ülkeler buna dikkat etmeli. Fosil yakıtları milyarlarca dolarlık sübvansiyonlarla desteklemeyi bırakıp bunun yerine küresel güneye borçlu oldukları iklim finansmanını ödeme sorumluluğunu üstlenmezlerse onlar da mahkemede sorumlu tutulacaklar. Daha yeni başlıyoruz.”

[COP29] Birleşik Krallık 2035 hedefini açıkladı: Emisyonlarda yüzde 81 azaltım

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Dubai‘de süren BM İklim Zirvesi’nde (COP29) ülkenin karbon emisyonlarını yüzde 81 oranında azaltma yönünde iddialı bir hedef belirlediklerini söyledi.

Başbakan, ülkesinin “iklim krizinin ön saflarında yer alan” ülkelerin yanında yer alacağına söz verdi.

Birleşik Krallık’ın bu yıl Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı (NDC) olarak bilinen, yeni iklim planını açıklayan ilk ülke olması bekleniyordu. Diğer ülkelerin NDC’leri şubat ayına kadar hazır olmayacak.

Starmer, yeni iklim planları açıklarken, “Bugün, son tarihten üç ay önce, Birleşik Krallık’ın 2035 uluslararası hedefini, ulusal olarak belirlenen katkımızı, tüm sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine göre en az yüzde 81 oranında azaltmayı teyit edebilirim. Tüm tarafları, son zirvede kabul ettiğimiz gibi, kendi iddialı hedefleriyle öne çıkmaya çağırıyoruz” diye konuştu. 

Başbakan konuşmasında bu  yaz iktidara gelmesinden bu yana taahhüt edilen veya yürürlüğe konulan yeşil enerji politikalarından bazılarını sıraladıktan sonra, Birleşik Krallık’ın diğer ülkelerin de daha temiz enerji kaynaklarına geçişini destekleyeceğine söz verdi: 

“İklim eylemi, bu hükümetin İngiltere ve dünyanın korunması ve refahı konusundaki misyonunun merkezinde yer alıyor ve bu, ulusal ve uluslararası önceliklerimizde açıkça belirtiliyor. Gezegenimizi ve insanlarımızı korumak için gereken eylemi gerçekleştiriyoruz.”

İklim kampanyacıları: Cesaret verici ancak bitiş değil, başlangıç çizgisi olmalı

 Starmer’ın açıkladığı iddialı hedef , birçok kişiyi memnun etti. Bu, İngiltere’nin, Donald Trump’ın ocak ayında başkanlık görevini devralmasıyla iklim liderliği görevini üstleneceğinin bir işareti olarak değerlendiriliyor.

Ancak iklim kampanyacıları ve danışmanları aynı zamanda İngiltere’nin halihazırdaki daha az iddialı taahhütlerine bile ulaşmaktan çok uzak olduğuna dikkat çekiyor.

Save the Children‘da iklim değişikliği ve sürdürülebilir ekonomiler konusunda kıdemli danışman olan Shruti Agarwal, kararı şöyle değerlendirdi:

“İngiltere hükümetinin 2035 yılına kadar yüzde 81 oranında emisyon azaltma taahhüdü cesaret verici bir adımdır. Ancak bunun, iklim krizinin yükünü taşımaya devam eden çocukları koruma konusundaki İngiltere’nin amacının bitiş çizgisi değil, başlangıç ​​noktası olmasına izin verin. 

COP29, hem Birleşik Krallık’ta hem de dünya genelinde iklim konusunda daha anlamlı eylemlerle bu küresel liderliğin üzerine inşa etmek için bir fırsattır. Çocukların yanında durmanın ve iklim değişikliği karar alma ve finansmanının her aşamasında onların seslerini duyurmanın zamanı geldi.

COP29 ilerledikçe Birleşik Krallık’ın yeni bir uluslararası iklim finansmanı hedefi ve herkes için adil bir geçişi garanti altına alacak eylemler için tartışmaları ilerletmesini umuyoruz.”

Global Citizen Küresel Politika ve Savunuculuk Başkan Yardımcısı Friederike Roder de açıklanan NDC’nin iklim eyleminin durdurulamaz olduğu yönünde güçlü bir mesaj gönderdiğini belirtti: 

“Birleşik Krallık’ın kararı, iklim eyleminde küresel bir lider olarak konumunu sağlamlaştıracaktır. Bunu erken yapma kararı -bu kritik anda- ivme oluşturma ve diğerleri için örnek oluşturma açısından eşit derecede önemlidir.

COP’taki tüm taahhütler gibi, kanıt teslimatta olacak. Ancak erken hedefler belirleyerek ve iddialı hedefler belirleyerek, Birleşik Krallık bu önemli anda çok ihtiyaç duyulan liderliği gösteriyor. Bunun, tüm ulusların dünyayı 1,5 dereceye doğru yolda tutan iddialı, yüksek eylemli NDC’ler belirlemesine yol açmasını ve COP29’dakileri bu hedeflere ulaşmak için hayati önem taşıyan finansmanı sağlayan bir NCQG sunmaya teşvik etmesini umuyoruz.”

Buna karşın ülkenin şimdiye kadar iklim için uluslararası kamu finansmanı konusunda yeni taahhütlerde bulunmadığına dikkat çeken Roder, “Dünyanın en yoksul ülkeleri, NDC’lerini finanse etmek, adil bir enerji geçişini sağlamak ve doğal afetlere karşı koymak için acilen ek desteğe ihtiyaç duyuyor. Birleşik Krallık ayrıca Küresel Dayanışma Vergileri Görev Gücü’ne katılarak yeni finans kaynakları seferber etmede liderlik gösterebilir” dedi. 

King’s College London‘dan çevre, toplum ve iklim profesörü Frans Berkhout ise Başbakan’ın duyurusunu önemli bulduklarını kaydetti.

Starmer’in  Donald Trump’ın seçilmesinin ardından iklim politikası için tam da tehlikeli bir anda, Birleşik Krallık’ın iklim konusundaki liderlik pozisyonunu yeniden ele geçirmeyi amaçladığını ifade eden Berkhout, “Yeni NDC, Birleşik Krallık’ı yenilenebilir enerjiye daha hızlı yatırım yapmaya ve net sıfıra giden yolun gerçekten zor kısımlarıyla -ulaşım, binalar ve gıda- ilgilenmesini gerektirecek. Starmer’ın da belirttiği gibi bunlar büyük fırsatlar sunuyor ancak hayata geçirilmesi karmaşık olacak ve politik açıdan riskli olacak” dedi. 

Keir Starmer’ın açıklamasını “iyi bir hamle” olarak değerlendiren ve başkalarını da bunu yapmaya teşvik etmek için buna çok ihtiyaç olduğunu vurgulayan 350.org Avrupa Ortak Direktörü Kate Blagojevic de şu değerlendirmeyi yaptı:

“Birleşik Krallık, dünya sahnesinde gerçek bir küresel iklim lideri olma potansiyeline sahip ancak henüz tam olarak orada değil. Keir Starmer’ın zamanında bu imrenilen unvanı alması için, daha iddialı emisyon azaltma hedeflerinin CCS ve nükleer güce güvenmeden tekrar rayına oturması ve zamanında teslim edilmesi gerekiyor.

Keir Starmer doğru şeyi yapmanın bedeline karşı çıkabilirken, özel sektörün ihtiyaç duyulanı sunacağına güvenilemez. Ancak milyarderleri borçlu oldukları vergiyi ödemeye zorlayabilir ve artan geliri yurtiçinde ve küresel olarak gerçek iklim eylemi sunmaya kanalize etmeyi seçebilir, böylece bu hedeflere ulaşabilir ve adil payımızı ödeyebiliriz. Bunu yaptığında, Birleşik Krallık gerçekten küresel iklim liderliğinin ön saflarında yer alacaktır.”

Mercy Corps Küresel İklim Politikaları Lideri Debbie Hillier, Birleşik Krallık Hükümeti’nin COP29’da güçlü bir duruş sergilemesini takdir ettiklerini bildirdi:

“Bu, İngiltere’nin tavır ve şeffaflıkta olumlu bir değişime işaret ediyor ve karşı karşıya olduğumuz acil zorluklardan kaçınmadıklarını gösteriyor.

Ayrıca diğer ülkeler için güçlü bir çıta belirliyor ve onları Paris Anlaşması’nın hedefleri doğrultusunda NDC’ler geliştirmeye ve dünyayı 1,5 derecelik ısınmaya doğru yola sokmaya teşvik ediyor. Bunun, bu NDC’lerin uygulanmasını sağlamak için İngiltere’nin iklim finansmanı konusunda eşit derecede iddialı eylemleriyle eşleştirilmesi gerekiyor.”

[COP29] BM Genel Sekreteri: İklim yıkımında ‘ustalık sınıfı’ndayız

Azerbaycan‘ın Bakü kentinde başlayan COP29 İklim Zirvesi’nin ikinci gününde dünya liderlerine hitap eden Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, iklim yıkımında dünyanın “ustalık sınıfı”nda olduğunu söyledi.

 

İklim krizinin insanlara olan maliyeti ve eylemin aciliyetine vurgu yapan Guterres, “Bir sonraki kasırga gelmeden önce hayatlarını kurtarmak için kaçan aileler, dayanılmaz sıcakta çöken işçiler ve hacılar, toplulukları yerle bir eden ve altyapıyı yıkan seller, kuraklık ekinleri harap ederken aç yatan çocuklar…. Tüm bu felaketler ve daha fazlası, insan yapımı iklim değişikliği tarafından daha da güçlendiriliyor” dedi.

Hiç bir ülkenin bu felaketlerden kurtulamadığını vurgulayan BM Genel Sekreteri, küresel tedarik zinciri şoklarının fiyatların fırlamasına yol açtığını da hatırlattı; “Emisyonlar düşmediği ve adaptasyon çabaları artırılmadığı sürece, her ekonomi çok daha büyük bir öfkeyle karşı karşıya kalacak” diye konuştu.

Guterres, bu kötü tabloya karşın umut etmek için her türlü neden olduğunu da kaydettii; gecen yıl Dubai’de yapılan COP28’de ülkeler fosil yakıtlardan uzaklaşma sözü verdiğini hatırlattı: “Bunu hayata geçirme vakti geldi. İnsanlık arkanızda”.

Antonio Guterres’in sıraladığı üç öncelik; G20 ülkelerinin öncülük ettiği “acil” emisyon azaltımları; insanları, özellikle de en savunmasız olanları, iklim krizinin tahribatından korumak ve yılda en az 1 trilyon dolar olması gereken ve COP29’daki temel görev olan genel finans hedefini gerçekleştirmek:

“Harekete geçmeye istekli gelişmekte olan ülkeler birçok engelle karşı karşıya: Yetersiz kamu finansmanı; sermayenin çılgın maliyeti, ezici iklim felaketleri ve fonları emen borç ödemeleri… Gelişmekte olan ülkeler Bakü’den eli boş ayrılmamalı. Bir anlaşma şart.”

BM Sekreteri hem hükümet fonlarını, hem kalkınma bankalarından alınan ucuz kredileri hem de “yenilikçi kaynakları”, özellikle nakliye, havacılık ve fosil yakıt çıkarmaya yönelik vergileri vurguladığı konuşmasında ” Kirletenler ödemeli, Dünya ödemeli, yoksa insanlık bedelini ödeyecek. İklim finansmanı hayırseverlik değil, bir yatırımdır. İklim eylemi isteğe bağlı değil, zorunludur. Her ikisi de tüm insanlık için yaşanabilir bir dünya için vazgeçilmezdir” ifadelerini kullandı.

Kırılgan ülkelerden fonların serbest bırakılması çağrısı

Zirvenin ikinci gününde iklim değişikliğinin etkilerinden en olumsuz etkilenen “kırılgan ülkelerin” temsilcileri de taleplerini dile getirdi.

Seyşeller Başkan Yardımcısı Ahmed Abdullah Afif Didi , zengin ülkeleri taahhütlerin ötesine geçmeye ve önceki daha önce söz verilen fonların serbest bırakılması için mekanizmalar belirlemeye çağırdı.

Seyşeller’in, Almanya‘nın Münih şehri kadar küçük bir kara parçasına, ancak Fransa ve Türkiye büyüklüğünde deniz alanına sahip bir ada ülkesi olduğunu anlatan Didi, buna karşın iklim kriziyle başetmeye güçlerinin yetmediğini ancak yükselen deniz seviyelerinin maliyetini ödemek zorunda kaldığını söyledi: “Her şey tehdit altında evlerimizi taşımak zorundayız.”

Brezilya Devlet Başkanı Yardımcısı Geraldo Alckmin, 1992’de Rio‘da başlayan ve 2024’te delegelerin Bakü’de bir araya gelmesine yol açan iklim sözleşmelerine dikkat çekti: 

“Bu yolda atılan her adım, ortak çevre hedeflerine ulaşma görevinde çok taraflılığın hem ilerlemesini hem de tereddütlerini ve bu zorluğun üstesinden gelme yeteneğimizi temsil ediyor” dedi.

Brezilya’nın “çevresel bir güç merkezi” olarak tanındığını belirten Başkan Yardımcısı ülkenin yeşil ve verimli tarımıyla gıda güvenliğinde lider bir ülke olduğunu söyledi.

İklim bozulmasının yol açtığı yükselen sular nedeniyle ciddi tehditlerle karşı karşıya olan alçak rakımlı bir ada devleti olan Marshall Adaları‘nın başkanı Hilda Heine, zengin ülkeleri kirliliğin azaltılması için yeterli finansman sağlamadıkları için eleştirirken, yoksul ülkeleri yine de iddialı iklim eylem planları ortaya koymaya çağırdı.

“Bir gelgitin ne zaman biteceğini bilmek kanımızda var iklim konusunda gelgit bugün dönüyor” diyen Heine, konuşmasında konferanstan ayrılıp daha fazla kömür çıkarmayı ve daha fazla benzin pompalamayı planlayanlara seslendi ve “kısa vadeli çıkarlarının kapılarının önündeki yıkıma değeceği ve suçlanmadan kurtulacakları yanılgısına” dikkat çekti. 

Heine sözlerini bir Marshall atasözüyle sonlandırdı: “Hepimiz aynı kanodayız ve varış noktamıza ulaşmak istiyorsak hepimiz birlikte çalışmalıyız.”

Hilda Heine, COP29’da ülkesini temsil eden sadece sekiz kadın liderden biri. Yarın İtalya’dan Başbakan Giorgia Meloni’nin zirveye katılmasıyla kadın lider sayısı dokuza çıkacak.

Sudan Devlet Başkanı Korgeneral Abdülfettah El Burhan Abdülrahman El Burhan , birçok liderle birlikte savaşın etkilerini eleştirerek muhaliflerini iklim değişikliğinin yanı sıra ülke için bir tehdit olarak nitelendirdi .

Gezegeni ısıtmaya neredeyse hiçbir katkısı olmayan ülke, iklim değişikliğinin daha da kötüleştirdiği aşırı hava koşullarına karşı en savunmasız olanlardan biri.

El-Burhan, “İklim değişikliği Sudan için önemli bir önceliktir, çünkü ulusal kalkınması açısından hayati önem taşımaktadır” dedi.

Maldivler Devlet Başkanı Mohamed Muizzu,  ülkeleri cesur bir iklim finansmanı hedefi belirlemeye ve emisyonları azaltmaya çağırdı: “Yeni iklim finansmanı hedefi, iklim krizinin gerçek ölçeğini yansıtmalıdır, ihtiyaç trilyonlarca [dolar], milyarlarca değil.”

Ayrıca iklim görüşmeleri katılımcılarını iklim hafifletme konusunda sınırlı ilerleme kaydettikleri için eleştiren Muizzu, “28 zirve sonra, emisyonlar hala artıyor” dedi.

İklim krizi, küresel sera gazı emisyonlarının yalnızca %0,003’ünden sorumlu olan Maldivler için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Mevcut küresel ısınma ortamında ülkenin yüzde 80’i 2050’ye kadar yaşanmaz hale gelebilir.

Muizzu konuşmasında şunları söyledi: “Bizim için çevre ve okyanus kaynaklardan daha fazlasıdır, onlar bizim kültürel kimliğimizdir. Onları korumak bizim kutsal görevimiz olmaya devam ediyor. Dünyanın dört bir yanına baktığımızda savaş açmak için fonların serbestçe aktığını görüyoruz, ancak bu fonlar iklim finansmanı için sağlanmıyor.”

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında Türkiye’nin kirliliği azaltma konusunda kaydettiği ilerlemeden övgüyle bahsetti.

İklim değişikliğinin etkilerinin en yoğun hissedildiği ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığını belirteren Erdoğan, fosil yakıt kirliliğini azaltmak için hayata geçirilen politikalar arasında eşi Emine Erdoğan’ın sıfır atık projesini zikretti.

Climate Action Tracker‘ın geçen yıl nisan ayında yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin son eylem planı, kirliliği azaltma politikalarının Paris iklim anlaşmasıyla uyuşmaması nedeniyle “kritik derecede yetersiz” olarak nitelendirilmişti.

Erdoğan, İsrail‘in Gazze ve Lübnan‘a yönelik saldırılarının, burada yaşayan çocukların geleceğine zarar veren kimyasalların toprağa ve yer altı su kaynaklarına nüfuz etmesine yol açtığını da kaydetti.

Ekonomisi büyük ölçüde fosil yakıtlara bağlı Belarus‘un Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ise zengin ülkelere yüklendi.

“Burada asıl sorumlular yok. Fransa cumhurbaşkanı bile orada değilse iklim müzakerelerimiz ne kadar etkili?” diye soran Lukaşenko, ülkesinin iklim hedeflerine ulaştığını iddia etti.

Belarus lideri, özellikle iklim finansmanı söz konusu olduğunda “sadece söz değil, eylem” çağrısında bulundu: “Ödemesi gerekenler ödemeli.”

Avrupa Konseyi’nden kırılgan ülkelere: Bize güvenebilirsiniz

Zirvede konuşma yapanlardan biri olan Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, dünyayı uçuruma sürükleyen savaşlara karşı uyardı. 

Avrupa’nın gezegenimizi ısıtan kirliliği azaltma konusunda dünya çapında en büyük ilerlemeyi kaydettiğini söyleyen Michel, AB’deki emisyonların geçen yıl yüzde 8 gibi şaşırtıcı bir oranda azaldığını ancak 2030 hedeflerine ulaşma yolunda bunun henüz yeterli olmadığını kaydetti. 

Michel, yoksul ülkelerin iklim finansmanı için birliğe güvenebileceğini de belirtti: 

“Finansmanla sahaya çıkıyoruz: 31 milyar dolar. Bu bizim adil payımızdan daha fazla ve herkesi örneğimizi izlemeye çağırıyoruz.”

Geçen yıl, AB iklim değişikliğinin yol açtığı zararı karşılamak için bir fona karşı muhalefetini geri çekmişti. 

Michel, iklim finansmanı için bağışçı tabanının genişletilmesi çağrılarını yinelerken “ertelemek yerine cesaret” çağrısında bulundu.

Bakü’deki COP29, Greta Thunberg’in de katılımıyla Tiflis’te protesto edildi

Petrol ve doğal gaz ülkesi Azerbaycan‘ın Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ne (COP29) ev sahipliği yapması, komşu Gürcistan‘ın başkenti Tiflis’te protesto edildi.

Kafkas Feminist Savaş Karşıtı Hareketi tarafından düzenlenen eylemde zirveyi protesto eden İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in yanı sıra çok sayıda aktivist, Azerbaycan’ın baskıcı politikaları nedeniyle iklim görüşmelerine ev sahipliği yapmayı hak etmediğini savundu.

Burada yaptığı konuşmada, Azerbaycan’ı “etnik temizlik yapan ve sivil topluma baskı yapmaya devam eden baskıcı, işgalci bir devlet” olarak tanımlayan Thunberg, ülkenin zirveyi “suçlarını ve insan hakları ihlallerini yeşil aklama fırsatı” olarak kullandığını söyledi:

“Onlara hiçbir meşruiyet veremeyiz, bu yüzden burada duruyoruz ve yeşil aklamaya ve Azerbaycan rejimine hayır diyoruz.”

Azerbaycan temiz enerji projelerine daha fazla yatırım yapmayı taahhüt etmişti ancak iklim aktivistleri ve uzmanlar bunun sadece daha fazla petrol ve gaz ihraç etmek için olduğunu söylüyor.

Yeşil NoktaCOP29’un ev sahibi Azerbaycan, gaz ihracatını iki katına çıkarmayı hedefliyor
Yeşil NoktaCOP29’un ev sahibi Azerbaycan, fosil yakıt yatırımlarını savunuyor

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev petrol zengini ülkeyi on yıl boyunca yönettikten sonra ölen babasının yerine geçtiği 2003 yılından beri iktidarda. Hak savunucuları tarafından tarafından muhalefete ve ifade özgürlüğüne karşı sert tavrıyla suçlanıyor.

Zirvenin ilk günü yapılan Tiflis’teki mitingde konuşan Thunberg, “İklim değişikliği konferansını otoriter bir petrol devletinde düzenlemek saçmalığın ötesinde” diye konuştu.

 

Akbelen’i savunurken ‘orman işgaliyle’ yargılanan köylüler beraat etti

Muğla’nın Milas ilçesindeki İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda kırım yapan Limak ve IC Holding ortaklığında YK Enerji’ye karşı ağaçları savunan köylülere açılan dava sonuçlandı.

Ormanı savunurken darp edilen Ahmet Tatar ve İkizköy Mahalle Muhtarı Nejla Işık, “ormanı işgal ve ormandan faydalanma” suçlamasıyla Milas 4. Asliye Hukuk Mahkemesi‘nde yargılandıkları davanın ilk duruşmasında da beraat etti.

Şirketin, Kemerköy ve Yeniköy termik santrallerine linyit sağlamak için var olan madeni Akbelen Ormanı’nda 780 dönümlük alana genişletme girişimine karşı köylüler ve çevre savunucuları büyük direniş göstermiş; aylarca ormanda nöbet tutmuştu.

Basın ve köylüler duruşmaya alınmadı

Duruşma basına ve halka kapalı olarak yapıldı. Duruşma salonuna girilmesinin engellenmesi üzerine halkla güvenlik görevlileri arasında gerginlik yaşandı.

Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada sanıklar Işık ve Tatar’ın ifadeleri alındı. Işık ve Tatar, haklarındaki suçlamaları kabul etmedi. Sanık avukatları da müvekkillerinin beraatini istedi. Duruşmada mütalaa veren savcı ise  Işık ve Tatar’ın “Ormanı işgal ve ormandan faydalanma” suçundan cezalandırılmasını istedi. Mütalaa sonrası kararını açıklayan mahkeme, Tatar ve Işık’ın beraatine hükmetti.

Duruşmadan önce bir açıklama yapan köylüler ve avukatları davanın hukuksuz olduğunu belirterek, “Hem suçlu hem de güçlüler tarafından açılan bu tür davalarla mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi. Açıklamaya Milas Belediye Başkanı Fevzi Topuz da katıldı.

Burada konuşan davanın avukatlarından İsmail Hakkı Atal şunları söyledi:

“’Trajikomik bir dava. Şirket hemen yanımızda 760 dönüm ormanı yok ederken bizim ormanı korumak için kurduğumuz dört metrekare çadır ‘ormana tecavüz etti’ denilerek dava açıldı. Orman mı kaldı? Biz ormanı sizden korumaya çalışıyoruz. Bu artık kelimelerle ifade edilemeyecek kadar absürt, komik ve Türkiye’de yargının ne hale geldiğini gösteren bir davadır.”

Korumak isteyene dava, işgal edene koruma

Ormanı işgal ettikleri için değil, korudukları için yargılandıklarını söyleyen İkizköy muhtarı Necla Işık ise, “Köylü yıllardır ormanını, zeytinini korumaya çalışıyor. Yaşasın onurlu mücadelemiz, yaşasın Akbelen” dedi.

Ahmet Tatar da, ağaçları korumaya çalışırken uğradıkları şiddeti hatırlattı:

“12 Eylül sabahı dramatik bir gündü. Komando, jandarma bir de buna ilave olarak Milas Jandarma Güçleri, resmi kıyafetlerle operasyon yaptı. Şirketle iş birliği içerisinde bir operasyon yaptılar. Alandan bizi uzaklaştırarak alanı, kendileri işgal ettiler. Kullandıkları konteynerlerin üzerinde YK Enerji’nin yani Limak ve İştaş’ın metal etiketlerini sökmeyi unutmuşlar. Bu da operasyonun aslında günler önceden planlandığını ve o gün uygulamaya geçirildiğini gösteriyor. Asıl yargılanan bizler değiliz. Yargılanan Akbelen mücadelesi.”

Duruşmanın ardından konuşan savunma avukatlarından Arif Ali Cangı, “Gelecek kuşaklar için mücadele verdiklerine dikkat çekti:

“Bu mücadele sırasında bu ve buna benzer davalarla karşılaşacağız, bizi suçlu göstermek için çalışacaklar ama biz yılmayacağız yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Bu dava ekoloji hareketine, yaşamı savunma mücadelesine açılmış bir dava. Bu dava eğer mahkumiyetle sonuçlanmış olsaydı tüm ekoloji hareketlerine gözdağı verilmiş olacaktı. Üstelik kendi suçlarını örtmek için bu davayı açmışlardır.”

 

Eğitimciler Başkent’te buluşuyor: Eleştirel Pedagoji Kongresi 29 Kasım’da

Eğitimin toplumsal dönüşümdeki rolünü merkeze alan Eleştirel Pedagoji Kongresi, 29 Kasım – 1 Aralık tarihlerinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin Vişnelik Tesisleri‘nde gerçekleştirilecek.

BIRARADA Enstitüsü, TÖZ Yayınevi ve ODTÜ Mezunlar Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen kongre, eğitimcileri, akademisyenleri ve öğrencileri bir araya getirerek eğitimde eleştirel ve yenilikçi yaklaşımları tartışmayı amaçlıyor.

Kongre Düzenleme Kurulu, kongrenin amacını şöyle anlattı:

“Bu kongre, eğitimde kalıcı değişimler yaratma potansiyeline sahip eleştirel düşünceyi ve pedagojik yaklaşımları güçlendirmeyi, eğitimin toplumsal adalet ve barışın sağlanmasındaki rolünü vurgulamayı hedefliyor. Daha etkili ve kapsayıcı eğitim metodolojilerinin önünü açmayı umuyoruz çünkü eleştirel pedagoji, öğrencilerin sadece bilgi edinmelerini değil, aynı zamanda toplumsal olayları sorgulayarak aktif vatandaşlar olarak yetişmelerini hedefler.”

Dünyanın en önemli eğitimcileri konuşma yapacak

Kongrede, dünyaca ünlü eğitimciler konuşmacı olarak yer alacak. Açış konuşmasını, Calgary Üniversitesi’nde çeşitlilik, kapsayıcılık ve sosyal adalet üzerine yoğunlaşan çalışmalarıyla tanınan profesör ve aynı zamanda McGill Üniversitesi’nde “Paulo Freire Eleştirel Pedagoji ve Dönüştürücü Liderlik Projesi”nin kurucusu Shirley Steinberg yapacak.

Kongrenin ikinci gününde ise izleyiciler Malta Üniversitesi’nde UNESCO Küresel Yetişkin Eğitimi Kürsüsü görevini yürüten, ömür boyu öğrenme ve küresel sosyal adalet konularında uzmanlaşmış ve eleştirel pedagojinin tanınmış isimlerinden Peter Mayo’yu dinleyebilecek. 

İkinci gün, ayrıca Hamburg Helmut Schmidt Üniversitesi’nde eğitimin temelleri profesörü olarak görev yapan; eğitim, toplumsallaşma ve kültürlerarası pedagoji üzerine önemli katkılarda bulunmuş Dr. Arnd-Michael Nohl bir konuşma yapacak.

Konuşmacılar, kongrede eğitimin toplumsal dönüşümdeki rolünü ve eğitimde yenilikçi yaklaşımların nasıl şekillendirilebileceğini tartışacak.

Paneller, atölyeler: Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli masaya yatırılacak

Kongre boyunca yapılacak paneller, “Eğitimin Dönüştürücü Gücü”, “Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim”, “Eğitimde Teknoloji Kullanımı”, “Küresel Krizler ve Eğitim Sistemleri” ve “Sistem Eleştirisi” gibi bir dizi temayı kapsıyor.

Özellikle “Sistem Eleştirisi” teması altında “2024 Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” masaya yatırılacak ve Türkiye’nin eğitim sistemine yönelik eleştirel bir bakış açısı sunulacak.

Kongre sırasında, panellerin yanı sıra çok sayıda atölye de gerçekleştirilecek: Uzman Atölyeleri bir koordinatörün yürüteceği katılımcı bir uygulama etrafında şekillenirken, Kılavuza Yönelik Atölyeler belli temalar etrafında katılımcıların katkısı ile eleştirel pedagojinin uygulanması için ilkeler ve yöntemler geliştirmeye çalışacak. Bu atölyelerden çıktı olarak “Eleştirel Pedagoji Kılavuzu” oluşturulacak.

Kolektif Atölyeler ile de farklı ve belki de birbirini hiç tanımayan eğitim düşünürlerinin bir tema etrafında araya gelerek tartışacakları ve kolektif bildiri oluşturacakları platformlar yaratılması amaçlanıyor.

Kongre programı 20 Eylül’de web sayfasında yayımlandı ve katılımcı kayıtlarına açıldı. Kongre hakkında daha fazla bilgi almak ve kayıt detayları için burayı ziyaret edebilirsiniz. 

Feminist Pedagoji’ye vurgu 

 

Kongre Düzenleme Kurulu atölyelerin çeşitliliği ve feminist pedagoji panelleriyle ilgili şu bilgilendirmeyi yaptı: 

 

Program doğrultusunda vurgulamak istediğimiz iki husus var: Birincisi feminist pedagoji üzerine bildirilerin çokluğu; ikincisi uygulamalı, kılavuz, kolektif çalışma şeklinde üç ayrı atölye biçiminin uygulanacak olması.

 

Feminist pedagoji alanındaki teorik ve pratik çalışmalara dair, sivil toplum kuruluşlarından yükseköğrenim kurumlarına kadar geniş bir kesimden, beklenenden çok daha fazla başvuru aldık. Bu yoğun ilgi, feminist pedagojinin günümüzde ne kadar önemli bir konu haline geldiğini gösteriyor. Kongremiz, bu alandaki çalışmalara katkı sağlamak ve yeni işbirlikleri oluşturmak için önemli bir platform olacaktır.

 

Feminist pedagoji, eğitimde cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı ve tüm bireylerin, öğrenme süreçlerine eşit katılımını sağlamayı hedefleyen bir eğitim felsefesi ve pratiğidir. Bu yaklaşım, radikal feminizm, sosyalist feminizm gibi farklı feminist teorilerden beslenir ve eleştirel pedagojinin dönüştürücü potansiyelini kullanır; öğrenme süreçlerini toplumsal cinsiyet bakış açısıyla yeniden şekillendirmeyi, güç dinamiklerini sorgulamayı ve bireylerin kendi seslerini bulmalarına yardımcı olmayı hedefler. Feminist pedagojinin bu temel hedefinin yansıması olarak iki ayrı panel, “Feminist Pedagoji I ve II” oturumları feminist pedagojiye dayalı deneyimlerin aktarıldığı dersliklerin bu biçimiyle nasıl dönüştürülebileceği ve bell hooks’un feminist sınıf tahayyülüne dayanıyor.

 

“Peki Biz Buna Feminist Dersek? Mimarlıkta Feminist Pedagoji” başlıklı oturum ise mimarlık bölümünde feminist pedagojik dönüştürücü deneyim ve konumsallıklar üzerine bir sorgulama başlatıyor. 2014-2016 yılları arasında MEB tarafından başlatılan, ancak 2019’da Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin YÖK tarafından sonlandırılmasıyla birlikte, Türkiye’deki eğitim sisteminde toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı çalışmalar önemli ölçüde gerilemiştir. Son dönemde benimsenen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile bu durum daha da belirginleşmiş, dersliklerde toplumsal cinsiyet perspektifinin neredeyse tamamen ortadan kalktığı görülmüştür.

 

Oysa feminist pedagoji eleştirel düşünce, katılımcılık, marjinelleştirilen seslerin duyulması, duygusal öğrenme gibi pek çok aktif öğrenme ve dönüştürücülüğü kapsıyor. Bu nedenle feminist pedagoji üzerine Türkiye’de çok daha fazla konuşmaya ihtiyacımız var. Feminist pedagoji, eleştirel düşünce, katılımcılık ve marjinelleştirilen seslerin duyulması gibi ilkelerle, bu eksikliği gidermeyi amaçlayan dönüştürücü bir eğitim yaklaşımıdır. Özellikle duygusal öğrenme ve aktif öğrenme yöntemlerini benimseyerek, öğrencilerin kendi deneyimlerini ve perspektiflerini sorgulamalarını ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçlendirilmelerini hedefler. Kongremizde yer alan “Kılavuz Geliştirme” ve “Kolektif Çalışma” atölyeleri gibi uygulamalar, bu doğrultuda somut adımlar atılmasına katkı sağlayacak niteliktedir.

 

Feminist pedagojiye ilgi duyan, bu konuda çalışmalar yapan herkesi kongremize katılmaya ve katkı sunmaya davet ederiz.”

 

[COP29] Türkiye iklim yol haritasını paylaştı: Kömürden çıkış yine yok

Bakü’de süren BM İklim Zirvesi (COP29) kapsamında Türkiye “2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi” belgesini Birleşmiş Milletler‘le paylaştı.

Strateji belgesi, Türkiye’nin 2053 yılına kadar “kalkınma önceliklerinden taviz vermeden” “net sıfır” hale gelme hedefine nasıl ulaşacağını detaylandırıyor. Belgede “en kirli fosil yakıt” olarak tanımlanan kömürden çıkışa dair bir plan yine yer almıyor.

Daha önce önümüzdeki 14 yıla kadar emisyonlarını artırmaya devam etme ve en geç 2038’den sonra azaltma planını açıklayan Türkiye’nin hedefleri 2053 İklim Stratejisi belgesinde de yineleniyor.

Nükleere vurgu

Resmi verilere göre 2022’de Türkiye’nin sera gazı salımlarının yüzde 70’inden fazlası fosil yakıta bağımlı enerji sektöründen kaynaklanıyor.

Belgede, 2053 yılında nüfus artışı ve ekonomik büyümeye paralel olarak ülkenin enerji talebinin bugüne göre yaklaşık dört katına çıkarak 1,271 TWh’ı aşacağı öngörülüyor. Bunun yüzde 69,1’inin yenilebilir enerji kaynaklarından karşılanması planlanıyor.

Eylül 2024 itibarıyla Türkiye’nin enerji üretiminde yenilenebilirlerin payı yüzde 57.

Türkiye, güneş ve rüzgarın yanında hidroelektrik, jeotermal ve nükleeri yenilebilir enerji kaynakları olarak sınıflandırıyor.

Bu kapsamda bu yılın sonlarında devreye girmesi planlanan Akkuyu Nükleer Santrali tam kapasite çalıştığında Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağı ve sera gazı emisyonlarını yıllık 30 milyon ton azaltacağı tahmini yapılıyor. Buna ek olarak 2035 yılında nükleer kapasitesinin 7.2 GW’a yükseltilme hedefi paylaşılıyor.

Kömürden çıkış yok

Stateji belgesine göre, Türkiye’nin bu hedefleri gerçekleştirmek için 2035’e kadar yenilenebilir enerjiye 59 milyar dolar, enerji depolamaya 2,5 milyar dolar ve enerji verimliliğine 2030’a kadar 20,2 milyar dolar yatırım yapması planlanıyor.

Ancak belgede en kirli fosil yakıtlardan olan ve Türkiye’nin yeni ocaklar ve santraller yoluyla üretimine hızla devam ettiği kömürden çıkış konusunda herhangi bir ibare yer almıyor.

Çok sayıda iklim örgütü COP29 öncesinde yaptığı ortak açıklamada, Türkiye’nin güçlü iklim hedeflerine ulaşması için “acilen yeni kömürlü termik santral yapmama ” kararı alması ve kademeli olarak kömürden çıkışı planlaması çağrısında bulunmuştu.

Yeşil Nokta[COP29] İklim STK’leri Türkiye’nin kömürden çıkış planlamasını talep ediyor

STÖ’ler bu kararın bu karar Türkiye’nin uluslararası yatırım ve desteklere ulaşmasını kolaylaştıracağını, COP29 müzakerelerinde, iddialı bir iklim hedefi belirleyen ülkelerin iklim finansmanında önceliklendirilmesinin gündeme geleceğini belirtmişti.

Belgede, imalattan tarıma, ulaşımdan binalara ve atık yönetimine kadar farklı alanlarda ne tür dönüşümler yaşanacağına dair bazı ipuçları da bulunuyor. Örneğin, demir ve çelik sektörü salımlarının 2053’e kadar kademeli olarak yüzde 99, gübre sektörü için yüzde 100, çimento için yüzde 93, alüminyum için yüzde 75 azaltım bu hedef yüzde 100; çimento için yüzde 93; alüminyum içinse yüzde 75 azaltım hedefleri veriliyor. Ancak diğer başlıklarda net hedefler bulunmuyor.

Türkiye, Eylül 2021’de 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefini açıklamış ve aynı yıl Kasım ayında Paris Anlaşmasına taraf olmuştu.

Akdeniz ülkeleri bir araya geliyor

Türkiye’nin COP29’da Akdeniz ülkelerinin yenilenebilir enerji kapasitelerini ortaya çıkarmayı amaçlayan bir oluşuma katılması da bekleniyor. TeraMed adlı girişim Akdeniz çevresinde kurulu yenilenebilir enerji kapasitesini 1 TW’a çıkarmayı hedefliyor.

Akdeniz’in küresel ısınmanın en hızlı gerçekleştiği havzaların başında geliyor.

İklim değişikliğinin etkilerinden en çok etkilenen ancak bunda en az pay sahibi olan en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada ülkeleriyle birlikte “Kırılgan ülkeler” statüsünde değerlendirilmeyi talep eden Türkiye, bir Akdeniz ülkesi olarak iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine en fazla maruz kalan ülkelerden biri olduğunu savunuyor. Bu nedenle de geçen yılki COP28‘de ‘Kayıp ve Zarar Fonu‘ndan yararlanmak istemişti.

Ancak Türkiye en çok emisyon salan ülkeler arasında dünyada 20’nci sırada yer alıyor.

[COP29] Karbon kredisi kuralları onaylandı, iklim kampanyacıları aceleden rahatsız

Azerbaycan‘ın başkenti Bakü‘de devam eden COP29‘un ilk gününün sonunda karbon kredileri ticaretini düzenleyen temel kurallara ilişkin anlaşma onaylandı.

Dün gece geç saatlerde duyurulan haberden sonra konuşan COP29 Başkanı Muhtar Babayev, “Bu olumlu ivmeyi memnuniyetle karşılıyoruz. Bakü’de gerçekleştirdiğimiz tüm çalışmalarımıza ilham verecek bir uzlaşma ruhu oluştuğunu umuyorum” dedi.

Alkışlarla ve itirazsız bir şekilde kabul edilen taslak kararın yıllardır süren tartışmalı karbon piyasaları çıkmazına son verdiği öne sürülse de iklim kampanyacıları kararın aceleye getirildiğini düşünüyor.

Zengin ülkelerin yurtdışında ucuz iklim eylemlerine para öderken, içerideki pahalı emisyon kesintilerini geciktirmelerinin önünü açan kurallar dizisi; ülkelerin dünyanın diğer bölgelerindeki gezegeni ısıtan kirliliği ortadan kaldırmaları veya önlemeleri karşılığında (örneğin ağaç dikmek veya yağmur ormanlarını kurtarmak) kredi satın alabilecekleri ve kendi emisyon hedeflerine ulaşma yolundaki ilerlemeyi sayabilecekleri bir sistem oluşturmanın önündeki son engellerden bazılarını ele alıyor.

Anlaşmanın, şirketlere ve ülkelere açık olacak, BM tarafından denetlenen küresel bir karbon piyasası içinde emisyon ticareti için gereken netliği sağlaması bekleniyor.

‘İlk günde aceleye getirildi’

Karbon piyasaları iklim politikasında kutuplaştırıcı bir güç. Destekçiler, gezegeni kurtarmak için önemli fonların yönlendirilmesine yardımcı olduklarını söylerken, eleştirenler özellikle bazı şirketlerin coşkuyla benimsediği gönüllü karbon piyasasındaki dolandırıcılık ve zararlı projelerin parçalanmış geçmişine işaret ediyor. .

6. Madde olarak bilinen karbon piyasası kuralları konusunda anlaşmaya varma çabaları,  gezegenin ısınmasını durdurmak için BM görüşmelerinde sürekli bir engel oluşturuyordu. Son iklim görüşmelerindeki diplomatlar, ülkelerin tartışması için çözümler önermekle görevli bir BM denetim organının önerilerini reddetmişti.

Kâr amacı gütmeyen Carbon Market Watch grubunun politika uzmanı Isa Mulder, zirvenin ilk gününde tartışma yapılmadan kuralların kabul edilmesinin BM İklim Konferansı sürecine olan “güveni zedelediğini” söyledi: “COP29’u arka kapı anlaşmasıyla başlatmak… şeffaflık ve uygun yönetim için kötü bir emsal teşkil ediyor.”

Söz konusu kuralların, iklim kampanyacıları ve uzmanların büyük endişesi olan emisyonların iki kez sayılması riskini azaltması ve insan haklarını korumak için daha güçlü güvenceler içermesi bekleniyor.

Ancak Mulder, metnin aynı zamanda karbon tasarrufundaki başarıların tersine dönmesi riskiyle karşı karşıya olan projelerle nasıl başa çıkılacağı gibi pek çok cevapsız soru bıraktığını söyledi.

Güçlü kurallar ve denetim şart

“Madde 6” denetim organının eski başkanı ve mevcut üyelerinden biri olan Olga Gassanzade ise  yeni standartların sağlam olduğunu olmasına karşın sürece yönelik eleştireliri haklı buldu. Buna karşın gelişmekte olan dünyaya karbon finansmanı dağıtımını ölçeklendirmek için madde 6.4’ü mümkün olan en kısa sürede işlevsel hale getirmenin de kritik önem taşıdığını belirtti.

Karbon piyasalarını eleştirenler, dengeleme projelerinin geçmişte aşırı vaatlerde bulunup yetersiz performans gösterdiğine, korunması gereken ormanların yangınlarla yok edildiğine ve yenilenebilir enerji projelerinden kaynaklanan emisyonların, muhtemelen zaten inşa edilecek olmalarına rağmen bilançolara yansıtıldığına dikkat çekiyor.

Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi’nden avukat Erika Lennon, “Karbon piyasalarının iddia ettikleri gibi davranmadığını ve insanların haklarını ihlal eden piyasa projelerine defalarca tanık olduk. “Tüm bu suistimalleri önleyecek güçlü kurallar konulmazsa, Paris Anlaşması‘nın bütünlüğü tamamen zedelenebilir.” dedi.

Friends of the Earth’ten Lise Masson da anlaşmanın hayal kırıklığı yarattığını söyledi;

“COP29’un ilk gününde karbon piyasalarından söz edilmesi kabul edilemez ve tüm sürecin güvenilirliğini zedeliyor. Ayrıca, küresel güneydeki topluluklar, yerli halklar ve her şeyden önce küçük köylü çiftçiler üzerinde yıkıcı etkileri olacak küresel bir karbon piyasasının kapılarını açıyor. Karbon piyasaları iklim finansmanı değildir ve küresel güneye olan iklim borcunu ödemek yerine bu yeni sömürgeci planların Cop29’un bir başarısı olarak desteklenmesini kabul edemeyiz.”