Ana Sayfa Blog Sayfa 887

Bingöl Karlıova halkı diken üstünde: Kömür madeni termik santral hazırlığı

Haber: Fırat BULUT- Zülal KOÇER

*

Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı  Halifan (Derinçay) Köyü’nde bulunan maden sahası işletmesinin ihalesi 7 Haziran Salı günü saat 15.00’da gerçekleştirildi. İhaleye katılan tek şirket olan Ziver İnşaat  bir milyar 959 milyon 750 bin TL  bedel karşılığında 78 milyon ton kömür rezervini işletecek. İhale, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca onaylandıktan sonra, yer teslimi yapılacak ve maden sahasının işletilmesine başlatılacak.

İhale öncesi kentteki siyasi parti ve dernek temsilcileri açıklamalar yaparak bölgede kurulması planlanan termik santralin, özellikle içme suları olmak üzere doğaya olası zararlarına dikkat çekti. Köylüler Türkiye Kömür İşletmeleri ( TİK) Kurumu tarafından yıllar önce ruhsatlandırılan maden sahasının köyün merası olduğunu ve işletilmesi durumunda yaşam alanlarının zarar göreceği  nedeniyle ihaleye karşı çıkıyordu.

İlgili haber: Bingöl termik istemiyor: Para mı, sağlık mı?

Bingöl Valiliği tarafından 7 Haziran’da  yapılan açıklamada , ‘‘Yapılan ihale termik santrali kurma ihalesi değil , sadece var olan kömürü ekonomiye kazandırma ile ilgilidir’ denilse de bölge halkı ve STK’ler işletme ihalesi; termik santral kurmanın ön adımı olarak değerlendiriyor. Zira 2008 ve 2013 yıllarında da maden sahasının işletilmesi işi ‘termik santral kurma’ şartıyla ihale edilmişti.

İlgili haber: Bingöl Valiliği’nden termik santral açıklaması: Kömürü ekonomiye kazandırma ihalesi

Köylüler, muhalefet partiler ve STK’ler santral ihalesine tepki gösterdi

Xêlîfan( Derinçay) Köyü sakinleri, yöre dernekleri,  muhalefet partileri Bingöl’e termik santral yapılmasına karşı çıkıyor. Bölgede bulunan birçok köyü etkileyecek olan santrale karşı çıkanlar, termik santralin en büyük karbon salım kaynaklarından biri olduğunu hatırlatarak yetkililere, “Paris İklim Sözleşmesi‘ndeki ‘2053’e kadar sıfır karbon’ hedefine ne oldu?” diye soruyor.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Canfidal Boldaş

Maden sahasında ruhsatlandırmanın daha önceki yıllarda yapıldığını ancak işletmeye geçilmediğini belirten TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Canfidal Boldaş, şunları söyledi: ‘‘Derinçay (Halifan) Köyü’nde kömür ocağı bulunuyor. Biz şu an termik santral yapılıp yapılmayacağını bilmiyoruz. Kamuoyunda ve bizde şöyle bir şüphe var. Çünkü burada bulunan kömürün sadece termik santrale uygun olduğu yönünde bir bilgi var. Kömür ocağının kiralama usulü ile işletilmesi gibi bir plan ve bu doğrultuda açılan bir ihale var. Kömür ocağı proje üzerinde kapalı işletme gibi görünüyor ama öyle olsa da sonuçta yüzeyde bir orman tahribatı, yeşil alanın tahribatı söz konusu olacak. Termik santral planlanırsa bu durum karbon salımını arttıracaktır. Paris İklim Anlaşması ile 2053’e kadar sıfır karbon taahhüdü var Türkiye’nin. Sıfır karbon taahhüdü varken küresel iklim krizi gündemdeyken tekrardan karbon salımı yaratacak bir faaliyetin planlanabilmesi ihtimali bile ürkütüyor. Çünkü WHO verilerine göre her yıl yedi milyon kişi hava kirliliği nedeniyle oluşan solunum yolu hastalıklarından hayatını kaybediyor.’’ Boldaş, doğaya müdahalenin iklim krizini derinleştirdiğini söyledi.

‘Tüm canlılar için büyük felaket olur’

Bingöl’de yapımı düşünülen termik santralin bölge ekosistemi ve insanları için geri dönülmez felaketlere sebep olacağını ifade eden emekli Ziraat Mühendisi ve BİNÇEV-DER Başkanı Cuma Karaaslan ise termik santrale karşı herkesi direnişe çağırdı. Karaaslan “İhaleyi görmek için iki bin 500 TL dosya bedeli koymuşlar, ayrıntılarını bilmiyoruz ama bölgede kurulacak işletme her ne için olursa olsun karşıyız” dedi. 

2008’de termik santral için ruhsat alındığını hatırlatan Karaaslan, ‘‘Köylüler tepki gösterince vazgeçtiler, iptal edilmedi ama ertelendi. Başta ormanlar olmak üzere tüm canlılar için büyük felaketlere neden olacak termik santral projesini yeniden hayata geçirmek istiyorlar. Bölgede kaliteli kömür yok, dolayısıyla maden sahasındaki kömürün  termik santral’ dışında kullanabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca yetkililerden ‘burada termik santral hariç işletmek için ihale yapıyoruz’ şeklinde bir açıklama da yapılmadı. Elbette termik santral yapacaklarsa bunu gizli yaparlar” şeklinde konuştu. İhalenin termik santral ihalesi ya da bunun ön hazırlığı olabileceğini belirten Karaaslan açıklamasının devamında Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL) yayımladığı raporu hatırlatarak şunları söyledi:

‘‘1965-2020 yılları arasında 16 ildeki 29 faal termik santralden elektrik üretilirken, 200 bin erken ölüme, 117 bin 661 erken doğuma, 62 milyon iş günü kaybına ve dört trilyon sekiz milyar lira da sağlık maliyetine yol açtı. Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı onayladı, 2053’e kadar sıfır karbon hedefini  duyurdu ancak kömürden çıkış için bir tarih ve plan duyurmadı.”

Bölge halkı maden sahasının işletilmesine de termik santrale de karşı 

Bingöl-Erzurum karayolu üzerinde bulunan Halifan Köyü’nde ayrıca bir adet HES faal durumda ikinci HES projesi için süreç devam ediyor. Başlıca geçim kaynağı hayvancılık olan Halifan köylüleri maden sahasının işletilmesi ve olası termik santral projesinden dolayı kaygılı. Bölgede su kaynakları olmasına rağmen içme suyu sorunu bulunan köyün yeraltı sularının etkileneceği, mera, bahçe ve ormanlık alanların tahrip olacağı dolayısıyla yaşam alanlarının yok edileceği kaygısı hakim. 

‘İçme suyu verilmeyen köye termik santral yapılacak’ 

Köyde yaşayan yurttaşlardan Gökhan Karaca, daha önceki yıllarda termik santrale karşı eylem yaptıklarını sondaj çalışmalarına engel olduklarını belirterek ‘‘Son yıllarda yaşanan ekonomik krizden dolayı hayvancılığa bir yönelim var. Şimdi bu termik santralin yapılması ile başta doğa yok olacak bölgede hayvancılık tamamen bitecek. Bitki örtüsünün yok olması, havanın kirlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Sadece bizim köy değil 50 km mesafe içerisinde bütün yerler etkilenecek” ifadelerini kullanarak termik santral istemediklerini söyledi.

İhale süreci hakkında kendilerine yeterli bilgi verilmediğini belirten Karaca, ‘‘Hiçbir bilgimiz yok. Sadece 7 Haziran’da ihale yapılacak ama ayrıntıları nelerdir kamuoyuna açıklanmıyor. Sadece biz değil bu bütün Bingöl’ün sorunu. Burada tespit edilen kömür rezervlerinin kalitesiz olduğu biliniyor. Kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan Kürük suyu bu bölgeden geçiyor. İçme suyu olmayan köye termik santral yapılmak isteniyor. Biz burada termik santralin ya da başka bir işletmenin yapılmasına karşıyız” dedi.

Harita Mühendisliği öğrencisi Mehmet Şener

Halifan köyünden, Harita Mühendisliği öğrencisi Mehmet Şener de, 1980 ve 1990 yılları arasında kömür üretimi yapıldığı ve çıkarılan kömürün kalitesiz olması nedeniyle devam ettirilmediğini hatırlatarak “Birkaç yıl önce yeniden ihale edilmişti ancak köylülerin engel olmasıyla çalışmalar başlamadı. Hiç kimsenin haberi olmadan bir iki ay önce köydeki yaşlılardan kömür numunesi istemişler, ‘biz bunu götürüp inceleyeceğiz uygunsa götürüp işletip gübre malzemesi olarak kullanacağız’ demişler. Daha sonra biz ihaleden haberdar olduk” diye konuştu.

Köydeki gençler olarak kendi aralarında görüşüp durumu değerlendiklerini belirten Şener, “HES’in yapıldığı süreçte yaşlı insanlarımızı kandırıp ikna ettiler. Şimdi hem ikinci HES projesi ortaya çıktı hem  de maden sahalarının işletilmesi ve termik santral kurulması. Geçtiğimiz günlerde HES için ÇED toplantısı yapıldı karşı olduğumuzu net bir şekilde söyledik. Hem HES projesi hem iddia edilen termik santral projesi yan yana, anlaşılan niyetleri atalarımızdan kalan köyden tamamen kovmak” ifadelerini kullandı.

‘Bingöl’ün içme suyu bu bölgede’ 

Mehmet Şener maden sahasının bulunduğu yerin önemine dikkat çekerek şunları anlattı:  ‘‘Bingöl’ün  içme suyu kaynağı Kürük suyu ile maden sahasının bulunduğu alan arasındaki mesafe iki km , hatta isale hattının geçtiği alan maden sahasının ortasında kalıyor. Bu bölge bizim yaşam alanımız ve buralar HES, maden işletme projeleri ile tahrip edilerek tek huzur bulduğumuz yer bizden  alınmak isteniyor. Köyümüzün başlıca geçim kaynakları hayvancılık ve tarım. Bu anlamıyla geçim kaynaklarımızı hedef alan projelerdir. İstemiyoruz. Son beş yıldır köylüler olarak özellikle hayvancılık anlamında büyük yatırımlar yaptık, ikinci HES ve termik santral yapılırsa köylüler ne yapacağız? Buralar hayvanlarımızın otlatıldığı yerler.’’

‘Kamuoyundan bir şeyler gizleniyor’

Kentteki ziyaretleri kapsamında Bingöl’de bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi beraberindeki heyetle birlikte, maden sahalarının bulunduğu Halifan köyüne giderek muhtar ve köylülerden bilgi alarak incelemelerde bulundu.

Hakverdi yaptığı açıklamada bölgede gizli işler yapıldığına dikkat çekti: “Halifan köyünde kömür işletmesi var, ancak kalori değeri düşük olması nedeniyle atıl kalmış. Şimdi burada termik santrali kurulacağından bahsediliyor, olmadı hayvansal atıkla bir santral kurulacağından bahsediliyor. Ama bütün bu  bahisler devam ederken kamuoyundan bir şeyler gizleniyor. Geçtiğimiz günlerde köyün muhtarı ile beraber köylüler Amerikalı vatandaşları yakalamışlar ve pasaportlarını alarak jandarmaya haber etmişler. Jandarma tarafından teslim alınan bu kişiler Erzurum’a gönderilmiş. Bunun takipçisi olacağız ama neden yöre halkından gizleniyor ne yapılacağı ve neden gizli işler yapılıyor? Bölgede altın mı aranıyor, başka gizli bir maden arayışı mı var bunların hepsini açığa çıkaracağız.”

 

Termik santral ısrarı yeni değil

Fırat Kalkınma Ajansı tarafından 2010’da hazırlanan  Derinçay Havzası’nda ( Karlıova/ Bingöl) Termik Santral Yatırımı Raporu’nda yer verilen değerlendirmelere göre; Doğu Anadolu Bölgesi‘nin Afşin-Elbistan’dan sonra en önemli linyit havzası bu bölgede bulunuyor. 

Linyit varlığının tespit edildiği 1965 yılından itibaren bölgede çeşitli yıllarda araştırmalar yapıldı. Sahada 1981-1983 yılları arasında açık işletme ile 2-3 bin ton kadar kömür üretimi gerçekleştirildi. Ancak üretilen kömürün kalitesiz olması ve satış sorunları nedeniyle üretim devam ettirilmedi.

1986’da o zamanki adı ile TEK tarafından bir termik santral kurulması amacı ile açık işletme yapılabilecek alanda çalışmalar başlatılarak bu kapsamda 24 sondaj yapılmış, termik santralin temel atma töreni gerçekleştirilmiş ancak proje devam ettirilmemişti.

Termik santral yapılmak şartıyla 7 Ekim 2008 tarihinde yapılan işletme ihalesi firmalardan teklif gelmemesi nedeniyle iptal edilmişti. 

2013’te tekrardan ihaleye gidilmiş, en yüksek  teklifi sunan Aksa Elektrik Üretim A.Ş. 88 milyon 662 bin ton linyit kömürü rezervi bulunan üç bin 167 hektarlık alanın işletme hakkını rödovans usulü ile 30 yıllığına kiralamıştı. Köylüler günlerce eylem yaparak maden sahasına iş araçlarının girmesine engel olmuştu. Daha sonra Aksa Elektrik Üretim A.Ş. yüksek maliyet nedeniyle projeden vazgeçtiğini açıklamıştı. Sonraki yıllarda da maden sahasında yapılmak istenen çalışmalar köylüler tarafından engellenmişti. 

Kömür ocağı ve termik santrallerin çevre ve insan sağlığı üzerine etkileriyle ilgili görüşlerine başvurduğumuz Yüksek Jeoloji mühendisi Eşref Atabey, termik santrallerin çevreye en büyük etkisinin havadaki kirlenme olduğunu belirtti.

Akciğer kanseri riski

Yüksek Jeoloji mühendisi Eşref Atabey

Atabey şunları anlattı: “Termik santrallerin bacasından gazlar ve küller çıkmaktadır. Kömürün yakıt olarak kullanımından atmosfere yoğun ölçüde arsenik, kadmiyum, krom, bakır, nikel ve vanadyum gibi ağır metallerin salındığı bilinmektedir. Kömürde zehirli olan arsenik bulunur. Arsenikli içme suyunu uzun süre içenlerde akciğer kanseri ve deride keratozis nedenidir. Yine kömür içinde flor oranı fazla olur. Eğer bu flor kömür işletmesi sırasında yer altı sularına, içme sularında derişimi fazlalaşırsa bunu uzun süre içen insanların dişlerinde florozis ve iskelet florozisi olur.”

Solunum yolu hastalıkları

Termik santrallerin bacalarından çıkan gazların solunum yolu hastalıklarına neden olduğunu ifade eden Atabey, Muğla Yatağan’da yaşananları da hatırlattı. Bu bölgede termik santrallerin neden olduğu solunum yolu hastalıklarının raporlandığını hatırlatarak şöyle devam etti:

“Meteorolojik ölçümlerde de bu gazların uzaklara kadar yerleşim yerlerine taşındıkları biliniyor. Bir de bacadan çıkan tozların etkileri var. Yanan dumanlar içindeki bu partiküllerin havayla uzaklara kadar gitme özelliklerine sahip. Hem insanlar hem de hayvanlar üzerinde olumsuz etkileri var, biliniyor bunlar.” 

Atabey, kömür tozunun solunmasından dolayı akciğerlerde antrokozis denilen bir tür pnömokonyoz akciğer hastalığının meydana geldiğini belirterek “Termik santral bacasından havaya, kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit gazları yayılır. Bu gazlar hem zehirlidir. İnsanların solunum sistemine zararı bulunur” diye ekledi.

Bitkiler ölüyor, insanlar ve hayvanlar hastalanıyor

Bacadan çıkan küllerin bitki ve insanlar için zararlı olduğunun altını çizen Atabey “Küller bitki ve sebzelerin yapraklarını örterek bitkinin ölmesine neden olur. Termik santral külleri içinde arsenik, kadmiyum, kurşun, antimon, krom, nikel, çinko, mangan, demir, vanadyum gibi ağır metaller ve uranyum gibi radyoaktif elementler bulunur. Ağır metallerce zengin küller tarım toprağını da kirletir. İçme suyu kaynaklarına ulaşarak, insan ve hayvan sağlığına zararı olur” şeklinde konuştu.

Atabey iklim krizine de dikkati çekti: “Termik santral baca gazı karbondioksit sera etkisi, küresel ısınma ve iklim değişikliği nedenlerindendir. Karbondioksit salımı bu yönüyle zararlıdır. Bacadan yayılan kükürt dioksit ve azot oksit gazları, hava nemiyle ve su buharıyla tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asite dönüşür. Ve asit yağmuru şeklinde yağar. Bu asidik yağmur orman ve bitki örtüsü, sebze ve meyve ağaçlarını kurutur. Ayrıca toprağı çoraklaştıracığı, verimsizleştireceği belirtmektedir.”

Tarım alanları yok ediliyor, insanlar göçe zorlanıyor

Atabey, termik santraller için seçilen alanların topografyanın olduğu düzlük ya da az eğilimli yerler olduğunu ve bu alanların genelde tarım alanı olarak kullanıldığını hatırlatarak “Termik santrallerin işletilecek olan kömür ocağı dolayısıyla alanda kamulaştırma yapılacağı, insanların topraksız kalacağı, tarım olmayınca işsiz kalınacağı ve göç olacağı, kömür ocağının tarım alanlarına, ormana ve su kaynaklarına zararları olacağından söz etmektedir” dedi.

‘Kömür çıkarmak için özel olarak zeytinlik yasasında değişiklik yaptılar’

Atabey tüm bunlara rağmen termik santrallerin hâlâ dayatıldığını vurguladı:

“Mesela Yatağan ve Milas’taki Sek Köyü’nde rezervler bitti yeni yeni rezerv arayışını girdiler. Akbelen Milas’taki zeytinlik olan tarlaların altında kömürler vardı, bunların çıkarılması için özel olarak zeytin yasasında değişiklik yaptılar. Yani bu derece gözü kara olarak gidiyorlar.”

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül ise Türkiye’nin termik santral politikasını, bu bağlamda Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasının sonrasını ve termik santrallerin yarattığı yıkımı anlattı. 

Akgül “Türkiye maalesef ki halen kömürlü termik santralleri kapatmaya yönelik bir sistem çalıştırmış değil. Enerji politikasındaki en büyük sorunu şu anda bu” ifadelerini kullandı.

‘Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı ama…’

Akgül şöyle konuştu: “Bununla birlikte Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı meclisten geçirerek onayladı geçen sene. Paris Anlaşması’nın amacı aslında temelde doğrudan emisyon azaltmadır. Fakat Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylamasına rağmen halen doğrudan emisyonları tüketecek bir politikayı devreye sokmuş değil. Bunu kömürlü termik santralleri kapatacak bir planı bulunmamasından da anlayabiliyoruz. Bingöl’de yapılmak istenenden de Afşin C santralinden yani yeni kömürlü termik santrallerin planlanma aşamasında olmasından da bunları iptal etmemesinden de anlayabiliyoruz.”

Anlaşma neden imzalandı?

Akgül’e “Türkiye Paris İklim Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmeyecekse neden imzaladı?” diye sorduğumuzda cevabı şöyle oldu:

“Sivil toplumun yoğun kampanyası sonucu ve biliyorsunuz dünyada bu anlaşmayı onaylamayan 6 ülke kalmıştı. Bu durum da COP26 İklim Zirvesi’nde Türkiye’yi zor duruma düşürüyordu. Bununla birlikte Türkiye belirli bir fon aldı. Almanya, Fransa Kalkınma bakanlıklarından ve Dünya bankasından belirli bir fon görüşmeleri sürüyordu. Bu fonu da iklim politikalarında kullanmak üzere aldığını biliyorum. Bu vesileyle Paris anlaşmasının onaylandığını düşünüyoruz. Tabi Paris Anlaşması’nı imzaladılar çünkü bütün dünya iklim kriziyle mücadelede ortak saf tutmuştu. Türkiye, bu ortak mücadeleden geri kalmanın doğru olmadığını düşünmüş olmalı. Fakat hangi gerekçeyle Paris İklim Anlaşması’nı onaylamış olursa olsun Türkiye, şu an Paris İklim Anlaşması’nın gereğini yerine getirmiyor. Asıl mesele bu.”

‘Kesinlikle kârlı ve gerekli değil, alternatifi var’

Küresel ve bölgesel iklim hedeflerine ulaşabilmek için atılacak en iyi adımları Akgül “Kömürlü termik santralleri kapatmak, elektrik üretiminde kömürden çıkış, yeni santrallerin planlarını kesinlikle iptal etmek” şeklinde sıraladı.

Akgül kömürlü termik santrallerin kârlı ve gerekli olduğu söylemlerine de şu yanıtı verdi:

“Kesinlikle kârlı değil, kesinlikle gerekli değil ve alternatifi var.”

Termik santrallerin ekonomiye milyonlarca lira zararı var

Termik santrallerin çok pahalı yatırımlar olduğuna dikkati çeken Onur Akgül sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu santraller çok uzun zamanlarda ancak faaliyete geçebiliyor. Termik santrallerin teknolojileri ithaldir. Ekonomik olarak zaten sıkıntı içinde olduğumu bir durum var; Dolar, Euro neredeyse 20 lira. Dolayısıyla bu kırılgan ekonomik pozisyonda termik santraller daha mantıksız hale geliyor. Kaldı ki termik santrallerin yarattığı sağlık sorunlarının tedavisi için harcanan para da yine zaten ulusal bütçeden gidiyor. 2020’de yayınlanan bir rapora göre Türkiye bu santrallerden kaynaklanan hastalıkların tedavisi için sene de 53 milyon lira harcıyor. 2018’de bizim yaptığımız bir çalışmada termik santrallerin sadece kapalı olduğu zamanda neredeyse bir milyar sekiz milyon lira teşvik aldığını ortaya çıkarmıştı. Dolayısıyla hem inşaat ve işletme hizmetleri anlamında, hem sağlık giderleri anlamında termik santraller asla ve asla ekonomik değil. Artı çok büyük çevresel maliyetleri var.”

Toprağı, suyu ve insanlar dahil tüm canlı yaşamını zehirlediğini belirttiği termik santraller için “Alternatifleri de var elbette” diyen Akgül yenilenebilir enerjiye işaret etti. Gelişen teknolojinin de yardımı ile yenilenebilir enerjinin daha az maliyetli ve ucuz olduğunu vurguladı.

‘Tüm ülkeyi hasta ediyor ve yoksullaştırıyor’

Türkiye’de küçük çaplı üretimleri olanlar da dahil toplamda 34 aktif termik santral olduğu bilgisini veren Akgül şunları söyledi:

“Bunlar Çanakkale’den Şırnak’a, Sivas’tan Muğla’ya, Zonguldak’a, Maraş’a kadar Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde aktifler. Kömür yakarak elektrik üretiyorlar. Bu santrallerin yaydığı partikül madde çeşitli rüzgar yapılarıyla yüzlerce kilometre uzağa taşınır. Dolayısıyla Türkiye’yi coğrafik olarak gözünüzün önüne getirdiğinizde, toplamda tüm ülkeyi etkileyen bir termik santral yapısından bahsediyoruz.” 

Bu santrallerin kanser gibi ciddi hastalıklara neden olduğunu hatırlatan Akgül “Yani bütün bir ülkeyi hasta ediyor, yoksullaştırıyor ve alternatifi de var” dedi. 

Kirlilik ölçülmüyor

Kömürlü termik santrallerden çıkan partikül maddelerin ölçümünün kimler tarafından ve ne şekilde yapıldığı da sorunlu bir alan. Akgül konuyu şöyle çerçevelendirdi: “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na akreditasyonu olan laboratuvarlar var. Bunun yanında devletin kendi yaptığı ölçümler de var. Burada şehirlerin, ilçelerin çeşitli noktalarına yerleştirilmiş olan hava kalitesi ölçüm istasyonları var Türkiye’nin genelinde. Bunlar da ölçüm yapıyorlar fakat yaygın olarak ölçmüyor. Yani büyük olan PM10’u ölçüyorlar. Ve bu durumda da bir veri sıkıntısı mevcut. Yani tüm istasyonların yüzde 75 oranında veri sağlaması gerekiyor. Fakat sıkıntı olduğunu görüyoruz. Yani bu istasyonlardan, Kahramanmaraş bunlardan bir tanesi, yeterli veri alınamadığı için halk sağlığı üzerindeki etkisi tam olarak bilinmiyor.”

Akgül son olarak yarattığı tüm sorunları hatırlatarak acilen kömürlü termik santrallerin kapatılması için adım atılmasını, yeni projelerin de iptalini istedi.

Bir yandan “hemen kömürden çıkın” çağrısı yapanlar diğer yanda kömürde ısrar eden hükümet politikaları ve şirketler… Kömürlü termik santrallerin neden olduğu sağlık sorunları, ekonomik yük, yok edilen doğa ve şüpheli bir gelecek… Termik santrallerin ve bağlı olarak kömürün yarattığı sonuçları uzmanlarla konuştuk. Son olarak da henüz bu yılın başında HEAL‘in  yayımladığı rapordan konuya ilişkin bazı verileri hatırlatmak gerekirse;

“Türkiye’de son 55 yılda termik santrallerin insan sağlığı üzerindeki ağır sonuçlarının yer aldığı ve 1965-2020 yılları arasında faaliyette olan 16 ildeki 29 termik santral elektrik üretirken, yaklaşık 200 bin erken ölüme, 117 bin 661 erken doğuma, 62 milyon iş günü kaybına ve 4 trilyon 8 milyar lira da sağlık maliyetine yol açtı.”

Çekmeköy’deki parkın dahil olduğu imar planına yürütmeyi durdurma kararı: Kamu yararı yok

İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, İstanbul Çekmeköy‘de vatandaşların inşaattan korumaya çalıştığı park alanının ‘akaryakıt alanına’ çevrildiği imar planına açtıkları davada yürütmeyi durdurma kararı verildiğini açıkladı.

Çekmeköy sakinleri, semtin ikinci en büyük parkı ve deprem toplanma alanı olan bu parkın imara açılmasına tepki göstererek parkta nöbet tutmaya başlamış, dün sabah erken saatlerde alana giren kepçelere engel olmak isteyen vatandaşlarla polis karşı karşıya gelmişti.

Halk, yeşil alanın rant için imara açıldığını belirterek için tepki göstermeye devam eden halk akşam saatlerine kadar bölgede durmaya devam etmiş, tencere tavalarla eylem yapmıştı.

Vatandaşlar, bugün 13.00’da Çekmeköy Belediyesi önünde buluşacaklarını da duyurdu.

Akgün yaptığı açıklamada, İBB İmar ve Şehircilik Dairesi‘nin açtığı davada, parkı da içine alan iar planının ‘kamusal yarar taşımadığı gerekçesiyle’ yürütmesinin durdurulduğunu söyledi:

“Çekmeköy, Mimar Sinan Mahallesi’nde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından mevcut yeşil alanı ‘Akaryakıt Alanı’na dönüştüren imar planlarına ilişkin; İBB olarak açtığımız davada ‘Yürütmeyi Durdurma’ kararı verilmiştir.”

Avrupa Parlamentosu 2035 yılı sonrası motorlu araç satışını yasakladı

Avrupa Parlamentosu, Fit for 55 (55’e uygunluk) paketi kapsamında önerileri oylamaya devam ettiği dün akşamki oturumda, 2035 yılından sonra tüm içten yanmalı motorla çalışan arabaların satışını yasakladı.

Buna göre benzinli araçlar yalnızca 13 yıl daha Avrupa Birliği‘nde (AB) satılmaya devam edecek.

AB’nin toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 15’i karayolu taşımacılığından kaynaklanıyor.

Parlamentonun Çevre Komitesi‘ndeki otomobiller ve kamyonetler için CO2 emisyon standartları raportörü Bas Eickhout, şu yorumu yaptı:

“Otomotiv sektörü, karbondan arındırılması en hızlı sektörlerden biri olabilir ve olmalıdır. Çözümler orada ve üreticiler şimdiden yatırım yapmak için yarışıyor. Sektörün kesinliğe ihtiyacı var. Bugün Avrupa Parlamentosu, otomobil endüstrisinin 2035 yılına kadar tamamen elektrikli hale gelmesine açık desteğimizi gösterdi. Bu öneri başarısız olsaydı, sadece iklim değişikliğiyle mücadelede güvenilirliğimizi kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda en büyük Avrupa endüstrilerinden birini geleceğe taşıma şansını da ortadan kaldırmış olacaktık.”

Fit for 55 (55’e Uygun) paketi nedir?

55’e Uygunluk, AB’nin 2030 yılına kadar net sera gazı emisyonlarını en az 55 azaltma hedefini ifade ediyor. Önerilen paket, AB mevzuatını 2030 hedefiyle uyumlu hale getirmeyi amaçlıyor.

Geçen yıl Avrupa Komisyonu, AB’deki emisyonların 2030 yılına kadar en az yüzde 55 oranında nasıl azaltılacağına dair bir yol planı olan ’55’e Uygunluk’ paketini önerdi.

İlgili haber: AB, 2030 yenilenebilir enerji hedefini yüzde 45’e yükseltiyor

İlgili haber: AB’nin Rusya’ya karşı yeni enerji paketi: İklim değişikliğiyle mücadele edecek

Bu paket, en az on iki yeni iklim önerisi içerecek bir sonraki Avrupa Yeşil Anlaşması‘nın aşaması ve Komisyon’un 2050 yılına kadar Avrupa’yı iklim değişikliğine nasıl uygun hale getirmeyi planladığını ortaya koyacak.

Haziran ayı boyunca genel kurul oturumlarında Avrupa Parlamentosu, Fit for 55 paketinin kilit dosyalarını oylayacak.

Avrupa Yeşil Anlaşması’nın bir parçası olarak, Avrupa İklim Yasası ile AB kendisine 2050 yılına kadar iklim nötrlüğüne ulaşmak için bağlayıcı bir hedef belirledi. Bu, mevcut sera gazı emisyon seviyelerinin önümüzdeki on yıllarda önemli ölçüde düşmesini gerektiriyor.

Avrupa Yeşil Anlaşması ise, iklim değişikliği ve çevresel bozulmanın üstesinden gelmek için AB’yi modern, kaynakları verimli kullanan ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştürmeyi hedefliyor.

Yeni Nesil AB İyileşme Planı kapsamındaki 1,8 trilyon Euroluk yatırımın üçte biri ve AB’nin yedi yıllık bütçesi, Avrupa Yeşil Anlaşması’nı finanse edecek.

AB Komisyonu’nun Fit for 55 iklim paketinin amacı da, Yeşil Anlaşma’yı gerçeğe dönüştürmek, iklim krizini önlemek, 1,5 derecelik iklim hedefini tutturmak ve sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla yüzde 55 azaltmak olarak özetlenebilir.

AB, mevcut yasaları 2030 ve 2050 hedefleri ile uyumlu hale getirmek için iklim, enerji ve ulaşımla ilgili mevzuatını ’55’e Uygun Paket’ adı verilen bu paket kapsamında revize etmeye çalışıyor.

55’e Uygun paketi, AB politikalarının Konsey ve Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen iklim hedefleriyle uyumlu olmasını sağlamak amacıyla AB mevzuatını gözden geçirmek, güncellemek ve yeni girişimleri uygulamaya koymak için bir dizi tekliftir.

Fit for 55 paketine neler dahil?

Teklif paketi, AB’nin iklim hedeflerine ulaşırken sosyal olarak adil bir geçiş sağlamak, AB endüstrisinin yenilikçiliğini ve rekabet gücünü korur ve güçlendirirken, üçüncü ülke ekonomik operatörlerine karşı eşit bir oyun alanı kurmak ve AB’nin iklim değişikliğine karşı küresel mücadelede öncülük etme konumunun temelini oluşturmak gibi temel hedefler belirledi.,

Bunlar ışığında 55’e Uygun paketi, yasama tekliflerini ve politika girişimlerini içeriyor.

AB emisyon ticaret sistemi (ETS): Komisyon, AB’nin mevcut emisyon ticaret sisteminde ilgili sektörlerde 2005 yılına kıyasla 2030 yılına kadar yüzde 61’lik bir genel emisyon azaltımıyla sonuçlanması gereken kapsamlı bir dizi değişiklik önerdi. Yükselen hedef, mevcut kurumların güçlendirilmesi ve planın kapsamının genişletilmesiyle elde edilecek:

  • ETS çerçevesinde havacılık ve deniz taşımacılığından kaynaklanan emisyonları azaltmak;karbon sınır ayarlama mekanizması (CBAM) tarafından kapsanacak sektörlere emisyonların ücretsiz tahsisini aşamalı olarak kaldırmak.
  • ETS aracılığıyla uluslararası havacılık (CORSIA) için küresel karbon denkleştirme ve azaltma planını uygulamak: Modernizasyon fonundan ve inovasyon fonundan sağlanan fonu artırmak,
  • İstikrarlı ve iyi işleyen bir ETS sağlamaya devam etmek için piyasa istikrar rezervini gözden geçirmek.

Teklifle, 2030 yılına kadar bu sektörler için 2005 yılına kıyasla yüzde 43 oranında emisyon azaltımı sağlanması gerekiyor.

Üye devletlerin emisyon azaltma hedefleri

Bunlara ek olarak, Komisyon, üye devletlerin çaba paylaşımı yönetmeliği kapsamındaki ulusal hedeflerine uygun maliyetli bir şekilde ulaşmalarını desteklemek için binalar ve karayolu taşımacılığı için yeni bir bağımsız emisyon ticaret sistemi oluşturmayı öneriyor.

Çaba paylaşımı yönetmeliği şu anda AB emisyon ticaret planı veya arazi kullanımı, değişikliği ve ormancılık yönetmeliği (LULUCF) kapsamında olmayan sektörlerde üye devletler için bağlayıcı yıllık sera gazı emisyon hedefleri belirliyor.

Komisyonun mevcut mevzuata önerdiği ana değişiklik, bu sektörlerde 2030 yılına kadar ulaşılacak hedeflerle ilgili:

Teklif, AB düzeyindeki sera gazı emisyonlarını azaltma hedefini 2005 yılına kıyasla yüzde 29’dan yüzde 40’a çıkarıyor ve ulusal hedefleri buna göre güncelliyor.

Ulusal hedefleri belirlemeye yönelik hesaplama, maliyet-verimlilik endişelerini gidermek için sınırlı miktarda düzeltmeler ile kişi başına GSYİH’ye dayalı yapılacak.

AB çevre bakanları, 17 Mart 2022 tarihli Çevre Konseyi toplantısında da bu öneriyle ilgili görüş alışverişinde bulunmuştu.

Türkiye’nin ilk organik pazarı 16’ıncı yılını etkinliklerle kutlayacak

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin Türkiye’de sağlıklı ve güvenilir gıdanın yaygınlaşması için 2006 yılında Şişli Belediyesi işbirliği ile kurulan Şişli %100 Ekolojik Pazar, 16’ıncı yılını kutluyor.

Tarım zehirlerinin kullanılmadığı, tüm canlılar için adil bir üretim biçimiyle üretilen, sağlıklı ve organik sertifikalı ürünleri tüketicilerle buluşturan %100 Ekolojik Pazarlar’ın Türkiye’deki ilk örneği Şişli %100 Ekolojik Pazar’ın 16’ıncı yıldönümü yıldönümünü etkinliklerle kutlanacak.

11 Haziran 2022  Cumartesi günü Feriköy’deki Şişli %100 Ekolojik Pazar’da  üreticileri, esnafı, müşterileri ve Buğday Derneği temsilcilerinin bir araya geleceği kutlamada çocuklarla fide dikimi, oyun ve üretim atölyeleri ile birlikte canlı müzik etkinlikleri yapılacak.

%100 Ekolojik Pazar 16 yıl önce nasıl açıldı?

Buğday Derneği’nin çabalarının sonucu  Türkiye’nin ilk ekolojik pazarının kurulması için gereken yasal zeminin oluşmasının ardından ilk olarak Şişli %100 Ekolojik Pazar; Haziran 2006’da, 45 tezgâh ve doğayla uyumlu üretim yolunda bir araya gelen organik ürün sertifikası sahibi 23 üreticinin katılımı ile açıldı.

Ekolojik tarımın yaygınlaşması için yeni bir model oluşturan Şişli %100 Ekolojik Pazar’da, 16 yılda, çoğunluğunu üreticilerin oluşturduğu esnaf sayısı 83’e, tezgâh sayısı ise 330’a yükseldi. Şişli %100 Ekolojik Pazar kuruluşundan bu yana, Türkiye çapında art arda açılan ve sayısı 16’yı bulan diğer organik pazarların öncüsü ve modeli oldu.

Pazar, bugüne kadar oluşturduğu model sayesinde Ankara, Afyon, Eskişehir, Hatay, İzmir, Mersin ve Zonguldak gibi Türkiye’nin birçok farklı noktasından 900’ün üzerinde taze sebze ve meyve üreticisinin organik ürünlerini İstanbul halkı ile buluşturduğu bir alan yaratarak üreticiyle müşterinin arasındaki mesafenin azalmasına yardımcı oluyor.

Şişli’nin ardından,  Kartal ve Bakırköy gibi farklı ilçelerde, İzmit ve mevsimlik olarak Kayseri Kocasinan’daki beş ayrı noktada, Buğday Derneği danışmanlığında kurulan %100 Ekolojik Pazarlar’dan ekolojik ve zehirsiz gıdaya erişenlerin sayısı artıyor.

%100 Ekolojik Pazarlar, hem 2006’ya kadar ihracat odaklı olan ekolojik ürün sektöründe iç pazarın gelişmesini sağlıyor hem de süt türevi ürünlerin, istiridye mantarının, elma pekmezinin, hurmanın, siyez ve karabuğday ununun, safranın ve daha pek çok yeni ekolojik ürünün iç pazarda satılabilmesine öncülük ediyor.

Şişli’de kurulduğu ilk yıl 3-5 ton civarında olan haftalık taze sebze ve meyve satışları bugün, haftalık ortalama 17 ton, yılda yaklaşık 860 tona kadar ulaşarak artışını sürdürüyor.

Yarattığı istihdam ve düzenli gelir sistemiyle, üreticilerin ekolojik yollarla sertifikalı olarak ürettiği ürünlerin ekonomik açıdan sürdürülebilirliğini korumasını sağlıyor. Sağlıklı ve güvenilir gıdalar için her cümartesi günü Şişli’de bir araya gelen üretici ve tüketiciler, üç nesil boyunca kurdukları organik bağları güçlendirerek üretimlerine ve paylaşımlarına devam ediyor.

%100 Ekolojik Pazarlar’ın adresleri ise şöyle:

Bakırköy: Cuma günleri, Airport Alışveriş Merkezi’nin arka açık otoparkında, 09.00-16.00 saatleri arasında.

Şişli: Cumartesi günleri, Cumhuriyet Mah., Gökkuşağı Lala Şahin Sok., Feriköy’de, 07.00-17.00 saatleri arasında.

Kartal: Pazar günleri, Kordonboyu Mah., Hükümet Cad., Ekolojik Pazar Alanı’nda, 08.00-17.00 saatleri arasında.

İzmit: Cumartesi günleri, 41 Burda Alışveriş Merkezi’nde, 10.00-18.00 saatleri arasında.

Kayseri – Kocasinan: Pazar günleri, Erciyesevler Mah., Mazı Sk., Kocasinan’da, 08.00-17.00 saatleri arasında. *Sadece Ağustos-Kasım ayları arasında.

 

Araştırmacı ve siyasetçi Tarhan Erdem hayatını kaybetti

Eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri, eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve kamuoyu araştırma şirketi Konda Araştırma ve Danışmanlık’ın kurucusu araştırmacı yazar Tarhan Erdem, 89  yaşında hayatını kaybetti.

Bir süredir kalp rahatsızlığı yaşayan Erdem, Muğla‘nın Bodrum ilçesinde kaldırıldığı hastanede tedavi altına alınmıştı. Erdem’in cenazenin İstanbul’a nakledileceği ve İstanbul’da toprağa verileceği açıklandı.

Erdem, CHP 16’ıncı dönem İstanbul Milletvekili olarak Meclis’te görev yapmıştı. 1977 yılında kısa bir süre Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve 1999-2000 yıllarında CHP Genel Sekreterliği görevinde bulunan Tarhan Erdem, 1987 yılında KONDA Araştırma ve Danışmanlık AŞ’yi kurmuştu.

Dünya, Radikal, T24 gibi gazetelerde köşe yazarlığı da yapan Erdem’İn Tıkanan Siyaset (2002), Kapana Sıkışanlar, Oy Aldılar Seçilemediler, Anayasalar ve Siyasal Belgeler (1876-2012), Yasama Meclisi Üyeleri Seçim Kanunları ve Siyasi Partiler Kanunları (1876-2013) adlı kitapları yayımlanmıştır.

Hayat ustamızı kaybettik

Konda Araştırma Şirketi, haberi “Şirketimizin kurucusu, hayat ustamız Sayın Tarhan Erdem’i kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Başımız sağ olsun…” sözleriyle duyurdu.

Şirketin Genel Müdürü Bekir Ağırdır da “Hayat ustamı kaybettim” sözleriyle acısını dile getirdi.

Erdem’in vefatı ardından pek çok siyasetçi üzüntülerini paylaştı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eski bakanlarımızdan ve partimizin önceki dönem genel sekreterlerinden, mücadelemize önemli katkılar sunmuş değerli siyasetçi, araştırmacı ve yazar Tarhan Erdem’in vefatından dolayı derin üzüntü duydum.Tarhan Erdem’e Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum” mesajını paylaırken CHP’den çok sayıda vekil ve belediye başkanı da taziye paylaşımlarında bulundu.

Tarhan Erdem’in vefatına DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu‘nu da üzüntü mesajları paylaşırken; kızı Ayşe Erdem‘in eşsözcülüğünü yürüttüğü Yeşil Sol Parti de “Tarhan Erdem demokrat kişiliği, ilkeli duruşu, üretkenliği ve siyasi yaşama özgün katkılarıyla anımsanacaktır” dedi.

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın başsağlığı mesajıise şöyle oldu:

“Demokrat ve özgürlükçü kişiliği ile tanıdığımız, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve CHP Genel Sekreterliği de yapmış olan yazar ve araştırmacı dostumuz KONDA’nın kurucusu bilge insan sevgili Tarhan Erdem’i kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz.  Bir dönem İstanbul İl Eşbaşkanlığımızı yapan ve şimdi Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü arkadaşımız, yoldaşımız sevgili Ayşe Erdem’in de babası olan Tarhan Erdem, Türkiye toplumunun yakından bildiği ve sevdiği bir isimdi. Hayalini kurduğu, özlemini duyduğu ülkeyi inşa etme görevi her zamankinden daha çok omuzlarımızdadır. Kendisini özlemle ve rahmetle anacağız.”

Araştırmacılar ve basın mensupları da, kamuoyu araştırmacılığnın duayenlerinden Erdem’i  kaybetmenin üzüntüsünü dile getirdi:

Diyarbakır’da gözaltına alınan gazeteci sayısı 21’e yükseldi

Bugün Diyarbakır’da polisler, sabah saatlerinde çok sayıda gazetecinin evine baskın düzenledi. Gazetecilere yönelik operasyonlarda gözaltına alınan gazeteci sayısı 21’e yükseldi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan operasyon kapsamında gözaltına alınan gazetecilerin sayısının arttığı bildiriliyor.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan, JINNEWS Müdürü Safiye Alagaş, JINNEWS editörü Gülşen Koçuk, Mezopotamya Ajansı editörü Aziz Oruç ile gazeteciler Ömer Çelik, Suat Doğuhan, Ramazan Geciken, Esmer Tunç, Neşe Toprak, Zeynel Abidin Bulut, Mazlum Doğan Güler, Mehmet Şahin, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Remziye Temel, Mehmet Yalçın ve Abdurrahman Öncü gözaltına alındı. Yine, aynı soruşturma kapsamında Feynaz Koçuk da Gebze‘de gözaltına alındı.

Diyarbakır’da yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan Mehmet Ali Ertaş’ın kaldığı yerde polislerin halen arama yaptığı ve Ertaş’ı 10 saat boyunca kelepçeli bir şekilde tuttuktan sonra götürdüğü aktarıldı.

Çınar ilçesinde kent merkezine gelen gazeteciler Lezgin Akdeniz ve Kadir Bayram da kimlik kontrolünün ardından gözaltına alındı. “İfadeniz var” gerekçesiyle gözaltına alınan gazetecilerin hangi soruşturma kapsamında gözaltına alındığı bilinmiyor.

JINNEWS’in aktardığına göre; JINNEWS’e sabah 04.30 sıralarında baskın yapıldı ve büroda yapılan aramada bilgisayar ve harddiskler ile kimi kitap ve dergilere de el konuldu.

Öte yandan arama yapılırken ajansın herhangi bir yetkilisine haber verilmediği aktarıldı.

Operasyonun gerekçesi

VOA Türkçe’den Mahmut Bozarslan’ın aktardığına göre; operasyon, PKK’nın “Basın Komitesi yapılanmasına” yönelik düzenlendi. Gözaltına alınanlarla görüşmeye giden avukatlara ise operasyonun sürmesi nedeniyle izin verilmemiş durumda. 

Diyarbakır’daki bazı prodüksiyon şirketlerinin Belçika’da yayın yapan PKK çizgisindeki Sterk TV ve İngiltere’de yayın yapan Medya Haber TV isimli televizyon kanallarına program hazırladıklarının tespit edildiğini belirten polis kaynaklarının şu bilgileri verdiği bildirildi:

 “Diyarbakır Polisi, Sterk Tv ve Medya Haber Tv kanallarının 9 başlıkta 102 programa ait 82 saatlik program içeriklerini inceledi. İncelemelerde, bölücü terör örgütü propagandası, terör örgütü hükümlü elebaşı lehine programlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütüne yönelik yaptığı operasyonların Kürt halkına yönelik yapıldığı izlenimi ile ajitasyon, terör örgütünü meşru göstermeye yönelik çalışmalar, örgütün üst yönetiminin talimatlarını aktarma, son dakika bilgisi girerek, Diyarbakır’da hava harekatının başladığını örgüt mensuplarına duyurmak amaçlı haber yaptıklarının tespitleri yapıldı.’’

DİSK Basın-İş: Bu operasyonları normalleştirmiyoruz, kabul etmiyoruz

DİSK Basın-İş  Sendikası’ndan gözaltılarına ilişkin yapılan açıklamada “Gazeteciler bu sabah evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı. Tam 11 arkadaşımız hiçbir gerekçe gösterilmeksizin gözaltında ve gözaltı sayısının daha da artabileceği tahmin ediliyor. Bu operasyonları normalleştirmiyoruz, kabul etmiyoruz” denildi ve eklendi:

“Yeter artık, elinizi Kürt gazetecilerin üzerinden çekin! Bu operasyon ve soruşturma furyasına derhal son verin. Biz arkadaşlarımızın, gazeteciliğin yanındayız ve ‘Gazetecilik suç değildir’ diyoruz. Herkesi de arkadaşlarımızla dayanışmaya ve bu çağrıyı büyütmeye davet ediyoruz.“

‘Gazetecilere yönelik saldırılar aynı zamanda iktidarın acizliğinin sonucudur’

HDP Basın Yayın ve Propagandadan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ise gözaltılara ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “AKP-MHP iktidarı toplumsal desteğini yitirdikçe, siyaseten kaybettikçe, çaresizce partimize, Kürt kurumlarına, muhaliflere saldırarak, hukuk dışı ve korkakça saldırılarla ömrünü uzatmaya çalışmaktadır” dedi. Temel açıklamasında ayrıca şunları kaydetti:

“Gazetecilere yönelik saldırılar aynı zamanda iktidarın acizliğinin, çaresizliğinin, ömrünü uzatma çabasının bir sonucudur. Ama bunların tamamı nafile çabalardır. Dün gazetecileri hedef alanların tamamı, yargıç cüppesi giyen çeteler tarihin karanlık sayfasında yer aldı, bugünkü aktörler de onların akıbetini yaşayacaktır. Özgür basın çalışanlarına yönelik saldırıları şiddetle kınıyor, hakikat mücadelesini yürüten gazetecilerin yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.”

Gözaltı sayısının artabileceği belirtiliyor.

Yeni Zelandalı çiftçiler, kendi emisyonları için ödeme yapmayı teklif etti

Sera gazı emisyonu çok yüksek olduğu için siyasi bir baskı altına alınan Yeni Zelanda‘daki tarım örgütleri, ilk kez hükümetin tarım kaynaklı metan, azot oksit ve karbondioksit emisyonlarına fiyat koymasını önerdi.

Hükümet, çiftçilerin bir emisyon fiyatlandırma sistemi önermemesi halinde, Yeni Zelanda’nın endüstriyel emisyonlarının yarısından fazlasını oluşturan tarımın, şu anda muaf olduğu emisyon ticaret planına otomatik olarak girecek bir yasayı kabul etmişti.

Yani tarım sektörü temsilcileri, muaf olduğu emisyon ticaret planına dahil edilmek yerine kendi fiyatlandırmalarını belirleme yoluna gitti.

Tarım liderleri ve hükümet arasındaki bir ortaklık olan He Waka Eke Noa’nın bu talebi, çevre düzenlemelerinin getirilmesini protesto etmek için sokaklara çıkan tarım temsilcileri ve çiftçiler arasında ortaya çıkan bir bölünmeyi daha da derinleştirebilir. Ancak çiftçi örgütlerinin mevcut yasa karşısında bu teklifi yapmaktan başka seçenekleri kalmıyor.

Örgüt, tarım kaynaklı emisyonlar için belirli bir fiyat önermese de  fakat “mümkün olduğunca düşük” olması gerektiğini vurguladı: İlk tasarıda metan kilogramı başına 11 sent; karbondioksit veya azot oksit kilogramı başına 0,4 sentlik bir başlangıç ​​fiyatı belirlendi.

Grup, 2030 yılına kadar bu fiyatların tarımsal metan emisyonlarını yaklaşık yüzde 4,5 ve azot oksit emisyonlarını yaklaşık yüzde 3 azaltacağını öne sürüyor ve mevcut iklim politikalarıyla düşünüldüğünde, bu düşüşün Yeni Zelanda’nın 2030 yılına kadar metanda yüzde 10’luk bir kesintiyi ve 2050 yılına kadar net sıfır azot oksit ve karbondioksit emisyonu öngören hedefine ulaşması için yeterli olacağını söylüyor.

Fakat bazı iklim savunucuları tarafından bu öneri yeterli bulunmuyor ve “baskıyı diğer sektörlere yükleyen bir kaçış” olarak nitelendiriliyor.

Hükümet ise öneriyi kabul edip etmemeye yıl sonuna kadar karar vereceğini açıkladı.

Van Gölü’nün zemini: Araç lastikleri, su şişeleri ve daha niceleri…

Sualtı Görüntü Yönetmeni Tahsin Ceylan, dünyanın en büyük sodalı gölü, Türkiye‘nin de en büyük gölü olma özelliği taşıyan Van Gölü‘ndeki kirliliğe dikkat çekmek için dalış gerçekleştirdi. Akdamar Adası yakınlarında Van Gölü‘nün derinliklerine dalan Ceylan, buradaki kirliliği kayıt altına aldı.

Çevre Haftası nedeniyle gölde dalış gerçekleştirdiklerini belirten Ceylan, dalış esnasında Akdamar Adası kıyısında insan kaynaklı yoğun bir kirlilik tespit ettiklerini söyledi.

İlgili haber: Van Gölü buharlaşıyor!

Gölde araç lastiği ve cam şişeler

AA‘dan Özkan Bilgin‘in aktardığına göre; göl zemininde yoğun bir şekilde araç lastikleri ve cam şişeleri gibi kirlilik gördüklerini aktaran Ceylan, “Daha önce de bu tarz dalışlar yaptık. Hatta son olarak bir kamyon dolusu kirlilik çıkardık. Daha önce çıkardığımız kirlilik şu anda dipte olanların belki de onda biri civarında. Yüzyılların mirası olan Van Gölü, kirlilikle anılmamalı” diye konuştu.

Ceylan, Van Büyükşehir Belediyesi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın gölün temiz kalması ve kirletilmemesi için yoğun bir çalışma yürüttüğünü de sözlerine ekledi.

Dokuz ayda 265 bin metreküp dip çamuru çıkarıldı

Öte yandan Van Büyükşehir Belediyesi‘nin, Van Gölü’nü kirlilikten arındırmak için merkez Tuşba ilçesi İskele sahilinde başlattığı dip çamuru temizleme çalışmaları sürüyor.

Gölün 13,9 kilometrelik sahil bandında planlanan çalışmalar kapsamında Eylül 2021’den bu yana, 27 iş makinesi ve 40 personelle 265 bin metreküp dip çamuru çıkarıldı.

İlgili haber: Van Gölü’ndeki kuraklık uydu görüntülerine yansıdı: Böyle devam ederse bizi ciddi bir kriz bekliyor

Kirliliğe ek kuraklık belası

Van Gölü’nde kirliliğe ek bir de kuraklığa bağlı çekilmeler meydana geliyor. Bu yıl kar yağışı ve yağmurların artması, Van Gölü’nün su seviyesine etki etmedi, Mayıs’ta Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, göldeki çekilmenin uzun yıllarda meydana geldiğini, 50 sene önce göl kıyısındaki sulak alanların bugün karaya çıktığını ve Van Gölü’nün haritasının kısmen değiştiğini belirtmişti.

İlgili haber: Van Gölü’ne milyonlarca lira harcanan arıtma tesislerinden kanalizasyon akıyor

Akkuş, “Bu yıl bölge iyi yağış aldı, bu sevindirici fakat Van Gölü’ne, su seviyesinin yükselmesine gözle görülür katkısı yok. Van Gölü’ndeki çekilme uzun yıllar sonucunda ortaya çıkmış bir hadisenin sonucu” demişti.

 

Mahkeme Assos’taki kaya ıslahı işlemini iptal etti

Assos Antik Kenti ve Assos Antik Limanı’nda başlayan kaya ıslahı projesine karşı açılan davada antik kent üzerinde yapılan işlem, hukuka uyarlılığının bulunmadığı belirtilerek iptal edildi. Çalışmaların üzerinden geçen bir yıllık süreçte, söz konusu alanda yapılan tahribatın nasıl tespit edileceği, oluşan zararın nasıl telafi edileceği ise bilinmiyor.

AFAD raporu doğrultusunda Ayvacık Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği üzerinden 26 Mart 2021 tarihinde ihale edilen ve aynı yılın Nisan ayı sonunda başlayan çalışmalar yoğun tepkilere neden olmuştu. 2021 yılının Eylül ve Ekim aylarında itirazlara, resmi kurumlara yapılan idari ve hukuki girişimlere, eylem ve basın açıklamaları ile gösterilen tepkilere sahne olmuştu.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ile Assos Dostları Grubu tarafından Assos Antik Liman Mevkii’nde süren ve tepkilere yol açan ‘kaya ıslahı’na verilen olumlu raporun iptali ve çalışmaların durdurulması talebiyle Kasım 2021’de dava açılmıştı. Assos Antik Liman mevkiindeki ‘kaya ıslahı’ çalışmalarına karşı ekoloji örgütlerinin mücadelesi sonuç vermiş ve projeye yürütmeyi durdurma kararı verilmişti.

İlgili haber: Assos’ta ‘kaya ıslahı’ çalışmalarının durdurulması için dava açıldı

Evrensel‘den Seçkin Sağlam‘ın aktardığına göre; Çanakkale 2’inci İdare Mahkemesi’nde görülen davada, itiraz yolu açık olmak üzere nihai karar da açıklandı.

24 Mayıs tarihli Çanakkale 2’inci İdare Mahkemesi kararında, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler, ilgili mevzuat ve konuyla ilgili ilke kararları bir bütün olarak değerlendirildiği ifade edildi.

Assos Antik Liman mevkiinde bulunan alanın Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu‘nun 30 Ekim 2013 tarihli kararırında birinci derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendiği ifade edilen kararda, yine Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 1999 İlke Kararı’nda; birinci derece arkeolojik sit alanlarının korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunması gerekli alanlar olduğu ve bu alanlarda kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesinin, bilimsel amaçlı kazılar dışında hiçbir kazı çalışmasının yapılmamasının hükme bağlandığı ifade edildi.

Kararda, kaya düşmesini önleme amacıyla yürütülen çalışmaların geçici olup olmadığının ve ne kadar süreyle yapılacağının belirlenmediği, kaya düşmesinin önlenmesi amacıyla yapılacak çalışmaların arkeolojik sit alanına zarar verip vermeyeceğinin bilimsel açıdan değerlendirilmediği vurgulandı.

Irak’ta aylarca süren kuraklık nedeniyle çekilen suların altından 3400 yıllık şehir çıktı

Irak‘ın özellikle güney bölgelerini etkileyen aşırı kuraklığın ardından su seviyesi ciddi ölçüde düşen Musul Barajı rezervuarının altından 3 bin 400 yıllık bir antik şehrin kalıntıları ortaya çıktı.

Antik yerleşim yeri üzerinde çalışmaya başlayan Almanya‘daki Freiburg Üniversitesi, Tübingen Üniversitesi ve Kürdistan Arkeoloji Örgütü‘nden arkeologlar, bölgenin MÖ 1550-1350 arasında Dicle nehri kıyısında bulunan Mittani İmparatorluğu‘nun önemli bir merkezi Zakhiku şehri olduğuna inanıyor.

Bölgede güneşte kurutulmuş kerpiçlerden yapılmış ve çok iyi korunmuş duvarları keşfettiklerinde ‘şok olan’ araştırmacalara göre bazıları Musul Barajı inşa edildiğinden beri 40 yıldır su altındaydı.

İklim değişikliğinden şiddetli etkilenen Irak’ta ortalama sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıl içinde ortalama 1 ℃ arttı. Yağış eksikliği ve zayıf kaynak yönetimi, özellikle ülkenin güneyindeki toplulukları su sıkıntısına itti. Ülkenin en önemli su havzalarından olan Kürdistan bölgesindeki Musul Barajı rezervuarındaki sular, bu yılın başlarında tarlalardaki mahsulün kurumasını önlemek için büyük ölçüde harcandı. Suları azalan rezervuarın altından ise bu Bronz Çağı şehri çıktı.

Öte yandan ne zaman yeniden su altında kalacağı bilinmeyen şehri belgelemek için arkeologlar üzerinde ciddi bir hız baskısı var.

Neler keşfedildi?

Araştırmacılar, MÖ 1350’ye ait olan ve yıllardır sular altında kalmış şehirdeki surların şaşırtıcı derecede iyi korunmuş olmasını, binaların üst kısımlarının yıkılarak toprağa gömülmesine neden olan bir depreme bağlıyor.

Freiburg Üniversitesi‘nden Ivana Puljiz, şehirdeki dev ambar binasının özel bir önem taşıdığını belirtiyor: “Çünkü içinde büyük miktarda mal depolanmış ve bunlar muhtemelen bölgenin her yerinden getirilmiş olmalı.”

Kürdistan Arkeoloji Örgütü başkanı Hasan Qasim, de kazı sonuçlarının alanın Mittani İmparatorluğu’nda önemli bir merkez olduğunu gösterdiğini ekliyor.

Ekip ayrıca,: Eski Ortadoğu‘da kullanılan bir yazı sistemi olan 100’den fazla çivi yazılı tablet içeren beş seramik kap gibi bir zamanlar Dicle kıyısında yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlatan eserler ortaya çıkardı.

Tübingen Üniversitesi‘nden Peter Pfälzner, “Pişmemiş kilden yapılmış çivi yazılı tabletlerin onlarca yıl su altında hayatta kalmasının “bir mucizeye yakın” olduğunu söylüyor.

Araştırmacılar, kenti vuran depremden kısa bir süre sonrasına tarihlenen bu antik yazıların, Mittani İmparatorluğu‘nun son döneminde bölgedeki yaşam hakkında önemli bilgiler sağlayacağını umuyor.

Antik alan, duvarlar ve harabelerde gizlenmiş diğer önemli kalıntıları daha fazla hasardan korumak için plastik levhalarla kaplanarak korumaya alındı.