Almanya hükümetinin iklim değişikliğine karşı yeterince harekete geçmediğini belirten iklim aktivistleri kendilerini Berlin‘in otoyollarına yapıştırdı. Böylece yollardan geçen araçları da engelleyen aktivistler, “barışçıl sürtüşme” yaratmak istediklerini söyledi.
Uprising of the Last Generation (Son neslin ayaklanması) adlı aktivist grup, küresel ısınmanın feci sonuçlarından kaçınmak için yalnızca birkaç yıl kaldığını ifade ediyor ve buna karşılık hükümetlerin acilen harekete geçmesini sağlamak için kamusal alanlarda eylemler düzenliyor.
Geçen haftalarda da Fransa Bisiklet Turu ve Silverstone‘daki Formula1 Grand Frix etkinlikleri yine iklim aktivistlerince engellenmiş, Londra’da da genç aktivistler ellerini tanınmış eserlere yapıştırarak devletleri iklim değişikliği politikalarını değiştirmeye çağırmıştı.
Uprising of the Last Generation’ın Berlin yollarındaki eylemi, otobanlardaki araçların saatlerce hareketsiz kalmasına ve uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu.
Sürücülerin öfkesine ve tehditlerine maruz kalan ve yapıştıkları yerden sökülerek gözaltına alınan aktivistler, ülkenin magazinsel haberler yapan medyası ve bazı politikacılar tarafından da kaos çıkarmakla, sıradan insanlara zarar vermekle suçlandı; bazıları da “tehlikeli radikaller” yorumu yaptı.
‘Güzelce söyledik, anlattık, işe yaramıyor’
Berlin belediye başkanı da sokak eylemlerini “suç” olarak nitelendirirken, şehrin en üst düzey güvenlik yetkilisi savcıların ve mahkemelerin hızlı mahkumiyet kararları vermesini talep etti.
Eylemci aktivistlerden Lina Schinkoethe ise AP‘ye, “İnsanların bizi sevmesini isteseydik başka bir şey yapardık ama diğer her şeyi denedik. Güzelce sorduk, sakin bir şekilde gösterdik ama bir işe yaramadı. Biz de taktiklerimizi değiştirdik” dedi.
İsveçli aktivist Greta Thunberg‘in başlattığı ve dünyaya yayılan Fridays for Future grevlerine de katıldığını anlatan Shinkoethe, “Gerçekten bir şeylerin değişeceğini, politikacıların tepki vereceğini ve sonunda bizi ve iklim değişikliği bilimini ciddiye alacağını umuyordum. Kimi politika değişiklikleri yapılsa da 3 ila 4 santigrat derece daha sıcak bir dünyaya doğru gidiyoruz” diye konuştu.
Polisin yemeklik yağ yardımıyla yoldan “sökmeye” çalıştığı 72 yaşındaki eylemci Ernst Hoermann da, “yapılması gereken yapılana kadar başınıza bela açmak zorundayız” dedi.
Birleşik Krallık’ta Insulate Britain grubunun benzer şekilde yolları abluka alması, aktivistlerin haftalarca hapis cezasına çarptırılmasına yol açmıştı. Hoermann, para cezasından veya hapis cezasından korkmadığını söyledi: “Çocuklarım için duyduğum korkuyla kıyaslanamaz.
‘Yaptığımız şey yasa dışı, ama meşru’
Schinkoethe ise, grubun eylemlerine katılan insan sayısının altı ayda 30’dan 200’e çıktığını belirterek, ablukaların ABD sivil haklar hareketi ve kadınların oy hakkı mücaledesi geleneğini takip ettiğine dikkat çekti: “Yaptığımız şey yasa dışı, ama zamanda meşru.”
Son nesil aktivistleri, Almanya’nın Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz sondajı yapma planlarına da dikkat çekmeye çalışmış, çeşitli protesto eylemleri düzenlemişti.
Küresel sıcaklıklardaki aktivistlerin öngördüğü düzeyde bir artış, ülkelerin 2015 Paris İklim Anlaşması’yla kabul ettikleri 1,5 santigrat derece sınırının iki katından fazla . Sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda ilerleme kaydedilmiş olsa da uzmanlar, hedefin hala ulaşılamaz olduğu konusunda hemfikir.
‘Derecenin her onda biri önemli’
Bilim insanları da dünyanın emisyonları azaltmak için harcayacak zamanı olmadığı konusunda sürekli uyarı yapıyor. Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü‘nden Ricarda Winkelmann, “Bir derecenin her onda biri önemlidir. Gerçekten şimdi harekete geçersek ve küresel sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar net sıfıra indirirsek, en şiddetli iklim etkilerinden bazılarını sınırlayabilme şansımız var” diyor.
Almanya, en iddialı iklim hedeflerinden birine sahip olmasına rağmen, ülkenin koalisyon hükümeti diğer Avrupa ülkeleri gibi, Rusya’ya enerji ithalatı bağımlılığını kırmak ve önümüzdeki yıllarda kendini gösterebilecek sancılı yakıt kıtlığından kaçınmak için çabalıyor.
Japonya‘da Tokyo Bölge Mahkemesi, Tokyo Electric Power‘in (Tepco) eski yöneticilerine, 2011 yılındaki deprem ve tsunamide Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde yaşanan üçlü erimeyi önlemedikleri için 13 trilyon yen (yaklaşık 95 milyar dolar) tazminat ödemesine karar verdi.
Hakimler, dava sırasında üst düzey Tepco yönetiminin güçlü bir tsunaminin ardından tesisi vuran ciddi bir nükleer kazayı tahmin edip edemeyeceğine odaklandı.
Kyodo haber ajansına göre, felaket sırasında Tepco’nun başkanı Masataka Shimizu da dahil olmak üzere dört sanık, suçlu bulunup meblağı ödemeye mahkum edilirken, beşinci sanık zararlardan sorumlu bulunmadı.
Tokyo’nun 150 mil kuzeyindeki Fukushima’daki tesisi, 11 Mart 2011’de 9 büyüklüğündeki depremden sonra meydana gelen tsunami nedeniyle su basmış; elektrik kesintileri yaşanan santraldeki altı reaktöründen üçünde erime yaşanmıştı.
İran Meclisi, köpek başta olmak üzere, bazı evcil hayvanlara bakmak isteyenlerin bazı kurullardan özel izin almasını zorunlu kılacak bir yasayı geçirmek istiyor.
Londra merkezli haber sitesi Iran International, evde köpek bakmanın özel izne tabi olacağı iddiasını yayımladı
Tahran polisi ise şehrin parklarında köpek gezdirmenin “suç” olduğunu duyurdu. Yasağın gerekçesi ise “kamu güvenliğini sağlama” tedbiri.
Haberde İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Müçteba Zünnur‘un, meclisin köpek gibi evcil hayvanlara bakmak isteyenlerin bazı kurullardan özel izin almasını zorunlu kılacak bir yasayı geçirmek üzere olduğunu söylediğine yer verildi. Buna göre, Zünnur ”Tehlikeli hayvanlara karşı kamu haklarının korunması isimli yasa tasarısının onaylanması halinde köpek bakacakların savcılık, valilikler, belediyeler gibi kurumların temsilcilerinden oluşacak kurullardan resmi izin talep etmeleri gerekecek” dedi.
‘Batılılaşma simgesi olarak görülüyor’
Tasarı geçerse, sözkonusu kurullar gerekli izinleri vermek için başvuru yapanların içinde bulunduğu koşulları inceleyecek. Haberde İran’ın dini kenti Kum’un muhafazakar milletvekilli Zünnur’un “tasarının hazırlanmasında polis, İstihbarat Bakanlığı ve Devrim Muhafızları da dahil güvenlik-askeri aygıtının rol oynadığına” dair ifadelerine yer verildi.
Tahran’da bir parkta bir köpeğin bir çocuğu öldürdüğü haberlerinin ardından söz konusu yasa tasarısının 2021 sonunda meclisin gündemine geldiği aktarılan haberde, “Ama asıl neden, İran’ın muhafazakarlarının köpek beslemeyi Batılılaşma simgesi olarak görüp engellemeye çalışması” yorumu yapıldı.
Yasa tasarısında köpek ve kedilerden kaplumbağa, yılan, hamster, tavşan, maymun ve hatta timsahlara dek her türlü hayvanın yer alıyor. Ancak milletvekillerinin asıl ‘endişesinin’ köpekler olduğu, çünkü hayvanın İslam’da ‘necis’ kabul edildiği belirtiliyor.
Dayak cezası bile önerilmişti
İran Veterinerler Birliği Başkanı Dr. Payam Mohebi de BBC’ye yaptığı açıklamada, “Tartışmalar 10 yıl önce bir grup milletvekilinin tüm köpekleri kısırlaştırıp onları hayvanat bahçelerine vermek ya da çöllere bırakmak yönünde bir yasa hazırlamalarıyla başladı” dedi.
Yıllar içinde birkaç kez değiştirilen yasa kapsamında köpek sahiplerine “dayak cezası” bile önerildiğini ancak işe yaramadığını belirten Mohebi, tasarıyı “utanç verici” olarak nitelendirdi.
İran’ın kırsal kesimleri ve çiftliklerde köpek beslemek her zaman yaygınken, son dönemde şehirlerde popülerleşen evde köpek beslemek ve sokakta köpek gezdirmek polis müdahalesiyle karşılaşabiliyor. Hayvanlar için bir cezaevi de bulunan ülkede, burada toplanan hayvanlara kötü muamele yapıldığı, aç bırakıldıkları medyaya yansıyor. Evlerde insanlarla yaşamasına sınır getirilmesi öngörülen hayvanlar arasındaki İran kedisi, dünya çapında tanınıyor ve aranan bir tür.
MERSİN-Mersin’in deniz kıyısındaki en önemli sosyal mekanlarından biri olan Özgecan Aslan Barış Meydanı’nın tam ortasında, tek başına yaşayan çeyrek asırlık kauçuk ağacı, son bir haftadır yaşam savaşı veriyor.
Kimliği belirsiz kişilerin ağacın köklerinde matkapla açtığı altı delikten kimyasal bir madde akıtıldığı ve ağacın yavaş yavaş ölüme terk edildiği belirtiliyor. Meydanın simgesi olan ağaç, günden güne sararıp güçsüz düşerken Mersin Büyükşehir Belediyesi saldırıdan altı gün sonra ağaca ilk müdahaleyi yaptı.
Betonun ortasında tek başına
Mersin’in sahil şeridindeki Kültür Park’ın en işlek noktası Özgecan Aslan Barış Meydanı’nda, parkın bütünü gibi ağaç ve yeşil alan varlığı günden güne azalmış, meydan betona boğulmuştu. Beton sahanın tam ortasında ise bir kauçuk ağacı yalnız başına kaldı.
Uzun zamandır meydanın orta yerinde yaşamını sürdüren kauçuk ağacı, geniş yapraklarıyla hayvanların ve insanların gölgesinde dinlenmesine olanak tanıyordu.
Bütün kentin bildiği, tanıdığı ve adeta simge haline dönüşen ağaç son bir haftadır ise kendisine yönelen bir “suikastla” kent gündeminde. Çevre esnafının dikkati sayesinde açığa çıkan saldırının ayrıntıları ise henüz tam bilinmiyor.
Ancak hem uzmanların ilk tespitine hem çevre sakinlerinin anlatımına göre birileri elektrikli matkapla ağacın köklerinde altı adet delik açıldı ve o deliklerden bir kimyasal maddeyi akıtılmış olması çok muhtemel.
Saldırının hemen ardından ağacın yeşil ve parlak olan yaprakları solgun bir kırmızıya döndü ve yer yer çürüdü. Ağacın gövdesinden ve açılan deliklerden de renkli sıvılar akmaya başladı.
Altı gün içinde görüntüsü tamamen değişen ağaç, herkesin gözün önünde yavaş yavaş ölmeye başladı.
Ağacın ölmeye başladığını gören Mersinliler, sorumluların bulunmasını ve meydanın yalnız ağacının kurtulması için mümkün olduğunca hızlı müdahale edilmesini isterken henüz ne Mersin Büyükşehir Belediyesi ne Mersin Valiliği ne de ağacın hemen 50 metre gerisinde polis noktası bulunan Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaptı. Çevre sakinleri, “Orman Müdürlüğü’nden ekipler gelip numune aldı” dese de müdürlük çalışanları da bilgi vermedi.
Sadece bir belediye yetkilisi, “Elimizde bir hasta var. Onu iyileştirmeye çalışacağız” diyerek durumu özetledi.
Ziraat mühendisleri, ağacın kökünde delikler açan kişilerin, “bir ağacın nasıl hayatta kaldığını ve nasıl öleceğini bilen kişiler” olduğuna işaret ediyor. Görüşünü aldığımız adını vermek istemeyen bir ziraat mühendisi, “Matkapla ağacın gövdesinde delikler açsanız bu kadar etkisi olmaz. Ama ağacın kökünde delik açarak ağacın topraktan mineral aldığı kanalları kesmiş olabilirler. O delikler, kök kısmında bilinçli şekilde açılmış. Yani o matkabı kullanan kişiler kesinlikle ağaçlar konusunda uzman kişiler” diyor.
Mersin halkının sosyal medya üzerinden yoğun tepki göstermesi üzerine, ağaca yapılan saldırıdan altı gün sonra belediye ve orman müdürlüğü ekipleri gelip numune aldı.
Ziraat mühendisi, ağacın köküne zehir ya da kimyasal madde enjekte edilip edilmediği konusunda ise temkinli. Şöyle diyor:
“Numune analizi yapmadan kimyasal döktüler ya da şu kimyasalı döktüler diyemeyiz. Bir ağaca böyle bir zararı verebilecek birkaç ilaç ya da kimyasal ürün var. Mersin yöresinde çiftçiler zaman zaman bu ilaçları alır, ziraat mühendisi kontrolünde kullanır. Dikkatli kullanılması gereken ilaçlardır. Bunların adlarını, özelliklerini, miktarını, etkisini herkes bilmez. Ziraat işlerinden anlayan insanlar bilebilir. Hangi ilacın ne kadar kullanıldığı ağaçtan bir numune alınıp incelenirse bulunur. O inceleme sonucunda kimyasal var ya da yok denilebilir. Bununla beraber, ağacın kökünde o şekilde delikler açmak da aynı etkiyi verir. Kimyasal kullanmaları şart değil. Köklerde açtıkları deliklerle ağacın topraktan beslendiği damaları da kesmiş olabilirler.”
Rusya‘da faaliyet gösteren yabancı basın kuruluşlarına kısıtlamalar içeren yeni yasal düzenleme kabul edildi. Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in imzaladığı yasal düzenlemeye göre, Rus medyasının faaliyetlerini yasaklayan ülkelerin basın kuruluşlarına yönelik benzer önlemler uygulanacak.
Rusya Devlet Yasa Bilgi Sistemi‘nde yayımlanan yasada, “Rus medyasının faaliyetlerinin yabancı bir devlette yasaklanması veya kısıtlanması durumunda, yanıt olarak Rusya Federasyonu Başsavcısı veya Başsavcı yardımcılarının kararı ile o devletin medya kuruluşunun faaliyetleri sınırlanacak” denildi.
‘Devletin düzenini bozacak haberler yayan medya…’
Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, ülkedeki “yabancı ajan” tanımlamasında da değişikliğe gidildiğini aktardı. Buna göre, yabancı basın kuruluşu çalışanları, dernek veya yasal farklı kuruluşlardan kişiler, “yabancı temsilci” olarak kabul edilecek. Yabancı ajanlar ise “Rusya Federasyonu’nun askeri ve askeri-teknik faaliyetleri hakkında veri toplayan veya bir amaç için rapor ve materyal dağıtan kişiler” olarak tanımlanıyor.
Putin gets tougher on foreign agents with new law. Russian or foreign legal entities, public associations and foreign agencies that are not legal entities, as well as individuals with or without the citizenship, can be recognized as foreign agents:https://t.co/Tu9OdsZkfdpic.twitter.com/6GKiAgXfJA
Ayrıca Putin’in imzaladığı yasa gereği, “Rus vatandaşlarının hayatını, sağlığını ve varlığını tehlikeye atacak, devletin düzenini bozacak haberler yayan medya kuruluşlarının faaliyetleri askıya alınacak”. Buna göre, Rusya Silahlı Kuvvetleri hakkında dezenformasyon içeren haberlere yer veren medya kuruluşları da bu önleme tabi tutulacak.
Türk Yahudi Toplumu, Hasköy Mezarlığı’na gece yarısı girilerek mezarların tahrip edildiğini duyurdu.
İstanbul Beyoğlu’ndaki bulunan mezarlıkla ilgili Türkiye Hahambaşılığı Vakfı da mezar taşlarından 36’sına zarar verildiğini açıkladı. Yetkililere olayla ilgili kayıtların iletildiğini belirten Vakıf “Hasköy Mezarlığımıza gece yarısı girilmiş, 36 tane mezar taşımız tahrip edilmiştir. Konu tüm resim ve gece kayıtları ile ilgili makamlara iletilmiş olup, bu vandalizmi yapanların bir an evvel yakalanmasını beklemekteyiz” dedi.
Türk Yahudi Toplumu hesabından Twitter’dan yapılan paylaşımda da İstanbul Valiliği‘ne ve İçişleri Bakanlığı etiketlenerek, mezarların tahrip eden faillerin bir an önce yakalanması için çağrı yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın olayla ilgili paylaştığı mesajında “menfur” saldırıyı kınadığını ve faillerin bulunması için harekete geçtiklerini belirterek, “Kutsal değerlere saldıran ve toplumumuzda fitne ve husumet tohumları ekmeye çalışanlara asla müsaade etmeyeceğiz” dedi.
İbadethanelere ve mezarlıklara yönelik saldırı ve zarar vermenin TCK 153’üncü maddeye göre, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılıyor. Suç, ilgili dini inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla işlenirse, ceza üçte biri oranında artırılıyor.
Avrupa hükümetlerinin son haftalarda kömür rezervlerinin geçici olarak kullanılacağına dair açıklamalarına rağmen, Kömürün Ötesinde Avrupa’nın (Europe Beyond Coal) derlemesine göre, halihazırda kullanımdan çıkarılan veya 2030’a kadar kapatılması planlanan Avrupa’daki kömürlü termik santrallerinin sayısı bu yıl 171’e yükseldi.
Kuruluş, “Kömür kullanımından vazgeçerken gazı kullanmaya devam eden hükümetler, Rusya‘nın Avrupa’ya gaz tedarikini kesme tehdidi nedeniyle, önümüzdeki kış öncesinde ne yazık ki acil durum senaryosuna kömür kullanma seçeneğini ekledi” değerlendirmesini yaptı.
Bununla birlikte analize göre, kısa vadeli kesintilere yanıt verme amaçlı önlemler haricinde, hiçbir Avrupa ülkesi mevcut durumdaki 2030 yılına kadar kömürü kullanımdan kaldırma planını değiştirmedi.
Derlemeye göre,
Kömür çıkış planlarını uzatan ülkelerden Fransa, bu kış acil durum koruması olarak 647 MW’lık Emile Huchet kömür santralini hazırlıyor, bu da ülkenin 2022 kömür çıkış planının birkaç ay uzayacağı anlamına geliyor.
2020’de son santralini kapatan Avusturya, 246 MW’lık Mellach santralini yedek olarak hazırlıyor.
Yunanistan, en baştaki 2028 kömür çıkış planına geri döndü, ancak linyitten elektrik üretimi, Yunanistan’ın ilk beş ayında tüm zamanların en düşük seviyesindeydi.
Kömürün Ötesinden Avrupa Kampanya Direktörü Kathrin Gutmann, Avrupa toplumunun kış gelmeden önce fatura yükünü azaltmak için hükümet desteğine ihtiyaç duyduğunu, bunun için evlerin yalıtılması, elektrifikasyonu ve güneş-rüzgar tarafından üretilen enerjiye ihtiyaç olduğunu söyledi: “Bu, fosil yakıtlara olan talebi kalıcı olarak azaltmanın ve önümüzdeki kışlarda insanlara yardım etmenin en hızlı, en ucuz ve en etkili yolu.”
Avrupa ülkeleri, enerji tasarrufu önlemleri ve yenilenebilir enerji çözümlerine dair daha önce daha sıkı taahhütlerde bulunmuş olsaydı ve bir fosil yakıttan başka bir fosil yakıt kullanarak uzaklaşmaya çalışmasaydı, kömür santrallerini geçici de olsa yeniden devreye sokma kararları önlenebilirdi.
Ülkelerin kömürden çıkış planları
Kömürün Ötesinde Avrupa’nın güncel verilerine göre Avrupa’da kömürden çıkışa dair güncel planlar şu şekilde:
Kömürsüz Avrupa ülkeleri: Belçika (2016), İsveç (2020), Portekiz (2021)
2025 yılına kadar kömürden çıkış yapacak Avrupa ülkeleri: Fransa (2023), Birleşik Krallık (2024), Macaristan (2025), İtalya (2025), İrlanda (2025), Avusturya (2023)
2030 yılına kadar aşamalı olarak kömürden çıkacak Avrupa ülkeleri: Kuzey Makedonya (2027) Danimarka (2028), Finlandiya (2029 ortası), Hollanda (2029 sonu), Slovakya (2030), İspanya (2030), Romanya (2030), Yunanistan (2028)
2030’dan sonra kömürden çıkacak Avrupa ülkeleri: Karadağ (2035), Hırvatistan (2033), Bulgaristan (2038-2040), Slovenya (2033), Çekya (2033), Almanya (2038)
Kömürden çıkış kararı almamış ülkeler: Kosova, Bosna Hersek, Polonya, Sırbistan ve Türkiye.
Türkiye aynı hataya düşmemeli
Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Duygu Kutluay da, Avrupa ülkelerinin 2030 hedeflerinde bir değişiklik olmadığının; hatta kömürün yanı sıra gazı da devreden çıkararak tamamen temiz elektrik üretimine geçmeye yönelik hedeflerde artış görüldüğünü vurgulayarak şunları söyledi:
“Ancak bu, ülkelerin hatalı bir şekilde gazı bir ‘geçiş yakıtı’ olarak görmeleri, yenilenebilir kurulumlarının devreye alınmasını ve gerekli altyapı yatırımlarının yapılmasını geciktirdi.”
Türkiye’nin de bu hataya düşmeden, acilen enerji tasarrufu ve yenilenebilir kurulumlarını önceliklendirmesi gerektiğini söyleyen Kutluay, şu uyarıda bulundu:
“Kömür ve gaz gibi fosil yakıtlarda ısrar önümüzdeki dönemlerde de tekrarlaması beklenen bu krizlere karşı enerjide dışa bağımlı olan ve derin bir ekonomik krizden geçmekte olan Türkiye’yi, iklim krizinden en çok etkilenecek bölgelerden birinde yer aldığı için çok daha kırılgan hale getirecek.”
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Muğla‘nın Datça ilçesinde dün öğlen saatlerinden beri süren orman yangınının kontrol altına alındığını duyurdu.
Yangında 400 hektar tarım arazisinin ve 300 hektarlık ormanlık alanın yandığını belirten Kirişci, soğutma çalışmalarının devam ettiğini söyledi.
Yangına, 2 bin 170 personel ve 136 gönüllünün müdahele ettiği; çalışmalarda bir insansız hava aracı, 12 uçak, 29 helikopter dahil 576 araç kullanıldığı belirtildi. İlk belirlemelere göre yangının elektrik trafosundan çıktığı düşünülüyor.
Kirişci’nin yangının bilançosuna dair aktardıkları şöyle oldu:
22 kişi yangından olumsuz etkilendi, 13 kişi taburcu edildi.
Dördü ağır hasarlı olmak üzere toplam 10 ev zarar gördü.
“Vatandaşlarımıza ilişkin can kaybı yaşanmadı.”
Büyükbaş, küçükbaş ve arıcılıkla ilgili kovanlar bulundukları yerden alındı.
Yangın bölgesinden kurtarılan 83 hayvanın tedavisi sürüyor.
Datça Belediyesi de, yangına müdahele ederken yaralanan dört personelinin tedavisinin sürdüğünü, hayati tehlikeleri bulunmadığını açıkladı.
#DATÇA YANGINI EKİPLERİMİZİN YOĞUN ÇABALARI SONUCUNDA KONTROL ALTINA ALINDI.
Soğutma çalışmalarımız devam ediyor.
— Prof.Dr.Vahit Kirişci (@VahitKirisci) July 14, 2022
Kirişci’nin, “Maddi kayıplar telafi edilebilir ama canlarımızı koruduğumuzu belirtmekten memnuniyet duyuyorum. Alanın bulunduğu coğrafya zor bir bölge. Bu zorluklara rağmen 24 saat sürmeden yangın kontrol altına alındı” ifadelerine, sosyal medyada bazı kullanıcılardan “Ormanlarda yaşayan hayvanlar, yanan ağaçlar can değil mi?” tepkileri geldi.
Datça yangınında kurtarılan bir yılan kartalı canımız. Sayısız yaban hayvanı öldü veya yaralandı. Kaybımız çok büyük. #DatçaYanıyorpic.twitter.com/0NPeZ4zast
— Kuzey Ormanları Savunması (@kuzeyormanlari) July 13, 2022
Muğla Datça’ya bağlı Mesudiye Mahallesi‘nde bir kızılçam ormanında dün öğlen saat 12.30 sıralarında çıkan yangın, şiddetli rüzgarın etkisiyle hızla büyümüş, akşam saatlerinde Hayıtbükü ve Kızılbük’ü aşarak Domuzçukuru mevkiine ilerlemiş, 2400 kişi bölgeden tahliye edilmişti.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’nin (YK Enerji) iki termik santrale kömür sağlamak için genişletilmek istenen kömür madeni sahasında üçüncü kez bilirkişi keşfi kararı çıktı. İkizköylüler yeniden keşif kararıyla ilgili olarak bugün Muğla 1. İdare Mahkemesi Başkanlığı’na itirazda bulundu.
Akbelen Ormanı için en son yapılan bilirkişi keşfi sonrasında çıkan “Kömür geri dönülmez zararlar verecek ama gerekli” kararı bölgede yeniden bir keşif yapılmasının önünü açtı.
Davacı olarak bilirkişi raporuna itiraz etmediklerini aktaran İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı, yeniden bilirkişi yapılmasının istenmesine ilişkin Yeşil Gazete‘ye konuştu:
“Mahkeme son bilirkişi raporunun uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmadığı gerekçesine dayanmış. Oysa uyuşmazlığın çözümü için yeterlidir. Söz konusu raporla, dava konusu maden işletme projesinin, orman ve içerisinde yer alan ekosistemin geri dönüşü olmayacak şekilde yok edeceği bilimsel olarak tespit edilmiştir.”
‘Neden mahkeme bunu uzatıyor?’
İkizköy Çevre Komitesi’nden Deniz Gümüşel karara ilişkin Yeşil Gazete’ye konuştu:
“İlkinde 7 kişilik heyetteki maden mühendisi ve biyologun madenin aleyhinde verdikleri görüşler dışında şirket yanlısı bir rapor çıkmıştı. 1 Mart’taki ikinci keşfin sonunda bilirkişinin raporu ekolojik hassasiyetleri öne çıkan ama sonucu kötü bağlanan bir rapordu. Üçüncüde ne çıkacak? Neden mahkeme bunu uzatıyor?”
‘Rapora itiraz etmedik ama gerekçe ‘karşılıklı itiraz’
Rapora itiraz etmediklerini vurgulayan Cangı, Mahkeme kararının gerekçesi olarak “son rapora taraflarca karşılıklı itiraz edildiği”nin gösterildiğini ifade ederek şunları söyledi:
Önemli bilimsel tespit ve değerlendirmelerin yok sayılarak yeni bir heyetle yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması usule ve hukuka açıkça aykırıdır.”
Termik santralin çıkarı vs karbondioksit salımları…
Dilekçede “Yalnızca çıkarılacak madenin yakılacağı termik santralin çıkarına yoğunlaşmış olan jeoloji ve maden mühendisliği uzmanlıklarının aykırı görüşlerinin, çevre hukuku açısından dikkate alınması mümkün değildir” ifadelerine yer veriliyor. Ayrıca karbondioksit salımına ilişkin olarak da şunlar aktarılıyor:
“Akbelen Ormanı’nın maden işletmesine feda edilmesinin yolunun açılması halinde, önemli bir karbon yutak alanı daha yok olacaktır. Diğer yandan açılacak kömür madeni işletmesi ve çıkartılacak kömürün termik santralde yakılması sonucu atmosfere salınan karbondioksit salımı artarak devam edecektir. “
Cangı YK Enerji Genel Müdürü Mesut Serhat Dinç’in 12 Temmuz’da basına yaptığı açıklamada maden bittikten sonra bölgeye güneş enerjisi panelleri yerleştireceklerini söylediğini belirterekdilekçede şunlara yer veriyor:
“Bu plan, pek tabii katılan şirket açısından kar ve kazancın devamı anlamına gelmektedir. Diğer yandan ormanın yok olması, kömürün ve termik santralin yaratacağı ekolojik yıkım nedeniyle bölgenin ve tüm yeryüzünün yaşamı için ölüm demektir. Yaşamın tükendiği yerde temiz de olsa enerjiye ihtiyaç kalmayacaktır. Kamu yararı tercihinin bu noktada yapılmasını öneriyoruz; şirketin karı mı, yaşamın korunması mı?”
‘Keşif istemediğimiz halde 18 bin TL’lik keşif avansını yatırmamız isteniyor’
Ayrıca verilen yeniden bilirkişi keşfi kararının Anayasanın 141/4 maddesine açıkça aykırı olduğu ifade edildi.
Söz konusu maddeye göre; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevi. Cangı, bununla ilgili olarak da şunları söylüyor:
“Keşif istemediğimiz halde 18 bin TL gibi astronomik keşif avansını yatırmamız isteniyor. Gereksiz ve hukuka aykırı şekilde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması ara kararı ile Anayasanın sayın Mahkemenize yüklediği en az giderle, mümkün olan süratle davayı sonuçlandırma görevi görmezden gelinmiştir.”
‘Ormanlar yanarken bir ormanın madenciliğe feda edilmesinin hiçbir ahlaki, vicdani, hukuki yanı yok’
Cangı, son olarak ülkedeki orman yangınlarına işaret ederek Akbelen Ormanı’nın enerji arzından daha önemli olduğunu şu sözlerle yineliyor:
“Her tarafta ormanlar yanıyor. Ormanları yangınlarından korumaya çalışırken, yanmamış korunmuş bir ormanın madenciliğe feda edilmesinin hiçbir ahlaki vicdani, hukuki yanı olamaz. O nedenle baştan bu davaya böyle yaklaşmak lazım. Enerji arzı ikinci plandadır. Ormanların yok olması yaşamın tükenmesine yol açacak. Orman yangınlarının yoğunlaştığı bu dönemde bunun dikkate alınması gerekiyor. Mahkeme’den kararını gözden geçirmesini bekliyoruz.”
‘Şirket ‘ama enerji arzı’ diyerek mahkemeyi kendi tarafına çekmeye çalışıyor’
Gümüşel, Muğla İl Tarım ve Orman Müdürlüğünden zeytinliklerle ilgili üretim durumu, verimlilik, zeytinlik sayısı ve durumuna ilişkin ayrıntılı bir rapor istendiğini ve bu rapora da ciddi eksikleri olduğu için itiraz ettiklerini belirterek “Yine de bu raporla Akbelen Ormanı ve çevresinde çok sayıda zeytinlik olduğu açıkça tespit edilmiş durumda” diyor.
Ayrıca YK Enerji’nin de bilirkişi raporunu çürütmeye ve eksikliklerini göstermeye yönelik bir rapor hazırlandığına değinen Gümüşel, Türkiye’nin enerji arz ihtiyacı karşısında tutulan orman ve zeytinliklere ilişkin de şu ifadeleri kullanıyor:
“Akbelen Ormanı’nın madene tahsisinin büyük bir ekolojik yıkım olacağı, bunun sadece İkizköy için değil, aynı zamanda geçen sene yangınlarla parçalanmış olan Muğla’nın orman ekosistemilerine bir darbe vuracağı, zeytinciliğe; dolayısıyla yöre halkının geçim kaynağına çok büyük zararı olacağı, arıcılığa zarar olacağı herkes tarafından kabul ediliyor. Bu gizlenemeyecek kadar büyük ve bilimsel bir gerçek. Bunun karşısında şirket ‘Ama Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var ve bu santraller olmazsa yenilenebilir enerji üzerinden bu ihtiyacı karşılayamayız. Türkiye’nin bizim gibi kömürlü termik santrallere ihtiyacı var’ argümanıyla mahkemeyi kendi tarafına çekmeye çalışıyor.”
‘Dört bilirkişinin değerlendirmesi projenin yasaklanması için yeter de artar’
Öte yandan dilekçede “İhtiyat ilkesini davamıza uyguladığımızda, dört bilirkişinin işlem konusu maden işletmesini olumsuz değerlendirmeleri, o projenin yasaklanması için yeter de artar bile. Böylesine bir rapordan sonra, uyuşmazlığın çözümü için Mahkemeye teknik bilgi aktaracak daha nasıl bir rapora ihtiyaç duyulabilir ki?” itirazına yer verildi.
Bilirkişi keşfinin yeniden yapılmasına ilişkin itirazlar içerisinde İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı, şunlara yer veriyor:
Orman ekosistemi ve yaban hayatı zarar görecek
“Dava Konusu Alanın Orman Mühendisliği Disiplini Çerçevesinde Değerlendirilmesi” başlığı altında; “…Açık ocak kömür madencilik faaliyeti sırasında ocak alanının genişleyeceği alanın kesilecek ağaçlar ile birlikte ormansızlaşacağı, orman toprağının ve mineral toprağın bu sebeple erozyona açık hale geleceği, yaban hayatının sürekliliği açısından ekolojik koridor olarak muhafaza edilmesi zaruriyeti ve rehabilitasyon çalışmaları ile mevcut orman yapısının tekrar geri getirilmesinin mümkün olmadığı, madencilik faaliyetleri nedeniyle önemli düzeyde ormanlık alanın ve orman ekosistem bütünlüğünün zarar göreceği sonucuna varılmıştır...“
Toz emisyonu tarım alanlarına da zarar verecek
“Dava Konusu Alanın Çevre Mühendisliği ve Çevre Mevzuatları Çerçevesinde Değerlendirilmesi” başlığı altında ; “…Açık ocak kömür madencilik faaliyeti sırasında ocak alanının, var olan kömür rezervi boyunca genişleyeceği, alanın ormansızlaşacağı, ocak alanı ile izne konu orman alanı arasındaki tarım alanlarının zarar göreceği, madencilik faaliyetleri nedeniyle önemli düzeyde toz emisyonunun oluşacağı sonucuna varılmıştır…”
Su baskınları oluşacak
“Dava Konusu Alanın Hidrojeoloji Disiplini Çerçevesinde Değerlendirilmesi” başlığı altında; “…Kömür rezervinin alınması sonucunda rezervin tabanında bulunan killi birimler yüzeye çıkarak zeminde gecirimsiz bir yapı oluşturacaktır. Bu durumda mevsimsel yağışlarla yüzeye düşecek su miktarı yeraltına sızmaksızın yüzeysel akışa geçerek taşkınlara neden olabilecektir.Yeraltı sularının yüzeye boşalması, bölgeye düşen mevsimsel yağışın yüzeysel akışa geçmesi su baskınlarının oluşmasına, bölgede bulunan yerleşik alanların ve tarımsal alanların olumsuz yönde etkilenmesine neden olacaktır. …”
Muğla İkizköy’de yer alan ve termik santrale yakıt sağlayan linyit madeni sahasının genişletilmesi için Akbelen Ormanı’nın kesim izninin iptali için açılan davada mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyeti 7 Eylül 2021’de bölgede keşif gerçekleştirmişti.
7 Eylül 2021: Akbelen’de ilk keşif
İlk keşif sırasında Murat Yüksel isimli hakimin davacı avukatlara ‘ruh hastası’ diyerek hakaret etmesi, hem bölgedeki hukukçular hem de aktivistler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Bölgede ilk yapılan keşifte hakimin avukatlara hakaret etmesi nedeniyle avukatlar Arif Ali Cangı, İsmail Hakkı Atal ve Şiar Rişvanoğlu reddi hakim başvurusunda bulunmuştu.
Muğla 1. İdare Mahkemesi tarafından naip üye olarak atanan hakimin İkizköy avukatları Arif Ali Cangı ve İsmail Hakkı Atal ile Adana Barosu'ndan Av Şiar Rişvanoğlu'na "ruh hastası" diyerek hakaret etmesi üzerine davacı avukatları reddi hakim başvurusu yaptı. pic.twitter.com/8SuToIkrC3
— Akbelen Yuvamız Vermeyeceğiz 🌱🫒🌲 (@ikizkoydireniyo) September 7, 2021
1 Mart 2022: Akbelen’de ikinci bilirkişi keşfi
İkinci inceleme öncesi Resmi Gazete‘de yayınlanan maden yönetmeliğindeki değişiklikle birlikte tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açılmıştı. Sosyal medyada yankı uyandıran değişiklik, #ZeytinİçinAdalet ve #AkbelenİçinAdalet etiketleriyle birçok paylaşım yapılmıştı.
Bilirkişi keşfi sonrası, İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı şöyle demişti:
“Daha önceki keşifte hakarete uğramıştık, yok sayılmıştık. İtirazlarımız üzerine keşif tekrar edildi. Şu anki işletilen maden sahasının alanı ne hale getirdiğini gösterdik bilirkişilere.”
Bilirkişilerden dördü kömürün bölgeye geri dönülmez zararlar vereceği görüşünü verirken; ikisi ekolojik yıkım olacağını ancak enerji ihtiyacı nedeniyle madene açılması gerektiği yönünde görüş bildirmişti.
Güney Kaliforniya Üniversitesi‘ndeki (USC)araştırmacılara göre dünyann her yerinde görülmeye başlayan aşırı sıcak dalgaları, hava kirliliği ile birleştiğinde ile özellikle ölümcül oluyor.
Amerikan Solunum ve Kritik Bakım Tıbbı Dergisi‘nde yayımlanan araştırmaya göre, hem aşırı sıcak hem de yüksek hava kirliliğinin olduğu günlerde ölüm riski yüzde 21 artıyor.
2014-2019 yılları arasında Kaliforniya’da 1,5 milyondan fazla ölümün analiz edildiği çalışmanın başyazarı USC’de nüfus ve sağlık bilimleri uzmanı Erika Garcia, “Bu, değişen iklimle birlikte sıklığı artacak önemli bir ortak maruziyet ve insanları korumaya ve hayat kurtarmaya yardımcı olmak için farklı halk sağlığı müdahaleleri ve politikaları uygulamak önemli” değerlendirmesini yapıyor.
Kirlilik-sıcak kombinasyonu, riski dört kat yükseltiyor
Garcia ve ekip arkadaşları, sıcaklıklar yüksek veya hava kalitesi düşük olduğunda ölümlerin ne kadar arttığını hesaplamak için sıcaklık ve hava kalitesi verilerini kullandı.
Analiz, aşırı sıcak olduğu günlerde ölüm riskinin yaklaşık yüzde 6 ve PM 2.5 olarak da bilinen yüksek konsantrasyonlarda ince partikül madde içeren günlerde yaklaşık yüzde 5 arttığını buldu.
Ancak hem aşırı sıcak hem de yüksek hava kirliliğinin olduğu günlerde risk yaklaşık dört katına çıktı: Yüzde 21.
Araştırmacılar, bu daha yüksek ölüm riskini kısmen sistemik inflamasyon ve oksidatif stres dahil olmak üzere kardiyovasküler ve solunum sorunları riskindeki artışa bağladı.
Yüksek sıcaklıklar ve kirlilik seviyelerinin en çok tehdit ettiği kesim ise 75 yaş ve üzeri oldu.
Garcia, sonuçların, tehlikeli iklim koşullarına uyum sağlamak ve savunmasız nüfusları korumak için planlar geliştirirken politika yapıcıları bilgilendireceğini umduğunu belirtti.