Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Orman yangınları konusunda önemli soruların yanıtları

0

Aslında bu hafta, geçen hafta başladığım ‘Orman değiliz, artık lunaparkız’ dizisinin ikinci bölümünü yazmıştım. Fakat Marmaris’te çıkan yangının gündemin ilk maddesi haline gelmesini ve bu yaz daha pek çok günde orman yangınlarının gündem olacağını düşünerek, dizinin ikinci yazısını bir hafta ertelemeye ve bu hafta orman yangınlarını yazmaya karar verdim.

İşin doğrusu, bir kez daha orman yangını yazmayı düşünmüyordum. Bilenler bilir, geçen sene büyük yangınlar çıkmadan çok önce, 12 Haziran 2021 tarihinde bu köşede Son orman yanmadan’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazı, orman yangınları ile ilgili bireysel olarak yazdığım ya da meslektaşlarımla kaleme aldığım pek çok yazıdan biriydi sadece. Çok değil daha 20 gün önce Türkiye Ormancılar Derneği (TOD) organizasyonuyla pek çok uzman bir araya gelerek ‘Türkiye Ormancılığı 2022: Ormansızlaşma ve Orman Bozulması’ adlı bir rapor yayımladık. O raporda orman yangınlarına da bir bölüm ayırdık. Yeşil Gazete başta olmak üzere belli başlı bazı yayın organları rapora ilgi gösterdi, ancak toplumun geniş kesimlerinin umurunda bile olmadı.

Yangın başlayınca ayyuka çıkan ilgi

Üzülerek söylüyorum, yangın ya da başka tür bir sorun olduğunda özellikle sosyal medyada ayyuka çıkan ilginin diğer zamanlarda neredeyse sıfırlanması canımı çok sıkıyor. Son bir örnek vereyim: 18-19 Haziran 2022 tarihlerinde, henüz Marmaris yangını başlamamışken, Adana Büyükşehir Belediyesi (ABB) ile TOD Adana’da bir orman yangınları paneli düzenledi. Ben dâhil ona yakın uzman o panelde konuşmalar yaptık. Dinleyiciler yalnızca TOD üyesi olan ormancılar ile ABB İtfaiyesi çalışanlarıydı. STK temsilcisi olan bir hanımefendi dışında ne bir yurttaş, ne başka STK’lar ne de basın yayın organı salonda bulunmaya değer görmedi etkinliği. Umarım olmaz ama yarın Adana’da bir yangın çıktığında eminim en çok ses yine onlardan çıkacak ve yarım yamalak bilgilerle kaotik bir ortam yaratacaklar. Hoş ABB CHP’li olduğu ve TOD muhalif göründüğü için Adana Orman Bölge Müdürlüğü yönetimi ya da yangınla ilgili şubelerinden göstermelik dahi olsa bir kişinin bile panele katılmadığını düşününce yurttaşa, STK’lara ya da basına gönül koymak da pek anlamlı değil.

Her neyse, bunları bir kenara bırakıp ülkenin orman yangınları gerçeğini özetlemeye çalışayım:

Orman yangınları neden çıkıyor?

Her 10 yangının dokuzu insan kaynaklı. Anız yakma, sigara izmariti, elektrik hatları, çöplük ateşleri gibi ihmal-kaza kökenli yangınlar ağır basıyor. Yıldırım düşmesi nedeniyle çıkan yangın sayısı yaklaşık onda bir. Terörist amaçlarla çıkarılan yangın çok çok az. Örneğin OGM istatistiklerine göre 2021’de çıkan yangınların hiçbiri terörist amaçlarla çıkarılmış yangın değil.

Bu arada yangınların yarıya yakınının nedeni bilinmeyen yangınlar olarak istatistiklere geçtiğini, %20’lerde olan bu oranın 2010’lu yıllarla birlikte %50’ye yaklaştığını ayrıca vurgulamak lazım. Yangınlarının çoğunun insan kaynaklı olması hem kötü hem iyi. Kötü, çünkü insanın bu derece sorumsuz olması akıl alır bir durum değil. İyi, çünkü insan kaynaklı yangın önlenebilir yangın demek.

İklim değişikliği orman yangınlarını etkiliyor mu?

Elbette etkiliyor ve etkilemeye devam edecek. İklim değişikliği nedeniyle hem daha kolay yangın çıkıyor hem de çıkan yangın daha kolay yayılıyor. Ama iklim değişikliği nedeniyle, aşırı sıcak havadan dolayı, yukarıda saydığımız faktörler olmadan yangın çıkar mı diye sorulursa, hayır çıkmaz. Yine de iklim değişikliğinin orman yangınlarını hem sayı hem de etkilediği alan olarak giderek artıracağı (diğer tüm koşullar sabit kalmak kaydıyla) açık.

Orman yangınlarına karşı en etkili önlem nedir?

İnsan-orman etkileşimini hiç değilse mayıs ekim ayları arasında kısıtlamak, mümkün olan alanlarda sıfırlamak. İnsanın olmadığı ormanda yangın çıkmıyor, bunu aklımıza sokmamız lazım. 6831 sayılı Orman Yasası’nın 74. maddesi aynen şöyle:

“Orman idaresinin göstereceği lüzum üzerine mahallerinin en büyük mülkiye amirleri, kuraklık veya yangın olup da henüz söndürülmüş fakat sirayet ihtimalleri tamamen bertaraf edilmemiş olmak gibi fevkalade zamanlarda muayyen bir müddet için ormanlara girmeyi men ve oralardaki her türlü işlerin tatilini emredebilirler.”

Yasanın verdiği bu yetkiyi kullanmak konusunda orman idaresi ve mülki amirler cesur olmak zorunda. Bu işin başka yolu yok. Ancak bu yetkiyi dostlar alışverişte görsün şeklinde kullanmanın kimseye bir yararı dokunmaz. Örneğin, 3-4 Haziran tarihlerinde İzmir ormanlarında bir programa katıldım. Valilik kararı ile ormanlara giriş-çıkış yasaklanmıştı ve jandarma yollarda kontroller yapıyordu. Güzel!

Ama eğer bir işletmeciye kiralanmış olan tabiat parklarına gidiyorsanız, yasak ortadan kalkıyor, ormana girebiliyordunuz. Biz de Karagöl Tabiat Parkı’na gidip, orada bir gece çadırlarda konakladık. Şimdi sıkı durun: Tabiat parkında ateş bile yakmak serbestti. Üstelik işletmeci ateş yakabilmek için bizlere kesilmiş varil bile veriyordu. Mangalı olanlar mangalda da ateş yakabiliyorlardı. Yerde yakmamak kaydıyla her türlü ateşli faaliyet yapılabiliyordu. Bunu aklınız alabiliyor mu? Diğer yandan, maden işletmelerine tahsis edilmiş orman alanlarında her türlü madencilik faaliyeti devam ediyor, ormanda kurulmuş katı atık bertaraf tesisleri ve pek çok diğer tesis harıl harıl çalışabiliyordu. Yani yasak yalnızca saydığım alanlar dışındaki devlet ormanlarında, yurttaşın kimseye para ödemeden yapabileceği faaliyetler için geçerliydi. Doğasever bir yurttaşın yaya olarak ormana girip yürüyüş yapması, fotoğraf çekmesi yasak ama bir başkasının bir tabiat parkına (yani ormana) arabasıyla girip mangal yakması serbest. Böyle önlem olmaz. Bu, yasanın verdiği yetkinin yanlış kullanımıdır. Cesur karar şöyle olur:

“… ili sınırlarındaki tabiat parkları ve milli parklar gibi korunan alanlar da dâhil olmak üzere her türlü orman alanında ve 6831 sayılı Orman Yasası’nın 16, 17 ve 18’nci maddeleri ile 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası’nın 8’inci maddesine göre izin alınan orman alanlarında her türlü faaliyet … tarihine kadar tatil edilmiştir.”

Efendim, işletmelerle imzalanan sözleşmeler, ekonomi şu, bu. Benim bir kulağımdan girer diğer kulağımdan çıkar. Bütün kartları buna göre baştan dağıtmak zorundayız. Gücünüz yetiyorsa bunu yapın, yetmiyorsa bırakın gariban yurttaş da bir ağacın dibine örtüsünü serip iki lokma yesin. Kimseyi kandırmaya çalışmayın önlem alıyoruz diye.

Yangın söndürme konusunda uçak ve helikopterlerin rolü nedir?

Yukarıda da söylediğim gibi yangına karşı en etkili önlem yangının çıkmamasını sağlamak. Çıkan yangını söndürmek çok zor ve zahmetli bir organizasyon. Yangının en kolay söndürülebileceği zaman dilimi çıkışından sonraki ilk 15-20 dakika. Hadi  diyelim yarım saat. Yangın henüz büyümeden yapılacak müdahalenin etkililiği çok yüksek. Bu açıdan uçak ve helikopterler çok değerli. Yangın büyüyüp enerjisi yükseldiğinde işler giderek zorlaşıyor. Yangın bu aşamaya geldiğinde uçak ve helikopterin rolü kamuoyunda düşünüldüğü kadar yüksek değil.

Ancak bu dediklerim çok genel doğrular. Her yangının kendine has koşulları bulunur. Yangının çıktığı yer, arazi yapısı, bitki örtüsü, hava koşulları, yerleşim alanlarına yakın ya da uzak oluşu gibi etkenler bu özel koşulları şekillendirir. Bu koşullar da yangın söndürme organizasyonunu şekillendirmeli. Her yangına aynı şekilde müdahale edilmesi gerekmez. Diyelim ki bir yangın denize doğru ilerliyorsa ve ne yaparsak yapalım yangın denize ulaşmadan söndürmemiz olanaklı değilse, yangının ilerleme hattında da yerleşim alanı veya olağandışı bir doğal ya da kültürel değer yoksa hiçbir şey yapmadan yangının denize ulaşıp sönmesini beklemek de bir yöntem olabilir.  Yangını söndürmek için tek bir reçete yok. Uçak ve helikopterlerin rolü tüm bu çerçeve içinde değerlendirilmeli ve Orman Genel Müdürlüğü  (OGM)’nün mutlaka yeterli uçak ve helikopter filosu ile bu araçları etkili şekilde kullanacak personel ve organizasyonu bulunmalı. Hizmet alımı ile bu iş sürdürülemez.

1980’lerden beri kamu organizasyonunun hantal ve yetersiz olduğu, özel sektörün daha verimli iş yaptığı fikri zihinlerimize sokulmaya çalışıldı. 40 yıllık deneyim açıkça gösterdi ki özel sektör yalnızca kendisi için verimli çalışır, kamu için değil. Bunun için de hem kendi çalışanlarını hem de kamu kaynaklarını sömürebildiği kadar sömürür. Hadi diğer sektör ve alanlar için iddialı söz söylemeyeyim ama Türkiye ormancılığının her türlü iş ve işlemi devlet tarafından yapılmalıdır. Kamunun yararı ancak bu şekilde oluşabilir. Herkesle her yerde bunu tartışmaya hazırım. Ormancılık bu açıdan Türkiye’de elimizde kalan tek sektör. Ormanların neredeyse tamamı devlet ormanı ve Anayasa’nın 169’uncu maddesi ‘Devlet ormanları devlet tarafından yönetilir ve işletilir.’ diyor. 2007 yılında hazırlanan yeni anayasa taslağında işletilirin yanına bir de ‘işlettirilir’ koymuşlardı. Neyse ki o taslak yasalaşmadı. Ama Anayasa’nın bu çok net ilkesi yıllardır oradan buradan tırtıklanarak devlet ormancılığının içine özel işletmeler sokulmaya çalışılıyor. Türkiye ormancılığının en önemli sorunlarından biri de bu.

Yangın sonrasında yapılması gerekenler neler?

Öncelikle yangınlar otel yapmak, ormanı yapılaşmaya açmak için çıkarılıyor ön yargısını yıkmalıyız. Böyle bir şey yok. Yüz kere yazdık, söyledik; ormana otel yapmak isteyen yapıyor zaten (Turizmi Teşvik Kanunu Md. 8), neden yaksın?

İkincisi, her yangından sonra ‘kap fidanını koş’ saçmalığına bir son vermeliyiz. Yanan şey orman, yalnızca ağaç değil. O halde yapılması gereken şey yanan alanı en kısa zamanda eskisi gibi bir orman haline dönüştürmek, ağaç tarlasına değil. Doğadaki her yıkımı fidan dikerek çözeceğimizi sanmak bu çağ için kabul edilebilir bir cehalet türü değil. Fidan dikmek, ağaçlandırma yapmak, uygun amaçlarda ve uygun şartlarda elbette çok önemli.

Yangın sonrası yapılan ekolojik çalışmalar, Türkiye ormanlarının kendi kendini yenileme potansiyelinin olduğunu gösteriyor. Elbette bu da çok genel bir saptama. Bu potansiyelin bulunmadığı alanlar da olabilir. O halde yangın sonrası yapılması gereken en doğru işlem yanan alanın etraflıca incelenmesi ve bu inceleme sonuçlarına göre hareket edilmesidir. Ormanın kendini yenileme potansiyelinin olduğu alanlarda doğaya şans tanımalıyız. Bu potansiyelin olmadığı ya da düşük olduğu alanlarda ise uygun tekniklerle doğayı desteklemek gerekir. Ancak ne yazık ki OGM çoğunlukla ekonomik kaygılardan, bir ölçüde de kamuoyu baskısından dolayı şöyle hareket ediyor genellikle: Yanan alandaki ağaçların (onların da ekonomik değeri çok yüksek) kesilip alandan uzaklaştırılması için büyük dikili satış ihaleleri açıyor. İhaleyi alan firma ormanın kendini yenileme potansiyelini umursamadan makinelerle alana girerek ağaçları kesip piyasaya sürüyor. Böylelikle yanan alan ekolojik açıdan ikinci bir yıkımla yüz yüze gelmek zorunda kalıyor. Sonra da o alanda yine makineli toprak hazırlama işlemleri yapılarak ağaçlandırma yapılıyor. İki sene sonra alana uzaktan baktığımızda yeşil görüyoruz, kabul. Peki, o alan orman mı? Ya da ne zaman eskisi gibi orman olabilir? Kimin umurunda?

OGM’nin hava aracı dışındaki yangın organizasyonu yeterli mi?

Hayır, net bir şekilde yetersiz. Bir defa, yaklaşık 80 bin personelle çalışması gereken örgüt yaklaşık 40 bin personelle çalışıyor. Bu personel içerisinde iş güvencesi olmayanların (sözleşmeli mühendis, sözleşmeli işçi, geçici işçi, danışman mühendis) oranı giderek artıyor. Atama ve yükseltmelerde liyakatin bütünüyle unutulmuş olması örgütsel motivasyonu ve başarıyı aşağılara çekiyor. Zorunlu rotasyon uygulaması yöresel bazda bilgili ve deneyimli personeli uzaklaştırıp yerine bilgisiz ve deneyimsizlerin gelmesine yol açıyor. Başta aşırı odun üretimi olmak üzere örgüt üzerine yüklenen tepeden inme görevler örgütün, örgüt çalışanlarının zamanının tamamını, çoğu zaman tamamından daha fazlasını alıyor. Bütün bu olumsuz etkenler altında iş yapmaya çalışan 183 yıllık köklü bir yapının yeterliği her açıdan olduğu gibi orman yangınları açısından da sınıfta kalıyor.

Yazı yine uzadıkça uzadı. Sanırım kısa yanıtlar verecek kadar iyi değilim. Söylenmesi gereken başka şeyler de olduğunu düşünüyorum. Kendimce kamuoyunda en çok kafa karışıklığına yol açan soruları yanıtlandırdım. Gerekirse, kamuoyunun orman yangınları konusundaki hassasiyetinin samimiliği konusunda şüphelerim olmasına karşın (yazının başında açıkladığım nedenlerle) başka yazılarımda da diğer sorulara yanıt vermeye çalışırım.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.